onedio
Görüş Bildir

Çekirdek Haberleri

Çekirdek ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Çekirdek ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Abartılı Pastalara Örnek Olmalı: Özge Özpirinçci Bakın Eşi Burak'ın Doğum Gününde Nasıl Bir İlke İmza Attı!
Rol aldığı her yapımda dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Özge Özpirinçci tüm doğallığını sosyal medya paylaşımlarına yansıtan isimlerden. Oldukça büyük bir hayran kitlesi bulunan güzel oyuncu bu kez de ikonikliğini konuşturdu. Biricik eşi Burak Yamantürk'ün doğum gününü kutlayan Özpirinçci alışmışım dışında bir pasta imzaya attı. Şatafatlı ve abartılı pastalara örnek niteliği taşıyan bu pasta görenlerin de karnını fena acıktırdı.
Eski Zamanlara Özlem: Aile Ne Demekti?
Çok klişe olacak belki ama “nerede o eski günler, eski gelenek ve görenekler” diyeceğim.Neden biliyor musunuz?Günümüzde şöyle bir bakıyorum da artık yuvalarımız toplanma yeri değil de ayrılma, ayrışma yerleri oluverdi zamanla.Evet, belki belli bir saatte toplanıyoruz anne, baba, çoluk çocuk aynı çatının altına lakin sadece bedenler bir arada. Anne desen ya TV karşısında o günün dizisi ne ise dalmış karakterlerin dünyasına.Baba elinde telefon ya sosyal medyada ya da iş yerinde bitiremediği işlerin devamında…Kardeşler, abiler bilgisayar karşısında…
Forma Tanıtımında Aslan Sneijder
Galatasaray'ın yıldız futbolcusu Wesley Sneijder, ülkesi Hollanda'nın yeni formalarının tanıtımında yer aldı. Hollanda Futbol Takımı’nın kuruluşunun 125. yıl dönümü nedeniyle, Portakallar yeni formalarını tanıttı. KNBV’nin (Hollanda Kraliyet Futbol Federasyonu) yenilenmiş logosuyla canlı portakal rengine sahip forma görücüye çıktı. Forma tanıtımda Galatasaray’ın Hollandalı yıldızı Wesley Sneijder de mankenlik yaptı. Brezilya’da düzenlenecek 2014 Dünya Kupası’nda giyilecek formadaki yeni amblemin, Hollanda futbolunda açılan yeni çağı temsil ettiği belirtildi. Logo ayrıca takımın çekirdek değerleri olan şeref ve birliği de ortaya koyuyor.SPOR365
Çekirdeğin Faydaları!
Bir avuç çekirdek günlük E vitamini ve selenyum ihtiyacının çoğunu karşılıyor. İşte çekirdeğin faydaları! Diyetisyen Gizem Şeber, kışın uzun gecelerde ayçiçeğinin çok tüketildiğini belirterek, “Bir avuç ayçiçeği kalp damar hastalıklarına, hatta kansere bile iyi geliyor” dedi. Şeber, yaptığı açıklamada, kış akşamlarında vaktin çoğunun televizyon veya bilgisayar başında geçtiğini söyleyerek, “Hem soğuğun etkisi hem de kışın kalın kıyafetlerin içerisinde kilolarımızı rahat rahat saklıyor oluşumuzun verdiği cesaret ve rehavetle o keyifli akşam saatlerinde başta çekirdek olmak üzere benzer yiyeceklerden vazgeçemiyoruz” diye konuştu. İşte çekirdeğin faydaları Şeber, çekirdeğin yüksek E vitamini içeriği ile antioksidan etkisi olduğuna dikkat çekerek şunları kaydetti: “Bu etkisi sebebiyle çekirdeğin kalp-damar hastalıklarından ve romatoid artrit gibi bazı otoimmün hastalıklardan koruyucu etkisi olduğu düşünülmektedir. Çekirdek sağlıklı kemikler ve enerji üretimi için gerekli olan magnezyum mineralinden zengindir. Selenyum içeriği ile kansere karşı koruma sağladığı düşünülüyor.
