Doğu Roma'dan Osmanlıya En Güçlü Medeniyetlere Ev Sahipliği Yapmış Tarihi Yarımada: Fatih
Tarihi yarımada ya da Suriçi; Haliç, İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi ile çevrili olan; İstanbul şehrinin ilk kurulduğu ve geliştiği bölgeye verilen addır. Tarihi yarımadada ilk yerleşim yeri MÖ 685 yılında Megara'dan gelen Yunanlar tarafından Byzantion adıyla kurulmuştur. Tarih boyunca yarımadadaki şehir değişik adlarla anılmış; Türkler tarafından ele geçirildikten sonra ise Dersaadet ve İstanbul gibi adlarla anılmıştır.
Tarihi Yarımada’da kurulan ilk medeniyet, Akdeniz’in doğusunda, Akdeniz ticaret ağının bir parçası olmak isteyen Megaralılardır.
Bizantion’dan yaklaşık 100 yıl kadar önce kurulan Roma ise fetihlerle büyümüş ve Akdeniz’deki en önemli güç haline gelmişti.
Akdeniz üzerindeki canlı ticaret ağı, Roma İmparatorluğu’nun hem siyasi ve hem de ekonomik gücünün güvencesiydi. İmparatorluk yaşlandıkça, etkisi ve gücü azalmaya başladı.
Büyük Roma İmparatorluğu MS 395 yılında Doğu ve Batı Roma olmak üzere ikiye ayrıldı.
Kuzeyden gelen akınlar sonucu Roma'nın merkezi olduğu Batı Roma İmparatorluğu, MS 476 yılında yıkıldı. Yerini ticari hayatın tüm canlılığı ile sürdüğü Doğu Roma İmparatorluğu’na, yani Bizans’a bıraktı.
Doğu Roma ise, Batı Roma'nın yıkılmasından sonra yaklaşık 1000 yıl süre boyunca ömrünü devam ettirdi. Bunun en önemli sebebi, dışarıdan gelen akınlara ve güçlü istilalara karşı koruyan Tarihi Yarımadanın surlarıydı.
Ancak Constantinople'un yani İstanbul'un surları 1453’e kadar dayanabildi. 1453'te Fatih Sultan Mehmed’in ordularına teslim oldu.
Fatih Sultan Mehmed, fetihten hemen sonra, şehri imar faaliyetine girişti. İlk olarak fetih esnasında harap olan surlar tamir edildi. Bakımsız ve harap durumda olan Ayasofya, tamir ettirilerek camiye dönüştürdü. Fatih’te, Sultan’ın adını taşıyan Camii ve Külliye ile Topkapı Sarayı’nın inşası başladı. Fatih Külliyesi bünyesinde kurulan ve bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin temellerini oluşturan Sahn-ı Seman Medreseleri de aynı dönemde hizmet vermeye başladı. Bu dönemde, Bizans’tan kalan su yolları tamir edildi ve Kapalıçarşı inşa edildi. Ayrıca, bu dönemde şehrin belediye teşkilatı oluşturuldu.
Ayrıca fetihten sonra şehrin kalkındırılması için yerli halkın buraya göç etmesi gerekliydi. Bunun için yeni iskan politikası oluşturuldu.
Anadolu ve Rumeli’den müslüman nüfus şehre göçe özendirildi. Tarihi Yarımada’nın merkezini oluşturduğu İstanbul, fetihten 50 yıl sonra Avrupa’nın en büyük şehri, bir ilim ve sanat merkezi haline geldi.
Osmanlı'nın tahtta en uzun süre kalan padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın 46 yıllık hükmü boyunca, devlet için olduğu gibi İmparatorluk Başkenti İstanbul için de önemli bir yükseliş dönemi oldu.
Bu dönem boyunca İstanbul’da birçoğu günümüze de ulaşmış çok sayıda paha biçilmez eser inşa edildi. Şehir yeni bentler, su kemerleri, suyolları ve çeşmelerle bol suya kavuştu. Medreseler, kervansaraylar, hamamlar, hasbahçeler ve köprülerle donatılan İstanbul, tam bir başkent görünümü kazandı. Yine bu dönemde Haliç Limanı Akdeniz’in en işlek limanlarından biri haline geldi.
Kanuni döneminde özellikle Mimar Sinan tarafından yapılan eserler, şehre yepyeni bir görünüm kazandırdı. Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Şehzadebaşı Camii ve Külliyesi, Sultan Selim Camii ve Külliyesi, Mihrimah Sultan Cami, Hürrem Sultan adına yaptırılan Haseki Külliyesi ve Haseki Hamamı bu dönemde inşa edildi. Süleymaniye Medreseleri de İstanbul’a bir eğitim ve bilim merkezi olma özelliği kazandırdı.
Lale Devri’nde şehir, önemli yenilikler ve değişiklikler yaşadı. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa özellikle Paris ve Viyana’dan getirttiği projelerden esinlenerek İstanbul’un imarına el attı.
İlk önce Haliç ıslah edildi ve Haliç kenarları gezinti yerleri haline getirildi. Suriçi ve Surdışı’ndaki semtlerde birçok köşk ve bahçe yapıldı. Daha önce yangınlarla harap olmuş semtler yeniden inşa edildi.
Tanzimat dönemi ise, 3 Kasım 1839’da Topkapı Sarayı’nın Gülhane Bahçesi’nden halka okunmasıyla başladı. Batılılaşma sürecinin hızlandığı bu dönemde İstanbul ve Tarihi Yarımada mimariden yaşama tarzına, eğitim kuruluşlarından sanayi kuruluşlarına kadar bir çok alanda yenilikler yaşadı. Şehir, bu dönemde Suriçi’nden Bakırköy’e, Galata’da ise Teşvikiye yönüne doğru yayılmaya başladı. Boğaziçi’nde Sarıyer’e ve Anadolu yakasında Bostancı ve Beykoz yönünde büyüdü.
Tanzimat döneminde klasik Osmanlı mimarisi terk edildi ve yeni yapılar barok, rokoko, neogotik ve ampir gibi Batılı tarzlarda inşa edildi. Hatta bu üslup değişmesi cami mimarisine kadar nüfus etti.
Tanzimat döneminde İstanbul tarihinde yeni sayfa açıldı.
Bu yıllar, altyapı ve kent hizmetlerinde de önemli gelişmelere sahne oldu. Haliç üzerine köprü yapılması, tünel (metro), Rumeli Demiryolu, kent içi deniz taşımacılığı yapan Şirket-i Hayriye’nin açılması, Şehremaneti (Belediye) örgütünün diğer belediye dairelerinin kurulması, ilk telgraf hattının çekilmesi, Zaptiye Nezareti’nin kurulması ve ona bağlı karakolların açılması, Vakıf Gureba Hastanesi’nin hizmete girmesi bu gelişmelerin sadece bazılarıdır.
Bu dönemde İstanbul Tarihi Yarımada, büyük bir deprem felaketi de yaşadı. Halk arasında “Üç yüz on Depremi” denen 1894 depreminde Suriçi, çok zarar gördü. Ama büyük süratle yapım onarım çalışmalarına girişildi.
İşgal ve Mütareke yıllarında Tarihi Yarımada pek aşina olmadığı büyük gösterilere şahit oldu. 19 Mayıs 1919’da Sultanahmet Meydanı’nda ilk kez kadın hatiplerin de konuşma yaptığı Fatih Mitingi yapıldı. Mitinge 50 binden fazla insan katıldı.
Cumhuriyet döneminde, bölgede özellikle Menderes’in imar hareketleri döneminde yoğun göçle birlikte yapı ihtiyacı ortaya çıkınca, çok katlı beton yapılar da artmaya başladı.
Şehrin merkezi olan Tarihi Yarımada’da geniş caddeler açıldı ve 1950’den sonra başlayan iç göç hareketi kentin sosyo-kültürel dokusunu da değiştirmeye başladı.
Tarihi Yarımada, Doğu Roma’dan Bizans’a, Osmanlı’dan günümüze kadar, önemini hep korudu.
13 Ekim 1923’te Ankara’nın Başkent olmasıyla ülkenin yönetim merkezi olması özelliğini yitirdi. 1. Dünya Savaşı’nın getirdiği olumsuzluklar ve başkentin Ankara’ya taşınması, İstanbul’un (Tarihi Yarımada) bir süreliğine fakir kalmasına neden oldu. Fakat daha sonra stratejik konumu ve doğal yapısından dolayı yeniden toparlanarak ticaretin, sanayinin ve turizmin merkezi oldu.
Bugün, İstanbul Valiliği ve Büyükşehir Belediyesi’nin yönetim merkezleri Tarihi Yarımada sınırları içinde yer almaktadır.
29 Mart 2009 tarihinde yürürlüğe giren 5757 sayılı kanunla Suriçi’nde yer alan Eminönü ve Fatih ilçeleri birleştirilerek, İstanbul’u fetheden kumandan Fatih Sultan Mehmet’in adıyla anılan tek bir ilçeye dönüştürüldü.
Şu anda Fatih Belediyesi'nin başkanlığını da 3 dönemdir Mustafa DEMİR yapmakta.
2004 Yerel Seçimlerinde Fatih Belediye Başkanı seçilen ve 2009 Yerel Seçimlerinde ise Fatih ile Eminönü birleşince Tarihi Yarımada Fatih’in 2. kez Belediye Başkanı olan 2014 Yerel Seçimlerinde de tekrar aday gösterilerek, Fatih’e 3. kez Belediye Başkanı seçilen Mustafa Demir, göreve geldiği ilk günden bu yana 'Sürekli yaşanabilir bir Fatih' hayaliyle çalışıyor.
İnsanın kimliğine ve kişiliğine katkıda bulunacak bir şehir oluşturma idealiyle belediyecilikte hizmet anlayışını farklı bir boyuta taşıyan Demir, kentsel yenileme, eğitim, bilişim, tarihi eserlerin restorasyonu, sosyal belediyecilik gibi birçok alanda ilk ve örnek olacak projelere imza attı. ‘Marka ve Akıllı Şehir’ oluşturma yönünde çalışmaya devam ediyor.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
İşiniz gücünüz propaganda. Yazsanıza Fatih'te güvenlik sıkıntısı sebebiyle yürünemeyen sokakları, her taraftan çıkan hacıları mollaları, çarpık yapılanmayı, ... Devamını Gör
560 yıldır yerleşemediğimiz şehir. sürekli inşaat sürekli bina sürekli beton. Yazık ettik güzelim şehre
Gecekondu metropolü...
sonunu kötü bağlamışsınız, direkt propaganda yazısı gibi olmuş.