onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Hepimiz Bir Gün Ateş Böcekleri İle Dans Edeceğiz: Öleceğiniz Günü Bilmek İster miydiniz?

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video

etiket Hepimiz Bir Gün Ateş Böcekleri İle Dans Edeceğiz: Öleceğiniz Günü Bilmek İster miydiniz?

İrem Yalçın
13.10.2022 - 12:10

“Öncekilere sonrakilere, şimdiki bize ve ötekilere, görülenler ya da görülmeyenler, buradalar ama burada değiller.”

Yukarıdaki cümle Midnight Club dizisinde geçen, izleyenlerin yüzünde üzüntüyle karışık bir gülümseme belirmesine sebep olan, izlemeyenlerin ise, altındaki derin anlamı düşündüğü etkileyici bir cümle.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

"Midnight Club", başlangıçta gotik bir şekilde başladığı için korku kategorisinde bir dizi olarak algılanır. Ancak daha ilk bölümden Guiness Rekorlar Kitabı’na giren dizinin, daha derin bir anlamı olduğunu düşünüyorum.

"Midnight Club", başlangıçta gotik bir şekilde başladığı için korku kategorisinde bir dizi olarak algılanır. Ancak daha ilk bölümden Guiness Rekorlar Kitabı’na giren dizinin, daha derin bir anlamı olduğunu düşünüyorum.

Evet, kurgusal olabilir ve içerisinde mistisizm barındırabilir. Ancak ölüm-mistisizm ilişkisi, ölüme karşı oluşturduğumuz bir savunma mekanizması değil midir? İzlemeyenlere, izlemelerini tavsiye etmekle birlikte, kısaca konusunda bahsedelim. 

Ölümcül hastalıkları olan gençlerin, bir tedavi alternatifi kalmadığında, gelip yerleştikleri bir yurdu konu alan dizide, yurdun tarihsel süreci içinde “Midnight Club” adını verdikleri ve gece yarısı bir şöminenin karşısında oturup birbirlerine korku hikayeleri anlattıkları, kendi alternatif sonları hakkında kurgular oluşturdukları ve ilk ölen kişinin öteki dünyadan bir işaret göndereceği konusunda anlaşma yaptıkları toplantıları anlatır.

Toplantılarda hikayeler, bir sonraki gece anlatılmak sözüyle yarıda bırakılır. Hikayelerin devamını merak etmeleri bir yaşam amacı haline gelmiştir adeta… Gözlerinizi kapatın ve hayal edin. Yoğun bir çalışma içerisindesiniz. Belki kendinize ayıracak vaktiniz bile yok. Gitmek istediğiniz yerler, gerçekleştirmek istediğiniz hayaller ve hedefler… 

Bazılarınız gerçekten çok mutlu ve hayata umutla bakarken, bazılarınız umutsuz hatta belki de “ölsem de kurtulsam” düşünceleri içindeyken, bir anda sizi içten içe kemiren ve yavaş yavaş öldüren bir misafirle yaşadığınızı öğreniyorsunuz. Bu en umutsuzu bile sarsan ve içinde “yaşamak istiyorum” düşüncesi uyandıran bir misafir. Tüm tedavi yöntemlerini deniyorsunuz. Hatta belki de eskiden dalga geçtiğiniz, inanmadığınız alternatif tıbbı bile. Benliğiniz sonuna kadar mücadele etmek ve yaşamak isterken, vücudunuz sizi terk etmek istiyor.

Şu anda böyle bir hastalıkla mücadele ediyor olabilirsiniz ya da bu hastalığa aday da olabilirsiniz. Hatta olabiliriz. Ancak içimizdeki umut ve hayat amacımız var olduğu sürece, yaşam süremiz sadece bir sayıdan ibaret olacaktır. Unutmayalım, ölümcül bir hastalık sebebiyle, öleceği günü bekleyen bir birey yerine, son derece sağlıklı bir birey de trafik kazası vs. sebeplerle bir anda ölebilir. Öleceğimizi, yaşamımızı tehdit eden bir olay başımıza geldiğinde hatırlarız. Aslında hepimiz, ölümün içerisindeki su köpükleriyiz. Patladığımızda sonsuz bir evrene katılıyoruz. Yani ölmek, yaşamamak için bir mazeret değil.  Öyleyse, kısa ama dolu dolu geçen, arkanızda sizden izler taşıyan sonsuz bir hayat mı yoksa uzun ama anlamsız geçen bir hayat mı tercihiniz olurdu?

İnsanlar, acıya kıyasla ölümden daha çok korkar. Bu çok tuhaf. Çünkü, ölünce bütün acılar diner.

-Jim Morrison

Sonsuzluk denizindeki kendi sonlu rotanızı bulmak

Yaşamak için bir nedeni olan insan her türlü nasıla katlanabilir.