Bilgisayar Kullanımı Nasıl Olmalı?
Bilgisayar kullanımı nasıl olmalı?Uzmanlara göre, 2014 yılı bilgisayar teknolojisinin zirve yapacağı bir yıl olacak. Evlere giren taze ekmek gibi, zorunluluk haline gelen bilgisayar kullanımı her geçen gün inanılmaz rakamlar ile artmaya devam ediyor. Bilgisayar başında vakit geçiren insanların asosyal bir yapıda olduğu geniş örnekler ile kanıtlanmış olsa bile insanlar bu durumdan henüz şikayetçi değil. İnsanların eli ayağı olan bilgisayar, insanların işlerini kolaylaştırırken hazırcılık anlayışını da tetikleyebiliyor. İnternet sayesinde birçok alana yönelik çalışmalarını rahatlıkla halleden bireyler, teknolojinin her geçen saniye sunduğu yen, hizmet ve fırsatları sonuna kadar kullanıyor.Günde kaç saat bilgisayar kullanıyorsunuz?Yataktan kalktığınızda aklınıza yüzünüzü yıkamak kimi zaman gelmiyor değil mi? Çünkü dün geceden kalan mesajlara sosyal medya hesaplarınıza yataktan kalmadan bile bakma gereği duyuyorsunuz. Bu bir alışkanlıktan öte gereklilik oluyor değil mi? Güne bilgisayar ile başlıyor, bilgisayar ile sonlandırıyorsanız, sosyal bir insan olduğunuzu pek de düşünemeyiz.Hiç düşündünüz mü? 'Ben günümün kaç saatini bilgisayar başında geçiyorum?' diye. Zor bir soru olmasa gerek. Saatlerce hangimiz bilgisayar başında kalmadık ki, film izledik, chat yaptık, sosyal medyaya takıldık hatta şiir okuduk... Örnekleri çoğaltabiliriz, herkesin kendine göre bilgisayarda bir kullanım alanı var.Bilgisayar kullanımı günümüzde o kadar aşırı boyutlara ulaştı ki çekirdek aileler arasında bile konuşmalar azaldı. Aynı evi paylaştığınız anne, baba veya kardeşiniz ile bile konuşmak yerine yazılı mesajla anlaşmayı tercih eder hale geldiniz. Bu durum sizlere en yakın insanları bile görmezden gelmenize, sıradanlaşıp bir robot gibi yaşamanıza yol açabilir. Oysa çok sevdiğiniz anneniz veya sarılarak uyuduğunuz oğlunuza vakit ayırmak sizin için bu kadar mı değersiz? Her geçen gün kaybolan değerlere bilgisayar başında bir yenisini daha eklemek sizlere ne kadar mantıklı geliyor?Bilgisayarınızı kötüye kullanmayı düşünmeyinBilgisayar ve paralellik gösteren internet kullanımının sosyal yaşama indirdiği büyük darbenin dışında, kötü amaçlı kullanımı hayatınızda düzelmesi çok zor olacak yıpratıcı yaptırımları da beraberinde getirebilir. Eğlence aracı olan bilgisayar, hackerlik kavramı altına saklanılmış 'hırsızlık' alışkanlığını beraberinde getirebilir. Bu gibi durumlarda bireylerin hem ruhsal hem de reel hayatta önlenmesi çok zor olan yasaklı bağımlılıkların zemini oluşabilir.Para veya hapis cezası gibi insan onurunu derinden lekeleyen yaptırımlardan uzak durmak için bilgisayar ve internet kullanımına olabildiğince yasal çerçeveler içerisinde kalmayı özen göstermelisiniz.Bilgisayar kullanımında ailenin rolüBilgisayar kullanımında sizin bireysel sorumluluklarınız olduğu kadar, birlikte yaşamınızı sürdürdüğünüz, ailenizin de belli başlı ana sorumlulukları bulunuyor.Bilgisayar ile yatıp kalkan bir evlat profili, düzen ve disipline önem veren, sosyal hayatın göbeğinde duran bir aile için çocuklarından isteyecekleri son şeylerden biridir.Özellikle internet kullanımında, yasaklı sitelerden çocuklarına gelebilecek zararlara karşı ailelerin çocuk koruma şifresini temin etmeleri yapılacak ilk adımdır.Çocuklarının yanlış bilgiler ve kötü örnek profiline sahip bireyler ile muhatap olmasını hiçbir aile kabul etmez, istemez. Bunun için ailelerin bilgisayar kullanımında çocuklarına karşı bazı saat koyma gibi yaptırımları uygulaması gerekiyor. Bilinçli ailelerin bu konuda ne kadar hassas olduğunu çevremizden az çok tespit edebiliriz. Çocuklarımızın sağlığı için de bir noktadan sonra sağlık problemlerine yol açan bilgisayar kullanımını mutlaka kontrol altına almalıyız.
Siyasal İslam Zor Günler Yaşayacak, Bedelini de Bütün Ülke Ödeyeceğiz
AYÇA ÖRER HABERLER pazarAydın Engin, 45 yıllık gazetecilik hayatının şimdiki durağında internet medyasında. 68’den bu yana gazetecilik yapan Engin, “Sıkı yönetim dönemleri dahil ilk kez her türlü hukuk dışı yöntemle medya kontrol ediliyor.” diyor.Türkiye’de medya ilişkilerinin yeniden sorgulanmaya başlandığı bir süreçten geçiyoruz. Bu dönemi 80’lerden, 90’lardan ayıran nedir?Resmen yapılan sansürden bakarsak, Türkiye daha iyi bir yere geldi diyebiliriz. 11 demokratikleşme paketi Avrupa Uyum Süreci’yle çıkarıldı. MHP’nin koalisyon ortağı olduğu dönemlerde bile demokratikleşme paketleri kabul edildi. İnsanlığın hukuk olarak kazandığı adımlara uyum sağlandı âdeta. 60’lı, 70’lı yıllardaki sansürle karşılaştırırsak ‘durum çok iyi’ demek mümkün. Paradoksal ama mümkün. 60’lı 70’li yıllarda yazacağımız her şeyi kuyumcu terazisinde tartmak zorunda kalırdık. Var olan ceza yasaları 311, 312, 441, 159’u ezbere sayışım, hep bunlarla savcıların karşısına çıkmamızdan. 1979’da yayınladığım bir yazıda Kürt halkı terimini kullandım diye yerel mahkemede 7 buçuk yıl hapse mahkûm oldum ve Yargıtay’da kesinleşti. Bu, işin resmi sansürle ilgili bölümü. Ancak bir siyasal iktidarın medya üzerinde bu kadar pervasız saldırısına, medyayı kontrol etmek için bu her türlü hukuk ve ahlak dışı yolu denemesine ilk kez şahit oluyoruz. Bu şiddette bir medyayı denetleme, aygıt olarak kullanma olgusuna geçmiş yıllardan bir örnek bulamıyorum. Sıkıyönetim dönemleri bile neredeyse buna dâhil. Günümüzde siyasal iktidarın böylesine yüklenmesinin altında başka bir gerçeğin yattığını da düşünüyorum, bayatlamış bir laftır ama medya dördüncü kuvvettir sözü. Bundan 20-30 yıl önce kitlelerle iletişim kuran siyasal partilerin araçları mitingler düzenlemekti. Bugün Erdoğan da Kılıçdaroğlu da modası geçmiş yöntemlerle mitinglere çıkıyor. Toplanan kalabalığa mı, televizyona mı sesleniyorlar belli değil. Televizyonlar yayınlamasa mitinglerden vazgeçerler bence.Bu, işin baskı tarafı. Medyanın içinde bulunduğu dönüşümün de bu yapıya bir katkısı olmadı mı?Evet, iletişim kanalları olmadık ölçüde zenginleşti. Gerçekleri saklamak çok zorlaştı. Bu da medyayı olduğundan çok daha önemli hale getirdi. Televizyonun hayatımıza girmesinden sonra ABD’de başkan seçimlerinin geleceğini belirleyen karşılıklı siyasi karşılaşmalar bizde de yaşanmaya başladı. Bu kadar yaygınlık yeni, kitlelerle bu kadar doğrudan ilişki kurmak yeni. Teknolojinin gelişmesiyle büyük sermaye medyada iktidar oldu. Televizyonda sadece çıplak frekansın milyar dolar ettiği bir dünyada bu teknik donanımlar ancak büyük sermayenin işi. Medya artık birinci ligde oynamak isteyenler için çok yüksek sermaye gerektiren bir dala dönüştü. Bunlar inşaat, enerji, finans sektöründe de sözü olan firmalar. Bu firmaların devamını sağlaması için iktidarla da yakın ilişki kurması gerekiyor.Bu da medyayı yok eden bir güç haline geldi...Hem de nasıl yok eden. Halkın haber alma hakkını gasp eden bir hal aldı. Bir meslek büyüğüm 2003’te ‘Medya artık gösteren değil, gösteririm ha diyen bir hal aldı.’ demişti. Medya halkın haber alma hakkını ete kemiğe büründüren bir mecra olmaktan çıktı, büyük sermayenin elinde bir silaha dönüştü. Ne alakası var diyeceğiniz birtakım insanlar ille bir medya kurmaya gayret ediyor. Yurtdışında medyayla organ ayrılır. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin organı Pravda’ydı. Pravda’da, Sibirya’da yaşanan bir hak ihlali haber olamazdı. Mısır’da bu El Ahram gazetesiydi. Son derece küçümseyici bir terimdir organa dönmek. Türkiye’de hızla organlaşmış bir medya söz konusu. İktidar değişse başkaları farklı mı yapar onu da bilmiyorum. Mutfakta bulaşık yıkayan kadın bile temiz olmayan bir enformasyonla karşı karşıya. İktidar bir yandan kendi organ medyasını yaratırken bir yandan da organlaşmamış medyaları sterilize etme yoluna gidiyor. Eğer X medya kuruluşu yüzlerce HES projesinden 50 tanesini devletten aldıysa, elbette penguen gösterir.Türkiye’de alternatif medya arayışı çoğaldı. İşsiz gazeteciler de bloglar üzerinden mecra oluşturmaya başladı. ‘Star gazeteci’ kavramı karşısında bir işsiz gazeteci nüfusu var...Sosyal medya neredeyse tek umut kapısı. Azla yetinmesini bilen insanlar için kuru kuru ekmek var. Organlaşmış medyalarda buna boyun eğmeyen gazetecilerin işsiz kaldığı bir sürece girdik. Medya prensleri diye adlandırabileceğimiz, hiçbirimizin göremeyeceği maaşlar alan bir sınıf türedi. Star gazeteci haline dönüşen insanlar bunlar. Burada çok somut bir şey söyleyebilirim, eğer siz bir medya prensi olarak dolar bazında maaş alıyor, çocuğunuzu çok pahalı okullarda okutuyor, dolarla kiralanmış fazla hoş bir evde oturuyorsanız, şoförünüz varsa artık o zaman kaybedecek şeyi çok olan bir insana dönersiniz. O zaman da mesleğinizi ve ruhunuzu satarsınız. Bunun sefil örneklerini bugünlerde yaşıyoruz. Medya tekrar eski haline dönmedi, daha kötü bir hale ulaştı. Beni bir panele çağırdılar, adı adınca söyleyeyim yılışık bir adam ‘Aydın bey sizi nasıl tanıtalım, araştırmacı gazeteci mi diyelim, gazeteci yazar mı diyelim?’ dedi. ‘Gazeteci deyin’ dedim, ‘estağfurullah’ yanıtı aldım. İnternet medyasının tek umut kapısı olduğu kanısındayım. Çünkü ne rotatife ihtiyaç var, ne uydu kiralamaya, ne canlı yayın araçlarına. Sadece insana yatırım yaparak ilerliyoruz. Hayat acımasızca işliyor, ne güzel. Kağıt gazetelerin tirajı artmıyor.Buna karşın entell ektüel merak da azalıyor mu?Elbette. Unutmayalım, bütün eroin satıcıların mazereti vardır. ‘Yalvarıyorlar ağabey’ der. Medya da yarattığı dünyada ‘çok istiyorlar ağabey’ mazeretiyle kadın eti ticaretinden, ahlak dışı, asparagas haberlere kadar bomboş bir içerik sunuyor. Buna karşılık Twitter, Facebook gibi anlık iletişim ağlarının da geliştiği bir zaman bu zaman. Gerçeklerin gizli kalması o kadar güç ki.Direnç noktaları artıyor...Evet, artıyor. Bu aynı zamanda kirlilik tehlikesini de gündeme getiriyor. İnternetin iki yüzü var. İyi gazetecilikle beslenmediği zaman kirliliğe de kapı açabildiğini düşünüyorum. Bilgi kirliliği, denetimsizlik yaşanması tehlikesi de var.Usta çırak ilişkisi gazetecilik için önemliydi. Medya anlayışının değişmesiyle bu deneyime sahip gazeteciler de azaldı. Bu eksik nasıl kapanır?Zor soru. Bilmiyorum. Üniversiteler bilim yuvası olarak işlevini yerine getirmiyor, ya işsiz ya cahil yetiştiren yerler haline geldi. Meslek örgütlerinin etkisizleştiği, gazetecilerin de meslek örgütlerine soğuk ve uzak durmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz. Gazetecilerin örgütsüzlüğü sürdüğü sürece bu sorunun cevabı yok.Bizi seçim atmosferinde nasıl bir medya bekliyor?Kötü. Karamsar bir tablo çizmek istemiyorum ama durum karanlık. Medyanın organlaşmasından söz ettim, organlaşmış bir medya hiçbir saygınlığı kalmayan bir mecradır. Normal bir haberci seçim gezisini saatler boyunca ekrandan aktarmaz. Böğüren bir takım adamları göstermek habercilik değil. 28 Şubat döneminde ulusalcılarla siyasal İslam arasında bir çatışma vardı. Ama günümüzde siyasal İslam hiç olmadığı kadar parçalanmış durumda. O kadar ki, ulusalcılar tribünde oturup çekirdek çitleyerek izler hale geldi. Milli Nizam Partisi’nin kurulmasıyla siyasal İslam 1967’den bu yana tırmanarak çıktı, hem de partileri sürekli kapatılmasına rağmen. 90’ların sonunda koalisyon ortağı, 2002’de bir yıl önce kurulmuş bir parti iktidar oldu. Önce yumuşak, sonra hızlı bir ivmeyle yukarı çıktı. Bir zoraki nikâh olduğunu seziyordum AKP hükümetinde ama bu noktaya geleceğini kimse tahmin etmiyordu. Bunu siyasal İslam’ın başarısızlığı olarak görüyorum. Zor günler yaşayacak siyasal İslam, bedelini de bütün ülke olarak ödeyeceğiz. Bu tür iktidar kaoslarının da nereye evrileceğinin hiçbir sigortası yoktur. Bazı gözü dönmüş ulusalcıların Hitler benzetmelerinden hazzetmiyorum ama şu göz ardı edilmemeli, Hitler’i iktidara taşıyan ülkede yaşanan kaostur. Yönetenlerin yönetemez hale geldiği ve yönetilmeye razı olmadığı süreçte eğer bir iktidar alternatifi yoksa, karanlık noktalar gelir. Böyle bir seçeneksizliğin içinde çalkalanmaktayız. O yüzden ‘yesinler birbirini’ diyenlerin çok aptalca davrandığı kanısındayım. Tribünde çekirdek çitleyerek izlemek bana saçma geliyor. Çok yoksul bir adam falcıya gitmiş, falcı bakmış, ‘ooo demiş sen büyük yoksulluk çekeceksin!’ Adam merakla sormuş, ‘sonra ne olacak?’ Falcı yanıtlamış: ‘Alışacaksın...’ Tek umudum alışmamamız.
İslamcılar Erdoğan'ı Niye Her Halükarda Destekliyor?
Bu sorunun cevabını bulmak için İslamcılık akımının hakimiyete bakışını irdelemek gerekecek. İslamcılık, İslam toplumlarının 19. yüzyıldaki yenilgisini, yenme, birleşerek ve ittihad ederek hakimiyet kurmayı hedeflemiştir. Bu hedef gerçekten İslam'ın hedefi midir sorusunun cevabını vermek gerekir. İslamcılara göre yenilginin tek devası vardı o da sadece ve sadece yenmek ve hakim olmaktı. Baştan yanlış bir kurgu yapılınca sonradan ortaya çıkan anormal doğumlara şaşırmamak gerekir. İslamcılık ortaya çıkışıyla dinin temel ilkelerinden çok siyasi hedeflerini öncelemeye başladı. Dinin ve temsilcisi olan peygamberlerinin adalet ve hak kriterleri yerine zafer, hakimiyet ve iktidar kriterleri esas alınmaya başlandı. Bunlar siyasi bir düşüncenin, ideolojinin olmazsa olmazı olabilir ancak dinin hedefi olan insanın adalet üzere mutluluğu, asliyeti ile bütünleşmesi ilkelerine ters düşeceği apaçık ortadaydı. 'Müslümanlar hakim olacak ve onların muhalifleri mutlaka İslamcıların hakimiyetini yıkmaya çalışacak' içgüdüsüyle hareket ederseniz başkasının isteklerini, hak ve özgürlüklerini tehlike olarak görmeye başlarsınız. İslamcılar hakimiyete o kadar odaklanmışlar ki iktidardan muhalefete düşme seçeneğini düşünemez duruma geliyorlar. Komplolarla, ayak oyunlarıyla iktidardan düşürülenlerin mağlubiyetinin geçici olduğunu halkın teveccühünün ana belirleyen olduğu tarihi gerçeğini hatırlayamıyorlar. Muhalefete düşmeyi tehlikeli bulmakla yanılıyorlar. İslamcıların günümüzdeki en önemli yumuşak karnı iktidarı kaybetme kaygısıdır. Oysa İslam tarihine, peygamberler tarihine baktığımız zaman zahiri zafer kazanımları yerine ilkeli ahlaki duruşların Kur'anı Kerim'de yüceltildiğini görürüz. Peygamberler tarihine baktığımız zaman ezici çoğunluğu teşkil eden elçilerin kavimleriyle uzun yıllar süren mücadelelerini kaybettiğini görürüz. Pek azı mücadelelerinde zafere ulaşmıştır. Toplumunu ikna edip hakimiyet kuramadığı için üzülen elçilerini Allah'ın ' adalet ve hakkaniyetle davrandın , görevini yaptın' diyerek teselli ettiğini görürüz. Hakka ve adalete çağırdığı halde parlak bir zafer kazanamadığı için görev alanını terk edenlerin Allah tarafından azarlandığını görürüz. 'Senin için doğru yol, hak ve adalet üzere olmadır, zalimlerle ortaklık yapmaman, zalimleşmemendir, iktidar kriterin değildir' hatırlatmasını görürüz. Peki zafere odaklanmak ve iktidarda kalma yerine adaletten ayrılmamayı öğütleyen bir dinin üyeleri niçin bu kadar iktidara odaklanmış durumdalar? Çünkü dini bir ideoloji haline getirerek meydana sürdüğünüz zaman kaybetme fikrinin kötü oluşundan başka bir seçenek kalmıyor elinizde. İslamcılar aslında zulme ve zorba yöneticilere karşı ilkeli, hakkaniyetli ve herkese örnek olacak bir duruşu gösterdiklerinde hep kazandılar. Görünüşte mağlup olsalar bile toplumlarının büyük takdirini kazanarak kazandılar. Görüntüde mağlup idiler ancak gönüllerde kazanmışlardı. Ezilenlerin özlemini, umudunu kazanarak kazanmışlardı. Somut bir zafer kazandıkları da oldu ama bu zaferlerinin devamı zulme karşı çıkışlarındaki samimiyet ve süreklilikle doğru orantılı oldu. İslamcılar hakimiyete odaklanmayan tüm İslami cemaatleri de küçümsedi ve dışladı. İçinde bulundukları toplulukları tektipleştirici bir dönüşüme tabi tutma isteği ötekileştirici ve tekfirci bir anlayışı beraberinde getirdi. Şu anda bu, dini bir dil ile yapılmıyor olabilir ama 'küresel operasyon, dış güçler, vatan hainleri' kelimeleri artık bunu ifade ediyor. İslamcılar hatalarını kabul etmeme eğiliminde olduğu için özeleştiriyi çok fazla akıllarına getirmiyor. Özeleştirinin hakimiyeti sarsabilecek bir yaklaşım olduğu düşünülüyor. Özeleştiri mantığı üzere hareket eden beyinlerden hiç hazzedilmiyor. Özeleştiri yapanlar iktidar olma içgüdüsü ile hareket edilerek hemen dışlanıyor ve 'karşı tarafın adamı' olmakla itham edilebiliyor. Bu kısır döngü, içine düştüğü hastalığı tedavi etmek yerine hastalığı daha da derinleştiriyor. Hakimiyete odaklanma bazen öyle bir hal alıyor ki dini görüntülü ama faşist ruhlu yayın organlarının ahlaksızlığına göz yumuluyor ve onların yaptığı kabul edilemez ahlaksızlıklar hakimiyet sevdası uğruna normalleştirilebiliyor. Ak Parti her ne kadar elbise çıkardığını söylese, muhalifleri onun yozlaştığı ve İslamcılık üzerinden tarif edilemeyeceğini söylese de çekirdek kadronun belirleyiciliği ile İslamcıdır. Son zamanlardaki yönelişiyle de İslamcı kodlarına geri dönmekte mahzur görmediğini adeta ilan etmiş durumdadır. Bu yüzden Ak Partiyi İslamcılık üzerinden değerlendirmek gerçekçi bir yaklaşımdır. Başta sorduğumuz sorunun cevabı ortaya çıkmıştır sanırım. Hakimiyete odaklanmış bir düşünceden başınızı kaldıramazsanız muktediri kayıtsız şartsız desteklemekten başka bir seçeneğiniz yoktur. İslamcılık bu hastalığını, bu yumuşak karnını başkasının hakkını hukukunu korumayı ilke edinmiş bir anlayışı önceleyerek ve iktidara odaklanma yerine 'iyi örnek olma' alternatifini seçerek yenebilecektir. O zaman gerçekten yeni bir medeniyet örneği sunacağını görecektir. Yoksa sürekli bir mazeret üretme ve gerilemeden başkası onun için görünmemektedir.T24 | Ömer Garuk Gergerlioğlu
Beşiktaş'tan Sert Açıklama!
Beşiktaş Kulübü, Eskişehirspor maçında kötü tezahürat yapıldığı gerekçesiyle, PFDK’nın verdiği bir maç seyircisiz oynama cezasına itiraz edecek. AA muhabirine konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Beşiktaş Kulübü Asbaşkanı ve Transfer Komitesinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Deniz Atalay, verilen cezaya hafta başı itiraz edeceklerini söyledi.Cezayı son derece komik bulduklarını ifade eden Atalay, şunları kaydetti: “Bin kişi küfür etmiş ve Beşiktaş bundan dolayı ceza almış. Şaşılacak şey. Olayın iç yüzünü bizler çok iyi biliyoruz. Polis tribüne gelip taraftarlar arasından birini aldı içeri götürdü. Beşiktaş seyircisi de yaka paça içeri götürülen adam yüzünden polise tepki verdi. Olayın tüm ayrıntısı bu. Kime küfür edilmiş? Hakeme mi, rakip futbolcuya mı, Futbol Federasyonu’na mı? İş artık iyice çığırından çıktı. Hafta başı itirazımızı yapacağız ve çıkacak sonucu bekleyeceğiz. Sonuca göre Beşiktaş camiası gereken tepkiyi verecektir. Her seferinde kurban edilmekten yorulduk.” Seyircilerin tribüne tiyatro oyunu değil, futbol maçı izlemeye gittiğini de vurgulayan Deniz Atalay, şu ifadeleri kullandı: “Herhalde istedikleri, taraftarın maça gelmesi, sessiz sedasız oturması ve çekirdek yiyip gitmesi. Taraftar maça çekirdek yemeye mi geliyor? Futbol maçında ufak tefek tepki ve protestolar olur, tabii ki aşırıya kaçılmadığı sürece. Kendi takımını sahada izlerken herkes heyecanlanır, kızar, üzülür. Kaldı ki Beşiktaş taraftarı Eskişehirspor maçında kimseye en ufak tepki göstermedi ve kesinlikle küfür etmedi. Bu ceza verme işi bu kadar basit mi? Açıkçası aklımız almıyor.” “BİZE DE GÜNAH, PARA VERİP KOMBİNE ALANA DA” “Bu kadar ucuz ceza verilecekse yeni stat için kombine satmaktan vazgeçelim” diyen asbaşkan Atalay, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Madem en ufak tepki ve homurtu da seyircimizi bizden koparıyorlar, o zaman yeni stat için kombine satma zahmetinde bulunmayalım. İnsanlar gelip kombine alacak, sonra en ufacık hadise de maçı evinden seyredecek. Bize de günah, para verip kombine alana da. Beşiktaş olarak, hep deplasmanda oynadığımıza mı yanalım, hakem hatalarına mı, yoksa verilen bu tür anlamsız cezalara mı. Fakat dediğim gibi hakkımızı kimseye yedirmeyeceğiz ve gerekli itirazı sonuna kadar yapacağız. Futbolu yönetenlerin artık kendini toparlaması lazım.” RİZE’DEN 3 PUAN BEKLENTİSİ Çaykur Rizespor deplasmanından mutlak galibiyetle dönmek istediklerini de dile getiren Atalay, sözlerini şöyle tamamladı: “Geçen hafta aldığımız son dakika galibiyetinin anlam kazanması için Rize’den de 3 puanla dönmeliyiz. Bunu başaracak gücümüz var. Oyuncularımız kazanmak için her şeylerini ortaya koyacak.”
Lenovo'dan 192 Çekirdekli Akıllı TV
Lenovo, 4K çözünürlüklü ve Nvidia’nın Tegra K1 işlemcisi ile çalışan dünyanın en hızlı akıllı televizyonu üzerinde çalışıyor. Çin’in en büyük sosyal ağ sitesi Weibo’da ortaya çıkan habere göre, Lenovo akıllı televizyon pazarına giriyor. Lenovo’nun ilk akıllı TV’si ise 50 inç büyüklüğünde ve Ultra HD yani 4K çözünürlükte olacak. TV, gücünü ise toplamda 192 çekirdekli Nvidia’nın Tegra K1 işlemcisinden alacak. Tegra K1 işlemci, Kepler tabanlı yeni nesil grafik biriminde 192 paralel işlemci ve 8 çekirdek (4+4) konfigürasyonu ile gelecek. Bu sayede TV, PS4 ve Xbox One gibi oyun konsollarının gücünü en iyi şekilde ekranlarda sergileyebilecek. Sızdırılan fotoğraflarında oldukça ince olduğu görülen TV, Lenovo’nun ilk TV’si olmasının yanı sıra, Nvidia Tegra K1 işlemcisi ile çalışan ilk TV olacak. Lenovo TV’nin fiyatı ve çıkış tarihi hakkında resmi bir bilgi yok. Stuff