onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Kulaktan Kulağa Dolaşan Muhtemelen Yanlış Bildiğiniz 10 'Bilimsel Mit' ve Doğrular

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

etiket Kulaktan Kulağa Dolaşan Muhtemelen Yanlış Bildiğiniz 10 'Bilimsel Mit' ve Doğrular

Altay Şengür
17.11.2015 - 19:56 Son Güncelleme: 24.04.2017 - 18:35

Çevrede bazı ana bilimsel prensiplere ilişkin sayısız yalan yanlış bilgi dolaşıyor. Bunlardan çoğu, yıllar önce çürütülmesine rağmen, maalesef kalıntıları bu kadar kolay yok olmuyor. İşte çevrede en çok dolaşan fakat doğru olmayan mitlerden bazıları:

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

1. Ay'ın bir yüzü karanlıktır.

Bizler, dünyadaki görüş açımızdan ayın yaklaşık olarak %59’luk kısmını görebiliyoruz (hepsini aynı zamanda görmemize rağmen). Geriye kalan %41’lik kısım ise aynı yerden görme açısının dışında kalıyor. Bu %41’lik alan, dondurucu buzullarla kaplı ve güneşin sıcaklığını hiç hissetmemeli değil mi? Hayır. 

Bu karışıklığın sebebi, ayı sanki hiç dönmüyormuş gibi gösteren medcezirsel kilittir. Aslında Ay, oldukça yavaş dönüyor ve bir dönüşünü dünyanın etrafında bir kere dönmesi için gereken sürede tamamlıyor. Bir taraf (az ya da çok) aldığı güneş ışığıyla alakası olmaksızın dünyadan gözükmüyor. Buradan çıkacak en kısa sonuç, Ay'ın farklı evreleri olduğu. 

Ay tutulması durumu haricinde güneş ışıkları sürekli ayın tek bir yarısına düşer. (Tam olarak tek seferde dünyanın yarısının güneş ışığı alması gibi düşünülebilir) Güneş, Ay'ın gördüğümüz tarafını tamamen aydınlattığında buna dolunay deriz. Ay'ın bazı kısımları ya da tamamı gözükmediğinde ise ışığın bir kısmı ya da tamamı, o an için göremediğimiz kısmına düşer. Ay'ın uzak tarafı diye tanımladığımız bölüm görebildiğimiz taraftan daha az ya da daha çok karanlıktır.

2. Şekerli yiyecekler, çocukları hiperaktif yapar.

Kek, dondurma ve şekerli içeceklerin olduğu bir çocuğun doğum gününe katılmak, herkesi şekerin hiperaktiviteyi etkilediğine inandırır. Sözde “şekerlerin” çocuklar için bu etkiyi yapacağını destekleyecek kanıt yoktur. (insülin bozukluklarından dolayı olan psikiyatrik bozukluklarınının yanı sıra) Doğum günlerinde ya da cadılar bayramında görülen eneji artışı, şeker alma ya da diğer çocukların yanında olma heyecanı olabilir. Ayrıca kafein gibi diğer içerikler de pekala bunun sebebi olabilir. 

Fakat, bu şeker alımının limitlenmemesi gerektiği anlamına da gelmez. Ortalama bir insan yılda 156 pound şeker tüketir. Kıyaslarsak eğer, insanlar 200 yıl önce yılda 3.5 pound şeker tüketirdi. Çok fazla şeker; kilo alımı, insülin rezistansı, hipertansiyon ve hatta belirli kanser risklerini attırmasıyla ilişkilendiriliyor.

3. Yıldırım asla aynı yere iki kere düşmez.

s626.photobucket.com

“Yıldırım asla iki kere aynı yere düşmez” bir kere kötü bir şey olduğunda söylenen yaygın bir deyimdir ama fakat maalesef bunun gerçek yıldırımlarla bir alakası yok. 

Yıldırım, aşağıda uygun bir yer arayan büyük bir elektrostatik boşaltımdır ve özellikle önceden yıldırım düşmüş veya düşmemiş bir yerle ilgili de değildir. Uzun objeler, örneğin ağaçlar ve gökdelenler genellikle seçilmiş hedeflerdir çünkü yıldırımın kaynağı ve bu cisimler arasında daha az mesafe vardır. Bir ormandaki uzun ağaçlara fırtına geçene kadar birçok kere yıldırım düşebilir. Aslında, Empire States binası yılda 100 civarı yıldırım alır. 

NASA, 2003 yılında 386 adet buluttan zemine yıldırımları içeren bir çalışma yayımladı ve üç yıldırımdan birinin dallara ayrıldığını ve tek seferde iki bölgeye düştüğünü buldu. Yani yıldırımlar iki kere düşmekle kalmıyor aynı anda iki yere düşebiliyor.

