onedio
Görüş Bildir

yalnızlık Haberleri

yalnızlık ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. yalnızlık ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Flört Yeteneklerini Paylaşarak Neden Yalnız Olduklarını Kanıtlayan Kişiler
Gönül ilişkileri elbette önemli. Tabii bir ilişkinin başlaması için gerekli bazı durumlar var. Buna da kabaca flört diyoruz. Flört işi de biraz kabiliyet biraz da şans gerektiriyor. Şans işi kişiden kişiye değişse de kabiliyet eksikliği varsa yalnızlık kader olabiliyor. Bu hünerlerini veya hünersizliklerini temsili bir şekilde Twitter'da paylaşanlar da var. Bakalım kim neler paylaşmış?
Eski Defterleri Açıyoruz: Saygı1 Performansıyla Büyüleyen Hande Yener, Sertab Erener ile Neden Tartışmıştı?
Geçtiğimiz günlerde Oğuzhan Uğur'un düzenlediği Saygı1 konsepti Sertab Erener için düzenlendi. Saygı1 Sertab Erener gecesinde Hande Yener, Aleyna Tilki, Gökhan Türkmen, Enis Arıkan gibi isimler Sertab Erener'in eskimeyen şarkılarını seslendirdi. Özellikle Hande Yener'in Yalnızlık Senfonisi performansı sosyal medyada büyük ses getirdi. Yıllar önce Hande Yener ve Sertab Erener arasında Hande Yener bir mağazada tezgahtarlık yaparken başlayan ve Rengarenk şarkısı ile devam eden gerginlik vardı. Gelin, ikilinin arasında yaşananları bir hatırlayalım!
Nejat İşler 42 Yaşına Hastanede Girdi
Bir süredir sağlık sorunlarıyla gündeme gelen sanatçı, birçok önemli TV dizisi ve sinema filminde rol almış olsa da en çok Behzat Ç. dizisindeki Ercüment Çözer ve Barda filmindeki Selim rolleriyle hatırlanıyor. 1972 yılında İstanbul'un Eyüp semtinde doğdu.28 Şubat 1972 yılında İstanbul'un Eyüp semtinde doğdu. Feshane işçilerinden birinin torunu olan Nejat İşler, ilkokuldan sonra eğitimine Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nde devam etti. Ortamına alışamadığı yeni okulunda popüler olmak ve derslerinden kaçmak için okulun tiyatro koluna girdi. Kısa zamanda popüler olan Nejat İşler derslerini de boşluyordu. Liseyi bitirdikten sonra üniversiteye giremeyince, para kazanmak için çay partileri düzenlemeye başladı.Nejat İşleri umduğu gibi gitmeyince borca girdi. Borçlarını kapatabilmek için Mahmutpaşa'dan t-shirt alıp Teşvikiye'de bu t-shirtleri satma kararı aldı. Kış aylarında ise t-shirt yerine kitap, dergi ve plak sattı. İki sene sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Fotoğraf bölümünü kazanan Nejat İşler iki yıllık olan bölümden askerlik için iyi olmadığını düşünerek vazgeçti.On yıl kadar satış işleriyle uğraştıktan sonra Taksim'de dolaştığı birgün, bir tiyatro sahnesinde bedava gösterimde olan 'Danton'un Ölümü' adlı eseri seyretti. 'Ben niye bu işi yapmıyorum?' diye düşünen Nejat İşler, dayısının yanına gittiği Eskişehir'de konservatuar sınavına girmeye karar verdi ve kazandı. İstanbul'a döndüğünde, ilanını gördüğü Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuar Bölümü'ne başladı. 1995 yılında Mimar Sinan Üniversitesi'nin devlet konservatuarı bölümünden mezun olana kadar devlet tiyatrosunda ve televizyon dizilerinde rol aldı.1995 yılında mezun olduktan sonra iki arkadaşıyla birlikte 'Kahramanlar ve Soytarılar Tiyatrosu'nu kurdu. Tiyatronun kurulmasından sonra kendi oyunları için hikayeler yazmaya başladı. 'Belki hiç okumayan biri de yazabilir bunları, benim yazı yazmamın nedeni yazmak değil, sadece oynayalım diye yazıyorum.' dediği, 'Tuhaf Şehir Hikayeleri', 'Biz Zavallı Erkekler' ve 'Yalnızlık Benim Gizli Sevgilim' adlı üç kitap yazdı. 41.Antalya Altın Portakal Ödülleri için Erkek Oyuncu dalında aday olarak gösterildi. Her fırsatta amacının başrol oynayıp şöhret olmak olmadığını belirten İşler, tek arzusunun yaptığı işi elinden geldiğinin en iyisi olarak yapmak olduğunu, tiyatro yaparken ölmek istediğini dile getirdi.1994 yılında rol aldığı ilk televizyon dizisi olan Gurur'dan sonra, Deli Yürek, Şehnaz Tango, Nasıl Evde Kaldım, Dedem, Gofret ve Ben, Aşk ve Gurur, Şeytan Ayrıntıda Gizlidir dizilerinde oynadı. 1999'da ilk sinema filmi Eylül Fırtınası'nda rol aldı. Mustafa Hakkında Herşey ve Anlat İstanbul filmleri ile sinema oyunculuğuna devam etti. 2000'li yıllarda da Gülbeyaz ve Behzat Ç. gibi dizilerin yanı sıra Barda ve Kaybedenler Kulübü gibi filmlerde de başarılı performanslar ortaya koydu. 17 Ocak 2014 günü septik şok tanısıyla Bodrum Acıbadem Hastanesi yoğun bakım ünitesine kaldırılan İşler'in hayati tehlikesinin kalmadığı bildirildi.Vatan
Facebook Mutlu Etmiyor
ABD’deki Michigan Üniversitesinden Ethan Kross ve ekibinin yaptığı araştırma, Facebook’un sosyal bağ kurma ihtiyacını karşıladığını ancak kullanıcıların mutluluğunu olumsuz yönde etkilediğini gösterdi.Akıllı telefon ve Facebook hesabı sahibi 82 gencin katıldığı araştırmada bilim adamları, kullanıcılara 2 hafta boyunca her gün 5 mesaj gönderdi.Araştırmacılar bu kişilere kendilerini yalnız ya da endişeli hissedip hissetmediklerini, Facebook’u ne kadar kullandıklarını ve başkalarıyla kaç kez “doğrudan” iletişim kurduklarını sordu.Araştırmada, Facebook’u fazla kullananlar, kendilerini daha mutsuz hissettiklerini belirtti.2 hafta sonunda, Facebook ne kadar çok kullanılırsa hayattan tatmin derecesinin o kadar azaldığı vurgulandı. Başkalarıyla doğrudan iletişim kuranların ise mutluluk seviyesinin arttığı belirlendi.Ayrıca kullanıcıların Facebook’a başvurmasının yalnızlık hissinden kaynaklandığı da görüldü. Araştırma, Plos dergisinde yayımlandı.
Yeryüzüne Dayanabilmek İçin Edebiyat
En zarif, en içten ve en direnişçi yazarlarımızdandır Tezer Özlü. O da yakın dostu Leylâ Erbil gibi bir put kırıcıdır; insan yaşamını hapishaneye çeviren gelenek, dogma, tabu, kural, sınır, dayatma… ne varsa gözden geçiren; kalıpları kıran, yerleşik değerleri sorgulayan, yeni değerler arayan özgün ve özgür bir yazardır. Onun sıra dışı kişiliği, metinlerinde bütün canlılığı ile varlığını duyumsatır.Yıllar önce okuma günlüğüme şöyle yazmıştım: “ Tezer Özlü’nün asi ruhundan, kendine özgü kişiliğinden yansıyan erdemin, düşüncelerimde sürekli çoğaldığını fark ediyorum. Çünkü yaşamıyla yazdıkları bu denli iç içe olan yazarlara çok rastlanmıyor. Korkmadan, çekinmeden, bütün içtenliğiyle kendini ortaya koymak, ‘ben böyleyim.’ diyebilmek kolay mı? Bence her şeyden önce cesaretin simgesi Tezer Özlü. Kalanlar’ın önsözüne belirtildiği gibi: ‘Kendi üstündeki giysinin örgüsünü çözen ve yazdıklarında kendi çırılçıplak gerçeğini okuruna sunmak isteyen, bu anlamda korkusuz, ender yazarlardan biriydi.’ Yapıtlarında kendini dürüstlükle; yalansız, riyasız gösterirken aynı anda toplumun bütün sahte değerlerini kıyasıya eleştiriyor, yüzlerden maskeleri çekip alıyor. İlk olarak kendine yöneltiyor eleştirel bakışlarını; kendine sansür uygulamadan yazarak bir özgürlük ufku açıyor önce. Sonra bu ufku genişleterek toplumun dayatmalarına, baskılarına, sahteliklerine, ikiyüzlülüğüne savaş açıyor. Farklı olmanın, aykırı kalmanın bedelini ise yalnızlıkla, mutsuzlukla ödüyor Tezer Özlü. ” 1963’ten itibaren edebiyat dergilerindeki öyküleriyle dikkati çeken ve ilk kitabı Eski Bahçe ’de öykülerini buluşturan Tezer Özlü, kendi trajedisini görmekten ve onunla yüz yüze gelmekten korkmayan yazarlardandır. Çocukluğun Soğuk Geceleri ’nde çocukluk korkuları ve sıkıntılarıyla yüzleşir. 1983’te Marburg Yazın Ödülü’nü alan Yaşamın Ucuna Yolculuk adlı eseri, yaşamlarında intihar düşüncesine çok yer veren büyük yazarlar Kafka, Svevo ile Pavese‘nin yaşadığı yerleri görmek üzere çıktığı 700 km’lik bir yolculuğun notlarından oluşur. Yaşamın anlamını gitmekte bulur Tezer Özlü. Kitabın başkişisi yine kendisidir; ölüm, yalnızlık, bunaltı, varoluş izlekleri onu bırakmaz. Bu romanı da çocukluğuna ve gençliğine göndermelerle doludur. 1986’da kırk üç yaşındayken göğüs kanseri nedeniyle yaşama veda eden Tezer Özlü, içten ve özgün metinleriyle edebiyatımızın unutulmaz kişilikleri arasında yer aldı; yıllar geçtikçe adının çevresinde efsanevi bir hale oluştu. Leylâ Erbil , “ Tezer Özlü’nün yaşamı acıyla, ölümle, intihar duygusuyla, canlılık ve yaşam tutkusuyla iç içeydi. ”…“ Kendi olmayı hiç reddetmeden, kendi ruhundaki acılardan taşarak akraba acıların dünyasına ulaşmaktadır. Bu ise küçümsenecek bir nitelik değildir; kalıcıdır. ” diyor Zihin Kuşları ’nda. Özyaşam anlatıdan kaçınmayan Tezer Özlü’nün bu tarz anlatıyı sanat katına yükselttiğini ifade ediyor. En son, Tezer Özlü’den kalan bazı yazı ve notlar Kalanlar adıyla 1990’da yayımlanmıştı. Geçen ay Tezer Özlü’nün farklı sanatsal yönleri ve ilgilerini keşfettiğimiz yazıları, kızkardeşi Sezer Duru tarafından Yeryüzüne Dayanabilmek İçin başlığı altında bir araya getirilerek kitaplaştırıldı. Tezer Özlü’nün bir yazısından alınan bu başlık, onun varoluşçu bakışını ve dünyadaki temel meselesini özetliyor: “Neden edebiyat? Yeryüzüne dayanabilmek için.” Tezer Özlü’nün, yurt dışındayken Türkiye’deki dergilere gönderdiği kültür, sanat, edebiyat yazılarından oluşan kitap, onun bir kültür gözlemcisi olarak çevresindeki sanatsal ve yazınsal olaylara dair duygu ve düşüncelerini netlikle görmemizi sağlıyor. Dikkatle ve titiz ayrıntılar üzerinden yazıyor Tezer Özlü. Kendi dünyasına yakın bulduğu yazarlar ve eserlerine yaklaşımında hassasiyeti doruğa ulaşıyor. Kitaptaki yazıların bir kısmı söyleşi ve röportajlardan oluşuyor; ancak kitabın ağırlık merkezinde deneme türünün güzel örneklerini oluşturan metinler yer alıyor. Anı, izlenim ve düşlerin ışıklı yansımalarının yanı sıra eleştirel bir bakış açısı taşıyan bu yazılar Tezer Özlü’nün derin entelektüel kavrayışının; sezgi ve duyuş gücünün birer göstergesi durumunda. Edebiyatla yoğurulmuş engin bir sinema kültürü olan Tezer Özlü, başta Berlin, Venedik olmak üzere Avrupa kentlerindeki film festivallerinde izlediği filmlerle ilgili ustalıklı yorum, eleştiri ve değerlendirmeler yapıyor. Kültür sanat ortamlarında soluk alan yazar, buralardan edindiği izlenimler ve tanıklıklarını nesnel bir bakış açısıyla değerlendirerek Milliyet Sanat’ın ve dönemin başka dergilerinin okurlarıyla paylaşıyor. Bu yazıların çoğunun, Tezer Özlü’nün ölümünden birkaç yıl önce yazılmış olduğunu fark etmek içimizi sızlatıyor. Okudukça onun kültür, sanat, edebiyat güzellikleriyle dopdolu, seçkin ve entelektüel bir yaşamı olduğunu görüyoruz. Yazılarında, kendi yazınsal ve düşünsel dünyasını şekillendiren ve ruhen akraba olduğu yazarlara öncelik veren Tezer Özlü, özellikle Kafka ve eserlerini ince bir duyarlılıkla ele alıyor. “Niçin yazıyorum?” sorusuna yanıt arayışlarını Kafka, Svevo ve Pavese’den cümlelerle destekledikten sonra “ Bir cümle de ben eklemek istiyorum: Yaşamla ve ölümle hesaplaşmakiçin yazıyorum. ” sözleriyle derin etki yaratıyor. Dünyanın acılı bir yer olduğunu, bunun için yazdığını; duyguların taşmasının da bir yazma nedeni olduğunu vurgulayarak, kendi dünyasına egemen olmayı edebiyatla öğrendiğini dile getiriyor. Kafka ile Yaşamak denemesi, sorgulamalarla genişleyen zihin açıcı bir tarzda yazılmış. Tezer Özlü, “Kafka ile yaşamak, acınacak güncelliğimizin en büyük umudu.” ifadesiyle Kafka’daki düşsel, alegorik ve ironik tutumun önemini vurguluyor. Tezer Özlü’nün kaleminden Kafka’yı okumak, onun duyarlı, sezgisel yaklaşımıyla Kafka’yı yeniden değerlendirme imkânı veriyor. Bir sabah uyandığında kendini böceğe dönüşmüş halde bulan Gregor Samsa’nın, Kafka’nın bütün iç dünyasını yansıttığını belirten Tezer Özlü; “Bürokrasi ve iş çarkının, yüzyılımız insanını böceğe ya da robota dönüştürdüğünü, hepimizin birer Gregor Samsa olduğumuzu kavrayamazsak, biz dünyaya değil, dünya bize bakıyor olmaz mı?” diye soruyor. Yazar dostlarının ardından incelik ve değerbilirlikle yazan Tezer Özlü; Sevgi Soysal, Celal Sılay, Peter Weiss’ı sevgi dolu cümlelerle anıyor. Kitapta, hem yaşamı hem de ölümüyle büyük yankılar uyandıran Stefan Zweig, Tezer Özlü tarafından başarıyla değerlendiriliyor; Zweig’ın 2. Dünya Savaşı yıllarındaki savaş karşıtı tutumu, yaşadığı bunalım ve karısıyla birlikte intiharı üzerinde önemli tespitler yapılıyor. Kitaptaki metinlere, Tezer Özlü’nün insana inanan ve ona değer veren düşünce biçimi damgasını vuruyor. Varoluşçu felsefenin izinde giden ve insanın özgür bir birey olma yönünde çaba göstermesinin gerekliliğini vurgulayan satırlarla sık sık karşılaşıyoruz. “ Yaşam, şöyle bir yaşanıp geçmek için varolmak değildir. Aksine insanları, en insancıl yaşamlara ulaştırmanın mücadelesinin verildiği bir olgudur. ” diyen Tezer Özlü, insanın toplumdan, dünyadan sorumlu bir birey olduğu gerçeğinin altını çiziyor. Yeryüzüne Dayanabilmek İçin Tezer Özlü’nün kültür, sanat, edebiyata dair düşünce ve görüşlerini yakından görme ve anlama olanağı sağlıyor. İlgili ve meraklı okurların, bu kitapta kendilerini Yaşamın Ucuna Yolculuk ve Çocukluğun Soğuk Geceleri ’ne yeniden yönlendirebilecek nitelikte güçlü imgeler ve etkili izlekler bulacakları kanısındayım. Kısacık yaşamına sonsuz bir evreni sığdıran Tezer Özlü, defalarca okunmayı hak eden, duygu dolu radikal bir yazar.
Sevgiliye Hediye Edilecek En Güzel 10 Kitap
İnsanoğlu’nun kısacık yaşamında aradığı yegane şey sevgi ve bu anlamlı duygu yerini bulduğunda karşınızdaki kişiye dünyaları vermek istemeniz son derece anlaşılır bir duygu. Çoğu zaman hepimizsevgiliye hediye fikirleri bulmak konusunda zor anlar yaşayabiliriz, bunun için sevgilinize hediye edebileceğiniz en güzel 10 kitap adlı bir makale hazırlamaya karar verdim.Hediye alırken erkek sevgiliye hediyeve kadın sevgiliye hediye diye iki ayrı kavram olsa da sanırım bu “kitaplar” için geçerli değil, aşağıda sizler için hazırladığım listenin çok güzel duygular ile karşılık bulmasını diliyorum.
Bebeğinizin Bakışları Ne Anlatıyor?
Gözlerini ovalayan bebeğin her zaman uykuya ihtiyacı yoktur. Bebekler henüz kendilerini değişik durum ve ortamlara adapte edemezler. Buna rağmen yüz ifadelerinden neler hissettikleri anlaşılabilir. Gerçekten çok mutlu oldukları anlarda, karınları tok ve gerçekten huzurlu olduklarında ya da ilgi beklediklerinde bebeklerin yüzlerinde bir gülümseme veya üzüntü belirebilir. Fakat bazen yanlış anlaşılmalar da olabilir. Gözlerini ovalayan ve esneyen bebeklerin, her zaman uykuya ihtiyaçları yoktur. Bu durum genellikle bebeğin çok fazla zorlandığını gösterir ve şu anlamı taşır: “Lütfen şimdi beni biraz rahat bırakın. Dinlenmeye ihtiyacım var, halim kalmadı.” Bebekler de rol yapabiliyor Bebekler gerçekten de harika rol yapabilirler. Fakat aynı zamanda etraflarındaki insanların yüz ifadelerini de çok dikkatli bir şekilde izlerler. Bebekler yetişkinlerin yüzlerinde gördükleri farklı ifadeleri inanılmaz bir benzerlikle tekrar edebilirler. Ayrıca bebeklerin huzurlu oldukları yüzlerinden okunabilir. Aileleri derinden etkileyen ağlamalar için genelde geçerli olan açıklamalar yapılamaz. Bebek ailenin ilgisine karşılık hala ağlıyorsa ağlamaların nedeni bebeğin açlık hissetmesinden, susamış olmasından veya sancı çekiyor olmasından kaynaklanabilir. Benimle oynar mısın? Bebekler bir kelime konuşamazken bile hissettikleri birçok şeyi gösterebilir veya istedikleri birçok şeyi anlatabilirler. Altları değiştirilirken kocaman gözlerle anne veya babalarına bakar ve ağızlarını “O” şeklinde yuvarlayan bebeklerin istekleri hep aynıdır. Bebeklerin yüzlerindeki bu ifade “hadi oynayın benimle” anlamını taşır. Bebekler daha ilk günlerden itibaren ailelerine mutlu veya mutsuz olduklarını, oyun oynamak veya rahat bırakılmak istediklerini gösterebilirler. Çünkü rol yapmak ve mimiklerle bazı durumları ifade edebilmek insanların doğasında vardır. Ayrıca vücut dili uluslararası geçerliliği olan bir ifade şeklidir. Anne-baba ve bebek arasındaki iletişim sadece “iyi zaman geçirmek” açısından değerlendirilemez. Bebeğin büyülü bakışları onun her zaman koruma altında olmasını ve ailenin bebeğe her zaman ilgili olmasını sağlar. Ayrıca hiçbir yetişkin bebeklerin şirin mimiklerine karşı duyarsız olamaz. Bebek konusunda hala tereddüt yaşayan yeni anne-babalar bile bebeklerinin şirin gülümsemelerine ya da üzgün, çaresiz bakışlarına duyarsız kalamaz. Buna rağmen bazı anlar vardır ki, aileler bunların ne anlama geldiğini anlamakta zorlanırlar. Henüz iki haftalık bir bebeğin gülümsemesi, hiçbir sebep olmadan alnını kırıştırması ya da sinirli bir şekilde dudaklarını ısırması gibi. İki haftalık bir bebeğin bu davranışlarının belli bir nedeni yoktur. Uzmanlar bunun refleks hareketine bağlı olarak veya kendiliğinden ortaya çıkan mimikler olduğunu belirtir. Aynı zamanda ufak bebeklerin yüz kaslarının bu şekilde güçlendiği düşünülür. Bazı uzmanlar ise bebeklerin dudak ve dil hareketlerini emme refleksine bağlar ve bebeklerin bu hareketlerle olumlu veya olumsuz tepkiler verdiği düşünülür. Bebek büyüyüp, çevresini daha iyi görmeye başladıkça, etrafında gelişen olaylara daha çok tepki vermeye ve anne-babanın mimiklerini daha güzel taklit etmeye başlar. Bebekler 5.-6. haftalarında gerçekten ailelerinin gülmelerine tepki göstererek gülümserler. Anne-babaların bebeklerinin yüz ifadelerini anlayabilmeleri için iletişim kitapları okumuş olmaları gerekmez. Ayrıca bebeklerin mimiklerini anlamak için onları izlemek yeterli olur. Zamanla aileler bebeklerini anlamaya ve hangi davranışın can sıkıntısı, sinir, yalnızlık veya açlık anlamına geldiğini öğrenirler. Eda Yelkenci KoçakUzman Pedagog