Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Polisin Bilgi Edinmesi | Murat Belge | Taraf
Bizim gençliğimizde “Türk Polisi”nin değişmez bir görevi vardı: Komünist yakalamak. Başka işler de olurdu ama onlar teferruattı. “Birinci Şube” siyasete bakar. “Siyaset” deyince, “C Masası” falan, böyle şeyler de kurulmuş, ama varsa yoksa Komünizm.
Kimin sol fikirli olduğu da aslında bilinirdi. Şunun şurasında, toplasan kaç kişi zaten? Arada bir bunları toparlayıp içeri atmak gerekirdi. Onların şunu bunu yapmasından ötürü değil, başka bir işe paravan olacak bir “sansasyon” yaratmak için.
Her türlü “polisiye” davada tek bir “polisiye yöntem” vardı; işkence! Yatır falakaya, söylet. Bunun da genellikle iki amacı olurdu. Ya polis bilmediği bir şeyi öğrenmek için işkence yapardı (“konuşturmak” üzere); ya da, kendi kurduğu bir hikâyeyi birilerinin “Ben yaptım” diye üstlenmesi için (“kabul ettirmek” üzere).
Şüphelinin ardına adam takmak, telefonunu dinlemek gibi yöntemler vardı, ama ikincil şeylerdi bunlar. “Polis” demek, “işkence” demekti. Burada “ileri teknoloji” de, elektrik vermek olmuştu.
‘Yeni Türkiye'ye Eski Emniyet | Ayça Söylemez | BirGün
Herkesin aklına aynı şey geldi: Uzun bıçaklar gecesi
Herkesin aklına aynı şey geldi: Uzun bıçaklar gecesi. Hitler’in SA’ları SS’lerle değiştirme operasyonu. Polisin, yani AKP’nin son operasyonuyla cemaatçi polisler gözaltına alınır, tutuklanırken şimdi önümüzde cevaplanması gereken önemli bir soru duruyor: Yerlerine gelenler kim? (Ve başımıza nasıl çoraplar örecekler?)
Operasyon henüz tayin aşamasındayken, 4 Şubat’taki BirGün yazımdan: “Uzaktan baktığımızda görünen, AKP’nin, yani Başbakan Erdoğan’ın ‘cemaatçi’ polisleri Emniyet Müdürlüğü’nden temizlemeye çalıştığı...” “... (Mehmet) Ağar’ın şimdilerde Başbakan Erdoğan ile bir araya geldiği, Emniyet’teki tayinler konusunda danışmanlık yaptığı konuşuluyor. Şaşırtıcı değil. Erdoğan, İstanbul’da Sedat Selim Ay ile başlayan süreci tamamlamak için Mehmet Ağar’dan iyisini bulamazdı...”
İki ay kadar önce de başka bir tayin haberi düştü ajanslara: Emniyet’e “cemaat raporu” yazan, telekulakla suçlanıp beraat eden bir polis, aktif göreve döndü: Osman Ak.
Muhafazakâr Kesimde Erdoğan'a Rakip Çıkmaz | Ahmet Hakan | Hürriyet
Çıkmaz. Çünkü Erdoğan, bir tür “terminatör” gibi. İtiraz edeni, kafayı azıcık çıkaranı, rakip olanı… Kesiyor, doğruyor, parçalıyor.
Muhafazakâr kesimde kim kafayı kaldırırsa… Tahrip gücü yüksek bir bomba gibi devreye giriyor Erdoğan. Çalıyor kılıcı, bitiriyor işini.
Düşünün: Yıllardır cemaat lideri ve din âlimi olarak saygı gören bir şahsiyet, Erdoğan’ın propagandası sonucu… Şu anda muhafazakâr kesimde “İsrail ajanı” olarak görülüyor. Erdoğan insanları buna ikna etmeyi başarabilmiş biri.
Düşünün: Daha dün Erdoğan ve arkadaşlarının, en önemli uluslararası örgütlerden birinin başına aday gösterdiği muhafazakâr kesimin itibarlı bir ismi, sırf Cumhurbaşkanlığı’na aday oldu diye…
Erdoğan tarafından “Bu toprakların evladı” olmamakla itham edilebiliyor.
Bu Operasyon Her Yere Sıçrar, Gerekirse Size ve Bana Bile! | Ezgi Başaran | Radikal
Yargıda nasıl bir sistematik dönüyor, yargı gücü hangi araçlar kullanılarak nasıl el değiştiriyor bize anlatsanız…
Şunu bir kez daha bir kenara not edelim. Yargı, dünyanın her yerinde bir kamu alanı olarak kurulur. Bunun anlamı, en güçsüz olanların bile güçlü olanlarla eşitliğinin garanti altına alınması ve sonucu da çoğunluklar ile azınlıklar arasındaki demokratik oyunun belirlemesidir.
Oysa Türkiye'de yargı bir kamu alanı olarak değil, bir devlet alanı olarak kurulmuştur. Bunun anlamı ise, güçlü olanın, iktidar olanın her şeyi istediği gibi yapabilir olmasıdır. Diğeri, yargı alanında sadece bir nesne olarak anlam taşır. Burada, farklılıkların kendi varlıkları, kültürleri, potansiyelleri ile hayatın içine dahil olması istenmez, bir devlet terbiyesi içinde ve iktidarı ele geçirenin çıkarlarına uygun olarak davranması beklenir sadece. Hem işlevsel olarak hem de kurumsal ve örgütsel olarak Türkiye'de yargı böyle yaratılmıştır. Yani Türkiye'de yargı yargı değildir. Bir devlet dairesidir. Bu da onun halkı devlete karşı koruma yönündeki tarihsel misyonunun tersine iktidarları halka karşı koruyan bir araç haline dönüştürür.
İsrail Politikası Ne Olmalı? | Şahin Alpay | Zaman
İsrail’in Filistinlilere karşı sergilediği son hunharlıklar karşısında yeniden tetiklenen soru, Ankara’nın İsrail’e yönelik nasıl bir politika izlemesi gerektiği.
Doğrusu bu, cevaplanması kolay olmayan bir soru. Niye? Çünkü İsrail, Filistinlileri işgal ve boyunduruk altında tutmakta ısrarlı. Yahudilere karşı işledikleri günahların kefaretini Filistinlilere ödetmesine göz yuman Batı’nın verdiği cesaretle Filistinlileri ezmeye devam ediyor. “Anti–semitizm, Yahudi düşmanlığı” deyip her eleştiriye kulaklarını tıkıyor. Almanya Başbakanı Bayan Merkel, “İsrail’in kendini savunma hakkı vardır!” buyurmuş... Ona ve benzerlerine sormak lazım: “İsrail’in vardır da, işgal ve boyunduruk altında tutulan Filistinlilerin kendilerini savunma hakları yok mudur?!” Sizlerde zerre kadar hakkaniyet duygusu yok mudur?! Utanmıyor musunuz?!
Hak Vermem Bir Tekine...
İktidar ortaklarının operasyon düellosunda ezim ezim ezilen hukukun, bir daha ne zaman, nasıl ayağa kaldırılabileceğini kestirmek olanaksız.
Hukuk artık silah bile değil. Zira silahın bir mekanizması vardır, ne tarafa yöneltirsen oraya zarar verir... Hukuk, silahtan daha tehlikeli, kime zarar vereceği belli olmayan tarifsiz bir araç haline getirildi.
Bir kürsü hâkiminin görev sırasında muhatap olduğu kişiye “Kaç İsmail kaç” diye bağırmasından tutun da gözaltında tutulan kişilerle ilgili fotoşoplu fotoğraf servisi yapılmasına kadar her şey yargı mekanizmasının en özenli olması gereken yerlerinin kevgire döndüğünü gösteriyor.
Son Anket Neyi Gösteriyor? | Abdülkadir Selvi | Yeni Şafak
Ekmeleddin İhsanoğlu'nun ipi de sağlam bir kazığa bağlanmadığı için bir o yana yatıyor bir bu yana.
CHP'lilerle laik, MHP'lilerle milliyetçi oluyor. Diyarbakır'da çözüm yanlısı, Yozgat'ta çözüm karşıtı.
Trabzonlu'nun kayığı gibi.
Bakmayın büyük uzlaşma diye yutturulduğuna, ilkesizlik üzerine kurulmuş bir ittifakın adı, çatı.
PKK'dan ayrılmış, DHKP-C'den kopmuş isimlerce kurulmuş Devrimci Halk Partisi ile MHP var bu çatının altında.
Devrimci gerilla savaşını esas alan Devrimci Halk Partisi ile Devlet Bahçeli'nin MHP'si kol kola.
Yaşasın Marksizm
Yaşasın Leninizm
Yaşasın sosyalizm diyen TSİP'le, 'Kanımız aksa da zafer İslam'ın' diyen MHP aynı çatı altında.
Kadının Zamparası, Erkeğin Kahkahası... | Pınar Tremblay | T24
Yoksa karıştırdım mı? Nasıl olmalıydı doğrusu? Elmanın ısırılmamışı makbuldü onu hemen anlayabildim de, bu zampara, kahkaha, mesir macunu, içinde rakı geçen şarkılar… ne kadar derin zorluklar var…
Her konuda önemli kurallarımız var. Duble yollara hayran olurken, sokaklarda her gün bunu biraz daha iyi anlıyorum… sürekli kazılan fakat hiç onarılamayan sokaklar. Bir kenarında çöplerin önce toplandığı, öğleden sonraları “çöpleri eşeleyenlerce” dağılıtıldığı sonra tekrar toplandığı sokaklar… çok çok kirli… ama bizler kapının önünde ayakkabılarımızı çıkartıp, her yağmurda evini şu basan “kadınlar” tarafından haftada bir temizlettirdiğimiz evlerde yaşıyoruz… Çok temiziz yani… İnanın anlamak çok zor… Sokakları bu kadar pis, bu kadar delik deşik ve hatta kaldırımsız olan “çok pahalı semtler” de yaşayıp da nasıl evimizin temiz olduğunu iddia edebiliriz?
ErdoğanIn Bölgesel Rolü | Yalçın Akdoğan | Star
Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde oynayacağı ‘bölgesel rol’ giderek daha büyük önem taşıyor. Bölgemiz adeta siyasi ve sosyal deprem lerle sarsılıyor, yaşanan çatışmalar bütün fay hatlarını harekete geçiriyor ve ciddi kırılmalara sebep oluyor.
Irak mezhep çatışmalarıyla uçurumun kenarına gelmiş durumda.
Zalim diktatörün baskısı sebebiyle Suriy e’de yaşanan iç savaş mezhep, din ve etnik köken temelindeki ayrışmaları derinleştiriyor.
Mısır ’da yaşanan darbenin arkasından gelen otoriter rejim bir siyasi harekete ve toplum kesimine yönelik ceberrut politikalar uyguluyor.
İsrail ’in Filistin’de yaptığı katliamlar anti-siyonizmi, batı karşıtlığını ve batının öne çıkardığı değerlere karşı antipatiyi daha da kışkırtıyor.
Din etiketli örgütlerin uyguladığı şiddet , insanlığın kanını donduran vahşet görüntüleri üretiyor.
Demokrasi Servetin de Mülkiyetin de Güvencesidir | Mehmet Barlas | Sabah
Yeni Türkiye ile eskisi arasındaki görüntü farkını Bodrum'da tatil yaparken daha fazla fark ediyorsunuz... Havaalanındaki özel jetlerin sayısı giderek artıyor... Yatların 30 metrenin altındakileri küçük görülüyor. Yalıkavak'taki ' Palmarina ' mağazalarında sergilenen markalar ve fiyatları, Cannes'dakilere taş çıkartmakta... Cennet Koyu'ndaki ' Mandarin ' oteli, hem konumu hem de servis mükemmeliyeti ile Uzakdoğu'daki veya Avrupa'daki Mandarinlerden daha ileri...
Gerçi dünyanın en geri kalmış ve yoksul ülkelerinde de büyük zenginler vardır... Gerçek zenginlik ise servetin kitlelere dağılım biçiminden anlaşılır. Bu açıdan bir ülkenin sosyo- politik istikrarını, o ülkede kazanılan paralar kadar, harcanabilen paralardan anlarsınız. Çünkü dünyanın en yoksul ülkelerinin zenginleri kendi ülkelerinde kazandıkları paraları, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinde harcar, oralarda yatırım yapar.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!