“Mutsuzluğum sonsuza kadar sürer.”
-Vincent Van Gogh
Psikotik epizotlardan ve delüzyonlardan mustarip Vincent Van Gogh’un resme başladıktan iki yıl kadar sonra 1882’de karakalem ve mürekkeple çizdiği Hüzün isimli tablosu “bölünmenin” yarattığı yalnızlığı derin bir şekilde anlatmakta.
Ressamlık şaheseri olarak kabul edilen tabloda, Sien olarak bilinen 32 yaşındaki hamile bir kadın tasvir ediliyor. Kadın çırılçıplak bir taşın üzerine oturmuş ve dizlerinin üzerinde kavuşturduğu kollarına başını yaslamış hali ilk bakışta sizi çarpıyor.
Uğradığı haksızlıkların öfkesi dinmiş geriye sadece keskin bir acı kamış. Ailesi, dostları çevresi tarafından bir şekilde terk edilmiş ve üstelik bir de başlamak üzere olan yaşamın sorumluluklarını üstlenmek zorunda. Çaresizliği öyle bir iz bırakıyor ki bu duyguya arkanızı dönmeniz imkansız, “Sien’in Hüznü” mutlaka bir yol bulup hayatınıza katılacak ve sizi seçimlere zorlayacak. Onun gözyaşlarını görmüyoruz ama duruşundan sıcaklığını hissedebiliyoruz.
Oylmpe de Gouges’in Kadın Hakları Bildirgesi'nin yayınlanmasından nerdeyse 100 yıl geçmesine rağmen, tabloda, bize umut verecek ne bir bulut ne de kadının omuzuna doğru uzanmış bir el var acısına ortak olmaya hazırlanan. Sadece terk edilmişlik, yalnızlık.
Alın yazısını tek taraflı yazan, onu bulunduğu yere mecbur bırakan çevre, daha başka bir şey olabilme ihtimalini ve bununla birlikte yaşama sevincini de yok etmiş.
Coelho’nun ifadesi ile “Kusursuz bir cinayet”
Bir insan aklında parlak düşünceler olmadan canlılığını nasıl koruyabilir?
İnsan, insanlığın yarattığı sistemde nasıl olur da terk edilir?
Simone de Beauvoir’ ın 1949 yılında yayımlanan The Second Sex (İkinci Cins) adlı kitabında kadınların, erkeğin ötekisi olmasını, kültürel değerler üzerinden açıklamış. Ona göre dünya erkek tarafından tanımlanmış. Doğa ise erkeğin bakış açısıyla yarattığı kültür tarafından; ikili karşıtlıklar, zıtlıklar ve simetriyle net ya da bulanık biçimde ifade edilmiş.
Bu ifadeler toplumsal yapı hakkında elle tutulur bilgiler sunulmakta.
Ona göre, erkek kendi bedenini dünyayla doğrudan birleştirirken, kadın bedenini hapsetmiş ve kendi bedeninde var olmayan her şeyi tuhaf olarak nitelendirmiş.
Julien Benda ise 1Ocak 1946 yayımlanan kitabı Le Rappord d’Uriel’ de şöyle diyor “Yani bir erkeğin varlığı başlı başına anlamlı ama bir kadın bir erkeğin yokluğunda düşünülemez. Erkek kadına göre değil ama kadın erkeğe göre tanımlanmıştır. Erkek öznedir, bütün olandır, kadınsa ötekidir.”
Beauvoir da öteki kavramını da şöyle açıklamış “İnsanlık erkektir ve erkekler “kadınları” kendi içlerinde, özerk bir varlık olarak değil, erkeğe olan konumuyla tanımlarlar”
Hadi canım !
'This Is a Mans World, This Is a Mans World
...BUT It Wouldn’t Be Nothing Without A Woman or A Girl...'
16 Şubat 1966’da New York Stüdyosunda, James Brown yeri göğü inletecek Billboard R&B listelerinde 1 numara, Billboard Hot 100 listesinde 8 numaraya kadar yükselecek şarkıyı kaydediyordu.
Rolling Stone’un “İncil’e göre şovenist” olarak nitelendirdiği şarkı sözleri, modern uygarlığın tüm eserlerinin “erkeğin” çabalarına bağlarken, tüm bunların bir kadın olmadan hiçbir şey ifade etmeyeceğinden bahsediyor.
'It's a Man's Man's Man's World' ün kompozisyonu sonraki yıllar içinde değişikliğe uğramış. Tammi Terrell olarak bilinen Tammy Montgomery, 1963'te aynı akor ve ritimler üzerine oturan 'I Cried'i kayderken; Brown, şarkının geçici olarak 'It's a Man's World' başlıklı bir demo versiyonunu için 1964 te stüdyoya girmiş. Bu kayıt daha sonra Completion’larda, The CD of JB ve Star Time'da piyasaya sürülmüş.
Birkaç yıl sonra, yaylı çalgıların ve kadın vokallerden oluşan bir koronun da yer aldığı yeni bir düzenleme için Sammy Lowe stüdyoya girmiş ancak koroya ait bölümler sonradan çıkarılmış.
Ve elbette James’in de bir arka kapısı var.
Brown şarkıyı, o dönemde birlikte olduğu kız arkadaşı “Betty Jean Newsome” ile birlikte yazmış.
Newsome “Sözleri cinsiyetler arasındaki ilişkilere dair kendi gözlemlerine dayanarak yazdım” diyor ama zaman geçip James Brown‘la arasındaki ilişki sona erince Brown’u mahkemeye verip, telif hakkının kendisine düşen payının ödenmediğini ve aslında şarkıyı tamamen onun yazdığını açıklamış.
Newsome; Clamike Records aracılığıyla, Brown, King Records ve Dynatone’u şarkısının telif hakkını ihlal ettiği iddiasıyla dava edildiğine dair Mayıs 1966’da bir yazı yayımlatmış. Davanın sonucu ise belirsiz, sonucu ile ilgili bir kayıta rastlamadım.
Yorum Yazın