Görüş Bildir
Haberler
Bahri'nin Ölüleri

Bahri'nin Ölüleri

Deniz Silahcı
03.11.2014 - 00:58 Son Güncelleme: 04.11.2014 - 00:50

Bahri'nin Ölüleri

Belki bizim ölülerimiz de yaşıyordur Bahri. Bahri bilmiyordu. En son 7 sene önce bu düşünceyle çarpışmıştı epey. Yenebildiğinden bile henüz emin değildi. Çevirmeli telefonlardan nefret ederdi. Birinci ve ikinci dereceden tüm akrabalarının hazır bulunduğu bir akşamda birlikte yemek yiyorlar ve tekirdağ rakısı içiyorlardı. Herkesin kendini biraz biraz müziğin ahenkli kollarına bıraktığı bir gece vaktiydi. Kapı çaldı. Gelen küçük kız kardeşiydi. Fakat ondan daha önce tüplü televizyonun yanındaki kahverengi sehpa üzerindeki çevirmeli telefon ‘’zırtttt’ladı. Amasya’dan gelmiş olan teyzesi açmak için sandalyesini geri çekmiş ve yönelmekteyken, Bahri durmasını istedi. Pencereye yakın sandalyesinden koşa koşa gitmek biraz zamanını alsa da son anda yetişebilmişti. Yüksek bir ‘’buyrun efendim’’ sesiyle kaldırdı yadigar çevirmeliyi. Hattın diğer ucunda endişeli bir kadın sesi vardı.

Merhaba efendim, Bahri Umay mısınız? Evet. Celal Umay babanız mı? Evet. Çok acil gelmeniz gerekiyor. – Evet. Durumu iyi değil.. Seslerin arasında kayboluyordu her şey. Sanki tüm harfler özerkliğini ilan etmişti ve duydukları dağılıyordu beyninin tüm hücrelerine. Daha fazla kontrolünü sağlayamadı. Acı dolu ve kırmızı renk yadigar çevirmeli yere doğru sarkıyordu. Tüm akrabaları ona bakıyordu. Uyandığında hastanedeydi. Herkes ağlamamak için boğazında keşfedilmemiş kısımlar arıyordu. Dağ gibi adamdı Celal Bey. Cidden öyleydi. Kış aylarında yağan karla beraber tüm dostları saçlarında biriken beyaz tanelerden mütevellit onunla dalga geçerdi. 52 yaşındaydı. Emeklilikten sonra tek hobisi balığa çıkmaktı, küçük teknesiyle. Kül yutmaz bir adamdı fakat çok su yutmuştu bu seferinde. O gece sanki hiç sabahtan başlamamıştı, hep geceydi. Ve sabah güneşin doğmasını beklemek de anlamsızdı, olmayacaktı. Bahri hiç uyuyamadı. Kafasını soğuk duvara yaslamıştı, mavi minderin üzerinde tek eli bükülmüş biçimde ikamet ederken dizlerinde, çaresizce oturuyordu. Bir ara gözleri kapanmış ve beş dakika sonra yeniden etrafı gözlemlemeye başlamıştı. Çok ses vardı. Anlamıyordu. Neler oluyordu? Dünyanın tüm acıdan beslenen duyguları beyninin içinde gibiydi. 

Dayanamadı ve koşmaya başladı. Önce kapı açıldı bir hışımla. Arkasından bağırıyorlardı ama duymasına imkan yoktu. Sahil kenarına kadar hiç durmadan koştu, neredeyse kalbi yer değiştirecekti. Bir süre sonra bayıldı ve gözlerini tekrar açtı. Hiçbir şey duyamıyordu. Bağırmak istiyordu fakat bunu da yapamıyordu. Her şeyden vazgeçtiği ve denize doğru yürümeye başladığı bir anda, Celal Bey’in sesini duydu. Önce arkasına çevirdi gözlerini, kimse yoktu. Mavi suların derinliklerinden sesleniyordu Celal Bey, Bahri’nin düşü-ncesi-ne göre. Böyle mi gidecektin? diye sitem etti Bahri. Eline geçen tüm taşları denize fırlatmaya başladı bir anda. Celal Bey’den acı dolu sesler geliyordu. Belki de herkes kendi yalnızlığının cehennemindeydi. O günden sonra her gün aynı saatte sahil kenarına gitti Bahri. Her gün taş fırlattı denizin bitmeyen ufkuna. Her gün ‘’Böyle mi gidecektin?’’ diye bağırıp, çağırdı. Herkes ona bakıyordu, kim bilir belki de ‘’deli’’ olduğu düşünülüyordu muhitinde. Kırmızı renk çevirmeli telefonu son kullandığı geceden iki gün önce çok feci kavga etmişlerdi. Evden kovulmuştu Bahri. Birkaç gece sahil kenarında çadır kurmuş ve orada ikametini sürdürmüştü. Bahri bir gün yine gitti sahil kenarına. Bu kez çılgına dönmüştü. ‘’Konuşsana be adam!! Konuş.. Dağ gibi Celal Bey! Hey!’’

Ardından yaklaşan ayak sesleri Bahri’nin. Ve cesaret edip dönememişti dahi bakmak için. Celal Bey’di elini uzatan. İlişkilerinde daha önce Celal Bey ona hiç elini uzatmamıştı. Bahri 78 günün ardından komadan çıkmış, gözlerini açmıştı. Böylesine rüyalara ve kadere asla inanmamıştı ömründe. eline uzanan el Celal Bey’indi. Bahri’nin ölüleri yaşıyordu. Kırmızı renk yadigar çevirmeliyi de getirmişlerdi, baş ucundaydı. Geri kalan yaşantısında bir daha tek bir numarayı dahi çeviremedi. Zaten gelişen teknolojiyi de hiç sevemedi. Hiçbir telefonu açmadı o günden sonra. Kırmızı renklerden kaçtı durdu. Büyük masaların en uzağında oturmayı seçti hep. Rüyalarını satılığa çıkardı daha sonra, bedeli olmaksızın. Kimse almadı.

İçeriğin Devamı Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
3
0
0
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın