onedio
Görüş Bildir
Damat Adayından Erkan Petekkaya'ya Suç Duyurusu
Ünlü oyuncu Erkan Petekkaya'nın evlilik programında, 'Daha önceki sevgilimle web cam'dan sabaha kadar konuşuyorduk. O başkalarıyla konuşmasın diye cam'ı sabaha kadar açık tutuyordum' diyen damat adayına, 'Bunlar oy kullanıyor üzücü' demesi üzerine damat adayı Halil Okan, kişilik haklarına saldırı olduğu gerekçesiyle Petekkaya hakkında Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Adana'da özel güvenlik görevlisi olarak çalışan 32 yaşındaki Halil Okan, Esrol Erol tarafından hazırlanıp sunulan evlilik programına katılıp evlenmeye karar verdi. Okan programa 28 Ekim 2013'ten itibaren katılmaya başladı. Bir programda Okan, Esra Erol ve gelin adayıyla sohbet ederken, 'Daha önceki sevgilimle web cam'dan sabaha kadar konuşuyorduk o başkalarıyla konuşmasın diye cam'ı sabaha kadar açık tutuyordum' diye konuştu. Bu görüntüler bir süre sonra Okan Bayülgen'in 'Makina Kafa' ismini verdiği programda konuklara izlettirildi. Konuklar arasında bulunan ünlü oyuncu Erken Petekkaya görüntüyü izledikten sonra, 'Bu ne ya, onlar oy veriyor, cam'ı açtım yattım diyor, bu adamlar oy veriyor, çok üzücü, gerçekten üzücü' dedi. Esra Erol da programında Okan'ın da olduğu bölümde Petekkaya'yı kınayan açıklamalarda bulundu. Bu yaşanan olaylardan sonra evlilik umuduyla programa katılan Okan, gelen baskılar üzerine programı bırakmak zorunda kaldı. Okan, üzerine çok gidildiği ve bunun üzerine televizyon yoluyla Petekkaya'nın kişilik haklarına hakaret ettiğini ileri sürerek Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu. 'DELİLER VE ÖLÜLER OY KULLANMAZ' Okan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak oy kullanma hakkının olduğunu belirterek, 'Türkiye Cumhuriyeti'nde bir deliler bir de ölüler oy kullanamaz. Erkan Petekkaya, Okan Bayülgen'in programında üsluben aşağılayıcı, küçük düşürücü konuştu. Etrafımdan, ailemden bu konuşmadan dolayı çok tepki aldım. Bu olayın buraya gelmesini istemezdim. Çok üzgünüm ama ben de kişilik haklarıma saldırı olduğu için, beni küçük düşürdükleri için, rencide olduğum için Petekkaya hakkında suç duyurusunda bulundum' dedi. Petekkaya'nın evlilik programını izlemediğini, sadece Bayülgen'in şovunda magazin arkasında gösterilen kendine ait görüntüleri izlediğini söyleyen Okan, şöyle konuştu: ESRA EROL'UN PROGRAMINA KATILMIŞTIM 'Görüntüyü izleyen konuklar gülerek, kahkaha atarak, 'bunlar gerçek mi değil mi, bunlar da oy kullanıyor' dediler. Ben Esra Erol'un evlilik programına katılmıştım. 28 Ekim'den bu yana oradaydım, hatta bu olayların çıkmasından sonra programdan ayrılmak zorunda kaldım. Şu an hem maddi hem manevi olarak zarar ettim. Programda internet hayatımda yaşadıklarım, önceki hayatımda internette nasıl konuştuğum işte onunla nasıl bir araya geldim nasıl flört ettim onları anlatıyordum. Ben internette insanlar birbirini görmek için cam kullanır yani web cam kullanır ben bunları anlattım. Bunları onlar beni aşağılayarak kullandılar orada eğlendiler, dalga geçtiler. Ama kendi içinde bulunduğu ortamda bunun farkında değiller onu dışarıdan izlemeleri gerekiyor. Sadece katman farkını maddiyatta olduğuna inanıyorum. Kültür olarak katman farkı yok. Sadece o kişiler dizilerde, sinemalarda oynuyor. Ama o kişiler diziler ve sinemalarda oynuyorsa halkın sayesindedir.' Milliyet
Burcu Esmersoy Kariyerini Evliliğe Değişmedi!
Burcu Esmersoy'un bu yaz nikah masasına oturacağı sevgilisiyle ayrılık nedeni ortaya çıktı. Esmersoy, Sami Kiresepi ile ilişkisini, Kiresepi'nin 'Evlendiğimizde bu kadar yoğun çalışmanı istemiyorum' sözleri üzerine bitirdi. Ünlü sunucu, tercihini 17 yıllık kariyerinden yana yaptı. Çok yoğun çalıştığı bilinen Burcu Esmersoy, yakınlarına 'Bayram, yılbaşı demeden çalışıyorum. Buna uyum sağlamak çok zor. Sami de haklı' dedi.habertürk
İlk Çocuk Yıldız Shirley Temple'a Veda
Hollywood’da bir zamanların ünlü çocuk yıldızı olan Shirley Temple 85 yaşında California’daki evinde yaşamını yitirdi. 1930′lu yıllardaki Bright Eyes, Stand Up and Cheer ve Curly Top filmleri ile efsane olmuştu.Dipnot TV
Obama-Beyonce Aşkını Uyduran Gazeteci Konuştu
Europe 1 kanalında katıldığı programda ABD Başkanı Barack Obama’nın ünlü şarkıcı Beyonce ile birlikte olduğunu öne süren Pascal Rostain, “Ben dev bir şaka yapmak istedim. Dünyada olayın yaptığı yankıyı görmek çok şaşırtıcı. Yüzlerce telefon aldım, Beyaz Saray yalanladı, televizyonlar yayınladı! Sadece mesleğimin absürd bir biçimde nasıl bozulduğunu göstermek istemiştim” dedi. Rostain, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ile aktris Julie Gayet arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmıştı.Diken.com
Ünlü Oyuncu Sahnede Bayıldı
Songül Öden, dün akşam Ankara'da 'Kafkas Tebeşir Dairesi' oyunu sırasında baygınlık geçirdi. Öden, oyun esnasında gribal hastalığının yarattığı baş dönmesi ile bayılarak herkesi endişelendirdi. Bir kısım izleyici ise Songül Öden'in rol gereği bayıldığını düşündü. İzleyicilerin twitterdan olayı paylaşması üzerine sanatçının çok sayıda Arap hayranı geçmiş olsun dileklerini sosyal medyada paylaştı. Bu gelişme üzerine açıklama yapan Songül Öden 'Şimdi iyiyim. İlginize çok teşekkür ederim.' diyerek sıkıntılı bir durum olmadığını dile getirdi. Yoğun tempo zorladı Songül Öden son zamanlarda pek çok projede yurtiçinde ve dışında yoğun tempoyla çalışıyor. Sanatçı 'Umutsuz Ev Kadınları' çekimleri, tiyatro oyunu turnesi ve son olarak 33 ülkede başlayan Palette kampanyası ile hızlı çalışma temposu içinde olduğu için geçen hafta sonu gribal enfeksiyona bağlı olarak tedavi görmeye başlamıştı.Medyafaresi
Meryem Uzerli'den 'Muhteşem' Dönüş!
Ünlü oyuncu, dizinin sinema filmi olarak çekilecek final bölümünde rol alacak. Dört sezondur izlenme rekorları kıran 'Muhteşem Yüzyıl' dizisi, bu yıl seyircilerine veda ediyor. Dizinin final bölümü, 'Asmalı Konak'ta olduğu gibi sinema filmi olarak çekilecek. Filmin sürprizi ise Meryem Uzerli olacak. 'Muhteşem Yüzyıl'da Hürrem Sultan'ı canlandıran Meryem Uzerli, geçen yıl 'tükenmişlik sendromu' yaşadığı gerekçesiyle çekimleri yarıda bırakıp Almanya'ya gitmişti. Yapım şirketi de onun yerine ekibe Vahide Perçin'i dahil etmişti. Ayrıldığı sevgilisi Can Ateş'ten bebek bekleyen ve hamileliğinin dokuzuncu ayında olan Uzerli, önümüzdeki günlerde doğum yapacak. Oyuncu, bebeğini dünyaya getirdikten sonra Türkiye'ye dönecek ve 'Muhteşem Yüzyıl'ın sinema filminde Hürrem Sultan'ı oynamak için kamera karşısına geçecek. f5haber.com
Reklam
Bilimle Uğraşmayı Herkese Tavsiye Etmem!
ABDULKERİM BEDİR HABERLER AksiyonAhmet Yıldız, Amerika’da parmakla gösterilen genç akademisyenlerden. Araştırmalarıyla bilim tarihine adını yazdırmayı başardı. Son olarak ABD Başkanı Barack Obama tarafından Genç Bilim İnsanları ve Mühendisler Başkanlık Kariyer Ödülü’yle onurlandırıldı.ABD’nin Kaliforniya Üniversite-si’nde Fizik ve Moleküler Biyoloji bölümlerinde yaptığı çalışmalarla adından söz ettiren Ahmet Yıldız, önemli bir başarıya imza attı. ABD Başkanı Barack Obama tarafından Genç Bilim İnsanları ve Mühendisler Başkanlık Kariyer Ödülü’ne layık görüldü. Genç bilim adamı, prestijli ödülü önümüzdeki günlerde Beyaz Saray’da Obama’nın elinden alacak.Ahmet Yıldız’ın öğrenim hayatı tahmin edileceği üzere başarılarla dolu. Sakarya’nın Arifiye Beldesi’nden, emekli bir ailenin çocuğu olan Yıldız, İstanbul Fen Lisesi’ni 1996’da bitirdikten sonra fizikçi olmaya karar verdi. Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nden 2001’de mezun oldu. Kazandığı özel bursla bilimsel çalışmalarına ABD’de devam etti. Illinois Üniversitesi’nde ‘Bir Nanometre Doğrulukta Işıma Okuması’ metodunu geliştirdi ve proteinlerin nasıl hareket ettiğini bilim tarihinde ilk defa deneysel olarak ispatladı. 2003’te de Foresight Enstitüsü’nce her sene verilen Seçkin Öğrenci Ödülü’nü kazandı. Ayrıca Feynman Nano Teknoloji Ödülü ve Gregory Weber Uluslararası Ödülü’ne layık görüldü. California Üniversitesi’nde, insan hücresindeki motor proteinlerin nasıl yürüdüğüyle alakalı tezi ile doktor oldu. Bu çalışması sayesinde dünyanın prestijli bilim dergisi Science tarafından ‘2005 Yılının Genç Bilim Adamı’ seçildi ve dergiye kapak oldu. Bu ödülü alan ilk Türk olarak tarihe geçti. Doktoranın ardından çalışmalarını Kaliforniya Üniversitesi San Francisco Kampusu’nda devam ettirdi. Hâlen aynı okulun Berkeley Kampusu’nda Fizik ve Moleküler Hücre Biyolojisi bölümlerinde araştırmalarını sürdürüyor. İlgisini tüm insanlığı alakadar eden körlük, sağırlık, felç, Alzheimer ve kanser gibi hastalıkların tedavisi üzerine yoğunlaştırmış durumda. California’da eşi ve iki çocuğuyla yaşayan Yıldız, en son dershanelerin kapatılması tartışmalarında gündeme gelmişti. Üniversiteye FEM Dershaneleri’nde hazırlanan Yıldız, bu kurumların kapatılmaması için hazırlanan reklam filminde rol almıştı. Yıldız, dershanelerle ilgili de “Testlerden kurtulmamız lazım. Dershaneler o zaman kendiliğinden dönüşecektir.” demişti.ABD Başkanı Barack Obama tarafından Genç Bilim İnsanları ve Mühendisler Başkanlık Kariyer Ödülü’yle onurlandırıldınız. Bu prestijli ödülü Obama’nın elinden alacaksınız. Neler hissediyorsunuz?PECASE, Amerika’da genç bilim insanlarına ve mühendislere devlet tarafından verilen en prestijli ödül. Bizzat başkan tarafından veriliyor. Böyle bir ödüle layık görülmek kendi adıma ciddi bir mutluluk vesilesi oldu. Aynı zamanda daha çok çalışmam ve büyük projeler pesinde koşmam için önemli bir teşvik olarak görüyorum. Bu ödülün genç akademisyenlerimiz için hedef büyütmek manası taşıdığını da düşünüyorum.Kendinize nasıl bir hedef koydunuz? Lise sıralarındayken bugünleri hayal eder miydiniz?İki hedefim var. Birincisi; kendi bilimsel alanımda dünyada söz sahibi üç-beş kişiden biri olmak. İkincisi; ileride insan sağlığı ve biyoteknoloji uygulamalarında önemli gelişmelere sebep olabilecek çalışmalar yapmak ve alanımdaki temel sorulara cevap bulabilmek. Bunlara ulaşabilmek için de bir ömür boyu hedeften sapmadan yüksek tempoda çalışmak ve sürekli yenilenmek gerekiyor. Umarım bu hedefler hayalde kalmaz. Lise yıllarında bilim adamı olmayı aklıma koymuştum, fakat bugünleri görmem mümkün değildi. Belki de bunun en önemli etkeni çevremde o zaman örnek alabileceğim bilim insanlarının olmayışı veya bu kişilere kolay ulaşmamın mümkün olmayışıydı. Bu sebeple, Türkiye’ye her geldiğimde elimden geldiği kadar üniversite ve lise öğrencileri ile ilgili programlara katılmaya, onlarla tecrübelerimi paylaşmaya çalışıyorum.Tamamladığınız veya şu an üzerinde çalıştığınız projelerinizden biraz bahsedebilir misiniz?Doktoraya başladığım yıllarda, hücre içerisinde yol vazifesi gören filamentler üzerinde yürüyen proteinlerin bunu nasıl başardıklarını çalıştım. Bu proteinler, kendilerinden katbekat büyüklükteki kargoları (mesela organeller, vezikuller, proteinler) hücrenin bir köşesinden öteki köşesine kısa zamanda taşıyabiliyor. Özellikle sinir hücrelerindeki bu proteinler 1 metreden daha uzun olabilir. Bu taşımacılık görevi çok önemli; çünkü mesafeler uzak olduğundan kargoların başka şekilde hedeflerine zamanında ulaşma imkânı yok. Bu sebeple, motor proteinlerle alakalı bozukluklar ve problemler, özellikle motor nöron dejenerasyonu ve Alzheimer gibi sinir sistemi ile ilgili hastalıklara sebep veriyor.Biraz daha açabilir miyiz?Motor proteinlerin yapısı insanınkine benziyor: İki ayakları, iki bacakları, bir gövdesi ve iki elleri var. Elleri ile kargolara, ayakları ile filamentlere bağlanıyorlar. Bacaklar yürümeyi sağlıyor, ama nasıl? Bunu gözlemlemek için biz laboratuvarda bu proteinlerin bir ayağına sarı ışık yayan, diğer ayağına kırmızı ışık yayan boya molekülü yapıştırdık. Önce, bu boyaların pozisyonunu 1 nanometre (metrenin milyarda biri) çözünürlükte gözlemleyen bir metot geliştirdik. Daha sonra proteinler yürürken boyaların porsiyonlarının nasıl değiştiğini anladık. Bu deney, karanlıkta göremediğimiz bir insanın ayaklarını takip etmek için bir ayağına sarı, diğer ayağına kırmızı lamba bağlayıp lambaların hareketinden kişinin nasıl yürüdüğünü anlamak gibi.Deneyin sonucunda, motor proteinlerin insanlar gibi sağ-sol adımlar attığını gördük. Daha sonraki yıllarda çok çalışılmamış olan dynein proteinin nasıl yürüdüğü, niçin diğer proteinlerin tersi istikamette gittiği, adımları atmak için güç ve enerjiyi nasıl sağladığı soruları üzerine yoğunlaştım. Son zamanlarda kromozomların ucunda hücreyi kanser ve yaşlanmaya karşı koruyan telomer DNA’sı üzerine çalışmaya başladım. Bu DNA parçasının ne şekilde korunduğu ve nasıl sentezlendiğinin mekanizmasını anlamaya çalışıyorum.Gelecekte sizin ilgi alanlarınızdan hayatımızı değiştiren ne gibi yenilikler göreceğiz?Bu alanlardaki önemli gelişmelerin ileride kanser, yaşlanma ve norolojik hastalıkların tedavisinde daha etkin ilaçlar geliştirme konusunda yardımcı olacaklarını düşünüyorum. Günümüzde birçok hastalığın sebebinin bir proteine, hatta bazen proteindeki bir amino asidin mutasyonuna bağlı olduğu anlaşılıyor. Bizim amacımız hücre içinde proteinlerin ve DNA’nın bu harika fonksiyonları nasıl yerine getirdiklerini anlamak. Bunların anlaşılması tedavi yöntemlerini daha spesifik, daha etkin ve zararsız kılabilir.Üniversite sınavında yüksek puan aldınız. Daha popüler bir bölüm okumak yerine niçin bilim adamı olmayı seçtiniz?Fizik bölümünü birinci tercih olarak yazmaya karar verdiğimde ailemden ve çevremden ciddi tepkilerle karşılaştım. Haksız da sayılmazlardı, çünkü fizik bölümünden mezun olan birisinin Türkiye’de piyasada iş bulması kolay değil. Üniversitede akademik pozisyona geçmeleri sonu belli olmayan uzun bir maraton. Bugün bu mantık daha fazla ağırlığını hissettirmiş gibi; çünkü temel bilim bölümleri Türkiye’de tercih sıralarında sonlarda. Bilkent, Boğaziçi gibi üniversiteler dahi çok düşük tercih sırasında öğrenci alıyor bu bölümlere. Acaba memleketimizde en iyi öğrencilerin hepsi gerçekten doktor mu olmak istiyor, yoksa bu meslekte daha kolay para kazanabileceklerini mi düşünüyorlar? Bu işin içinden çıkamıyorum. Öğrenciler belki de geçmişteki bazı acı tecrübelerden dolayı kolaycılığı ve sağlamcılığı tercih ediyor. Oysa olması gereken, herkesin kendi ilgisine uygun meslek seçmesidir; yüksek puanlı popüler bolümler neyse ona göre sıralama yapması değil.Ama bizim yüksek puanlı tıp, mühendislik, hukuk gibi bölümlerden mezunlara da ihtiyacımız var.Elbette, bizim bilim insanlarının sayısından daha çok doktora ve mühendise ihtiyacımız var ama kaliteli bilim insanlarına da ihtiyacımız var. Ben ilgimin bilimsel araştırma olduğuna inanıp kendime güvenerek bu riski aldım. Çevremdeki insanların uyarılarını umursamadan hayatta istediğim şeyi yaptığıma inanıyorum. Hiç de pişman değilim. Bu arada bilimle iştigal etmeyi herkese tavsiye etmiyorum. Bir alanda fazlasıyla yoğunlaşmak ve soyutlanmaktan gocunmayan, sürekli analitik düşünüp kendini yenilemekten usanmayan, ömür boyu yüksek tempoda çalışıp rekabetten çekinmeyen ve bunun neticesinde de çok yüksek bir gelir beklemeyen maceraperest insanların işidir bilim. Rekabette ezilebilecek kişiler için akademik hayatı tavsiye etmiyorum. Amerika’da, sadece en iyi performansı gösterebilen öğrenciler akademisyen olabilir. Doktora programına 50 öğrenci girer, ortalama iki üç kişi hoca olur.Master ve doktora çalışması için neden yurtdışını tercih ettiniz?Bu iş en üst seviyede yurtdışında yapıldığı için. Akademik çalışma yapmak isteyen herkese tavsiyem yurtdışı tecrübesi edinmeleri. İngilizcelerini akıcı bir üslupla konuşacak ve yazacak hâle getirmeliler. Sadece ülkemiz için değil, Almanya ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde de doktora öğrencileri ve post doktora yapanlar için yurtdışı tecrübesi genellikle birinci tercihtir. 2001’de ekonomik krizin olduğu günlerde üniversiteden mezun oldum. Türkiye’de bilimsel araştırma fonları komik denilebilecek rakamlardı. Sadece birkaç yerde saygıdeğer dergilerde yayınlar çıkıyordu. Şimdilerde daha iyi durumdayız. Araştırma fonları çok daha yüksek, beş altı ayrı üniversiteden güzel yayınlar çıkıyor. Bu da bizleri sevindiren, geleceğe umutla bakmamızı sağlayan gelişmeler.Çalışmalarınızı Türkiye’de sürdürme imkânı var mı? Türkiye’de Ar-Ge için sağlanan sosyal ve mali ortamı nasıl buluyorsunuz?Akademik çalışmalar ve üniversitenin niteliği ve imkânları ile alakalı son 10 yılda oldukça önemli gelişmeler yaşandığı doğru. Fakat Türkiye’deki araştırma fonları geçmişe göre çok daha iyi olsa da Avrupa ve Amerika’nın hâlen çok gerisinde. Birçok genç araştırmacı verilen ödüllerle ülkeye geri kazandırılsa da uzun dönem çalışmaları besleyecek oturmuş bir fonlama sistemi yok. Ayrıca ırk, din, görüş ve arkadaşlık bağları gözetilmeden, objektif olarak önüne gelen projeyi değerlendirme kültürünün yerleşmiş olduğunu kaç kişi iddia edebilir? Türkiye’ye kesin dönüş yapan arkadaşlar en büyük zorluğu üniversitedeki sistemle ve kişisel ilişkilerde yaşıyor. Daha çok özgürlüklerinin bölüm başkanları ve dekanlar tarafından tahakküm altında tutulduğundan, ders yükünün fazla olmasından dolayı araştırma yapmaya vakit bulmadıklarından, hizipçiliğin ve adam kayırmanın yaygın olmasından, hocaların dünya görüşüne göre değerlendirmesinden, akademisyenlerin birbirleriyle ortak proje yapmak yerine kutuplaşması neticesinde kavgalı olmasından şikâyet ediyor. Türkiye’de bilimsel araştırma yapacak gerekli niteliklere sahip öğrenci bulmak ve uygun şartları taşıyanları burada tutmak da çok kolay değil. Bu ancak sürekli üstüne koyarak, imkânları ve bilimsel atmosferi geliştirerek mümkün olabilir.Sizin çalıştığınız üniversitede bu türden sorunlar yaşanıyor mu?Bu tip problemlere bazen burada da rastlıyoruz; fakat burada sistem uzun yıllar öncesinden oturtulmuş. Herkese kendi işine bakması, yöneticilere de altındaki çalışanları mutlu etmesi öğretilmiş. Ben mesela kendi üniversitemde mesai saatlerinde politika, din, futbol, siyaset ve dedikodu konuşulduğuna fazla rastlamadım. Ne zaman bu mevzuları aşarsak gerçek başarının onun akabinde geleceğine inanıyorum.ABD’de durum nasıl? Ne gibi teşvik edici veya tam tersi işinizi zorlaştıracak kişi ve uygulamalarla karşılaştınız?Mesela, ben Amerika’nın en saygın üniversitelerinden birinde çalışıyorum. Buradaki ortam araştırma yapmak için çok uygun. İyi öğrenci bulmakta zorluk yaşamıyorum. Bu öğrenciler özgüveni, genel bilgisi, bağımsız düşünebilme ve kendini ifade edebilme yönüyle Türk öğrencilerinden genelde daha iyi eğitim almışlar. Bizden de çok iyi öğrenciler çıkıyor ama içindeki cevheri ortaya çıkarmak için saçlarınızın bir kısmından feragat etmek zorunda kalabilirsiniz. Bu da eğitim sistemimizin hâlen ezberciliğe, sınava ve teste dönük olmasından; eleştiriye, sunuma, projeye, aktiviteye Batı ülkeleri seviyesinde yer vermemesinden kaynaklanıyor. Burada sistem oturmuş, dönemde maksimum üç saat ders veriyorum, geri kalan vaktimi öğrencilerime ve araştırmalarıma adıyorum. Kimse benim Türk olmama, Müslüman olmama, İngilizceyi aksanlı konuşmama vesaire takmış gibi gözükmüyor. İşimi yapmak için idarecilerle ve üniversite sistemi ile mücadele etmeme gerek kalmıyor. Açıkçası zihin olarak rahatım ve başarılı olamazsam bunun tek sorumlusu benim. Bu duygu da beni mutlu ediyor ve çalışmamak ve tembellik yapmak için bahane üretemiyorum.Amerika’da hiç mi zorluk yok?Engeller yok mu, elbette var. Mesela bir yabancı olarak Amerikalılarla çok sıcak ilişkiler geliştirmek veya bazı kişilerin kurduğu arkadaşlık ortamına dâhil olmak kolay olmuyor. Çevre edinmek için ekstra gayret göstermek gerekiyor. Bazı öğrenciler kendi kültürüne daha yakın olduğundan yerli hocaları tercih edebiliyor. Bir de burada yerli yabancı herkesi ilgilendiren zorluklar var. Mesela, üst seviyede araştırma yapmaya çalışan kişiler arasında rekabet bazen dayanılması zor bir hâle gelebiliyor. Öndeki kişiler sürekli değişebiliyor ve sadece sürekli iyi iş üretebilen kişiler ayakta kalabiliyor. Ayrıca, son birkaç yılda bütçe kesintileri sonucu araştırma fonları çok düştü. Eskiden yüzde 20’lik kesim rahattı. Bugün bu oran yüzde 4 seviyelerinde. Geri kalanı ise ‘Araştırmalarımı devam ettirebilir miyim?’ endişesi yaşıyor.Bir gün memlekete dönmeyi düşünüyor musunuz?Neden olmasın? Memleketimde yaşasam çok daha mutlu olacağım. Sosyal hayatımın şimdikinden katbekat daha aktif olacağına eminim. Benim için Türkiye’nin yemekleri, tarihi, kültürü, aileme yakın olmak, futbol maçlarını akşam saatlerinde televizyondan seyredebilmek gibi sayısız avantajları var. Fakat hâlen üniversite sistemindeki sorunlar, temel bilimlere karşı ilgisizlik ve memleketteki siyasi belirsizlikler –ki her şey eninde sonunda buna bağlı– burada kalmamın şu an daha mantıklı olduğunu hatıra getiriyor.Dünyadaki yaygın kapitalizm bilimsel çalışmaları bir yönden teşvik edici gözükürken diğer yandan para ve kâr ile ölçerek fren görevi görmüyor mu? Bu konuda devletin teşvik edici görevi hakkında neler söylersiniz?Elbette! Özellikle küçük ülkeler bilimsel çalışmalara pragmatik yaklaşıyor. Verilen paranın üç sene sonunda 10 katıyla geri gelmesi hayallerini kuruyor. O sebeple teknoloji desteklenirken temel bilim atıl kalıyor. Fakat teknolojik araştırmalar temel bilimden beslendiğinden ülkede bu konuda yeterli birikim yoksa 10 sene sonra nefes kesiliyor. Maratona devam edemiyorsunuz. Ayrıca, sürekli o ülke ile alakalı sorunları çözücü araştırmalar yapılıyor. Mesela bizde Kırım-Kongo kenesi veya sadece ülkemizde bitkilerde görülen özel bir hastalığın çaresi gibi. Bu araştırmaların çoğu başkalarını fazla ilgilendirmediğinden dünya çapında fazla ilgi göremeyebiliyor. Doğru olanı, teknoloji, sanayi, sağlık ve tarım problemlerimizi çözmeye çalıştığımız gibi meseleyi bir bütün olarak ele almamız gerekiyor. Mesela ilaç sanayiinin memleketimizde özgün bir ilaç üretebilmesi için öncelikle hayvanlar üzerinde ilaç test edebilen akredite sahibi laboratuvara ihtiyaç var. Ayrıca o kurumda çalışabilecek nitelikte biyolog yetiştirebilecek altyapı lazım. Biri olmadan diğer basamağa zıplayamazsınız.Türkiye’deki üniversitelerin istenilen yere varmasının önündeki en büyük engel nedir?Konunun uzmanı olduğuma inanmıyorum. Mevzunun televizyon kanallarında hatta TBMM’de enine boyuna tartışılması gerektiğine inanıyorum. Kendi dar anlayışımla, en önemli sorun bence sistem eksikliği. Mesela burada post doktorasını tamamlayıp tüm enerjisi ile Türkiye’ye yardımcı doçent olarak dönenler şunları söylüyor: “Haftada 10-20 saat derse giriyorum, bırak makale yazmayı konuşacak hâlim kalmıyor. Dersin asistanı yok, haftada 200 sınav kâğıdı okuyorum. Bölümlerde finansal, yönetimsel ve lojistik yardım sunabilecek sekreterler yok. Her şeyi hocaların kendisinin yapması bekleniyor. Yeni gelen her bölüm