1. Avrupa Birliği Türkiye’ye uygulanması muhtemel yaptırımları Mart sonuna erteledi ve ABD ile birlikte çalışılacağını söyledi. Burada yeni Başkan Biden’ın Türkiye’ye olan yaklaşımını görmek istediler. Biden ile ilişkilerin Trump ile olan ilişkilerden farklı olacağı kesin. Trump ile olan ilişkiler kişisel bazda ilerlerken, Biden ile kurumsal bazda ilerleyecek. Bu nedenle Türkiye bu değişime ne oranda uyum gösterecek henüz bilemiyoruz.
2. Demokratların başında olduğu bir ABD’nın Türkiye’nin otoriter duruşuna ne oranda müsamaha göstereceğini bilemiyoruz. Obama bu nedenle mevcut yönetim tarafından pek sevilmemişti.
3. Başkan Trump göreve gelir gelmez Avrupa Birliği ile yürütülen Serbest Ticaret Anlaşmasından çekilmişti. Şimdi yeni Başkan Biden’ın AB ile müzakereye geri dönmesi büyük ihtimal. AB ile bu yakınlaşma Türkiye’ye yönelik ortak hareket etme ihtimalini artıran bir süreç. Üstelik geçen süreç boyunca (Başkan Trump’ın Başkanlığı) Türkiye, ABD ve AB nin bir gün tekrar uzlaşıya geri dönebileceğini tam hesap edemeyerek olası bir Gümrük Birliği Revizyonunu başaramadı. Tabii ki burada tek suçlu biz değiliz. Ancak bu konuda ısrarcı olmamız gerekiyordu. En büyük hedefimiz Gümrük Birliği Anlaşmasının Revizyonu ve Türkiye’nin AB tarafından yapılacak Serbest Ticaret Anlaşmalarında söz sahibi olabilmesinin yolunun aranması olmasıydı. Mülteci sorunu sadece Avrupa Birliği’nden gelecek paraya tahvil edildiği için kanımca bu süreç atlandı. Şimdi ise yeniden ABD-AB arasında olabilecek bir Serbest Ticaret Anlaşması riski ile karşı karşıyayız.
4. Geçen yazımda da yazmıştım. Avrupa Birliği siyasi bir birlik olmayı başaramadı. Parasal Birliği, Siyasal Birliğe tahvil edemedi. Siyasi Birliğe yaklaşmak için Türkiye krizi onlar açısından bulunmaz bir nimet olarak görülüyor olabilir. Üstelik Türkiye uyguladığı İsrail ve Mısır politikalarının etkisiyle Akdeniz’de yalnızlaştı. Oysa bu oyunu kolayca tersine çevirebilirdik. Hala daha çevirme ihtimalimiz var.
Bunlar dış politikadan kaynaklı ülke risklerimiz.
İçeride ise yeni bir Ekonomi Bakanı ve TCMB Başkanı ile geçmişten gelen ekonomik sorunlarımıza çözüm arıyoruz.
Yüksek enflasyon ayağımızı bağlıyor. İstihdam yaratamayan yapay büyüme, verimsizlik, Merkez Bankasının eksi rezervleri, Pandemi nedeniyle yaşanan iş ve ciro kayıpları en önemli kısıtlarımız.
Her ne kadar yeni TCMB Başkanı öncelikli hedefin enflasyonla mücadele olduğunu ve bunun için sıkı para politikası uygulamakta kararlı olunacağını söylemesi piyasa tarafından olumlu karşılansa da, sıkı para politikasının gerektiği kadar sıkı olup olamayacağı konusunda ciddi kafa karışıklıkları hâkim. Pek çok kimse Merkez Bankasının sonuna kadar sıkı para politikası uygulayacağına inanmıyor.
Çünkü ülkede yok olan en önemli değer “GÜVEN”. Maalesef bunu her geçen gün daha yakından görüp hissediyoruz.
Bana göre TCMB Başkanı basın ve ekonomistler önünde yaptığı 2021 Yılı Para ve Kur Politikası Sunumunda (kendisinin ilk sunumunda) ve aldığı sorulara verdiği cevaplarda başarılı iken, hiçbir şeyin değişmeyeceği yönündeki kanaat çok yüksekti.
Bunu kırabilmek için tavizsiz güven aşılayacak politikalar uygulamak gerekli.
Twitter
Instagram
Yeniden görüşmek üzere….
Yorum Yazın