Görüş Bildir

TOKİ Haberleri

TOKİ ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. TOKİ ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Antik Kent Üstüne TOKİ Evleri!
İstanbul'da Hitit izlerinin bulunduğu Bathonea Antik Kenti'ni bakanlık ören yerine dönüştürmeyi hedeflerken TOKİ konut yapmak için başvurdu. TOKİ, 1. derece SİT olan bölgeyi de istiyor. Radikal gazetesinden Ömer Erbil’in haberine göre, İstanbul ’da ilk defa Hitit izlerinin bulunduğu Küçükçekmece Gölü kenarındaki Bathonea Antik Kenti kazılarının yapıldığı araziye TOKİ’nin konut yapmak istediği ortaya çıktı. Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 yılındaki Bathonea kazı sonuçlarını görünce araziyi kamulaştırarak ören yeri statüsüne almak istedi. Bu yönde raporlar hazırlandı, bilimsel gerekçeler belirlendi. Bakanlık, İstanbul’un ilk ören yeri için İstanbul Üniversitesi’ne de görüşünü sordu. Üniversite arazinin elinden çıkacağını anlayınca apar topar TOKİ ile anlaşma yolunu seçti. 9 Ocak’ta yapılan protokole göre, TOKİ üniversitenin Çapa ve Cerrahpaşa’daki binalarını yenileyecek, Avcılar’daki kampüste sosyal tesisler yapacak, bunun karşılığında da üniversiteye ait 7 parsele konut inşa edecek. TOKİ, 1. derece arkeolojik SİT alanında konut yapmak için İstanbul 1 Nolu Koruma Kurulu’na geçen hafta resmen başvurdu. Şimdi kurulun kararı merakla bekleniyor. Neolitik çağ izleri Kocaeli Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Şengül Aydıngün , 2006 yılında Küçükçekmece Gölü havzası içinde Kültür ve Turizm Bakanlığı izni ile 2 yıl yüzey araştırması yaptı. Buluntular oldukça ilginçti. Neolitik Dönem hatta Paleolitik Dönem buluntularına bile rastlayınca 2009 yılında bilimsel arkeolojik kazı için bakanlıktan izin aldı. Bu sırada da arazinin SİT dereceleri belirlendi. İlk iki yılık kazılarda önemli buluntular elde edildi. Bölgede sürdürülen yüzey araştırmaları ve kazı çalışmalarında 800.000 yıl öncesinden itibaren tarımın başladığı Neolitik Dönem, Tunç, Demir ve Antik Çağları (Helen, Roma ve Bizans) kapsayıp Osmanlı Dönemi sonlarına ulaşan kesintisiz bir zaman dilimine ait önemli arkeolojik verilerle karşılaşıldı. Bunlar arasında M.Ö. 7000’lerde Avrupa ’ya tarımın İstanbul üzerinden ulaştığını kanıtlayan çakmak taşından tarım aletleri, günümüzden 2700-2600 yıl öncesine ait iki antik liman ve dünyada keşfi yapılan üçüncü antik fener, Hititlere ait olduğu düşünülen 2 adet yapı adak heykelciği ile yine Hitit dönemi pişmiş toprak eserler, antik Roma yolları, Bizans sarnıcı, bazilika kalıntıları, yeraltı su kanalları bölgenin önemini ortaya çıkardı. Kazı, her geçen yıl daha da iyi sonuçlar vermeye başladı. Dünyanın en önemli 10 kazısı arasına giren Bathonea kazıları özellikle 2013 yılı kazı sezonunda arkeoloji dünyasının tüm dikkatlerini üzerine çekmeyi başardı.Öte yandan, Arazide İstanbul Üniversitesi bilimsel tarım uygulamaları yapıyordu. Üniversite kendisine ait 3. derece arkeolojik SİT alanında tekno-park yapmak istedi. Bu nedenle 1 No’lu Koruma Kurulu’na müracaat edilerek yaklaşık 200 hektarlık 4434, 4435, 5955, 5951 numaralı parseller 2010 yılında SİT’ten çıkarıldı. Çünkü arazinin bir tarafı 3. derece SİT alanıyken diğer tarafı 1. derece SİT alanıydı. Şimdi bu araziler konut yapımı için TOKİ’ye devredildi. İstanbul tarihine ayna 2013 yılı kazılarında ortaya çıkan bilimsel veriler Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Valiliği’ni de heyecanlandırdı. Bakanlık bölgenin ören yeri olması için uzmanlara rapor hazırlattı. İstanbul’un ikinci tarihi yarımadası olarak yeni bir turizm çekim merkezi olması planlandı. Efes, Troya, Bergama gibi ören yeri statüsü kazandırılarak bir yandan turistlerin bu bölgeyi ziyaret etmesi düşünülürken diğer yandan İstanbul’un karanlıkta kalmış dönemlerini açığa çıkarmak amacıyla bilimsel arkeolojik kazıların sürdürülmesi hedeflendi. İÜ apar topar devretti Bakanlık kamulaştırma yapmak için İstanbul Üniversitesi’ne geçen yıl sonunda görüşünü sordu. İstanbul Üniversitesi arazinin elinden çıkacağını anlayınca görüş bildirmek yerine apar topar TOKİ ile anlaşma yoluna gitti. 9 Ocak 2014’te üniversite ile TOKİ arasında protokol imzalandı. Bu protokole göre ‘‘İstanbul Üniversitesi’nin faaliyetlerini yürüttüğü Cerrahpaşa, Çapa ve Avcılar yerleşkelerindeki eğitim-öğretim ve hizmet binaları ile tescilli yapıların olası deprem risklerinin ortadan kaldırılması, modern tesislerde eğitim-öğretim hizmetleri ile diğer hizmetlerini sürdürebilmesinin temini için bu alanlarda eğitim-öğretim, sağlık, araştırma ve çevre düzenlemesinin yapılması ve inşa edilecek bu tesislerin finansmanının da üniversitenin atıl durumda olan Halkalı ve Avcılar’daki taşınmazları üzerinde proje gerçekleştirilmesi suretiyle mahsuplaşılmıştır.’’ Yerleşime uygun değil Yüzyıllardır göl kıyısı ve havza içinde yerleşen birçok medeniyete ait yapıların, yaklaşık 300 yılda bir depremlerle birçok kere yıkıldığı ve bölgenin bu nedenle terk edildiği arkeolojik kazı çalışmalarında bilimsel olarak ortaya konmuştu. Jeolojik açıdan yerleşmeye uygun olmayan bu alanın TOKİ tarafından yerleşime açılmak istenmesi de başka bir tezat oluşturdu. Diğer yandan TOKİ’nin konut yapmak istediği 4440, 4441 ve 4450 numaralı parseller ise 1. derece arkeolojik SİT alanı içinde kalıyor. 2863 sayılı yasa SİT alanlarında inşaat izni vermiyor. Aynı zamanda bu parsellerde Bathonea bilimsel kazıları devam ediyor. Ancak TOKİ tüm bunlar yokmuşçasına bu parsellerde konut yapmak için İstanbul 1 Nolu Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na müracaat etti. Aynı zamanda da Küçükçekmece ve Avcılar Belediyesi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yazı gönderip görüşlerini sordu. Üniversite ile yapılan protokolün hatırlatıldığı yazıda şöyle denildi: ‘‘İstanbul Üniversitesi mülkiyetinde bulunan Avcılar ilçesi Tahtakale Mahallesi 4434, 4435, 4440, 4441, 4450, 5951 ve 5955 nolu parseller ile Küçükçekmece Halkalı Mahallesi 4651 nolu parselleri kapsayan alanlara yönelik hazırlanacak imar planı çalışmalarına altlık teşkil etmek üzere meri imar planları ile görüşlerinizi, projelerinizi, ileriye dönük planlarımızı idaremize bildirin.” Ömer Erbil | Radikal Kaynak: T24
İki Direk Arası 5 Milyon TL Fark!
Sivas ve Malatya’da TOKİ tarafından yaptıırılan stadyumların inşaatında, sözleşmede 385 bin TL olan kale, korner direkleri ve saha çizgilerinin maliyetinin 5.6 milyon TL ‘yi bulduğu ortaya çıktı. Hürriyet’in haberine göre Sayıştay, 2012 TOKİ raporunda stadyum inşaatlarını da irdeledi. Raporda, hangi imalat seviyesinde, sözleşme bedelinin hangi oranda ödeme yapılacağını gösteren pursantaj (yüzdelik) listesine yönelik önemli uyarılarda bulunuldu. Sayıştay, raporda özellikle 25 bin kişilik Sivas ve Malatya Stadyumlarının kale direkleri, korner direkleri ve saha çizgileri için listede öngörülen maliyetlere dikkat kesildi. TOKİ’nin Sivas Stadyumu için 192 bin 499 TL olarak hesapladığı bu kalemlerdeki maliyetin, sözleşmedeki ödeme listesinde 3 milyon 285 TL’ye, Malatya Stadyumu’nda ise aynı rakamın 2 milyon 393 bin TL’ye yükseldiği görüldü.diken.com.tr
Gece Baskınıyla Kesilen Ağaçlara İlişkin Sanatçılardan Açıklama
Ankara Macunköy’de Devlet Tiyatroları Ankara Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğü’ne ait İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi’nin bulunduğu alandaki ağaçların yan taraftaki iş merkezi inşaatındaki yetkililer tarafından kesilmesinin ardından bugün tiyatrocular destek için alandaydı.Olayı duyarak alana koşan tiyatrocular, yapılanların hukuksuz bir şekilde yapıldığını söyledi. Tiyatrocular adına açıklama yapan Kültür Sanat Sen Ankara Bölge Şube Yönetim Kurulu Üyesi Murat Çidamlı, “Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nün 60 yıldır kullandığı, içinde dekor ve kostüm tasarımlarının yapıldığı, oyunlardaki malzemelerin üretim ve depolama işlerinin yürütüldüğü 2 adet sahnesi ve 2 adet prova salonu bulunan Macunköy tesisleri 8 Mart gününde saat 22.00 sıralarında saldırıya uğramıştır. Yüzlerce ağaç ve fidan adeta intikam alırcasına katledilmiş, tesisler zarar görmüştür” dedi. Atölye sahnesinin yan tarafında inşaatına başlanan iş merkezine ait dozer ve iş makinalarının, yürütmeyi durdurma kararı ile korunan alana hukuksuzca gece yarısı girdiğini belirten Çidamlı, “güvenlik görevlilerinin can güvenliğini tehdit ederek tüm engellemelere rağmen yıkıma başlamışlardır.” Dedi. Olay yerine çağrılan polislerin yıkımı durdurmak için herhangi bir girişimde bulunmadığını öne süren Çidamlı, “Tiyatroların ve sanat kurumlarının kapatılması için yasalaştırılmaya çalışılan TÜSAK’ın gündeme geldiği bu günlerde böyle usulsüz bir girişim oldukça manidardır. Bu yasadışı yıkımın, bu doğa ve kültür cinayetinin derhal durdurulmasını, 60 yıldır zilliyeti DT’de bulunan arazinin kullanım amacına uygun değerlendirilmesini istiyoruz. AVM’lerin, Sanayi Sitelerinin ve TOKİ’lerin arasına sıkışan bu kültürel adacığa yönelen saldırıyı şiddetle kınıyoruz” dedi.zete.com
Ataköy'deki TOKİ'ye Yürütmeyi Durdurma Kararı
Ataköy'de TOKİ'ye ait arazideki hukuksuzluk iddialarıyla ilgili yürütmeyi durdurma kararı verildi Ataköy sahilde İstanbul 1 No’lu Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’nu devre dışı bırakan TOKİ’ye mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı çıktı. Radikal gazetesinden Ömer Erbil’in haberine göre, Ataköy sahilde yer alan TOKİ’ye ait arazideki hukuksuzluk iddialarına karşı İstanbul 9. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. Mimarlar Odası’nın açtığı davayı görüşen mahkeme, 25 Şubat’ta verdiği kararda Kültür ve Turizm ile Çevre ve Şehircilik bakanlıklarından iddialarla ilgili belge ve bilgileri isteyerek şöyle dedi: “Olayın özelliği ve davanın durumu dikkate alınarak, dava konusu işlemin uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğurabilecek nitelikte bulunması nedeniyle davalı idareden savunma ve ara kararı cevabı alınıncaya kadar dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına oy birliği ile karar verildi.”T24
'Suriye Uçağının Düşürülmesi ve Süleyman Şah Türbesi Oy Operasyonu'
Selahattin Demiirtaş: Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı gibi tüm toplumu kucaklayacak bir makamı temsil etmekten uzak bir isim olduğu kanaatindeyim BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş , Suriye uçağının düşürülmesiyle ilgili olarak, “Uçağın bir ahramanlık edasında düşürülmesi ve miting meydanından duyurulması, bunun bir AKP operasyonu olduğunu gösteriyor. Hükümet oy uğruna ülkeyi savaşla burun buruna getiriyor” dedi. Demirtaş, Suriye sınırları içinde kalan, Türk toprağı statüsündeki Süleyman Şah Türbesi’nin El Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından kuşatılmasıyla ilgili olarak ise “Süleyman Şah Türbesi’ndeki askeri birliğe tehdit konusunda da şüphelerim var. Oradaki El Kaide grupları kolay kolay AKP’ye kafa tutmazlar. Üç yıldır AKP’den lojstik destek aldılar, geçiş kolaylığı desteği aldılar. Diplomatik destek aldılar. Yaralıları tedavi edildi. Türkiye’de kamplarda eğitim gördüler. Şimdi bunlar AKP’nin bu iyiliğini tabii ki unutmayacak. AKP seçim kampanyasına destek mahiyetinde bu ‘tehdit’ yapılıyor. Bu, İslami kesimde hassasiyet yaratmak için yapılan bilinçli bir operasyon. Seçim kampanyasının bir parçası” diye konuştu. Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer, Van’ın Erciş ilçesindeki miting öncesinde BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile görüştü. Utku Çakırözer’in, Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (26 Mart 2014) nüshasında yayımlanan, “Demirtaş: Uçak Düşürme Oy Operasyonu” başlıklı yazısı şöyle: ‘Demirtaş: Uçak Düşürme Oy Operasyonu’ BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Suriye uçağının düşürülmesi ve Süleyman Şah Türbesi’ne önelik tehditlerin ‘AKP’nin seçim operasyonları’ olduğunu ileri sürdü. 30 Mart seçimleri sonrasında BDP’li belediyelerde ‘demokratik özerkliği’ hayata geçireceklerini belirten Demirtaş, pratikte bunun ‘çokdilli eğitim’, ‘üretim ve pazarlamada kooperatifçilik’, Suriye ve Irak’taki Kürt bölgeleriyle daha fazla ticaret anlamına geleceğini belirtti. Başbakan Erdoğan’ın Köşk adaylığına ‘Toplumu kucaklayacak kişilik değil’ diye soğuk bakan Demirtaş, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na ise zeytin dalı uzattı. Demirtaş, “Kılıçdaroğlu’nun ‘Barış süreci CHP iktidarında da devam edecek’ açıklaması önemli. Seçim sonrasında istikrarlı bir politika izlerlerse barışı AKP’nin elinde rehin olmaktan kurtarırlar” dedi. Demirtaş, Van’ın büyük ilçesi Erciş’teki BDP mitingi öncesinde yaptığımız görüşmede Suriye uçağının düşürülmesi ve radikal dinci unsurlardan Süleyman Şah Türbesi’ni koruyan Türk birliğine yönelik tehditler konusunda şu değerlendirmeleri yaptı: Uçak düşürme AKP operasyonu “Biz Suriye uçaklarının Türkiye hava sahasını ihlal edip etmediğinden emin değiliz. İhlal etmişlerse bu ihlalin ilk kez olup olmadığından da emin değiliz. Uçağın bir kahramanlık edasında düşürülmesi ve miting meydanından duyurulması, bunun bir AKP operasyonu olduğunu gösteriyor. Hükümet oy uğruna ülkeyi savaşla burun buruna getiriyor. Savaş politikalarını kabul etmiyoruz. AKP oy alacak diye Türk savaş uçaklarının seçim kampanyasına katılmasını kesinlikle hata olarak değerlendiriyoruz. Savaş uçağıyla seçim kampanyası olmaz.” El Kaide AKP’ye kafa tutmaz “Süleyman Şah Türbesi’ndeki askeri birliğe tehdit konusunda da şüphelerim var. Oradaki El Kaide grupları kolay kolay AKP’ye kafa tutmazlar. Üç yıldır AKP’den lojstik destek aldılar, geçiş kolaylığı desteği aldılar. Diplomatik destek aldılar. Yaralıları tedavi edildi. Türkiye’de kamplarda eğitim gördüler. Şimdi bunlar AKP’nin bu iyiliğini tabii ki unutmayacak. AKP seçim kampanyasına destek mahiyetinde bu ‘tehdit’ yapılıyor. Bu, İslami kesimde hassasiyet yaratmak için yapılan bilinçli bir operasyon. Seçim kampanyasının bir parçası. Esad birlikleri tehdit etse anlarım ama AKP’nin beslediği El Kaideciler niye tehdit etsin ki?” Hukuk dışıysa yayımlanmasın Demirtaş ile seçim sürecine damgasını vuran 17 Aralık yolsuzluk soruşturmalarıyla ilgili dinleme kayıtları ile hükümetin bunlara karşı Twitter’ı kapama hamlesini de konuştuk:“Bu hükümet bu kadar yasaklamayı ‘komploları’ önlemek için değil, pisliklerin üzerini örtmek için yapıyor. Yolsuzluk yapıldığını artık tüm Türkiye biliyor. Yeni bilgi, kayıt gelmese bile herkes gerekli demokratik tutumu AKP’ye karşı almalıdır. Yayımlanacağı iddia edilen kasetler konusundaki en önemli hassasiyetimiz ise özel hayata asla müdahale edilmemesidir. Ve tabii hukuk dışı elde edilmiş dinlemelerin asla yayımlanmamasıdır. Bunlar siyaseti kirletir, kimseye de bir şey kazandırmaz.” CHP’ye zeytin dalı Demirtaş ile ‘çözüm süreci’ konusunda seçim sonrası olasılıkları da konuştuk. AKP hükümetinden beklentisini şöyle ortaya koydu: “Konunun zamana yayılması ve muhatabımız AKP’nin yıpranıyor olması kalıcı barış umutlarını azaltıyor. Sürece yönelik algıyı olumsuz etkiliyor. Seçimden sonra canlanmasını bekleriz. İki üç hafta içinde Öcalan’ın istediği müzakere süreci başlamalı.” 30 Mart seçim sonuçlarının AKP dışında yeni iktidar olasılıklarını gündeme getirmesinin de muhtemel olduğunu belirten Demirtaş, CHP’ye de önemli bir mesaj gönderdi: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Tunceli’de yaptığı “Barış süreci AKP’nin tekelinde değil. CHP iktidara gelince de asla bitmeyecek. Biz barıştan yanayız” açıklamasını çok önemsediklerini belirten Demirtaş şöyle konuştu: “Sayın Kılıçdaroğlu’nun o mesajı çok önemli. Belki bu seçim döneminde o mesajları tekrarlaması zor olabilir. Ama seçimden sonra CHP, istikrarlı bir barış çizgisi oturtursa bu tüm Türkiye’nin yararına olur. Eğer CHP bunu yaparsa, çözüm sürecinin ve barışın AKP’nin elinde rehin kalmasını da engellemiş olur.” Gülen rahatlatmadı Demirtaş’ın CHP’ye gösterdiği bu sıcak yaklaşımı ‘cemaat’ konusunda sergilememesi dikkat çekici. Fethullah Gülen’in son röportajında ‘çözüm sürecine’ destek veren açıklamaları konusunda şunları söyledi: “Çok rahatlatıcı gelmiyor. Çünkü o sözlerin pratikte yansımasını görmüyoruz. Cemaate yakın olduğunu bildiğimiz hâkimler KCK dosyalarında tahliye vermediler.” Erdoğan’dan Cumhurbaşkanı olmaz BDP lideriyle seçimlerin sonrasını da konuştuk. “31 Mart’ta nasıl bir Türkiye olacak” sorumuza şu yanıtı verdi: “Birbirine öfke duyan, daha kamplaşmış, ayrışmış bir Türkiye çıkacak. Liderlerin kullandığı dil zaten buna hizmet ediyor. Özellikle Başbakan herkesi tahrik ediyor ve kutuplaştırıyor. Seçimi kazanabilmek için akıl almaz hukuksuzluklar yapıyor. İçeride HSYK, internet, Emniyet’e operasyon derken dış dünya ile de selamı sabahı kesti.” Oy için anne yuhalattı Demirtaş özellikle de Berkin Elvan’ın ölümü sonrasında Erdoğan’ın üslubuna içerlemiş: “Oy için, Sünni tabanını konsolide etmek için Alevi bir annenin evlat acısını yuhalatmak, ahlaksızlıkta dibe vurmaktan başka bir şey değildir.” BDP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde kimi destekleyecek? İzleyecekleri taktik belli: “Biz ilk turda kendi adayımızı çıkaracağız. İkinci tura kalamazsa kimi destekleriz konusunda henüz bir parti kararımız yok.” Erdoğan aday olursa, destek verecekler mi? “Henüz böyle bir durum ortada yok. Partinin vereceği bir karar. Ama ben kişisel olarak Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı gibi tüm toplumu kucaklayacak bir makamı temsil etmekten uzak bir isim olduğu kanaatindeyim. Tam tersine, toplumu kutuplaştırıcı ayrıştırıcı bir siyaset izliyor...” Peki ya Abdullah Gül’e nasıl bakıyorlar? “Daha mutedil, diyaloğa açık. Ama o da risk almayan, sorunlara çok az müdahale eden bir isim...” ‘Özerklik’ Hayata Geçiyor Demirtaş BDP’nin seçimlerden büyük zaferle çıkacağı inancında. 20 günde yaklaşık 70 miting konuşması yapmış. Yüze tamamlama çabasında. Öncelikle BDP ve HDP oy toplamının tüm Türkiye’de yüzde 10’u bulacağı iddiasında. Şu anda 98 olan BDP’li belediyelerin sayısını da 150’ye çıkaracaklarını, 4 büyükşehir kazanacaklarını ve kendilerinde olmayan Kars, Erzurum, Ağrı, Muş, Bitlis, Bingöl, Mardin ve Şanlıurfa gibi belediyeleri kazanacaklarına inanıyor. Çok dilli eğitim BDP’nin seçim sonrası gündemi ise ‘demokratik özerklik’ olacak. Ülkenin geri kalan bölümünde endişe yaratan bu demokratik özerklik nasıl işleyecek? Demirtaş’a göre, “Sadece yol - kanalizasyon yapan ‘müteahhit belediyecilik’ yapılmayacak. Katılımcı yerel yönetim ilkesi hayata geçirilecek.” Atacakları adımları şöyle sıraladı: Çokdilli belediyecilik olacak. Anadilinde eğitimin altyapısı hazırlanacak. Örneğin ders kitapları Kürtçe, Arapça, Türkçe, Süryanice basılacak. Kooperatif tipi üretim, tüketim ve pazarlama aşamaları desteklenecek. Irak ve Suriye’deki Kürt bölgeleriyle ticaret ilişkilerinin geliştirilmesi teşvik edilecek. Her yer Kürtçe olmayacak Güneydoğu’da BDP’li belediyelerde uygulamaya geçirilecek ‘demokratik özerkliğin’ Türkiye’nin bölünmesine neden olacağı kaygılarına ise Demirtaş şöyle karşılık verdi: “Ayrışmayı değil bütünleşmeyi getirecek. Biz ‘Her yerde Kürtçe dilini ve kültürünü hâkim kılacağız’ demiyoruz. Mesela Mardin Büyükşehir Belediyesi’ni kazandığımızda orada etnik olarak Araplar, Kürtler, Türkler, Mıhalmiler yaşıyor. İnanç temelinde ise Aleviler, Sünniler, Süryaniler bir arada. Hepsinin inancına ve kimliğine uygun hizmet verilecek. Dolayısıyla aslında tek yürek gibi olacağız. Barış ve kardeşliğe yaklaştığımızı Türkiye hissetsin istiyoruz.” BDP Mitinginde de Gündem ‘Yolsuzluk’ Erciş, Van’ın en büyük ilçesi. Belediye AKP’de. Ancak Demirtaş’ın dünkü mitingine katılım öylesine yüksek ki 31 Mart sabahı tablo değişebilir. Mitingden gözlemlerimiz şöyle: İmralı’daki görüşmeler sırasında çekilen ve Adalet Bakanlığı tarafından dışarı verilen Abdullah Öcalan fotoğrafları poster haline getirilip dağıtılmış. Alanlarda çok fazla ve çok coşkulu bir kadın kalabalığı dikkat çekiyor. Afiş ve pankartlarda ‘yolsuzluk’ teması neredeyse ‘Öcalan’ teması kadar kuvvetli: “Ben Barış Dedim, Sen Parayı Yedin”, “Seni Sıfırlayacağız, Az Kaldı Tayyip”, “Talana Hayır” meydanda göze çarpan birkaç örnek. Demirtaş da hükümete ‘yolsuzluk’ üzerinden vuruyor: “Bunların müteahhitleri Van depreminden bile para kazandı. Batı’da 40 bin liralık TOKİ konutu, burada olmuş 80 bin lira!”T24
Van'da Miting Sonrası Kavga: Polisin Ateşiyle 1 Kişi Yaralandı
Van'da Başbakan Erdoğan'ın parti mitinginin ardından AK Partililer ile BDP'liler arasında gerginlik çıktı. BDP'li gruba polis müdahale etti. Polis kalabalığı havaya ateş açarak dağıtmaya çalıştı. Bir kişi göğsünden vurularak ağır yaralandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , partisinin düzenlediği mitingi için Van’a geldi. Yoğun güvenlik önlemlerinin olduğu Van’da mitinge gelenlerin yanlarına getirdikleri su şişelerinin kapakları bile polisler tarafından alınarak atıldı. Miting alanı yakınında da BDP ’liler ile AK Partililer arasında kısa süreli bir gerginlik görüldü. Miting alanına doğru giden bir grup BDP’li, yine BDP’li yöneticiler tarafından güçlükle çevrildi. Yerel seçimlere kısa süre kala Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, miting için özel uçakla Van’a geldi. Başbakan Erdoğan’a eşi Emine Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da eşlik etti. Başbakan Erdoğan’ı havaalanında Van’da bulunan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, AK Parti Van Milletvekilleri Burhan Kayatürk, Fatih Çiftci, Mustafa Bilici, Gülşen Orhan tarafından karşılandı. Başbakan Erdoğan daha sonra partisi tarafından Beşyol meydanında düzenlenen mitinge katıldı. Başbakan Erdoğan’ın yapacağı miting öncesi Van’da güvenlik üst seviyeye çıkartıldı. Mitingin yapılacağı Beşyol Meydanı ve çevresi polis barikatları ile çevrilirken, vatandaşlar tek tek aranarak güvenlik noktalarından geçirildi. Arama yapan polisler kadınların çantalarındaki parfüm, keçeli kalemleri çıkartıp atarken, vatandaşların ellerindeki su şişelerinin de kapakları yine polisler tarafından açılarak atıldı. POLİSLERE YAKA KARTI Mitingde görev yapan polislere de yaka kartı takmaları dikkat çekti. Polis memurlarının mavi, amirlerin ise sarı renkli kart taktı. Mitingin yapılacağı Beşyol Meydanı yakınındaki Cumhuriyet Caddesi’nde de BDP’liler ile Ak Partililer arasında kısa süren gerginlik görüldü. Nedeni belli olmayan gerginlik yine BDP’li yöneticiler tarafından önlendi. MİTİNGİN ARDINDAN POLİS ATEŞ AÇTI: 1 YARALI Van’da Başbakan Erdoğan’ın parti mitinginin ardından AK Partililer ile BDP’liler arasında gerginlik çıktı. BDP’li gruba polis müdahale etti. Polis kalabalığı havaya ateş açarak dağıtmaya çalıştı. Bu sırada, bir otelin restoran bölümünde çalıştığı öğrenilen, Kadir İnan isimli genç bir işçi göğsünden vurularak ağır yaralandı.. (Osman BEKLEYEN- Gülay ÖZEK- Murat ÇAĞLAR- Özcan ÇİRİŞ / DHA)
Küçük İskender: Ahlak İçin Seksten, Bağımsızlık İçin Özgürlükten Vazgeçemezsin
Şair küçük İskender: Birbirlerine ekranda küfreden liderlerin temsil ettikleri partilerin sokaklarda hoşgörülü, neşeli şarkılarda fink atması ayrı bir ironi Şair küçük İskender , 'Ruhu iyileştireyim derken bedeni öldürüp dışlayamazsınız. Tersi de geçerli. Ahlak derken seksten, bağımsızlık derken özgürlükten vazgeçemezsiniz. Hayat böyle bir şeyi' dedi. Twitter yasağına da değinen iskender, 'Twitter, Youtube, Facebook derken toptan çözüme gidip yakında elektriği yasaklayabilirler. TOKİ de konforlu mağaralar yaparsa yerleşir, geçinir gideriz' ifadesini kullandı.Şair küçük İskender, Türkiye'deki şiirden, ahlaktan, özgürlükten, Gezi olaylarıdan ve Twitter yasağına kadar birçok soruya yanıt verdi. Çınar Oskay 'ın sorılarını yanıtlayan İskender'in Hürriyet'te yer alan söyleşisinin ilgili bölümü şöyle: Türkiye’nin bugünleri bir şaire ne hissettirir? Muhafazakâr ya da vurdumduymaz bir şairseniz bir sıkıntı yok elbette. Ama benim gibi hayatın her an ileri ve daha güzele, eşitliğe doğru gitmesinden yana olanlar için kapan. Kapan diyorum çünkü sizi av gibi görüp peşinize düşen avcılar var. Ölümünüzün önlerindeki engelleri kaldıracağını savunan bir zihniyetin gitgide hakim olduğu bir darboğaz da denilebilir. Pencerenizden içeri giren seçim şarkıları, televizyon haberleri sizi nasıl etkiliyor? Birbirlerine ekranda küfreden liderlerin temsil ettikleri partilerin sokaklarda hoşgörülü, neşeli şarkılarda fink atması ayrı bir ironi. Zaten uzun zamandır haberleri sosyal medyadan izlemeye gayret ediyorum sahiciliği açısından. Penceremden içeri sızmaya çalışan şarkıları da kendi müzik arşivimdeki şarkılarla bastırarak akıl sağlığımı korumaya çalışıyorum. “Bu hızla 3-5 yıla kalmaz topluca Ortaçağ’a gireriz” demiştiniz. Girdik mi, daha var mı? Girmez miyiz; hatta o hızla arka kapıdan çıkıp daha da geriye düştük. Twitter, Youtube, Facebook derken toptan çözüme gidip yakında elektriği yasaklayabilirler. TOKİ de konforlu mağaralar yaparsa yerleşir, geçinir gideriz. ‘ Underground Otopark kitabında “Çocukken ülkenin, dünyanın bu hale geleceğini hiç tasavvur ettiniz mi? Aklımın ucundan bile geçmedi” diye yazdınız. Gerçekten o zamanlar daha mı iyiydi dünya? Sanırım ben daha iyiydim, biz daha iyiydik. Yoksa dünyanın anormal yükselişi doğanın çöküşü anlamına geliyor. İnsanın evrimi ne kadar büyük bir tehlikeyse asıl korkuncu da büyümekle yaşlanmayı karıştırıp o telaşla irili ufaklı diktatörlere dönüşmesinde. Küçücük bir çocuktan korkan iktidarlar, sevginin düşmanı şizofren çeteler oluşturduk; teselliyi de çoğunluğun desteği sanıyoruz. Yeniden Dostoyevski okumaya başlamak gerekiyor belki deBugünlerin 80’lerden, 90’lardan, 2000’lerden farkı ne? 80’lere laf yok; acımız kadar neşemiz de büyüktü. 90’larda liberalizmin başımıza bela olacağı endişesine Tarantino güldü geçti yine de. Derken 2000’lerin milenyum sarhoşluğuna kapıldık. Bilmiyorduk ki başkaları içindi milenyum; bizim coğrafyamız ise uranyuma girdi. Yani karanlığa, ölüme, baskıya, sonunda da cinayetlere, katliamlara... Küçük Amerika olmaktan sıkılıp küçük Almanya tadına ulaştık. Ama bildiğin Nazi Almanyası. Başbakan Erdoğan sizi şair olarak bir şekilde etkiliyor mu? Ne bileyim, mesela gün içinde aklınıza geliyor mu? Sesinin inceldiği mitingler filan sizin algı dünyanızda nasıl yer buluyor? İçindeki gerçek sesi bulmuş olabilir belki -ilginç bir ton yakalamış çünkü, tıbbi açıdan bakmalı birileri.- Beni birey olarak değil, yaptıkları açısından ilgilendiriyor kendisi; vefa ve vicdan kavramlarına getirdiği postmodern açılım birçok ailenin çöküşüne sebebiyet verdiyse karakter olarak şüphesiz her sanatçı için bir figürdür. Yeniden Dostoyevski okumaya başlamak gerekiyor belki de. Ya iktidarın yeni dili? Egemen Bağış’ın ‘nekrofiller’ benzetmesi… Başbakan’ın “Bunlar utanmasa uçak için de ‘ekmek almaya gidiyordu’ diyecek” sözleri? Tıp eğitimimi psikiyatri servisindeki hastaların tedavisini aksattığım, bozduğum iftirası yüzünden bırakmıştım biraz da; bana o günleri hatırlatan şeyler yaşıyorum. Yani bir dil, bir akıl ve bir gövdenin sacayağı vazifesi göremediği varoluşlar. Bu tuhaflıklar umarım ilerde ulusal bir ironi performansı yapmamız için yeterli malzeme ve mümkün mertebe direnç sağlar hepimize. “Faşizme karşı tıpkı bir hayvan gibi davranmalıyız” sözleriyle ne demek istediniz? -Hayvan derken saldırgan, vahşi, akılsız anlamında kullanmıyorum; gezegenine uyumlu, dürüst, doğası gereği güzel anlamına getiriyorum lafı. Bazı insanlarla beraber yaşayacağıma, çalışacağıma hayvanlarla işbirliğine gidip öze dönerim gibi fazla naif bir yanım da var hâlâ. Bu dönem fikir-sanat hayatımızı nasıl etkiledi? Çıkan filmleri, şarkıları, kitapları nasıl buluyorsunuz? Bir tiyatrocu dostumuz haklı nedenlerle yurtdışına giderken diğerine yeni olanaklar veriliyorsa olan biteni okuyan yeni bir zihniyet kandırılamaz elbette. İçimdeki his yakında kimi mizah dergilerinin de ağır cezalarla, vergilerle kapatılacağının sinyalini veriyor. Daha da siyahlara bürüneceğiz. Ama gitgide matem artar, karalar bağlayanlar çoğalırsa karanlık ve o karanlıkta saklanan farklı fikirlerin hareket alanı da genişler. Genç sanatçıların iyi işlere yöneleceğini, sertleşeceğini ümit ediyorum. Biraz hayal kuralım... Bir sabah uyandınız. Türkiye, istediğiniz gibi bir ülke olacak. Sokakları, mimarisi, insanları, gündemi... Böyle bir ülkeyi anlatır mısınız bize? Birileri cennet diyor ona, birileri de ütopya. Öyle bir Türkiye’yi hayal edebilecek kadar ne yeteneğim ne de görebilecek kadar ömrüm var. Güzel bir ülkeyi anlatacak kadar güzeldir lisanımız, güzel bir ülkeyi inşa edebilecek kadar güzel insanlarsak tabii. Sıkıntımız orada. “Okumadan sokağa çıkmayın” diyeceğiniz kitaplar, şiirler var mı? Her kitap okunmayı hak eder bence. Elbette seçiciyim ama kimi söylesem diğeri alınır. Şiirsel söylersek “Kimi sevsem öteki küsüyor” gibi bir durum. Edebiyatseverlik böyle bir nazı, kıskançlığı bertaraf etmek işte. Yine de şiirin büyüsü bambaşka. Düzyazının öğüt verdiği yerde şiirin baştan çıkartıcılığı önemli. Edebiyat hayatınızın en zevkli anı hangisiydi? Şair olarak Amsterdam’a davet edilmem ve orada yaklaşık bir ay yaşamam geliyor aklıma. Gerçekten iyi gelmişti. İnsanlar gülümsüyordu. Özgürlük haddini aşmıştı. Bu yaşıma kadar mutluluğu bir kez orada hissetmiş olabilirim. Kediler, akasya ağaçları, vapur, yağmur, Büyükada… Bizim yazarlarımız, şairlerimiz biraz uslu mu? Biz mi öyle sanıyoruz? Siz bu durağan dünyadan kopma isteği duydunuz mu? Asya, Avrupa, Amerika derken Afrika’yı atladığımı fark ettim; belki en azından bir Fas yolculuğu olabilir ilerde. Baharat kokusu mu, sıcak mı, çöl mü çekiyor beni, bilemiyorum. Burroughs etkisi de olabilir. Yahut ‘Afrika Dahil’ diyen bir Cemal Süreya rüzgârı. Belli mi olur bir Rimbaud bulurum kendime oralarda arkadaş, Afrika’nin göbeğine yerleşip bir bakkal açarız. Sence durulmaya niyetli miyim? Yola devam! Hayatınızın romanı hangisi peki? Bizim kuşağı Oğuz Atay’ın ‘Tutunamayanlar’ı vurdu. Ne gariptir ki kızıyla Cerrahpaşa’da beraber okuduk; sanırım o doktor olmuştur, ben buralara geldim. Ardı sıra Latife Tekin romanları. Şimdilerde ise Hakan Günday, Emrah Serbes gibi müthiş kalemlerin ateşi. Âşık olmak zorlaştı mı? Neye âşık olduğunla ilgili bu. Eskiden boş zaman sosyoloji diye bir meseleyle ilgilenmiştim. Aşk oralarda samimi ve elzem. Ya evlilik? O tür zararlı alışkanlıklarım yok. Dostluklar, ilişkiler nasıl evrildi? Tomris- Turgut Uyar’ınki gibi evlilikler, aşklar kaldı mı? En son, Orhan Veli’nin büyük aşkı Nahit Hanım’a yazdığı mektupları okudum. Aşka mı üzüldüm, o dönem mi içimi burktu; ama sersem etti beni. Sahicilikle ilişkili. Özlemle ilgili. Arkadaşlıklar örgütlenmeye benziyor biraz. Zamana karşı koymak, zamanı birlikte şenlendirmek için kurulmuş küçük örgütler işte sorduğun dostluklar, aşklar. Kundaklamayı sevmem “Şiir, küçük mutlulukları, ayrıntıda kalan hüzünleri, bir çiy damlasının falanını-filanını aşalı, buralardan gideli çok zaman geçti” diye yazdınız. Hayat şiire olan duyarlılığı öldürdü mü? O ifade tarzı terk edildi sadece. Dobralık ile teknoloji, hız ile masumiyet birbirine nüfuz etti. Devasa hayat yangınına itfaiye geç geldi; artık ortadaki kül ve enkazı eşeleyerek insanlığımızı bulmaya çalışıyoruz; biraz o yüzden kirliyiz. Siz ender şair gibi şairlerdensiniz galiba. Bohem, dağınık, özgür… Nasıl bir hayat böylesi, öykünelim mi? Emir/komuta zinciriyle aranız yoksa hiç de fena değil; bohem ve özgür kısmı doğru da dağınıklığımın çerçevesi var. Çok zengin nasıl para saçmazsa bu denli imgeyi biriktirenin de bonkör, müsrif ya da tatlı serseri olması imkansız. Sorumluluklarımı, ödevlerimi ihmal etmemeye çalışırım. Baktım ki boğuyorlar, içime çekilirim. Edebiyatla ilgilenmeseydim de böyle bir hayatı isterdim. Her iki anlamıyla da kundaklanmayı sevmem. Türkiye’de eşcinsel olmak nasıl bir durum? Eşcinsel kesimin ‘Yeryüzünde bir azınlık güç olarak iktidar karşısında daima muhalif sosyalist kanatta mücadele verdiğini’ yazdınız. Gezi’deki LGBTİ direnişçileri, sonrasında geniş bir kitlenin katıldığı ‘Gay pride’ bir farkındalık yarattı mı? -LGBTİ, her şeyden önce tüm dünyada heteroseksizmin faşizmiyle mücadele eder; kimseyi dışlamamayı ilke edinmiş, içselleştirmiştir. Arkadaşlarımız Gezi’de ve sonrasında bunun en başarılı örneklerini sergilediler. Direnişi ve ölçülü mizahı yan yana getirdiler. ‘Yasak Ne Ayol’ bugün çoğu insanın dilinde. Onlar sadece benim değil, hepimizin dostu. Bunu fark edenler dünyayı sevmeyi öğreneceklerdir. Türkiye’deki heteroseksist şiddeti kırmak mümkün mü? Dürüst konuşalım; umudum yok. Öncelik de kazandıramıyoruz. Doğruya doğru ülkemizde çözüm bekleyen bir sürü acil meselemiz varken bu sanki biraz ‘fazla’ görünüyor kimilerine. Tabii ki “Her şey düzelsin, size de bir güzellik yaparız” gibi bir kepazeliğe ödün vermek de ağır. Gezi sizde şiir yazma isteği uyandırdı mı? Ölen kişilerin arkasından veya toplumsal çıkışları takiben şiir yazmak tedirgin ediyor beni; yazanlara bir şey diyemem ama ben sanki pastadan pay alıyormuşum gibi hissediyorum. Örneğin Ali için, Berkin için, Ethem için şiir yazarsam biri çıkıp “Onlar ölürken yanında yoktun” diyecek diye ürküyor ve hak veriyorum bu siteme. Bugün Türkiye’de seçim var. Yeni bir dönem... İnsanlara bu pazar günü, bir şiirle veda etmek ister misiniz? Şiirsel bir aforizmamı paylaşayım: “İyi şaire sormuşlar: “Usta, diğerleri çırpınsa da senin gibi yazamıyorlar; nedendir?” İyi şair yanıtlamış: ”Meseleyi et olarak gören göz için kasap ile cerrah arasında fark bulunmadığındandır.“ Bu farklılıkları fark edenlerin kazandığı bir dönem olur umarım.T24
Maslak 1453'e Yürütmeyi Durdurma
Mahkeme, Fatih Ormanları'nın yanı başında yer alan Maslak 1453 projesinin 'kamu yararına' uygun olmadığı gerekçesiyle yürütmesini durdurdu. İnşaatı tamamlanmak üzere olan ve büyük oranda evleri satılan Ağaoğlu, TOKİ ve Emlak Konut GYO ortaklığında yapılan projeyi Şişli Belediyesi'nin karar uyarınca mühürlemesi gerekiyor.   Hatırlanacağı gibi 31 Ocak 2013'te projeye dayanak olan 11 Ağustos 2010 tarihli “İstanbul İli, Şişli İlçesi, Ayazağa Gecekondu Önleme Bölgesi 1/5000 ölçekli Nazım ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planları'nı iptal edilmişti. Ancak şirket mahkeme süreci başladığında planlarda değişiklik yaparak 16 Eylül 2011'de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na onaylatmıştı.Planlarda köklü değişiklik yok Şehir Plancıları Odası'nın bu yeni planlara açtığı davada Danıştay 6. Daire, 26 Mart 2013'te aldığı kararla Maslak 1453 projesine ait imar planlarının yürütmesini durdurdu. Mahkeme gerekçesinde planların üst ölçekli planlara, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olmadığını belirtti. Kararda, revize edilen yeni planların köklü değişiklikler içermediği, planlanan alanın arttırıldığı ve küçük ölçüde fonksiyon değişikliğine gidildiğine dikkat çekildi.Ulaşım ve nüfusu arttıracak Gerekçede, söz konusu planların askeri güvenlik bölgesinde kaldığı için 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı'na aykırı olduğu, bodrum katlarının inşaat emsaline dahil edilmediği için yoğunlaşmayı arttıracağı belirtildi. Kararda, planların yeni bir yoğunluk merkezi yaratarak ulaşım ve nüfus yoğunluğunu arttıracağı, ulaşım politikalarının Büyükdere Levent aksına ve kent bütününe etkisine çare olmayacağı vurgulandı. Nilay Vardar | Bianet
Ankara'da Tartışmalı Satış
Hacettepe Üniversitesi, Ankara'nın en gözde yerlerinden olan Beytepe'deki 350 dönüm arazisini satışa çıkardı.İlk iki ihalede teklif gelmeyince, üçüncü kez ihale edilen arazinin bedeli 900 milyondan 800 milyona düştü. Öğrenciler, 'Üniversite arazi mi satar, burası Ali İsmail Korkmaz Ormanı olsun' derken imarsız arazinin imar geçmesi durumunda değerinin 2 ila 3 milyar lira olacağı iddia edildi. Hastane borçları için satıldığı söylenen arsa parasıyla borç kapatılamayacağı da vurgulandı. Rektör Murat Tuncer, 'Dünya üniversitesi olarak kalabilmemiz için 600 milyon liraya ihtiyacımız var. Bunu bize versinler, arsayı satmayalım. Kaldı ki arsayı imarsız olarak değil, imarlı olarak satacağız. Bunu da ihale günü açıklayacağız' dedi.Hacettepe Üniversitesi Rektörü Murat Tuncer, 12 Eylül darbesinin ardından Genelkurmay'a tahsis edilen araziyi büyük uğraşlardan sonra yeniden üniversite bünyesine aldırmayı başardı. Ancak Tuncer'in önerisiyle Üniversite yönetimi, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nin biriken 250 milyon liralık borcunu ödemek ve yeni yatırımlarını finanse etmek gerekçesiyle, Başkentin en kıymetli bölgesinde yer alan yaklaşık 350 dönümlük araziyi satma kararı aldı.Rektör Tuncer, öğrenciler ve üniversite hocalarıyla Eylül ayında bir toplantı yaparak, Üniversite Yönetimi olarak Beytepe'deki araziyi satma kararı aldıklarını açıkladı. Sert tartışmaların yaşandığı bu toplantıda, hem akademisyenler hem de öğrenciler arazinin satışına itiraz ettiler.'DÖRT YÖNTEM VAR, BİZ DOĞRUDAN SATIŞI SEÇTİK'Öğrenci Kolektiflerinin kayıt altına aldığı toplantıda Rektör Tuncer, öncelikle arazinin imar geçmesi durumunda değerinin 1 ila 1.5 milyar lira olacağını söyledi. Arazinin 4 yöntemle değerlendirilebileceğini belirterek bunları şöyle açıkladı:'Birinci yöntem, yeterlilik alan firmayla gelir paylaşımı anlaşması; bununla alışveriş merkezi, iş merkezi gibi çağdaş donatılarla uzun vadeli gelir elde etmek mümkün. İkincisi TOKİ ile hasılat paylaşımı modeline girmek. Gazi Üniversitesi Çukurambar'daki arazisini bu şekilde değerlendirdi; TOKİ onlara 60 milyon verdi; kendisi 800 milyona sattı.Üçüncüsü kamu özel ortaklığı. Ancak bu durumda Başbakanlık onayı gerekiyor ki, bu yöntem bizim açımızdan biraz sıkıntılı. Burada bazı yönlendirmeler olabiliyor; sen gir, sen girme, denebiliyor firmalara.  Dördüncüsü de doğrudan satış. Net olarak satıp paranız size kalıyor. Yönetim kurulu ile tartıştık bunun daha uygun olacağı karar verdiler.'ALİ İSMAİL ORMANI OLSUN!Rektör Tuncer'in bu açıklamasından sonra söz alan akademisyenler ve öğrenciler, yönetime sert eleştiriler yönelttiler. Eğitim ve bilim kurumu olan üniversitenin rant yaratmak, gelir elde etme peşinde koşmak, yeşil alanları ranta talana açmak yerine; bilim üretmesi gerektiğini söylediler. Bir öğrenci Gezi Parkı olaylarında polis tarafından öldürülen üniversite öğrencisi  Ali İsmail Korkmaz'ın adının verileceği bir ormana dönüştürme teklifinde bulunarak, 'Üç beş ağaç için öldü Ali İsmail, bari burada üniversitenin ormanında yaşasın' dedi.TÜRK TELEKOM FAKÜLTESİ YAPINBir başka öğrenci ise devletin, Hazinenin görevinin üniversiteyi, bilimi, hastaneyi desteklemek olduğunu belirterek, 'Biz bu gerçeği bir kenara bırakmış, para peşinde koşuyoruz.  Ben daha çok para getirecek formüller biliyorum; Edebiyat Fakültemize reklam alalım; Türk Telekom Edebiyat Fakültesi olsun. Yemekhanemize de reklam alalım, adını Ülker Yemekhanesi olarak değiştirelim. Üniversite her sıkıştığında arazisini mi satacak? Bu nereye kadar böyle gidecek' diye konuştu.Rektör Tuncer, bu eleştiriler üzerine, hastane borçlarından, yarım kalan bina inşaatlarından söz etti. Gelir yaratmak zorunda olduklarını anlattı. Öğrenciler, böyle bir kararın sadece yönetim tarafından alınamayacağını; üniversitenin tüm bileşenlerinin katılacağı geniş bir toplantı yapılarak, arazi konusundaki tasarrufun burada alınması gerektiğine dikkat çektiler.'İMAR GEÇSE DEĞERİ 3 MİLYAR!'Arsanın imarsızken satılması yerine imar geçtikten sonra satılması halinde değerinin 2 ila 3 milyar liraya çıkacağı da iddia ediliyor.'EĞİTİM İÇİN KAMULAŞTIRILDI, SATILAMAZ, PARASIYLA BORÇ ÖDENEMEZ'Maliye Bakanlığı Milli Emlak yetkilileri, Hacettepe'nin Beytepe Bulamaçlı Mevkii'ndeki arazinin 1970'li yıllarda, şahıslardan eğitim amacıyla alınarak, kamulaştırıldığına dikkat çekerek;  'Üniversite bu araziyi satamaz. Çünkü bu arazi, onların kendi gelirleriyle elde ettikleri bir arazi değil. Eğitim amacıyla onlara tahsis edilmiş bir arazi' yorumunda bulundular. Ayrıca yetkililer, bu arsanın satışından elde edilecek paranın döner sermaye bütçesine aktarılamayacağına dolayısıyla da hastane borçlarını kapatmak için kullanılamayacağına dikkat çektiler.İLK İHALE ARALIK'TAAncak arazinin satışına ilişkin kararlılığını sürdüren Üniversite Yönetimi, ilk ihaleye 12 Aralık 2013 tarihli Resmi Gazete ilanıyla çıktı. İhale günü olarak 24 Aralık 2013 tarihi belirlenirken, 6 kalem arsa için toplam muhammen bedel  889 bin lira olarak ilan edildiyse de teklif veren çıkmadı.17 Ocak'ta Resmi Gazete'de ikinci ihale ilanına çıkıldı. Bu kez toplam muhammen bedel 801 bin liraya indirildiyse de 30 Ocak'ta yapılan ihalede yine teklif olmadı. 28 Mart'ta Resmi Gazete'de yayımlanan üçüncü ihale duyurusunda ise ihale günü 8 Nisan olarak ilan edildi. Muhammen bedel ise değişmedi.'DÜNYA ÜNİVERSİTESİ KALABİLMEK İÇİN 600 MİLYONA İHTİYACIMIZ VAR'Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Murat Tuncer, görevi devraldığında eski yönetimin hesapsız harcamaları nedeniyle 270 milyon lira borç devraldıklarını, şu anda da 238 milyon lira borçları bulunduğunu söyledi. Hem bu borcun kapatılması hem de eğitim, nükleer mühendislik, hukuk, inşaat, çevre mühendisliği fakülteleri ile  nüfus etütleri merkezi yatırımı için 600 milyon lira finansman ihtiyacı olduğunu vurguladı.Tuncer, 'Dünya üniversitesi olarak kalabilmemiz, daha çok bilimsel araştırma yapabilmemiz için tabii ki paraya ihtiyacımız var. Bunun için de bu arsayı satmak zorundayız. İmarsız olarak ihaleye çıktık ama ihale günü satışı imarlı fiyattan yapacağız. 850 ila 1 milyar lira iyi bir fiyat olur. Rekabet oluşursa 1.5 milyar liraya kadar çıkar. Bu araziyi satamayacağımız söyleniyor. Peki Hacettepe'nin 3.5 milyon metrekarelik arsası nasıl oluyor da Bilkent üniversitesi tarafından kullanılıyor, hem de üzerinde Emlak Konut'un konutları, oteller, alışveriş merkezleri bulunuyor? Üniversitenin ayağa kaldırılması için bunların değerlendirilmesi gerekiyor. Kolektif öğrenci arkadaşlar, orman yapalım, deyince ben de Polatlı'daki 1 milyon metrekarelik yerimizi gösterdim, buyurun ağaç dikin, dedim. Kimse gelmedi' dedi. bursadabugun.com
AKP'den Vazgeçen İlçede Bir Kahve Sohbeti
Yıllardır oylarını AKP’ye veren Emek Mahallesi seçmeni, 2014 yerel seçimlerinde Odunpazarı Belediyesi’ni alan CHP’den hizmet bekliyor. Sağ partilerin yaptıkları veya yapmadıkları hizmetlerinden ziyade ‘Lafa değil icraata bakalım’ diyor Emek halkıEskişehir’de yıllardır AKP’nin aldığı bir belediyedir Odunpazarı Belediyesi. Emek mahallesi ise sömürülen ve hizmet görmeyen kenar bir mahalledir. Adının da olduğu gibi Emek Mahallesi halkının %60-65′i çalışandır, emektardır.Yoğunlukla mahallenin erkekleri ya inşaatlarda ya da Organize Sanayi Bölgesinde çalışmaktadır. Kadınlar ise ya ev hanımıdır ya da evlere temizliğe giden gündelikçilerdir.2014 Yerel Seçimleri’nde Odunpazarı Belediyesi’ni CHP kazanınca ben de, Emek mahallesini ziyaret etmeye, gezmeye gidiyorum. Emek mahallesine giderken yeni yapılan tramvayı kullanıyorum. Giderken ücretli ancak dönerken, yeni açıldığı için Emek istikametinden çarşı istikametine giden tramvaylar ücretsizdir.Mahalleye yaklaşırken, tramvayda oturduğum koltuğun önünde iki yaşlı amcanın konuşmalarına kulak misafirliği yapıyorum. Tramvayın Emek mahallesine gelmesinin iyi bir şey olduğunu ancak minibüs şoförlerinin hoşnut olmadıklarından söz ediyorlar. Ki ben kendimi bildim bileli Emek mahallesine minibüsle gidilir. Çünkü mahalle sakinleri açısından minibüs güzergahları daha müsaittir ve daha ucuzdur. Nadirdir öyle otobüse binmek. Sabahları ve akşamları yoğun olur otobüsler.Tramvay, Emek mahallesine geliyor. İndiğim gibi rampa yukarı çıkmaya başlıyorum. Yolum bir kıraathaneye düşüyor ve içeri girip kendime bir çay söylüyorum. Kıraathane 8-10 masalı orta dereceden bir dükkan. Ancak öğle saatleri olduğu için sadece iki üç masa dolu.Biraz zaman geçiyor ve mahallelilerle sohbete başlıyorum. Ömer Seyit amcayla tanışıyorum. Kendimi tanıtıp, aklımdaki sorulara cevap aradığımı anlatıyorum, Emek mahallesinin seçimlerinin nasıl geçtiğini ve seçimleri kazanan partiden neler beklediklerini sormak için geldiğimi söylüyorum. O da kırmıyor yardımcı olacağını söylüyor.Ömer Amca Eskişehir’in köyü olan Seyitgazi’den göçme. Yıllardır Emek mahallesinde ikamet ettiğini ve çalıştığını anlatıyor. Oyunu her zaman sağ partiye kullandığını söylüyor. Sohbet iyi gidiyor ve çaylar tazeleniyor. Ben soruyorum, Ömer amca anlatıyor.Emek halkı tramvayın gelmesine nasıl bakıyor?Emek’te yıllardır oyların yarısından fazlası AKP’ye çıkıyor. Doğal olarak hizmet bekliyorlar. Ancak yapılan çalışmalar sadece asfalt atımından öteye geçmemiş.“Bize ne zamandır söylüyorlar. E mahalleye tramvay gelecek. Gelsin. 6-7 yıldır bekliyoruz tramvayı. Derken seçim arifesi hoca(Yılmaz Büyükerşen), tramvayı açtırdı ve ilk haftayı ücretsiz yaptı” diyor Ömer amca.Uzun zamandır burada AKP Belediyeciliği var. Emek mahallesine ne gibi yatırımlar yaptı?Ömer amca gülerek “Yaptılar. Yaptılar. Aqua Park yaptılar. Benim neyime yarayacaksa. Kaplıca yapsa neyse” diyor alaycı bakışlarla.Eskişehir’in en büyük mahallesi olduğunu hatırlatarak, otobüs ve minibüs seferlerinden bahsediyor. Sabah işçilerin ve öğrencilerin 44 Numaralı otobüste balık istifi gibi gittiklerinden bahsediyor.Mahallenin önceden müstakil evlerden oluştuğunu, şimdi ise parayı bulanın müteahhit olup 4 katlı, 5 katlı binalar diktiğini söylüyor. Komşuluk ilişkilerinin öldüğünden, merhabaların kesildiğinden bahsediyor.Ömer Amca kendisinin İl Özel İdaresinden emekli olduğunu söylüyor. “Biz yıllardır çocuklarımız aç, açık kalmasın diye çalıştık. Emekli olduk. Siyaset, politika bize göre değil ama aileden geliyor sağ partiye oy vermek. Geçimi kötü olan ailelere kömür, erzak dağıtımı yapılıyor. Camilere yardım yapılıyor. Yeri geliyor TOKİ’de öncelik tanınıyor. Benim oy attığım adam, babamın oğlu değil” diyerek içini döküyor.Ömer Seyit amcam biraz sinirleniyor. “Bu çalma, çırpma işi uydurma. Bu zamana kadar bulamadılar şimdi mi ortaya çıkıyor? Paralel devletin işi bu. Yoksa neden şimdi çıkıyor bu olaylar, kavgalar. E oğlu para çalmış. Ama salak olduğundan bahsediyorlar. Nasıl olacak o iş. Ben inanmıyorum bunlara” dedikten sonra kahveciden çayını tazelemesini istiyor.Gezi olaylarında yaşananlar ve ölen kişiler hakkında ne düşünüyorsun?“Yavrum kim olursa olsun. Ne derlerse desinler. Ölüm içler açısı olan bir şey. Kaderini yaşayamamaktır genç yaşta ölmek. Gencecik delikanlılar hakkını arayacaklar tabi. Ama öldüler. Anaları, babaları ağlıyor. Ateş düştüğü yeri yakar. Burada İsmail öldü. Gencecik pırlanta gibi çocukmuş. Eyleme gittiğinde fırıncıdan dayak yiyor. Komada ölüyor. Sonra olayı polise yıktılar. Ne gerek var. Bırak siyaseti Ankara yapsın. Meclis yapsın. Fırıncı ekmek yapsa, İsmail ders çalışsa, hükümet işini yapsa olmazdı böyle şeyler.”Odunpazarı Belediyesi artık ‘sol’ partinin elinde. Ne bekliyorsunuz ?“AKP’nin bu yıl kaybedeceği belliydi. Çünkü CHP akıllandı burada. Her zaman sidik yarıştırır gibi iki aday koyuyorlardı. Az milimle kazanıyordu AKP. Biz ne diyelim, hakkımızda hayırlısı. Sonuçlar belli. Şimdi sıra Kazım Kurt’ta. Göstersin kendini Burhan Sakallı’dan iyi olduğunu. Biz icraata bakacağız.”Hemen söze dalıyor kahveci; “CHP çalışır. İyi oldu. Diktatör olunmaz canım. Bir kere onlar, bir kere bunlar yapacak. Ne kavga çıkar ne dövüş” derken kahvede gülme krizlerine giriliyor.Ben de sorularımın bittiğini söyleyerek, hepsine teşekkürleri sunuyorum. Ayrılmak zorunda olduğumu söylüyorum. Hepsi geldiğimden memnun olduğundan, siyasetçilerin de benim gibi ziyaret etmelerini söylüyorlar.Emek mahallesi, araba tutkusu olan gençlerin, sabahtan akşama kadar çalışan işçilerin ve ev hanımlarının olduğu bir mahalle. “Bu mahalleye bir sinema salonu, tiyatro salonu ne de yakışır aslında” dedirtiyor insana. Ve ücretsiz olan tramvaya binip dönüyorum.[email protected]