4. Beynimizin sadece %10’unu kullanırız.

4. Beynimizin sadece %10’unu kullanırız.

Beyin hakkında bilmediğimiz daha çok şeyin olduğu konusunda haklı olmakla beraber, kesinlikle bildiğimiz şey beynimizin tamamını kullandığımızdır. %10’unu kullanıyoruz mitinin tamamen yanlış olduğunu gösterecek sayısız beyin taraması verisine sahip olmasaydık bile, mantık yürüttüğümüzde bu %10 oranı mantıklı gelmiyor. Ağırlığı birkaç kilogram olmasına rağmen inanılmaz derecede enerji gerektiriyor. Vücudumuza giren oksijenin ve glikozun %20’sini sadece beyin harcıyor. Çoğunluğunu kullanmadığımız bir şeyin bu şekilde evrimleşmesi olası bile değil. 

Buna ek olarak, kimse beyninde tümör var ama “İyi Haber” tümor beyninin kullanmadığın kısmında diye teşhis edilmedi. Eğer beynin çoğu kullanılmasaydı beyin travması nadiren kötü etkiler bırakırdı ama çok az kişi silahla başından vurulduktan sonra hayatta kalıyor ve ciddi yan etkiler de cabası.

5. Davranışlarımız, dolunaydan etkilenir.

Bu görüş, uzun süre geçerliliğini koruyan bir mit olmakla beraber özellikle yaşlı veya zihinsel engellilerle çalışan bireyler arasında yaygındır ve dolunayın insanlardaki garip özellikleri dışarıya çıkartmasıyla bilinir. Bu mit, aralarında beyindeki suyun, Ay'ın çekimsel kuvvetinden etkilenmesi de dahil birçok varsayıma sahiptir. Birçok insan şiddet suçunun bu zamanda arttığını düşünür. Hatta İngiltere’deki polis merkezleri bir keresinde dolunaydaki suç ve kazaların artışı için güvenlik gücünde artışa bile gitmiştir. 

Bu konu birçok kez araştırıldı, dolunay ve hareketlerin değişimi arasında çok küçük bir korelasyon bulundu ve buna sebep olacak bir şey bulunamadı. Bazı çalışmalar, dolunay ve suç arasında ciddi bir artış olduğunu gösterirken, bu korelasyonun genel olarak tatile veya hafta sonuna denk geldiği görüldü ve artışın asıl sebebi anlaşılmış oldu. 

Eğer bir kurt adam değilseniz  dolunay hakkında korkacak bir şeyiniz yok.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

6. Yüksek bir binadan madeni para düşürmek, birisini öldürür.

Eğer Empire State binasının tepesine gitseniz (yıldırım bombardımanı bittikten sonra) ve aşağıya, kaldırıma doğru bir bozuk para düşürseniz bu kimseyi öldürmez. Bozuk paralar oldukça hafiftir (yaklaşık bir gram) ve düz bir daire olması aerodinamik açısından da iyi değildir. Çünkü aşağı inerken takla atacaktır ve bütün yol boyunca dönecektir, düşük kütlesi ve nispeten düşük olan son hızı (105km/saat) kaldırımda duran birisine pek fazla zarar vermeyecektir. Bu çarpma, kafaya tokat yemek gibi hissettirecektir. Evet, sinir bozucu ama ölümcül değil. 

Yine de yere ağır ve aerodinamik açısından daha uygun olmayan cisimleri atmak, cismin son hızını attırır ve daha fazla hasar vermesine sebep olabilir. İnşaat alanları, işçileri büyük yüksekliklerden düşecek taş veya civatalardan korumak için baret gerektirir.

7. Saçlar ve tırnaklar ölümden sonra uzamaya devam eder.

Öldükten sonra saç veya tırnakların uzaması için o kişinin halen yemeye devam edip, besinleri sindirmesi ve hücresel anlamda işlemesi gerekmektedir. Elbette bu “ölü olmak” kavramı ile örtüşmez. Yani ölümden sonra vücudun, saç ve tırnak uzatmak için daha fazla keratin üretmesinin imkanı yoktur. 

Yine de deri ve saç, ölümden sonra uzuyormuş gibi gözükebilir. Ölü deri kurumaya başladığında saç köklerinden ve tırnak yataklarından çekilmeye başlar. Saç ve tırnaklar nem eksikliğinden etkilenmez ve büzüşmezler, bu da onları büyümüş gibi gösterir. Bu ayrıca sinek kaydı tıraş olmuş birisini kirli sakalı varmış gibi de gösterebilir. 

Bu nedenle, birçok cenaze evi anma töreninden önce kuruma miktarını azaltmak için ceset yıkandıktan sonra nemlendirici uygulamaktadır.

8. Parmakları kıtlatmak parmak ağrısına neden olur.

Yüzeyde, eklemleri kıtlatmak için sürekli çekmenin ve esnetmenin sonunda eklemlerin ağrılı bir şekilde bozulması olan osteoartrit (kireçlenme) yapacağı mantıklı gelirken çalışmalar; sürekli çekmek, esnetmek ve parmak ağrısı arasında bir bağlantı göstermedi. 1998’de Donald Unger, 60 yıl boyunca sol elini kıtlattığını ve sağ elini hiç kıtlatmadığını ortaya çıkartan bir rapor yayımladı. İki elin eklem sağlıkları arasında hiçbir farklılık yoktu ve Unger çalışması nedeni ile 2009’da Tıp Alanında Nobel Ödülü’nü kazandı. 

