Teori ilk olarak 1902 yılında Amerikalı Sosyolog Charles Horton Cooley tarafından ortaya atılmıştır. Buna göre, birey kendini değerlendirirken, değerini ve davranışlarını ölçerken toplumun diğer üyelerinin yargılarını kullanır. Yani kendini algılayışı ve benliğini inşa edişi diğerlerinin onu algılayış şeklinin içselleştirilmesiyle oluşur. Cooley teorisinde ayna benliğin üç adımdan oluştuğunu öne sürmüştür;
1. Sosyal ortamda bireyin başkalarının gözünde nasıl göründüğünü hayal etmesi
2. Başkalarının bu görünümle ilgili yargısını hayal etmesi
3. Algıladığı yargılarla ilgili duygular geliştirmesi ve içselleştirmesi
Seanslarımda sıklıkla sorduğum sorulardan biri “kendinizi nasıl tanımlarsınız?” sorusudur. Çoğunlukla bir duraksama yaşanır o an ve genelde verilen cevaplar başkalarının onları nasıl tanımladığı üzerinden kendilerini tanımlamaları ile sonuçlanır. “Eğlenceliyimdir. Çevremdekileri güldürürüm”, “başarılıyımdır. Yaptığım işler beğenilir”, “soğuk bir yapım olduğu söylenir. İnsanlarla kolay iletişim kuramam”, “çekingenim. Toplum içinde en sessiz kalan ben oluyorum.” şeklinde tanımlamalar yaparlar. Bu aslında “ben kimim?” sorusuna verilen cevaptan biraz uzak sayılmaz mı?
Başarılı olduğunu öne süren bir bireyin başarı parametresi kendi standartları değil, dışarından nasıl göründüğü veya takdir üzerine şekillenirken, çekingen ya da soğuk göründüğünü iddia eden biri aslında temkinli bir insan olabilir veya eğlenceli olduğunu iddia eden biri insanlar arasında eğlenceli görünürken kendi içinde melankolik, mutsuz olabilir. Bu durumda da benliğimiz hakkındaki tanımlamalarımız diğerlerinin kontrolünde oluyor ve olumlu olumsuz yargılarına göre değişiklik gösterebiliyor.
Burada bir diğer önemli nokta da diğerlerinin bizim hakkımızda ne düşündüğünü asla tam olarak bilemeyecek olmamızdır. Başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğünü düşünerek bir sonuca varırız. Özellikle kendimizle ilgili olumsuz bir yargıda bulunurken yaptığımız şeydir aslında bu. Bir örnekle açıklarsak;
“İnsanlar benim onlardan farklı olduğumu düşünüyorlar. Bu sebeple kimse benimle tanışmak için yanıma gelmiyor.” Danışandan burada olan durumu biraz daha ayrıntılı anlatmasını istediğimizde ve tanışma anını canlandırdığımızda aslında insanların onu farklı gördüğünü düşündüğü için soğuk ve duvarları olan bir duruş sergilediği için böyle bir davranışla karşılaştığını gördük. Bu örnek, yaşadığımız pek çok duruma genellenebilir. İnsanların bizim hakkımızda düşündükleri konusunda bir çıkarımda bulunuyor sonra da bunu gerçekleştirmek için elimizden geleni yapıyor olabiliriz. Bu diğerlerinin bizim hakkımızda düşündükleri değil, bizim diğerlerinin gözünden dolaylı olarak oluşturduğumuz kendimiz hakkındaki yanılsamalardan ibaret ve bunu fark ettiğimizde değiştirmek çok daha kolay bir hale geliyor.
Dışarıdaki el alem kim bilmiyorum. Ancak içimizdeki el alemden çok daha şefkatli ve hoşgörülü. Burada susturmamız gereken içimizdeki el alem…