onedio
Görüş Bildir

Sürgün Haberleri

Sürgün ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Sürgün ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Hapisteki Yazar Sevan Nişanyan'a Sürgün
İki yıllık cezasını çekmek üzere 2 Ocak'ta Torbalı Açık Cezaevi'ne giren gazeteci-yazar Sevan Nişanyan, Buca Kapalı Cezaevi'ne nakledildi. Sürgün gibi naklin sebebi olarak ise Nişanyan'ın Cezaevinden yazdığı bir mektup olduğu öne sürüldü. Gazeteci yazar Nişanyan, Şirince'de yaptığı otel inşaatlarına kaçak yapı eklediği gerekçesiyle iki yıl ceza almıştı. 2 Ocak'ta Torbalı Açık Cezaevi'ne giren Nişanyan, önceki akşam saatlerinde Buca Kapalı Cezaevi'ne nakledildi. CNN Türk
Haftanın Magazin Bombaları
Magazin dünyasının usta kalemi Sinan Özedincik, geçtiğimiz haftaya damga vuran olayları Sabah.com.tr'ye değerlendirdi. İşte ünlüler dünyasından son dedikodular, perde arkasında yatan olaylar... HÜLYA'NIN YANINDA OLACAK ERKEK ÖYLE BİRİ OLACAK Kİ! Hülya Avşar geçtiğimiz günlerde İstinyePark'ta arkadaşlarıyla bir araya geldi. Gece yarısından sonra mekândan ayrılan ünlü şarkıcı, kalbinin boş olduğunu söyledi. Avşar, 'Dört yıldır hayatımda kimse yok. Yalnızlığa alıştım' dedi. Hülya Avşar'ın yanında ne zaman birini göreceğiz? Sizce Avşar'ın yanına nasıl biri yakışır? Hülya Avşar çıtayı çok yükselttiği için onun yanına çok az insanı yakıştırabiliyoruz. Bundan sonra onun yanında birini görmeyiz diyemem. El ele dolaşabileceği biri olacaktır. Bu kişi de çok ses getirecek biri olur. Sıradan bir insan olmaz yanındaki kişi. Bu saatten sonra sıradan bir vatandaşla yapamaz. Sonuçta genç kız değil. Türkiye'de çok önemli bir isim Hülya Avşar. Onun yanında olmak da herkesin harcı değil. Hülya çok zeki biri. Yanında olacak kişiyi seçerken birçok şeye bakıyor ve ciddi elemeler yapıyordur. Şu sıralar işiyle çok meşgul. İşten arta kalan zamanlarda da kızıyla ilgileniyor. Bir sevgiliye ayıracak zamanı yok şu anda bu yüzden de aklına bile gelmiyordur. O hayatın tadını çıkarıyor şu sıralar. ÇOCUĞU EVLİLİĞİN KURTARICISI OLARAK GÖRMELERİ BÜYÜK HATA Boşanma kararı aldıktan kısa bir süre sonra barışan Tolga Güleç ve Yeliz Şar, evliliklerini sağlamlaştırmak için çocuk yapmayı planlıyor. Çift, son olarak, Güleç'in rol aldığı 'Sürgün İnek' filminin Maslak TİM Show Center'da yapılan galasında görüntülendi. Ayrılıkla ilgili soruları yanıtsız bırakan Güleç, 'Yeliz'le evliliğimizi sağlamlaştırmak için bir yılımızı tamamladığımızda çocuk yapmak istiyoruz' demekle yetindi. Boşanmanın eşiğinden dönen çiftten Güleç, barışma hediyesi olarak bileğine eşinin adını dövme yaptırmıştı. Bu haberin ardından da çocuk yapmayı planladıklarını söylediler. Çift, her gün haber olmaya başladı. Bunu neye bağlamalıyız? Bir barıştılar pir barıştılar. Şimdi de çocuk peşindeler. Kavga nedenleri çok küçük bir sebepten ötürüyse ve barıştıktan sonra hemen bir çocuk yapalım, evliliğimizi sağlamlaştıralım diyorlarsa bence o çocuğa yazık olur. Biraz daha beklemelerini öneririm. Çocuğu, ilişkinin kurtarıcısı olarak görmeleri büyük hata olur. Çocuk olduktan sonra boşanırlarsa olan çocuğa olacak. İnşallah böyle bir hata yapmazlar. Umarım önce ilişkilerini sağlamlaştırıp, küçücük şeylerden ayrılık raddesine gelmemeyi öğrenirler, ondan sonra çocuk yapmaya karar verirler. Ne oldu da şimdi barışınca eskisinden daha iyi sıkı bir bağları oldu bilemedim. Çocuk için erken derim. Bakalım zaman neler gösterecek. YENİ BİR İLİŞKİ, YENİ BİR HEYECAN Tarkan'ın eski sevgilisi Bilge Öztürk, geçtiğimiz ay şarkıcı Sıla'dan ayrılan Özgür Mumcu ile yeni bir ilişkiye başladı. Mumcu ile Öztürk, önceki gece Nişantaşı'ndaki Sess'te eğlendi. Yaklaşık 10 gündür birlikte oldukları öğrenilen ikilinin eğlencesi, sabah 04.00'e kadar sürdü. Mekândan tek başına çıkan Öztürk, Mumcu ile ilgili soruları yanıtsız bıraktı. Bu ilişki için 'sürpriz birliktelik' tanımını yapabilir miyiz? Farklı dünyaların insanları olarak ilişkilerinin ömrü ne kadar olur? Gece hayatında olan, aynı ortamlarda gezen, aynı ortamlarda eğlenen fakat birbirini tanımayan insanların ilişkisi bu. Gayet normaldir, ben buna şaşırmadım. Bilge'nin uzun zamandır bir ilişkisi yoktu. Özgür'ün de Sıla'yla bir dargın bir barışık şeklindeydi ilişkisi. Yeni bir ilişki, yeni haberler bizim için. Yeni heyecan demektir bu. Özgür'ün Sıla'yla ilişkisinde gelgitleri vardı. Bilge ise çok dik kafalıdır. Hayırlısı olsun derim. Bakalım nasıl bir ilişkileri olacak. HERKES BERGÜZAR İLE HALİT'İ ÖRNEK ALMALI Geçtiğimiz hafta, oyuncu Engin Hepileri ile Ayşe Topçu'nun evliliğinde kriz yaşandığı, ikilinin evlerini ayırdığı ve boşanmaya karar verdiği haberleri çıkmıştı. Çiftin iki hafta önce anlaşmalı olarak boşandığı öğrenildi. Sorunları altı ay kadar öncesine dayanan, üç ay önce de evlerini ayırma kararı alan çift, yaşadıkları krizi aşamayınca tek celsede yollarını ayırdı. Hepileri'nin adı, aynı dizide sevgilisini canlandıran Beyza Şekerci ile anılmıştı. Çift, 'Boşanmanın ardında üçüncü bir şahıs yok' açıklamasını yapsa da boşanmanın zamanlaması kafaları karıştırdı. Sizce bu boşanmanın altından Beyza Şekerci adı çıkar mı? Ünlülerin en büyük problemlerinden biri de özel hayatlarıyla işlerinin dengesini kuramamaları. Ünlü bir isim, bu camiadan olmayan eşiyle ayrılıyorsa, hemen dizideki rol arkadaşına bağlıyorlar olayı. Daha önce benzer durumlar olmadı değil. Rol arkadaşıyla yakınlaşıp eşinden boşananlar oldu. Ama bu demek değil ki herkes aynı olayı yaşayacak. Bu mesleği yapıp evliliğini sürdürebilen insanlar zaten örnek çift olarak gösteriliyor. Eğer çiflerden biri ünlü diğeri değilse denge kurmak, birbirini anlamak zor oluyor. İkisi de ünlü olunca sanki birbirlerini daha iyi anlıyorlar, aynı dili konuşuyorlarmış gibi geliyor bana. Buna en güzel örnek de Bergüzar Korel-Halit Ergenç çifti. Her zaman birbirlerinin arkasında duruyorlar. Zaman zaman rol arkadaşlarıyla olan samimi sahnelerinden sonra çifti yaralamaya çalışan olumsuz eleştiriler yapıldı ancak her ikisi de işlerini yaptıklarını söylediler ve o dönemleri profesyonelce atlattılar. Çift ilişkilerini de çok güzel götürüyorlar ve inanılmaz mutlular. Bu çifti bütün evli oyuncular örnek almalı. Tam tersi durumlar da olmuyor değil. Arda Turan, Sinem Kobal'a öpüşme sahnelerini yasaklamıştı. Sonuçta oyuncular rol ne gerektiriyorsa onu yapıyor. İşleri bu. Doğru mu yanlış mı o bizi ilgilendirmez, herkesin kendi hayatı, kendi tercihi. Bunu kaldırabilen de var, kaldıramayan da. Çiftlerin birbirlerine güvenmeleri ve arkalarında durmaları lazım. Engin Hepileri ile Ayşe Topçu belki de bambaşka sebeplerden dolayı boşandı. Ne yaşadıklarını bilemeyiz. Her ayrılık sonrası da neden olarak üçüncü bir kişiyi göstermemek lazım. Ayrıca Engin Hepileri ile Beyza Şekerci yan yana bile görüntülenmedi. Doğru mu değil mi zaten önümüzdeki günlerde her şey ortaya çıkar. ENGİN İLE NESLİŞAH'IN ACELE EVLİLİK KARARININ NEDENİ... Neslişah Alkoçlar'ın anneannesi olan oyuncu Hülya Koçyiğit çiftin evlilik kararı aldığını açıkladı. Nişantaşı'nda görüntülenen Koçyiğit, muhabirlerin 'Damat adayıyla tanıştınız mı?' sorusunu 'Engin Türkiye'nin çok sevdiği bir oyuncu, ben de çok sevdim' diye yanıtladı. 'Yaza düğün var mı?' şeklindeki soruya da 'Evet yaza öyle güzel niyetleri var, hayırlı uğurlu olsun' sözleriyle karşılık verdi. Sevgilisi Alkoçlar'ı 1 ay önce ailesiyle tanıştıran Düzyatan, evlilik iddialarını yalanlamıştı. Hülya Koçyiğit bu açıklamasıyla, henüz 3 aydır birlikte olan Düzyatan ile torununun evleneceğini ilan etmiş oldu. Her şey çok hızlı ilerlemiyor mu sizce? Gerçekten her şey inanılmaz hızlı ilerliyor. Yangından mal kaçırır gibi bir halleri var. Engin'in ailesi Neslişah'ı, Neslişah'ın ailesi de Engin'i çok sevdi. Sürekli birlikteler. Her ikisi de ailelerin içine girmiş oldu. Bu arada anneanne Hülya Koçyiğit'in de Engin'i çok sevdiğini öğrendim. Neslişah atacağı her adımda Hülya Hanım'a akıl danışıyor zaten. Engin Altan konusunda da sık sık anneannesinin fikrini aldığını düşünüyorum. Her şey bu kadar yolundayken evlilik kararı almaları gayet normal. Sadece çok hızlı alınan bir karar oldu. Evlilik kararı aldıklarını Hülya Hanım'ın açıklaması da çok ilginç. Demek ki Engin'i çok benimsemiş. Bir an önce onların yuva kurduğunu görmek istiyor. Neslişah zaten bana anneannesi ile Engin'in çok iyi anlaştıklarını söylemişti. Hülya Hanım, sanki çift yıllardır birlikteymiş de ardından evlilik kararı almışlar, bu normal bir şeymiş gibi davranıyor. Hayırlısı olsun. Düğün yaza olacak mı bekleyip göreceğiz. BEREN İLE KENAN'IN DÜĞÜNÜNDEKİ BÜYÜK SÜRPRİZ Bizans İmparatoru Anastasius tarafından 528 yılında yaptırılan 1500 yıllık tarihi Galata Kulesi, Yeşilçam'ın yeni 'kraliçesi' Beren Saat ile pop müziğin 'kralı' Kenan Doğulu'nun düğününe ev sahipliği yapacak. Bir süre önce aile arasında sessiz sedasız nişanlanan Beren Saat ile Kenan Doğulu, otantik bir düğün yapmak istedikleri için kendilerine önerilen birçok mekân arasından Galata Kulesi'ni seçti. Kulenin tepesindeki restoranda gerçekleşecek düğün töreni için bir organizasyon firmasıyla anlaşan çift, nisan ayının ikinci haftası nikâh masasına oturacak. Ünlü çift hakkında nihayet düğünle ilgili bir haber geldi. Gerçekten nisanda nikâh masasına oturacaklar mı? Nasıl bir düğün olacak? Ben geçen yaz şubatta nişan, mayısta düğün yapacaklar demiştim. O zamanlar beni yalanladılar. Beren'in doğum günü 26 Şubat'tı, 24 Şubat'ta nişanlandılar. Düğünü de nayısta yapacaklar dedim 22 Nisan'a aldılar. Mayıs'ta Kenan'ın doğum günü var, ona da denk getirmeme kararı aldılar. Ben şimdi 22 Nisan dedim diye yine tarihi değiştirebilirler. Çünkü ne zaman basında tarihle ilgili bir haber çıksa onlar hemen bunu değiştiriyor. Kenan her şeyi gizli yürütmeye çalışıyor. Aile içinde alınan son karar 22 Nisan. Artık daha fazla günle oynayamazlar diye düşünüyorum. Düğün yüksek ihtimalle Galata Kulesi'nde olacak. Düğünle ilgili tüm detaylarla Tuvana Büyükçınar A46 ilgileniyor. Bugüne kadar hiç yapılmamış şeyler hazırladıklarını duydum. Büyük sürprizler varmış. Bu düğünün her detayı uzun süre konuşulacak. FULYA UGAN / Sabah.com.tr
Daha Okumadıysanız!.. Türk Edebiyatı'na Damga Vuran 20 Büyük Eser
Edebiyatımızın önde gelen dergilerinden Notos, her yıl farklı bir konuda düzenlediği geleneksel yıllık soruşturmalarının sekizincisinin sonuçlarını Şubat-Mart, 44. sayısında açıkladı. 249 yazarın katıldığı bu geniş soruşturma sonunda ortaya çıkan 40 kitaplık liste, bir belge olma niteliğinde. Edebiyatımızın ve toplumumuzun en değerli nesneleri olma özelliğindeki bu eserlerin listesi; hem meraklısı, hem de edebiyatla yeni tanışanlar için başvurulacaklar arasında. Not: Bu liste de diğer tüm listeler gibi kimisine eksik gelebilir. Doğaldır da; çünkü edebiyat çok kişisel bir şeydir. Yorumlarınızla bu listeyi tamamlada  yardımcı olursanız sevinirim. İşte ilk 20: _Kaynak: http://notoskitap.com/notos-44/_
Path Of Exile
Bu yazı daha önce Oyungezer Dergisi'nde yayınlanmıştır.**Yalnızca 2 adım ilerimi aydınlatan bir fenerle karanlık dehlizlerde ilerliyorum ve bir kapı çıkıyor karşıma. Ardında ne olduğunu bilmediğim bu gizeme şüphe ile bakıyorum, nihayet cesaret edip kapıyı açabildiğimde ise ıslak bir tıslama kanımı donduruyor. Oda görünürde boş, ama her yanda yumuşak ve yapışkan adımların tekinsiz tınıları yankılanıyor. Bir şeyler geliyor aşağıdan, loş meşale ışığında gölgeleri oynaşmaya başlıyor. Ve bir anda dev örümcekler çevremi sarıyorlar, gözlerim kararıyor ve düşüyorum.MEDENİYETİN ALACAKARANLIĞINDA TEK BAŞINABu tip anlar kanımca Path of Exile ’ı özgün ve oynamaya değer kılan en önemli özelliği. Öncelikle hangi köşeden neyin çıkacağını bilemediğiniz karanlık ve tekinsiz bir dünyası var oyunun. Tıpkı ilk ve ikinci Diablo ’da olduğu gibi burada da gerçekten hissedilen bir yalnızlık duygusu hâkim. Zaten oyunun geçtiği Wraeclast dünyası da her tarafında acımasızlığın ve ilkel korkuların kol gezdiği bir yer. Siz bir gemi ile buraya sürgüne yollanmışsınız ve tüm sürgün hikâyelerinde olduğu gibi saplantılı şekilde buradan kurtulmaya çalışıyorsunuz, hoş doğuştan Wraeclastli olsanız da ilk fırsatta kaçmaya bakardınız muhtemelen. Zira anavatanınız olsa da kalmak isteyeceğiniz bir yerde değilsiniz. Herkes düşman, her yer kötülük. Ve siz yapayalnızsınız.Aksiyon RYO’ların ikinci baharını yaşadığı bir dönemde Diablo 3 ’ün peşi sıra bu tarzda pek çok oyun çıktı. Görsellikleri ve oyun içi dinamikleriyle birbirinden farklılaşan bu oyunlar içinde Path of Exile nerede duruyor derseniz tam olarak Diablo 2 ’nin yanında duruyor derim.Öncelikle karanlık grafikleri ve gerçekten ürkünç atmosferi ile son dönemdeki tüm kardeşlerinden ayrılıyor oyunumuz. Kulaklıkla oynarken sizi saran çevresel öğeler ve her tür ses efekti bu tekinsiz havayı pekiştiriyor.Oyundaki her şey size karşı… Heykeller bile!SÜRÜLSEK DE GÜÇLÜYÜZAksiyon RYO oyunlarda adet olduğu üzere başlangıçta hazır olan altı (oyunu bir kez bitirince açılan Scion ile yedi) karakter sınıfından birisini seçiyoruz ve sersefil halde maceramız başlıyor. Oyun 3 act’ten oluşuyor ve mekânlar her anlamda birbirinden farklılaşıp rastgele oluşan haritaların da etkisiyle oyuncuyu sıkmayan bir akışta ilerliyor.Loot önemli bir mevzudur. Zira oyunu saatlerce oynarsınız ve tüm o emeğin sonunda tek bir efsanevi eşya bile düşse oyuna devam etme hırsınız bilenir ve bir sonraki muhteşem eşyayı düşürmek için savaşmaya devam edersiniz. PoE bu mantığı çok güzel içine yedirmiş ve kendi icat ettiği sistemler ile düşen hemen her şeyin bir işe yarayabildiği, kanımca son yıllardaki en iyi eşya mekaniğine sahip olan oyun olmuş. Bu işe yarama mevzusu üç farklı sistemin gayet başarılı kullanımı ile sağlanmış. Bunlar Soket/Gem sistemi, farklı etkileri olan orblar ve takas sistemi.Oyundaki her özel yetenek gemler sayesinde kullanılabiliyor. Bu gemler strength, dexterity ve intelligence yeteneklerini temsil edecek şekilde üç farklı renkteler ve aynı renklerdeki eşya soketlerine dilediğiniz gibi takıp çıkarılabiliyorlar. Normal yetenek gemleri dışında bunlara ekstra özellikler sağlayan bir de destek gemler var. Bu sistem sayesinde yaratabileceğiniz kombinasyonlar müthiş bir çeşitlilikte ve karakter buildlerinin ucu bucağı yok resmen.İkinci olarak orbların varlığından söz etmek gerek. Bu orblar sayesinde misal özelliksiz beyaz renk bir eşyayı bir anda yanınızdan hiç ayırmak istemeyeceğiniz sarı renk bir eşyaya çevirmeniz mümkün. Bu iki sistem oyunu inanılmaz derinleştirip gerçekten size özel eşyalar ve yetenekler geliştirmenize imkân tanıyor ve karakterinizi daha çok benimsiyorsunuz.Son olarak oyunun takas sisteminden de bahsedeyim. Bu dünyada para yok ve ihtiyacınız olan şeyleri satıcılardan (ve diğer oyunculardan) bir şeyler vermek suretiyle alıyorsunuz. Bu da herkesin yalnızca ihtiyacı olan şeyin peşine düşmesine sebep oluyor ki; bu tarz oyunlardaki gereksiz eşya trafiğinin önüne geçen zekice bir dokunuş olmuş.Bu labirentte çok zaman geçireceksiniz.BİR KAHRAMAN DOĞUYOROyunda karakterimiz seviye atladıkça stat puanları otomatik olarak veriliyor. Ama üzülmeyin, zira size de her seviye atladığınızda veya yan görevlerden gönlünüzce harcayabileceğiniz yetenek puanları geliyor. Bu puanları oyunun en derin yeri olarak gördüğüm muazzam büyüklükteki pasif yetenek ağacında harcıyorsunuz. Burası o kadar detaylı yapılandırmalara imkân veriyor ki, nerden başlayıp nereye gideceğimi düşünürken epey bir vaktin geçtiğine şahit oldum. Zira oyun nadiren gelen refund point’ler haricinde verdiğimiz puanları geri almamıza olanak tanımıyor. Zaten bu kadar acımasız bir oyundan da daha azı beklenemezdi.Bu tarz oyunların vazgeçilmezi sağlık ve mana puanlarımız kendiliğinden dolmuyorlar. Bu can ve mana doldurma işini flasklar yardımıyla yapıyoruz. Düşmanlarımızı öldürdükçe dolan bu flasklar da kendi özellikleri ile geliyorlar. Söz gelimi bazı flasklar bastığınızda element direnci sağlarken bazısı da daha hızlı koşmanızı sağlıyor. Bu sistem nihayetinde stratejik olarak ufak da olsa bir derinlik katıyor oyunumuza.PoE ’ın oynanış derinliği ne kadar fazla ise hikâyesi de o kadar sığ, hatta bir hikâyesi yok bile denilebilir. Sağda solda göreceğiniz kayalardan okuyacağınız efsaneler de bir derinlik katmıyor oyun dünyasına. Aynı şey karakterlerimiz için de geçerli, başlangıçtaki tanıtım metinleri haricinde onlar hakkında çok bir bilgi sahibi olmuyoruz ve karşılaştığınız yan görevlerdeki NPC’leri de umursamayacaksınız. Gerçi safkan aksiyona ve oynanışa önem veren bir oyun PoE . O yüzden hikâyesindeki zayıflık görmezden gelinebilir rahatlıkla.İçimde kötü bir his var…Tamamen bedava olan ve online olarak oynanan yapım multide de güzel zaman geçirtiyor. Zaman zaman gecikme sorunları olması kötü olsa da yapımcı ekip sürekli olarak oyunu güncelliyor ve oyuncularını dinliyor. Zaten bu kadar başarılı ve iyi kotarılmış bir oyunun parayla satılan akranlarıyla rahatça boy ölçüşebilmesi takdire şayan bir durum. Şahsen Diablo 3 ’ün damağımda bıraktığı hafif ekşi tadı PoE sayesinde silip attım. Yapımın F2P oyunların daha çok önemsenmesine sebep olacağına da inancım tam.Klasik aksiyon RYO’ları seviyorsanız Path of Exile çeşitliliği ve derinliği ile sizi uzun süre başında tutmayı başaracaktır. Yavaş yavaş gelişen oynanışı özellikle Diablo 2 severleri cezbedecektir. Bu karanlık ve acımasız dünyadaki macerayı türün tutkunları kesinlikle kaçırmasın derim.İpucuOyuna hangi karakterle başlarsanız başlayın yetenek puanlarını dağıtmadan önce mutlaka pasif yetenek ağacına bir göz gezdirin ve bir yol seçin.Shadow başlarda zayıf olsa da ileride alanı çok iyi kontrol eden bir karaktere dönüşüyor, partiler için ideal bir seçim.Alchemy orblarınız çok kıymetli, doğru eşya için saklayın.Yaratıcı olun! Destek gemler ile önemsiz görünen yeteneklerinizi oldukça değişik şekillerde değerlendirebilirsiniz.Düşmanlar genelde kalabalık gelip sizi çevreliyor, AoE yeteneklerini başlarda edinmeye bakın.Marauder gibi salt güce dayalı karakterlere bile arada sırada intelligence puanı verin, ummadığınız kadar işinize yarayabilir.KARAKTERLER SINIFLARIOyun üç adet temel stat üzerine kurmuş klaslarını. Strength, Dexterity ve Intelligence için üç adet ana karakter ve bunların karışımlarını kullanan üç adet de hibrid karakter mevcut. Örneğin Marauder safkan bir kesme biçme makinesi olarak strength üzerine kuruluyken, Templar kas gücünün yanına biraz da zekâ ekleyerek düşmanlarının hakkından geliyor. Duelist strenght/dexterity hibridi iken Witch’i seçtiğinizde karanlık büyülerle çevrede terör estiriyorsunuz. Shadow çeviklik ve zekâsı ile assassin tarzı bir karakter iken, uzaktan avlanmak isteyenler için de Ranger sınıfı emrinize amade edilmiş. Sonradan açılan Scion ise istediğiniz yöne gidebileceğiniz ultimate hibrid karakter olarak takımı tamamlıyor.KÜNYEPATH OF EXILE (PC)Tür Aksiyon RYOYapım Grinding Gear GamesDağıtım OnlineSistem İdealKutulu Fiyatı -Dijital İndirme Path of Exile.com / SteamYaş Sınırı 12+Dahası İçin pathofexile.gamepedia.comNOTU 8+SON KARAR Klasik Aksiyon RYO’ları özleyenleri böyle alalım. Türe harika yenilikler getirirken saygıda kusur etmiyor.Bulunduğu Platformlar PCArtılarKaranlık ve gizemli atmosferiİnanılmaz çeşitlilikte karakter yaratma imkânıEtkileyici ve karmaşık pasif yetenek ağacıOrijinal gem, orb ve takas sistemleriBedava olmasıDiablo II’nin ruhu bu oyundaEksilerZayıf hikâye ve derinliksiz karakter sunumlarıZaman zaman yaşanan latency sorunlarıDüşman çeşitliliği biraz daha fazla olabilirdi
Gümrük Bakanlığı'ndan Memur Teoman Yorumu
İnternet ortamına sızdırılan ses kayıtlarında rüşvet almadığı için sosyal medyada fenomen haline gelen 'Memur Teoman', Ankara'da siyaset ve bürokrasi koridorlarında da günün konusu oldu. Aydın Hasan - milliyet.com.tr Gümrük Müdür Yardımcısı Teoman Coşkun Dudak'ın, Gaziantep'e sürgün gönderilmediği, statüsünde de bir değişiklik olmadığı açıklandı. Reza Sarraf ve Rüçhan Bayar arasında geçen ve devlet memurlarına verilecek rüşvetin konuşulduğu kayıtlarda, adı geçen 'gümrük memuru Teoman' sosyal medyada günün adamı haline gelmişti. Gümrük ve Ticat Bakanlığı yetkilileri, milliyet.com.tr'ye şu bilgileri verdi: 'Teoman Coşkun Dudak, İstanbul birinci bölgede 8 yıl görev yaptı. Geçen yıl ayında olağan tayinler çerçevesinde Gaziantep Gümrük Müdürlüğü'nde görevlendirildi. Aydın Hasanmilliyet.com.tr
Bağdat'ta Mezhep Çatışmaları Ne Durumda?
Mezhepçilik Orta Doğu'da hızla yayıldıkça, Irak yeniden bir savaş alanına dönüşüyor.Şii ağırlıklı Nuri el-Maliki hükümetinin elde ettiği kazanımlar, şiddet ve ölüm çağrısı yapanların artmasıyla tehlikeye giriyor.Kendilerini 'Irak Şam İslam Devleti' (IŞİD) olarak adlandıran örgütün üyesi olan Sünni militanlar, Ramadi ve Felluce'de güçleniyorlar. Bu şehirler, birkaç yıl önce çıkan Amerikan karşıtı ayaklanmalar nedeniyle 'sorunlu bölgeler' olarak adlandırılıyordu.Geçen ay 700'den fazla kişinin öldüğü Irak'ta, son beş yılın en yüksek ölü sayıları telaffuz ediliyor. Bu nedenle ülkede Sünni-Şii çatışmasının kötüye gittiği yorumu yapılabilir.Sünni militanların son dönemdeki hareketlenmesini değerlendirmek için geçen ay Bağdat'ın banliyö bölgelerinden Dura'da çekimler yaptık.Dura'ya ilk ziyaretimizde, durum oldukça vahim görünüyordu. Kentte önemli bir Hristiyan azınlığı varlığını koruyordu. Irak'taki El Kaide örgütü, Dura'yı 'özgürleştirilmiş alan' ilan etmişti ve bölgede halka zulmediyordu. İntihar bombacıları kiliseye saldırıyor, milliyetçi Sünni muhalefetin liderleri öldürülüyor ve sık sık yanlarına gittiğimiz ABD askerlerine saldırılar düzenleniyordu.Son ziyaretimiz sırasında ise bölge oldukça değişmişti. Akşamüstü ABD askerlerinin bölgede yaşayanlarla bilardo oynadığını gördük. Sanki şiddet hiçbir yere değmemiş gibiydi.Bu değişimin merkezinde koalisyon güçleri ve Şahva milisleri, diğer adıyla 'Uyanış Konseyi' var. Aşiret reisleri tarafından desteklenen Şahva milislerinin finansal giderlerini Amerikalılar karşılıyor.ABD ordusu bölgeden çekildiğinde Şahva milisleri, kendileri gibi etkili ve silahlı bir Sünni militan grubundan çekinen Maliki hükümetinin boğazlarına sarılacağını tahmin ediyordu.Bir zamanlar Irak'ta sayıları 70 bini, Dura'da ise birkaç yüzü aşan Şahva milisinden geriye Dura'da sadece birkaç düzinesi kalmış.Komutanları Muzaffer Tahir Mehdi el-Azavi, eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in Cumhuriyet Muhafızları'nda tugay komutanıymış. El Azavi bize şu anda bölgede durumun istikrarlı olduğunu ama kendi deyimiyle bazı 'sorun yaratan çetelerin' varlığını sürdürdüğünü söyledi.Komutan El Azavi ve konuştuğumuz diğer kişiler, örgütün yerel savunma milislerinden yüzde 70'ine yakın bir kısmının devlette iş bularak memur ve öğretmen olarak çalışmaya başladıklarını, neredeyse hiçbirinin polis olarak işe alınmadığını söylediler.2010'dan 2012 yılına kadar güvenlik konusunda ilerleme sağlandığından, Maliki hükümeti de adil davranmak adına milislerin terhis edilmesini istedi. Eski Şahva milislerini öldürmek yerine onlara memur olarak iş sağlanması çok akıllıca bir adımdı.Şahva'ya bağlı kalanlar ise cihat kamplarında yaşayan ve çok daha radikal örgütlere üye olanlar için bir 'nefret objesi' haline geldi.Hem Dura Uyanışı güçlerini kuran önemli isimlerden biri, hem de yerel bir imam olan Şeyh Ali ile 2008'de tanışmıştık. Şeyh Ali bize Dura'nın El Kaide'den tamamıyla kurtulamadığını, ancak örgütün etkinliğinin belki yüzde 90 oranında azaldığını söylemişti.Geriye kalan yüzde 10'luk tutucu kesim, ne Şeyh Ali'yi ne de diğer Şahva milislerini affetmişti. Nitekim Şeyh Ali, 2011'de namaz kıldığı bir camiden çıkarken öldürüldü.O dönemde ABD ordusu ve Maliki Hükümeti'nden yana olmak hiç rağbet görmeyen bir tutumdu.Uyanış milislerinin gücünün zayıflamış olduğu bugün Dura'nın güvenliğini Şii ağırlıklı bir güç olan federal polis sağlıyor.Federal polis bölgeyi pek çok kontrol noktası ile kuşatmış halde. Bu durum, birçok kişi tarafından 'baskı' olarak yorumlanıyor.IŞİD ve Irak güvenlik güçleri arasındaki çatışma Batı'yı öfkelendirdikçe, ayaklanmaların yaygın olduğu bölgelerle Dura'daki insanlar arasındaki aşiret bağları büyük önem arz ediyor. El Anbar vilayeti ile Dura arasında sürekli bir gidiş geliş var.Şahva milislerinin zayıflamasıyla, devlet güvenliğiyle yerel güvenlik arasındaki ilişki de bozuldu. Bölgede çok sayıda federal polis bulunması ve Batı'ya birçok kötü haberin gidiyor olması, Dura'yı her geçen gün daha gergin bir hale getiriyor.Geçen Noel'de pazarda patlayan bombanın 26 kişiyi öldürmesinin ardından durum kötüye gitmeye başladı.Buna rağmen, insanlar mezhep gerginliğiyle bombalama olayını ayrı tutuyorlar. Dura'ya yaptığımız gezilerden birinde tanıştığımız Mimar Tarık el Kezreci de, bu durumu 'neredeyse sıradan' karşılıyor.Kezreci, Irak'ın siyasi sisteminin işleyebileceği konusunda oldukça karamsar olduğunu, yeni nesil bir liderliğe ihtiyaç duyduklarını söylüyor. Ancak yine de Maliki'yi doğrudan 'mezhepçi' davranmakla suçlamaktan kaçınıyor.Çok daha doğrudan konuşan Sünniler de var. Onlar, Başbakan Maliki'nin devleti Şiilerin ve İran'ın çıkarlarını düşünerek yönettiğini düşünüyorlar. Maliki, Saddam döneminde siyasi sürgün nedeniyle İran'a sığınmış ve yıllarca orada kalmıştı. Ama Kezreci gibi pek çok Sünni de, Şiilerle birlikte yaşadıkları zamanları hatırlıyor ve mezhepçi yorumlar yaparak sorunu körüklemek istemiyorlar.Bağdat'a gittiğimde Tümgeneral Abdülkerim Ebud Ketum ile görüşmüştüm. Kendisi 2006 ve 2009 yılları arasında Dura'daki ayaklanmaları bastıran federal polis ekibinin kumandanlığını yürüten kişiydi.Ketum'a göre, son dönemdeki gerginlikleri Suriye'deki çatışmalar tırmandırıyor.Ketum ve neredeyse Dura'da konuştuğum herkes Nisan'daki seçimlere dair beklentilerin en etkili unsur olduğunu düşünüyor.Seçimler gündeme gelir gelmez, radikal gruplar alışık oldukları oyunu oynamaya başladılar. Şiddet çıkaran gruplar, böylece Maliki'nin kendisini 'güvenliği sağlayan' aday olarak pazarlamasının önüne geçiyorlar. Çoğu Iraklı bu nedenle bombalı araçlarda artış olduğunu düşünüyor.Şu bir gerçek ki Iraklılar, ne kadar ürkütücü olursa olsun, bu bedelle yaşamayı öğrendiler. Ama önümüzdeki seçimler yaklaşırken, işler değişiyor. Hükümetin kontrol alanı dışında Sünni ağırlıklı büyük bölgeler var. Bu durumda ne kadar anlamlı bir ulusal seçim yapılabileceği sorusunun ucu açık kalıyor.Dura'daki şiddet yanlısı radikal hareketler şimdilik yeraltında. Bu militanlar kendilerini arada bir bombalama ve cinayetlerle gösteriyorlar.Cuma namazlarından sonra bazı eylemler olsa da, Dura'da Felluce'de olduğu gibi aleni bir ayaklanmadan söz edilemez. Çoğu insan günlük hayatlarına devam ediyor.
Memur Teoman: 'Görevimin Gereği Neyse Onu Yaptım'
Rıza Zarrab ile adamı Rüçhan Bayar arasındaki görüşmede ‘Teoman’ olarak geçen ve tüm ısrarlara rağmen rüşveti geri çeviren memur Teoman konuştu Reza Zarrab ve adamlarının rüşvet tekliflerini geri çevirdikleri tutanaklara yansıyan memur Teoman , “Devlet memuru olduğum için kayıtlarla ilgili artı ya da eksi bir şey söyleyemem. Görevim gereği davrandım. Gelişmeleri ben de internet ve televizyondan takip ediyorum' dedi. 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun kilit ismi Reza Zarrab ile Rüçhan Bayar arasında geçtiği iddia edilen bir konuşmanın kaydında ‘Teoman’ isimli gümrük memurunun bütün ısrarlara rağmen rüşveti kabul etmemesinden yakınılıyor. Rüçhan Bayar, memur Teoman’ın müdürlerinin emrine rağmen işi yapmamasına tepki gösterirken, “Teoman’a neler yaptım, ne vaatler, ne şeyler...Yok. Yok, adam almıyor” sözleri, “Memur Teoman”ı sosyal medyanın kahramanı haline getirdi. Memur Teoman’ın 17 Aralık operasyonunun öncesinde İstanbul’da Gümrük Müdür Yardımcısı olarak çalıştığı ancak daha sonra Gaziantep’e Gümrük Müdür Yardımcısı olarak sürgün edildiği belirlendi. İnternet fenomeni haline gelen Teoman Coşkun Dudak, Gaziantep’te bir toplantı sırasında Hürriyet'ten Hacer Boyacıoğlu 'nun sorularını yanıtladı. Devlet memuru olduğu için konuşamayacağını söyleyen Dudak, “Devlet memuru olduğum için kayıtlarla ilgili artı ya da eksi bir şey söyleyemem. Görevim gereği davrandım. Gelişmeleri ben de internet ve televizyondan takip ediyorum. İlginize teşekkür ederim. Kayıtlardan sonra bir bürokrat ya da bakanla herhangi bir görüşmem olmadı” dedi. Yazıcı: Bilgi notu istedim Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, internete sızan fezlekelerde adı geçen Gümrük Müdür Yardımcısı Teoman Coşkun Durak’la ilgili ilk kez konuştu ve “Konuyla ilgili bir bilgi notu istedim” dedi. Yazıcı konuyla ilgili Hürriyet’in sorularını yanıtlarken; “Evet sosyal medya ve internet sitelerine yansıyan olayı duydum. Biraz beklemek lazım” diye konuştu. Yazıcı, Durak’ın görev yerinin değişmesiyle ilgili soruya da “Ben konuyu duydum ama tam olarak nedir bilmiyorum. Bu nedenle bir bilgi notu istedim” yanıtını verdi. 'T24
Hüseyin Avni Paşa Korusu, Cengiz İnşaat'a Satılmış...
Üsküdar'daki tarihi Hüseyin Avni Paşa Korusu'nun 17 Aralık soruşturma dosyalarındaki ses kayıtlarında, sahibi Mehmet Cengiz'in 'bu milletin ...na koyacağız' dediği iddia edilen Cengiz İnşaat'a satıldığı ortaya çıktı... 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasında internete sızan ses kayıtlarında “Milletin ....na koyacağız” diyen ve kamuoyunun büyük tepkisini çeken Cengiz İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz’in, Üsküdar’daki 3 bini aşkın ağaçla dolu tarihi “Hüseyin Avni Paşa Korusu”nun tamamını satın aldığı ortaya çıktı.  Cumhuriyet gazetesine yaptığı açıklamada 81 bin 511 metrekarelik ormanlık arazinin “yüzde 65’ini TMSF’den, yüzde 35’ini ise özelden aldık” diyen Cengiz İnşaat, “Koruyu ne kadara satın aldınız?” sorusuna ise yanıt vermemeyi tercih etti. 8 Mart 2013 tarihli tapu kaydında ise satış bedeli kısmında ‘0’ TL yazması dikkat çekti.  Aykut Küçükkaya'nın haberine göre, korunun 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla hiçbir ilgisinin olmadığını belirten Cengiz İnşaat, “Bir inşaat firması olarak, tapu kayıtlarında koru olarak gözüken arsada ne yapmayı planlıyorsunuz”şeklindeki sorumuza ise “İçinde tarihi köşk var. Restore edilerek kullanıma açılacaktır” yanıtını verdi. Cumhuriyet’in üst düzey bir yetkiliden edindiği bilgiye göre ise İstanbul Boğazı’na hâkim noktadaki korunun üzerindeki imar yasağı kaldırıldı. Ancak 17 Aralık operasyonu yaşandığı ve soruşturma kapsamında Cengiz İnşaat ile sahiplerinin adı sıkça gündeme geldiği için koruyla ilgili planlar bir süreliğine askıya alındı. Cengiz İnşaat’ın gazetemize verdiği yanıt da bu durumu kanıtlıyor. Çünkü Cengiz İnşaat ilk önce korunun yüzde 65’ni satın alıyor. Zaten restore edeceği tarihi köşk de bu bölümde bulunuyor. Cengiz İnşaat bu sürede tarihi köşkü restore etmek yerine korunun diğer yüzde 35’lik bölümünü satın almayı tercih ediyor. İşte bu süreçte Cengiz İnşaat’ın hükümetten “bölgedeki imar yasağının kalkacağı” güvencesini aldığı iddia ediliyor. Korunun bulunduğu alanda yaşayan mahalleli ise hâlâ “korunun imara açılacağı” tedirginliğini yaşıyor. Sultantepe ve Paşalimanı sakinleri“eskiden olduğu gibi korunun halka açılmasını” istiyor. Kamuoyunda “ikinci yolsuzluk” soruşturması olarak bilinen 25 Aralık dalgası kapsamında ifadesi alınan ve 3’üncü Havalimanı’nın konsorsiyum ortaklarından Cengiz İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz, tapu kayıtlarına göre Üsküdar’daki tarihi korunun tamamının sahibi gözüküyor. Korunun yüzde yüzde 65’ini TMSF’den satın alan Cengiz İnşaat, geri kalan kısmını da “özelden” satınaldı. Tapu kayıtlarında koru tam 81 bin 511.94 metrekarelik yüzölçümüne sahip. Konuyla ilgili Cumhuriyet’in sorularına Cengiz Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Asistanı Sevil Yılmaz yanıt verdi. Sorularımız ve yanıtları şöyle: Cengiz İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. geçen yıl Üsküdar’daki 81.511.94 metrekarelik bir araziyi satın almıştır. Tapu kayıtlarında koru olarak gözüken bu alanda bir inşaat firması olarak ne yapmayı planlıyorsunuz? Yer Hüseyin Avni Paşa Korusu’dur. İçinde bir adet tarihi köşk mevcut. Restore edilerek kullanıma açılacaktır. - Arsayı kimden, kaç liraya satın aldınız? Yüzde 65 hissesini TMSF’den, yüzde 35 hissesi özelden alınmıştır. - 17 Aralık operasyonunun ardından yayımlanan tapelerde işadamları arasında geçen alışveriş diyaloglarıyla bu arsa alımının herhangi bir ilgisi var mıdır? Bu arsanın 17 Aralık operasyonuyla hiçbir ilgisi yok... Hüseyin Avni Paşa kimdir? İngilizlerden para aldığı ileri sürülmüştü Serasker olarak sarayda görev alan Hüseyin Avni Paşa, nişanları ve rütbelerini alarak memleketi olan Isparta’ya sürgün edildiği için Sultan Abdülaziz’e büyük kin duyuyordu. Bir ay sonra kendisini affeden Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve Sultan Beşinci Murat’ın tahta çıkarılmasında etkili olan Hüseyin Avni Paşa’nın İngilizlerden para aldığı da ileri sürülmüştü. 3 BİN AĞAÇ VAR Hüseyin Avni Paşa Korusu, Üsküdar Paşalimanı Caddesi’nde bulunuyor. 3 bin tescilli ağacın bulunduğu Hüseyin Avni Paşa Korusu’nda Türk edebiyatının ustalarından Halide Edip Adıvar’ın bir dönem yaşadığı köşk bulunuyor. Üsküdar’da yer alan ve bir bölümü bir dönem Halide Edip Adıvar’ın ailesine ait olan koru ve içerisindeki ahşap köşk yazarın adını taşıyan okul olarak hizmet vermişti. Korunun yüzde 35 hissesi ise işadamı Zeynel Abidin Erdem’e aitti. Koru bir dönemKorkmaz Yiğit’in üzerine geçmişti. Borcunu ödeyemeyen Yiğit’in hisseleri Üsküdar 3’üncü İcra Müdürlüğü’nden satışa çıkarılmıştı. 12 milyonla ihaleye çıkılan korunun yüzde 65’lik bölümü 5 milyon TL gibi düşük bir teklifle Medya Holding’e geçti. Koru, 27 Ekim 2000’de Etibank’a el konulmasının ardından TMSF’ye geçti. TMSF’nin elindeki yüzde 65’lik koru alanı daha sonra Cengiz İnşaat’ın oldu. 2013 yılındaki tapu kayıdında ise İşadamı Erdem’in elindeki hisseleri de Cengiz İnşaat’ın devraldığı ortaya çıkmış oldu. Aykut Küçükkaya | Cumhuriyet
Siyaset De, Sanat Da Hayatın Bir Parçası
Barış Atay, bir oyuncu. Onun için sanat ve siyaset birbirlerinden uzak yollar değil. Sektördeki çoğunluğun aksine laflarını esirgemeden söylemesi bundan. Çoğumuz onu “Redhack sözcüsüne sesi benzediği” için gözaltına alındığında dinlemeye başlasak da, politikayla ilişkisi çok daha ötesine dayanıyor; lise ve üniversite yıllarına. Üstelik o zamanlar daha keskin olduğunu söylüyor. Oyunculuk anlamında, iktidar korkusundan kaynaklı kimi kapıların kendisine kapandığının farkında, ama dert etmiyor. Çünkü oyunculuk televizyonla sınırlı değil. Bugünlerde Kırmızı Yorgunları oyunuyla karşımızda Atay. Biz de kendisiyle siyasettten sanata uzanan bir sohbet gerçekleştirdik. Sizinle geçen yıl röportaj yapsaydık muhtemelen sadece oyunculuk üzerinden konuşurduk. Oysa artık röportajlarınızda başköşe, siyasetin... Ben siyasetten uzakta bir insan değildim zaten. Daha 99’da, konservatuvardan önce Çukurova’da biyoloji okurken öğrenci hareketlerinin içindeydim. Benim açımdan, sanatla siyaset birbirinden uzak tutulabilecek şeyler değil. Ülkesine, dünya konjonktürüne duyarlı bir insanın sanatçı kimliğiyle muhalif duruş sergilemesi çok doğal. Ancak Türkiye’de sadece sanat açısından değil, her türlü meslekte erk güçlerine karşı yakınlık hissetme söz konusu. O yüzden ayrık otu gibi aradan fırlıyoruz. Solla nasıl tanıştınız? Anne-babam 78 kuşağından, öyle bir ailede büyüyünce solla tanışmamanız mümkün değil. O dönemin sancılarını yaşasalar da, bana çoğu örnekte gördüğümüz gibi “Aman oğlum, siyasete bulaşma” demediler. Fakat bir anne-baba olarak yine de ürküyorlar tabii. Almanya’da doğdunuz. Bu bir sürgün hikâyesi mi? Sayılır. Babam cezaevine atılmış. Annemse bekârlık soyadıyla aranıyormuş. Yeni evlendiği için de o soyadıyla yurtdışına çıkmış. Anneannem, dedem filan Almanya’da yaşıyordu, yanlarında doğum yapmış. Babam cezaevinden çıkınca biz de döndük. Herkes potansiyel olarak bir şüpheli Her ne kadar yıllardır politik bir mücadele verseniz de, biz sizi duymaya, dinlemeye yeni başladık. Neden şimdi gözler size döndü? Bunda oyuncu olmamın etkisi büyük tabii. Oyuncu olmasaydı biyolog olacak bir adamın, söylediklerinin ne kadar insana ulaştırabileceğini siz de tahmin ediyorsunuzdur. Özellikle televizyona da iş yapan bir oyuncu olarak, insanların sadece eğlence ya da fast food olarak tanımladığım gündem üzerine çok yumuşak açıklamalar yaptıkları dönemlerde, siz gerçekten bir şeyler söylüyor, tavrınızı net koyuyorsanız insanlar ne dediğinize kulak asıyor. Ben çevremdeki, sokaktaki insanların söylediklerinden farklı şeyler söylemiyorum açıkçası. Sadece onların televizyona çıkıp söyleme şansı olmadığı şeyleri fırsat bulduğumda dile getiriyorum. İnsanların belki de ilgisini çekmesinin sebebi bu; Kendilerinin söylediklerinin bir yerde duyulması. Sesiniz Redhack sözcüsününkine benzediği için gözaltına alındınız, dört gün tutuldunuz... Binlerce insanın yaşadığının yanında dört günlük gözaltı anlatılacak bir şey değil... Mevzu dört gün değil ama... Elbette, etkilerine baktığınızda şu an iş bulmakta sıkıntı yaşıyor muyuz? Yaşıyoruz. Söyledikleriniz birileri tarfından özel olarak takip ediliyor mu? Sanırım ediliyor. Ama şu yaşadığımız günlerde herkes potansiyel olarak bir şüpheli. Söyleyeceğin ilk sözde ben sana; gözaltındayken ne yaptın, diye sorabilirim. O yüzden sancılı bir süreç. Ama bırakılınca insanların Gezi’den ne kadar çok şey öğrendiğini, o birlikteliğin nasıl bir şey olduğunu gördüm. Gezi çok farklı bir vücut kazandırmış Türkiye’deki toplumsal muhalefete. Herkes üzerinde bir değişim yarattığı gerçek. Bu bana da sirayet etti tabii. Mesela, ne gibi? Karamsarlıktan kurtulduğumu hissedebiliyorum. Emniyet 3.5 milyon dese de, Gezi eylemlerine katılan, destek veren 10 milyon insan olduğunu biliyoruz. Bu toplumsal muhalefet açısından ciddi bir sayı. İnsanlar diyor ki, “İki ay sürdü, sonra sönümlendi”. Bu çok olağan. Hiç kimse sokakta iki ay slogan atamaz. Hele hele bizim gibi şiddete başvurulmayan sivil direniş eylemlerinde. Karşınızda bir polis ordusu var ve sokak arasında sopalarla çocukları öldürmekten kafalara gaz bombası atmaya, çatılarda duran çocukları vurmaya varan acımasızlıktalar. Ama insanların daha özgür bir yolda gidebileceğini biliyorum. O yüzden de iyimser olabilirim. Ya mesleğiniz açısından? Söylemleriniz yüzünden pek çok kapının kapanacağı bir gerçek. Oyunculuğu salt diziyle sınırlarsak mesleğimi yapamıyormuşum gibi görünürüm. Ama ben hâlâ tiyatro oyunumu yapıyorum. Sinema senaryosu yazıyorum. Oyunculuk bin yıllara dayanır. Sinemanın, yüz yılı aşkın geçmişi var. Diziyse Türkiye’de 15-20 yıl öncesine dayanır. Bu tür durumlarda size yaptıramayacakları tek şey mesleğinizin belli bir kısmı olur. Evet, ama bir oyuncunun geçimini sürdürmesi için önemli bir kaynak, diziler... Siz oyunculuk dışında hiçbir şey yapamam derseniz, aç kalma ihtimaliniz var, doğru, ama ben bundan çekinen bir adam değilim. Gerekiyorsa başka bir iş kolunda da, -ki oyunculuğumu yapacak kadar rahatlayacağımız bir döneme geleceksek ya da onun için çaba sarf ediyorsak-, çalışabilirim. Parayla aram hiç iyi olmadı zaten, yaşayabileceğimiz kadar kazanıyorsak sıkıntı yok. Eşim yardımcı yönetmen, benden daha kolay iş buluyor. Birbirimizi tolere edebiliyoruz. Altı yüz elli lirayla yaşayan insanlar varken, “Ben nasıl yaşıyorum”un cevabı çok gereksiz kaçıyor. Kendi filmlerimi çekebilmek istiyorum Peki “Kırmızı Yorgunları” oyununuz Kocaeli’nde sansüre uğradı. Devam ediyor mu oyun? Garip bir sansür hikâyesiydi o. Bürokratın işgüzarlığıydı bence. Belli ki bir yerde konuşmamı dinlemiş ya da okumuş, “birileri”nin rahatsız olacağını düşünmüş. Sahne müdürü arayıp, “Zar, zor kabul ettirdik, ama sizi aylık programa yazamayacağız” dedi. Görünmeden oynayın, demek bu; Biz de oynamadık... Oyun, normalde mayısa kadar sürecekti, ama bir sinema filmiyle anlaştım gibi. Kış filmi ve hava bir türlü soğumadığı için ertelenme ihtimali var. Ertelenmezse oyunun sezon finalini bu ay yapacağız. Oyunculuğa dair hedefiniz nedir? Oyunculukta şu nokta hedefim demek mümkün değil, o kadar ucu açık ki... Öldüğünüz güne kadar hâlâ sette ya da sahnede olabilirsiniz. Hedef demeyelim, ama hayallerim var. Oyunculuğu hiç bırakmayan ve kendi filmlerini de çekebilen bir adam olmak istiyorum. Hayallerimi gerçekleştirdikçe yenilerini kuracağım, biliyorum, bunun sonu yok çünkü. Senaryo yazıyorum, demiştiniz. Yakın zaman için hayata geçirilmesi mümkün olacak mı? Toplumsal şiddet üzerine yazdığımız bir senaryo var. Onu ilk film yapmayı planlıyorduk, ama değişiklik oldu. Şimdi hikâyesini benim, senaryosunu iki arkadaşımın yazdığı, 80’de başlayan ama yüzde 80’inin günümüzde geçtiği bir aile hikâyesi var. Daha çok 12 Eylül Darbesi’nin ve sonrasında oluşan siyasi düzenin aile yapısı, aile içi ilişkiler üzerindeki etkisiyle ilgili. Bir abi-kardeşi anlatıyor. Planımız, maddi konuyu halledip yazın çekmek. Yeni siyasi anlayış yaratılmalı Şu an gündem yolsuzluk kasetleriyle sallanıyor, Cemaat ve AKP arasında kirli bir savaş başladı... Kendini gelişmiş adleden bir ülkenin gündemi açısından bu olaylar, rezalet. AKP için ne düşünüyorsam, cemaat için de aynı hisleri taşıyorum. Ne zaman ki çıkarları çatıştı, birbirleri hakkında çirkin bir politika gütmeye başladılar. Meclisin kürsüsünden, Ne istediler de vermedik, diyen bir başbakanın, bu adamlar terörist, çete, demesinin gram değeri yok benim açımdan. “Kahramanlık destanı yazdılar” dediği polisleri birkaç ay sonra çete olmakla suçlayan da Başbakan. Bu çok çirkin bir savaş ve çözüm kesinlikle AKP ve Cemaatin birlikte temizlenmesinden geçiyor. Bunun yolu da toplumsal muhalefette. Sadece sokaklara inip yeni bir Gezi yaratmaktan bahsetmiyorum, Gezi’nin getirdiği dalga yeni bir siyaset anlayışı yaratmalı.Hataylısınız. Dolayısıyla Suriye’deki çatışmanın Türkiye’ye yansımalarına, Hatay’daki kaygıya da ilk elden tanıklık ediyorsunuz. Gündem nedeniyle Hatay unutuldu, ama nedir şu anda durum? Hükümetin Suriye politikası korkunç şekilde patladı. Planladıkları hiçbir şey istedikleri gibi olmadı. Çünkü oradaki yapıyı çözemiyorlar. Antakya Suriye’nin yapısına çok benzer, Hıristiyanlar, Türkler, Araplar hep birlikte yaşar... Suriye’de bekledikleri gibi iktidar devirilmesi olmazsa savaşı buraya taşıma ihtimali beliriyor. Sınır kapılarından sürekli militanlar giriyor, çıkıyor. Hatta mülteci kamplarında militanların, muhalif komutanların kaldığına dair söylentiler var. İnsanları tedirgin eden bu. Özellikle Reyhanlı katliamından sonra tepki hiç AKP’nin istediği gibi olmayınca her gün Suriye’ye gidip geldiğini bildiğimiz insanların azaldığını gördük. Ama nerelere çekildiklerini bilemiyorsunuz tabii. Buralar bir anda karışabilir. Fakat bu adamlar bunu nasıl görmüyor, diyemiyoruz. Çünkü amaçları bu! Şu an iktidarı kurtaracak tek şey bir kaos gibi görünüyor. Hem ekonomik sıkıntıyı açıklamak zorunda kalmayacaklar, hem seçim sonuçlarını manipüle edebilecekler, belki de seçimleri iptal edecek bahane yaratacaklar. O yüzden sürekli kaosu pompalıyorlar.