Sinoviyal sıvısı, tampon olarak görev yapan ve parmak eklemleri, dirsekler ,kalçalar gibi eklemlerdeki sürtünmeleri azaltan bir maddedir. Eklemler esnetildiğinde ve eklem kapsülleri ayrıldığında, kapsüllerdeki düşen basınç oluşan boşluğu kapatmak için balon şeklini alan bir gaz salgılar. Ekleme bastırmak, balon patlarken ve kapsüller normal boyutuna dönerken yüksek sesli duyulabilen bir ses çıkartabilir. Eğer eklemi kıtlatırken bir ağrı olursa, ilgilenmeyi gerektiren bir hasarlı eklemin habercisi olabilir.

9. Yutulmuş bir sakızı sindirmek yaklaşık 7 yıl alır.

Sakızın sindirimi için 7 yıl gerekmez. Aslında sakızı sindirmezsiniz bile. Küçük bir mikar tatlandırıcı ve lezzetlendiricinin dışında sakızın içinde vücüdun parçalayıp kullanabileceği pek fazla şey yoktur. Sakızlar onları yumuşak ve nemli tutmak için gliserin ve sebze yağı kaynaklı olarak bilinen elastomerlerden yapılmıştır. Vücut sakızdan alabildiklerini aldıktan sonra diğer maddeler gibi, artık o da bir atıktır. 

Yine de bu sakız yutmanın iyi bir fikir olduğu anlamına gelmiyor elbette. Büyük miktarlarda sakız yutmak kabızlık ve bağırsaklarda tıkanıklığa sebep olabilir, bu da bir hekim tarafından oradan alınmasını gerektirebilir. Ayrıca sakız, sindirim sistemindeki diğer sindirilemeyen maddelerle, örneğin bozuk paralar, küçük oyuncaklar, keskin ay çekirdekleri ile birleşip sindirim sisteminin tıkanmasına ya da yaralanmalara sebep olabilir. Sakız, midenizde 7 sene kalmamakla beraber, muhtemelen bir çöp kutusuna atmak ve çocukların yutmamalarını bilecekleri yaşa gelene kadar yememelerini sağlamak en sağlıklısıdır.

10. Antibiyotikler, virüsleri öldürür.

Bu mit, her soğuk algınlığı ve grip sezonunda ortaya çıkar. Antibiyotikler “tanımları gereği” bakterileri öldürür. Soğuk algınlığı ve grip, antibiyotik kullanımından etkilenmeyen virüslerdir. Bazıları bunun yardımcı olacağını düşünüp antibiyotik isterken, bu oldukça yanlıştır ve daha fazla sorun getirebilir. Kullanılması gerekende veya dozajdan fazla antibiyotik kullanmak vücuttaki diğer bakterileri ilaca karşı dayanıklı hale getirir ki bu da ciddi derecede önemlidir. Bu yanlış, öncekilerden çok daha kötü hastalıklara sebep olabilecek “süper bakterileri” yaratabilir. 

Hastalık kontrol ve önleme merkezi, hekimlerin her yıl virüs kaynaklı hastalıklar için on milyonlarca antibiyotik reçetesi yazdığını belirtti. Bu kısmen sebebin belirsizliğinden ve hastaların(ya da çocukların ebeveynlerinin) doktorların yakasını bırakmamasından kaynaklanıyor olabilir. Bazı doktorlar hastaları, hastalığın bakteri kaynaklı mı virüs kaynaklı mı olduğunu belirlemek için laboratuvar sonuçlarını gelene kadar bekletmektense, antibiyotik yazma konusunda karar alıyorlar ve onları da suçlamak çok doğru değil. Yine de hastalar için antibiyotiklerin neden virüsleri öldürmediğini ve büyük ihtimal zarardan çok yararı olacak ilaçları talep etmemeyi anlamaları önemlidir.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
https://jellybon.com https://www.tahminmatik.com
Tüm içerikleri
right-dark
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
1507
219
113
52
46
43
9
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
Şerife Kaplan

Şu beynimin %10 unu kullanıyorum diyenlere kıl oluyorum ztn. Koskoca Allah-ü Teala %90 ı süs olsun diye vermiş ya

feyk

buyuk bir kisim icin susten ote kullanimi olmadigi asikar

Başar Demirsoy

Bu arada Ay'ın da, diğer pek çok gök cisminin de bir yüzü hep karanlık. Dünya'nın da karanlık mesela, biz ona gece diyoruz.

Aytek Muhtemel

bu beynin kullanım kısmı niye hep yanlış anlaşılıyor, %10 luk kısım derken fiziksel olarak kast edilmiyor bu, eğer beyinde tümör olsa ve kullanılmayan kısımd... Devamını Gör