Hayata karşı doymak bilmez derecede bir merakı ve sürekli öğrenme için amansız bir arayışı vardı Da Vinci'nin.
Olaylara ve aklına gelen senaryolara mutlaka ''ya eğer'' ve ''nasıl olur?'' diyerek yaklaşırdı.
''Ya eğer'', hayal gücümüzü harekete geçirmeye yarar. Kaçırmış olabileceğimiz fırsatları görmemize, farklı bağlantılar kurmamıza yardımcı olur. Ve beynimizi daha hedef odaklı hale getirmemizin bir yoludur.
''Ya bu kişiyle bir sohbet başlatırsam?''
''Ya o eğitime katılırsam?''
''Ya o egzersize başlarsam?''
''Nasıl olur?'', pasif olarak etrafımızda olup bitenleri gözlemlemek veya otomatik tepkiler vermek yerine, hem eylemlerimizi hem de diğerlerinin güdülerini sorgulamamıza neden olur.
'Acaba bu yaprağı kaynatırsam nasıl olur?'
' Eve bu sefer bu yoldan gidersem nasıl olur?'
Bu soru bizi daha kaşif ruhlu ve üretken yaşamaya yönlendirecek, daha bilgili ve zengin tutar.
Da Vinci hayatının bir saniyesini bile boşa harcamazdı. Her zaman üretir, tahminlerde bulunur ve hayatı kurcalardı.
''Hayata doymak bilmez bir merakla yaklaş ve kesintisiz öğrenmek için sürekli arayış içinde ol.'' Leonardo Da Vinci
2- Dimostrazione (İspat)
Da Vinci için, tecrübe ve hatalarından ders almak çok değerliydi. Ve bu nedenle birçok deneme yapar, elde ettiği bilgiyi test etmeye derin bir bağlılık duyardı.
Bu prensip, hiçbir şeyi hafife almamamız, her şeyi test etmemiz, hayatı ilk elden deneyimlememiz gerektiğini hatırlatıyor bize.
Bu prensip ayrıca şeytanın avukatlığını oynamamızı da gerektiriyor.
Her gün kendi inançlarımızdan birine karşı mümkün olan en güçlü argümanı oluşturmaya çalışarak zihinsel egzersizler yapmaktan bahsediyorum. Bir nevi kendimize meydan okumaya davet ediyor Da Vinci bizi. Hiç de kolay değil, di mi?
3- Sensazione (Hissetme)
Da Vinci, etrafındaki dünyadan inanılmaz derecede ilham alıyordu ve duyularını ne kadar keskinleştirirse, dehası o kadar artıyordu.
Resim yaptığı sırada öyle bir yoğunlaşırdı ki; o resmin dışında ne bir şey görür, ne hisseder, ne de duyardı.
Kitap okurken de aynı şekilde.. Zihnindeki bütün düşünce ve hayalleri bir rafa kaldırır, sadece o an okuduklarına odaklanırdı.
Müzik dinlediği zamanlarda; sadece o müziğin ritimlerine, onun getireceği hislere odaklanırdı.
Her ne yaparsa yapsın, tüm duyularını yaptığı işe odaklardı.
Hatta bu konuda şöyle diyor ve öğrenmedeki yeteneksizliğimizi de buna bağlıyor:
''Ortalama bir insan görmeden bakmakta, duymadan dinlemekte, hissetmeden dokunmakta, tat almadan yemekte, fiziksel bilince ulaşmadan hareket etmekte, koku alma bilincine varamadan nefes almakta ve düşünmeden konuşmaktadır. Böylesi bir duyusal körlükte hafızanın evrenle ilişkisi kesilir.'
Bir deneyimin tadını çıkarmak için en son ne zaman durduğunuzu hatırlıyor musunuz?
Deneyimlerimizi canlandırmak, yeni deneyim kapıları açmak için duyularımızı sürekli arttırmalı ve keskinleştirmeliyiz.
Bu yazıyı okumaya devam ederken tıpkı Da Vinci gibi tüm uyaranlardan, tüm fikirlerinizden kopup sadece buraya odaklanmayı deneyerek başlayabilirsiniz. 😊
''Beş duyu organımız, ruhun yöneticileridir.'' - Da Vinci