Görüş Bildir

Şahsiyet Haberleri

Şahsiyet ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Şahsiyet ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Umut Oran’dan Egemen Bağış ve Alo Fatih’e Sert Yanıt
“Beklediği buysa, dürüst ve namuslu davranması için CHP olarak kendisine içinde 500.000 dolar bulunan bir takım elbise asla göndermeyeceğiz”ANKARACHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, sosyal medyaya yansıyan son tapelerde Büyük Rüşvet ve Yolsuzluk soruşturması nedeniyle AB Bakanlığından istifa etmek zorunda kalan AKP’li Egemen Bağış ile Alo Fatih olarak bilinen Ciner Medya yöneticisi Fatih Saraç’ın kendisine hakaret ettiğinin anlaşılması üzerine sert bir açıklama yaptı. Bağış hakkında suç duyurusunda bulunup, tazminat davası açacağın belirten Umut Oran, “Çalışmalarımız Egemen Bağış gibi Rıza Sarraf’tan rüşvet alanları da rahatsız edecektir ve etmelidir. Beklediği buysa, dürüst ve namuslu davranması için CHP olarak kendisine içinde 500.000 dolar bulunan bir takım elbise asla göndermeyeceğiz. Ancak onlara esas davayı halkımız açmış durumdadır. 30 Mart’ta Türkiye’nin namuslu, çalışkan, temiz siyasetten yana tüm insanları gerekeni yapacak, bu zihniyeti bir daha çıkmayacak bir şekilde tarihe gömecek” dedi.5 gün önce riyakarca sohbet ediyorduSon tapelerde adından bahsedilmesi üzerine CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran yazılı bir açıklama yaptı. Umut Oran açıklamasında şunları kaydetti:“Büyük Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması kapsamında mahkeme emriyle yapılan dinlemeler sırasında Kurban Bayramı’nın ikinci günü, 16 Ekim 2013 tarihinde AB İlerleme Raporu’nun açıklanacağı tarihte saat 14.57.02’de kamuoyunda “Alo Fatih” diye bilinen Fatih Saraç ile dönemin AB Bakanı Egemen Bağış arasında yapılan bir konuşmada (Tape no TİB.F.01.TK.2382296693) şahsıma hakaretler içeren bir konuşma da kayda alınmış ve bugün kamuoyuna yansımıştır. Bu konuşmadan 5 gün önce Bodrum’da EDAM toplantısında yüzümüze gülerek riyakârca sahte dostluk mesajları veren bu şahsiyet artık hangi yüzle toplum içine çıkabilecektir.Kurban bayramın bile demagoji unsuru yapıyorTürkiye’nin AB’ye tam üyelik müzakerelerinde ilerlemesi için çalışmak yerine ucuz polemikler ve iç siyasete yönelik çalışmalar yapan, tarihe “Geçen gün kamyon sürdüm, Leonardo da Vinci” gibi esprileriyle geçen dönemin AB Bakanı Egemen Bağış’ın karakterine uygun bir şekilde AB İlerleme Raporunu ve Kurban Bayramını bile siyasi bir demagoji unsuru olarak kullanmak istediğini görmek kimseyi şaşırtmadı.Üstlerine daha fazla gideceğim2011 yılında milletvekili seçildim. Bu makamın asli sahibi olan milletimizin haklarını korumak ve yürütme organını denetlemek için çalışmalarımı sürdürdüm. Yasama yetkisi millet tarafından kendisine verilen Meclisimizin bir üyesi olarak, halkın sorunlarını gündeme getirmeye, halkımızın menfaatlerini korumaya gayret ettim. Bugüne kadar toplam 23 kanun teklifi, 20 araştırma önergesi, 830 yazılı soru önergesi verdim. Halkın hangi sorunu varsa, halkımızın çıkarlarına nerede bir tehdit varsa, imkanlarım dahilinde her zaman orada halkımızla birlikte oldum. Show TV’nin satışında yaşanan usulsüzlükleri de tespit ederek, bu konuda yaşananları iki adet yazılı soru önergesiyle (http://www2.tbmm.gov.tr/d24/7/7-33150s.pdf) muhataba sordum. “Alo Fatih” adıyla bilinen, havuz medyasının hükümet komiseri görevini yürütmekte olan kişinin de bu sorudan rahatsız olması çok normal, çünkü hukuksuzluğa bulaşmış olanlar bunun ortaya çıkmasından korkarlar. Onlara bu kirli işlerinin üstüne daha da fazla gideceğimizi ve salmalar salarak medyayı satın alan, bu yolla halkımızın sağlıklı bilgi almasını engelleyen diktatöryal anlayışla sonuna kadar mücadele edeceğimizi bir kere daha hatırlatmak isterim.Sarraf’tan rüşvet alan Bağış, çalışmalarımızdan rahatsız olacaktırBu çalışmalarımız, Egemen Bağış gibi altın kaçakçılığı, kara para aklama, irtikap işine karışan, takım elbiseler içerisinde Rıza Sarraf’tan rüşvet alanları da rahatsız edecektir ve etmelidir. Çünkü onların karakterleri ve şerefleri suç işlemekten değil, bunun ortaya çıkmasından rahatsız olur. Onlar halkın değil sahiplerinin çıkarlarını düşünür, demokratik toplumun ilkelerini değil balya balya paraları önemser, halkın sorunlarını çözmek için değil kendilerine servet kazandırmak için siyaset yaparlar. Onların yolu doğruluğun, dürüstlüğün, temizliğin değil, karanlığın, arkadan konuşmanın, ucuz hamasetin, demagojinin yoludur. Beklediği buysa, dürüst ve namuslu davranması için CHP olarak kendisine içinde 500.000 dolar bulunan bir takım elbise asla göndermeyeceğiz. Eğer bu meziyeti kaybettiyse, dünyadaki hiçbir parayla ona tekrar sahip olamaz.Dava açacağımBakanlık yaptığı dönemde Türkiye’nin sınırlı kaynakları ve AB fonlarını usulsüz harcama dışında hiçbir iş yapmamış, AB’de bu nedenle hakkında soruşturma başlatılan, kendisine para kazandırmaktan başka kimseye bir şey kazandırmamış, AB ilişkilerini de tarihinin en kötü seviyesine indirmiş, hayattaki en büyük başarısı tercümanı olduğu Erdoğan’ı överek belli koltuklara oturmak olan Egemen Bağış hakkında şahsıma söylediği ve artık alenileşmiş olan hakaretleri için gereken suç duyurusunda bulunacak, maddi ve manevi tazminat davasını açacağım.30 Mart’ta halkımız bu zihniyeti tarihe gömecekAncak onlara esas davayı halkımız açmış durumdadır. Halkımız bu yozlaşmış düzenin temsilcilerinden, onların yalanlarından, bulaştıkları suçlardan, kaypak karakterlerinden bunaldı. Halkımız artık ortalıkta tek ayak üstünde kendisine yalan söyleyen, üstünde baskı kuran, halkımızın kıt kaynaklarını har vurup harman savuran bu zihniyeti istemiyor. 30 Mart’ta Türkiye’nin namuslu, çalışkan, temiz siyasetten yana tüm insanları gerekeni yapacak, bu zihniyeti bir daha çıkmayacak bir şekilde tarihe gömecek. Yarın da demokrasiye, insanlığa ve bu ülkeye karşı işledikleri suçlardan dolayı hepsi teker teker Yüce Divan’da hesap verecek. Hepimiz bu konuda gün sayıyor, o güzel güne kavuşmak için çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz.
Bayramda CHP'li Birini Çıkarın, Biz de Ona Çakalım!
Eski AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ve Habertürk yöneticisi Fatih Saraç arasında geçtiği iddia edilen bir ses kaydı yayınlandı T24 İfade, arama ve gözaltı operasyonu 17 Aralık 2013'te başlatılan yolsuzluk soruşturmasına adı karışınca AB Bakanlığı ve Başmüzakerecilik'ten istifa etmek zorunda kalan AKP İstanbul Milletvekili Egemen Bağış ve Habertürk yöneticisi Fatih Saraç 'a ait olduğu öne sürülen yeni bir ses kaydı yayınlandı. Bağış, kendisine ait olduğu öne sürülen konuşmada 'Habertürk'e bayramda CHP'li birini çıkar, biz de çakalım ona' diyor. Kayıttaki iddiaya göre Bağış'ın hakaret ettiği CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran , yazılı bir açıklama yaparak kendisinin yasama görevi, Bağış'ın ise yolsuzluk yaptığını öne sürdü, dava açacağını bildirdi. Youtube'daki Haramzadeler hesabından paylaşılan ve çok sayıda internet mecrası ile bazı TV kanallarında yayınlanan, Kurban Bayramı’nın ikinci günü olan 16 Ekim 2013 tarihinde gerçekleştiği öne sürülen ses kaydının Bağış ve Saraç'a ait olduğu iddia edildi. İddiaya göre, Fatih Saraç Egemen Bağış’ı arayarak 'Avrupa Birliği İlerleme Raporu hakkında değerlendirmede bulunmak üzere yayına kimi çıkarabileceğini' soruyor. Egemen Bağış olduğu öne sürülen kişi “Vallahi abi bayramda konuşmayacaksın, bence CHP’li birine konuştur, ondan sonra da bak bu bayramda bile çıktı, Türkiye’nin değerleriyle barışık değil diye biz de çakalım ona” ifadesini kullanıyor. İddiaya göre, Saraç’ın 'CHP’den en kafası çalışmayan kimse onu bulayım' sözleri üzerine Bağış “Umut Oran meraklıdır, o yırtık dondan fırlar gibi her şeye çıkar” yanıtını veriyor. Saraç'ın, Oran’ın TMSF'nin el koyduğu Show TV’nin satışı ile ilgili olarak soru önergesi verdiğinin hatırlatması üzerinde Bağış “Hep veriyor. Hep veriyor, şerefsizin tekidir” diye konuşuyor. Oran: Dava açacağım Konuşmanın yayınlanmasının ve internette yayılmasının ardından CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, şu açıklamayı yaptı: Büyük Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması kapsamında mahkeme emriyle yapılan dinlemeler sırasında Kurban Bayramı’nın ikinci günü, 16 Ekim 2013 tarihinde AB İlerleme Raporu’nun açıklanacağı tarihte saat 14.57.02’de kamuoyunda “Alo Fatih” diye bilinen Fatih Saraç ile dönemin AB Bakanı Egemen Bağış arasında yapılan bir konuşmada (Tape no TİB.F.01.TK.2382296693) şahsıma hakaretler içeren bir konuşma da kayda alınmış ve bugün kamuoyuna yansımıştır. Bu konuşmadan 5 gün önce Bodrum’da EDAM toplantısında yüzümüze gülerek riyakârca sahte dostluk mesajları veren bu şahsiyet artık hangi yüzle toplum içine çıkabilecektir. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik müzakerelerinde ilerlemesi için çalışmak yerine ucuz polemikler ve iç siyasete yönelik çalışmalar yapan, tarihe “Geçen gün kamyon sürdüm, Leonardo da Vinci” gibi esprileriyle geçen dönemin AB Bakanı Egemen Bağış’ın karakterine uygun bir şekilde AB İlerleme Raporunu ve Kurban Bayramını bile siyasi bir demagoji unsuru olarak kullanmak istediğini görmek kimseyi şaşırtmadı. 2011 yılında milletvekili seçildim. Bu makamın asli sahibi olan milletimizin haklarını korumak ve yürütme organını denetlemek için çalışmalarımı sürdürdüm. Yasama yetkisi millet tarafından kendisine verilen Meclisimizin bir üyesi olarak, halkın sorunlarını gündeme getirmeye, halkımızın menfaatlerini korumaya gayret ettim. Bugüne kadar toplam 23 kanun teklifi, 20 araştırma önergesi, 830 yazılı soru önergesi verdim. Halkın hangi sorunu varsa, halkımızın çıkarlarına nerede bir tehdit varsa, imkanlarım dahilinde her zaman orada halkımızla birlikte oldum. Show TV’nin satışında yaşanan usulsüzlükleri de tespit ederek, bu konuda yaşananları iki adet yazılı soru önergesiyle (http://www2.tbmm.gov.tr/d24/7/7-33150s.pdf) muhataba sordum. “Alo Fatih” adıyla bilinen, havuz medyasının hükümet komiseri görevini yürütmekte olan kişinin de bu sorudan rahatsız olması çok normal, çünkü hukuksuzluğa bulaşmış olanlar bunun ortaya çıkmasından korkarlar. Onlara bu kirli işlerinin üstüne daha da fazla gideceğimizi ve salmalar salarak medyayı satın alan, bu yolla halkımızın sağlıklı bilgi almasını engelleyen diktatöryal anlayışla sonuna kadar mücadele edeceğimizi bir kere daha hatırlatmak isterim. Bu çalışmalarımız, Egemen Bağış gibi altın kaçakçılığı, kara para aklama, irtikap işine karışan, takım elbiseler içerisinde Rıza Sarraf’tan rüşvet alanları da rahatsız edecektir ve etmelidir. Çünkü onların karakterleri ve şerefleri suç işlemekten değil, bunun ortaya çıkmasından rahatsız olur. Onlar halkın değil sahiplerinin çıkarlarını düşünür, demokratik toplumun ilkelerini değil balya balya paraları önemser, halkın sorunlarını çözmek için değil kendilerine servet kazandırmak için siyaset yaparlar. Onların yolu doğruluğun, dürüstlüğün, temizliğin değil, karanlığın, arkadan konuşmanın, ucuz hamasetin, demagojinin yoludur. Beklediği buysa, dürüst ve namuslu davranması için CHP olarak kendisine içinde 500.000 dolar bulunan bir takım elbise asla göndermeyeceğiz. Eğer bu meziyeti kaybettiyse, dünyadaki hiçbir parayla ona tekrar sahip olamaz. Bakanlık yaptığı dönemde Türkiye’nin sınırlı kaynakları ve AB fonlarını usulsüz harcama dışında hiçbir iş yapmamış, AB’de bu nedenle hakkında soruşturma başlatılan, kendisine para kazandırmaktan başka kimseye bir şey kazandırmamış, AB ilişkilerini de tarihinin en kötü seviyesine indirmiş, hayattaki en büyük başarısı tercümanı olduğu Erdoğan’ı överek belli koltuklara oturmak olan Egemen Bağış hakkında şahsıma söylediği ve artık alenileşmiş olan hakaretleri için gereken suç duyurusunda bulunacak, maddi ve manevi tazminat davasını açacağım. Ancak onlara esas davayı halkımız açmış durumdadır. Halkımız bu yozlaşmış düzenin temsilcilerinden, onların yalanlarından, bulaştıkları suçlardan, kaypak karakterlerinden bunaldı. Halkımız artık ortalıkta tek ayak üstünde kendisine yalan söyleyen, üstünde baskı kuran, halkımızın kıt kaynaklarını har vurup harman savuran bu zihniyeti istemiyor. 30 Mart’ta Türkiye’nin namuslu, çalışkan, temiz siyasetten yana tüm insanları gerekeni yapacak, bu zihniyeti bir daha çıkmayacak bir şekilde tarihe gömecek. Yarın da demokrasiye, insanlığa ve bu ülkeye karşı işledikleri suçlardan dolayı hepsi teker teker Yüce Divan’da hesap verecek. Hepimiz bu konuda gün sayıyor, o güzel güne kavuşmak için çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz.T24
Yanlış Pozisyonda Uyumak Bacak Kaslarını Kısaltıyor
Geceleri yüzüstü uyumak bel ve boyun zedelenmelerine sırtüstü ise bacak adalelerinde kısalmaya ne sebeple oldu . En sağlıklısı ve ideali, bacakların karına gerçek çekilerek cenin pozisyonunda yatmak. Omurgamız bir bütündür, bel ve boyun omurgaları farklı düşünülemez, bel omurgalarındaki bir huzursuzluk boyun omurgamızı da direk etkiler. Zira omurgamız etrafımızdaki kaslar bir hasır örgü benzeri birbirinin içine geçmiştir. Bel veya boyun bölgenizde ortaya çıkan bir problem tüm vücudunuzda sıkıntılara sokak açar . Bel ve boyun omurgalarının sıhhati amaçlı zaman içerisindeki duruş, oturuş pozisyonlarına uyarı etmemiz mühim fakat yeteri kadar değil. Omurga sağlığımız üstünde alışkanlık edindiğimiz uyku pozisyonumuz üstelik yatak seçimimizin tesiri kocaman . Yüzüstü yatmak beli büküyor Yüzüstü yatmak en riskli uyku pozisyonudur. Bu pozisyonda uyumak omurga çevresindeki bağların ve kasların gerilmesine, omurgadan sinirlerin çıktığı deliklerin sıkışmasına neden olur . Bu da omurga ve disk üst kısmına yük bindirir. Tüm şunlar ise bel ve boyunda eğriliklerin artmasına ilişkili olarak omurgada zedelenmelere ve fıtık benzeri neticeleri ortaya çıkarır. Sırtüstü uyumak adele kısaltıyor Ancak bir takım vatandaşlar yan yatış pozisyonunda uyuyamazlar. Sırt üstü yatıyorsanız kesinlikle dizler bir yastık ile desteklenmeli. Fakat yeniden de sırt üstü yatış bir zaman ardından bacakların arka adalelerinde kısalmaya sokak açıyor . Bu sebeple uzunca zaman sırt üstü yatılmasını önermiyoruz. İdeali cenin poziyonu Yan yatış pozisyonu bel ve boyun sıhhati amaçlı en idealidir. Bacaklar karına gerçek çekilerek yatılmalı. Bu pozisyonda belin basıncını azaltmak amaçlı dizlerin arasına bir yastık koyulmalıdır. Bu biçimde omurga ve diske ek olarak az yük biner bununla birlikte horlamayı da engeller. Gebe bayanların sol taraflarında uyuması önerilmektedir. Bu pozisyonda bebeğe giden kan akışı engellenmeyecektir. Fakat bu vaziyette da boyun ve omuzlar zorlanmaktadır. Yataktan fırlamayın, gerinmeden kalkmayın! Sabahları uyanır uyanmaz yataktan çabuk bir biçimde kalmayın. Zira tüm gece istirahat çağında meydana gelen kaslar uykuda gevşer, birdenbire harekete tepki gösteremez bu vaziyette omurgada ve eklemlerle önemli ağrılara, zedelenmelere ne sebeple olur. Yataktan ani kalkışlar bel tutulmalarının en kocaman sebeplerindendir. Bu sebeple uyandıktan ardından yatak içinde 5 dk gerinerek gevşeyen kaslar yavaşça harekete geçirilmeli. Yataktan kalkarken, blok olarak yana dönün. Öncesinde bacaklarınızı sarkıtın, ardından kollarınızın sayesinde vücudunuzu yatak kenarında, yüksek bir konuma kazancın . Yatak sizden 20 cm uzunca olmalı Doğuştan bel ve boyun bölgemizde eğriliklerimiz vardır. Çok katı veya çok narin yataklar natürel eğriliklerimizin artmasına veya azalmasına ne sebeple olur. Hata yatak seçimi birçok omurga hastalığına davetiye çıkarıyor. Sıhhatiniz amaçlı yatağınızın eni 95 cm’den dar olmamalı, boyunuzdan 20 cm ek olarak uzunca olmalı. Çift şahsiyet yatakların eni ise en az bir .65 olmalı. Yatağınız yüksek olmasın Eğer yatağınızın ortası çökmüşse, yenisiyle değiştirin. • Ansızın pek yastıkta yatmak, boynunuzun tutulmasına ne sebeple olabilmektedir . • Yatağınız, rahatlıkla çıkıp inebileceğiniz yükseklikte olsun. • Yatarken, kollarınızı başınızın arkasına gerçek gererek uzatmayın. • Yatağa yatmak amaçlı ise öncesinde yatak kenarına oturun. Bacaklarınızı yukarıya çekerken aynı zamanda gövdenizi yatağa uzatın. Vücudunuzu blok olarak döndürerek sırtüstü yatın Etiketler: bacak kasları, DİSK, uyku pozisyonu, uyumak, yanlış pozisyon, yatmak
Başbakan Bu Karara da Saygı Duymayacak...
Yargıtay, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Taraf gazetesi yazarı Ahmet Altan hakkında ‘hakaret’ gerekçesiyle açtığı davada verilen tazminat kararını “ Başbakan, eleştiri ağır dahi olsa katlanabilmelidir ” diyerek bozdu. Ankara 20′inci Asliye Hukuk Mahkemesi, 8 Mart 2012 tarihinde kaleme aldığı ‘Alaturkalık ‘ başlıklı köşe yazısı nedeniyle Altan ve Taraf gazetesine toplam 15 in TL manevi tazminat cezasına hükmetmişti. Taraf’tan Sümeyra Tansel’in haberine göre, Altan’ın avukatı Veysel Ok’un temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 4′üncü Hukuk Dairesi’nce verilen bozma kararında “ Davacı Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak eleştiri ağır dahi olsa eleştirilere olağandan daha fazla katlanabilmelidir ” denildi. Kararda, Altan’ın yazısını ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildi. Bozma gerekçesinde şu ifadeler kullanıldı: “ Basın özgürlüğünün kapsamı demokrasiyle yakın ilişkisinin sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya ve sert eleştiriye izin verecek şekilde geniş yorumlanmalıdır. Davanın tarafları siyasetçi ve basındır. Dolayısıyla sert ve yoğun eleştiriye katlanma yükümlülüğü söz konusudur .” ‘Stratfor’un, Erdoğan’a iki yıl ömür biçtiği‘ iddialarını manşete taşıması nedeniyle Erdoğan, gazeteyi eleştirmiş; Altan da söz konusu yazısını bundan sonra kaleme almıştı. Altan yazısında şu ifadeleri kullanıyordu: “Zavallı Başbakan’ın aklı iyice karışmış. Stratfor burnunun dibine girmiş”.Erdoğan, Ahmet Altan ve Taraf gazetesine toplam 30 liralık manevi tazminat davası açmış, Ankara 20′inci Asliye Hukuk Mahkemesi rakamı 15 bin TL’ye indirmişti. Erdoğan’ın avukatları, Altan’ın yazısında ‘Erdoğan’ın şahsiyet haklarına saldırı kastıyla, fevkalade ağır hakaretlerde bulunduğu‘nu iddia etmişti. Avukatlar, ‘yazının Erdoğan’ı eleştirmeye değil; aşağılamaya, küçük düşürmeye, cahil, bilgisiz ve ilgisiz olmakla itham etmeye yönelik olduğunu ‘ ve yazıdaki değerlendirmelerin ‘ düşünce açıklaması ‘ olarak kabul edilemeyeceğini savunmuştu.Diken
Hüseyin Çelik: 'Eşbaşkanlık Diyorlar, Bundan Daha Aptalca Bir Şey Duymadım'
Hüseyin Çelik, cumhurbaşkanlığı seçimleri için 'Vatandaşlarımız şundan emin olsunlar, bu cumhurbaşkanlığı seçiminde kavga ve kaos olmayacak' dedi AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik , AKP için dillendirilen 'eşbaşkanlık' iddiasını 'Bundan daha saçma ve aptalca bir şey duymadım. İsteyen yapabilir ama bizim böyle bir durumumuz yok' sözleriyle yalanladı. Çelik Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin olarak, 'Vatandaşlarımız şundan emin olsunlar, bu cumhurbaşkanlığı seçiminde kavga ve kaos olmayacak' diye konuştu. Hüseyi Çelik '45 Dakika' programında gazeteci Mehmet Barlas'ın sorularını yanıtladı. Çelik'in gündeme ilişkin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: 'Sayın cumhurbaşkanımızın açıklamasından bu işi bıraktım gibi bir ifade anlamadım. bugünkü şartlarda böyle bir hesabım yok diyor. Bir plan yapmadığını söylüyor. Eski genel başkan yardımcımızdı, Başbakanlık yaptı. Kendisini cumhurbaşkanı seçtirebilmek için olağanüstü gayret gösterdik. Şimdi bağımsız bir cumhurbaşkanıdır ama bu dünyaya aittir. Sayın başbakanla tabii ki oturup konuşacaklar. 'bana ihtiyaç olursa ben buradayım' gibi bir sinyal veriyor. Hepimiz ayrı şahsiyetiz ve bir torbadan çıkmış değiliz. Biz makam için kardeş kavgası yapmayacağız mesajı da veriyor. 2002'de başbakanlık için Gül'ün adı öne çıktı ve başbakan Siirt'ten milletvekili seçilir seçilmez istifa etti. Bu büyük bir saygı örneğidir. ‘Başbakan'ın, Gül ile tavırları aynı olmayabilir’ Sayın Gül'ün AK Partili olduğu biliniyor. Sayın Gül oyunu CHP'y mi veriyor? İnsanlar makama şekil verir, makamların da insanların davranışları üzerinde etkisi vardır. MGK'nın başkanı cumhurbaşkanıdır. MGK'dan her zaman çözüm sürecini destekleyen açıklamalar gelmiştir. Her insanla ilgili lehte ve aleyhte şeyler söylenebilir. Ben sayın Gül'ün öncekilerle kıyaslanamayacak şekilde görevini yerine getirdiğini düşünüyorum. Sayın Başbakan'ın, Gül ile tavırları aynı olmayabilir. Rahmetli Özal cumhurbaşkanlığına gittiği zaman partisi tepetaklak gidiyordu ama AK Parti'nin trendi yukarıya doğrudur. Bizim hareketimiz bir kadro hareketidir. Sayın Gül gelir mi gelmez mi... Biz Erdoğan ve Gül'ü ağabey olarak görüyoruz. Ben her zaman Başbakanımızın arkasında olmamızın, sayın Gül'ü üzecek sözler sarfetmemiz gerektirmediğini söylüyorum. Sayın Erdoğan çok ezici bir karizmaya sahip. Bizim parti içerisinde liderlik yapacak çok sayıda isim var ama güneş varken, yıldızlar görünmez. Ben bulunduğum yeri ve konumu bilen bir insanım. Kendim için başbakanlık gibi bir pozisyonu hiç düşünmedim. Benden çok daha layık olan arkadaşlarımız olduğunu düşünüyorum. Tayyip Bey bu partinin orkestra şefidir. Bir orkestrada taban tabana farklı çıkaran enstrümanlar vardır. Ama şef bu sesleri bütünleştirir. Örneğin Yıldırım Akbulut değil başka bulut olsa ANAP'ın tepetaklat gidişi durdurulamazdı. ‘Eşbaşkanlık söylüyorlar, bundan aptalca bir şey duymadım’ Afyon'da istişare toplantısı yapacağız. Bizim için bir eşbaşkanlık söylüyorlar. Bundan daha saçma ve aptalca bir şey duymadım. İsteyen yapabilir ama bizim böyle bir durumumuz yok. Sayın Kılıçdaroğlu bu işi yapamıyorum yanıma yardımcı alacağım diyebilir. Halkın cumhurbaşkanını seçmesi bu yarı başkanlık getirir. Oraya oturan kimse, o makama bir şahsiyet verir. Tayyip Bey cumhurbaşkanı olduğunda başka Sayın Gül olunca başka bir cumhurbaşkanı görürsünüz. Tayyip Bey Köşk'e çıktığında kendi üslubunu kullanır. Vatandaşlarımız şundan emin olsunlar, bu cumhurbaşkanlığı seçiminde kavga ve kaos olmayacak, Türkiye cumhurbaşkansız kalmayacak. 2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Tayyip Bey'e 'siz cumhurbaşkanı olmayın, kolaya kaçmayın, partinize liderlik edin' dedim. Ama bugün 12 yıl Başbakanlık yapmış birine Cumhurbaşkanı olmayın deme durumumuz yok. Dar bölge olursa temsil oranı düşecek deniliyor, bunu anlamakta zorlanıyorum. Bu milletvekiliyle seçmen arasında yakınlaşma sağlayacak. Seçim bölgesini ne kadar küçültürseniz, seçmen adayları daha iyi tanıyacaktır. Barajı kaldıralım dar bölge getirelim diyoruz. Daraltılmış bölge istiyorsanız, yüzde 5 baraj getirelim diyoruz. Sistemi bilmeyenler bol keseden konuşuyor. Biz insanlar farklı olabilir, farklı etnik gruplara ait olabilir diyoruz. Ama burada birileri el altından devlet olayım, yargıda emniyette örgütleneyim dediği zaman dananın kuyruğu kopuyor. ‘Hacı muratın direksiyonuna Schumacher'i getirseniz ne yazar’ Gerçekten Türkiye'de iktidara alternatif olabilecek, halka ümit veren bir parti yok. Hiçbir dönemde AK Parti ile muhalefet arasındaki kadar makas açılmadı. CHP'nin çok ciddi bir problemi var. Sizi hacı muratın direksiyonuna Schumacher'i getirseniz ne yazar? CHP köhne bir partidir. Zenginlerin ve büyük sitelerin partisidir. Beşiktaş'ta yüzde 70 oy olan CHP 136 ilçede yüzde 1'in altında alıyor. Böyle bir CHP var. Bizim kaybettiğimiz illerde bile oylarımız CHP'den 14-15 puan üzerinde. Ben CHP'nin yerinde olsam, bu insanlar bana neden oy vermiyor onun tahlilini yapardım. Kendi içine kapalı tuzu kuru olan yerlerde oy alıyorsunuz. AK Parti zenginden de fakirden de batıdan da doğudan da oy alıyor. CHP Türkiye'nin partisi değil. Eskiden MHP İç Anadolu'dan oy alırdı şimdi silme AK Parti aldı. Kemal Kılıçdaroğlu, 17 Aralık olmasa meydanlarda ne söyleyecekti? CHP'nin bu ülkenin insanları adına projeleri yok. CHP, başkasını kötüleyerek iktidar olamayacağını anlamalıdır. İzmir'de bizim de hatamız var. Muhteşem hizmetler yaptık. Biz vatadandaşa hizmet edecek teşkilatlar oluşturamadık. Bu bizim eksiğimiz. Endişeli laikler dediğimiz kesime kendimizi daha iyi tanıtmalıydık. İzmirliyi suçlayarak, kendimizi kesinlikle sorumluluktan kurtaramayız. Bize karşı ideolojik direnç içinde olan insanlara karşı bu direnci kıracak bir yol mutlaka vardır. Bazı algıları değiştirmek için çalışmalıyız.' T24
'Yargı Mensupları Haddini Bilmeli'
Başbakan Erdoğan, 'Yargı mensubu sokağa çıkıp konuşmaz, yargı mensubu kararlarıyla konuşur. Bunların önce haddini bilmesi lazım.' dedi. Başbakan Erdoğan Ak Parti Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında konuşuyor. Başbakan'ın açıklamalarından önemli satır başları 'Kamoyu yoklamaları, anketler 30 Mart'ta Ak Parti'nin ezici üstünlük sağlayacağını gösteriyordu. Bazı çevreler demokratik mücadeleyi hangi yolla yapacaklarını anlamadılar ya da anlamak istemiyorlar. Bizler her şeyi bilimsel çerçevede, adeta şehirlerimizin röntgenini çektik, Türkiye'nin röntgenini çektik. Çıktığımız programlarda da kesin olmamakla berabere 45-50 bandına bir yere otururuz dedik. Onların hedefi Ak Parti'yi yüzde 30'un altına nasıl düşürürüz dediler. 'ALLAH DÜŞMANIN BİLE ŞEREFLİSİNİ VERSİN' Sınır tanımadılar. İnsani değerleri, vicdani değerleri, onur, şahsiyet, şeref bu kavramları dikkate almadılar. Bizim insanımız der ki Allah düşmanın bile şereflisini versin. Öyle rakiplerle mücadele ettk ki maalesef şeref yoksunuydular. Bizim devlet geleneğimizde savaşta dahi uyulması gereken kurallar vardır. İnsanların mahremlerine girilmez. Kadınlara, çocuklara, yaşlılara ilişilmez. Bizim kültürümüzde en azılı düşman bile olsa o kişi sırtından vurulmaz. Mert olan rakibinin karşısına çıkar, yarışır belli ilkelerde savaşır. Harp hiledir ama hile namertlik değildir. Stratejidir, akıldır, zekadır. Öyle belediyelerimiz oldu ki günlerce haftalarca çalışarak bunu topluma anlattılar. Mevcut belediye başkanlarımız yaptıklarını ve yapacaklarını anlattılar. Muhalefet bunu anlatamadı. Yaptıkları yoktu ki yapacaklarını anlatsın. Demokrasi dışı yollara tevessül ettiler. Ekonomiye içeriden ve dışarıdan saldırı düzenlediler, çözüm sürecine saldırdılar, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarına, şahsıma, aileme, arkadaşlarıma saldırdılar. 30 Mart akşamında da balkon konuşması beklediler. Her şeyi unutalım istediler. O ahlak dışı saldırıları, alçaklıkları unutalım istediler. Biz davaları geri çektik ama onlar çekmedi. Biz hesaplaşma değil helalleşme yapalım dedik olmadı. 30 Mart öncesindekiler üzeri çizilecek, affedilecek şeyler değil. 'HADDİMİZ DEĞİL, HESABI SORULACAK' Devlete, millete istiklalimize, saldırı düzenlendi. Hadi helalleşelim demek haddimizde hakkımızda değildir. Bunların hesabı sorulacak. 'YARGI MENSUPLARI HADDİNİ BİLMELİ' Milletimiz oyunları gördü. Adana’daki soruşturmada olanlar ortada. Yargı mensubu sokağa çıkıp konuşmaz, yargı mensubu kararlarıyla konuşur. Bunların önce haddini bilmesi lazım. Yasama, yürütme, yargı erkelerin eşitliği diyeceksin. Sonra da kendisini yasamanın üstünde varsa yoksa benim diyeceksin. Bugüne kadar yargı mensupları içinde kaç kişi ceza aldı diye bakarsanız parmak sayısını geçmez ama yasama mensupları, yürütme mensupları öyle değil onlara gelen vuruyor giden vuruyor. Yürütmenin bedeli var. Biz kefenlerimizle yola çıktık dedik. Yargı onlar da kararları ile konuşsun adil olanları kast etmiyorum. Bir yerlerden talimat alanları kastediyorum bunlar pararlel yargıdır. Muhalefete dikkat edin bir şey olmamış gibi davranıyorlar. Gündemi farklı yerlere çekerek seçim öncesi yapılanlarının üzerini örtmeye çalışıyorlar. 'BOZKURT İŞARETİ HAFIZALARDAN SİLİNEMEZ' Ankara caddelerinde CHP'nin genel müdürünün yaptığı bozkurt işareti hafızalardan silinmez. Ses kayıtları ve mpntajların CHP tarafıundan nasıl hukuksuzça kullandığı unutulmaz. Dışişleri Bakanlığı'ndan devletin en gizli görüşmesi dinlendikten sonra götürüldü CHP genel müdürüne dinlettirildi. Bu ihanet girişimine CHP genel müdürünü de ortak ettiler. Pensilvanya'daki örgütle nasıl işbirliği yaptıklarını açıklasınlar. Nasıl senaryo yazdıklarını açıklasınlar. Devlete yapılan suç var. Niye bunu lanetleyemiyorsun? MHP kasetlerin mağduru olmasına rağmen. O da kaset siyasetine sarıldı. 'MHP GENEL BAŞKANI 'BAŞBAKAN, Malezya'YA KAÇACAK' DİYORDU' MHP Genel Başkanı Başbakan kaçacak diyordu, Malezya'ya, Sudan'a gidecek dedi. Dün akaşam Malezya Başbakan'ı buradaydı. Beraber yemek yedik. 'BU ÜLKEDEN KAÇMASI GEREKENLER...' Bunlar istikameti kaçırmışlar. Bunlar ne yapacaklarının farkında değildir. O koltukları terk etmesi gerekenler CHP ve MHP’nin genel başkanıdır. Ama yapamazlar. MHP’nin genel başkanı 16-17 yıldır sürekli yeniliyor. CHP, MHP seçimenine sesleniyorum. Gelin bir daha bu süreçleri check edin. ‘Biz kimlerin peşinden gidiyoruz’ diye. Yeni süreçte inanıyorum ki vizyonu olan bir muhalefet şekillenecektir. Gerilimin Türkiye’ye yarar değil zarar getirdiğini herkes gördü. Kucaklayıcı bir siyaset Türkiye’nin yegane gündemi olmalı. Tek tip insan gayesinde olmadık. 'KÖŞK ADAYLIĞI KONUSUNDA PARTİMİZLE KARARA VARMIŞ DEĞİLİZ' Cumhurbaşkanı halkın oyları ile seçilecek. Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen hepsi sancılı olmuştur. Türkiye’de belirsizlik oluşturan bu seçimleri Meclis’teki vekillerden alarak asillere devrettik. Ağustos ayındaki seçimlerin nezih bir ortamda gerçekleşmesi için üzerimize düşeni hakkıyla yerine getireceğiz. Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda partimizle karara varmış değiliz. İstişareleri başlattık. İlk istişareyi 30 Mart’ta milletimizle yaptık. Önceki gün vekillerle bu salonda bir araya geldik. 'CUMHURBAŞKANIMIZLA DA KONUŞACAĞIZ' İlgili her kesimin görüşlerini alacağız. Cumhurbaşkanımızla da bu konuyu ayrıntılı konuşacağız. İstişareler neticesinde Türkiye için en doğru adımı atacağız. 'BİZ SADECE ALLAH'A KULUZ' Bizler uzun soluklu davanın hizmetkarlarıyız. Gündüz gece gideceğiz. Bunun sınırı ölümdür. O ana kadar yürüyeceğiz. Bu dava isimlerle değil hedef ve ilkeleriyle var olan bir davadır. Bu dava millete hizmet, ülkeye hizmet davasıdır. Birilerine değil. Bizim Allahımız var. Sadece ona kuluz.haberler.com
"O Kaybeden ve Eriyen Bir Kişiliktir"
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli sosyal paylaşım sitesi Twitter'deki hesabından açıklamalarda bulundu. Bahçeli takipçileriyle paylaştığı mesajlarında şu ifadeleri kullandı:'Hepinize iyi akşamlar. Şunları bir defa not etmekte ve altını kalın olarak çizmekte fayda görüyorum: Adalet vicdanın sesi, demokrasi iradenin nefesi, özgürlük onurlu olmanın eseri, ahlak ise insanlığın manevi bereketidir. İnsanın bu değerlerden uzak şekilde kemale ermesi, bunlar olmadan selamete kavuşması ve şahsiyet bulması hemen hemen imkânsıza yakındır. Her kim ki, doğrunun tarafındadır, doğruyla hemhâldır, doğruya tercümanlık yapıyordur, o kişi makbul ve saygın bir kişidir. Her kim ki, yalana yakasını kaptırmıştır, iftiranın esiri olmuştur, kötülüğün odağı haline gelmiştir, o kaybeden ve eriyen bir kişiliktir. İstismarın ve inkarın mağarasında gergef işleyen damlada gizlenmiş deniz veya zerreye sığmış güneş de olsa hayır gelmez. Kalbinde haset, yüreğinde hınç, kişiliğinde hile, dilinde hakaret olanın yüzüne ne söylense, karşısında neden bahsedilse faydasızdır. Basiretin kilitlenmesi, vicdanın paslanması, zihnin çoraklaşması çok vahim bir çöküşün, sancılı bir sonun işaretidir. Devlet yönetmek için güçlü bir tarih hafızasına, derin bir toplum tahliline ve donanımlı bir kültür birikimine sahip olmak zorunludur. Dünle bugün arasında bağ kuramayan, geleceğe ezbere dayalı kalıplarla bakan birisinin gönüllerde kalıcılığı olamaz. Taziye sunarak, acılara tek yönlü gönderme yaparak, geçmişteki mezalimlere gayri milli mercekten hoşgörüyle bakarak milli olunmaz. Gerçek manada böylelerinden değil Cumhur’a Baş, mahalleye bekçi bile olmaz. Bunların gömlek çıkarıp papaz cüppesi giymesi, dürüstlük kumaşını yırtıp yolsuzluk yamasıyla gezmesi tenakuzlarını ve niyetlerini gizlemez. Bugünden düne bakarak durumdan vazife çıkaranlar başkalarına şirinlik taslama yarışına girseler de ayakta kalamazlar. Atalarımız boşuna söylememiş: Kaynayan kazan kapak tutmaz, akan nehir yosun tutmaz, tüten duman güneş kapatmaz. Bir ipte bir çok cambaz oynatma merakında olanlar dikkat etsin, her zaman şapkadan tavşan çıkmaz.' ANKARA, (DHA)
Arınç'tan Cumhurbaşkanlığı Açıklaması
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç önce 'Başbakanımız 12 yıl başarılı bir başbakanlıktan sonra, şühpesiz Sayın Gül ile konuştuktan sonra, kendisinin aday olmasını bütün gücümüzle çalışarak birinci turda da yüksek bir oyla seçilmesini arzu ederiz. Ben tercihimi böyle belirledim' dedi. Ardından 'Cumhurbaşkanlığı için tek aday Sayın Gül müdür?' şeklindeki soruya ise 'Bugün için ben öyle görüyorum, çünkü 7 yıllık performansı ve aldığı karnede ben bütün notlarının pekiyi olduğunu görüyorum yanıtını verdi. Bülent Arınç, Arınç, A Haber'de katıldığı programda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.  'Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın açıklamaları sonrasında Anayasa Mahkemesi ve Başkanının güvenilirliğine ve bağımsızlığına gölge düşmüş müdür?' sorusu üzerine de Arınç, Kılıç'ın açıklamalarını eleştiren birçok siyasetçi olduğunu belirtti. Yapılan eleştirilerin sahiplerinin bilindiğini ifade eden Arınç, 'Bu sözlerinin ne anlama geldiğini en çok onlar bilir. Ben, doğrusu aynı kelimeleri kullanmadan Anayasa Mahkemesi Başkanını eleştirdim' dedi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Bu eleştirimde, çok ileri gitmiş de olabilirim, bazıları için de çok yumuşak bulunabilir. Ama önce, şunu düşünmemiz lazım. Dozu ne kadar yüksek olursa olsun eleştirilerin, hakaret boyutuna varmaması lazım. Yüksek yargıyı temsil eden bir kişinin mutlaka makamına yakışır bir eleştiri yapması gerekir. Olayı kişiselleştirmek ve bu kişiselleştirilmiş eleştiriler içerisinde de onun bizzat şahsını hedef almak, bence çok doğru değil. Bir defa eleştirilecek kişi, o günkü konuşması itibariyle Sayın Haşim Kılıç olacaksa geçmiş günlerin hatırına biraz daha özenli olmamız lazım. Mesala şu, ben 1995'ten beri parlamentodayım. Bu süreç içerisinde de Kılıç'ı Anayasa Mahkemesi üyeliğinden, başkan vekilliğinden ve en son Başkanlığından bu yana tanıyorum, takip ediyorum, kararlarını inceliyorum. Ayrıca, özel bir yakınlığımız da var. Haşim Kılıç, bilebildiğim kadarıyla, üyeliğinden itibaren her zaman demokratikleşme yanlısı olmuş, her zaman özgürlük alanlarını genişletecek icraatlarda bulunmuş ve her zaman diktatöryal bir yapıyla mücadele etmiş bir insandır. Mesela geçmişti, hükümet tarafından çıkarılacak bir kanun iptal edilecekse veya mecliste alınan bir karar aleyhine dava yoluna gidilmişse; mesela 7 yıl önceki Cumhurbaşkanılığı seçimlerinde 367 gibi bir hukuk ucubesi tartışılıyorsa, o zaman gazeteler, televizyonlar, köşe yazarları, hatta birinci sayfalar sonucu baştan ilan ederler. Bu, 20'ye 4 reddedilecek veya 9'a 2 reddedilecek. Peki ret edeceğin 2 insan kim? Rahmetli Turgut Özal'ın seçtiği Haşim Kılıç ve Sacit Adalı. Onların tahminlerine uygun hemen hemen kararlar çıkardı. Yedi kişinin kim olduğu, 9 kişinin kim olduğu belliydi, ideolojik yaklaşımları belliydi. Ama, ben en azından bu 20 seneye yaklaşan süre içerisinde kıyafet serbestliğinden, eğitim özgürlüğüne kadar, demokratikleşmede yapılan aşamalardan, özgürlük alanlarının genişletilmesinde ve en son bireysel müracaatlar yoluyla Anayasa Mahkemesinin 2 yıldan bu yana taşıdığı sorumluluklardan Sayın Haşim Kılıç için çok ayrı çok özel bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. Kişisel yanlışları olabilir, kişisel hataları olabilir, ama Anayasa Mahkemesinde bugün geldiğimiz noktayı hazırlayan, siyasi olmayan unsurların başında Haşim Kılıç geliyor. 12 Eylül 2010 referandumunda Anayasa'nın en önemli 26 maddesini değiştiren AK Parti'ydi. TBMM'de büyük bir mücadele verdi. Halkın yüzde 58'lik oyuyla da 11 kişilik Anayasa Mahkemesinin diktatöryal yapısı değişti, tabanı daha genişlemiş ve çeşitlilik içerisinde fikirlerin temsil edildiği 17 kişilik bir alan haline gelmişti. Bu mücadeleyi yürütenlerin, mahkeme içerisinde Sayın Haşim Kılıç ve bir iki arkadaşı olduğunu biliyorum.' Bugün gelinen noktada kişisel takdirlerin ve geçmişte yapılan mücadelenin dikkate alınması gerektiğini, bunların kesinlikle yok sayılmaması gerektiğinin altını çizen Arınç, 'İnsanlarımızı hemen bir sözünden dolayı heba edecek bir davranışın içerisinde olmamalıyız. Ama 25'inde yapılan konuşma, karşılarındaki muhataplara doğrudan doğruya yollama yapmak ve konuşmasının bütün cümlelerinde siyasal iktidarı ve onun başındaki Sayın Başbakanımızı ve bakanlarını hedef almak, doğrusu Haşim Kılıç'a yakışmamıştır. Anayasa Mahkemesi Başkanı, sadece yargısal alan içerisinde kalmalı, sorunları şüphesiz konuşmalı. Ama, konuşma metnini sorarsınız diye yanıma aldım ve altını da çizmeye çalıştım, bu cümleler kime aittir, diye. Bunu yapmamalıydı. Bunu niçin yaptı? Belki, yanlış bir yakıştırma da sayılabilir, üzülmemesini temenni ederim. Doğrudan doğruya Sayın Başbakanımızı ve hükümetimizi hedef almakla, bazı kararlarından dolayı kendisinin eleştirilmesi karşısında egosu incinmiş bir kişinin bir tepkisi olarak görmüştüm, ama Anayasa Mahkemesi sıfatıyla bunu konuşmamalıydı. Eğer böyle bir konuşma yapacaksa, muhatapları karşısında kendisini ayakta alkışlarken yapmamalıydı. Çünkü, geçmişte bu tür hareketleri başkalarından görmüş ve eleştirmiştik. O zaman bizi üzen bir davranışı, bugün Haşim Kılıç'tan görmek bizi fevkalade hem mahcup etmiştir hem de üzmüş' diye konuştu. Haşim Kılıç'tan bu tür bir değerlendirme beklemediğinin altını çizen Arınç, 'İnsanların bu olaylarda bu konuşmalardan etkilenmemesi şüphesiz mümkün değil. Ama böyle gözünün içine sokarcasına 'Bu söz sana aittir, haddini bil' demek bir Anayasa Mahkemesi Başkanına yakışmaz' dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da açıklamalarını değerlendirmesi istenen Arınç, bu konuda yorum getirmek istemediğini söyledi. Arınç, şunları kaydetti: 'Cumhurbaşkanının, Başbakanın, bakanların belki Anayasa Mahkemesi başkanı ve heyet üyeleri de dinlenmiş olabilir ve bu dinlemelerle elde edilen sonuçların bir gün açıklanabileceğini veya muhataplarını mahcup etmek, korkutmak ya da tedirgin etmek için piyasaya sürülebileceğini, umarım kastetmiştir. Sözün gelişinden Sayın Başbakanımızın maalesef 17 Aralık'tan bu yana çok da örneğini gördüğümüz insanların özel hayatlarının bile takip edildiği, çok mahrem konuşmaların hatta devlet mahremiyeti içinde yapılan konuşmaların bile korkunç bir şekilde takip edildiğini, deşifre edildiğini ve yayınlandığını görüyoruz. Herhalde Sayın Başbakanımız, bu furya içerisinde Anayasa Mahkemesi Başkanı ve üyelerinin de dinlenmiş olabileceğini söylemek istemiştir.' CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın mahkemenin kuruluş yıl dönümü törenindeki konuşmasına ilişkin 'Bir diktatör özentisinin yüzüne hukuk devletinin ne olduğu söylendi. Hukuk savunmaya geçdiyse bu ülkede bir şeyler var' değerlendirmesinin sorulduğu Arınç, Kılıçdaroğlu'nun hakaretinden dolayı Haşim Kılıç tarafından mahkemeye verildiğini anımsatarak, 'Ne garip bir şeydir ki şimdi Haşim Kılıç'ın konuşmalarından bizler üzüntümüzü ifade ediyoruz ve eleştirilerimizi yapıyoruz. Sayın Haşim Kılıç, bu konuşmasıyla kimleri memnun ettiğine de ayrıca bakması lazım' dedi. Kılıçdaroğlu başta olmak üzere geçmişte ne kadar muhalifi varsa, özel hayatıyla, eşinin başındaki örtüsüyle, verdiği kararlarla, çektirdiği fotoğraflarla yerin dibine ne kadar sokan insan varsa şimdi onların hepsinin Haşim Kılıç'ın safında kendilerine karşı eleştiri yaptığını aktaran Arınç, bunu samimi bulmadığını belirtti. Arınç, 'Keşke Haşim Kılıç, Kılıçdaroğlu tarafından takdir edilecek bir konuma gelmeseydi. İşin üzüntü verici tarafı da bu' diye konuştu. 'Kılıç ile ilgili son zamanlardaki en yoğun yorumlardan biri de kendisinin cumhurbaşkanlığına aday olacağı şeklinde. Yine söylentiyi arttıran unsurlardan biri de kendisinin net biçimde cumhurbaşkanı adayı olmayacağını söylememesi. Siz Kılıç'ın cumhurbaşkanlığı adaylığı gibi bir planı, hedefi olduğunu düşünüyor musunuz?' sorusu üzerine Arınç, Haşim Kılıç'ın cumhurbaşkanlığı adaylığı planı olmadığını zannettiğini söyledi. Arınç, şöyle dedi: 'Çünkü Sayın Haşim Kılıç, geçmişte Anayasa Mahkemesini siyasallaştıran veya Anayasa Mahkemesinin gücüyle cumhurbaşkanı olmaya kalkanların akibetini biliyor olmalı. Mesela ben o zamanlar genç bir siyasetçiydim 70'li yıllarda Sayın Muhittin Taylan'ın CHP tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterildiğini biliyorum. Belki daha sonra Ahmet Necdet Sezer örnekleri, belki daha öncesinde Yekta Güngör Özden örnekleriyle bu kişiler veya bunun benzerleri cumhurbaşkanlığına gelmek istemiş olabilir. Ama en son örneği 2000'den 2007'ye kadar Türkiye'de cumhurbaşkanlığı yapmış olan Ahmet Necdet Sezer ise onunla kendisinin yaşadığı sıkıntıları da kurumun ne hale geldiğini de biliyor olması lazım. Ben, emekliliğine 1 yıl kadar kalmış bir Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak cumhurbaşkanlığını hedeflemediğini düşünüyorum veya zannediyorum. Dolayısıyla Sayın Kılıçdaroğlu, kendisi aday olur mu olmaz mı bilemem. Ama şunu söylemem lazım, Kılıçdaroğlu, aday olursa hiçbirşey ifade etmez. CHP bugünkü oyunu bile olduğu gibi kendisinin cumhurbaşkanlığı adaylığına doğrultmaz, yönlendirmez veya bu kadar oyu toplamayamaz. Çünkü halkta karşılığı yeterince olmayan bir kişidir. Madem ki bu birinci ve ikinci tur olarak yapılacaktır, kendisi üzerinde başkalarının ittifakını sağlayabilecek, geniş bir yelpazenin oylarını alabilecek bir çekim merkezi değildir Kılıçdaroğlu.' CHP'nin bugüne kadar başka partilerle bir araya gelerek ortak bir aday çıkarmayı gündeme getirdiğini aktaran Arınç, 'Ama CHP'nin kendisi bunu tartıştı, bir anamuhalefet partisi kendisi aday çıkaramazsa ne güne duruyor diye bir eleştiri aldı. Bakın biz 2000 yılında o zaman Refah Partisi, Fazilet Partisi vardı. Bizim partimiz, bir zamanlar Sayın Lütfü Doğan'ı, daha sonra da Nevzat Yalçıntaş'ı cumhurbaşkanı adayı yapmıştı. Her partinin üzerine düşen kendi adayını çıkarmaktır. İkinci turda da zaten tasfiye edilmiş olacaklardır ona göre oylarını bir başka noktaya yöneltebilirler' dedi. 'Erdoğan'ın işi çok kolay olur' Bir partinin gücü varsa kendi adayını çıkarmasının, en azından adayın ne kadar oy alacağını görmek açısından doğru olacağını, partilerin, başka bartilerle ya da başka toplum kesimleriyle ittifak edecek sivil, bağımsız bir şahsiyet üzerinde de durabileceklerini, bunların partinin kendi takdiri olduğunu ifade eden Arınç, eğer Devlet Bahçeli MHP, Kemal Kılıçdaroğlu da CHP'nin adayı olacaksa, adaylığı durumunda Tayyip Erdoğan'ın işinin çok kolay olacağını dile getirdi. 'Anayasa Mahkemesinin siyasi içerikli konuşmalar yapıyorsa güvenilirliği ve bağımsızlığı konusunda erozyon olup olmadığını sormuştum. Kılıç'ın açıklamaları, akla milli görüş gemleğiyle ilgili tartışmaları getirdi. Bütün bu tartışmalardan sonra Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığı ve güvenilirliği konusunda bir erozyon söz konusu olmuş mudur?' sorusu üzerine Arınç, 'Haşim Kılıç'ın geçmişte yaptığı hizmetlere ve Türkiye kavgası içinde verdiği mücadeleye saygı duyarak, bugünkü yaptığı hatayı eleştirilerle sonlandırmalı, bunu daha ileriye götürmemeliyiz' değerlendirmesinde bulundu. Arınç, kendisinin geçmiş günlerin hatırına, vefa duygusuna inanan bir insan olduğnu belirterek, şöyle devam etti: 'Evet bugün çok büyük bir hata yapmıştır, bizi mahcup etmiştir, Sayın Başbakanımızı üzmüştür, hükümütemizi hedef almıştır. Buna bir yol kazası olarak bakmamız lazım, yoksa öyle büyük büyük, kocaman kocaman manşetlerle işte tarihin çöplüğüdür şudur budur bu kelimeleri kullanmak bile bence çok yanlış. Eleştirelim ama hakkımızı ve haddimizi de bilelim. Anayasa Mahkemesi Başkanlığına büyük mücadeleler sonrası gelmiş bir insanın belki hukuk hayatının içinde de başkanlığın içinde de bir büyük hatasını sadece bu eleştirilerimizle sınırlı tutalım. İkincisi, tabii bugün Haşim Kılıç vasıtasıyla Anayasa Mahkemesi yıprandı mı, erozyona mı uğradı? Haşim Kılıç, oranın sadece başkanıdır. Orada 17 üye var. Bu üyelerin her biri de yine haklarında hüsnüzan ettiğimiz, hukuk bilgilerine güvendiğimiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın tercihleriyle de her halde çok özellikleri dikkate alınarak seçilmiş insanlardır. Bunları yok sayarak Anayasa Mahkemesini sadece Kılıç'tan ibaret görmek çok yanlış olur. Benim bir iddiam vardı, eğer Sayın Haşim Kılıç, o gün yapacağı konuşmayı 17 kişilik heyetin içinde mota mot bu cümleleri kullanarak ben bu konuşmayı yapacağım deseydi, en az 10 üyenin 'Sakın ha. Böyle bir konuşmaya biz razı değiliz' diyeceğini tahmin ediyorum. Onay vermezlerdi. Ama Anayasa Mahkemesini Başkanı temsil eder diye bir kural varsa, Sayın Haşim Kılıç, bu temsil görevini ben yapacağım, bu konuşma metnini de kendim hazırlayacağım demiş olabilir. Anayasa Mahkemesi yüksek yargıdır, Türkiye'nin de ihtiyacı vardır. Ben bugün Twitter kararından dolayı Sayın Kılıç'ı da mahkemenin üyelerini de eleştiriyorum. Bütün hukuk yolları tüketilmeden ve sadece Twitter şirketini muhatap alarak onlar lehine karar vermiş olmalarından dolayı da 367 kararı kadar olmasa bile bir garabet, bir yanlış karara sahip çıktıklarını düşünüyorum. En az Tiwitter şirketinin hukukunu muhafaza edeceğiniz kadar, en az onun kadar da bizlerin, bireylerin hakkını düşünmesi gerekirdi. Hergün haklarında hakaret edilen, hergün iftiralar savrulan, hergün ülkenin en gizli görüşmelerini bile Youtube'dan veya başka bir yerden, Twitter yoluyla dahi vermeye çalışanlara bu ülkede hukukun yapacağı bir şey olmalı. Bireysel hak ve özgürlükleri koruyacak bir karar almadan Twitter şirketini esas alırsanız ve diğer bütün yollar tüketilmeden de aceleyle karar verirseniz, biz bu kararı eleştiririz. Benim eleştirim de geçmişte birilerinin yaptığı durumdan vazife çıkarmak eleştirisiydi. Herhalde Sayın Kılıç'ı o kadar üzdüm ki beni bu törenlere bile davet etmedi.' Bülent Arınç, cumhurbaşkanlığı seçimine lişikin soru üzerine, yaptığı tüm istişarelerde cumhurbaşkanı adayı olması yönünde çok büyük bir çoğunluğun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı desteklediğini söyledi. Kendisinin de istişare edilen bir insan olarak kararını ifade ettiğini dile getiren Arınç, '12 yıl başarılı bir başbakanlıktan, güçlü bir liderlikten sonra, Türkiye bunca faydalı, olumlu hizmetlerini gördükten sonra, böyle bir makamı, şühpesiz Sayın Gül ile konuştuktan sonra, kendisinin aday olmasını ve Allah kısmet ederse, bütün gücümüzle çalışarak birinci turda da yüksek bir oyla seçilmesini arzu ederiz. Ben tercihimi böyle belirledim. Bunu kendisi de arkadaşlarım da biliyor. Diğer konuda da hiç değişmeyen kararımı ifade ettim, 3 dönem kuralı değişmemelidir diye yazdım ama karar şüphesiz bana ait bir kara değil' dedi. Başbakan Erdoğan'ın bu konuyu söylemeden dahi kendilerinin günü geldiğinde bunların netleşeceğini söylediğini anımsatan Arınç, 'Bugün Sayın Cumhurbaşkanımızla belki bir görüşme yaptılar. Mayıs ortalarına doğru da bu işi netleştireceklerini biliyorum' dedi. Arınç, bugün genel kanı veya kabulün, Erdoğan arzu ederse Cumhurbaşkanı Gül'ün bundan onur duyacağı, 'Bu senin hakkındır, ben aday olmayacağım' demesini beklediklerini söyledi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Tanıyabildğimiz kadarıyla, bildiğimiz, güvenebildiğimiz kadarıyla Sayın Gül, çok iyi bir insandır. Bu partinin, bu davanın temelinde harcı olan bir insandır. İlk başbakanımızdır ve partinin kurucularından biridir. Bugüne kadarki çizgisini ve ülkemiz için, davamız için neler düşündüğünü çok iyi bildiğimiz bir insandır. Ama bu istişarelerin sonunda veya Sayın Başbakanımız, Türkiye'nin geleceği, perspektifi açısından daha fazla hizmetin icra noktasında görür veya kendisine edilen tavsiyeler bu konuda olursa belki farklı bir yöne gidip kendisi tekrar partinin başında bu işleri inşallah 2023'e, daha sonrasına götürebilecek bir zemini hazırlamayı tercih edebilir.' Tek aday Gül mü? Bülent Arınç, 'O zaman cumhurbaşkanlığı için tek aday Sayın Gül müdür?' sorusunu yanıtlarken de 'Bugün için ben öyle görüyorum, çünkü 7 yıllık performansı ve aldığı karnede ben bütün notlarının pekiyi olduğunu görüyorum. Bu bizim de gönlümüze hoş gelecek bir şey olur. Ancak Sayın Cumhurbaşkanımız ben teşekkür ederim ama bu görevi yaptım. Bundan sonra bir başka arkadaşımız veya bu işi daha başarıyla yapacak bir insan da olabilir derse o zaman şöyle herkes kendine dönüp bakacaktır' dedi. Arınç, Başbakan Erdoğan'ın gazetecilerle yaptığı keyifli bir sohbetin arkasında 'Bak ters köşe de yapabiliriz ha' demesini, tanıyabildiği kadarıyla o günün neşesi içinde kabul edilebileceğini belirterek, 'Yani siz hep ikimizi düşünmeyin başka şeyler de olabilir. Ama bu diğer partilerin de üzerinde ittifak edebileceği, herkesin rahatlıkla oyunu verebileceği bir kişi de olabilir' derse, bunu kendisi, arkadaşı için de söylemiş olabilir veya bir başka bu meziyetlere sahip bir kişi olarak da bunu tarif etmiş olabilir. Bekleyelim. Yapılacak tek şey en azından mayıs ortalarına kadar bu işi beklemek' değerlendirmesinde bulundu. Cumhurbaşkanı Gül'ün siyaset düşünmediği yönündeki açıklamalarının hatırlatıldığı Arınç, bu sözlerin bir ayeti kerime olmadığını, bunların konjonktür içinde hem de birilerinin sorularına verilecek cevaplar olarak konuşulduğunu, kendilerinde istişarenin asıl dolduğunu ve Başbakan Erdoğan'ın bu işi çok iyi yaptığını bildirdi. Arınç, Başbakan Erdoğan'ın gelecek hafta milletvekilleriyle bir araya geleceğini anımsatarak, 'Ondan sonra da 15-20'sinde de tekrar Sayın Cumhurbaşkanımızla bir araya gelecekler. Önümüzdeki 7 yılın bir muhasebesini çizecekler, biz de inşallah en hayırlı kararı sanıyorum bundan sonra işitmiş olacağız' dedi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in 'Dört Başbakan Yardımcısından biri olabilir' sözleri de hatırlatılarak, Başbakan Erdoğan'ın Köşke çıkması durumunda Başbakan'ın kim olacağı yönündeki soru üzerine Arınç, hepsinin olabileceğini çünkü AK Parti'nin kadrosunun çok zengin bir parti olduğunu söyledi. Arınç, 'Sayın Başbakanımız, 2002 seçimlerine giderken İstanbul'da 1. sırada aday olarak gösterilmişti. Seçime 2 ay kala bu adaylığı iptal edildi. Kendisi milletvekili olamadı. O zaman muhalefet çok sevinmişti. Tayyip Erdoğan'a başbakan olacak diyordunuz, milletvekili bile olamıyor. Şimdi sizin başbakan adayınız kim? Bu soruyu ANAP'a sorduğunuz zaman 2. bir aday çıkmaz. DYP'ye sorduk o tarihlerde 2. bir aday çıkmadı. Herkes Mesut Yılmaz, Tansu Çiller'e odaklanmıştı. Baykal'a sorulsa o da ikinci bir aday gösteremezdi. Ama biz 10 tane, 20 tane bu işi yapabilecek kabiliyetli, iyi karakterli insanı sayabilirdik. Nitekim Sayın Gül, ilk seçimde de bizim başbakanımız oldu. Daha sonrası da çok güzel bir şekilde geldi. Bunlar demokrasi içinde ve partimizde yaşanan güzelliklerden birkaç tanesidir. Bugün de zannediyorum başbakanlığa vekalet edecek veya büyük kongrede genel başkan olacak, ondan sonra da 2015 seçimlerine AK Parti'yi götürecek ben size 20 isim sayarım. Bu parti içinde bu işi yapacak çok kabiliyetli, halkta karşılığı, birikimi, siyasi tecrübesi olan çok insan bulunur' diye konuştu. 'Bunların arasında kısa listeniz vardır' değerlendirmesi üzerine Arınç, '20'yi beşe düşür dersen onu da yaparım' dedi. '5'ten üçe' değerlendirmesi üzerine ise Arınç, '5'ten üçe de düşürmeyelim canım. Kötünün içinden iyiyi seçmek kolaydır, iyinin içinden en iyisini seçmek zordur. Yani biz AK Parti olarak iyinin içinden en iyisini seçebilecek zenginliğe sahibiz' dedi. 'Boş bir iddia değil' Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 'Başbakanın bir dönem daha Başbakanlık yaptıktan sonra ardından başkanlık sistemini sağlayacak bir ortamda Cumhurbaşkanlığını devralacağı, böyle bir şeyi siyaseten nasıl görüyorsunuz?' sorusunu ise 'Bu da bir iddiadır, hem de boş bir iddia değildir. Bunun iki sebebi var. Birincisi 2000 yılında cumhurbaşkanı seçmemize engel oldukları zaman o mahut Anayasa Mahkemesinin kararıyla AK Parti, cesur bir karar aldı. Erken seçimi tercih etti, yani kasımda yapacağını temmuza aldı. 'Cumhurbaşkanı artık bundan sonra mecliste seçilmez yüz seksen kişilik bir grup Türkiye'de cumhurbaşkanı seçtirmez, bundan sonra halk seçecek' dedi. Bu anayasa referandumu kabul edildi, 7 sene geçti şimdi günü geldi. şimdi artık cumhurbaşkanını, yani cumhur kendi başkanını yani halk kendi başkanını, millet kendi başkanını halk oyuyla seçecek. Bundan dolayı cumhurbaşkanı halkın seçtiği bir ortamda ama anayasa değişmediği için de Meclis tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanının kullanacağı yetkileri kullanacak' şeklinde yanıtladı. Bir paradoks yaşandığını belirten Arınç, şöyle devam etti: 'Sivil, yeni, çağdaş, birbiriyle uyumlu anayasa yapamadığımız için muhalefet sebebiyle. Biz şimdi halkın seçtiği ama meclisin seçtiğini cumhurbaşkanı yetkilerine sahip bir insanın bir çelişki yaşayıp yaşamadığını göreceğiz.Yetkilerini kullanırken yüzde 50 artı biri arkasına almış, diyelim ki 30 milyonun oyuyla seçilmiş bir cumhurbaşkanı Meclis'teki seçimde gelebilecek bir cumhurbaşkanı yetkilerini kullanacak bu da hükümetle bir çatışma veya çelişme veya yetkileriyle bir çelişme yaşanabilir mi? Belki yaşanabilir belki yaşanmayabilir ama bu anayasa içinde akort edilmesi gereken bir noktadır. İkincisi Sayın Başbakanımız yarı başkanlık veya başkanlık sisteminin Türkiye'yi daha iyi yönetebileceğini inanıyor. Onlar da demokratik rejimlerde uygulanan usüllerdir. Parlamenter demokratik sistem sadece demokratik bir rejimi göstermez, bugün Amerika'da veya Fransa'da veya başka ülkelerde başkanlık sistemine yakın unsurlarında faydalı olablidiğini görüyoruz. Diyelim ki Sayın Başbakanımız, Cumhurbaşkanı olur ama partisi 2015 seçimlerinde 367'yi de içine alabilecek bir çoğunlukla seçimi kazanırsa o zaman AK Parti kendi başına bir anayasa değişikliğini mutlaka yapar ve anayasa değişikliği içerisinde de başkanlık sistemlerinden birisine dönüşü gerçekleştirebilir.' 'O zaman 2 ya da 3 yılda cumhurbaşkanı değişmiş mi olur, değişmesinin yolu mu açılır? sorusunu Arınç, 'Hayır, cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili bir konu değil, cumhurbaşkanlığı yetkileriyle ilgili. Yani cumhurbaşkanıyla yürütmenin ilişkilerini, yasamanın ilişkilerini, yargının ilişkilerini tekrar gözden geçirebilecek bir konsepte dönüşebilir, akla uzak bir ihtimal değil' şeklinde yanıtladı. Paralel yapıya yönelik soruşturmalar gündemde olduğunu hatırlatan Arınç, şöyle devam etti: 'Dün İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın verdiği demeçleri de vardı. Akşam gazetesinde bugün de bir ifade var, Sayın Başbakan'dan 'devrik başbakan' diye bahseden savcılar sözkonusu. Bütün bunlara yönelik soruşturmalar var. Soruşturmaların yeterince hızlı ve etkili işlediğini düşünüyor musunuz? Sonucunun ne olmasını bekliyorsunuz?' sorusu üzerine, '17 Aralık ve 25 Aralık'ı esas alırsanız aradan dört aylık bir zaman geçmiş. Bu dört ayın bir kısmı şok zamanıdır. Ama son üç aydan bu yana gerçekten bu yargı darbesini Türkiye'de uygulamak isteyen bir taraftan da güvenlik güçleri içerisinde özellikle emniyeti, polisi hedef alan bir yapılanmayla eğer mücadele edilecekse ki ediliyor, edilmesi lazım. Bu mücadelede devletin kendi yapısı içerisinde aynen devlet gibi yapılanmış bir başka varlığa tahammül edemeyeceği için yapılması lazım.' Arınç, bu mücadelenin sadece iktidar ve AK Parti'yle değil, bütün muhalefet partileriyle, varlık sebepleri hukuk devleti içerisinde ve parlamento içerisinde hayatiyet gösterecek bütün partilerin de desteğiyle yürütülmesi gerektiğini belirterek, 'Bu bir hayali şey değil. Pek çok unsurlarda kendilerini belli ettiler' dedi. Bugün yapılan soruşturmaların iki yönlü olduğunu ifade eden Arınç, şunları kaydetti: 'Birisi idaridir. Yani kendi içerisinde bir soruşturma açarak kimin ne yaptığını görebilecek bir ülke müfettişlerinin veya herkesin bir teftiş kurulu var, en sonunda da Başbakanlık Teftiş Kurulu var. Teftiş Kurulları bütün kurumlarda iddiaların ne kadar gerçek olup olmadığın araştırıyorlar. Bunun sonunda idari cezalar verilebilir. Ama şimdiden yapılan bir şey var. Üst noktalarda bu irtibatı birbiriyle sağlamış hukuka kanun devletine amirlerine bağlı olmaktan öte mensup oldukları grup içerisindeki yapılanmada emir ve talimat alan kişiler varsa bunlar müsteşarsa bunlar genel müdürse bunlar daire başkanıysa bir, idarenin bunları görevden alma yetkisi var. Bu yetki şüphesiz sınırsız değil. Ama görevden de alırken bir sebebini mutlaka söyleyeceklerdir. Görevden aldığın zaman meslekten çıkarma noktasını da kastetmiyorum. En azından o yapının başındayken yapabileceklerini tahmin ediyorsa oradan uzaklaştırmaktan ve ilgisiz bazı noktalara atamaktan da bu yol geçer. Şüphesiz 657 sayılı kanunun bu insanlara kamu görevlilerine tanıdığı bir takım imkanlar var, bir takım dokunulmazlıklar var, bir takım yasal statüler var. Bunları da ihlal etmeden çok önemli diyelim ki bilgi işlem merkezinin başında bir insanı veya atama yetkisi olan bir noktada bir insanı veya gizli kalması gereken belgeleri ilk önce okuması gereken insanları bu yapının içerisinde bir yere koyabilmişseniz oradan alırsınız levazım müdürü yaparsınız veya bir başka yere getirirsiniz. Şimdi bazı atamalar bu amaçla da yapılıyor olabilir, o insanların hepsini suçlamak adına söylemiyorum burada bir şüphe dahi bu kişinin o noktadan alınmasına yol açabilir. En azından verebileceği zararlarda bir ölçüde uzaklaşmamız lazım. İkincisi böylesine bir ihtimali düşünerek o görevden alınıp başka bir yerlere verilmek ne kadar mümkün ve muhtemel ise ikincisi de maalesef bu dinlemeler yoluyla suç atmalar yoluyla suç delilleri üretmek yoluyla bir takım insanları ta Başbakanımıza kadar uzanacak ölçüde gözlerini karartarak onları yok etmeyi hedeflemiş bir çalışmanın içinde olduklarını bildiğimiz, düşündüğümüz, elimizdeki delilleriyle bu konuda karar verme noktasına gelmişsek o zaman yargıya teslim etmekten başka bir çaremiz yoktur. Bu konuda da dün Sayın Efkan Ala'nın İçişleri Bakanımızın verdiği rakamlar doğrusu onun bilmesi gereken rakamlardır ben o kadar bilmiyorum, o ciddi bir çalışmanın devam ettiğini gösteriyor.' 'Ama kurt gövdenin içine girmişse mücadelenin ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz, eğer karşınızda olsa o karşınızdaki insanın ne yaptığını açıkça bilseniz suç delilleri çok açık bir şekilde ortaya konulmuş olsa şüphesiz onun hakkından gelmek yani kanun yoluyla, yargı yoluyla mümkün olabilir' diyen Arınç, 'Hatta sizin bir zamanlar güvenerek iş başına getirdiğiniz bazı insanlar sizin hükümetinizi yok etmek Sayın Başbakanı itibarsızlaştırmak, biz de onların içerisindeyiz bir zamanlar ellerini dostça sıktıkları çok güvendikleri insanları bile günün birinde lazım olur diyerek dinlemek özel hayatlarına girmek bunlar fevkalade utanç verici fiillerdir. Bunları yapanlarla yargı önünde elbette hesaplaşacağız. Bence çok ağır gitmiyor olması gerekenden fazla belki süratle gidiyor ama kolay bir işin içinde değiliz' şeklinde konuştu. 'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu özgürlükçü bir kanundur' '1 Mayıs konusunda özellikle İstanbul'daki kutlamalarda Taksim'in açılmamasına karar verildi. Muhalefetin CHP'nin ve BDP'nin ve bazı sendikaların mutlaka meydana çıkacağız şeklinde açıklamaları var. 1 Mayıs'ta neler olabileceği konusundaki düşünceniz nedir? Yeniden bir şiddet sarmalı yaratacak olaylar meydana gelebilir mi, ne dersiniz?' şeklindeki soruya ise Arınç, şu yanıtı verdi: 'Bir defa Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, özgürlükçü bir kanundur. İzin almaya da gerek yok önceden 'Ben şurada şöyle bir gösteri yapacağım' dediğiniz zaman size her yer tahsis edilir. Ama bunun bir istisnası var, yani herkesin böyle belki trafiğe kapalı alanlar önceden belli edilmiş olabilir veya bu ticaretin esnafın tam ortada olduğu noktalarda toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu yapılmasın denebilir. Güvenliğin zor sağlanabileceği kanuna aykırı eylemlerin odağında merkezde toplantı gösteri yürüyüşleri kanunu gereğince idari makamların tasarrufuyla kapatılmış olabilir. Şimdi bazı sendikalar ideolojik bağnazlık sebebiyle kendilerince kutsal saydıkları, kendilerince kutsal sayılmış mekanları devlet hangi gözle bakar herkesin bilmesi lazım 'Ben illa burada yapacağım' denilmesi karşısında bu bir 'ben suç işleyeceğim' anlamına da gelebilir. Herkes her yerde derken belirlenmiş alanları kastediyorum. Bunun dışında da 'ben bir basın açıklaması yapacağım' diyebilirler 'ben küçük bir grupla yürüyüş yapacağım' diyebilirler. Bunun için de idari makamlar bütün kolaylıkları gösterir. Ama bir sendikanın bunları hiç bilmiyormuş gibi 'Ben sadece burada yapacağım ve bunun için gerekirse de güvenlik güçleriyle kavga edeceğim, gerekirse bomba da atılabilir insanlar da yaralanabilir geçmişte de zaten 30'dan fazla kişi ölmüştü, bugün de belki Allah korusun böyle olaylar yaşanabilir, ama inadımız inat' demesini anlayışla karşılamak mümkün değil.' Mesele sendika meselesiyse DİSK'in üçüncü sırada bir sendika olduğunu belirten Arınç, şöyle devam etti: 'Birinci sıradaki işçi sendikası ben İstanbul'da Kadıköy'de yapacağım diyor, kendisine bir alan tahsis edilmesini istiyor. Memur sendikaları içinde Memur-Sen var; 'Ben Diyarbakır'da yapacağım' diyor, ikinci sıradaki işçi sendikası Hak-İş, 'Ben Kayseri'de yapacağım' diyor. Bunlar sendika değil mi, bunların yüz binlerce üyesi yok mu bunlar işçiyi temsil etmiyor mu? 'Bana göre orası kutsaldır', o sana göre kutsaldır. O zaman git mum dik ama böyle topluca ve sadece 1 Mayıs'ta burada yapılacak bir eyleme hükümet, İçişleri Bakanlığı, valilikler kesinlikle izin vermez. Onlar da bunu zaten bildikleri için resmi müracaatlarını yapmıyorlar sadece kabadayılık gösterisi yapıyorlar 'Biz burada yaparız'. CHP zaten buna teşne, 'Ben de milletvekillerimi göndereceğim' diyor. Ama orada bir tane MHP'li milletvekili bulamayacaksınız çünkü Sayın Bahçeli devletin, hukukun ve yasaların verdiği imkanları çok iyi bilen ve bunların aşılmamasını isteyen, Türkiye'de huzurun bozulmamasını isteyen bir yapıya sahip. CHP teşnedir o kızıl bayraklarını göreceğimiz pek çok yasa dışı örgüt mutlaka orada olacaktır. Belki DİSK mensubu işçiler orada çok az olacak ama yasa dışı örgütler de kırmayı dökmeyi yaralamayı öldürmeyi çatışmayı hedef alan marjinal gruplar orayı Allah saklasın beklenilmeyen arzu edilmeyen bir görüntü içine sokabileceklerdir. Devletle kavga etmek, devlete karşı gelmek birilerinin ideolojik bağnazlığı olabilir ama bunu söyleyen ve yapanların da yargı karşısında, hukuk karşısında bir sorumlulukları mutlaka olacaktır. Günahtır binlerce polis orada olacak hayat duracak ve sadece birkaç bin kişinin gösterisi sebebiyle Türkiye'de 1 Mayıs bayram olmaktan çıkacak, o gün bir kara gün olarak belki, Allah saklasın, yıllarca acıyla hatırlanacak. Buna izin vermeyeceğiz, bu görüntülerin hiçbirisine izin veremeyiz. Bir hükümet ülkeyi yönetiyorsa ülkede huzursuzluğun çıkmasına izin ve imkan veremez. 'Şurada yapın Kazlıçeşme'de, şurada yapın Maltepe'de, şurada yapın, hatta sizleri bedava taşırız. Oraları sizler için de hazırlarız gelin binlerce insanı oraya getirin. Biz de bu bayrama hep beraber ortak olalım' diyenlere, maalesef 'Biz sadece Taksim'de yaparız her ne pahasına olursa olsun kavgayı da çatışmayı da göze alırız' diyen bir grup var, o gruba devletin müsaade etmesi mümkün değil.' 'O günlerde herkesi dinleyip, olayı anlayıp söndürmeye gayret ettim' İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu'nun 'Gezi sürecinin iyi yönetilemediği' yönündeki açıklamalarının sorulması üzerine Arınç, 'Evet, başındaki birkaç küçük olay sonradan büyümüş, parlamış, patlamış, pek çok insanımızın hayatına mal olmuş, milyonlarca liralık zararlar verilmiş, yaralanmalar olmuş, kamu mallarına zarar verilmiş. Ama Sayın Valimiz şunu bilsin ki hiçbir masum düşünce veya hareket Gezi olayları sebebiyle Türkiye'nin kara günler yaşamasına vesile olmamalıydı' değerlendirmesinde bulundu. Arınç, o günlerde herkesi dinleyip, olayı anlayıp söndürmeye gayret ettiğini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da 'Yargı kararına uyarız, gerekirse plebisit yaparız, gerekirse tarafların her biriyle konuşuruz, uzlaşmayla buraya ne yapılacağı konusunda karar veririz' dediğini ancak bunlar konuşulduktan sonra bile sokak hadiselerinin, yakıp yıkmaların devam ettiğini söyledi. Arınç, 'Herhalde her şey o küçük twit hatırımıza getiriyor: 'Mesele sadece ağaç meselesi değil hala anlamadın mı?' Biz bunu sonraki olaylarda da gördük. Yani Gezi olaylarında biz ne yapsaydık dahi maalesef bu sokaklarda insanların ölümüne yol açmak isteyenler yolundan dönmeyecekti' diye konuştu. 'Öcalan'ın mesajlarını iyi okumak gerekir' Abdullah Öcalan'ın 'çatışma olasılığının da gündemde olduğu' ifadesine ilişkin ise Arınç, 'Öcalan, bildiğimiz kadarıyla çözüm sürecinin başarıya ulaşmasını istiyor. Kandil'den ve milletvekillerinden farklı olarak her ne pahasına olursa olsun, geçtiğimiz yılki Nevruz'dan bugünkü Nevruz'a kadar düşüncelerinde, görüşlerinde, hedeflerinde bir değişiklik olduğunu zannetmiyorum' görüşünü bildirdi. Arınç, Öcalan'ın, zaman zaman silahlı örgütün ve Kandil'deki silahlı unsurların, kendisine karşı şikayetlerini veya kendisinden farklı davranışlarda bulunacağını bildiğinden bunun yolunu kesmeye çalıştığını belirtti. 'Öcalan'ın bu mesajıyla neyi amaçladığını istihbarat örgütümüz çok iyi tahlil edecektir, analiz edecektir ve bunun karşılığı da mutlaka verilecektir' ifadesini kullanan Arınç, sözlerini şöyle tamamladı: 'Bizim bütün amacımız on beş, on altı aydır çözüm süreci içerisinde Türkiye'de insanlarımızın ölümlerine yol açan olayların bitmesi, silahların susması, şiddetin susması ve artık varsa fikirlerin konuşulması diyeceğimiz noktaya gelinmesidir. Silahlı unsurların Türkiye'den çıkışları tamamlanmamıştır, bunu hepimiz biliyoruz. Her şeye rağmen tamamlanmamıştır ama arkasından bir çatışma ortamı da gelmemiştir. Çözüm sürecinde yeni ileri adımlar atılabilirdi, hem silahlı unsurların dışarıya çıkması hem de artık eylemsizlik halinin kalıcı bir hale gelip örgütün silahlı eylemlerden kendisini arındırması söz konusu olabilir. Öcalan'ın mesajlarını iyi okumak gerekir. Bunu okumakla yükümlü olanlar da herhalde hükümetimiz değil.' AA
1 Kadın 3 Şair
Kendisine hiç şiir yazılmamış biri olarak, 3 büyük şairin kendisine en güzel şiirlerini yazdırtan kadını hep merak etmişimdir. Onun kişiliğini alışkanlıklarını düşünceleri hep merak etmişimdir. Evet bahsi geçen bu güzel kadın ise Tomris Uyar.
Balkanlarda Kaç Osmanlı Eseri Bulunuyor?
Trakya Üniversitesi, İslami İlimler Araştırma Vakfı ile İstanbul Üniversitesi İslam Araştırmaları Merkezi'nce Başbakanlık Tanıtma Fonu desteğiyle 'Osmanlı İlim, Düşünce ve Sanat Dünyasında Balkanlar' başlıklı sempozyum düzenlendi.Sempozyumda konuşan Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil, vakıf kayıtlarında, Balkanlar'da 5 asır hüküm süren Osmanlı'ya ait 15 bin yapı bulunduğunu ve eserlerin yüzde 90'ının arazide tespit edildiğini söyledi. Balkanlarda, cami, han, hamam, tekke, köprü, şifahane gibi yapıların da aralarında bulunduğu 4 bin ile 5 bin yapının ayakta olduğunu ifade eden İbrahimgil, Makedonya, Macaristan, Kosova, Hırvatistan'da Osmanlı eserlerinin ihyası çalışmalarının devam ettiğini örneklerle anlattı.Osmanlı padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman'ın kalbi ve iç organlarının, Macaristan'ın Zigetvar şehrindeki Kanuni Camisi'nin bahçesinde bir yere gömülü olduğunun belirlendiğini ifade ederek, 'Bu henüz çok yeni bir bilgi, basın toplantısıyla detayları aktarılacak. Daha sonra ekip giderek, kazı yapacak' dedi. Sempozyumu, Hırvatistan Başmüftüsü Aziz Hasanoviç, Bulgaristan Başmüftüsü Hacı Aliş, Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif ile İskeçe Müftüsü Ahmet Mete de dinledi.Sempozyumda Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Necip Yılmaz 'Filibeli Ahmet Hilmi ve materyalizme yönelik eleştirileri', Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Coşkun 'Filibeli Ahmet Hilmi'nin Allah tasavvuru', Makedonya Teteva Devlet Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kani Nesimi 'Osmanlı dönemi ve sonrasında yaşayan önemli şahsiyet Arnavut Ekrem Bey Vlora' başlıklı tebliğlerini sundu.Katılımcılara belgelerini, Hırvatistan Başmüftüsü Aziz Hasanoviç ve oturum başkanı Prof. Dr. Bayram Dalkılıç tarafından verildi. 'Osmanlı İlim, Düşünce ve Sanat Dünyasında Balkanlar' başlıklı sempozyum yarın sona erecek. teknolojioku