-Nietzsche 

Viktor Frankl, bu alıntıyı insanın anlam arayışı kitabında kullanmıştır ve şunu da eklemeden geçemeyeceğim. Frankl’a göre, yaşamak acı çekmektir ve hayatta kalmak acıda bir anlam bulmak demektir. 20. yüzyıl psikiyatrlarından Viktor Frankl, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampına götürülmüştür. Buradaki koşullar düşünüldüğünde, fiziksel olarak çökmenin haricinde psikolojik durumu hayal etmek oldukça zordur. Hatta kamptan kurtulanların büyük bir kısmı fiziken kurtulsalar da anıları, geçmiş ve gelecek hayalleri kampın soğuk, ıssız ve rutubetli ortamlarında gezinmeye devam etmiş ve intihar etmelerine yol açmıştır. Peki, kamptayken ve kamptan kurtulduktan sonra Frankl’ı hayatta tutan ne olmuştur sizce? 

Frankl, yaşanılan acıların içindeki iyi sebeplerin ve anlamların bulunmasının acıyı, acı olmaktan çıkaracağını savunmuş ve kampta kendi üzerinde ve arkadaşları üzerinde bunu denemiştir. Savunduğu bu psikoterapiye de 'logoterapi' adını vermiştir. Aslında hayatın her alanının bir dengede olması, sanıldığı gibi iyi değildir. Gerilim ve uğruna mücadele edilecek bir şeylerin olması bizi hayatta tutar. Sürekli rahat ve güvende olduğunuzu düşünün. Yaşamınız değerini kaybeder ve varoluşsal boşluğa düşerdiniz. Bir şeyleri keşfetme isteği ve yaratıcılık bir durumdan rahatsız olma ya da bir probleme çözüm bulma aşamalarında gerçekleşir. 

Yani rutinden çıkın ve rahatsız olun!

Viktor Frankl, imkânsızlıklarla dolu bir ortamda bunu nasıl uyguladı dersiniz?

Böyle bir ortamda hayatın anlamı, geçmişteki güzel günlerle gelecek arasında bağ kurmakla mümkün olur. Viktor Frankl da bunu yapmış ve zor anlarında hayallerine sığınmış, geleceğine geçmişten anlamlar yüklemiş ve geleceği için bir amaç oluşturmuştur. Zihni eşinin imgesine tutunmuştu. Onun gerçekten yaşayıp yaşamadığı o anda önemini yitirmiş ve ulaşmak istediği bir anlam ve hedef haline gelmişti. Aslında, insan mutluluğun değil, mutlu olacağı bir nedenin peşinde.

Frankl, psikoterapilerinde danışanlarına “neden intihar etmiyorsunuz?” diye sorar. Bu soruya verilen cevaplar aynı zamanda hayatımızın anlam ve amaçlarının cevabını da içerir. Ölüm döşeğindeki bir hastayla, hayatın anlamı hakkında sohbet ediyor olsaydık, hayatın kısa ya da uzun olmasının önemli olmadığını, “keşkelerin” pişmanlık yerine tecrübe içerdiğini ve aslında bir başarı öyküsü olduğunu, hayatımızdaki anlam arayışının biz öldükten sonra da bizden izler bırakacağını söylerdi. Yani bedenimiz ölüyor olsa da umudumuz asla ölmezdi. Bunu hepimiz başarabiliriz. Peki nasıl?

Hayatımızdaki trajediler ve yorumlama şeklimizi değiştirme

Hayatımızdaki trajediler ve yorumlama şeklimizi değiştirme

1) Acı: Acıyı bir kazanıma çevirin. Yaşadığınız acılar her zaman sizden bir şeyler alıp götürmez. Aynı zamanda bir şey de katar. Hayata bakışınız ve bağlanma şekliniz değişir. Hayatın değerini ve kısalığını gördüğünüz için zamanı değerlendirmeniz diğerlerinden daha verimli bir hale gelebilir. 

2) Suçluluk: Suçluluk kendini iyiye doğru değiştirme olanağı verir. 

3) Ölüm: Hayatın geçiciliği hep vardır. Ama ölüme yakın olanlar diğer insanlara göre bunun daha fazla farkındadır. Hayatlarımızı anlamlı hâle getirebilmek için hayatın geçiciliğini fark etmemiz gerekir.

Logoterapiye göre hayatın anlamını üç şekilde keşfedebiliriz.

1) Üretimde bulunarak veya iş yaparak 

2) Bir şeyi deneyimleyerek veya biriyle temas ederek (sevgi bağı)

3) Trajediyi zafere dönüştürerek (yaşadığınız trajedinin altında sizi geliştiren anlamı fark edin. Hiçbir deneyim sadece olumsuz veya sadece olumlu değildir. Her ikisini de içinde barındırır. )

Yaşadığınız olaylar karşısında mizah ve hayal gücünüze sığının. Hayal gücü bizi gerçeklikten koparmaz. Hayata farklı pencerelerden bakmamızı sağlayan bir araçtır.

Spinoza, Etika’da şöyle der; “bize acı veren duygular, onun berrak ve kesin bir resmini çizdiğimiz anda acı olmaktan çıkar.”

Acı çekmek, mutsuz olmak hayatımızın bir parçasıdır. Bunu yaşamaktan kaçamayız. Her canlı acı çeker. Önemli olan acı çekme sürecine bir anlam yüklemek, süreci kolaylaştırarak bunun sonucunda umudumuzu canlı tutacak bir kazanıma ulaşmaktır. Kolay olmaması yapamayacağımız anlamına gelmez. Çünkü zihnimiz güçlü bir galaksi…

Instagram

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
14
8
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın