Görüş Bildir

Çevre Kirliliği Haberleri

Çevre Kirliliği ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Çevre Kirliliği ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Düzensiz Uyku Kanser Sebebi
Nüfusun yaşlanması, katkılı ürünler tüketmek, teknolojinin yaydığı elektromanyetik dalgalar ve çevre kirliliği kanserin son yıllarda giderek yaygınlaşmasının nedenlerinden. Kanserden korunmak ise imkânsız değil; ancak yaşadığımız hızlı çağa ayak uydurmak için çıktığımız koşuda molalar verip sağlığımızı ve yaşam düzenimizi gözden geçirmeliyiz. Bu şekilde kansere davetiye çıkaran çevresel faktörlerden mümkün olduğunca korunabiliriz. Kansere davetiye çıkaran çevresel faktörlerden korunmanın mümkün olduğunu söyleyen Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Andaç Argon uyarıyor: ‘Pek çok teknoloji ürününün, yaydığı iyonizan olmayan radyasyon kanser riskini artırıyor. Ütü, saç kurutma makinesi, su ısıtıcısı gibi hemen her gün kullandığımız küçük ev aletleri de bunlardan. Su ısıtıcılarını bulunduğunuz ortamdan 2 metre uzaklıkta tutun. Haftada bir gün ütü yapın. Saç kurutma makinesini uzun dakikalar kullanmayın. Elimizden düşürmediğimiz cep telefonu ile 30 dakikadan fazla konuşmayın. Bunun yanı sıra uykusuzluk ile kanser ilişkisi kanıtlanmıştır. Işıksız ortamda günde 7 saat uyuyun’. Prof. Dr. Andaç Argon kanserden korunmanın yollarını şöyle sıralıyor: 30 dakikadan fazla konuşmayın Atom bombası ve nükleer bir savaş sonucu maruz kalınacak iyonizan radyasyondan çok bizi daha çok ilgilendiren iyonizan olmayan radyasyon. Bu radyasyondan ne kadar kendimizi koruyabilirsek kanser riski de o kadar düşer. Bunu başarabilmek ise mümkün. Elimizden düşüremediğimiz cep telefonundan işe başlayabiliriz. Günde 30 dakikadan fazla telefonla konuşmayın ve mutlaka kulaklıkla konuşun. Evde cep telefonu yerine ev telefonu kullanmayı tercih edin. Ütü çok ciddi oranda elektro manyetik dalgalar yayıyor. Her gün ütü yapmayın, kendinize bir ütü günü belirleyin ve oyalanmadan hızlı bir şekilde tamamlamaya çalışın. Düzensiz uyku kanser yapıyor Uykusuzluğun kanserle ilişkisi kanıtlanmıştır. Gece uykusu ciddi oranda kanserden koruyan bir faktördür. En geç gece yarısı saat 01.00’de ışıksız bir ortamda uykuya geçmemiz lazım ki bizi kanserden koruyan melatonin hormonu salgılanmaya başlasın. Erişkinlerin günde 7,5 saat aralıksız uyumaları zorunludur. Gündüz telafi uykuları aynı faydayı sağlamaz. Vücut, kanserden koruyan melatonin salgısını sadece gece ve karanlıkta salgılıyor. Bu nedenle gece çalışanlar ve uykusuz kalanlarda kanser riski düzenli uyuyanlara göre daha fazla. Kanserden korunmanın en ucuz ve en etkili yöntemi ona yakalanmamaktır. Bunun için herkesin yılda bir kere check-up programına katılması gereklidir. Meme, kalın barsak, rahim ağzı, akciğer ve prostat kanseri gibi bazı kanserlerin rutin tarama programları vardır; hekiminizle bu konuyu konuşun. Bazı aşı programları (hepatit, rahim ağzı gibi) kansere karşı koruma sağlar. Menopoza girmiş kadınlarımızın sıkıntıları için uygulanan hormon replasman tedavisi dediğimiz hormon ilaçlarının yerine başka ilaçlar kullanmalarını tavsiye ediyoruz. Genetik yatkınlığı olanlar, onkologları ile risk değerlendirmelerini yapıp, gerekli önlemleri almalı. Giysilerinizi seçerken dikkat edin Kimyasallara maruz kaldığımız diğer bir alan bazı giysiler ve oyuncaklarda kullanılan azo boyalar ve tehlikeli kimyasallardır. Özellikle Uzakdoğu’dan ithal edilen çok ucuz giyecek ve oyuncaklar bu açıdan risklidir. Giysilerimizi seçerken dikkatli olmalı, bu ürünlerden uzak durmalıyız. Organik olmayan gıda maddelerinde yüksek oranda kimyasallar olduğunu unutmayın. Bu nedenle en iyisi mevsimin sebze ve meyvelerini tüketmektir. Sağlığınız için stresle baş edin Eğer yaşamımızda ciddi stres oluşturan bir faktör varsa en iyisi ondan kurtulmaktır. Bu mümkün değilse stresle baş etme yöntemlerini uygulamalıyız. Örneğin; düzenli spor yapabilir, seyahat edebilir, hobiler edinebiliriz. Sanatla ilgilenebilir, çeşitli sosyal faaliyetlerde bulunabiliriz. Bunlar bizi günün stresli rutininden kurtaracaktır. Ruh sağlığımızı tehdit eden stresler için kesinlikle profesyonel destek almalıyız. Sigaranın tek dalı öldürüyor Çalışmalar gösteriyor ki; günde tek bir tane sigara içilmesi bile kansere sebebiyet verebilir. Üzerinde öldürür yazan bir suyu kimse içmek istemez öyleyse üzerinde öldürür yazan sigara neden içiliyor? Kaç tane içtiğiniz önemi yok. Sigaradan ve sigara içilen ortamlardan uzak durulmalı. Sağlıklı bir yaşam için ideal kiloyu yakalamak şart. Tüm yaşamımız boyunca ideal kilomuzu koruyacak bir beslenme stili üretmeliyiz. Haftada yarım kilodan fazla et yememeliyiz. Unlu ve şekerli gıdalardan olabildiğince uzak durmalıyız. Mutfağımıza sağlıklı yağlar dediğimiz zeytinyağı, fındık yağı, kanola yağı ve mısır yağı dışında yağ sokmamalıyız. Her gün karışık salata, sebze yemeği ve makul ölçülerde mevsimin meyvelerinden yemeliyiz. Sucuk, salam gibi işlenmiş etlerden ve aşırı alkolden uzak durun. Tüm gıdalarımızın doğal, organik, katkı ve koruyucu maddeler içermeyen gıdalar olmasına özen göstermeliyiz. Sürekli organik ürünler talep etmeliyiz. Genetiği değiştirilmiş gıdalardan uzak durmalıyız. Yatmadan 3 saat evvel yiyecek tüketimine son vermeliyiz. Gerek ideal kilomuzu korumak, gerekse bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için düzenli spor yapmalıyız. Haftada en az 3-4 gün, ideali her gün yapılacak olan yarım saatlik tempolu koşu yeterlidir. İlaveten yapılacak aletli, aletsiz egzersizler sağlığımıza ek katkılar sağlayacaktır. İşe gidiyormuş gibi spor salonuna gitmeyi alışkanlık haline getirmeliyiz.
Para Kullanmayı Reddeden Adam: Mark Boyle
Yaşadığımız soruların çoğunun kaynağında para olduğunu düşünürüz. Bunu düşünmekte haklı da sayılırız. Banka borçları, hep almak istediğiniz ayakkabı, okulun taksitleri, evin kirası, arabanın sigortası… Her şey para ile ilgili. Parasını karşılayabildiğiniz mutlusunuz, karşılayamadığınızda ise mutsuz. Peki, bizi bu kadar mutsuz eden bir şeyi niye hayatımızdan çıkaramıyoruz?Çünkü bir kısır döngü içindeyiz. İçinde varolmak zorunda olduğumuz toplumun temeli paraya dayanıyor ve eğer parayı hayatımızdan çıkaracaksak, toplum içinde barınamayız demektir. Bunu belki biz yapamayız ama yapabilen birisi var. Sizi onunla tanıştıralım ve hikayesini anlatalım: Mark Boyleİrlandalı Mark Boyle üniversiteyi bitirip iş hayatına atıldığında hayalleri tanıdıktı. Mümkün olduğu kadar çok para kazanmak, daha büyük bir eve sahip olmak, istediği her şeyi satın alabilmek. Ve işler tam da istediği gibi gidiyordu. Bir organik gıda şirketinde yöneticilik yapan Boyle’ın limanda demirli bir yatı bile vardı.Her şey 2007 yılında başladı. Bir akşam yatında arkadaşıyla şarap içiyor ve dünyayı mahveden şeylerden söz ediyorlardı. Çevre kirliliği, hayvan katliamları, fakirlik, eşitsizlik… Konuşmanın bir noktasında Boyle aslında değindikleri tüm sorunlarda onların da payı olduğunu fark etti. Dünyadaki sorunların farkında olacak kadar duyarlıydılar ama yine de yaşam tarzları ve tüketimleri bu sorunları ortaya çıkartan kapitalist makinayı besliyordu.Üniversitedeki son senesinde Gandhi filmini izleyen ve o günü ‘hayatının değiştiği gün’ olarak tanımlayan Boyle, yatta farkına vardığı şeyler üzerine bir kez daha Hintli aktivistin felsefesini anımsadı: “Kendiniz, dünyada görmek istediğiniz değişim olmalısınız.” Boyle o akşam bir şeyleri değiştirmek istiyorsa, kendi hayatından başlaması gerektiğini fark etti.Boyle’ın ilk faaliyeti Freeconomy Community (Özgür/Bedava Ekonomi Topluluğu) isimli bir topluluk kurmak oldu. Bu topluluğun amacı üyelerinin hiç para taşımaması ve mümkün olduğu kadar az mal varlığına sahip olmasıydı. 2,5 sene boyunca Boyle böyle yaşadı. Hatta Hindistan’a kadar gidip Gandhi’nin memleketini gezdi.2009 yılında Boyle her şeyi bir adım ötesine taşıdı. Artık tamamen parasız yaşayacaktı. Para harcamayacaktı ve para kazanmayacaktı. Sahip olmayacaktı ve elindekini paylaşacaktı.“Tüketici ve tüketilen arasındaki uçurum o kadar büyüdü ki artık satın aldığımız şeylerin yol açtığı zarar ve acının hiç bir şekilde farkında değiliz. Çok az insan başkalarına acı çektirmek ister, çoğu aslında zarar verdiğinin farkında değildir. Bu uçurumun ortaya çıkmasının sebebi, para.”Boyle bu kararının ardından işini bıraktı, sahip olduklarını terk etti ve para kullanmadan yaşayacağı yeni bir hayat inşaa etmeye başladı. Gıda ihtiyacını kendi yetiştirdiği, doğadan topladığı ve takas yoluyla aldığı bitkilerle karşılıyor.Bir karavanda yaşıyor. Karavanı para harcamadan almış. Yurtdışında yaygın olan ve insanların kullanmadıkları eşyalarını ihtiyacı olanlara hediye etmesini amaçlayan Freecycle isimli bir organizasyon vasıtasıyla…Kurucusu olduğu ve kendisi gibi yaşamak isteyen insanların yer aldığı Freeconomy Community üyeleriyle birlikte bir tarlanın etrafında yaşıyorlar. O tarlaya ekim yapıyorlar, pişirdiklerini paylaşıyorlar. Kaldıkları yerin yakınındaki bir nehirde yıkanıyorlar, ulaşım ihtiyacını bisikletlerle karşılıyorlar.“Eğer kendi gıdamızı yetiştiriyor olsaydık, bugün olduğu gibi 3’te 1’ini çöpe atıyor olmazdık. Eğer kendi masa ve sandalyelerimizi üretiyor olsaydık, evimizi her değiştirdiğimizde onları çöpe atmazdık. Eğer kendi suyumuzu temizlemek zorunda kalsaydık, çöpümüzü onun içine boşaltmazdık.”Boyle yaşadığı hayattan çok memnun ama tüm dünyanın böyle yaşayamayacağını düşünüyor. Eğer bu söz konusu olsaydı, ortaya kaos çıkardı. Bu düzenin sunduklarına bağımlı durumdayız. Boyle’a göre hayatımızı kökten değiştiremesek bile yaşama şeklimizi gözden geçirebiliriz. İnsanoğlu bu dünyada geçirdiği zamanın %90’ı boyunca parasız ve daha ekolojik yaşadı. Şu anda da parayı kullanan tek türüz çünkü doğa ile olan tüm iletişimimizi kaybettik.“İnsanlar benim kapitalism karşıtı olduğumu söylüyor. Sınırlı bir dünyada sınırsız büyümeyi hedefleyen kapitalismin birçok defosu olduğunu düşünmekle beraber ben hiçbir şeyin karşıtı değilim. Ben doğa yanlısıyım, topluluk yanlısıyım ve mutluluk yanlısıyım. Eğer tüm bu tüketim ve çevre yıkımı bizi daha mutlu etseydi anlardım. Ama aksine mutsuzluğun göstergesi olan her şey; depresyon, suç, akıl hastalıkları, obezite ve intihar yükselişte. Daha çok para sahibi olmak, daha çok mutlu etmiyor.”
Dilovası Araştırması: Anne Sütünde Ağır Metal...
Geçtiğimiz yıllarda kanser ölümleri ve ağır metal kirliği ile gündem de yer eden Dilovası’na ilişkin önemli bir araştırma yayımlandı. Hatırlanacağı gibi bu konuda araştırmalar yaparak ön sonuçlarını kamuoyu ile paylaşan Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’na yönelik soruşturma ve cezalar ile konu uzun süre tartışılmıştı.
Akkuyu Santrali ile İlgili ÇED Raporunda Deprem Riski Saklandı İddiası
Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi ve TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Başdanışmanı Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, Mersin’in Gülnar İlçesi’ne bağlı Büyükeceli Mahallesi’ne yapımı planlanan Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) için hazırlanan ÇED Raporu’nda deprem riskinin taktiksel bir tuzak olarak saklandığını ve gerçeklerin gizlendiğini iddia etti.Akkuyu Nükleer Enerji Santrali ÇED Raporu’ndaki uzmanlığı ile ilgili kısımları değerlendiren Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, “Raporun 48′inci sayfasında yapılacak ile yapılan işler sayıldığında, santralin güvenli bir yere oturup oturmadığına ilişkin hiç bir jeofizik çalışma ile sonucuna yer verilmemiştir. Dolayısıyla yerin ne taşıma gücü, ne de depremle çınlamaya (rezonansa), aşırı çalkalanmaya gelip gelmeyeceği bilinmemektedir” dedi. Raporda büyük bir deprem beklenmeyen Ecemiş Kırığı’nın öne çıkarıldığını, bunun da taktiksel bir tuzak olduğunu öne süren Prof. Dr. Ercan şunları söyledi: “Tasarının öykündürülmüş çizimlerinden görülmektedir ki, santral yapısının bir bölümü deniz dolgusu içine yapılacaktır. Bu dolgunun olası bir yakın/uzak deprem durumunda nasıl davranacağı, ona nasıl dayanacağı üzerine inandırıcı bir bilgi yok. Kaldı ki, dinlendirme gölmeçleriyle, görünüşü Japonya’daki Fukuşima’daki santralden daha da kötüdür. Prof. Dr. Tolga Yarman ile birlikte Mersin ile Akkuyu sunuş ile söyleşisinde belirttiğim gibi, bölgede asıl göz önünde bulundurulması gereken avkulanma (tektonik) etkinlikleri, Kıbrıs Dalma Batma Kuşağı, Ölü Deniz Kırığı, Güney Ege Dalma Batma Kuşağı ve Doğu Anadolu kırıklarıdır.” Bölgedeki 4 bin yıllık depremlere bakıldığında detayların ortaya çıktığını ifade eden Prof. Dr. Ercan sözlerine şöyle devam etti: “Güney Ege Dalma-Batma kuşağında tsunami oluşma olasılığı yüzde 13, dalga yüksekliği 1- 6 metre, Ölü Deniz Kırığında ise yüzde 6, dalga yüksekliği 1- 3 metredir. Demek ki deprem ürküntüsü, nükleer santral kazalarını artırabilecek en önemli öğelerden biridir. Depremlerin şaşmaz bir yasası vardır. Bir yerde belli büyüklükte bir deprem oluyorsa, gelecekte de o yerde en az o büyüklükte bir deprem olacaktır. Özetle, Güney Akdeniz’de bir nükleer güç santrali yapmak, çevre kirliliği, tarımsal düşme, gezginciliği bitirmesi, can güvenliği, teknoloji bağımlılığı, soruna çözüm bulmaması bakımlarından olumsuzdur. Kaldı ki, geçen yıl yapılan bir sorgulamada Mersinlilerin yüzde 70′inin nükleer güç santraline karşı olduğu belirtilmişken, hangi demokratik yaklaşım bu yapıma izin verebilir?” DHA | Zete
'Yılda 400 At Ölüyor Faytona Binme!' Kampanyası
“Faytona binme, yılda 400 at ölüyor” kampanyası atların Adalar’da insanların nostalji uğruna “köle usulüyle çalıştırılmasına karşı çalışıyor. Cumartesi günü büyük bir eylem yapacaklar. Elif Narin: “Önemli olan atın emek gücüne ne kadar paha biçildiği ya da ne kadar “insanca” sömürüldüğü değil, insanın insana, hayvanların diğer bir hayvan olan insana kulluğunun, köleliğinin kalkması, yani topyekûn özgürlük” diyor Türkiye’nin en büyük at filosuna sahip Adalarda faytonlarda sürülen keyif ve nostaljinin yanında büyük bir katliam da yaşanıyor. Adalarda uzun çalışma saatlerine ve sıcağa dayanamayan atlar fayton çekerken yıkılıyor. Belediyede görevli veterinerden başka bir uzman bulunmadığı için yılda en 400 at ölüyor. Son iki yılda fayton kazalarında beş kişi hayatını kaybetti. Durumdan şikâyetçi olan ada halkı ise faytoncular tarafından tehdit edilerek adadan taşınmaya zorlanıyor. At ölümleri konusunda birçok eylem organize eden Özgürlük Savunucuları Sözcüsü Elif Narin’le konuştuk. »Adalarda kaç fayton ve kaç at bulunuyor? 1500 kadar at ve 400 kadar fayton olduğu şeklinde bilgimiz var. Faytonlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) ve UKOME’ye (Ulaşım Koordinasyon Merkezi) bağlı bulunmakta. »Hangi adalarda fayton ile ulaşım sağlanıyor? Büyükada, Heybeliada ve Burgazada’da faytonlar kullanılıyor. Yoğunluklu olarak Büyükada’da kullanılıyor. ‘GELENLER NOSTALJİ TUTKUNU’ »Faytoncuların günlük gelirini biliyor musunuz? Ya da adalarda faytoncu olmak için bir para gerekiyor mu? UKOME tarafından belirlenen ücret tarifesi var. En son bir tam ada turu için 80 lira gibi bir ücret talep ediyorlardı. Bahar ve yaz ayları, adalara gelen yerli ve yabancı turist sayısını bir düşünün. Hepsi de “nostalji” tutkunu! Adalardan faytonları kaldırmak istememelerinin en önemli nedeni, olayın maddi kazanç ve ranta dönük olması. Etik, sömürü, tutsaklık, hayvan işçiler, kölelik, sıcak asfaltın toynaklarda oluşturduğu yaralar, kırbaç yaraları, 40 derece sıcakta adanın yokuşları, açlık ve susuzluk, eli kırbaçlı bencil insanın fayton şımarıklığı ve nostalji arayışı bir yana faytonlar bazı ada esnafları, adalarda kiralayacak ya da satacak mülkü olanlar tarafından artı bir kazanç kapısı olarak görülüyor. Bizim için önemli olan atın emek gücüne ne kadar paha biçildiği ya da patronun işçiyi ne kadar iyi ya da ne kadar “insanca” sömürdüğü değil, köleliğin kalkması ve insanın insana, hayvanların diğer bir hayvan olan insana kulluğunun, köleliğinin kalkması, yani topyekûn özgürlük! »Faytona koşulan at gün içerisinde kaç saat çalıştırılıyor? Faytonların sabah 06.00’dan 00.00’a kadar çalışma saat dilimi olduğuna göre, oldukça uzun saatler çalıştırıldıklarını söyleyebiliriz. Üstelik atların yol güzergâhı sürekli yokuş olduğundan düz yolda harcadığı gücün üzerinde yıpranıyorlar. ‘VETERİNERLİK HİZMETİ YOK’ »Yaralanan atlar için veteriner bulunuyor mu? Acil durumlarda ne gibi müdahale edilebiliyor? Atlarla ilgili tüm yetki ve sorumluluk İBB’nin ve buna veterinerlik hizmeti de dahil. Fakat yıllardır bu konuda hiçbir çalışma yapıldığını görmedik. Faytonlarda çalıştırılan atların kaza sonucu ya da çok çalıştırılmasından doğan yığılma durumlarında faytoncuların kendi uyguladıkları yöntemler var. Örneğin; atların çok çalıştırılması sonucu çatlama denilen durumda at denize sokuluyor ya da soğuk suyla ıslatılıyor. Yıllardır bu uygulamayı görmekteyiz. Hayatı kurtulan da oldu hayatını kaybeden de… Veterinerlik namına bir hizmet yok. »Atların durumu kışın nasıl? Bilginiz var mı? Son yıllarda adalara giden turist sayısında büyük artış yaşandığından, faytonlar kışın da çalışıyor. Yazın sıcak hava ve yoğun çalıştırılmadan dolayı ölümler yaşanırken, kışın da adaların dik ve yağmur sonrası kayganlaşan zemininden dolayı kazalar yaşanıyor. Kışın atların bir bölümünün özellikle hasta, yaşlanmış, sakatlanmış olanlarının ormanlık bölgeye kaderlerine terk edildiğini gördük, biliyoruz. ADA HALKI DA FAYTON İSTEMİYOR »Her yıl 400 at öldüğü söyleniyor bu doğru mu? Çok uçuk bir rakam olduğu sanılıyor ama ölümlerin çok daha fazla olduğu yönünde bilgiler var. Adada yaşayanlardan, ada esnafının bazılarından aldığımız bilgilere göre; yazın her gün 3-4 atın çok çalıştırılma sonucu çöktüğü ve ayağa kaldırılamadığını duyuyoruz. Kazalara tanık olan ada sakinleri ve faytoncular arasında geçen sözlü tartışmaların bazıları emniyette kadar gidiyor. Faytoncular tarafından tehdit aldığını söyleyen işyeri sahibi, yıllardır yaşadığı Büyükada’yı istemeyerek de olsa terk etmek durumunda kalacağını söylüyor mesela. Adada yaşayanların büyük çoğunluğu faytonların kaldırılmasını istiyor. »Elektrikli faytonu bir çözüm olarak görüyor musunuz? Adanın havasını, doğasını bozmayacak, çevre kirliliği yaratmayacak alternatifleri çözüm olarak görüyoruz. »“Faytona binme, atlar ölüyor” eylemi sonucu beklentiniz nedir? Yaklaşık 4 aydır yaptığımız eylemler ve yanı sıra sosyal medya üzerinden yürüttüğümüz kampanya atların çektiği zulüm konusunda farkındalık yarattı. Bu önemsenmesi gereken bir şey. Konu hakkında fikri olmayan insanların dikkatini çekti. Atların bu zulümden tamamen kurtarılabilmesi için tek çözüm faytonların tamamen kaldırılmasıdır. Mücadelemizin uzun soluklu olduğunun farkındayız. Atlar ve doğanın tüm bileşenleriyle birlikte tüm canlılar özgürleşene kadar bu mücadelenin peşini bırakmayacağız. ÖNDER ABAY | BirGün
Sivilcelere Önlem Almak İçim Öneriler
Ergenlik çağında gençlerin ve ebeveynlerin korkulu rüyası sivilceler, 11 yaşından itibaren alınacak bazı önlemlerle önlenebilir. Erkek ergenlerde ise daha şiddetli olabileceğini ifade eden Marmara Üniversitesi Medikososyal Ünitesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Nilhan Atsü,” Şekerli gıdalar sivilce etkisini arttırır. Dozunda tüketilmeli” uyarısını yaptı.Yağ bezi ve kıl follikülü hastalığı olan sivilceler ağırlıklı olarak ergenlik çağında görülüyor. Toplumların yüzde 80’inde görüldüğünü ifade eden Dermatoloji Uzmanı Dr. Nilhan Atsü, ”Çoğunlukla 14 – 20 yaş aralığında ortaya çıkar. Anatomik olarak yağ bezi, kıl gövdesi ve kökü birleşik bir birim şeklindedir bu sebeple ünitenin bir bölümündeki sorun dolaylı olarak diğer bölümünü de etkiler” dedi.Akne oluşumun pek çok nedeninin olduğunu ifade eden Dr. Nilhan Atsü,”Bu faktörler arasında, ergenlik, yumurtalık ve böbrek üstü bezi hormon hastalıkları gibi hormonal faktörlerin yanı sıra genetik faktörler, yapısal faktörler olan deri tipi, kişisel faktörler olan temizlik ve kozmetik bakım alışkanlıkları, çevresel faktörler olan güneş, iklim koşulları, deniz seviyesinden yükseklik, nem oranı, endüstriyel atıklara bağlı çevre kirliliği ve yanlış beslenme alışkanlıkları sayılabilir” dedi.Ergenlik dönemi dışında farlı dönemlerde de görülmesinin nedenlerine değinen Dr. Nilhan Atsü, ”Sözü edilen yaş aralığı dışında farklı yaş gruplarında da akne ile karşılaşabiliriz. Yeni doğan döneminde anneden geçen hormonların veya anne tarafından kullanılan bir takım ilaçların etkisiyle görülebileceği gibi geç erişkin yaşta, özellikle kadın bireylerde menopoz öncesi ve menopoz döneminde hormonal denge değişikliklerine bağlı akne oluşabilir. Ergenliğe giriş ile salgılanan hormonlar, özellikle androjenik hormonlar derinin doğal yağ salgısını sağlarlar. Bu dönemde kız ergenlerde 14 -17 gibi daha erken yaşta, erkek ergenlerde ise 16 -19 gibi daha geç yaşta değişen şiddette akne sorunu yaşanır. Erkek ergenlerde kız ergenlere göre akne şiddeti daha yüksek olma eğilimindedir” şeklinde konuştu.Aileleri ergenlik döneminde bazı belirtilere karşı uyaran Atsü, ”Ergenliğe girişle hormonal faaliyetin neticesinde deride yağ salgısı artışı, saç derisinde koku değişikliği, yüzde hafif siyah noktaların belirmesi gibi başlangıç belirtilerinde ailelerin bir dermatoloğa başvurularak muayene ve şiddet tayini ile ilgili öneri almalarını tavsiye ederim. Sorun henüz kozmetik seviyedeyken dermatolog görüşü ile aknenin tıbbi şiddete dönüşmesi engellenebilir. Diğer taraftan deri tipine uygun temizleyicilerle cildin düzenli olarak sabah akşam temizlenmesi gerekir. Yağ nem dengesini korumaya yönelik, gözenek tıkanması oluşturmayacak yağsız tıbbi kozmetik nemlendiriciler ile cilt nemlendirilmeli. Yüzü örten saç stilleri hem kızlarımızda hem de erkek çocuklarımızda çok trend. Ancak gün içerisinde saça uygulanan şekillendiriciler yüze uzun süre temas sonucu sivilceye neden olabilir. Yoğun olarak güneş ışınlarına da maruz kalmak sivilceyi tetikleyen bir diğer neden olduğundan abartılı güneşlenmekten korunmak gerekir. Kızlarımızın da kapatıcı makyajlardan kaçınması ve makyajlı uyumaması gerekir” diyerek tavsiyelerde bulundu.Erken dönemde dermatolog danışmanlığı ile tedbir alınmasına ve harfiyen uygulanmasına rağmen sivilce şiddeti arttığında neler yapılması gerektiği konusunda bilgi veren bilgi veren Dermatoloji Uzmanı Dr. Nilhan Atsü, ”Sivilceler tıbbi boyuta ulaşırsa yine ilk olarak başvuracağımız merci bir dermatoloji uzmanı olmalıdır. Dermatoloğunuzun düzenleyeceği tedavi, sorunun şiddetine, hasta özelliklerine ve mevsime göre değişecektir. Klinik koşullarda dermatolog gözetiminde seanslar halinde uygulanan klasik cilt bakımı, fiziksel ve kimyasal peeling bazen tek başına yeterli olabileceği gibi bazen de reçeteli tıbbi tedavi eklenebilir. Hafif ve orta şiddette aknede dıştan, orta ve ciddi şiddette aknede ise dıştan ve ağızdan tedaviler uygulanır. Takip ve kontrol en önemli husus olup hastanın dermatoloğuyla işbirliği içerisinde kontrolleri aksatmadan tedavisini sahiplenmesi ve sürdürmesi, sabırsız olmaması gerekir” şeklinde konuştu.Atsü beslenme şekline de dikkat çekerek, ”Akne oluşumu yağlı gıda tüketimi ile ilişkilendirildi yıllar yılı ve hala halk arasında bu şekilde anılır. Günümüzde daha ziyade glisemik endeksi yüksek, hızlı kana karışıp kan şekerini hızlıca yükselten gıdaların tüketimi ile oluştuğunu artık çok net biliyoruz. Bundan dolayı tatlı ve şekerli gıdaların tamamından uzak durmamız gerekir, uzak duramıyorsak dozunda tüketmemiz gerekir” uyarısında bulundu.Etiketler:kadın sağlığıkadın sitelerikişisel bakımkızlara dair herşeysagliksivilcesivilce nasıol önlenirsivilce tedavisisivilcelere önlemler
Her Yaşta Genç Görünmenin Yolları
Özellikle 40’lı yaşlardan sonra kendini gösteren o masum çizgiler bizi “yaşlanıyoruz” psikolojisine itebiliyor. Ancak teknolojinin gelişmesi ve anti aging yöntemlerinin çoğalması her yaşta genç kalmak için imdada yetişiyor.Estenil Sağlık ve Güzellik Hizmetleri’ nden Dermatoloji Uzmanı Dr. Nilhan Atsü, ”Kişi her yaşta güzeldir. Bunu benimsemesi ve hayata gülümsemesi öncelikli esasımız olmalı. Minik kırışıklıklara gelince, onları yok edeceğimiz pek çok yöntem var elimizin altında” dedi.Genç kalmanın artık bir sır olmadığını belirten Dr. Nilhan Atsü, ”Kadın ve erkek her yaşta genç ve güzel görünmek ister ancak günümüzde kadınlar kadar erkekler de genç ve göze hoş görünmenin sırrını keşfetme yollarını arıyor. Bu yüzden buna sahip olmak artık sır değil. Gençleştirici yöntemler etki ve uygulama yollarına göre pek çok alternatif sunuyor. Bunların bir kısmı aslında cildin yapısında gençleştirici bir etkisi olmayıp, bir tür illüzyonla şekli değişiklik yaparak gençlik hissi oluşturan yöntemlerdir. Bunlarda bir tanesi Botox uygulamalarıdır. Özellikle üst yüzde 5 – 10 dakikalık kısa süreli bir uygulama sonrası 4’üncü günde etkisi başlayan ve ortalama 4 – 6 ay süreyle devam eden mucize bir uygulamadır. Özellikle en geç 30’lu yaşların ikinci yarısında başlanılıp, düzenli aralıklarla tekrarlandığında, mimik kası aktivitesine bağlı kırışıklıkların yerleşmesini engeller. Takvim yaşının gerisinde bir yüz görünümü elde edilir, daha ileri yaşlarda ve kırışıklıklar yerleşmiş olsa da, tek başına ya da diğer yöntemlerle kombine edilerek, kişinin arzu ettiği hoş görünüm sağlanır. Öte yanda önerebileceğimiz bir diğer uygulama da Dolgular. Bunların da kalıcı ya da süreli, farklı tipleri mevcuttur. Yer çekimine bağlı gevşemiş olan, yüzün alt yarısındaki olukların doldurulmasında, üst yüzde yerleşmiş ve derin mimik çizgilerinde, botoxla beraber ya da yüzün belli noktalarına özellikle de elmacık kemiklerinde hacim kazandırmak amacıyla uygulanır” dedi.Cilt kalitesini arttırıcı yöntemlere de değinen Dr. Atsü, ”Cilt kalitesini arttırıcı anti aging uygulamalar, genel olarak sağlıklı, ışıltılı, hafif sıkı ve diri bir cilt görüntüsü yaratır. 20’ li yaşlardan itibaren uygulanabilirler, cildin sigortası işlevini görürler. Bunlardan ilki kimyasal fiziksel Peelinglerdir. Yıllar içerisinde derinin üst katmanı doğal yağ salgısı, güneş ışığı, çevre kirliliği, makyaj kalıntıları sebebiyle kalınlaşarak adeta bir zırh halini alır ve sonuç olarak alttaki taze hücreler nefes alamadığı için donuk, mat, lekeli ve yaşlı bir cilt görünümü ortaya çıkar. Bunu engellemek amaçlı her yıl sonbahar kış gibi güneşli olmayan mevsimlerde, bir dermatolog kılavuzluğunda ve gözetiminde kişiye özel tasarlanmış seanslar uygulanır. Bir diğer yöntem de her mevsim yapılabilen Mezolifting yani vitamin enjeksiyonlarıdır. Orta deride kolajen elastik lif yapımı için gerekli bütün vitaminler, mineraller, koenzimler, büyüme faktörleri, somon DNA’sı gibi maddeler, kokteyl halinde, belli bir protokolde, seanslar halinde, cilt içine enjekte edilir” şeklinde konuştu.PRP ile ilgili de bilgi veren Dermatoloji Uzmanı Dr. Nilhan Atsü, ”PRP, kişinin kendi kanından belli devirde ve belli sürede santrifüjden geçirilerek onarıcı ve yenileyici hücresel faktörlerden zengin sıvı kısım ayrıştırılarak, seanslar halinde, özel bir program çizilerek yine cilt içine enjekte edilir. Bu kişide gerçekten mucizevi sonuçlar verir ve her mevsim uygulanır. Ayrıca Otolog fibroblast transplantasyonu ile kişinin güneş görmeyen bir deri bölgesinden; kulak arkası, üst kol iç kısmı gibi bölgelerden alınan biyopsi materyalinden, uluslararası standartlara sahip bir laboratuvarda, hücre kültüründe çoğaltılarak elde edilen fibroblastlar, sorunlu bölgelere enjekte edilir” bilgilerini paylaştı.Dr. Atsü cihazlı gençleşme yöntemlerine de değinerek, ”Kontrollü termal hasar esasına dayalı tüm bu girişimlerle, hasara cevaben belli bir sürede kollajen elastik lif yapımı uyarılarak, cilt kalitesi artışını sağlar. Lazer sistemleri de bunlardandır ve en güncel ve güvenilir olan fraksiyonel lazer uygulamalarıdır. Mutlaka dermatolog görüşü ile ve yine bir dermatolog gözetiminde uygulama tercih edilmelidir. Ayrıca odaklı ultrason cihazları ve Radyofrekans sistemi de önerebileceğim antiaging yöntemler arasında yer almaktadır. Ancak lütfen unutmayalım, tüm bu uygulamalar mutlaka dermatolog görüşü ve eşliğinde yapılması en sağlıklı yoldur” şeklinde konuştu.Deri yaşlanmasını tetikleyen nedenlere de değinen Nilhan Atsü,”Deri yaşlanmasında en önemli çevresel risk faktörlerinin, güneş ve sigara olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda, cildimiz, tükettiğimiz besin gruplarını, yaşam şeklimizi ve ruh halimizi yansıtan bir ayna gibidir. Bundan dolayı genç ve güzel bir görünümü korumak, tek başına cildimiz ile ilgili bakımlarla mümkün değildir. Dengeli beslenme, yeterli uyku, bol su tüketimi, egzersiz, olumlu düşünce ve davranış modellerinin önemi de inkar edilemez” dedi.Etiketler:genç görünmegenç kalmagenç kalmanın yollarıgüzellikHer yaşta genç görünmenin yolları
Ozon Tabakası Deliği Giderek Büyüyor
 Bir çok ülkenin bir dizi önlem almasına rağmen giderek büyüyen delik büyük sorunlarıda ardından getirebilir. Peki ozon tabakası neden bukadar büyüdü ve daha ne kadar büyüyebilir.Çevre kirliliği nedeni ile dünya atmosferindeki ozon tabakasındaki delik gün geçtikçe büyüyor. Bir çok ülkenin bir dizi önlem almasına rağmen giderek büyüyen delik büyük sorunlarıda ardından getirebilir. Peki ozon tabakası neden bukadar büyüdü ve daha ne kadar büyüyebilir.Uzmanların araştırmaları ve gözlemcilerin yaptığı ve gördükleri algılara göre geçen yıllara oranla hızla büyümekte olan delik bu yıl katbekat daha büyüdü. Yapılan arıştırmalarda ozon tabakasının deliği ne kadar oldu. Uzmanlar anlatıyor...Antarktika üzerinde ozon deliğinin alanı 1.7 kat büyüdü. Deliğin alanı artık materikin kendisinden de büyüktür. Bu konuda Japonya'nın milli metereoloji kontrolü bildirdi. Bilgiye göre, deliğin alanı artık 23,4 milyon metrekareye ulaştı. Ozon deliği freon gibi gazların yıkıcı etkisi sayesinde ozon tabakasının delinmesi sonucunda oluşur.
3 Boyutlu Yazıcı ile Villa Yapıldı!
Teknoloji ilerliyor, bilim hız kazanıyor! Bununla birlikte önceden var olan şeyler zamanla yok olabiliyor! Bunlardan biri de inşaat yapmak için gerekli ekip ve ekipman mı? Görünüşe göre artık 3 Boyutlu Yazıcı ile ev yapılabilir!Geçtiğimiz günlerde dünyanın ilk 3 Boyutlu Yazıcı ile üretilen aracı yapılmıştı. Bu büyük gelişmeden sonra bina yapımları da söz konusu haline geldi! Çin’deki Winsun isimli inşaat firması dünyanın ilk 3 Boyutlu Yazıcı ile inşa edilen villasını duyurdu!Tamı tamına 1100 metre karelik bir araziye yapılan villanın inşaatı için özel bir materyal ile çıktı alındığı belirtiliyor. Firmanın söylediğine göre, özel materyal; sanayi atıkları ve inşaat malzemelerinden oluşturulmuş ve oldukça çabuk kuruyan bir beton formuna getirilmiş.Maliyeti 161 bin dolar olan binanın iç tasarımının yapılmadığı, sadece bir konsept olduğu belirtildi. Ayrıca Winsun şirketi bu villanın yanı sıra 3 Boyutlu Yazıcı ile üretilen 5 katlı bir binayı da sergiledi!Bu şekilde üretilen binaların işçi maliyetinin %50-80 ve inşaat sürersinin de %50-70 oranında azaldığı ve çevre kirliliği konusunda inşaatlara oranla çok daha zararsız olduğu söyleniyor!Teknolopi