onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Levent Uysal Yazio: Birisi Süper Akıllı Toplum mu Dedi?

etiket Levent Uysal Yazio: Birisi Süper Akıllı Toplum mu Dedi?

Levent Uysal
15.07.2022 - 21:11 Son Güncelleme: 23.07.2022 - 20:47

Birileri “ne aklı” diyebilir. Hayır, giderek akılsızlaşıyoruz da diyebilir. Hayır, kelimesi kötü değil ama. Yeri geldiğinde kullanılmalı. Çok değerli. Bu demek değil ki her şeye hayır demelisin. O zaman hoşgörüyü kaybetmiş olursun. Ama hoş görüyle hayır demek, doğru zamanda hayır demek çok çok değerli. Cebinizde belli bir miktar para var ve biri sizden bunu istiyor. Bu belli miktar paydaşınızın da bütçesi, örneğin aileniz. E bu parayı isteyene verirseniz o halde evde açsınız. Bu durumda hayır demek çok önemli ve gerekli. Ama hayır demenin tonu bile burada önemlidir.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Bakın buradan ilginç bir geçiş yapıp, süper akıllı toplum dediğimiz şeyi anlatmaya başlayacağım.

Bakın buradan ilginç bir geçiş yapıp, süper akıllı toplum dediğimiz şeyi anlatmaya başlayacağım.

Süper akıllı toplum, diğer adıyla Toplum 5.0; avcı-toplayıcı, tarım, endüstri ve bilgi toplumlarından sonra geldiğimiz 5. evrenin ismi. İlk olarak Japonya’nın ortaya atılan bu kavram, şimdi tüm dünya tarafından tartışılan bir gerçeklik haline geldi. Önde gelen uluslararası kurumlar da Endüstri 4.0’ın, Toplum 5.0’a nasıl entegre hale geleceğini araştırıyor. Burada anahtar şu olacak, verinin korunması ve bilginin sınırlar ötesinde serbestçe, yasaksız akışı arasındaki denge iyi kurulmalı ve mahremiyet sağlanırken, dijital ticarette de nasıl iş geliştirilebileceğine bakılmalı.

Dünya üzerindeki her iki insandan birinin internet kullanıcı olduğu, her üç yetişkinden ikisinin cep telefonuna sahip olduğu, çevrimiçi ortamdan iletişim kurduğumuz, doktor randevusu aldığımız, tatil planları yaptığımız, film izlediğimiz, Google’ın DeepMind isimli öğrenen makinasının üç bin yıllık Go oyununu 40 günde öğrendikten sonra dünyanın en iyi oyuncusunu 3-0 yendiği günümüzde; nesnelerin interneti (Internet of Things), yapay zekâ, büyük veri, öğrenen makineler, robotlar, siber-fiziksel alan, akıllı toplumun temelini oluşturan dinamikler olduğunu görüyoruz. Peki, bu dinamiklerle birlikte yaşamayı öğrenmek zorunda mıyız, süper akıllı toplum bir hayal mi yoksa çoktan buna evirilme sürecine girdik mi?

Çok basit bir örnek verelim. Evinizde asansör bozuldu, nereyi arayacağınızı da bilmiyorsunuz. Belki de acil bir durum söz konusu ve 20. katta oturuyorsunuz. Düşünsenize; bozulan bir asansör, siz daha fark etmeden nesnelerin interneti teknolojisi sayesinde hemen bulut sistemine bağlanıp en yakındaki gezici veya sabit servisi arıyor ve tamir edilmesini sağlıyor. Ne telefon neymiş, hangi servismiş diye aradınız, ne sıra beklediniz, ne vakit kaybettiniz ne de bir acil durumda asansörsüz kaldınız. Böyle bir şey olsa güzel olmaz mıydı, nesnelerin internetinden bu şekilde faydalanabilmek istemez miydiniz; siz daha farkında olmadan, çevreniz sorunları çözüyor ve size kaliteli zaman kalıyor?

Böyle bir şey mümkün. Türkiye’de de hizmet veren Kone marka asansörler, böyle bir sistemi oluşturdular ve çoktan piyasaya sürdüler bile. Telefon açmak, servisi beklemek yok!

Bir diğer örnek de felaket senaryosundan gelsin. Örneğin, ülkemizin de bir gerçeği olan deprem anında, afet bölgesine ilk ulaşanlar kimler biliyor musunuz; dronelar! O panik anında, son derece tehlikeli sokaklarda insanların yürüyüp tek tek yıkılan evleri, acil yardıma muhtaç insanları dakikalar içinde belirlemesi sizce ne kadar mümkün? Milyonların yaşadığı, yüz binlerce binanın olduğu şehirlerden bahsediyoruz. İnsan gücü; acil, efektif, tehlikeyi en az indirecek şekilde ne kadar çabuk aktif hale getirilebilir ki?

Bu sistemlerin, karar vermeye başlamaları bazı soruları beraberinde getirmiyor değil, örneğin etik sorular. Öğrenen makinelerin, birini işe alması, hükümlüye bir ceza vermesi gibi durumlarda kullanılmasıyla birlikte; bu makinelerin belli sezgilerden yoksun olması ve öğrendiği durumları taklit etmesi sorunları ortaya çıkıyor. Twitter kullanma öğretilen makineyi örnek verelim. Bir süre sonra, ırkçı söylemler ortaya attığı gözlemlenen bu makinenin, davranışlarının sebebi hemen araştırılmaya başlandı ve öğrendiği tweet grubunun ağır ırkçılığa yatkın söylemler olduğu keşfedildi. Ya da Amazon’un kullandığı ve iş bulma algoritmasının, kadınlara önyargılı olması durumu; bir süre sonra bu robot sessizce kapatıldı çünkü eşitlikçi davranmıyordu. Bu durumlar robotların suçu mu, hatalı mı öğrenmişler? Yoksa onlara öğretilenlerde mi sorun var?

Kısacası demek istediğim şey şu, teknolojik gelişmelerin, robotların, yapay zekâların ortaya çıkmasıyla iş bitmiyor.

Kısacası demek istediğim şey şu, teknolojik gelişmelerin, robotların, yapay zekâların ortaya çıkmasıyla iş bitmiyor.

Geleceğin ve süper toplumun anahtarı bu yalnız gelişmeler değil. Bu gelişmelerin yönünü tayin edebilme yetimiz asıl belirleyici olacak! Yani eğer biz kendi önyargılarımızdan kurtulmaz, kendi yarattığımız ve destek olduğumuz toplumsal problemleri çözmezsek; bizim ürettiğimiz ve öğrettiğimiz makineler de, yapay zekâ da kusurlu olacak. Bu yapılar kendi kendilerini üretiyor, kendilerine öğretiyor ve kendilerini piyasaya sürüyor değiller. Bu süreçleri kontrol edenler bizleriz. Eğer bu kontrolleri doğru şekilde yürütmezsek, akıllı toplum yerine, ne yazık ki sorunların büyüyeceği bir topluma evirilmemiz kaçınılamaz.

Aslında aynı çocuklarımıza öğretme sürecimize benziyor, onlar da her bir kelimemizi alıyorlar ve bu kelimeleri büyütme, ilerletme, topluma ve geleceğe çok daha iyi şekilde katma yetisine sahipler. Nasıl onlara verdiğimiz eğitimde hassas oluyorsak, makine öğrenmesi sürecinde de aynı şekilde davranma durumundayız. Yani demek istediğim şudur ki, ya bu yeni teknolojik dinamikler, gelişmeler, ilerlemeler ve biz hep birlikte var olacak ve insanlar bunlarla birlikte yaşayacak, ya da birlikte yok olacağız. North Carolina Üniversitesinden teknososyolog Zeynep Tüfekçi’nin yaptığı TED konuşmasında dediği gibi: “Sorumluluklarımızı makinelere yıkamayız. İnsani değerlere ve etiğe daha sıkı tutunmalıyız.”

Teknolojiye bağlı iş kayıpları, veri güvenliği ve mahremiyet de diğer büyük sorulardan. Bu sorular da az önceki durumu işaret ediyor: armut dibine düşer. Yani bu gibi durumlardan endişe ediyor olduğumuz bu robotlar bizim elimizden çıkıyor. Onlar istediğimiz gibi geliştirmek, evirmek bizlerin elinde. Evet, robotlar pek çok mesleği yapıyor hale gelecek ama pek çok yeni meslek de üretecek; evet, veri güvenliği teknolojilerini çok çabuk şekilde atlatma imkânları olacak ama çok daha güçlü yeni güvenlik teknoloji de ortaya çıkacak; evet, mahremiyet çok daha çabuk ihlal edilebilecek ama yine söylüyoruz, yepyeni güvenlik teknolojiler var olabilecek ve önceden de söylemiş olduğumuz gibi, kişilere acil durumlarda ulaşabilmek kolaylaşacak, örneğin bir hastalık halinde hemen müdahale mümkün olacak, trafik kazaları azalarak belki de tamamen sıfıra indirilebilecek. Yine söylüyoruz; tüm bu gelişmelerin ne şekilde ortaya çıkacağı, evirileceği yalnız bizim elimizde.

Robotlar mükemmel değiller, yani soru ve sorunlara sebep olmayacaklar demek yanlış olur ama pek çok problemi çok kısa zamanda, insan aklına göre çok daha efektif şekilde çözme potansiyelleri olduğu bir gerçek. Bu potansiyelden yararlanmamak hata olur. Buna göre, süper akıllı toplum gerçek olabilir ve olmalıdır da ama önce biz öğrenelim, öğrenelim ve öğrenelim. Sonra da öğretelim! Süper akıllı toplum gerçek olacaksa eğer, bunu gerçekleştirecek olanlar bizler ve çocuklarımız olacak.

Değişime karamsar bakmak ve gelecekten uzaklaşmaya çalışmak, korkulanı asıl ortaya çıkartacak olandır. Yönetemeyeceğimiz bir sürece girmek, bizi bilinmeyen bir sonuca çıkarır. Evet, gelecek tozpembe değil; en basitinden nükleer savaş, iklim değişikliği ve teknolojik bozulma tehlikesi var. Günümüz yönetim biçimleri ile bu sorunları çözmek ise mümkün olmayacak çünkü küresel işbirliğine ihtiyaç var. Yani gelecek, yeni politik modellere duyulan ihtiyaçla ve insanların yalnızca kendilerine veya milletlerine değil; dünya gezegenine sadık olma ihtiyacıyla da gelecek. Toplumlar, dünyaya sorumlu olmalı ve uyum içinde bir denge tutturmalı ve her şeyden önce, dünyanın devamlılığına sadık olmalıyız. Dünyamız var olmazsa, geri kalan hiçbir şeyin önemi kalmayacak.

Şunu da söylemeden geçmeyelim; değil 1800’ler ve öncesi, 1950’lerdeki öngörülerin bile yanlış çıktığı çok oldu. Gelişim ve değişim öyle hızlı ki, bir gecede planlar, fikirler ve hayaller farklılaşabiliyor. Bu oldukça normal, önemli olan tüm bu değişim içinde değişim sürecine adapte olabilmek, değişime karşı esneklik sağlayabilmek, bu değişimden nasıl faydalanabileceğimizi bulabilmek.

Instagram

Twitter

Web

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
3
1
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın