Sosyal medya “Seni severdim ama nefret ettim” mesajlarıyla dolu. Bir zamanlar çok sevdiğin ya da hayran olduğun birinden bir anda tiksinmek çok fena. Duygusal tornistan, zihinsel istifra: Kafalar çok karışık. Şimdi ne yapacağız? Kirli bir geçmiş, bir yazarın kitaplarını okumaya engel mi? Yoksa kişisel bir cezalandırma yöntemi, bir çeşit intikam ya da protesto mu? Kitaplıklarımızdaki kitaplarını atacak mıyız? Bir daha hiç okunmayacak mı? Evet Emrah Serbes’in sözlerine katılıyorum, “Edebiyat tarihi şahane şeyler yazmış berbat adamlarla dolu.”
Sabahtan beri pek çok mesaj aldım, insanlar bana ne yapmak gerektiğini sormuşlar. Ne ilginç bir dilemma. Yazara değil esere mi bakacağız, yoksa esere değil yazara mı bakacağız?
Elbette her iyi eser, kendini yazarından soyutlamayı başarmıştır ya da daha doğrusu, yazarın kendisini eserden soyutlayabildiği eser, iyi eserdir. Burada belki tüm bunları yazan adamın/kadının kim olduğunu kriterlere katıp katmama prensibine bakmalıyız ama o zaman da hangi kriterleri önceleyeceğiz sorusu çıkıyor karşımıza. Hangi suçlar, hangi karşıtlıklar, hangi “olmazlar” bizi o yazarı okumaktan alıkoyan gerçekler olacak? Siyasi karşıtlık, etik çarpıklık, insani zaaflar, cinsel suçlar, ırkçılık, şiddet?
Evet bazen kişilerin sanatı, kimliklerinin üzerinde oluyor. İnsan olarak sevmiyor, görüşüne katılmıyor ama şarkılarını dinleyebiliyor, romanlarını okuyabiliyorsun. Ama sanırım iş yazar kimliğinden başka hiçbir çekiciliği olmayan birine sıra geldiğinde, insan elindeki tek güçlü silahı ondan almayı isteyebiliyor.
Peki siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce eser, yazarının üstünde, ondan azade bir şey midir? Ya da ne olunca, bir yazar artık nasıl yazarsa yazsın, yüzüne bakılmayacaklar listesine giriş yapıyor? Fikirlerinizi çok merak ediyorum.
*Yüzüklerin Efendisi serisinde Elf Prensesi Arwen’in nehre söylediği sözler. Bu sözlerden sonra nehir coşkun atlara dönüşmüş ve Nazgulların yolunu kesmiştir.
Twitter
Instagram
Yorum Yazın