onedio
Görüş Bildir

ali ağaoğlu Haberleri

ali ağaoğlu ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. ali ağaoğlu ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

2025 Asgari Ücret Zammı Belli Olmadan Raflara Yüzde 30 Zam Geldi
Asgari ücrete 2025 yılında yapılacak zam merakla bekleniyor. Şubat 2025 itibarıyla milyonlarca çalışan yeni zamlı maaşlarını alacak. Ancak yapılacak zam fırsatçıları da harekete geçirdi. Daha yeni yıl gelmeden, zam belli olmadan esnafın etiketleri de yavaş yavaş değişmeye başladı. TV100’de yer alan habere göre Tüketici Konfederasyonu (TÜKONFED) Başkanı Aydın Ağaoğlu, “Asgari ücret daha belli olmadan fiyatlara yüzde 20-30 zam geldi” diye konuştu.
Ali Ağaoğlu servetinin yüzde 43'ünü kaybetti
Türkiye'nin en zengin işadamları  2013  yılında toplam servetleri olan 51 Milyar 300 milyon dolar 2014 itibarı ile 44 milyar 200 milyar dolara düştü. Türkiye'nin en zengin 26 kişisinden 9'u servetlerini 2 milyar 550 milyon dolar arttırırken, geriye kalan 17 kişi ise servetlerinden tam 9 milyar 650 milyon dolar kaybettiler. Koç ailesi fertlerinin 2013 yılı ile 2014 yılı arasındaki servet kaybı 2 milyar 550 milyon dolar oldu. Bu da üç kardeşin 2013 yılı toplam serveti olan 8 milyar 700 milyon dolarının 2014 yılında 6 milyar 150 milyon dolar'a inmesi anlamına geldi.Bu da 3 kardeşin 2013 yılında servetlerinin yüzde 30'unu kaybettikleri demektir. Şahenk ailesi ise en fazla kayba uğrayanlardan biri ve son yılda 3 milyar 500 milyon dolar zararla en fazla katybeden aile oldular. Ancak orantısal olarak 8 milyar 100 milyon olan servetlerinin 4 milyar 950 nilyon dolar'a düşmesi ile servetlerinin yüzde 40'ını kaybetmiş olmaları sebebi ile en fazla kaybedenlerin başında oluyor. Son yılların en ünlü inşaatçısı Ali Ağaoğlu ise tam tamına ve de tek başına 1 milyar 150 milyon dolar kaybederek servetinin yüzde 43'ünü kaybetmiş oldu.
Kritik Gün Yarın
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası görevden alınan 4 eski bakanla ilgili fezleke görüşmesi yarın Meclis'te yapılacak. TÜRKİYE’nin son 3 aydır gündemi, 17 Aralık 2013’te başlayan yolsuzluk ve rüşvet soruşturması. 4 eski bakanın, çocuklarının, bürokratların ve işadamlarının adının karıştığı soruşturma ile ilgili gizlilik kararı var. Bugüne kadar adı geçenlerle ilgili birçok iddia ortaya atıldı. İddiaların çoğu, rüşvet alındığı üzerinde yoğunlaştı. Ancak savcılığın bakanlarla ilgili suçlamaları, haklarındaki fezlekelerin Meclis'te okunması ile netleşecek. 17 ARALIK'TE NE OLMUŞTU? 17 Aralık sahaba karşı İstanbul Organize ve Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü polislerinin başlattığı operasyonda 89 kişi gözaltına alındı. Bunların arasında en dikkat çeken isimler; İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, işadamları Ali Ağaoğlu, Rıza Sarraf ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir oldu. İddiaya göre, üç ayrı konuda yürütülen soruşturmalar kapsamında bu isimler gözaltına alındı. Oğulları gözaltına alınan bakanlar dışında, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın da adı operasyon sırasında anıldı. ÖRGÜT LİDERİ SARRAF İDDİASI Soruşturmada, İran asıllı işadamı Rıza Sarraf’ın, bürokraside 4 bakanla geliştirdiği ilişkiler ve rüşvet çarkı sayesinde kara para aklama, altın kaçakçılığı gibi suçlar işlediği öne sürüldü. İddilara göre, bakan Güler ve oğlu, Sarraf’a Türk vatandaşı olmayan kişilere vatandaşlık verilmesini sağladı ve bilgi sızdırdı. Bakan Çağlayan, Halkbank üzerinden İran’a belirsiz yüksek meblağlı para transferi ve altın kaçakçılığı yapılmasına aracı oldu. Bakan Bayraktar ve oğlu, bakanlık yetkilerini kullanarak imar usulsüzlükleri yapılmasını sağladı. İddialara göre, Bakan Bağış rüşvet karşılığı Sarraf’a çıkar sağladı. 21 Aralık 2013’te bakan çocukları Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan, “rüşvet almaya ve vermeye aracılık etmek” suçlamasıyla tutuklandı. Örgüt lideri olduğu iddia edilen Rıza Sarraf ve Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan tutuklanlar arasında yeraldı. Bakan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz ise serbest bırakıldı. İLK FEZLEKELER 25 Aralık 2013’te bakanlar istifalarını açıkladı. Aynı gün kabine değişikliği yapıldı ve bu isimlerin yerlerine yenileri atandı. Bu arada, 4 bakan hakkındaki fezlekeler savcılık tarafından Adalet Bakanlığı’na gönderildi. İddiaya göre, Güler, Çağlayan ve Bağış’ın dosyası için tek bir fezleke, Bayraktar’ın dosyası için ise ayrı bir fezleke olmak üzere toplam, 27 klasör ve 504 sayfadan oluştu. Ancak Adalet Bakanlığı 6 Şubat 2014’de fezelekeleri usûl eksikliğinden iade etti. Usül eksikliğinin ‘fezkelerin Adalet Bakanlığı aracılığıyla değil doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) gönderilmesi’ olduğu belirtildi. TAHLİYE EDİLDİLER Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan 14 Şubat, bakan çocukları Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan ile işadamıRıza Sarraf da 28 Şubat 2014’de tahliye edildi. YARIN MECLİS'TE FEZLEKE GÜNÜ Adalet Bakanlığı’nın savcılığa iade ettiği fezlekelerin 28 Şubat’ta Meclis’e gönderildiği ortaya çıktı. Ancak bu haber duyulduğunda Meclis 26 Mart’a kadar seçim tatiline girmişti. Muhalefet hem Meclis Başkanı Cemil Çiçek’i hem de iktidar partisini fezlekeleri kaçırmakla suçladı. Fezlekelerin milletvekillerinin incelemesine açılması istendi. Meclis Başkanlığı’nın ve AKP’nin soruşturma komisyonu kurulmadan fezlekelerin incelenemeyeceği iddiası üzerine, muhalefet CHP’nin öncülüğünde harekete geçti. Yeterli imza bulunarak Meclis’in 19 Mart’ta olağanüstü toplanması sağlandı.
Karşı Gazetesinde İlan İstifaları
Karşı Gazete’de 17 Aralık yolsuzluk operasyonunda gözaltına alınan sonra da serbest bırakılan Ali Ağaoğlu’nun tam sayfa ilanının yer alması nedeniyle bazı isimlerden istifa haberleri geldi. Gazetenin yazarlarından Şebnem Sönmez, Ece Zereycan, İhsan Eliaçık ve sosyal medya aracılığıyla gazeteden ayrıldıklarını duyurdu.
18. Aydın Doğan Ödülü Ozan Sağdıç'ın
Aydın Doğan Vakfı'nın kurucusu adına 1996 yılından bu yana düzenlediği Aydın Doğan Ödülü'nün, Vakıf Yönetim Kurulu 2014 yılında 'Fotoğraf' alanında verilmesine karar verdi. Doğan Hızlan (Başkan), Ersin Alok, Ozan Bilgiseren, Güler Ertan, Kamil Fırat, Ara Güler, Sabit Kalfagil, Sebati Karakurt, İzzet Keribar ve Engin Özendes'ten oluşan Seçiciler Kurulu 13 Mart 2014 Perşembe günü yaptığı toplantıda 1950'li yıllardan bu yana fotoğraftaki sürekliliği, güncel yaşamın belgelenmesindeki 'dil tutarlılığı' ve Cumhuriyet Türkiye'sinin görsel belleğine katkılarından dolayı Ozan Sağdıç'ı oybirliği ile seçti. Seçiciler Kurulu ayrıca, fotoğraf alanında yaptığı hizmetlerden dolayı da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Bölümü'ne hizmet ödülü verilmesine karar verdi. Aydın Doğan Ödülü, ülkemizde kültür, sanat, edebiyat ve bilim eserlerini yaratıcılarının kişiliğinde, çeşitli dallar için verilen uğraşları, özveriyi, kaliteyi ve mükemmelliğinin yanı sıra emek verenlerin çalışma ve birikimleri ile ulusal ve uluslararası platformda övgü kazananları, mesleklerine başladıkları günden bugüne kadar gösterdikleri başarılar doğrultusunda ödüllendirerek, Türk insanının kültürünü ve yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla veriliyor. Ozan Sağdıç'ın özgeçmişi Ozan Sağdıç, 1934 yılında Balıkesir'de doğdu. Çocukluğunu Edremit'te geçiren Sağdıç, ortaokul eğitimini İzmir Buca'da, lise eğitimini İstanbul Kabataş Lisesi'nde tamamladı. Fotoğrafla ilk olarak lise son sınıfta tanıştı. 1956'da Hayat Mecmuası'nda foto muhabiri olarak göreve başladı. 1930'lardan başlayıp 50-60'lı yıllara kadar süren Henri Cartier-Bresson'un öncülük ettiği gerçeklik akımını Hayat ile Türkiye'ye taşıyan kuşağın bir temsilcisi oldu. 1959 sonlarında Hayat mecmuasının Ankara bürosuna geçti. Çağla Çağı isimli bir şiir kitabı olan Sağdıç, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi ve H.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi'nde sanat dersleri verdi. Ömer Hayyam ve Mevlana'nın rubailerini Türkçe'ye çevirdi, Nasrettin Hoca fıkralarını manzum tekniği ile anlattı, Nasrettin Hoca'nın fıkralarındaki hicvi, şiirin olanaklarını kullanarak vurguladı. AFSAD'a onursal üye seçildi. Orada,'Bir Kutu Makine ve Ben' adlı bir sergi açtı. Fotoğraf Sanatı Kurumu kurucu üyeleri arasında yer aldı. Fotoğraf dalında devlet sanatçısı seçildi. Hayat mecmuasından ayrıldıktan sonra Ankara'da yayın-endüstri, turizm fotoğrafları, takvim, poster çalışmaları yapan ve baskı hizmetleri veren bir işyeri açtı. Açmış olduğu sergilerin katologları yayınlandı: Yaşadığım Ankara'dan Sayfalar, Röportaj Fotoğrafları, Geçen Yüzyıldan İnsan Manzaraları, Doku, Baki Kalan Bu Kubbede, Dünyanın Çocukları, Çocukların Dünyası, Menderes Irmağı Boyunca, En Büyük Dinleyici İsmet İnönü, Doğa'nın Şiiri Kapadokya... Ankara Büyükşehir Belediyesi için 'Bir Zamanlar Ankara' ve TRT adına 'Dünyanın Bütün Çiçekleri' albümlerini hazırladı. Toplumcu, belgesel fotoğrafın ve fotojurnalizmin ilk temsilcilerinden olan Ozan Sağdıç, fotoğraf yaşamı boyunca günlük yaşama esprili bir dille yaklaşan bir tarz yakalamıştır. Ozan Sağdıç, 2010 yılında Bursa Fotoğraf Sanatı Derneği'ne Onur Üyesi seçilmiştir. Geçmişten Günümüze Aydın Doğan Ödülü 1) 1997 Aydın Doğan Ödülü: Roman Adalet Ağaoğlu 2) 1998 Aydın Doğan Ödülü: Soysal ve Beşeri BilimlerProf. Dr. Doğan Kuban ve Prof. Dr. Emre Kongar 3) 1999 Aydın Doğan Ödülü: Görsel Sanatlar Ara Güler 4) 2000 Aydın Doğan Ödülü: Şiir Melih Cevdet Anday 5) 2001 Aydın Doğan Ödülü: Tarih İlber Ortaylı 6) 2002 Aydın Doğan Ödülü: Klasik Batı MüziğiAnkara Devlet Konservatuarı 7) 2003 Aydın Doğan Ödülü: Arkeoloji Ord. Prof. Dr. Sedat Alp ve Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu Hizmet Ödülü: Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü ve Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araşt. Enstitüsü 8) 2004 Aydın Doğan Ödülü: Türk Halk MüziğiYücel Paşmakçı Hizmet Ödülü: İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı ile Folklor Kurumu 9) 2005 Aydın Doğan Ödülü: Kent Mimarisi, Kent Dokusu İzmir Konak Meydanı Düzenlemesi ve Kastamonu Tarihi Kent Dokusu İyileştirme Projeleri 10) 2006 Aydın Doğan Ödülü: Resim Adnan Varınca 11) 2007 Aydın Doğan Ödülü: Moda Tasarımı Özlem Süer ve Ümit Ünal 12) 2008 Aydın Doğan Ödülü: Heykel Seyhun Topuz 13) 2009 Aydın Doğan Ödülü: Tiyatro Genco Erkal 14) 2010 Aydın Doğan Ödülü: Sinema Nuri Bilge Ceylan 15) 2011 Aydın Doğan Ödülü: Türk Halk MüziğiMehmet ÖzbekHizmet Ödülü: Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı 16) 2012 Aydın Doğan Ödülü: Öykü Selim İleri 17) 2013 Aydın Doğan Ödülü: Türk Müziği Prof. Dr. Nevzat Atlığ Türk Musikisi Vakfı 18) 2014 Aydın Doğan Ödülü : Fotoğraf Ozan Sağdıç Hizmet Ödülü: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Bölümü
Celal Kara: '7 Konuşmada Erdoğan Adı Geçiyor'
17 Aralık operasyonu savcılarından Celal Kara, Cumhuriyet'ten Can Dündar'ın sorularını yanıtladı. Savcı Kara'nın açıklamalarının yer aldığı yazı dizisinde son bölüm yayınlandı. Celal Kara’dan eleştirilere yanıtlar: İşte Erdoğan’ın adının geçtiği konuşmalar...- 5 gün boyunca yayımlanan röportajımıza çok sayıda tebrik, eleştiri, itiraz geldi. Bunların belli başlılarını, başlıklar halinde cevaplamanızı rica edeceğim. En çok üzerinde durulan, ilk gün manşete çıkan, “1 Numara Erdoğan’dı” sözünüz… Önce buna bir açıklık getirelim:CELAL KARA - Soruşturmanın kolluk aşamasında, “dönemin Başbakanı”ndan bahseden bazı telefon görüşmeleri saptandı. Sıralayayım:VARAN 1 Sarraf, Çağlayan’la bir görüşmesinde, “Beyefendiye de bir şeyler yapalım” teklifinde bulunuyor. Çağlayan ise “Beyefendi’ye değil, çevresine yapalım” diyor. Bundan kısa bir süre sonra Sarraf, TÜRGEV’e 500 bin dolar para gönderiyor. Sarraf ile TÜRGEV yöneticisi arasında geçen görüşmeden ise bu yöneticinin gelecek paradan, önceden haberdar olduğu anlaşılıyor. Bu durumda; (kamuoyunda da aynı tabirin sıkça kullanılmasına bakılırsa) bu görüşmedeki “Beyefendi” tabiri ile “Dönemin Başbakanı”nın kastedildiği yönünde haklı kuşkular oluşmuştur. O konuşmanın içeriği de bu kanaati oluşturacak nitelikteydi.VARAN 2 2013 Eylül ayında Rıza Sarraf’la görüşmesinde Süleyman Aslan, Başbakanlıkta toplantı yaptıklarını, yurtdışı firmaların Halk Bankası üzerinden bu işe girmelerinde yasal sorunlar olacağını, ama Sarraf’a verdikleri söze sadık kalacaklarını ve Sarraf yönüyle bir sorun olmayacağını söylüyor. Sarraf ise 3 bakanla yemekte bu konuyu konuştuklarından ve 4 milyar dolar ihracat hedefini tutturmak için Başbakan’a verdiği söz gereği, elinden geleni yapacağından bahsediyor.VARAN 3 2013 Ekim ayında Zafer Çağlayan ile görüşmesinde Aslan, ihracat sisteminde Sarrafdışındaki kişilerin de Sarraf’ın yaptığı işin aynısını yapmak için üzerlerinde baskı kurduklarını söylediğinde, Çağlayan, “Sarraf’a baskı olabilir ama Başbakan’ın talimatı o yönde” diyor. Yine Çağlayan, ihracat rakamlarının negatife kaydığını, 3-4 milyar dolar ihracata ihtiyaç olduğunu; Başbakan’la yaptıkları toplantıda bu baskılardan bahsettiğini, Başbakan’ın ise gevşeme olmadan bu işe devam edilmesi şeklinde talimat verdiğinden bahsediyor.VARAN 4 2013 Mayıs ayında Rıza Sarraf- Egemen Bağış görüşmesinde Sarraf’ın yakınlarının vatandaşlığa alınması talebinden Başbakan’ın da haberdar olduğu, Sarraf’tan karşılıklı olarak övgü ile bahsedildiği ve Bakanlar Kurulu’ndan olumlu karar çıkması için temaslarda bulunulacağı ve bu talebin yerine getirileceğinden bahsediliyor.VARAN 5 2013 Nisan ayında Rıza Sarraf, Abdullah Happani ile görüşmesinde, Çağlayan’ınkendisini Başbakan’la tanıştırdığından, kendisinin Başbakan’dan şahsına bir koruma memuru tahsis edilmesini istediğinden, talebinin bakanların da bulunduğu bir ortamda onaylandığından, konuyu İçişleri Bakanı’nın takip edeceğinden bahsediyor.VARAN 6 2013 Ekim ayında Rıza Sarraf, Egemen Bağış’a, şirketleri ve faaliyetleri aleyhine basında çıkacak bir haberin engellenmesini, Başbakan’dan isteyeceğinden bahsediyor. Ancak konu Başbakan’a yansımadan, Muammer Güler ve Egemen Bağış’ın müdahalesi ile çözülüyor.VARAN 7 2013 Eylül ayında Rıza Sarraf, Abdullah Happani ile görüşmesinde, Süleyman Aslan’ın Başbakan’la görüştüğünden ve Çin üzerinden gelecek parayla altın ihracatı yapma konusunda Başbakan’ın talimatı olduğundan bahsediyor. Aynı dönemde Aslan, Sarraf’a ihracatın İran ile bağlantı kurmadan, farklı bir yöntemle artırılması konusunda Başbakan’ın talimatı olduğundan bahsediyor.Başbakan’dan habersiz mümkün mü?Bu durumda;* Soruşturma sırasında tamamen yasal yöntemlerle tespit edilen ve dosyaya dahil edilen bu telefon görüşmeleri eldeyken,* Sarraf’ın aile fertlerinin istisnai yoldan T.C. vatandaşlığına alınması için Bakanlar Kurulu üyelerinin imzası gerekiyorken,* Sarraf, Başbakan’ın protokolünde, hiçbir resmi sıfatı olmamasına rağmen bakanların yanında fotoğraflanmışken,* Operasyonun ilk günlerinde “Dönemin Başbakanı”, kendisi için “Tanırım, hayırsever bir işadamıdır” demişken,* Sarraf’ın bakanlarla menfaat ilişkisi içinde olduğu ve deşifre edilmesi durumunda hükümetin zor durumda kalacağına ilişkin MİT’e ait bilgi notunun, operasyondan 8 ay önce Başbakan’a sunduğuna dair haberler muhataplarınca yalanlanamamışken,“İlk başlarda Başbakan’ın olaylarla hiçbir ilgisi görünmüyor, ancak sonraki diyaloglara bakılınca, Başbakan’ın bu konulardan haberdar olmaması mümkün değil” değerlendirmeme, olaya tarafsız gözle bakabilen kim itiraz edebilir?Niye basından kaçırıyorlar sanıyorsunuz?- Bunlar fezlekede yazılmadı mı?KARA - Bu tapelerin tamamı 504 sayfalık polis fezlekesi ile bilgi notu olarak hazırladığımız 309 sayfalık raporda var. Siz o fezlekelerin basından bu kadar ısrarla ve kararlılıkla kaçırılmasının sebebinin ne olduğunu sanıyordunuz?Başbakan’ın daha derinlemesine irdelenmesi gerekiyordu- Madem öyle, Meclis’e gönderilen bilgi notunda yer alan bu üç bakanın yanında neden Başbakan’ın adı yoktu?KARA - Bir savcı, soruşturmasında konu edilen suçlarda, dokunulmazlığı olmayan şüpheli şahıslar açısından suçun maddi ve manevi unsurlarına göre delilleri değerlendirir. İcrai hareketlerin tamamlanıp tamamlanmadığını ve kastın olup olmadığını irdelerken delillere bağlı hareket eder.Bakanlar Yüce Divan’a gitseydi Başbakan’ın tablosu da netleşirdi“Dönemin Başbakanı”na gelince…Makam unvanının gıyabında zikredildiği bu tapelerde karşılaşılan şüphenin, yaptığım soruşturma aşamasında daha derinlemesine irdelenmesi gerekiyordu. Bu irdeleme kapsamında maddi gerçek; mevzuat yönüyle ancak yasama dokunulmazlığı olmayan şüphelilerle ilgili o aşamaya kadar elde edilen delillere ilaveten yapacağım başka incelemelerin de sonuçlanmasıyla netleşebilirdi.Başbakan hakkında soruşturma ve herhangi bir suç vasıflandırması yapmak, benim yetkim ve sorumluluğum kapsamının dışındadır. O aşamada yasama dokunulmazlığı olan bakanlar yönüyle de eğer Yüce Divan’da bir yargılama olsaydı, Başbakan açısından o aşamada henüz netleşmemiş olan bu tablo, bakanların yargılanması sırasında daha ileri seviyede netleşebilirdi.- Bu yüzden mi, “bakanlar, yüzde 99 Yüce Divan’a sevk edilmeyecek” öngörüsünde bulundunuz?KARA - Aynen öyle.
Maslak 1453'e Yürütmeyi Durdurma
Mahkeme, Fatih Ormanları'nın yanı başında yer alan Maslak 1453 projesinin 'kamu yararına' uygun olmadığı gerekçesiyle yürütmesini durdurdu. İnşaatı tamamlanmak üzere olan ve büyük oranda evleri satılan Ağaoğlu, TOKİ ve Emlak Konut GYO ortaklığında yapılan projeyi Şişli Belediyesi'nin karar uyarınca mühürlemesi gerekiyor.   Hatırlanacağı gibi 31 Ocak 2013'te projeye dayanak olan 11 Ağustos 2010 tarihli “İstanbul İli, Şişli İlçesi, Ayazağa Gecekondu Önleme Bölgesi 1/5000 ölçekli Nazım ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planları'nı iptal edilmişti. Ancak şirket mahkeme süreci başladığında planlarda değişiklik yaparak 16 Eylül 2011'de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na onaylatmıştı.Planlarda köklü değişiklik yok Şehir Plancıları Odası'nın bu yeni planlara açtığı davada Danıştay 6. Daire, 26 Mart 2013'te aldığı kararla Maslak 1453 projesine ait imar planlarının yürütmesini durdurdu. Mahkeme gerekçesinde planların üst ölçekli planlara, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olmadığını belirtti. Kararda, revize edilen yeni planların köklü değişiklikler içermediği, planlanan alanın arttırıldığı ve küçük ölçüde fonksiyon değişikliğine gidildiğine dikkat çekildi.Ulaşım ve nüfusu arttıracak Gerekçede, söz konusu planların askeri güvenlik bölgesinde kaldığı için 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı'na aykırı olduğu, bodrum katlarının inşaat emsaline dahil edilmediği için yoğunlaşmayı arttıracağı belirtildi. Kararda, planların yeni bir yoğunluk merkezi yaratarak ulaşım ve nüfus yoğunluğunu arttıracağı, ulaşım politikalarının Büyükdere Levent aksına ve kent bütününe etkisine çare olmayacağı vurgulandı. Nilay Vardar | Bianet
Askeri Başsavcılık: 'Er Sevag Kasıtlı Öldürülmedi'
Askeri Yargıtay Başsavcılığı, er Sevag Balıkçı'nın öldürülmesi eyleminin kasıtlı yapıldığına dair yeterli ve ikna edici delil bulunmadığını bildirdi Batman'ın Kozluk İlçesi'ndeki Gümüşörgü Jandarma Karakolu'nda askerlik yaparken öldürülen er Sevag Şahin Balıkçı davasında 2'nci Hava Kuvvet Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nin verdiği hapis cezaları, temyiz için Askeri Yargıtay Başkanlığı'na gönderilmişti. Kararla ilgili görüşü sorulan Askeri Yargıtay Başsavcılığı, er Sevag Balıkçı'nın öldürülmesi eyleminin kasıtlı yapıldığına dair yeterli ve ikna edici delil bulunmadığını bildirdi. Doğan Haber Ajansı'nda yer alan habere göre, Askeri Yargıtay Başsavcısı Hakim Albay Kemal Bal imzasıyla gönderilen mütalaada, sanığın eylemini kasıtlı yaptığına dair yeterli ve ikna edici delil bulunmadığı belirtilerek, şöyle denildi: 'Sanığın doldur- boşalt işlemini, güvenli olmayacak şekilde yanında ve karşısında başka kişiler varken yapması, emniyetinin açık olması, tam dolduruş yaptıktan sonra silahını kısa bir süre için olsa bile mütevvefayı gösterecek şekilde tutması ve tetiğe basması nedeniyle suçun işleniş biçimi dikkate alınarak, ceza verilirken alt sınırdan uzaklaşılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı düşünülmektedir.' Askeri Yargıtay Başsavcılığı, bu nedenlerle 'sanık ve mağdur avukatlarının temyiz taleplerinin reddi, usül ve esas yönünden hukuka uygun bulunan mahkumiyet kararının onanması gerektiği' görüşünü savundu. Er Sevag Şahin Balıkçı davasında 26 Mart 2013 tarihinde kararını açıkladı. Mahkeme Kıvanç Ağaoğlu'nu 'Bilinçli taksirle adam öldürmek' suçundan 4 yıl 5 ay 10 gün, Astsubay Sadrettin Ersöz'ü ise 'İhmal suretiyle görevi kotüye kullanmak' suçundan 5 ay hapisle cezalandırıldı. Kararın açıklanmasının ardından taraf avukatları Askeri Yargıtay Başkanlığı'na temyiz başvurusu yapmıştı. T24
Kullanılmayan Banka Hesaplarına Dikkat!
Bankalar, kullanılmayan mevduat hesaplarını kapatmayan müşterilerinde hesap işletim ücreti alacak. Kullanılmayan hesapları kapatmak için son tarih ise 28 Nisan. Tüketiciler Derneği (TÜDER) Genel Başkanı Aydın Ağaoğlu, 28 Mayıs'ta yürürlüğe girecek olan yeni Tüketici Kanununa dikkat çekerek, '6502 sayılı kanun yürürlüğe girecek. Burada bankalarla ilgili bazı önemli hususlar var' dedi ve şöyle açıkladı: 'Artık bankalar tüketicilere aidatsız kredi kartı çıkartmak zorunda oldukları gibi, haber vermeden, onay vermeden tüketicilere bir takım ücretler tahakkuk ettiremeyecekler. Örneğin; kredi kartını kapatmak isteyen bir tüketici kapatma ücreti ile karşı karşıya kalmayacak. Ancak tüketiciler mutlaka kendilerine gönderilen, bankalardan gelen mesajları dikkate alsınlar. Son zamanlarda bankalardan gönderilen mesajlarda tüketicilerin vaktiyle açmış oldukları, belki de unuttukları hesaplarla ilgili hesap işletim ücreti tahakkuk ettirileceğinden ve belli bir süreye kadar bunu iptal etmedikleri takdirde, hesabı kapatmadıkları durumda bu ücreti yansıtacaklarından bahsediliyor. Haberiniz olmadan borçlanmak istemiyorsanız, mutlaka duran hesaplarınızdan olsa, çalışmayan banka hesaplarınızı kapatın. Aksi halde size bir ücret yansıtılır, haberiniz olmadığı ve hesapta da para olmadığı için kara listeye bile girebilirsiniz.' 'Kara listeye girme' Tüketicileri dikkatli olmaları konusunda uyaran Ağaoğlu, 'Bankalardan gelen mesajlara mutlaka süresinde itiraz ederek, müdahale ederek o çalışmayan hesaplarını kapatmalıdırlar. Aksi halde o hesapta para olmadığı halde kendilerine borç tahakkuk ettirilecek, bu borca faiz yürütülecek; bir süre sonra tüketici istemediği, hak etmediği bir durumla yani kara listeye girme gibi bir durumla karşı karşıya kalabileceklerdir' diye konuştu. 'Tarihi ve kendi numaranızı bir kenara not alın' Ağaoğlu müşteri hizmetlerini arayarak hesabını kapatan tüketicileri uyararak, 'Tüketiciler bu hesaplarını mutlaka ya banka şubelerine giderek ya da müşteri hizmetlerini aramak sureti ile kapatmalıdırlar. Şayet müşteri hizmetlerini ararsanız mutlaka o aradığınız tarihi ve kendi numaranızı bir kenara not alın. İleride banak, 'biz bu şekilde aranmadık' derse, sizin elinizde o tarih, o telefon kaydı delil olacaktır' dedi. İtiraz yolu kapanıyor Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), başta hesap işletim ücreti olmak üzere, bankaların tartışmalı birçok ücret ve kesintisini yasal zemine kavuşturuyor. BDDK'nın hazırladığı yeni taslağa göre, başta hesap işletim ücreti olmak üzere, bankaların birçok ücret ve kesintisi yasallaşıyor. Başta tüketici koruma örgütleri olmak üzere birçok kesim tarafından karşı çıkılan ücret ve kesintiler için Tüketici Mahkemeleri'nde yüzlerce dava açılıyor ve birçoğu 'iade kararı' ile sonuçlanıyordu. BDDK'nın yeni kararıyla, artık banka müşterileri, kesinti ve ücretler nedeniyle tüketici mahkemelerine gidemeyecek.DHA
"12 Eylül Referandumu Benim Belki de Son Enayiliğimdi"
Yazar Adalet Ağaoğlu, 12 Eylül referandumunu desteklediği için şimdilerde büyük bir pişmanlık yaşadığını, çaresizlikten patlayacak hale geldiği için kitap yazmaya karar verdiğini açıkladıYazar Adalet Ağaoğlu, 12 Eylül referandumunda AKP'yi desteklediğini ve 'evet' oyunu kullandığını, ancak şimdi pişmanlık yaşadığını belirterek, '12 Eylül referandumunda ne kadar umutlandık. Oradaki umut kırıklığı beni çok etkiledi. Bu benim belki de son enayiliğimdi' dedi. Son romanınızla aynı yıl doğanlar bugün reşit oldu. 18 yıl sonra yazarken kendinizi rahat hissettiniz mi? Bu kitap hakkında korkunç kuşkularım var. Çılgınca yazdım bu kitabı, çıldırmıştım. Tekrarlardan, yüzyıllık tekrarlardan çıldırmıştım. 80 yaşına gelmişim, Cumhuriyetin ilk kuşağındanım ben. Hep Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılındaki esprinin içinde dönüp duruyoruz. Ben açıkçası darbe anayasasını gayrı meşru saydım. Başından beri... Hele 12 Eylül referandumunda ne kadar umutlandık. Oradaki umut kırıklığı beni çok etkiledi. Bu benim belki de son enayiliğimdi. Evet, bir miktar öyle. Ben zaten travmaların altından yazarak kalkabiliyordum. Daha önceki romanlarımda her zaman evden kaçardım ben, 3 ay-5 ay bir yere giderdim. Tek başıma deftere el yazısıyla yazmadan dönmezdim evime. Fizyolojik durumum nedeniyle bu imkan da elimden gitti. Yazmaya da küstüm. Ama doluydum ve bu bende çok baskı yaptı. İnsan çaresizlikten patlayacak hale geliyor. Referandumdan sonra daha da arttı. 18 yıldır yeni bir roman yazmasanız da verdiğiniz söyleşiler ve sözlerinizle pek çok tartışmanın ortasında oldunuz. Romanı okurken kimi bölümlerin bu tartışmalara verdiğiniz cevaplar olduğunu hissettim. Bu bir hesaplaşma kitabı mı? Ben bu romanda kavram çarpışmaları ya da çağrışımları yazarken bir çeşit aksisedalar da olsun istedim. 18 yıldır roman yazmadım çünkü küsmüştüm roman yazmaya. Sizi küstüren neydi? Bir kere uğradığım büyük trafik saldırısı. Yürüyememeye başladım. Bunun sonucunda da özel hayatımda büyük değişimler oldu. Konsantrasyonum olamadı hiçbir zaman. Asıl neden, bıkkınlık geldi bana. Müthiş bir bıkkınlık. Benim bir üçlemem var; Dar Zamanlar. Bu roman onun devamı, dördüncüsü olabilir. Orada Cumhuriyetin toplumsal hayatını baştan bu yana analiz etmiştim. Bu da en sonuncu zamanların yansıması. Kavramlar değişti. Aynı kavramlarla konuşamayız artık. Barış diyoruz, güvercin uçuruyoruz. Bana komik geliyor. Toplu kıyımlar, nükleer silah zamanında yaşıyoruz. Ne güvercini? O halde bir manifesto olarak mı okumalıyız Dert Dinleme Uzmanı’nı? Hepimizin üstünde bir çaresizlik var. Bu insanda bir hastalık halinde uç veriyor. Bir de aydın sorumluluğunuz var. Bastırıyor sizi. Bir adım atıyorsunuz geri tepiyor. Umutla da alay ediyorum bu romanda, umut duasından vazgeçin artık diyorum. Sabırdan vazgeçin. Günlükler beni o kadar zorladı ki o arada 3 roman yazardım Romanda editörün ardından yayımlanan günlüklerini okuyoruz. Oysa siz günlüklerinizi yaşarken paylaşmayı tercih ettiniz. Cesaretinizden mi yoksa kontrol etmek istediğiniz için mi? Günlüklerimde ne varsa, kelimesi kelimesine yayımlamak için bizzat yaptım. Resmi evraklara pek inanmıyorum; edebiyata, romanlara, günlüklere daha çok inanıyorum. Çünkü orada hayat konuşuyor. Tarih bir yerde bitiyor ama hayat sürüyor ve dengeler değişiyor. Dün aranın çok iyi olduğu bir dostundan, zaman içinde nefret eder hale gelebiliyorsun. Kendime söz verdim, her şeyi günlükte yazılı olduğu haliyle bıraktım. O dostluk günlerinin cümlelerini yazmak en zoruydu. O cildi yazana kadar üç roman yazardım. Sonunda Dert Dinleme Uzmanı sizi yazıyla barıştırdı mı? Bu, kitabın başına geleceklere bağlı. Açık söyleyeyim, bu kitapta ilk romanını yazan genç bir yazarın heyecanını hissediyorum. Bir türlü tayin edemedim ne olacağını. Zaten ben her yeni romanımı ötekinde neyi eksik bırakmışsam tamamlamak için yazdım. Fakat bunu tamamlayacak bir durum yok. Çıldırdığımı böyle bir biçim bulup bunu uygulamaya kalktığım zaman anladım. Ne yapacağımı gayet iyi biliyordum. Bir plan kurup aynen uyduğum ilk romanım bu. 'Beni AKP’li kılan eş dost selamı kesti' Son dönem tartışmalar konuşmalarda sizi göklere çıkaran da oldu, yerin dibine batıranlar da. Hatta sizin yazdıklarınıza ihanet ettiğiniz dahi söylendi... Beni AKP’li kıldılar. Kendini ilerici sanan eş dost selamını kesti. Kanaat önderliğinize sürekli not verilirken, sizin böyle bir unvana sahip olmak gibi bir iddianız var mı? Benim kendime güvenim sıfırdır. Kendimi devamlı suçlarım. Fizyolojik olarak da kendimi hiç beğenmedim fakat iyiymişim, öyle görünüyor. Başkalarından önce kendimden kuşku duyuyorum. Romanda sezgi kavramıyla da uğraşıyorum, galiba bende sezgi gücü kuvvetli. Okurlarımın bana bu kadar zamandır vefalı çıkması belki de bu görüş önceliğimden oluyor. Bazen sezgilerim tam yerini buluyor bazen de eksik kalıyor. O eksiği de ikinci romanda tamamlamaya çalışıyorum. Sormak istediğim şu: Siyasi figür olarak tartışılmanız konusunda ne kadar gönüllüsünüz? Biliyorum benim romanlarıma, denemelerime bakanlar toplumsal inceleme der. Türkiye Cumhuriyeti toplumu o büyük değişimden bu yana nasıl yaşıyor, siyaset, kültür ikilemleri, peşini hiç bırakmadım zaten. Ama ben siyaset yazmıyorum, roman yazıyorum. Benim için önemli olan romanın kalitesi. Yaş ilerledikçe insan düşündüğünü olduğu gibi söylemekte daha mı rahat oluyor? Yaşla beraber konuşma çok artıyor. Bizlerin hatıra torbası çok dolu; yaşanmışlık bilgisi fazla. Tuhaftır, insan bunları ortaya dökmek istiyor. Giderayak telaşı bu bence. Sahiden çok konuşur oldum. Fakat bazı kimseler var ki onlarla karşılaştığımda çok rahatlıyorum, benden de fazla konuşanlar var diyorum. Söyleyip de pişman olduğunuz şeyler oluyor mu? Yılgınlık bazen insana söylemek istediğinden fazlasını söyletir. Söyletiyor sahiden. Bu daha çok özel hayatımda oluyor. Hiç bağıran çağıran bir kimse değildim. Bu romanı yazarken baştan ilan ettim. Hem yoldaşıma, Halim’e hem de yardımcıma... “Müthiş delirdim, çok sinirliyim. Ne yaparsa yapayım alınan olmasın” dedim. Ve yazdıkça daha da arttı sinirim. Öyle bir noktaya geldik ki, bir iki kere bağırdım çağırdım. Yaşlılığın da yeni huyları var yani. Büyük iyilikler kötülükten daha fazla yük Kitaba yazdığınız bir soruyu ben size yönelteceğim şimdi: “Büyük incelik ve iyilik hassasiyeti, kötülüğün kötüsünden daha mı beterdir acaba?” Bu cümleyi yazdığımda, ki birkaç yerde böyle oldum, kendime kocaman bir aferin çektiğimi söyleyebilirim. Birkaç kişi daha altını çizdi. Hani Bir Düğün Gecesi’ndeki “İntihar etmeyeceksek bari içelim” lafı ağızdan ağıza dolaşır ya, belki bu cümle de böyle olur diye düşünmeye başladım. Sizin bu soruya yanıtınız evet mi? Benim ömrüm bu soruya yanıt aramakla geçti. Buraya bu kadar içtenlikle dökülmesinin sebebi de bu. Kötülüğe kötülükle cevap verilebiliyor. Fakat büyük bir inceliği anlatmanın kelimesi bile yok. Ödenemiyor, altında kalıyoruz. Kötülükten daha büyük bir yük. Kendini devamlı borçlu hissediyorsun. Ki ödemeye kalkışmak bile anlamsız. 'Ali Ağaoğlu’nun akrabası sanmasınlar diye evden vazgeçtik' Bazı adlar sahiplerinden ömür boyu uyum bekler. Siz de adınızın yükünü taşıdınız mı hiç? Nüfus kağıdındaki adımla ve doğum tarihimle şu kadarcık bir ilişkim yok. Kız çocuğuyum ya, nüfus kağıdım doğar doğmaz çıkarılmamış. Ancak Mustafa Kemal zamanında kız çocukların da okula gitmesi kanunu çıkıyor. 1933’te. O zaman çıkarılıyor nüfus kağıdım. Doğum tarihim anneme göre 1928 buçuk. Ama kimlikte 1927 yazıyor. Abimle birlikte okula gideyim diye iki yaş büyütülüyor. Ben adımı Adalet biliyordum. Hatta ben babamın dükkanına giderken esnaf “Adalet, müsavat, yaşasın millet” diye bağırıyordu. Ağlıyordum adım Adalet olmasın diye. Zaten nüfus kağıdımda adım neymiş? atma İnayet! Çünkü nüfus kağıdım çıkarken yanlış anlamış yazan. Ortaokula gittim, adlar söyleniyor. Adalet diye bir şey geçmedi. Zırladım zırladım. Adımın Fatma İnayet olduğunu bilmiyorum ki. Sonra babam mahkemeye verip değiştirdi. İşte Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz kuşağındanız biz. Ağaoğlu ile ilgili de bir hikaye anlatayım. Kazadan sonra asansörlü bir eve taşınmamız gerekti, ev bakıyoruz. Ulus’ta bir daire bulduk. Çok beğendim. İndim aşağıya, baktım üstünde Ağaoğlu yazıyor. Yanında bir apartman daha var, onda da Ağaoğlu yazıyor. Aman Halim dedim vazgeçelim, şimdi herkes bizi Ali Ağaoğlu’nun bir şeysi sanacak!T24