başkanı bölümü krallıkla yönetmeye kalkıyor. Kendi yönetimsel fantezilerini hayata geçiriyor. Mesela her hocaya gelirken ve çıkarken kâğıt imzalattıran bile var.” Vakıf üniversitelerine, Boğaziçi ve İTÜ gibi okullara gidenler daha iyi bir ortamla karşılaşıyor. Fakat bu okullar üzerlerine düşen liderlik vazifesini ne kadar yerine getiriyor? Ne kadar ses getiren bilimsel çalışma yayımlayabiliyor? Doktora yapacak nitelikli öğrenci bulamamanın, fonların kısıtlı olmasının, ders yükü yoğunluğunun, politik ve kişisel ayrışmaların buralarda da geçerli sorunlar olduğuna inanıyorum. Aslında keşke buradaki birçok araştırmacı ile kapsamlı bir araştırma yapılsa. En temel mevzulara YÖK ve TÜBİTAK çare arasa, belki bir kısım sorunları kısa zamanda aşabiliriz.MAKALE SAYISI PATLADI AMA ATIF SAYISI YERLERDETürkiye’de nasıl bir sistemle bilimsel gelişmenin önündeki engeller kalkar?Aciliyeti olan meseleler var. Araştırma fonlarını artırmak, üniversite sayısını artırmak, üniversitelerde kadro açmak, ders yükünü limitlemek, gelişen alanlara yatırım yapıp, geçerliliği kalmamış bölümleri azaltmak, eğitim teknolojilerine kaynak yatırmak gibi. Bir de bazı temel sorunlar var ki bunları kâğıt üzerinde çözmek o kadar kolay değil. Bir kere insanımızı çalışarak ve alanında başarılı olarak hak ettiği yerlere gelebileceğine ikna etmemiz lazım. Sürekli başarıyı ödüllendirmek, teşvik etmek ve imkânları ilk başta bu kişilere sunmak lazım. Başarıyı ödüllendirme sisteminin boşluklara meydan vermeden oluşturulması, boşluklardan fayda sağlamak isteyebileceklere fırsat tanınmaması lazım. Mesela, TÜBİTAK makale başına para vermeye başladı. Türkiye’de çıkan makale sayısı İsrail’dekini geçti. Fakat makale başı atıf sayısı yerlerde geziyor. Demek ki makalenin niceliği değil, niteliği önemli. Uluslararası konferansa katılanlara teşvik amaçlı para önerildi. Bu sefer Bulgaristan’da Azerbaycan’daki adı sanı duyulmamış konferanslara gidişler arttı. Alınan her fon başına hocalar kendilerine ekstra maaş yazabiliyor. Bu sefer iş ticarete döner oldu. Tabii ki başarılı olan akademisyenler daha çok kazanmalı. Ama diğerlerinden beş on kat daha fazla değil. Ayrıca insan kayırmanın, fişlemenin, ahbap çavuş ilişkisinin, torpilin olduğu bir ortamda bu dediklerim olmaz. Mesela burada rektörler ve dekanların çoğunluğu tartışılamayacak derecede başarılı isimlerdir. Ödüller üç aşağı beş yukarı hak edene verilir. Böylelikle insanlar bütün gün başkalarını ve yapılan haksızlıkları konuşmaz, işlerine bakar. Son olarak, tartışmaya açık bir önerim var; Türkiye’deki akademik ortamın bir adımda düzelmesi mümkün değil. Bunun yerine beş on tane pilot üniversite belirlenip onların 10 sene içerisinde dünya standartlarına çekilmesi ve diğer kurumlara örnek olmaları daha isabetli bir strateji olabilir. Her üniversitenin doktora programı açmasına gerek yoktur. Bir kısmı öğretim, bir kısmı araştırma üniversitesi olarak ayrılır, imkânlar gereksizce dağıtılmamış olur. Dünyanın birçok ülkesinde üniversiteler arası farklı kategoriler vardır. Bizdeki gibi her şey tek elden, merkezî yönetilmeye çalışılmaz.
Google, Bu Kez Eski Dostuna Kucak Açıyor
İlk Nexus 10'u Samsung ile üreten Google, ikinci Nexus 10 için bakın kiminle çalışacak...Yeni anlaşma ile Samsung'a yol görünecek...Yeni Nexus 10 2014 tablet, bir iddiaya göre HTC tarafından üretilecek. Her ne kadar firma Google ile ortaklık kurmamış ya da bugüne kadar yeni bir tablet üretmemiş olsa da öyle görünüyor ki yeni projede onun ismi yer alacak.Tayvanlı firma, en son HTC One akıllı telefonu ile kendisinden büyük ölçüde bahsedilmesine sebep olmuştu. DigiTimes'dan gelen ve kaynağı belli olmayan habere göre, Nexus 10'nun yeni jenerasyon modeli, HTC tarafından üretilecek. Haberi dedikodu olmaktan bir adım daha ileriye taşıyan olaysa, bir süre önce HTC'nin Google markalı, 10 inç ebatında tablet yapabilmek için telif hakkı aldığı yönündeki söylentiyle muazzam şekilde kesişmesi oldu. Eğer tüm bu bağlantılar doğruysa, şu anda Nexus 10 ile piyasada olan Samsung'un tüm görevleri, Nexus 10 2014 ile birlikte HTC'ye geçecek demektir.HTC ve Google tarafına baktığımız zaman, 2010 yılında ürettikleri Nexus One isimli telefondan başka bir Nexus cihazı üretmediklerini görüyoruz. Google, 2012 yılı içerisinde HTC'ye 7 inçlik bir tablet için başvurmuş, HTC tarafıysa teklifi reddetmişti ki DigiTimes ve birçok teknoloji sitesine göre HTC bu hareketi Asus'a açık kapı bırakmak için yaptı. Firmanın teklifi geri çevirmesindeki en büyük etkense, şüphesiz 2011 yılında ürettiği 7 inçlik HTC Flyer ve 10 inçlik HTC Jetstream isimli ürünlerin, hiçbir dikkat çekmeyi başaramayarak firmaya sadece zarar vermesi oldu.
Reklam
Kılıçdaroğlu Kürsüyü Yumrukladı, Tape Dinletti!
Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisinin grup toplantısı konuşması öncesi salonda dev ekran kuruldu. CHP Lideri, konuşmasına başladığı anda salondaki bir kişinin sözleri gerginliğe neden oldu. Sözünün kesilmesi üzerine sinirlenen ve kürsüyü yumruklayan Kılıçdaroğlu, “ Parti kültürünü benimsemeyen ve Genel Başkanı’nın sözünün kesen hemen burayı terk etsin. Atın bunu dışarı” dedi. İşte Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları Kamuoyuna sızan ancak geniş kitlelerin bilmediği telefon konuşmalarından bir demet dinletmek istiyorum. Parti kültürünü benimsemeyen genel başkanını sözünü kesen, derhal burayı terk et kardeşim. Çıkarın dışarıya. Gençlere ve kadınlara yer açacağım. Kim ne derse desin daha fazla kadın daha fazla genç yer alacak. “Ben olmazsam CHP olmaz” zihniyetini kaldıracağım. CHP varsa hepimiz için var. Ben varsam CHP” anlayışı yok… Biz varsak CHP var… Bu dinlemelerin tamamı yasal. Tümü mahkeme kararıyla tespit edilmiş dinlemeler. Yasadışı dinlemelerle bizim işimiz olmaz. Biz devletin resmi kayıtlarına girmiş olan ve ısrarla dillendirdiğimiz halde Erdoğan ve tayfasının görmezden geldiği dinlemeler. “BUNLAR YASAL DİNLEMELER” Kılıçdaroğlu daha sonra bazı iş adamlarının Sabah ve ATV’nin satın alınmasıyla ilgili havuz oluşturulduğuna dair konuşmalar olduğu iddia edilen ses kayıtlarını dinletti. Bunlar tümüyle mahkemenin verdiği kararlar üzerine yapılan yasal dinlemeler. Urla’daki villaların nasıl yapıldığı, iş adamının kaymakamı nasıl görevlendirdiği, valinin yasal görevini yaparken Diyarbakır’a nasıl sürüldüğünü hepimizi biliyoruz. Havuz işini gördünüz burada bir medya kuruluşun başka bir holdinge devretmek için bizzat başbakanın devreye girip Binali Yıldırım’ın işi nasıl örgütlediğini. “RÜŞVETTİR BU” İhalelerin nasıl verdiğini artık hepimiz biliyoruz. Bir Recep Tayyip Erdoğan var bir Binali Yıldırım var. Büyük ihaleleri bunlar dağıtıyor. İhaleden sonra salma salıyorlar. Şu kadar parayı bize vereceksiniz diyorlar. Verilen paranın ardından iş adamlarına verilen paranın tutarı 87 milyar dolar. Rüşvettir arkadaşlar bu. Böyle bir Türkiye’de yaşıyoruz. Bugüne kadar ayakkabı kutusu dedik, 700 bin liralık saat dedik, yatak odasında kasalar dedik, kasalar içinde milyonlar dedik, genel müdürün evinden 4,5 milyon dolar çıktı dedik tık yok… Söylediği ne paralel devlet var dedi. “DEVLETE GÖZDAĞI VERİYOR” İki resim arasındaki farkı görüyorsunuz devlete gözdağı veriyor. Ben olduğum sürece benim oğluma kimse dokunamaz diyor. Ben devletim diyor. Sen nasıl bir devletsin sen paralel bir devletsin. Vatandaşa ayrı sana ayrı hukuk uygulanıyor. Diğer tarafta bir baba ve sırtında 1,5 yaşında çocuğunun naaşı var. Hüzün içinde götürüyor. AKP’ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum. Bu fotoğrafı sindiriyorsanız gidin oy verin. Ama hayır bu ülkenin temiz siyasete ihtiyacı var hiçbir baba çocuğunun cenazesini sırtında taşımasın diyorsanız bu iktidardan bıktık deyin. Bunu karşısında ne denilebilir ki. Birisi diyor zaten, “Bunları millet duysa yer yerinden oynar” diyor. Minik Muharrem’in ablası devlet zorluklar için vardır biz aradık kimse bizimle ilgilenmedi” diyor. 13 yaşındaki kızın sesini acaba Recep Tayyip Erdoğan duyacak mı.Senin vicdanın acaba duyuyor mu? Oğluna bir vakıf kurdurmuş adı Türgev. İhale alanların rüşvet ödedikleri bir yer var adı Türgev. Rakamı kuruşlu kuruşuna verdim. 99 milyon 990 dolar. 100 milyon dolardan 10 dolar eksik. “BU PARAYI PARALEL DEVLET Mİ YATIRDI” Türk parası ile 221 trilyon lira. Bu para geliyor onun vakıf hesabına yatıyor. Defalarca sordum bu neyin parasıdır. Tık yok. Hep söylediği paralel devlet. Bu parayı senin oğluna paralele devlet mi yatırdı. Yatırdıysa götür ÇYDD’ye ver onlar da fakir öğrencilere versin. Rüşvetten, Zarrab’tan, 700 bin liralık kol saatinden bahsediyoruz sesi çıkmıyor. AKP’ye oy veren yurttaşlarıma sesleniyorum, hiçbir şeyi düşünmüyorsanız ayakkabı kutusunu bir düşünün. 4,5 milyon dolar bu kutuda ne arar. “BİNALİ YILDIRIM NE DEMİŞTİ…” Oradan ayrılmamasını isteyen Recep Tayyip Erdoğan’dır. Onu oraya getiren de Binali Yıldırım’dır. Milletin anasını belleyeceğiz diyor. Sen onu söylediğinde İntes’in başsında nasıl kalacaksın. Binali yıldırım yasadışı dinlemeler ilgili CHP milletvekillerine ne demişti: “Yanlış işiniz yoksa dinlemelerden korkmayın” Bu dinlemelere milyon Ali de takılmıştır yanlış işi olduğu için. Ama bu tapeler yasal dinlemelerdir… Muammer Güler – BARIŞ GÜLER KONUŞMASI Burada bir konuşmayı daha sizlere sunmak istiyorum. 17 Aralık’ta operasyon sabahı barış Güler babası İçişleri bakanı Mumammer Güler’i arıyor. Ve aralarında şöyle bir konuşma geçiyor: Barış Güler: 6 buçukta geldiler Celal kara diye bir savcı arama kararı çıkarmış Muammer Güler: Ne var oğlum senin evinde Barış Güler: Hiçbir şey yok baba Muammer Güler: Para ne var. Barış Güler: Kendi param üç beş kuruş kalan param. Muammer Güler: Kaç para Barış Güler: Sen biliyorsun Muammer Güler: Kaç lira oğlu.. Barış Güler: 1 trilyon civarı param var o kadar… Muammer Güler: Evet evet. Tamam oğlum. El koydular mı paraya Barış Güler: Yok arama yapıyorlar. Muammer Güler: Senin şimdi anladığım akdarıyla Rıza Zarrabla bir rüşvet ilişkisinden bahsediyorlar. Diyeceksin ki bir danışmanlık işim var. Gayr-ı resmi yapıyorum. Benim alacaklı olduğum dayımın oğlu bunların yanında çalışıyor. “BU TAPELER YASA DIŞI DEĞİL…” Bu tamamen telaş sonucu söylenen laflar… Arama yapılıyor, babasını arıyor. Babası bunların hepsini biliyor. Burada AKP’ye oy vermiş vatandaşlarıma sesleniyorum… Bu tapeler mahkeme kararıyla alınan tapelerdir. Bunlar yasadışı değil. Kimsenin kimseye darbe yaptığı yok. Eğer darbe yapıldıysa senin cebine darbe yapıldı sevgili vatandaşım senin cebine… “TÜRKİYE’NİN YENİ BİR ÜNLÜ ŞAHSI OLDU: ALO FATİH” Türkiye’nin yeni bir ünlü şahsı oldu Alo Fatih… Yalçın akdoğan biz meclis TV’yi kapattırıyoruz siz yayınlıyorsunuz diyor arayarak. Biz yasak getirdik siz canlı veriyorsunuz diyor. TBMM’deki görüşmeler milletten neden yasaklanıyor… Hani milli iradeye saygı vardı. Vatandaş ister dinler ister dinlemez. Tabi bununla da sınırlı değil Fas’tan arıyor, daha konuşması bitmeden emredersiniz diyor… Bu tablo yasakçı bir Türkiye’yi öngören bir tablodur. “BU MİLLETİN ANASINI BELLEYECEĞİZ” DEDİLER Öyle bir noktaya geldi ki yandaş gazetenin genel yayın yönetmeni Halkbank genel müdürünü arayarak “Süleyman 2 milyon gönder bunların paralarını vereceğiz” dedi. En sonunda çıkıp bu milletin anasını belleyeceğiz dediler. Buradan tüm vatandaşlarımıza sesleniyorum. Bunu sindiriyorsanız 30 Mart geliyor gidin oyunuzu verin… “ANANIZA KÜFÜR EDENE DERS VERECEKSİNİZ” Hayır ‘benim annem çok değerlidir, benim anneme kimse söz söyleyemez’ diyorsanız sizin ananıza küfür edene ders vereceksiniz. Buradan Adanalılara sesleniyorum bir vali çıktı burada söylemekten utandığım şeyler söyledi. Buna layık olmadığınız gösterin…Vagus Tv
"Türkiye'deki En Yüksek Rakamla Yapılmıştır"
Fenerbahçe Kulübü, adidas firması ile olan sponsorluk anlaşmasını yenileyerek 5 yıl uzattı. Gerçekleşen anlaşma nedeniyle Fenerbahçe Kullübü Başkan Vekili Abdullah Kiğılı ve adidas Türkiye Genel Müdürü Eduard Massier'in katılımıyla bir tören düzenlendi. Töreni, kulüp başkanı Aziz Yıldırım ile yönetim kurulu üyeleri Ahmet Tahir Perek, Hakan Dinçay, Turhan Şahin ve İsfendiyar Zülfikari ile birlikte kulüp CEO'su Hasan Hakkı Yılmaz da takip etti. adidas ile ilk kez 2004 yılında başlattıkları iş birliğini 2009 yılında 5 yıllığına uzattıklarını ve bu anlaşmayla birlikteliklerini 15 yıla taşıyacaklarını anlatan Abdullah Kiğılı, 'Bizim 5 yıl önce yaptığımız anlaşmanın değeri her bir yıl için 2 milyon dolar olmak üzere toplam 10 milyon dolardı. Bugünkü rakamlar ise çok daha farklı. Yeni anlaşma yıllık 8,5 milyon dolar bedelli. İki milyon dolardan 8,5 milyon dolara gelmiştir rakam. Beş yılda 42,5 milyon dolar alınacak. İlaveten bonus da koyduk. UEFA Şampiyonlar Ligi, UEFA Avrupa Ligi, Spor Toto Süper Lig ve Türkiye Kupası şampiyonlukları için özel bonuslar olacak' diye konuştu. Fenerbahçe olarak 2004 yılında adidas ile ilk anlaşma yaptıklarında sezonu şampiyon tamamladıklarını hatırlatan Kiğılı, 'Bize uğurlu geldiler ve yine uğurlu geleceklerine inanıyoruz. Bu sene de hedefimiz şampiyonluk' değerlendirmesinde bulundu. 'TÜRK KULÜPLERİ İÇİNDE EN YÜKSEK RAKAM' Abdullah Kiğılı, adidas ile yıllığı 8,5 milyon dolardan yaptıkları sponsorluk anlaşmasının, Türkiye'deki kulüpler içindeki en yüksek rakam olduğunu söyledi. 'Bu anlaşma, Türkiye'deki kulüpler içinde en yüksek rakamla yapılmıştır' diyen Kiğılı, Fenerium mağazalarındaki ciro rakamlarına da Türkiye'de hiçbir kulübün yetişmesinin mümkün olmadığını ileri sürdü. Avrupa'nın önde gelen kulüplerinin ürün satış mağazalarını ziyaret ettiğini dile getiren Kiğılı, Barcelona'nın Nou Camp Stadı'ndaki mağazaya yaptığı geziyi aktararak, 'En fazla ürün forma odaklı ve 20'nin üzerinde ürün çeşidi de yok. Bizim mağazalarımızda 5 binin üzerinde çeşidimiz var. Yeni doğan bir çocuk için bile ürün verebilecek noktaya geldik. Ama Barcelona'nın mağazasının önünde tüm dünyadan insanlar kuyruğa giriyor. Bizim de dünya kulübü olmak için önümüzde biraz daha zaman var. İnşallah bir 5 sene sonra bizim de forma anlaşmamızın geliri Barcelona'ya yaklaşır' değerlendirmesinde bulundu. Yeni anlaşmayla adidas'ın formanın yanı sıra antrenman ve kamp malzemelerini üreteceğini aktarıp, tüm ürünleri yurt dışında da satışa çıkaracağını anlatan Kiğılı, yöneltilen bir soru üzerine, 'Fenerbahçe bir krizde değil. Mali bakımdan Türkiye'nin en güçlü kulüplerinden biriyiz. En az borcu olan kulüplerden biriyiz. Futbolcularımıza borcumuz yok. Mali bakımdan en küçük bir şaibe veya dedikodu duydunuz mu? Kulübün 700'ün üzerinde çalışanı var. Mali hususta en küçük bir sıkıntımız yok. Her şey günü gününe, saati saatine ödenmekte. Bu her zaman böyleydi' şeklinde konuştu. 'FORMA REKLAMINDA SÜRPRİZ İSİM OLABİLİR' Abdullah Kiğılı, forma reklamında Türk Telekom ile olan anlaşmalarının sezon sonu biteceğine dikkati çekerken, yeni sezonda sürpriz bir isim reklam anlaşması olabileceğini de vurguladı. Uzun süredir Türk Telekom ile çalıştıklarını ve yeni dönem için de görüşme halinde olduklarını dile getiren Kiğılı, 'Ama yurt dışından ciddi teklifler de var. Belli bir süre sonra yabancı markalar için de konuşmaya başlayacağız. Gelecek sezon sürpriz bir isim de olabilir' diye konuştu. MASSİER: 'FENERBAHÇE BİZİM İÇİN ÖNEMLİ BİR ORTAK adidas Türkiye Genel Müdürü Eduard Massier, Fenerbahçe'nin kendileri için önemli bir ortak olduğunu söyledi. Fenerbahçe ile başarıyla devam eden iş birliklerini 5 yıl daha uzatmaktan duydukları memnunuyeti dile getiren Massier, 'Bu anlaşmayla ilk defa Fenerbahçe'nin antrenman ve kamp malzemelerinin de üretim ve satışını üstleneceğiz. Fenerbahçe'de tüm futbol takımlarının resmi ürün tedarikçisi olacağız. Fenerbahçe bizim için önemli bir ortak. Bugüne kadar adidas dışında hiçbir spor markasıyla çalışmamış olan Fenerbahçe'ye üst düzey katkıda bulunmaya devam etmeyi hedefliyoruz' şeklinde görüş belirtti.Massier, Fenerbahçe'yi Avrupa'nın önemli kulüpleri Bayern Münih ve Chelesa ile aynı seviyede gördüklerinin altını çizdi. Konuşmaların ardından Abdullah Kiğılı ve Eduard Massier, özel hazırlanmış forma şeklindeki kartona birlikte imza atarak, medya mensuplarına poz verdiler.Habertürk
Philip Seymour Hoffman Dijital Olarak Canlandırılacak!
Açlık Oyunları serisinin üçüncü bölümü Mockingjay'de Philip Seymour Hoffman, dijital müdahaleyle sevenlerinin karşısına çıkacak! Geçtiğimiz hafta, talihsiz bir şekilde aramızdan ayrılan ünlü aktör Philip Seymour Hoffman, A Most Wanted Man ve God's Pocket filmlerinin çekimlerini yeni tamamlamıştı. Ünlü aktör, Açlık Oyunları serisinin devam filmi olan The Hunger Games - Mockingjay'de de ,Plutarch Heavensbee karakteri suretinde yeniden izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyordu! Yönetmenliğini Francis Lawrence'ın üstlendiği ve iki bölüm halinde izleyici karşısına çıkacak olan serinin yeni filminin, ikinci kısmının çekimleri devam ederken, ilk kısmı için de post prodüksiyon sürecine girilmişti. Beyazperde'nin haberine göre, yapımcılar, Hoffman'ın zamansız kaybını giderebilmek için, aktörü dijital olarak perdede yeniden canlandırma çözümüne baş vurdular. Tron Efsanesi filminde, Jeff Bridges'in hayat verdiği Clu karakterinde kullanılan tekniğe baş vuracak olan teknik ekibin, Hoffman'ı perdeye taşımalarının ne gibi sonuçlar doğuracağıysa şimdilik merak konusu...  Kaynak: Beyazperde
Reklam
Halo'dan Enerji Kılıcı Da Gerçek Hayata Geçti
Her ne kadar enerjiden olmasa da.YAZANSarp KürkcüGüzel yakın dövüş silahı projeleriyle izleyenleri mest eden Man at Arms , yeni çalışmasıyla karşımızda.Bu sefer de Halo serisindeki ünlü Energy Sword’u (Enerji kılıcı) gerçek dünyaya taşıyan silah ustası, yine aşama aşama anlatıyor yaptıklarını.Bu sefer ilginç olan (ki her ürününde oluyor kesinlikle) yaptığı kılıcın rengini değiştirmek için ısıl temperleme kullanıyor olması. Farklı sıcaklıkların farklı renkleri ortaya çıkardığını anlatırken enerji kılıcına o mor-mavi rengi vermek için de bu yöntemi kullanıp, teoriyi pratiğe taşıyor.Gerçi iki handikapı var bu projenin. İlki, ergonomik olarak fiziksel olması düşünülmediğinden pek bir tutulamıyor. Diğeri de, enerji olmayınca havası da olmuyor arkadaş.Ama olsun, yine de görsel olarak zevk duyar insan baktıkça.
Julia Roberts'ın Kardeşi Ölü Bulundu
ABD'li ünlü sinema yıldızı Julia Roberts'in üvey kız kardeşi Nancy Motes (37), Los Angeles'ta yaşadığı evin tuvaletinde ölü bulundu. İNTİHAR MI ETTİ? Polis yetkilileri yaptığı açıklamada, olay yerinde çok sayıda hap bulduklarını, genç kadının aşırı dozda ilaç alarak intihar etmiş olabileceğini belirtti. Kesin ölüm sebebinin ise otopsinin ardından açıklanacağı vurgulandı. Motes'ın, ünlü oyuncu Julia Roberts'in üvey kız kardeşi olduğu kaydedildi.Vatan
Reklam
Kırmızı Halıya Kafasında Kese Kağıdıyla Çıktı
Nymphomaniac Filminin Yıldız Shia Labeouf, Kırmız Halıya Kafasında 'Ben Artık Ünlü Değilim' Yazan Kese Kağıdı İle ÇıktıDanimarkalı yönetmen Lars von Trier’in sansasyonel filmi Nymphomaniac’da rol alan Amerikalı aktör Shia LaBeouf filmin Berlin Film festivali premierine kafasında kese kağıdı ile geldi. Üzerinde “Ben artık ünlü değilim” yazan kesekağıdı ile kırmızı halıda smokini ile boy gösteren Shia LaBeouf geçitiğimiz günlerde Twitter üzerinden yazdığı mesajlarda ünlü futbolcu Eric Cantona’nın sözlerini çalmakla eleştirilmişti. Bunun üzerine Shia LaBeouf ”sosyal hayattan emekli oluyorum” açıklaması yapmıştı. İlginç açıklamaları ile kafaları karıştıran Shia LaBeouf tüm hayatının uzun bir performans sanat çalışması olduğunu söylüyor. Shia LaBeouf Berlin’deki basın toplantısında filmdeki seks sahneleri ile ilgili sorulan soru üzerine: şeklinde cevap verdikten sonra salonu koşar adım terketti.Dipnot Tv
ABD'nin En Hayırseveri Mark Zuckerberg
Facebook'un genç kurucusu Mark Zuckerberg ve eşi Priscilla Chan, ABD'nin en hayırsever çifti oldu. Zuckerberg ve eşi 992 milyon dolar bağış ile The Chronicle of Philanthropy gazetesinin hazırlandığı 2013 yılının en hayırsever Amerikalıları listesinin zirvesinde yer aldı.Facebook'un genç kurucusu Mark Zuckerberg ve eşi Priscilla Chan, ABD'nin en hayırsever çifti oldu. Zuckerberg ve eşi 992 milyon dolar bağış ile The Chronicle of Philanthropy gazetesinin hazırlandığı 2013 yılının en hayırsever Amerikalıları listesinin zirvesinde yer aldı. ABD'de geçtiğimiz yıl yapılan bağışların toplamı 2012 yılına göre yüzde 4 artış göstererek 7,7 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu rakamın onda birini Silikon Vadisi Toplum Vakfı'na (SVCF), 992 milyon dolar değerinde Facebook hisse senedi bağışlayan Zuckerberg yaptı. Zuckerberg'in yardımlarının çoğunluğu yardıma muhtaç çocuklar için harcanacağı ifade edildi. Ünlü işadamı ve eski New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg, 452 milyon dolar bağış ile listenin 4. sırasında yer aldı. Microsoft'un hayırsever kurucusu Bill Gates geçtiğimiz yıl 181 milyon dolar bağış yapmasına rağmen listede yer almadı. Bill Gates bu rakamı vereceğini 2004 yılında taahhüt etmişti. Bu yüzden söz konusu bağış 2004 yılında yapılmış gibi kabul edildi. The Chronicle of Philanthropy'nin haberine göre Amerikalı hayırseverler 2013 yılında toplamda 2,9 milyar dolar bağış yapmayı taahhüt etmişti.Ahaber
Reklam
En Güçlü 10 Köpek Cinsi
etiket
Almanya kökenli bir ırk olan Rottweiler cinsi köpeklerin geleneksel adı Rottweiler Metzgerhund yani Rotweil Kasabı’dır. Erkek olanları 60 kilograma kadar ulaşabilen bu tür uysallığı ev eğitililebilirliği ile tanınsa da yetenekleri ve gücü insanı hayrete düşürecek cinstendir. Çoban köpeği olarak kurtlardan ayılara kadar birçok vahşi hayvanla başaçıkabilmesi nedeniyle tüm dünyanın saygısını kazanmıştır. Adını aldığı Almanya’daki Rotweil şehrinde hemen her yerde heykelleri bulunmaktadır.
Beyoğlu'nda Yaprak Dökümü!
Beyoğlu’nun popüler eğlence adresi Asmalımescit’te ünlü mekânlar kapanıyor. Dışarıdaki masaların kaldırılmasıyla müşteri kaybeden işletmelerin ciroları hafta içi yüzde 80’e varan oranda düştü Günde ortalama 5 bin kişinin ziyaret ettiği, hafta sonları 15 binin üzerinde tüketicinin harcama yaptığı Beyoğlu’nun Asmalımescit Mahallesi’nde mekânlar bir bir kapanmaya başladı. 2011’in sonlarında dışarıda masa yasağının devreye girmesiyle müşteri kaybeden pek çok işletmenin gardı son 1 yıl içinde düştü. Bunların en ünlüsü, Issız Adam filminin çekimlerine de ev sahipliği yapan Leblon. Geçtiğimiz hafta Leblon’u kapattığını açıklayan mekân sahibi ünlü Şef Arda Türkmen de masa sandalye yasağıyla semtin ziyaretçi kaybettiğini ve geçmişteki ahengi tekrar yakalayamadığını söylemişti. Sosyal medyada bir açıklama yayımlayan Türkmen, Leblon’un uzun süredir her manada direndiğini belirterek, şu ifadeleri kullanmıştı: “Sokaklardaki masa sandalyelerin kaldırılmasıyla ilgili karar, sadece Leblon’un değil, mahalledeki bütün müesseselerin işlerini, popülaritelerini, şartlara dayanma kapasitelerini her gün adeta bir salam gibi ince ince kesmeye başladı. Önce olayı kabullenemeyenler gitti mahalleden. ‘Yapmayın, gitmeyin, burada hâlâ umut var’ dedik; ama, herkesin yolu kendine doğruydu o zamanlar. ‘Düzelir, masalar olmasa da hayat devam eder’ dedik. Ama olmadı. Gidenlerin yerine gelenler, özdeyişte de dedikleri gibi oldu kimilerince.” KADIKÖY’E KAÇAN DÖNMEDİ Asmalımescit’te 38 işletme olduğunu belirten Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği Eşbaşkanı Tahir Berrakkarasu, son dönemde günlük ortalama ziyaretçi sayısının yarı yarıya azaldığını söyledi. Berrakkarasu, mekânların dışarıya masa koymasının önüne geçen düzenleme başladığında Kadıköy ve Beşiktaş’a kaçan tüketicinin geri dönmediğini ifade etti. EL DEĞİŞTİRME BEDELİ YÜZDE 50 DEĞER YİTİRDİ Mekânların hafta içi cirosunun yüzde 70-80, hafta sonu ise yüzde 40 civarında düştüğünü belirten Berrakkarasu, “Müşteri kaybı en önemli etken. Dışarıdaki masalar kalkınca hacim de daraldı. Çoğu işletme devretmek istiyor. Bazıları aşırı borçlu” dedi. Karasu, “Devir bedeli ortalama yüzde 50 geriledi. Örneğin küçük bir dükkân için birkaç yıl önce 1 milyon dolar istenirken şimdi 500 bin dolara el sıkışılabiliyor. Kapatma ve devirlerle bu süreçte Taksim’de aşağı yukarı 5 bin kişi işsiz kaldı” diye konuştu. 100 İŞLETME KAPANDI Berrakkarasu, son 2 yılda Taksim’de 250 işletmenin el değiştirdiğini, 100 işletmenin kapandığını belirtti. 1 YILDA KAPANAN VE EL DEĞİŞTİREN MEKANLAR: Leblon  Mirror Lounge MENEKŞE ATASELİM / HT GAZETE
Düğün İçin İndirim İsteyeceğim!
Serdar Ortaç, evvelki akşam nişanlısı Chloe Loughnan ile beraber Etiler'deki Limonata'da akşam yemeği yedi.Ünlü şarkıcı Serdar Ortaç, Loughnan i le düğünleri için mekan baktıklarını söyledi: 'İnşallah Chloe benim karım olacak, Haziran ayında düğün yapacağız. Bugüne kadar 2 bin düğünde sahneye çıkmışımdır fakat mekanların bu kadar pahalı olduğunu tahmin etmemiştim. Çok para istiyorlar; yazık günah! İndirim isteyeceğim artık!' SABAH
Haftanın Magazin Bombaları
Magazin dünyasının usta kalemi Sinan Özedincik, geçtiğimiz haftaya damga vuran olayları Sabah.com.tr'ye değerlendirdi. İşte ünlüler dünyasından son dedikodular, perde arkasında yatan olaylar... ŞEKER GİBİ BİR BABA OLACAKMeryem Uzerli'nin eski sevgilisi Can Ateş ilk kez konuştu. Daha önce Uzerli'ye 'Bebeği istemiyorum' diyen Can Ateş ise, doğum yaklaştıkça kararını değiştirdi. Ateş, 'Kızınıza sahip çıkacak mısınız?' sorusuna 'Sadece bebeği nüfusuma kaydettirmem konusunda değil, aynı zamanda tüm yaşamı boyunca maddi-manevi yanında olacağım. Olamadığım zamanlarda babalık görevlerimi büyük bir özen ve sevgi ile yerine getireceğim. Kızımı asla yalnız bırakmam. Annesiyle ayrılmış olsak da o benim evladım' dedi. Kısa süre sonra doğum yapması beklenen Meryem Uzerli, Ateş'in bu yaklaşımına nasıl karşılık verir? Can Ateş doğum anında değil ama sonrasında Meryem'in yanında olacak. Çocuğunu görmek için sessiz sedasız Almanya'ya gidecek diye tahmin ediyorum. Çocuğu da nüfusuna kaydedecek. Tüm ihtiyaçlarını karşılayacak. Meryem'in hamile olduğunu öğrendiği anda çocuğu istemediğini söyledi ama o sözlerinden pişman oldu bence. Bebeğinin yüzünü gördükten sonra Can Ateş tamamen değişecek. Ben şunu iddia ediyorum; 3-5 yıl sonra Can'ı çocuğuyla birlikte Bebek Parkı'nda göreceğiz. Çocuğunu kaydıraktan kaydırırken fotoğraflarının çekileceğini bile söyleyebilirim. Bu işler böyledir. Öncesinde atıp tutmak kolaydır. Çocuğun yüzünü gördükten sonra ise değişilir. Can da ruhsuz, kötü niyetli bir insan değil. Özünde iyi biridir. Şeker şurup bir baba olacağını düşünüyorum. BOŞANMIYORLARSibel Turnagöl'ün eşi Mehmet Çelik'i kıskandığı için peşine dedektif taktığı haberi herkesi şaşırttı. Turnagöl'ün aşırı kıskançlıklarıyla işadamı eşini bunalttığı, bu durumdan oldukça rahatsız olan Çelik'in de pazar günlerini bile çalışarak geçirdiği iddia edildi. Geçtiğimiz gün birlikte görüntülenen çift ise, aralarında bir sorun olmadığını söyledi. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler ama çiftin evliliği sallantıda mı değil mi? Bu dedektif mevzusu gerçek mi? Sibel Turnagöl, iddiaları yalanladı. Ortada dedektif mevzusu falan yokmuş. Bu tamamen mutlu evliliğini yıpratmak adına çevresindeki kıskanç insanlar tarafından çıkarılan dedikodularmış. Ben Sibel'in yalancısıyım. Onun dediklerini aktarıyorum. Evliliklerinde herhangi bir sorun yokmuş. Her şey tozpembeymiş. Eğer bir sorunları varsa da zaten ilerleyen zamanlarda bunu öğreniriz. PARA HIRSI ŞEYDA'YI BU HALE GETİRDİBirçok ünlü ve ünsüz ismi 3 bin euro karşılığında zayıflatarak yüklü bir kazanç elde eden Şeyda Coşkun'un, Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın çıkaracağı kanundan etkilenecek olması, diplomalı diyetisyenleri sevindirdi. Yıllarca eğitim görüp bin bir zorlukla 'diyetisyen' olan birçok uzman, Twitter'da 'yaşam koçu' adı altında insanlara diyet listeleri yazan Coşkun'u topa tuttu. Geçtiğimiz gün sevgilisiyle görüntülenen Şeyda Coşkun, gazetecilerin bu konuyu açması üzerine gerildi. Bir anda yüzü asılan Coşkun hızlı adımlarla uzaklaştı. Şeyda Coşkun'un son zayıflattığı isim olan Gülben Ergen'in yüzünün sarkması haberinin ardından, akla Coşkun'un zayıflattığı ve vücudunun bozulduğunu söyleyen Hadise geldi. Ünlü isimlerin yanı sıra Coşkun'un zayıflattığı başka insanlar da benzer durumlardan şikâyetçi. Bu işin sonu nereye varacak? Coşkun, insanları sağlıksız bir şekilde zayıflatıp hormonlarının bozulmasına mı yol açıyor? Birçok uzmanın, doktorun, uzmanlık ehliyeti olan insanın başına gelen bir şey bu. Şeyda'nın da başına gelmesini bekliyordum. Çok çabuk patladı. Her şöhret olmanın bir bedeli var. Yıllarca bu işi sessiz sedasız yürüttü. En büyük hatası ise beraber yürüdüğü ünlülerle fotoğraflarını çekip reklamını yapmak oldu. Eğer bunu yapmasaydı bunlar başına gelmezdi. Şeyda'ya para tatlı geldi. Paraları kazandıkça hırs yaptı. Hırs yaptıkça daha çok müşteri kazanmak için ne yapacağını şaşırdı. Zayıflamak isteyen insanların doktor kontrolünden geçmesi lazım. Herkesin diyeti farklıdır. Şeyda gerçekten bu işin uzmanı değil. Ben zaten o ünlülere de akıl erdiremiyorum. Kısa sürede zayıflamak uğruna sağlıklarını hiçe saymalarına anlam veremiyorum. Sağlık konusu çok hassas. Birçok doktorun başına bile neler neler geldi. Yıllarca çok ünlü diyetisyenlerin zararsız diye diyetin yanında verdikleri haplar yüzünden kimler şu an mahkemelik, kimlerin başına neler geldi. Bir sürü insan bu yüzden mahkemelik oldu, bünyesi bozuldu, metabolizması çöktü. Şeyda herkesi yürütüyor ama bakalım o kişi bu kadar uzun yürüyüşler yapacak kadar sağlıklı mı! Belki kalbi, belki de şekeri var. Hiç kimse ağlayıp sızlamasın. Ünlülere de kızıyorum. Boşu boşuna onu şikâyet edip de basınla konuşmalarının bir anlamı yok. Gitmeselerdi, yapmasalardı. Herkesin aklı fikri var. İnsanlar Şeyda'ya karşı daha çok hırslanıp daha çok üzerine giderlerse, bu işi yapamayacak duruma gelecek. Umarım daha fazla olumsuz vakalar çıkmaz. BU EVLİLİK BİR PROJEYDİ, HER ŞEYİ ÇOCUK İÇİN YAPTIBeş ay önce Cem Aydın ile evlenen Derin Mermerci'nin iki aylık hamile olduğu iddia edildi. İki aylık hamile olan ve bugünlerde sık sık Amerikan Hastanesi'ne giderek kontrollerini yapan Mermerci ile eşi Aydın mutlu haberi sadece aile fertleriyle paylaştı. Doktorların hamilelikle ilgili söylediklerini harfiyen uygulayan Mermerci, birkaç hafta önce eşi ile Amerikan Hastanesi'nden çıkarken görüntülenmişti. İlişkinin başlaması ve nikâh masasına gitmesi, çok hızlı olmuştu. Şimdi de çiftin bebek beklediği konuşuluyor. İddialar doğru mu? Derin Mermerci hamile mi? İddialar doğru mu bilmiyorum. Son çıkan hamilelik haberlerini yalanlamadılar. Doğru olabilir. Derin Mermerci bundan önceki ilişkilerinde hep çocuk özlemi içerisindeydi. Çocuk sahibi olmayı çok istiyordu. Hayatına giren kişilere de, 'Bu adamdan çocuğuma baba olur mu' düşüncesiyle bakıyordu. Onun biriyle evleneyim, 20-30 yıl evli kalayım, mutlu bir aile olalım gibi bir derdi yok. Cemiyet hayatında önemli bir isim olduğu için de babalar konusunda eleme yaptı ve seçenekler arasından en entelektüel, eğitimi düzeyi çok yüksek, toplum içinde saygın bir yere sahip olan üst düzey bir gazeteci olan Cem Aydın'ı seçip evlendi. İşte çocuğum için aradığım baba bu dedi. İddia ediyorum; Derim Mermerci'nin evliliği, özlemini çektiği çocuk için bir projeydi. Cem'i sevmedi demek istemiyorum, mutlaka sevmiştir. Allah uzun ömür versin evliliklerine, inşallah uzun yıllar birlikte görürüz onları ama ben bu evliliğin sadece Derin Mermerci'nin bir projesi olduğunu düşünüyorum. Bunu yakın çevresi de doğruluyor. Kız arkadaşları, Derin'in yıllarca çocuk hayali kurduğunu söylüyor. Çocuğuma düzgün bir baba bulayım dediği sırada karşısına Cem Aydın'ın çıktığını ve kısa sürede de nikâh masasına oturma kararı aldığını konuşuyorlar. Söylenenler doğru ise Derin Mermerci hamile kalarak projesini gerçekleştirmiş oldu. KIVANÇ'LA BİRLİKTE OLACAK KADIN OLACAKLARI GÖZE ALMALIKıvanç Tatlıtuğ ile stil danışmanı sevgilisi Başak Dizer'in arasına mesafeler girdi. Dizer, yeni dizisinin çekimleri için üç haftadır St Petersburg'da olan sevgilisi Tatlıtuğ'u Rus kızlarından kıskanınca çareyi yanına gitmekte buldu. Dizer geçen hafta St Petersburg'a gitti. Tatlıtuğ, çekimlerden arta kalan zamanlarda sevgilisiyle birlikte St Petersburg'un tarihi yerlerini ve müzelerini geziyor. Kıvanç Tatlıtuğ'un, eski sevgilisi Azra Akın'ın da kıskanç olduğu ve oyuncunun bu durumdan bunaldığı kulaktan kulağa konuşuluyordu. Çift bu yüzden defalarca ayrılıp barışmıştı. Tatlıtuğ yine aynı durumla karşı karşıya geldi. İş aşkı herkesçe bilinen oyuncu, Başak Dizer'in kıskançlıklarıyla baş edebilecek mi? Böyle bir haber çıktı ama doğru mu bilemiyorum. Başak Dizer'i tanıma fırsatı buldum. Bana hiç de kıskanç biri gibi gelmedi. Bence Başak çok güzel bir kadın. Herkes tarafından da beğeniliyor. İşinde de çok başarılı bir isim. Kıvanç'ı kıskandığı için yanına gittiğini sanmıyorum. Sadece onu görmek istediği için gitmiştir. Kıvanç işinde başarılı, yakışıklı bir adam. Kızlar sürekli peşinde. Kıvanç'la birlikte olmak isteyen kadının da zaten bu durumu göze alması lazım. Aksi takdirde bu ilişki yürümez. Gereksiz kıskançlıklarla hayatı iki tarafa da zehir eder insan. AHU YAĞTU ESKİ EŞİYLE NEDEN BULUŞTU? Ahu Yağtu'nun 19 yaşındayken evlendiği ve kendisinden 17 yaş büyük Doğan Akçura ile geçtiğimiz gün neden bir araya geldiği ortaya çıktı. Yağtu, Akçura'ya, Cem Yılmaz'dan boşanırken imzaladığı protokolde değişiklik yapmak istediğini söyledi. Avukat olan Akçura da, eski eşine konuyla ilgili nasıl bir hukuki süreç izleyeceğini anlattı. Yağtu'nun, oğlu Kemal'le ilgili maddelerde birtakım düzenlemeler yapmak istediği söyleniyor. Sizce Ahu Yağtu'nun yapmayı düşündüğü değişiklik ne olabilir? Buluşmanın basına yansıyacağını tahmin etmediler ve buluşmaya kılıf olarak da bunu buldular. Hepimiz boşanma maddelerini gördük. Her şey ortada. Daha ne değişiklik isteyebilir ki! Yeterince parası var, mal mülk var. Cem'den daha ne isteyebilir? Bence tamamen uydurma bu Kemal'la ilgili düzenleme olayı. Zaten Kemal'in velayeti anneye verildi. Cem Yılmaz üzerine düşen her şeyi karşılıyor. Bir şey iade edeceğini de sanmıyorum. O yüzden bekleyip göreceğiz. Bakalım bu buluşmanın altından ne çıkacak. BURCU ESMERSOY HAYATININ HATASINI YAPIYORBaşından daha önce de bir evlilik geçen ve ABD'li eşinin yüklü tazminat talepleriyle karşı karşıya kalan Sami Kiresepi'nin babası, oğlunun güzel sunucu Burcu Esmersoy'la evlenmesine sıcak bakmadı. İddiaya göre; Santa Farma İlaç Fabrikaları'nın sahibi olan baba Kiresepi, uzun süre Burcu Esmersoy'la bir araya gelmedi. Ünlü sunucuya sırılsıklam aşık olan Sami Kiresepi ise durumu güzel nişanlısına anlattı. Bunun üzerine Burcu Esmersoy, hem müstakbel kayınpederinin gönlünü kazanmak hem de nişanlısının arada kalmasını önlemek için 'Evlilik sözleşmesi yapalım' teklifi sundu. Bu teklife sıcak bakan baba Kiresepi'nin çevresine; 'Bir kez başımıza tazminat sorunu geldi; bir daha aynı sıkıntıları yaşamak istemiyorum' dediği öğrenildi. Kiresepi'nin ilk eşi Alexis Nina, 20 bin lira nafaka ile 12 milyon lira tazminat talep ederek tüm aileyi zor durumda bıraktı. Milyarlık ilaç şirketinin mal varlığına da tedbir konulmasını isteyen ABD'li Nina'nın talepleri reddedildi ve eski eşe ayda 5 bin lira nafaka bağlandı. Daha önceki evliliğinde mutluluğu yakalayamayan Burcu Esmersoy, bu kez mutluluğu için her şeyi göze mi alıyor? Bu evlilik sözleşmesi olayı ileride bir sıkıntı yaratır mı? Eğer bu iddia doğruysa Burcu Esmersoy hayatının en büyük hatasını yapıyor. Önümüzde çok büyük bir örnek var bu durumla ilgili. Fethi Pekin'in ailesi, Hande Ataizi'yle evlenmesini istemiyordu. Sonunda Hande'ye evlilik sözleşmesi şartını koştular. O da tamam dedi ve sonrasında da sadece olanları gördük. 1 gün evli kalabildi. Yediremedi kendine bu durumu. Bu evlilik sözleşmesi büyük bir problem. Daha yeni konuştuk bir doktorla bu konuyu. Son 1 yılda boşanan gençlerin evliliklerini bitirme nedenlerinin yüzde 65'inin evlilik sözleşmesi olduğu ortaya çıkmış. En ufak bir kavga bu sözleşme konusu açılıyormuş. Evlilik sözleşmesiyle duygusallık gidiyor, güven kalmıyor. Şimdi Burcu Esmersoy da kayınpederinin isteği üzerine evlilik sözleşmesi yaparsa, en ufak bir tartışmada bunu Sami'nin yüzüne vuracağını düşünüyorum. Bir tartışma esnasında Burcu, 'Babanın gönlünü kazanabilmek için sözleşme bile imzaladım ben' diyecek. Sami de, 'Nasıl olsa evlilik sözleşmesi yaptım, her şey garanti, bir şey vermeyeceğim, boşanayım' diyecek. Eğer haberdeki iddia doğruysa bu sahnelerin yaşanacağını düşünüyorum. Bence Burcu ile Sami evlenmemeli.FULYA UGAN / Sabah.com.tr
Reklam