Beyin Fırtınası Zamanı: Renklerle ve Renkleri Algılayışla İlgili Bilmeniz Gereken Her Şey
Şöyle kafamızı kaldırıp etrafa bir baktığımızda normal koşullarda hepimiz farklı farklı renklerle karşılaşırız. Peki neden? Neden her şeyi siyah-beyaz veya sadece tek bir renkte görmüyoruz? Cisimlere rengini veren nedir? Rüyamızda renkleri görmemiz nasıl mümkün olur? Tüm bunların ve daha fazlasının yanıtını vereceğimiz yazımıza geçmeden önce çayınızı kahvenizi hazır etmenizi öneriyor ve ufaktan başlıyoruz:
Renk nedir, nasıl oluşur?
Neden tek bir renk görmeyiz de farklı farklı renkler görürüz?
Renkleri herkes aynı şekilde mi görür?
Aynı sorudan devam edelim.
Renkler insanlık tarihi boyunca başından beri hep aynı şekilde mi algılanmıştır?
Bu biraz değişik bir soru. Şöyle ki, insanlık tarihi boyunca kullanılan dillerde renklere ait kelimelerin ortaya çıkışı hep aynı sıralamayı izliyor. İlk önce siyah ve beyazı tanımlayan kelimeler dillere giriyor. Daha sonra tüm dillerde ortaya çıkan ilk kelimeler kırmızı rengi tanımlamaya yönelik. Sonrasında sarı ve yeşil geliyor, dilden dile bu iki rengi tanımlayan kelimelerin çıkış sırası farklılık gösteriyor. Tüm dillerde ortaya çıkan en son renk ise mavi. Şimdi bu ne anlama geliyor? Renklerin sıra sıra oluşmadığını biliyoruz, öyleyse neden her rengin dillere girişi aynı anda değil de uzun yıllar sonucunda sırayla oldu?
Bunun nedeni aslında basit: Dikkatimizi çekmeyen, gerek duymadığımız renklerin renk olduğunu algılamıyoruz; beynimizde önemsenmiyorlar. Bunu daha iyi anlamanız için renklerin aslında doğada var olmadığını, sadece beynimiz tarafından yaratılmış kavramlar olduğunu söyleyelim. Örneğin renk algısı olmayan bir uzaylı, muza baktığında 'Bu sarıdır' demek yerine 'Bu 570 nanometre dalga boyunu yansıtıyor' diyecektir ve bir renk farklılığı görmeyecektir. İnsanoğlu için de böyle, mavi renk üzerinden ilerlersek daha açıklayıcı olacaktır. Doğada neredeyse hiç mavi hayvan yok, mavi bitkiler yok, mavi yiyecekler yok. Etrafa bakıldığında kimse mavi ile karşılaşmıyor. Sadece gökyüzü mavi, ama onu da mavi olarak değil, beyaz olarak algılıyorlar. Kimse üzerine odaklanmıyor. Zamanla daha dikkat edildikçe göz ve beyin de kendini buna göre ayarlıyor ve mavinin ayrı bir renk olarak fark edilişi daha net oluyor.
Bu durumla ilgili Himba kabilesi üzerinde yapılmış popüler bir deney de var.
Öncelikle bu kabilenin yeşil renkleri tanımlayan bir çok kelimeye sahip olduğu biliniyor. Kabiledekilere 12 adet yeşil renkli kareden oluşan bir tablo gösteriliyor ve farklı olan rengi bulmaları isteniyor. Diğer yeşillerden çok çok az farkla daha açık olan yeşil rengi kabiledeki herkes kolaylıkla, çok hızlı şekilde fark edebiliyor. Aynı tablo kabileden olmayan insanlara gösterildiğinde ise çoğu kişi farklı yeşili ya fark edemiyor, ya da yanlış tahmin ediyor. Peki yeşilin farklı farklı tonlarını tanımlayan bir çok kelimesi olan bu kabilenin farklı yeşili bu kadar hızlı ve kolay fark etmesi tesadüf mü dersiniz? Değil. Bir renk ne kadar çok önemsenir ve o renge ne kadar dikkat edilirse beyinde ve gözde de o rengin ayırt edilmesine ve ön plana çıkarılmasına yönelik gelişmeler gerçekleşiyor.
Peki insanların göremediği renkler mevcut mudur?
Evet. Işık spektrumunda gözle görülebilir renkler çok küçük bir alanı kapsar. Bu alanın dışında X-ray ışınlarını oluşturan dalga boyları, UV ışıklarını oluşturan dalga boyları, kızıl ötesi ışınları oluşturan dalga boyları gibi bir çok farklı alan bulunur. Ayrıca insanlar tarafından görülemeyen bu dalga boylarının bir kısmını görebilen canlılar vardır, dolayısıyla bizim deneyimleyemediğimiz renkleri görmeleri olası.
Yeni bir renk keşfetmemiz mümkün mü?
Bu soru da akla gelebilecek en ilginç sorulardan biri. Gözlerimizde 3 tür koni hücresi bulunuyor ve bunlar farklı renkleri daha iyi algılama görevlerine sahipler. Bunların birbirleriyle sürekli etkileşim halinde de olduğunu söyleyelim. İşte bu etkileşimi ortadan kaldırabilirsek daha önce görmediğimiz tonlardaki renkleri görebilmemiz mümkün olabilir, ancak şuanki teknoloji ile bu mümkün değil.
Yine de bir süreliğine normal şartlarda görmenizin pek mümkün olmadığı renk tonlarını görebilirsiniz. Örneğin hemen şimdi bir deney yapalım ve size görüp görebileceğiniz en parlak ve en güzel mavi tonlarından birini gösterelim, neler kaçırdığımızı anlayın:
Hemen başlıyoruz deneyimize.
Önce sağ tarafta bulunan mavinin tüm tonlarını içeren görüntüyü biraz inceleyin. Birazdan göreceğiniz renk ordaki en açık maviden bile çok daha parlak olan, adeta ışıl ışıl parlayan bir mavi tonu olacak. Oldukça ünlü olan bu deneyin uygulanışı ise çok basit. Tek yapmanız gereken kırmızı bölgenin ortasındaki beyaz noktaya gözlerinizi en az iki dakika boyunca dikmek (gözlerinizi kırpabilirsiniz tabii arada). Ne kadar uzun süre o noktaya odaklanırsanız göreceğiniz renk o kadar parlak olur, ama iki dakikadan aşağı olmaması ve tamamen o noktaya odaklanmanız önemli, yoksa turkuazın çok az parlak bir tonunu görebilirsiniz. Ayrıca kafanızı ve telefonunuzu hiç oynatmamanız da gerek.
Yaklaşık 1. dakika dolaylarında kırmızı bölgenin etrafında renk belirmeye başlayacak, ancak siz gözlerinizi beyaz noktadan ayırmayın. En az iki dakikanın geçtiğinden emin olduğunuzda gözlerinizi hala beyaz noktadan ayırmadan kafanızı yavaş yavaş arkaya doğru çekin ve parlak mavi rengin ortaya çıkışını izleyin...
Geçelim son sorumuza. Hepsi iyi güzel de, rüyaları neden renkli görüyoruz?
Şuan muhtemelen az önceki deneyden dolayı bu yazıyı okurken hala mavi bir çember görüyorsunuz, ama olsun. Odaklanmaya çalışın.
Gece uyurken, dolayısıyla gözlerimiz kapalıyken, ortamda da bir ışık yokken nasıl renkli rüyalar görebiliyoruz? Renkler cisimlerden yansıyan ışıkların gözümüze ulaşmasıyla ortaya çıkıyorsa, gözümüze ulaşan bir ışık yokken nasıl renkler oluşuyor? Bu sorunun cevabı bilim dünyasının hala araştırdığı konulardan. Yine de dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım.
Işık gözümüze ulaştığında belli başlı bazı kimyasal reaksiyonlar oluşur ve beyinde ışığın işleneceği bölgeye sinyaller gönderilmeye başlar. Eğer bir noktaya uzun süre bakarsanız gözünüzü kapattığınızda o cismi ve rengi hala gördüğünüzü fark edersiniz, bunun nedeni de tam olarak bu sinyallerdir. Sürekli aynı noktaya bakan göz bir süre sonra sinyal alımını otomatiğe alır ve zayıf ama sürekli sinyaller göndermeye başlar. Gözünüzü kapattıktan sonra bile bu sinyaller gönderilmeye devam eder, bu nedenle bir süre daha renklerin ve cisimlerin bir yansımasını görürsünüz.
Peki uyuduktan saatler sonra, sinyaller artık kesildiğinde nasıl rüya görüyoruz? Bunun nedeni beynimizde bu sinyallerin iletildiği yollarda, tıpkı bu sinyallere benzer şekilde yeni sinyaller oluşturmamız olabilir, ki bu teori doğuştan görme engelli insanların neden rüya görmediklerini de açıklığa kavuşturabildiği için oldukça mantıklı. Bu insanlar dışarıdan hiçbir sinyal almadıkları için beyinlerinin ilgili kısımlarında da buna benzer sinyaller oluşturulamıyor ve rüyalarında cisimleri veya renkleri görmüyorlar.
Böylece bu devasa yazının da sonuna geldik, umarız renklerle ilgili aklınıza gelebilecek her şeyin cevabını verebilmişimdiz. Farklı sorularınız veya görüşleriniz olursa yorumlara bırakabilirsiniz, mümkün olduğunca cevap vermeye çalışırız. Başka bir yazıda görüşmek dileğiyle. 😎
Yorum Yazın
Lan bu nasıl deney :/ Bi saattir ekranda mavi bir daire geziniyor
Bu maviler gitmiyor 😶
Gözüm önündeki mavi daireyi kullanıp gözümü sağa sola kaydırıyorum.