Görüş Bildir
Haberler
Özlem Gökbel Yazio: Hangimiz "Göçmen" Değiliz?

etiket Özlem Gökbel Yazio: Hangimiz "Göçmen" Değiliz?

Özlem Gökbel
20.12.2021 - 14:43 Son Güncelleme: 21.12.2021 - 14:49

Öyle değil mi ama? Ya soyumuz göçmendir, aile büyüklerimiz bir yerlerden daha iyi yaşamlar uğruna bu topraklara göçmüştür veya zorla gönderilmişlerdir ya da sizler/aileleriniz bu diyarları terk etmiş ve başka topraklarda daha huzurlu / daha adil / daha müreffeh hayatlara yelken açmışsınızdır. İkisi de değilse, büyük ihtimalle ruhunuz göçebedir. Ve de nihayetinde hepimiz o gün (!) geldiğinde bu yaşamdan göç edeceğizdir… #Göç; var oluşun kaderinde yazılı bazen kara, bazen ak, çoğunlukla gözyaşlarıyla dağılmış bir imza, fikrimce…    

Annemin babasının ailesi Kafkasya’dan, anneanneminkiler de Cezayir’den gelmiş Türkiye topraklarına. Babamın büyükleri de çocuklara dadılık yapsın diye ‘çakır gözlü Sabriye Nine’yi Arnavutluk’tan gelen mültecilerden evlat edinmişler. Onlar ebediyete göç ettiklerinde ise küçüktüm ben, bugünkü bilincimle hikâyelerini kendi ağızlarından dinlemeyi çok isterdim, olmadı. Hassasım bu konuda, özellikle yurtlarını bırakmak zorunda kalıp, gönülsüzce, mecburiyetten göçenler, onların başlarına gelenler, Aylan Bebek gibi karaya vuranlar ya da mülteci kamplarında hayata küsenler konusunda… İnsanlığın değişmeyen yazgısı bu. Kasım ayı sonunda yayımlanan yazımda daha keskin, rakamlarla işlemiştim bu meseleyi. Bugünse sanatla bize aktarılan çarpıcı bir hikâye; multidisipliner sanatçı Serina Haratoka Tara’nın atalarının 157 yıl önce yaşadığı Çerkes Sürgünü’ne gerçek bir AĞIT niteliğinde ürettiği çarpıcı eseri üzerinden aktarmak istedim. Hatta sanatçının kendi sözleri, kendi duyguları ile…

İçeriğin Devamı Aşağıda

REQUIEM / AĞIT

Geçen hafta İstanbul Bilgi Üni. Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin ev sahipliğinde ve kıymetli sanat insanı Denizhan Özer’in küratörlüğünde Santral İstanbul’da bir sergi açıldı: “Öteki Hikâyeler”. Alanın ruhu itibariyle insanı girişten itibaren etkileyen sergide “Göç” olgusuna kendi perspektiflerinden bakarak birbirinden anlamlı eserler üreten farklı ırk, dil ve inançlardan 12 ülkeden 50 sanatçı var. Hepsi alkışlanası.

İşte bu sanatçılardan biri de sergide özel bir mekanizma ile dönen, dönerken de bir Çerkes şarkısının melodisini izleyenlere dinleten “Requiem/Ağıt” isimli eserin yaratıcısı Serina Haratoka Tara.

İşte bu sanatçılardan biri de sergide özel bir mekanizma ile dönen, dönerken de bir Çerkes şarkısının melodisini izleyenlere dinleten “Requiem/Ağıt” isimli eserin yaratıcısı Serina Haratoka Tara.

Serina; 2014 yılında da “Kabardey Balkar ve Çerkesler” isimli sergisiyle gündeme gelerek, Çerkes sürgününü Türkiye’de anlatmayı seçen nadir sanatçılardan biri. Aynı zamanda uzun süredir devam eden; yurt içi ve yurt dışındaki eğitimleriyle harmanladığı sanat ve sanat tarihi bilgilerini milyonlarla paylaşarak sanatı toplumsal alışkanlıkların arasına sokmayı hedeflediği Kültür Mantarı Sanat Hareketi’nin de kurucusu.  Serina’dan, görkemiyle beni ve sergiye gelen herkesi etkileyen, Çerkes atalarını onurlandığı “Requiem/Ağıt” adlı eserini hangi duygularla ve nasıl ürettiğini dinlemek istedim. Bakın neler anlattı.  

“Requiem; 157 yıl önce dolduruldukları gemilerle Anadolu topraklarına sürülen Çerkesler’e, özellikle de Karadeniz’de can veren anneler ve çocuklarına adadığım bir eser. Karadeniz’in karanlık dalgalarını figüratif bir dille anlatmaya çalışırken binlerce metre iplik kullandım. Benim için her bir santim orada ölen yüzbinlerce canı, arkalarındaki ve önlerindeki milyonlara bağlıyor. Sürekli büyüyen ve genişleyen ağır bir dantel gibi. Günlerce elimdeki malzemelerle Karadeniz’de battım çıktım diyebilirim. Oldukça yoğun ve bol gözyaşlı bir üretim süreci idi. İnsanın çocukluğundan beri duyduğu bütün sürgün hikayelerini bir esere aktarması oldukça yıpratıcı bir süreç. Ancak bittiği an derin bir nefes alabildim. 

Bugün, sürgünden onca zaman sonra bile farklı şekillerde devam eden bu acıya bakınca anlıyorum ki; şişme botlara bir umutla doluşan ve denizde can veren mültecilerden hiçbir farkı yokmuş atalarımın… Çocukluğumdan beri aklımdan gitmeyen sürgün hikayeleri var. Emzirirken baygınlık geçirip bebeklerinin boğulmasına sebep olan anneler, ölmüş annelerinin göğüslerinden süt emmeye çalışan bebekler... Hepsi bir şekilde Karadeniz’in karanlık sularına gömülmüş. Tarif edilmez bir acı ile ölen yüzbinlerce insan…”

O zaman sürgün edilen atalarının başına gelenler bugün Akdeniz’de başka etnik kimliklerle tekrar tekrar yaşanırken bu derin acıyı ancak sanatla ifade edebileceğini düşünmüş Serina. Serginin küratörü Denizhan Özer’in rehberliğinden de güç alarak bu çarpıcı eseri bir de anlamlı bir şarkı ile bütünleştirmek istemiş.

O zaman sürgün edilen atalarının başına gelenler bugün Akdeniz’de başka etnik kimliklerle tekrar tekrar yaşanırken bu derin acıyı ancak sanatla ifade edebileceğini düşünmüş Serina.  Serginin küratörü Denizhan Özer’in rehberliğinden de güç alarak bu çarpıcı eseri bir de anlamlı bir şarkı ile bütünleştirmek istemiş.

“O çalkantılı denizde atalarımın ve benim gibi milyonlarca insanın atalarının izleri hepimizi birbirimize bağlıyor. Bir küçük kâğıt gemi tam da Çerkes boylarının ortak bayrağı renginde, oynanmamış tüm oyunlara, atılmamış tüm kahkahalara, edilmemiş tüm danslara bir gönderme gibi. Dans ve müzik Çerkes kültürünün vazgeçilmez ifade yöntemleri, bu sebeple bu karanlık fırtınaya çocukluğumdan beri çok sevdiğim bir şarkıyı eklemek istedim. Aslında “Si Nane / Benim Annem” şarkısı, bir çocuğun anne sevgisini doğa ile müthiş bir harmoni içinde anlattığı ve neşeli tınılarına rağmen her duyduğumda gözlerimi dolduran bir parçadır. Kendisi de Suriyeli ve Çerkes bir göçmen ailenin çocuğu olan, birçok kez “müziğin genç dehası” olarak anılan Tambi Cimuk sağ olsun tam da istediğim gibi bir versiyona akordeonuyla can verdi. Anavatandan kopmuş diasporada yaşayan iki ailenin farklı jenerasyonlardan çocukları olarak atalarımızı birlikte onurlandırdık.”

Santral İstanbul’a gidemezseniz en azından bu çarpıcı ve anlamlı enstalasyonu hissetmek için bu linke bir kez tıklayabilirsiniz.

Ama gene de ben iletmiş olayım; tarihin kapanmayan bu yarasına, her biri birbirinden özel eserlere yakından bakmak için #ÖtekiHikayeler sergisi 7 Şubat’a kadar Santral İstanbul’da gezilebilir.

Ama gene de ben iletmiş olayım; tarihin kapanmayan bu yarasına, her biri birbirinden özel eserlere yakından bakmak için #ÖtekiHikayeler sergisi 7 Şubat’a kadar Santral İstanbul’da gezilebilir.

Instagram

Web

Linkedln

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
4
3
0
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın