Görüş Bildir

Yılmaz Özdil Haberleri

Yılmaz Özdil ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Yılmaz Özdil ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Müjdat Gezen'in Bahçesinde Nazım Hikmet Büstü
Kadıköy'deki sanat merkezinin bahçesine konulan Nazım Hikmet büstünün açılışına Müjdat Gezen başta olmak üzere Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, Nazım Hikmet Vakfı Başkanı Rutkay Aziz, Nazım Hikmet Vakfı Başkan Yardımcısı Tarık Akan, Gazeteciler Uğur Dündar, Yılmaz Özdil ve Yönetmen Kandemir Konduk ile sanat merkezinin öğrencileri katıldı.'AYRILIYORUM AMA BU HAYATTAN AYRILMIYORUM' Saat 14:00'de Müjdat Gezen Sanat Merkezi bahçesinde gerçekleşen törende açılış konuşmasını Müjdat Gezen yaptı. Gezen, Nazım Hikmet büstünü Büyükçekmece'de gördüğünü ve çok beğendiğini belirterek, 'Sayın Hasan Akgün bir benzerini armağan etti. Nazım'ın vasiyeti altında yazıyor' şeklinde konuştu. Büstü hediye eden Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün de 'Bu kadar muhteşem' diye nitelediği insanlarla bir kaç dakika da olsa bir arada bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu söyleyerek, 'Burada gerçek Cumhuriyetçi, Atatürkçü candan, bütün yürekleriyle özümsemiş insanlarla beraber olmak bana büyük mutluluk vermiştir' dedi. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk de MSM'nin hemen yanına bir park yaptıklarını hatırlatarak,' Müjdat'tan izin aldık. Oraya modern bir heykel gelecek. İnanıyorum ki okulla çok bütünleşecek' şeklinde konuştu. Kadıköy belediye başkanlığından yakından ayrılacağını hatırlatan Öztürk, 'Ayrılıyorum ama bu hayattan ayrılmıyorum. Yine Atatürk'ün yolunda. Yine demokrasi yolunda hep birlikte mücadele edeceğiz' diye konuştu. RUTKAY AZİZ: ELBET GÜNEŞLİ GÜNLERİ GÖRECEĞİZ. Nazım Hikmet Vakfı Başkanı Rutkay Aziz de büstün açılışı için gerçekleşen törende söz aldı. MSM'nin öğrencilerinin çok şanslı olduğunu söyleyen Aziz, ' Şaire 'günaydın' diyerek güne başlayacaklar. Şair de onlara ' elbet güneşli günleri göreceğiz çocuklar' diyecek. Bu umut hayata geçene kadar hep beraber yarınlara yürüyeceğiz' dedi. TARIK AKAN: MUSTAFA KEMAL'İN ASKERLERİYİZ Nazım Hikmet Vakfı Başkan Yardımcısı sıfatıyla konuştuğunu söyleyen ünlü oyuncu Tarık Akan da, 'Nazım bizim hocamız. Bizi biz yapan Nazım Hikmet. Sizleri de siz yapan Nazım Hikmet olacaktır. Mustafa Kemal Atatürk'ün askerleriyiz. Bunu bizim elimizden hiç kimse alamayacaktır. Ne yaparlarsa yapsınlar' diye konuştu. UĞUR DÜNDAR'DAN TÜRGEV ESPİRİSİ Gazeteci Uğur Dündar konuşmasıyla herkesi güldürdü. İki sitemi olduğunu söyleyerek konuşmasına başlayan Dündar, 'Birisi Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'e, şu gördüğünüz güzelim parkı TÜRGEV'e bağışlamak varken sizlerin hizmetine sunmuş, oysa hayır işi yapabilirdi, bağışlayarak' diye konuştu. Dündar'ın bu sözleri öğrenciler tarafından alkışlandı. İkinci siteminin Büyükcekmece belediye başkanına olduğunu söyleyen Dündar sözlerini, ' Ötekiler balya balya dolarları taşırken; oradan bu tarafa Nazım Hikmet heykelini taşıdı. Çok değerli bir çaba. Ötekilerden bizi ayıran da bunlar' diye tamamladı. YILMAZ ÖZDİL'DEN MSM'YE ÖVGÜ Son olarak konuşan Gazeteci Yılmaz Özdil de, 'yasaklar okyanusu içinde bir ada' olarak nitelediği Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin bir çakıl taşı olabildikleri için çok mutlu olduklarını söyledi. Özdil, ' Sizler de buranın bir parçası olduğunuz için torunlarınıza bile bırakabileceğiniz bir mirasa sahipsiniz' dedi.
Köşe Yazarları Bugün Ne Yazdı?
Gazetelerin köşe yazarları bugün neler yazdılar, gündemi nasıl gördüler? Günün öne çıkan makaleleri neler? İşte günün köşe yazarları... Tarhan Erdem’e reddiye | Ahmet Hakan | Hürriyet  TARHAN Erdem demiş ki:Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı olup başbakanlık ve parti başkanlığını bir arada götürmek istiyor.Bu anayasal yetki gaspıdır.Millet böyle bir anayasa ihlalini cezasız bırakmaz.Erdoğan bunun bedelini çok ağır öder. Yazının tamamını okumak için tıklayınız 1 Mayıs | Yılmaz Özdil | Hürriyet 1953’te Makedonya’da dünyaya geldi, Üsküp’te, henüz beş yaşındayken anavatana göçtüler, İzmir’e yerleştiler, Şemikler’e...Bizim göçmen muhiti Şemikler’e git, İsveç’e geldim zannedersin, hemen herkes sarışın, beyaz tenli, renkli gözlüdür. O da öyle, çakmak çakmak bakar. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Sen kime hizmet ediyorsun Tayyip! | Emin Çölaşan | Sözcü Sevgili okuyucularım, Başbakanlık -yani Tayyip- önceki gün bir mesaj yayınladı. Ermeniler’den özür dilenen bu mesaj üstelik 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı gününde servis edildi.Ermeni tehcirinin -zorunlu göçün- 99. yıldönümünde yayınlanan bu mesaj Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir yüz karası, utanç belgesi olarak yerini aldı. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Eski Tabular Öldü, Darısı Yenilerine | Can Dündar | Cumhuriyet 23 Nisan gününün haberleri şunlardı:- Başbakan Erdoğan, 1915 olaylarıyla ilgili taziye mesajı yayımladı, “Acımız ortak” dedi. - Ataşehir’de 11 anaokulundan 520 öğrenci, topluca namaza götürüldü. - Meclis’te konuşan Pervin Buldan, “Sayın Öcalan’la başlatılan diyalog süreci artık müzakereye dönüştürülmelidir” dedi.- Başbakan’ın koltuğuna oturan öğrenci, törene başörtülü öğretmeni ile geldi. Yazının tamamını okumak için tıklayınız El kesesinden saltana | Nazlı Ilıcak | Bugün Ekonomi çevrelerinde konuşulan çok önemli bir konu var. Hükümet, 19 Nisan 2014'te bir yönetmelik yayınladı ve bedeli 1 milyar lirayı aşan yap-işlet-devret modeli yatırımlara Hazine garantisi verdi. Nedir bu projeler? Kuzey Marmara Otoyol Projesi'ni de içine alan 3. köprü, 3. havaalanı, Avrasya Tüp Geçit, Kanal İstanbul, şehir hastaneleri, İzmit-Gebze Köprüsü... Türkiye'nin durumu uluslararası piyasada sarsıldığı için, müteahhitler kredi bulamıyor. Hazine, onların borç yükünü üstleniyor, kredi bulmalarının önünü açıyor. Destek verilen bu kişilerin çoğunun 'havuz medyası' için kaynak transfer ettiği unutulmasın. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Amaç sokakta ders vermek mi? | Fatih Altaylı | Habertürk 1 Mayıs'ın 'tatsız' geçeceğinin işaretleri bizim buralarda belirmeye başladı.  Biliyorsunuz, Habertürk'ün merkezi Taksim'de.  Her 1 Mayıs'ı 'içinde' yaşıyoruz.  1 Mayıs günleri binamızda gözyaşları içinde çalışıyoruz, gazeteye gelip gitmemiz bile imkânsıza yakın bir hal alıyor.  Bunun tek istisnası 2012 1 Mayıs'ıydı.  1 Mayıs'ın 'tatsız' geçeceğinin işaretleri bizim buralarda belirmeye başladı.  Biliyorsunuz, Habertürk'ün merkezi Taksim'de.  Her 1 Mayıs'ı 'içinde' yaşıyoruz.  1 Mayıs günleri binamızda gözyaşları içinde çalışıyoruz, gazeteye gelip gitmemiz bile imkânsıza yakın bir hal alıyor.  Bunun tek istisnası 2012 1 Mayıs'ıydı.  Yazının tamamını okumak için tıklayınız Erdoğan’ın veya herhangi birinin hataları yaptığı iyi şeyleri sıfırlar mı? | Amberin Zaman | Taraf Dün Ermeni soykırımının 99. yıldönümünü andık. Farklı bir anmaydı, çünkü bir gün önce bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti başbakanı ilk kez soykırıma uğrayan Osmanlı Ermenilerinin torunlarına taziye dileklerinde bulundu. Ermeni soykırımının Türkiye tarafından resmen tanınması, özür dilenmesi ve mağdurların mümkün ölçüde tazmin edilmesi gerektiğine inanan bir vatandaş olarak, beklentilerimden uzak olsa dahi, devletin yazılı bir açıklamayla ilk kez Ermenilerin mağduriyetini resmen tescillemesini önemsiyorum. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Ulus milletten şikayetçi… | Bekir Coşkun | Cumhuriyet Hangi ulusal egemenlik?..Nohut kömür senden etkili…Seçim öncesi sobaları dağıttı “Beni seçince borularını alırsınız” dedi…Seçildi… Yazının tamamını okumak için tıklayınız  24 Nisan taziyesi- Türk toplumunun giriştiği kimlik ve tarih seferberliğinin sonucu | Ali Bayramoğlu | Yeni Şafak Resmi 24 Nisan taziyesi, kim ne derse desin, devlet dili ve tutumu açısından bir milat oluşturuyor. Gelinen nokta Türk toplumunun giriştiği kimlik ve tarihle ilgili bellek seferberliğinin ve bu yolda ürettiği meşruiyetin doğrudan ve tartışmasız sonucudur. Yazının tamamını okumak için tıklayınız 1915 taziyesi... Cesaretin siyaseti | Mustafa Karaalioğlu | Star Türkiye’nin birçok siyasi aktörü, birçok siyasi konusu, birçok sosyal meselesi, birçok merakı vardır ama 30 Mart akşamından beri konuştuğumuz netice itibariyle Erdoğan’dır. Ya Erdoğan’ı konuşuyoruz ya da Erdoğan’sız konuşamıyoruz. Gündemi böylesine yoğun ve aralıksız kuşatan, tartışma alanlarını ipotek altına alan başka bir lider olmadı. Erdoğan’ı farklı kılan şey sadece konuşulur olmayı başarmak değil aynı zamanda konuşulmaya değer olmaktır. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Taziyeyle başlangıç | Okay Gönensin | Vatan Başbakan Erdoğan’ın, 24 Nisan açıklamasına yaygın olarak “taziye” adı verildi. “Taziye” kelimesi bir “özür” içermiyor ama “özür” kavramını dışlamıyor da. Taziyeye en sert tepkiyi gösteren milliyetçi sözcülerin söylediklerinin aksine, açıklamada o dönemde Anadolu’da yaşanmış bütün acılar da belirtiliyor. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Tebrik ve Tereddüt | Cüneyt Özdemir | Radikal İlk işaret fişeğini Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek attı. “Benim yüzde yüz kasetim var” dedi. Ardından Başbakan Erdoğan “Benim, Cumhurbaşkanı’nın ve Genelkurmay Başkanı’nın kasetleri var” dedi. Şimdi böylesine iddialı demeçler karşısında elbette herkes bu kasetlerin kimin elinde olduğunu, nasıl çekildiğini merak ediyor etmesine ama kasetlerin içeriğini merak etmekten de kendini alamıyor. Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Köşe Bucak Gündem: Köşe Yazarları Bugün Ne Yazdı?
Gazetelerin köşe yazarları bugün neler yazdılar, gündemi nasıl gördüler? İşte günün öne çıkan köşe yazarları... Murat Belge | Başbakan ve kitlesi | Taraf Başbakan, “çoğunlukçu otoriter” bir sistem içinde siyaset yapmanın formülünü buldu. Bu zaten çok zor bir şey değil. Başbakan ve ona oy veren kitle arasında cereyan eden bir diyalog, son analizde. Karşısına çıkan sorun ne olursa olsun, ister bakanıyla bakanın oğlu arasındaki konuşma, ister Başbakan’ın kendi oğluyla konuşması ya da Anayasa Mahkemesi’nin başkanının söyledikleri, Başbakan hemen kendisini dinlemeye hazır bir kitle buluyor ve o insanlara hikâyeyi kendi açısından anlatıyor. Onlar da gerekli tezahüratı yaparak onu dinliyor. Onlar Başbakan’ın ve partisinin kendilerini doğrudan ilgilendiren alanlardaki icraatından hoşnutlar. Siyasetin hiçbir zaman “demokratik” olmadığı bir ülkenin yurttaşları olarak demokratik ilkelerin durumu da onları ilgilendirmiyor. Onlara hoş gelen şeylerin başkalarına hiç de hoş gelmemesi sorun değil. İşler onların istediği şekilde yürütülsün, gerisi boş laf. Yazının tamamını okumak için tıklayınız  Abdülkadir Selvi | Anayasa Mahkemesi ne zaman dinlendi | Yeni Şafak Bizim memlekette yargı ne yazık ki dağıttığı adaletle ya da verdiği kararlarla anılmıyor. Ortada marazi bir durum var. 24 Nisan geleneksel Siyasete had bildirme ve Anayasa Mahkemesinin 52. kuruluş yıldönümü törenleri şeklinde icra ediliyor. Bu bize evrensel hukuk ambalajı altında servis edilmeye çalışılmıyor mu, en çok da ona ifrit oluyorum. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın 32 sayfalık konuşmasında evrensel hukuktan yapılmış hangi norm transferi, hangi içtihat vardı?En kritik yönü de, mahkeme başkanları önlerine gelecek konularda ‘ihsas-ı rey’ de bulunuyorlar. Başbakan Erdoğan, bireysel başvuru kapsamında Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulundu. Başbakan’ın talebi kendisine, ‘sığ’ diyen, ‘Gömlek değiştirdi’ ithamında bulunan Haşim Kılıç’ın başında bulunduğu mahkeme tarafından görüşülecek. Hükümete bu denli negatif bakan Haşim Kılıç’ın başında olduğu Yüce Divan eğer sevk edilirlerse 4 bakanı yargılayacak. Ha bir de gerginlik konusu var. Önce gerginliği üretiyorlar, sonra ülkede gerginlik var diyorlar. Ama onlar konuşuyor, gerginliğin kaynağı olarak gösterdikleri kişi ise susuyor. Dikkatinizi çekti mi bilmem ama Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine girildiği andan itibaren Başbakan, sinirleri alınmış birisine döndü. Evet paralel yapıya meydan okuyor, hesaplaşacağım diyor. Ancak önceden olsa volkanik patlamalar yapacağı olaylar karşısında bile ‘Uhulet ve suhuletle’ hareket ediyor. Yazının devamını okumak için tıklayınız  Yılmaz Özdil | Murat | Hürriyet 1979...Henüz 14 yaşındaydı. Tokat Zileliydi. Dar gelirli ailenin çocuğuydu. Bir eliyle babasının ceketinin ucundan tutuyor, öbür eliyle bavulunu taşıyordu. Gözleri, biraz da korkuyla faltaşı gibi açılmıştı, İstanbul’a ilk gelişiydi, denizi ilk defa o gün gördü. Eminönü’ye vardıklarında Yeni Cami’yi tanıdı, seyrettiği filmlerden... Yolun karşısına geçtiler. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Fehmi Koru |  Tayyip Erdoğan ve ters köşeleri... | Star Başbakan Tayyip Erdoğan şaşırtmaya devam ediyor.Önce herkese “Kendini tarif ediyor” diye düşündüren ‘koşan, koşturan, terleyen cumhurbaşkanı’ sözcükleri eşliğinde bir görev tanımıyla karşımıza çıkmıştı; bu yakınlarda ise cumhurbaşkanı adayı konusunda ‘herkesi ters köşeye yatırmak’tan söz etmeye, kimi kast ettiği tam anlaşılmayan ‘sadece Ak Partililer’in değil, CHP, MHP ve BDP’lilerin de oyunu alacak bir aday’ ile seçmen önüne çıkma vaadinde bulunmaya başladı. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Cüneyt Özdemir | Türkler ne istiyor? | Radikal 'Kürtler ne istiyor?' yazı dizisinden sonra önerim var: 'Türkler ne istiyor?' yazı dizisinin tam zamanı.Gazetemiz Radikal’in yeni yazı dizisinde Pınar Öğünç son derece önemli ve hayati bir iş yapıyor. Bir süredir barış süreci kapalı kapılar ardında yürürken ne olup bittiğini bir türlü ‘tam olarak’ öğrenemiyorduk. Bir yanda BDP-İmralı –Kandil üçgenindeki mektup ve sınırlı sayıda demeç trafiğinden ipuçları geliyordu ama 'Kürtler ne istiyor' sorusuna cevabımız net değildi. Yazının devamını okumak için tıklayın. Sevilay Yükselir | Erdoğan bir şartla Cumhurbaşkanı olabilir |Sabah Cumhurbaşkanı tartışması sürüyor. Hem iktidar cephesinde hem de muhalefet kesiminde. İktidarın en favori adayının Başbakan Erdoğan olduğunu bir lokma çocuk dahi biliyor artık. Gerçi Başbakan son açıklamalarıyla kafaları epeyce karıştırdı ama şahsen ben adaylığı konusunda hâlâ bir önceki yazımdaki noktadayım. O gün epeyce geri dönüş aldım. Gelen tepkilerin çoğu Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı adayı olması noktasındaki çekincelerle alakalıydı. Ona oy veren büyük kesim Köşk'e çıkmasını pek arzu etmiyor. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Can Dündar | 1 Mayıs’ta Taksim’de! | Cumhuriyet  ‘Yasak’ tabelası, her iktidarın vazgeçilmezidir. ‘Yapma’ dedin mi, ‘Niye’si sorulmasın ister iktidar… ‘Yasak’ dedin mi, sorgulanmasın, uygulansın. “Vardır amirlerimin bir bildiği” densin, kurcalanmasın. Çünkü böylelerini yönetmesi kolaydır. Bir havuçla bir sopa yeter. Zor olan, asileri yönetmektir. Çünkü onlar itaati değil, itirazı bilir. Kendisine uzatılan havucun peşinden girmez ağıla hemen; her emri dinlemez, “yasak” tabelasını sevmez. “Neden” diye sorar. Yazının tamamını okumak için tıklayınız  Fatih Altaylı |  Tek partili Meclis şimdi nasıl olur | Habertürk 2002 seçimleri arifesi.  Yeni kurulmuş AK Parti, koşar adım iktidara gidiyor.  Tüm anketlerde açık ara önde.  Cem Uzan'ın Genç Partisi tüm sistemi etkilemiş.  ANAP, DYP, DSP ve MHP'nin baraja takılacağı anketlerde açıkça görülüyor. İki partili bir Meclis'e doğru gidildiği ortada 2002 seçimleri arifesi.  Yeni kurulmuş AK Parti, koşar adım iktidara gidiyor.  Tüm anketlerde açık ara önde.  Cem Uzan'ın Genç Partisi tüm sistemi etkilemiş.  ANAP, DYP, DSP ve MHP'nin baraja takılacağı anketlerde açıkça görülüyor. İki partili bir Meclis'e doğru gidildiği ortada. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Bekir Coşkun |  İktisatçının ambarındaydı hukuk… | Sözcü Bir iktisatçı Türkiye’ye hukuk dersi verdi…Karşı tezi savunan da imam…*Haşim Kılıç normalde “arz, talep, girdi, çıktı, ambarda stok durumu” gibi iktisadi meselelere bakacaktı…Bunu Anayasa Mahkemesi Başkanı yaptılar…AVM yerine AYM’ye gitti… Yazının devamını okumak için tıklayınız. Koray Çalışkan | Taksim neden kutsaldır? | Radikal Erdoğan'a bağlı TDK'nın tanımına göre Türkiye işçi sınıfı mücadeleleri açısından en kutsal meydandır. Yasaklamayı düşünmek bile gayri meşrudur.'Ne kutsalı ya” diye sordu, oradan başlayalım. Türk Dil Kurumu, Başbakan'ın seçtiği bir başkan tarafından yönetiliyor. Bu kurumun çıkardığı Büyük Türkçe Sözlük'te 'kutsal'ın dört tanımı var. Yalnızca sonuncu tanım “Tanrı’ya adamış olan.” Yazının devamını okumak için tıklayınız. Ayşe Arman |  Fenerli kadınlar da şampiyon | Hürriyet Çok mutlu, çok coşkulu, çok sevinçli ve çok Fenerliyim! Bu duyguyu, bütün Fenerlilerle paylaşıyorum.Ve başka takımdan da olsa, şampiyonluğu kutlayabilecek kadar sportmen olan herkesle... Yazının devaını okumak için tıklayınız.
Köşe Bucak Gündem: Köşe Yazarları Bugün Ne Yazdı?
Gazetelerin köşe yazarları bugün neler yazdılar, gündemi nasıl gördüler? İşte günün öne çıkan köşe yazarları...  Zavallı Almanya | Yılmaz Özdil |  Hürriyet 2010 - Almanya Cumhurbaşkanı, resmi ziyaret için Türkiye’ye geldi. Dindar bi ailenin çocuğuydu. Adını bile, Hıristiyan koymuşlardı. Evlendi. Kızı oldu. Örnek eş, örnek babaydı. Aşağı Saksonya Başbakanı’yken kendisinden 15 yaş küçük Bettina’yla tanıştı, Bettina hamile kaldı, zart diye eşini boşadı, Bettina’yla evlendi, Bettina zilli bi kızdı, bi tane de gayrimeşru oğlu vardı. Yazının devamını okumak için tıkayınız. Misafirler korkmaya başladı…| Bekir Coşkun | Sözcü Almanya Cumhurbaşkanı Gauck, Ankara’da “Korktum” dedi…Yani siz misafir gittiğiniz evde otururken “Sanki korktum” der misiniz?..Bir konuk devlet adamının “korktuğunu” ilk kez duyuyorum…Gerçi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “korktum” diyen misafirini muhtemelen ikna etmiştir:“Yani korkacak bir durum yok…” Yazının devamını okumak için tıklayınız. Ezgi Başaran | Bu Kürt anne içeride, biz güvendeyiz! | Radikal Bugün kimin tepesine ineceği aylık değişen hukuk sopası on yıllardır Kürtlerin kafasına inmekte. Devlet, yapısı gereği gücünü güçsüzün imanını gevreterek pekiştiren, güçlüye dokunmayacak sistemlerini her lazım geldiğinde geviş getirerek üreten müthiş bir organizmadır. Bir bilimkurgu ilham kaynağıdır icat edildiği günden beri. Yazının devamını okumak için tıklayınız. HDP yeni bir alternatif olabilir mi? | Cüneyt Özdemir | Radikal HDP'nin Türk siyasi hayatına yeni bir umut olarak doğup doğmadığını tartışmaya başlayalım. Türkiye’nin yeni partisi HDP’ye siyasi hayatımıza ‘hoş geldi’ diyelim. Gelin görün ki HDP’nin bir geçmişi var ve o geçmişi geleceği ile ilgili çok şey fısıldıyor. İsterseniz HDP’nin Türk siyasi hayatına yeni bir umut olarak doğup doğmadığını tartışmaya başlayalım. Madem kervan yolda düzülecek söyleyeceğimizi baştan söyleyelim. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Sami Kohen | Yabancı ülkelerin tepkisi ‘vız gelmemeli’ | Milliyet Cumhurbaşkanı Gauck’un sözleri ağır, üslubu sertti. Kendisi herhalde Türk yetkililerin bu tür eleştirilerle ilgili hassasiyetini pek dikkate almamıştır. Veya belki sarf ettiği sözlerin hükümet çevrelerini bir “dost nasihati” olarak ciddiye almaya sevk edeceğini düşünmüştür. Ama gerçek şudur ki, Gauck’un Ankara’da alenen söyledikleri, Avrupa’da ve ABD’de Türkiye’deki son siyasi gelişmeler hakkında hâkim olan algıyı ve görüşleri yansıtıyor. Dolayısıyla Ankara’nın bu durum karşısında nasıl bir tavır takınacağına karar vermesi lazım: Bu tür sözlere kızıp bildiğini okumaya devam mı edecek? Yoksa bu uyarılara kulak verip uluslararası imajını koruyacak ayarlamaları mı yapacak? Yazının devamını okumak için tıklayınız. İsmet Berkan | Erdoğan’a yeni bir düşman lazım | Hürriyet Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında partiler ve adaylar ne diyecekler? Kampanyalar neyin üzerine kurulacak? Herhalde adaylar ve partiler, Anayasa’nın 104. maddesinde yazılı Cumhurbaşkanı yetkilerini nasıl daha iyi kullanacaklarını anlatacakları bir kampanya yapmayacaklar. Benim birinci tahminim, kampanyaların ana siyasi kimlikler üzerinden yapılacağı. Yani, bir yanda benim isimlendirmemle ‘İslamcı’ kimlik, diğer yanda ‘Türkçü’ kimlik. Kimliklerin altının çizilmesi bizde daha çok öteki kimliğin kötülenmesi yoluyla yapıldığı için, kampanyanın kimliklerle ilgili bölümünün bugüne kadar görülmemiş sertlikte geçmesi beklenmeli. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Çiğdem Toker | Hazine kafa karıştırıyor | Cumhuriyet 19 Nisan’da yürürlüğe giren ve içeriğini “Kimi kandırıyorsunuz?” başlığıyla bu köşeden duyurduğumuz “Borç Üstlenimi Yönetmeliği” tartışmaları büyüyünce, Hazine “açıklama yapma lüzumunu” hissetmiş. Ne var ki, hepimizin geleceğini doğrudan ilgilendiren konuyla ilgili bu metin, “açıklık” getirmek şöyle dursun, kamuoyunun kafasını büsbütün karıştıran ifadeler içeriyor. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Nazlı Ilıcak | Kitlenin peşinden gitmek Gül’e ne fayda getirir? | Bugün Taraf Gazetesi, “Gül mitinin hazin sonu” diye manşet attı. Abdullah Gül’e bağlanan umutlar var. Cumhurbaşkanının otoriterleşme adımlarını durdurması bekleniyor. Beklentiler boşa çıktığına göre, “umutlar vardı”, “durdurması bekleniyordu” gibi geçmiş zaman kipini kullanmak galiba daha doğru olacak. MİT yasasında da Gül, HSYK ve internet düzenlemeleri gibi, gene Anayasa Mahkemesi’nin yolunu gösteriyor. Oysa cumhurbaşkanının veto yetkisi, Anayasa’ya aykırı kanunları engellemesi için ona verildi. İlk denetim yeri Çankaya; sonra da Anayasa Mahkemesi. Yazının devaını okumak için tıkayınız. Gülen'in iadesi nasıl olacak | Abdülkadir Selvi | Yeni Şafak Gelelim Fethullah Gülen’in Amerika’dan iadesinin talep edilmesi meselesine. Ben sadece davası kesinleşmiş olanların iadesinin istenebileceğini biliyordum. Öyle değilmiş. Soruşturma aşamasında da savcı iadesini isteyebilirmiş. Ama şimdiye kadar bu yöntem ihtiyar edilmediği için bilinmiyormuş. Yani benim cehaletim de oradan geliyormuş. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Fehmi Koru | Gauck ‘ahde vefa’ ilkesine sırt çevirdi | Star Hâlâ ‘çifte vatandaşlık’ konusunu çözememiş, kendisini ‘ikinci vatan’ seçmiş, kalkınmasına katkıda bulunmuş milyonlara ‘vatandaşlık’ vermekte zorlanan bir ülke Almanya; resmi uygulamalarında ayrımcılık kokusu alınabildiği gibi, ‘Neo-Nazi’ örgütlerinin Alman olmayanları hedef alan şiddet eylemlerine girişebildiği bir ülke… ‘Neo-Nazi’ cânileri yargılamada bile sorunlar yaşıyor… Verdikleri söze rağmen ve Türkiye ev ödevlerini birer birer yerine getirdiği halde, özgürlükler konusundaki müzakere fasıllarının açılmasına direnen AB’de, Almanya’nın oyalayıcı etkisi hissediliyor. Sonra da, Alman cumhurbaşkanı, ülkemize gelip, bizlere ‘AB prensipleri’ni hatırlatabiliyor… Prensipler arasında verilen sözleri tutmamak, ‘ahde vefa’ ilkesine yüz çevirmek de var mı? Yazının devaını okumak için tıklayınız.
Köşe Bucak Gündem: Köşe Yazarları Bugün Ne Yazdı?
Gazetelerin köşe yazarları bugün neler yazdılar, gündemi nasıl  gördüler? İşte günün öne çıkan köşe yazarları... Ruşen Çakır | Komünizm ölse bile anti-komünizm ölmez | Vatan 1 Mayıs kutlamasına 1976 yılında katıldım. Daha 14 yaşındaydım ve Galatasaray Lisesi’nde birlikte okuduğumuz birkaç arkadaşla Taksim Meydanı’nda, ‘solcu olmayı seçmekle ne kadar doğru bir şey yapmış olduğumuzun’ tadını çıkarmıştık. Ertesi yıl yine aynı meydandaydık ve daha kalabalıktık. Ve o gün, dünyanın neresinde olursanız olun, solcu olmanın öncelikle bedel ödemek olduğuna bir kez daha acı bir şekilde tanık olduk. Çünkü sol veya sosyalizm/komünizm nasıl bir realiteyse, sol ve sosyalizm düşmanlığı, anti-komünizm daha sert ve kesif bir olguydu. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Ahmet Hakan| Erdoğan’ın çıkını | Hürriyet BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde göz dolduran adımlar atacakmış.-  Gezicilerle barışacakmış.-  AB ile temasa geçecekmiş.-  Ruhban Okulu’nu açacakmış.-  Cemevlerine ibadethane statüsü tanıyacakmış. Yazının devamını 0kumak için tıklayınız. Görmeyen gözler de görmemeli | Fehmi Koru | Star ABD başkanı Barack Obama ile dışişleri bakanı John Kerry İsrail karşıtı, hatta Yahudi-düşmanı mı? Şu günlerde ABD’de bir kesim bu soruya en keskin biçimde “Evet” cevabını veriyor. Sebebi de çok basit: Döneminin sonuna doğru hızla yol aldığının farkında olan Obama verdiği sözlerden birini yerine getirmek ve Filistin Devleti’nin kurulduğunu görmek istiyor; Yazının devamını okumak için tıklayınız. Nazlı Ilıcak| Erdoğan’ın sözlerine sadece ‘havuz medyası’ inanıyor | Bugün Tayyip Erdoğan, Fethullah Gülen'in iade edilmesini bir süredir ABD'den istiyor. Henüz olumlu bir cevap alamadı. *Önce, 19 Şubat 2014'te Obama'yla konuştu. Başbakan'ın açıklamasına göre, Obama, 'Mesaj alınmıştır' cevabını verdi. Erdoğan'ın versiyonu şöyleydi: 'Obama'yla konuyu görüştüm. Umutluyum... Ülkemdeki huzursuzluğun kaynağı oradadır ve sizden gerekeni bekliyorum dedim. Amerikan'ın iç güvenliğini tehdit edenleri nasıl benden istiyorsanız, ben de sizden bu konuda yardım istiyorum dedim; o da olumlu baktı. 'Mesaj alındı' dedi.' Yazının devamını okumak için tıklayınız Aslı Aydıntaşbaş |Hükümet farkında olmadan ABD’ye Gülen’in reklamını yapıyor | Milliyet Türk-Amerikan ilişkilerini yakından takip eden bir isim, Erdoğan, Abdullah Gül ve Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in art arda Fethullah Gülen konusunu gündeme getirmesini ”Farkında olmadan Fethullah Gülen’in reklamını yapıyorlar” diye yorumladı. … Peki ya Ankara Fethullah Gülen aleyhine “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçlamasıyla bir örgüt davası açar, bunu resmi kanallardan ABD Adalet Bakanlığı’na iletirse? Yazının devamını okumak için tıklayınız. Emre Uslu | Kabirde manipülasyon yok, cevap vermek zorundasınız | Taraf Madem ‘Müslüman’ız, Allah’a tabiyiz’ diyorsunuz o zaman Allah’ın ‘bana bununla gelmeyin’ dediği yerden hatırlatayım… Kabirde ‘Kabataş gelini hakkında neden yalan söyledin’ diye sorulunca ‘Kadının beyanını esas aldık’ dersiniz… Kabirde, ‘Camide içki içilmediğini bildiğin hâlde neden içki içildi dedin’ diye sorunca, ‘Algı yönetiyorduk’ dersiniz… Kabirde, ‘Camide içki içilmediğini söyleyen imamı neden sürdünüz’ diye sorulunca, ‘Oyunumuzu bozuyordu’ dersiniz… Yazının devamını okumak için tıklayınız.  Kürtler 'İslamcı Kemalist'lerle güç birliği mi yapıyor?| Ezgi Başaran|Radikal Kürkçü: Bu vehimler 30 Mart öncesi 'Tatava yapma bas geç' diyenlerden geliyor. Keşke tatava yapsalardı.Mehmet Altan dün, son dönemde (özellikle Gezi eylemlerinden sonra) entelijansiyada bölük pörçük ve bazen de kısık sesle dile getirilen bir eleştiriyi açık ve yekpare biçimde yazıya dökmüştü T24’teki köşesinde. Şöyle diyordu: 'Bu iki büyük kitle (Şehirlilerin ezdiği Sünni Müslümanlar ile Kürtler) şu an için güç birliği yapmış görünüyor.  Yazının devamını okumak için tıklayınız. Sehven | Yılmaz Özdil | Hürriyet Tayyip Erdoğan tarafından Zekeriya Öz’e tahsis edilen Mercedes makam aracı geri alınmıştı, o Mercedes’in kime tahsis edileceği belli oldu... (Söz konusu satırlar sehven yazılmıştır, pardon, baskıya girmeden geri alınması için işlem başlatıldığı kamuoyunun bilgisine sunulur.) Yazının devamını okumak için tıklayınız. Bugünde dayak bayramı | Bekir Coşkun | SözcüHer işçi bayramında işçileri döve döve aşağı kadar kovaladılar…Olmadı, kurşun sıktılar üstlerine…Ölenler öldü…Bunlar henüz “bayram” olmayan işçi bayramlarıydı…Arkadaş “Şimdi 1 Mayıs’ı resmi tatil ve bayram yapıyoruz” dedi Yazının devamını okumak için tıklayınız.
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 12 Köşe Yazısı
Gazetelerin köşe yazarları bugün neler yazdılar, gündemi nasıl  gördüler? İşte günün öne çıkan köşe yazarları... Dedesinin torunu... | Yılmaz Özdil | Hürriyet Mustafa Kemal’in, melhame-i kübra, kan deryası diye nitelendirdiği Sakarya Meydan Muharebesi’nde 27’nci makineli tüfek alayı komutanıydı. Kuvayi milliye kahramanı.Kurtuluş savaşında ayak basmadığı cephe, vuruşmadığı mevzi kalmadı. TBMM özel oturumunda şeref madalyasıyla ödüllendirildi. Milli mücadelenin gözünü budaktan sakınmayan evladı, Nazım Kafaoğlu. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Radikal İslamcılık yükselişte | Emre Uslu | Taraf Günlük siyasi kakofoni içinde muhafazakâr toplum tabanındaki bir dönüşümü ıskalıyoruz. 1980’lerin sonu 1990’ların başında olduğu gibi yeniden yükselişe geçti. Bu orta ve uzun vadede Türkiye ve bölge için tehlikedir. AKP hükümetinin ilk yıllarında Radikal İslamcılık sosyolojik olarak geriletilmişti. AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte İslamcı argümanların birçoğu ortadan kalkmış İslamcıların da iktidara gelip başarılı olabildikleri görülmüştü. Hatta AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye’de Mücahitler Mücahit oldu. Bu bir normalleşmeye işaretiydi. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Böyle giderse zorla hepimizi cemaatçi yapacaklar! | Ruşen Çakır | Vatan Hükümete yakın medya kuruluşlarının Fethullah Gülen cemaati aleyhine yaptıkları yayınları izliyor, daha doğrusu izleyebiliyor musunuz? Açıkçası, konuyla çok yakından ilgili olmama rağmen ben çoktan pes ettim. Bu yayınların tam gaz devam ettiğinin farkındayım; arada sırada sağda solda gözüme çarpanlar da oluyor ama harcanan onca emeğe rağmen bunların sosyal medyada yoğun bir şekilde paylaşıldığına, herhangi bir tartışmaya yol açtığına, dolayısıyla herhangi bir etki yarattığına tanık olmadım. Yazının devamını okumak için tıklayınız.Cemaatçilerin yerine dombracı ülkücüler geldi, demokratlar için değişen bir şey yok | Ezgi Başaran | Radikal Peki bu kadar emek, bunca tasfiye gayreti sonucunda emniyet ‘cemaatçilerden’ temizlendi mi? Gidenlerin yerine kimler geldi? Hükümetin içi rahatladı mı? … Hükümetin içi hâlâ rahat değil. Seçim öncesi YouTube’da yayımlanan ses kayıtları sayesinde karşılarına aldıkları kişilerin nasıl bir dinleme ve dinlediklerini tasnif etme kapasitesi olduğunu gördüler. Ki bu bakımdan sahiden de korkutucu ve yaygın bir ‘güç’ söz konusuydu. Dolayısıyla emniyetin tamamını lağvedip ‘fabrika ayarlarına’ döndürmeden tam olarak rahat etmeyeceklerdir. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Türkiye’de basının özgür olmadığı açık değil mi? | Nazlı Ilıcak | Bugün Freedom House'un raporu Türkiye'yi, Libya, Ukrayna, Zambia gibi özgür olmayan ülkeler kategorisine koyuyor. Özellikle Twitter ve YouTube'un kapatılmasının bu olumsuz etkiyi yarattığını düşünüyorum. Aksi takdirde, Türkiye'ye, Zambia ya da Libya ile eşdeğer bir konumda yer verilmezdi. Twitter ve YouTube'un kapatılmasının yanı sıra Freedom House'un işaret ettiği bir diğer nokta da çok önemli. Yazının devamını okumak için tıklayınız. AKP’nin önünde iki yol var, biri krizli yeni kıskaca işaret ediyor | Ali Bayramoğlu | Yeni Şafak AK Parti Grup Başkan Vekili Canikli’nin şu sözleri tartışma ve sorun istikametini şimdiden tarif ediyor: ‘Fiili olarak icraatın başı bundan sonra Başbakanlar olmayacak, Cumhurbaşkanları olacak…’ Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından yüzde 50′nin üzerinde oyla seçilecek olması, şüphe yok onun siyasi meşruiyetini ve ağırlığını arttıracaktır. Ancak yasal tablo değişmeyecektir. Anayasa’nın fiilen esnetilmesi ise mümkün değildir. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Solcuya haram olan Müslüman’a helal mi? |Ahmet Hakan 1 Mayıs’ta eylem yapan solcu gençlerden birinin ayağında en düşük fiyatı 150 lira olan bir ayakkabı vardı. Bazı hükümet yandaşları bunu “mesele” ettiler. “Yuh! Solcuya bak, marka ayakkabıyla eylem yapıyor” falan dediler.Dini bütün bir hükümetin bakanı, koluna tam 7 yüz bin liralık saat takıyor. Üstelik dini bütün hükümetin bakanının o saati rüşvet olarak alıp almadığı konusunda en azından şüphe var. Yazının devamını okumak için tıklayınız. 17 Aralık darbesini Erdoğan yaptı, demokrasiyi hedef aldı | Cengiz Çandar | Radikal Sözünü ettiğimiz ‘demokrasi ve özgürlükler açığı’ndan kastımız, öncelikle ‘basın özgürlüğü’, ‘ifade özgürlüğü’, ‘din ve vicdan özgürlüğü’ gibi alanları kaplayan özgürlüklerdeki ‘açık’. Ve bir de ‘hukuk devleti’ olabilme, ‘hukukun üstünlüğü’nün geçerliliği konularında tanık olunan ‘açık.’ Bu ikincisi, ülkedeki demokrasinin yapısını ve ‘kalitesi’ni ifade ediyor. Yazının devamını okuak için tıklayınız. Gülen Cemaati mensubu olmak suç mudur? | Sevilay Yükselir | Sabah Bugün değil. 17 Aralık sürecinin başından beri dikkat çekmeye çalıştığım bir konudur HSYK (Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu) konusu. Son dönemlerde Gülen Cemaati güdümündeki yargı mensuplarının adeta karargâhı haline gelen bu kurulun sahip olduğu güç Bakanlar Kurulu'nun sahip olduğu güçten daha da mühim. Hükümet geç de olsa bu gerçeği görüp HSYK ile ilgili birtakım değişikliklere gitti ama bunların hiçbiri kesin çözüm değil. Yazının devamını okuak için tıklayınız. Boş yere kürek çekmek | Aslı Aydıntaşbaş | Milliyet Freedom House, siz isteseniz de istemeseniz de önemli bir kuruluş. Dünyada demokrasi ve temel özgürlükler karnesini veren yegâne yapılardan biri.Haliyle bu yılki basın özgürlüğü endeksinde Türkiye’nin notunu ”kısmen özgür ülke” statüsünden ”özgür olmayan ülke” statüsüne düşürmüş olması, isteseniz de istemeseniz de ciddidir. Zaten de bu not, memlekette okuyan, yazan ve hâlâ üç sıkımlık entelektüel dürüstlüğü kalanlar için büyük sürpriz olmamıştır. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Çoktan Seçmeli Hukuk! | Mustafa Balbay | Cumhuriyet  Bacon, “Hâkimlere Dair” başlıklı yazısında, “işkencelerin en kötüsü yasalarla yapılandır” der. Bu söz, içinden geçtiğimiz hukuksuzluk sürecinin en çarpıcı tarifidir. Öyle bir Türkiye’de yaşıyoruz ki, yürürlükteki yasalar hakkıyla uygulansa tartışılan adaletsizliklerin tümü sona erecek. Bu yapılmadığı için yeni yasalar yapılmasını istiyoruz! Örneğin; Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 134. maddesinde, günümüzde en çok konuşulan dijital verilerin nasıl delil değeri taşıyacağı olabildiğince açık biçimde dile getirilmiş. Buna göre, bir kişiye ya da kuruma ait bilgisayara, CD’ye el konacağı zaman bire bir örneğini içeren imajının çıkarılması, bunun oradaki muhatap kişiye ya da avukatına verilmesi gerekiyor. Yazının devanmını okumak için tıklayınız. Habertürk | Fatih Altaylı | Yemezler! 17 Aralık'ta ortaya dökülen onca rezalet arasında açık söylüyorum, beni en fazla şaşırtan Zafer Çağlayan oldu.  20 yıldır tanıdığım Zafer Çağlayan'ın adını bu soruşturma içinde, hatta en göbeğinde görünce hem şaşırdım, hem üzüldüm.  Yıllar önce, çocukluk arkadaşım, şimdinin İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan'ın 'hemşerisi' olarak tanıştırdığı, Ankara Sanayi Odası'nın parlak yöneticisi o iddiaların muhatabı olmamalıydı.  Büyük hayal kırıklığı yaşadım. Yazının devamını okumak için tıklayınız.
Köşe Bucak Gündem: Köşe Yazarları 1 Mayıs Hakkında Ne Yazdı?
Gazetelerin köşe yazarları bugün neler yazdılar, gündemi nasıl gördüler? İşte günün öne çıkan köşe yazarları... Kasetten canlı 1 Mayıs izlenimleri | Ahmet Hakan | Hürriyet  OLAY yerinden bildiriyorum:-  Sabahın erken saatleri... Evdeyim. -  Gözümü yeni açmış, mahmurluktan kurtulmak için anlamsız hareketler yapıyorum.-  Fakat o da ne? Dışarıdan helikopter, patlama ve siren sesleri geliyor. -  Dışarıdan gelen bu ses, benim için en az beş kahve etkisinde... Sabah mahmurluğunu sıfırlıyorum yani. Kolayca. Yazının devamını okumak için tıklayınız. 12 Eylül darbesinden ne farkı var? | Uğur Dündar | Sözcü Az gittik, uz gittik, aradan geçen 34 yıl içinde demokraside bir TOMA boyu yol gidemedik! Buna karşın ölümcül iş kazalarında Avrupa’da birinciliğe, dünyada ise üçüncülüğe yükseldik! AKP iktidarına bu rekorlar (!) da yetmedi! 1 Mayıs’ı, yani bayramlarını kutlayan işçileri biber gazları sıkarak, gaz bombaları atarak ve tazyikli sular sıkarak etkisiz hale getirmek istedi. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Silahsız işgal'in şehidi | Yılmaz Özdil | Hürriyet Dedi ki...ilk günü atlattın mı iyidir değildir!İlk günden sonra yok olur hal hatır sormalar, tavsiyeler, iyi dilekler, dualar Yazının devamını okumak için tıklayınız. 1 Mayıs’la ilgili bir dizi aykırı soru | Fehmi Koru | Star Sabahın köründen beri muhalif TV kanallarında yapılan yorumları izleyip durdum; nicedir zihnimde beliren soruların hiçbirine aklı başında bir cevap alamadım...  İşte ana soru: Uzun bir aradan sonra Taksim Meydanı’nı 1 Mayıs kutlamalarına açıp barışçı gösterilerin yapılmasına imkân sağlayan Ak Parti hükümeti bu yılın kutlamalarında neden farklı davrandı? Herhalde 1 Mayıs’ı kutlayanları hor gördüğü için değil... 1 Mayıs’ı yeniden ‘emek bayramı’ adıyla tatil haline Ak Parti hükümeti getirdi. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Bu Ateş, Öfkeyle Sönmez| Can Dündar | Cumhuriyet Aileden Sorumlu Bakan, ailelere, “İstismara karşı çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin” diyordu ya... Dün devlet öğretti çocuklara çığlık atmayı... Bu 1 Mayıs’ın unutulmaz görüntülerinden biri, evinde otururken polis gazıyla “istismar” edilip gözleri kavrulan yavrucakların annelerine sarılıp çığlık çığlığa ağlamasıydı. Bakan, çığlık atınca devlet yardıma koşar sanıyordu. Oysa çocuklar, çığlıklar atarak devletten kaçıyordu. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Şanlı 1 Mayıs destanı! | Cüneyt Özdemir | Radikal Sıhhıye Kızılay'da kurulan çelik duvarlar, hükümetin 'çelik gibi' iradesinin sergilenmesi adına önemli bir simgeydi.Polis, dün bir kez daha ‘destan’ yazdı. Dünyaya rezil olmamızdan öteye gitmeyen aşırı tedbirler sonucunda Taksim Meydanı'ndan kuş uçurtulmadı. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Nerede o eski bayramlar?!| Candaş Tolga Işık | Posta  Eli sapanlı göstericiler… Eli sapanlı polisler... Göstericilerle karşı karşıya gelen eli sopalı mahalle sakinleri... Gaz maskeli milletvekilleri… Biber gazı fişeği ile gösterici avlayan polis... Yakaladıkları polis memurunu linç etmeye kalkan göstericiler... Bomboş bir Taksim... Bomboş Taksim’de çift kale maç yapan Beyoğlu esnafı... Bomboş Taksim’de ‘selfie’ çektiren çevik kuvvet timi... TOMA ve gazdan nasibini alan gazeteciler... Basılan bir siyasi parti binası ve gözaltına alınanlar ‘siyasiler’... Biber gazı sayesinde çığlık atmayı öğrenen (!) çocuklar... Yazının devamını okumak için tıklayınız. Mayıs ruhu ölür mü? | Güray Öz | Cumhuriyet Saat sabahın 5’i, alacakaranlıkta uzaklardan geceyi uykusuz geçirmiş şehrin uğultusu geliyor. Dinledim ne diyor bu uğultu diye. Sonra güneşli bir gün başladı. Bayram gününe yakışır bir gün, bir güneş. Polisler Halaskârgazi Caddesi’ne çıkan bütün sokakları tutmuşlardı. Basın kartının yardımıyla aştığım polisler ıssız caddenin tek sahibiydiler. Taksim tarafında görev yapan arkadaşların bildirdiğine göre oralarda sarı basın kartı da geçmiyor, validen izinli olmak gerekiyormuş. Doğaldır, diye geçiyor içimden. Otoritenin basına “hoşgörüsü” de bir yere kadar, öyle değil mi? Yürüdüm. Üç yerde durdurdular ve basın kartımı incelediler. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Yine cop, yine Toma, yine gaz, yine gözaltı, yine dayak| Amberin Zaman | Taraf 1 Mayıs “kutlamaları” isçilere bayram olacağına hepimize cehennem oldu. Toplumdaki kutuplaşma daha da perçinlendi. Çünkü başbakanımız öyle arzu etti. Bunun başka izahı yok. Zira biliyoruz ki, 2011 ve 2012’de denendi, Taksim Meydanı kutlamalara açıldığında, polis de soğukkanlı davrandığında 1 Mayıs pekâlâ kazasız belasız kutlanabiliyor bu ülkede.  Bunu bile bile Başbakan neden izin vermedi. Taksim ile Gezi direnişi özdeşleştiği için mi? Buna izin vermek hasımları tarafından zafiyet, “sokağa” taviz şeklinde algılanacağı için mi? Yazının devamını okumak için tıklayınız. Ha polis ha polizei| Akif Beki | Hürriyet POLİS yerine polizei deniyor, gaz yerine gas, su yerine wasser, cop yerine... Ha, bir de geleneksel olay mahalleri burada Taksim, Okmeydanı, Şişli vesaireyken orada St. Pauli, Spielbudenplatz, Fischmark filan diye geçiyor. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Şeytanın gör dediği| Çetin Altan | Milliyet Her 100 yılın içinde en çok 3 kuşak sığıyor ve her birey için sonuç, kaybolmak oluyor.Dünyamızda politik satranç da bu faktörlerle oynanıyor. Sadece bir Batı “kentselliğiyle”, Şark köylülüğü bir sentez yaratamıyor ve hâlâ daha bizde bile “köy ağaları” denetiminde çeşitli köylerden toplanıp aynı açık kamyona, ellerindeki büyük oraklarla bindirilmiş 20-30 kadın köylü, ihtiyacı olan çeşitli tarlalara “Haraba grupları” olarak götürülüyor. Fabrika işçileri ile toprak işçisi köylüler, çok farklı kesimlerden.Bizde ABD’nin baskısıyla “çok partili” döneme geçildiği dönemde ABD’de 70 milyonu aşkın fabrika işçisi vardı. İç pazarın en geniş açık pazarı da o işçi gruplarıydı. Yazının devamını okumak için tıklayınız. 1 Mayıs taktikleri| Emre Aköz | Sabah Türkiye' de uysa da, uymasa da tekrarlanan klişe bir lakırdı vardır: Efendim bürokrasi yeniliklere kapalıymış. Sosyal miyopmuş, ileriyi düşünerek hareket etmezmiş. Döne döne hep aynı uygulamaları yaparmış.Bunu iddia edenlerin yanıldığını, dünkü 1 Mayıs olayları esnasında apaçık gördük. Hayır, elbette biber gazından söz etmiyorum. O artık kanıksandı.Eylemcinin 'survival kit'inde; gaz maskesi, su ve limon standart malzeme... Yazının devamını okumak için tıklayınız. Taksim kapatılabilir ama.......| Eser Karakaş | Star Yazımı 1 Mayıs günü öğle saatlerinde yazıyorum, en içten temennim bugün ciddi sayılabilecek bir olayın yaşanmamasıdır  Yazımın başlığını “Taksim kapatılabilir ama...” diye koyuyorum. “Ama”sı çok önemli. 1 Mayıs’larda Taksim kapatılmayabilir de. Hatırlayabildiğim kadarıyla Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarında sadece bir kez, o da 1 Mayıs 1977’de çok büyük olaylar oldu, başka büyük olay hatırlamıyorum, bu konuya aşağıda döneceğim.  İşçi sendikaları, sosyalistler, çalışanların bir bölümü 1 Mayıs’ı ısrarla Taksim Meydanı’nda kutlamak istiyorlar ve bir koşulla da haklılar. Yazının devamını okumak için tıkayınız. Güneri Cıvaoğlu | Alacakaranlık 1 Mayıs | Milliyet Dünyadan 1 Mayıs görüntü-lerini imrenerek izledim. Bizden görüntüler ise yüreğimi sızlattı. Dünyada meydanlar neşeyle, coşkuyla kutlamalara açıktı. Çiçekler, müzik, oyunlar... Türkiye’de ise “gaz banyosu” ve “TOMA’lar” ve de teknolojinin ileri aşamasını temsil eden “kale” adlı modifiye edilmiş çelik duvarlı, gözaltı odalı araçlar. Yazının devamını okumak için tıklayınz. Mehmet Şeker| İşçiyiz, güçlüyüz... Yaşasın 1 Mayıs | Yeni şafak DİSK '1 Mayıs'ta Taksim'de Olmak İçin 15 Neden' başlıklı bir rapor yayınladı. 1- Her dakika iş kazası 2- Her saat bir ölüm 3- Sağlığımız risk altında 4- Taşeronlar ölüm saçıyor 5- Çalışmaktan yaşayamıyoruz Yazının devamını okumak için tıklayınız.
Star'da Başbakan Rahatsız Olur Diye Gül Sansürlenmiş...
Star Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğü’nden yayın politikasına tepki göstererek istifa eden Ertuğrul Doğan, mutfakta neler olduğunu T24'ten Hazal Özvarış’a anlattı Uzan Grubu’nun sahibi olduğu gazete Fatih Çekirge ve Yılmaz Özdil’e emanet edildikten yaklaşık üç yıl sonra ailenin önde gelen üyesi Cem Uzan Genç Parti’yi kurdu. Ve süreç Türk basını için şaşırtıcı olmayan bir seyirde ilerledi. 2002 seçimleri yaklaşırken manşetlerini “İktidara 15 gün kaldı” benzeri başlıklar süsleyen Star’da vazgeçilmez görsel kolları kıvrılmış beyaz gömleğiyle Cem Uzan oldu. Star gazetesi zorlanmadan partinin yayın organına dönüşmüştü. Fakat Star’ın parti bülteni olması işe yaramadı. Genç Parti yüzde 7,24 oy oranı ile seçim barajına takıldı ve galibiyeti önlerindeki iki genel seçimi daha birincilikle kazanacak Adalet ve Kalkınma Partisi aldı. Seçimden bir sene sonra Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), Uzanlar’a ait Çukurova ve Kepez Elektrik’e el koyunca Star, Tayyip Erdoğan tarafından dava edilecek şu manşeti attı: “Gücün buna mı yetiyor kalleş” TMSF, 2004′te bu kez İmar Bankası’nın borçları nedeniyle Star gazetesi ve Star TV de dâhil olmak üzere Uzanlar’a ait 219 şirkete el koydu. Star, çok geçmeden Kıbrıslı bir Türk olan iş adamı Ali Özmen Safa tarafından Kanal24′ün isim hakkıyla ile birlikte TMSF’den satın alındı. 2007’de kalp krizi sonucu hayatını kaybedecek eski Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan ile Ethem Sancak Star Medya Yayıncılık A.Ş.’ye ortak oldu. Başbakan için “Başbakan şu anda en önemli idölüm. Adamın sevdalısıyım” diyen Sancak, yakın zaman sonra tek sahibi olacağı Star’ı alış hikâyesini şöyle anlatacaktı: “Tayyip Bey köşeye sıkıştırılmıştı, parti kapatma davaları, 367 kararı vs. Basın tek sesli, onu boğmaya çalışıyor. Hasan Doğan’la ‘Onun için ne yapabiliriz?’ diye konuştuk. Dedik ki, “Basın alanında tek sesliliği kıralım.(…) Star’ı büyüttük. Gazetenin yetmediğini anladık. İtibarsızlaşmış da bir gazeteydi. 24 televizyonunu kurduk. Ben tamamen ideallerim için, ona daha iyi hizmet edebilmek için girmiştim o işe.” Böylece Star’ın aidiyeti Genç Parti’den alınıp AKP’ye verildi. Bugün künyesinde “İmtiyaz sahibi” olarak eski AKP Erzincan Millietvekili Tevhit Karaya’nın yer aldığı Star’ın ortakları arasında Rixos Otellerinin patronu ve 1.3 milyon dolara Haliçport ihalesini kazanacak olan Fettah Tamince ile Petkim’in sahibi Azeri devlet enerji şirketi Socar var. Künyesinde yer alan isimler değişse de misyonu baki kalan Star’ın mutfağında neler olduğunu öğrenmek için Star Gazetesi Eski Yazı İşleri Müdürü Doğan Ertuğrul ile buluştuk. Ertuğrul, Alev Er’den sonra genel yayın yönetmenliğine gelen Mustafa Karaalioğlu’nun Star’ında 7 yıl mesai yaptı. Gazetedeki son 4 yılını yazı işleri müdürü olarak geçiren Doğan Ertuğrul, Mart ayında şu ifadelerin yer aldığı bir veda mesajıyla artık Yusuf Ziya Cömert’in yönettiği Star’dan istifa etti: “Türkiye’nin yaşadığı bu cinnet halinden medya fazlasıyla nasibini almış, haber değeri taşımayan ve algı yönetimi daha doğru ifadeyle kara propaganda amacı güden ‘haberler’ gazete ve televizyonların rutini haline gelmiştir. Bu nedenle yıllarca sahiplenerek görev yaptığım gazetemde benim açımdan sorumlu ve dengeli bir gazetecilik yapma imkanı kalmamıştır.” Ayrılmak zorunda kaldıkları medya gruplarında yazıları yayımlanmamasına rağmen “Sansüre uğramadım” diyebilen gazetecilerin de var olduğu bir camiada zülfüyare de dokunarak Doğan Ertuğrul’a Star’dan ayrılmasına neden olayları, “kara propaganda” dediği haberlerin neler olduğunu, Ergenekon davasını ele alırken Star’ın üslubunu ve Gezi Parkı eylemleri sürecinde yazı işlerinde neler yaşadıklarına kadar pek çok soru yönelttik. Doğan Ertuğrul’un T24′e anlattıkları, Star gazetesindeki Erdoğan barajının altında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de kaldığını, sansür tartışmasının Gezi Parkı protestolarına destek veren Cem Yılmaz’a kadar uzandığını da ortaya koyuyor. Star’dan sonra serbest gazeteci olarak çalışmak üzere yerleşmeyi planladığı Lübnan’dan yaptığı kısa Türkiye ziyaretinde Doğan’ın T24’ün sorularına verdiği yanıtlar aşağıda. Türkiye’de medyanın nasıl bir dönemden geçtiğine içeriden anlatımlarla tanıklık etmek üzere buyrun. ‘Star’da ben dâhil birçok editör Kabataş haberine itiraz etti’ Türkiye basınında yerleşik gelenek “Bâb-ı Âli 40 odalı bir konak, bir odadan çıkar, diğerinden girersiniz” diye ifade edilirken, siz Star’dan ses getiren bir açıklamayla ayrıldınız. Taşan bardağınızı hangi damlalar doldurdu? Keşke 40 odadan birinden çıkıp diğerine gitmek bugünkü piyasa şartları içerisinde mümkün olsa. Fakat bugün basının 40 odalı olduğu kanaatinde değilim. Biz ve ötekiler medyası var sadece; biz yani iktidar-havuz medyası ile iktidarın marjinalleştirmek istediği, Başbakan’ın “bunlar” diye nitelediği medya. Benim bardağımı taşıran ilk damla Gezi’deki savrulma oldu: Söylemeyi gurur sayarım Star’da çalışma arkadaşlarımın şaka yollu “Etik abi” diye nitelediği gazeteciydim. Çünkü Ergenekon’dan AK Parti’nin kapatılma davasına kadar gazetecilik ilkelerine uymadığını düşündüğüm her konuda insanları mağdur edeceğimize inandığım her haberde itirazlarımı dile getirdim. Kopuşun başlangıcı da, benim de sahip çıktığım birçok ilkeyi savunan AK Parti iktidarının bu ilkeleri terk etmesi sonrasında iktidara yakın medyanın da aynı yolu izlemesi oldu. Bunun ilk büyük patlaması tereddütsüz Gezi’ydi. Çocuklarım da gitti, ben de gittim Gezi’ye. Şiddet uygulayan gruplardan sıradan, demokratik taleplerini dile getiren insanlara varana kadar herkesi görme fırsatı buldum. Bu nedenle önce iktidarın sonra da iktidar medyasının Gezi’ye karşı tutumu çok rahatsızlık vericiydi benim için. Gezi sürecinin en tartışılan haberlerinden “Kabataş’ta toplu taciz” röportajı yayımladığında Star’ın yazı işleri müdürüydünüz. Haberin yayımlanma sürecinde neler yaşandı? O haberde kıran kırana bir itiraz süreci yaşadık. Öncesi ve sonrasında. Yazı işleri toplantısında bu hikâyenin inandırıcı olmadığını ve fantastik olduğunu söyleyerek karşı çıktım. Birçok editör arkadaşım da aynı yönde görüş belirtti. Israrla sadece başörtülü genç bir annenin ifadelerine dayanarak, hiçbir delil olmadan bu haberin yapılmasının doğru olmadığını anlattım. Fakat engel olamadım. ‘Kabataş görüntüleri çıkınca özür dilemeyi tartıştık’ Siz karşı çıkarken haberi savunanların kullandığı kelimeler ve sebepler nelerdi? “Biz o kadına inanıyoruz. Bu Geziciler her şeyi yapar” önyargısı ve saplantısı her itirazı bastırdı. Gazete yönetimi haberin iktidar tarafından büyük bir kampanyaya dönüştürüleceğini gördü. Bu itirazları seslendirmenin gazete içinde riskleri var mıydı? Ben zaten itiraz eden bir insandım ve itirazlarım dikkate de alınırdı. Fakat son dönemde dikkate alınma oranı değişti. Çünkü bir cinnet dönemi yaşıyor Türkiye. Öyle olunca, normalde daha ilkeli davrandığına inandığımız insanlar da bir şekilde savruluyorlar. Yakın zamanda Kabataş görüntüleri ortaya çıktığında yazı işleri toplantısında editor yazarak özür dilemeyi bile tartıştık ama Başbakan’ın tavrı netleşince yayınlamak mümkün olmadı… ‘Star bazen Erdoğan’ı Erdoğan’dan korumak istedi’ Gezi sürecine dair kısa bir Star dökümü: Erdoğan ünlü ‘iki ayyaş’ konuşmasını yapıyor, Star 1. sayfadan görmüyor. Erdoğan ‘Topçu Kışlası AVM olacak’ derken Star, ‘AVM yok, bu ne şiddet’ diyor. Erdoğan ‘Twitter başa bela’, ‘Bir anne bana kızının birinin kucağına oturmasını ister mi’ derken Star aynı konuşmayı ‘Geçmişteki tertiplerin tekrarı’ gibi bir başlıkla vermeyi tercih ediyor. Star, Erdoğan’ı kendisinden de mi korumaya çalıştı? Bir gazete Başbakan’ın “Çadırda ne oluyor bilmiyoruz” sözlerini dehşet verici bulup manşet yapabilir, bir başkası da “Allah’ım keşke bu lafı etmeseydi, kargaşa çıkabilir” iyi niyetiyle geri planda tutabilir. Star dâhil havuz medyası, bunu iktidara yakınlık anlamında kullanıyorum, zaman zaman Erdoğan’ı sizin ifadenizle Erdoğan’dan korumak istedi. Bugün keşke daha çok yapılsaydı, diyorum çünkü Erdoğan’dan önce topluma karşı bir sorumluluğunuz var, ama o eşik çoktan aşıldı. “Keşke daha çok yapılsaydı” dediniz, gazeteciliğin başbakanları gerektiğinde kendilerinden de korumak gibi bir misyonu olabilir mi? Tabii ki böyle bir misyonu olamaz. Koruma derken kast ettiğim şey Başbakan’ın son dönemde hiç dilinden düşürmediği, toplumsal çatışma riski barındıran sözlerinin ön plana çıkarılmaması. Yoksa söz ettiğiniz o başlıkların doğruluğunu savunmuyorum. Başbakan’ın kışkırtıcı sözlerini öne çıkaran, deşifre eden gazeteler de kendi bulundukları yer açısından doğrusunu yapıyor. ‘Star’da, Sabah’ın manşetinde görünce…’ Başka korumalara dair örnekleriniz var mı? Korunma çok doğru bir ifade olamasa da bu anlamda çok sayıda örnek var. Mesela Berkin Elvan’ın cenazesi. Başbakan’ın Berkin Elvan’ın annesini yuhalatmasını, “bilye” çıkışını duyduğumda kanım dondu. Yazı işleri toplantısında “Başbakan’ı biri uyarmalı” dedim. Tabii ki haberi oradan görmedik. Mesela Reyhanlı’da “Sünni kardeşlerimiz öldü” açıklaması. Bunun gibi “Ön plana çıkarmayalım” dediğimiz çok haber oldu oldu. Eski dönemlerinde daha da dengeliydi, makuldu gazete. Daha bir gazetecilik sorumluluğu ile hareket ediyordu. Makul olmak size problem olarak geri dönüyor muydu? Evet. Çünkü Başbakan sadece Star’ı değil, çok açık bir şekilde hiç kimsenin pozisyonunu yeterli görmüyor. Birçok olayda oldu bu. “Bu çok sert, başlıktan vermeyelim” dediğimiz ifadeleri mesela Sabah’ın manşetinde görünce “Eyvah, Başbakan, ‘Bak gördünüz mü?’ diyecek” diye kendi aramızda esprisini yapıyorduk. Nasıl bir yarış var Star ile Sabah arasında? Yarış denemez buna. Çünkü Star dediğim gibi daha makul bir çizgide duran bir gazeteydi, Sabah bu dönemde hiç öyle olmadı. Son birkaç ayda Sabah’ın performansına bakmak yeterli. ‘Karaalioğlu kazanç ama tapeleri sormaması izah edilemez’ Star’ı sizin gözünüzde Sabah ve Yeni Şafak’tan ayrıştıran temel neden ne; sizin orda olmanız mı, sahibi Tevhit Karakaya mı, yoksa Mustafa Karaalioğlu mu? Benim ne kadar katkım olduğunu en azından ben söyleyemem. Ama iktidara yakın medya grubu içerisinde Mustafa Karaalioğlu günahıyla sevabıyla önemli bir kazançtır. İktidara çok yakın olan gazeteciler arasında kalitesi en yüksek olanlardandır. Star’ı daha itibarlı bir gazete yapmak için çok çaba gösterdi. Yakın zamana kadar Abdulbari Atwan’ın Robert Fisk’in, daha öncesinde Sami Selçuk’un yazı yazdığı, küresel bir vizyon sunmaya çalışan bir gazeteydi Star. Evet, iktidara angaje olmanın etkisini üzerinde fazlasıyla hissediyordu ama yine de sıkı bir gazeteydi. Şu anki Star o Star bile değil. Bu durumda Karaalioğlu’nun, 30 Mart seçimleri öncesinde 24TV ekranındaki bahsettiğiniz programda tek başına ağırladığı Başbakan’a tapeler konusunda tek soru soramamasını, Başbakan’dan Hidayet Şefkatli Tuksal konusunda -tepkilerine de katılarak- talimat almasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Başbakan’ı konuk eden gazetecilerin profiline bir bakın. Bir iki istisna dışında aralarında gazeteci diyeceğiniz kaç kişi var. Ama Başbakan bundan hoşlanıyor. Başbakan’la televizyondaki mülakatta, Karaalioğlu Erdoğan’ın “Neden korkuyorsun? Korkma” ısrarına rağmen Gülen cemaatine “örgüt” demedi mesela. Ama tabii ki o soruları sormamasının hiç bir izahı olamaz. Talimat konusuna hiç girmiyorum bile. Medya ortamımız maalasef bu. ‘Alo Fatih’lere hiç gerek yok’ İktidarın manevralarına dair tahmin ve analizler gazetede nasıl yapılıyordu? Erdoğan’ın bir konuşması mı, yoksa Ankara’dan açılan telefonlar mı yardımcı oluyor? Aslında “Alo Fatih”lere hiç gerek yok. İktidar medyasında Başbakan’ın ya da iktidarın reflekslerini çok iyi bilen insanlar var. Star da bu anlamda ne yapacağını bilir, kafası serin, rahat bir gazetedir. Nasıl bilir? Star demek Mustafa Karaalioğlu demektir. En azından yayın yönetmeni Yusuf Ziya Cömert olana kadar. O hem iktidarı yakından tanır, hem de Star’ın genetik kodlarını oluşturan isimdir. Yazı işleri de ne yapacağını, neyin iktidarı rahatsız edeceğini bilir. Bu konuda deyim yerindeyse bir ortak akıl vardır. Bu ortak akıl örneğin Habertürk’te Türkiye’de yok. ‘1915 açıklamasını Fethullah Gülen yapsa…’ Sizce Akit de Başbakan’ın 1915 açıklamasını “ortak akıl” yoksunluğundan mı vermedi? Bu örnek “Başbakan söylüyor, iktidar gazeteleri yapıyor” kolaycılığının yanlışlığını aslında çok iyi gösteriyor. Son dönemde farkları çok azalmasına rağmen Yeni Şafak, Akit, Sabah ve Star’ın farkını göremezseniz iktidar medyasının propaganda gücünü göremezsiniz. Akit’in çok açık bir angajmanı var; tabanından, patron ve yazı işlerine 1915 açıklanmasından rahatsız oluyor. Star bundan rahatsızlık duymuyor. Ama bu açıklamayı Fethullah Gülen yapmış olsaydı muhtelemelen Sabah, Gülen’in Ermeniliğine dair bir kampanya başlatmış olurdu, tüm paralel yapının Ermeni lobisiyle işbirliği yapıp Türkiye’yi hedef aldığını yazardı. Star’sa Başbakan’ın bu söyleminin çoğalması gerektiğini bilir. Bu iktidara yakın gazete ve televizyonların başındaki insanların ve yazı işlerinin sanıldığından daha önemli olduğunu göstermesi açısından iyi bir örnek. ‘Gazete yönetiminin hangi bakanla yakın olduğu ayrıştırıcı’ Bu 4 gazetenin patronajlarının neden olduğu farklar ne? Meseleye sadece patronaj açısından bakmamak gerek. Bu gazetelerin yöneticileri var. Patronajdan bakarsak, mesela Yeni Şafak’ın patronunun kişisel bir ajandası var gibi görünüyor. Örneğin Başbakan’ın destek vermesine rağmen Mehmet Görmez Diyanet İşleri’ne gelmesin diye kampanya yaptı. Patron, muhtemelen Görmez’den bir nedenle hoşlanmıyor. Diğer gazetelerde asıl önemli olan gazete yönetiminin iktidarın hangi bakanıyla, hangi Başbakan yardımcısıyla ne tür bir yakınlık içinde olduğu… AK Parti’nin hangi kodlarına daha yakın, Yalçın Akdoğan’a mı, Bülent Arınç’a mı? Beşir Atalay’a mı, yoksa başka bir isme mi? Başka gazeteler hakkında konuşamam ama Star’daki durumu net olarak söyleyebilirim. Yiğit Bulut Star yazarı, eskiden televizyon kanalının da yöneticisiydi. Yalçın Akdoğan da Star’da yazıyor. Sık sık gazeteyi ziyaret ediyor. Durum böyleyken “Alo Fatih”ler durumu karikatürize ediyor ve somutlaştırdığı için daha cazip geliyor herkese. Ama o telefonlar hiç olmasa bile durum vahim. İktidara yakın gazetelerde; Star’da, Sabah’ta, Yeni Şafak’ta, Türkiye’de Başbakan’ın hoşlanmayacağı bir haber, bir dosya yayımlanabilir mi? Yayımlanırsa, telefonla müdahaleden başlayarak neler olur? Nerde ne yayınlandığına bağlı. Ama iktidara yakın hiçbir gazete yöneticisi için iyi bir gün olmayacağını söyleyebilirim. “Karaalioğlu ‘Hocaefendi bunları hak etmiyor’ dedi” Youtube’da yer alan kayıtlar arasında Erdoğan’ın Mustafa Karaalioğlu ile yaptığı görüşmeler de vardı. Bu kayıtlar Star’ın mutfağına nasıl yansıdı? Karaalioğlu özgüveni yüksek, kendisiyle dalga geçebilen bir yöneticidir. “Alo Fatih”ler çıktığında kahkaha atarak “Eyvah bizimkiler çıkarsa ne olacak” demişti. Kasetinin çıktığı gün de esprili bir şekilde “Durum bu arkadaşlar beni yormayın artık” mealinde bir şeyler söyleyip güldüğünü hatırlıyorum. Gazeteciliğin geldiği noktanın faturasını sadece siyasete kesmemek adına; bir yandan Star’da yapılan gazeteciliği eleştirirken bir yandan Mustafa Karaalioğlu’nu övgü dolu sıfatlarla anıyorsunuz. Bu ikisi yanyana nasıl geliyor? Tabii ki sadece siyasete yüklenemez. Ama medyadaki bu savrulmanın nedeni iktidar. Yoksa siyasi pozisyon alan bir gazete anlaşılabilir. Fakat gazeteciliğin kendi ilkeleri ve doğası var. Kendi ilkesine ve doğasına zarar vermeden, gazeteyi kara propaganda aracına çevirmeden de iktidara yakın olabilirsiniz. Bu anlamda büyük bir savrulama yaşandığı açık. “Karaalioğlu iyi gazeteci, ama yapılan gazetecilik kötü” kısmını sorguluyoruz. İyi gazetecilerin de hayırla anmadıkları dönemler olabilir. Üstelik kaçırdığınız şey, son dönemde yayın yönetmeninin Karaalioğlu olmaması. Evet ancak medya grup başkanı. Gazeteyi medya grup başkanı yapmıyor ama… Bazen umarım Karaalioğlu görür ve ondan döner, dediğim haberler oldu, ama bu günlük akışın epeyce dışındaydı. Hatta kendisine de söyledim, keşke daha çok gazete katına çıksa diye ama yayın yönetmeni o değildi. Gülen’le ilğili ünlü ananas kampanyası sırasında tapeleri okuduktan sonra “Ya burda gerçekten ananstan söz ediliyor. Hocaefendi bunları hak etmiyor” dediğine şahidim. Ama Kabataş’ta 70 çıplak erkek manşeti atılırken de Karaalioğlu sayfanın başındaydı. Tüm itirazlarımı orada da bir kez daha dile getirdim ama o manşet çıktı. Hatta bu manşetle Gezi eylemlerinin hiç bir meşruiyeti kalmaz yorumları yapıldı. ‘Akpartizmde her şey iktidara bağlı, bir zümre var’ Yusuf Ziya Cömert’e geçmeden; Karaalioğlu, “eski medyaya reklam verenleri yeni medyaya reklam vermeye” çağırırken isim de kullanmış, Koç ve Sabancı’ya seslenmişti. Mehmet Ocaktan da reklam verenleri “Silivri’ye çiçek atmak”la, Ergenekonculukla suçlamıştı. Sizce bunlar olağan mı? Tabii ki değil. Mehmet Ocaktan’la aynı kategoride görmem ama Mustafa Karaalioğlu’nun son bir yılda yazdığı birçok yazının kendi mesleki kariyeri açısından doğru olmadığına inanıyorum. Ama medya grup başkanı olduğundan dolayı Star’ı gazeteden öte şirket gibi de görüyor. Başka zamanda olsa o yazıların birçoğunu kendisinin de doğru bulmayacağından eminim. Herhangi bir medya grup başkanı sizce Koç ve Sabancı’ya seslenerek böyle bir yazı yazabilir mi? Bu ne kadar bireysel, ne kadar arkasına hükümet gücünü alan bir çıkış? Koç ve Sabancı’nın gücünü hiçbir medya grubunun karşısına alamaması da kabul edilebilir bir şey değil ama… Karaalioğlu için Star bir şirketse, önemli olan da maaş mı? Başarılı bir iş yapmak istiyor muhtemelen. Ama iktidara yakın bir medya kuruluşunun reklam ya da haber için bir köşeden gözdağı veren ifadeler kullanması kabul edilir bir şey değil. ‘Taşgetiren’a göre, Erdoğan İslam dünyasının lideri’ Son dönemde sizce gazetecilerin, özellikle medya elitlerinin siyasetle ilişkisinde kendilerine sağlanan imkânlar mı ağır basıyor, yoksa ideolojik pozisyonları mı? Muhtemelen ikisi birden… AKP kendi ideolojisini yarattı; Akpartizm, Erdoğanizm de diyebiliriz buna. İş çevreleri göbek bağıyla iktidara bağlı, medya da, yargı da, bürokrasi de öyle. Tayyip Erdoğan’ın hayallerindeki Türkiye’nin özeti de bu zaten. İktidarın siyasi ve ekonomik avantajlarını ortak kullanmaya dayalı bir iktidar zümresi var şu an. Şu an medyada iktidara destek veren kalemlerin büyük bir kısmı Erdoğan iktidarının gerileme döneminde koro halinde ona küfür edecek. Çünkü onunla hiçbir sempati bağı olmayan bir sürü insan peşinde dolanıyor. Örnek verir misiniz? Onlarca örnek var. Mesela Sevilay Yükselir’in, Rasim Ozan Kütahyalı’nın Tayyip Erdoğan’ın idealleriyle ne gibi bir ilişkisi olabilir? Ahmet Taşgetiren? Ahmet Taşgetiren büyük bir samimiyetle Tayyip Erdoğan’ın, İslam dünyasının lideri olduğuna inanıyor sanıyorum. Ama benTaşgetiren’in Ahmet Turan Alkan’ın “Mene, tekel, ufarsin” temalı yazısını okuyup “Başbakan’a suikast iması var” demesini gözünü kan bürümek olarak görüyorum. Taşgetiren buna gerçekten inanıyorsa akıl sağlığını kaybetti demektir, inanmıyorsa da o çok önemsediği vicdanını… Mehmet Barlas? Tabii ki karşı tarafa geçecek. ‘Yusuf Ziya Cömert tam bir misyon gazetecisi’ Yusuf Ziya Cömert? Gönülden seviyor ve destekliyor. Tayyip Erdoğan’ın yüzde 35’e düşmeyecek bir kemik kitlesi var arkasında. Ama mesela Yiğit Bulut’un Erdoğan’ın ideolojisiyle ne alakası olabilir? Ama Tayyip Erdoğan kendisine temennah eden insan kadar hiçbir şeye değer vermiyor, buna ihtiyaç duyuyor. Yusuf Ziya Cömert nasıl bir genel yayın yönetmeni? Kişisel olarak Yusuf Bey’le hiçbir sorun yaşamamış olmamıza rağmen gazetecilik anlayışı açısından tamamen farklı yerlerde duruyorduk. Tam bir misyon gazetecisi. Ben itirazlarımı her defasında dile getirdim. Mustafa Karaalioğlu AK Parti’nin Yeni Türkiye vizyonuna uygun bir gazete yapmak istiyordu, Yusuf Bey iktidarın bugün tanımladığı ihtiyaca uygun olarak toplumu kamplaştıran bir gazeye yapmayı gerekli görüyor. Yusuf Ziya Cömert size herhangi bir telkinde bulundu mu? İstifamdan sonra eleştirel bakışım nedeniyle “Yerinde olsam o kadar dayanamazdım. Çok iyi dayandı” dediğinin şahitleri var. ‘Onlarca manşet haber kriterlerine uymadan çıktı’ Veda açıklamanızda “kara propaganda” nitelemesi yaptığınız haberler hangileri? Gezi süreci ve özellikle 17 Aralık sonrası atılan onlarca manşet maalesef hiçbir haber kriterine uymadan propaganda amaçlı yayınlandı. Hiçbir gazeteci de hangi haberin kaynağının iktidar olduğunu görmekte artık zorlanmıyor.17 Aralık soruşturmasına ve oradaki iddialara dair Sabah da, Yeni Şafak da, Star da, Akşam da tek bir satır yayımlamadı. İddiaların neler olduğuna dair bile bir haber yoktu. Ama Gezicilerin küresel terörle bağlantıları ve 17 Aralık’ın arkasında İsrail olduğu propagandalarına hatta cemaatin dini değerlerinin Müslümanlığının sorgulanmasına kadar her şeyi okuduk iktidar medyasında. Tapeleri yayımlama ihtimali yazı işlerinde gündem oldu mu? Gazeteye girmeyeceği açıktı. Ergenekon, Balyoz’a destekleriyle bilinen ve hakkında suç isnadı bulunan bir sürü eski polis şefi, bürokrat ve siyasetçiler seçim sürecinde sırf Başbakan’la aynı pozisyonda yer aldıkları için Star’ın manşetinden inmemeye başladılar. Örneğin Emin Aslan, Sabri Uzun, Hanefi Avcı… Oysa onlarla ilgili suçlamalar gazetede geniş yer almıştı zamanında. Öyleyse o zaman yaptığımız neydi, şimdi ki ne? “AKP politikası bana uygun olduğunda Star’da çalıştım, şimdi uygun olmadığı için devam edemiyorum” diyorsunuz. Gazeteciliğin siyasete bu kadar endeksli icra edilmesi sizce sorunlu değil mi? Öyle bir şey söylemiyorum. Demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri ön plana çıkaran bir iktidarın vizyonuna gazetecilik sınırları içinde destek vermekte sakınca görmüyorum. Ama o iktidar tek adam dönemini çağrıştıran adımlar atıyor ve medya kayıtsız şartsız itaat etsin istiyorsa iş değişmiş ortada bir siyasi vizyon da, gazetecilik de kalmamış demektir. Saydıklarınız örneğin dönemin Taraf gazetesinin de savunduğu ilkelerdi ve çok güçlü yayınlar yapılırken siyasete angaje olan bir yol izlenmedi. Arada bir fark yok mu sizce? Var tabi ki… Daha çok gazetecilik ve daha az gazetecilik farkı var. Star’ın o dönem yayın politikası Taraf’la uyumludu. Star’ın Taraf’a karşı zaafı, iktidara olan yakınlığıydı. Bu ajandadan iktidar vazgeçse de Star vazgeçmemeliydi. Yanlış olan buydu. Ethem Sancak’ın “Erdoğan’a, onun misyonuna daha iyi hizmet edebilmek için aldım” dediği bir gazeteden bahsediyoruz. Star tutarlı, siz tutarsız olabilir misiniz? Ne Star’ı Ethem Sancak, ne Hürriyet’i Aydın Doğan, ne de Milliyet’i Erdoğan Demirören yapıyor. Gazeteleri patronlar değil, yazı işleri yapar. Star’ı da iktidarın ve patronunun ajandasını gözeten gazeteciler yapıyor. Başbakan’ın rahatsızlık duyduğu Hasan Cemal’le yolları ayırmaya kararlı bir Demirören örneği bu dediğinizi çürütmüyor mu? Hasan Cemal’i Başbakan’ın talimatıyla işten çıkarsa bile gazeteyi Demirören yapmıyor. Ve hazindir ki o gazeteciler bazen talimata bile gerek kalmadan iktidara istediğini veriyor. ‘Gezi’de ölenlerin annelerini 1. sayfaya çıkarabilmek yeter’ Star’da ceketini alıp çıkmaya hazır halde beklemesi gereken yazarlar var mı? Bunu söylemem etik olmaz. Belki bir iki tane huzursuz yazar var, ama gazetenin, kimin ne yapacağına dair bir öngörüde bulunmam doğru olmaz. Size “Vaziyeti geç anlamışsınız” diyenlere yanıtınız ne olur? Şimdiye kadar diyen olmadı. Ama olursa birkaç gün daha önce de olabilirdi, derim. Ama ne daha önce, ne de daha sonra değil. Ethem Sarısülük’ün cenazesi Star gazetesinin birinci sayfasına girdi örneğin. Gezi’de hayatını kaybedenlerin annelerinin buluşması Star gazetesinin birinci sayfasına girdi. Bunlar benim açımdan riskti. Gezi süresince Star’da kalmanın doğru olduğuna inanmam için o annelerin fotoğraflarının Star’a çıkabilmesi bile yeter. Risk neydi? Sözleşmenizin fesh edilmesi mi? İşten çıkarma sonucu olabilir miydi bilemiyorum.“Star’ın çizgisine uymuyor, çıkar” diyebilirlerdi. Aldığınız risk, kim olduğunuza bağlı olarak değişebilir. Ama dediğim gibi, Star gazetesi ne yapacağını bilir. O gazeteye neyin gidip, neyin gitmeyeceğini oradaki gazeteci arkadaşlar bilir. Büyük kaçaklar olmaz. Son bir yıl için en azından bunun tek sorumlusu bendim. Ben de o gazeteye hangi haberin gideceğini, hangi haberin gitmeyeceğini bilirim. ‘Kürt sorununu Hasan Cemal’e değil, AK troll’lere yazdırıyorlar’ Anlatır mısınız, Star’a hangi haberler gider, hangileri gitmez Gezi eylemlerini destekleyen haberler Star’a gitmez. Açık. Muhalefet partililerin Başbakan’a yönelik sert eleştirileri görülmez. İç politikada da, dış politikada da o kadar çok ki bunlar. Star başından beri iktidara paralel olarak Mısır’daki darbeye çok sert tepki gösterdi. Ama bir arkadaşımız Raşid Gannuşi’yle röportaj yaptı, Mısır İhvan’ından farklı olarak Tunus’ta farklı gruplarla nasıl uzlaşmaya vardıklarını anlatıyordu. Star’ın çizgisine çok uygun değildi, ama biz koyduk. Kürt meselesine dair kırmızı çizgiler nerede çiziliyor Star’da Çözüm sürecini zarara uğratacağı düşünülen hiçbir haber Star gazetesine girmez. İki tane uzman çavuş kaçırıldı. Hangi gazetede gördünüz bu haberi? PKK’nın Güneydoğu’daki yol kontrolünü? Diğer gazetelerde de durum bu. Çözüm sürecinde Hasan Cemal’e ana akım medyada yazdırılmıyor ama kim yazıyor? Hayatında Güneydoğu’ya turist olarak bile gitmemiş bir sürü AK troll var medyada Kürt sorunu yazan… Star’da Aleviliğe dair kırmızı çizgiler neler? Star’ın yayın politikasını net olarak ayırabileceğimiz bir dönem oldu; referandum öncesi ve sonrası.Öncesinde Alevilerin cem evleri sorununun önemli olduğu, bunu toplumun diğer kesimler tarafından bilinmesi gerektiği konusunda çok iyi yayınlar yaptık. Daha sonra ise Gezi-Alevi eşleştirmesi iktidar tarafından ustalıkla kullanıldı, CHP Genel Başkanı’nın Aleviliği hakkında söylenenler maalesef tarihe geçti. ‘Sabah aile gazetesi diye Zeki Müren haberi yapmıyordu’ Eşcinsellik iktidara yakın gazetelere girebilecek bir tema mı? Haberin ne olduğuna bağlı… Örneğin cinayet ya da onur yürüyüşleri. Tek bir eşcinsel yürüyüşü bile girmemiştir. Ama bunu iktidarla ilişkilendirmemek anlamak lazım. Sabah gazetesi en özgürlükçü olduğu dönemde “Burası bir aile gazetesidir” diye Zeki Müren haberi yapmadığı gibi benzer durumdaki sanatçıların da haberini yapmıyordu. Star’ın okuyucu kitlesi de çok hoş karşılamaz böyle şeyleri. ‘Gezici diye Cem Yılmaz’a yasak tartışıldı’ Dolayısıyla Bülent Ersoy da kolay kolay gazeteye giremez mi Bülent Ersoy Sabah’a girmezdi ta ki Başbakan’ın sanatçılarla görüşmesinde Başbakan’la aynı karede gözükene kadar. Bütün mesele bu. Bunun bile meşruiyeti Sayın Başbakan üzerinden gerçekleşiyor. Mesela Cem Yılmaz Gezi’ye destek verdi diye “Star’a girmesin” dendi. Adı bile haber olan bir insandan bahsediyoruz! “Gezici” diye – ki bu söz Gezi’ye karşı çıkan iktidar yanlılarının zekâ düzeyini gösterir- böyle bir ismin gazeteye alınmaması mümkün mü? Cem Yılmaz dâhil Gezi’ye destek veren ünlüler Star’da yasaklı mı? Bu isimlerin haberlerinin girilmesinden hoşnut olunmuyordu ama biz hepsini de girdik. Ben Berkin Elvan’ın cenaze fotoğrafının, Gezi Parkı olaylarındaki tutumundan dolayı Cem Yılmaz’ın gazeteye girmesinin hoşnut olunmadığı bir dönemde bunları gazeteye koymamız gerektiğini ve koyacağımızı söylemenin iyi bir şey olduğuna inanıyorum. Bunların bir anlamının kalmadığına inandığım bir dönemde de ayrıldım zaten. ‘Cinnetin geçeceğini bilsem Star’da kalabilirdim’ Bunları söylerken bir yandan da özeleştiri mi veriyorsunuz Hayır. Verdiğim mücadeleden söz ediyorum. Ayrılmanızla sonuçlanacak yolda, AKP’nin yön değişikliğini gözeterek haberleri iktidar eleğinden siz geçirmişsiniz. Ben çalıştığım dönemde gazetecilik adına doğru olduğuna inandığım şeylerin devamı için mücadele verdim. Çekip gitmek mi, kalıp mücadele etmek mi? Bu kadar basit bir soru ve cevabı var. Bir şeyleri değiştirmek için mücadele edersiniz. Ben de yapılanlar bana uymadığında itiraz ettim, yapabileceklerimi yaptım, yapamayacaklarımı görünce ayrıldım. Seçimden sonra bu cinnet döneminin geçeceğini düşünsem devam etmeyi düşünebilirdim. İktidar ve iktidar medyası Gülen Hocaefendi’ye insaf ölçüleri dışında bir dil kullandı. Yine de seçimden sonra normalleşme olacağına inansam farklı bir karar alabilirdim, Star’ın eski çizgisine dönmesini umarak… Ama Türkiye’nin ve Star’ın daha da sertleşeceğini gördüm. Star için doğru adam olmadığımı, vicdanen ve mesleki anlamda rahat olmadığımı söyledim ve ayrıldım. Gezi Parkı veya daha önceki süreçlerde değil, Gülen cemaatine ve Fethullah Gülen’e dair söylenenler ardından Star’ı terk etmeniz şu soruyu gündeme getiriyor: Gülen cemaati mensubu musunuz? İstifa ettikten sonra Artı 1 TV’de Yavuz Oğhan buna benzer bir soruyu “Gülen cemaatinin içinden misiniz” diyerek sormuştu. O gün “Gülen cemaatinin içinde olsaydım, içinde olurdum” diye yanıt verdim. Evet, Zaman gazetesinde çalıştım ve ayrılalı 15 yıl kadar oldu. Ve bugün oradan ve başka yayın gruplarından pek çok arkadaşım var. Gezi Parkı süreci ve 17 Aralık süreçleri ise üst üste geldi. Kıyaslama olarak değil ama Gezi Parkı sürecinde Başbakan, “öteki” olarak gördüğü bir kesime şiddetli bir dil kullandı. 17 Aralık ertesinde ise “öteki” olarak değil, kendi türünden gördüğü bir kesimin insanlarını şeytanlaştırdı. Bu fark Gezi sürecinde kullanılan dili meşru kılmasa da cinnetin geldiği boyutu gösteriyor. Ben de bu cinnetin geldiği bu seviye nedeniyle ayrıldım Star’dan. ‘Ergenekon’da savcı ve mahkemenin kanaatini savunduk’ Ergenekon sürecinde İlhan Selçuk serbest bırakıldıktan sonra Star şu manşetle çıktı: “Ergenekon’a müebbet yolu” Spot da şöyleydi: “İddianame 15 günde tamamlanacak çete üyeleri ‘silahlı isyana teşvik’ten yargılanacak.” Bu sizin itiraz ettiğiniz bir başlık mıydı? İlhan Selçuk beraat etmedi, serbest bırakıldı; ama bir kısım medya İlhan Selçuk ya da diğer Ergenekon sanıklarının serbest bırakılmasını beraat gibi sundu. Biz de “Beraat etmediler, bundan yargılanabilirler, sadece serbest bırakıldılar” diye verdik. Spotta “çete üyeleri” diyorsunuz. Çete üyeleri iddiası diyoruz. Ergenekon iddianamesine göre öyleydi, biz de onu verdik. Yoksa “iddia olunan Ergenekon örgütüne mensup olduğu iddia edilen…” gibi saçma bir gazetecilik dili olabilir mi? İddia olarak veya tırnak içinde verilmeyen bir ifadeden bahsediyoruz. Bu üslupta bir sorun yok mu? Olabilir ama “iddia olunan Ergenekon örgütü” gibi bir gazetecilik dili de olmaz. Ama iki yıldan fazla sürmüş bir süreçte benim de gözümden kaçmış olan ya da “doğru bulmuyorum ama…” dediğim ifadeler yer almış olabilir. Çok doğal bir şey bu. Fakat genel olarak gazetenin çizgisi böyle bir örgütün varlığını kabul ederek savcı ile daha sonra mahkemenin de paylaştığı kanaati savunmaktı. Yazı işlerinde “Etik abi” olarak anılan size göre, dava henüz sonlanmamışken İlhan Selçuk gibi haklarında yargının hüküm vermediği insanlara “çete üyesi” demek haksızlık değil mi? İlhan Selçuk’a ayrıca Star gazetesinde haksızlık edilmiş midir bilmiyorum ama bazı Ergenekon sanıkları hakkında Star gazetesinde, iddianamede ya da iktidar medyasında tabii ki haksızlık edilmiş olabilir. Net olarak söyleyeyim. Ben mesela Ahmet Şık’a ilişkin, isimden bağımsız, insanların kitap nedeniyle tutuklanmalarında yanlışlık olduğunu toplantılarda defalarca dile getirdim. Süreçte insanlara yaptıklarının, suçlandıkları eylemlerin yanı sıra çok suçlama yakıştırıldı. Hâlbuki darbeyle suçlanan bir insana aynı zamanda cinayetle suçlanıyor diyemeyiz. “Bu adam kötü, fazladan beş tane suçla daha suçlayalım” dememeliyiz. Hâlâ aynı şeye inanıyorum, aksi adil değil. ‘Egemen Bağış ikiyüzlü’ Bugünden geriye baktığınızda Star gazetesinde kimlerin günahını aldığınızı düşünüyorsunuz? Son dönemde ve Gezi sürecinde birçok insanın günahını aldığımızı düşünüyorum.17 Aralık sonrası koskoca bir camianın günahı alındı. Ergenekon sürecindeki suçlamalar dışında başka haberlerle anılan isimler oldu. Mesela Türkan Saylan’ın başörtüsüne karşı hoşnutsuzluğu çıktı basına ki ne başörtüsünden, ne AKP’den hoşnut olmak zorunda değil kimse. Böyle bir sürü insan ekleyebilirsiniz. Özel hayatları deşifre eden insanlar oldu. Tartışmasını onlarca kez yapmışızdır. Aslında bunu konuşmak bile anlamsız. Ben bunu siyasetçi olarak yaptığı asla kabul edilemez olan ve son derece ikiyüzlü olduğunu düşündüğüm Egemen Bağış’ın “makara Bakara”sı için de söyledim. Özel hayat, özel hayattır. Ergenekon iddianamesinde sanıklar arasındaki aşk ve gönül ilişkilerine de aynı tepkiyi verdim. Bu konuda vicdanım son derece rahat. Ama bunların hepsinin gazeteye girmemesine muvaffak olmuş muyumdur, hayır. Çünkü gazeteyi sadece yazı işleri müdürü yapmıyor. ‘Cumhurbaşkanı’nın röportajı sansürlendi’ Kapatmadan soralım; Başbakanlık’tan açılan telefonların yanı sıra Cumhurbaşkanlığı’ndan da çaldırılan gazete telefonları oldu mu? Star gazetesi Başbakan’a o kadar yakın bir mesafede ki Cumhurbaşkanı’na yakın olamaz. Cumhurbaşkanı’nın haberleri öteleniyor mu? Çok olağanüstü bir durum yoksa Cumhurbaşkanı’nın Başbakan’dan büyük verilmesi arzu edilmez. Hiyerarşi Sayın Başbakan’dan başlıyor. 3 yıl kadar önce Cumhurbaşkanı ile yapılan bir röportajın can alıcı kısımları Başbakan rahatsız olabilir kaygısıyla gazeteye konmadı. Üstelik o röportajda Sayın Cumhurbaşkanı 27 Nisan muhtırasına karşı bildirinin nasıl hazırlandığı konusundan kamuoyunda pek bilinmeyen çok önemli şeyler anlatıyordu. Ama o bölümler ayıklandı.sendika.org