Görüş Bildir

Katar Haberleri

Katar ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Katar ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Vanilyanın Büyüleyici Kokusuyla Kendini Şımartmak İsteyenler İçin Birbirinden Etkileyici Parfüm Önerileri
Bu özel kokunun bağımlısı olacak, her anınızda yanınızda taşımak isteyeceksiniz. Vanilyanın sıcak ve tatlı notası, teninize mükemmel bir uyum sağlayacak. İster günlük kullanım için, ister özel günlerinizde tercih edin, vanilyalı parfümler her zaman sizi öne çıkaracak.Bu içerik 21.09.2024 tarihinde oluşturulmuş, bu içeriğe erişim sağladığınız zamana göre listelenen ürün fiyatlarında değişiklikler olmuş olabilir.Satın aldığınız ürünlerde satıcılardan kaynaklanan sorunlardan Onedio sorumlu değildir. Stok durumuna göre fiyatlar değişiklik gösterebilir.“Bu içerik marka iş birliği içeriyor.”
Yine Çenemiz Yorulacak: İşte Dünyanın En Zengin Kadınının Bir Günü!
Eski Katar Emiri'nin ikinci eşi olan Şeyha Moza, dünyanın en zengin kadını. İddialara göre Moza, 400 milyar dolar servete sahip. Adeta bir ülke ekonomisinden daha büyük servete sahip olan Moza'nın bir gününün nasıl geçtiğini hiç düşündünüz mü? TikTok'ta 'popilermagazin' isimli bir sayfa bu sorunun yanıtını verdi. İşte dünyanın en zengin kadının bir günü... Kaynak
Versace Mağazasında %30'a Varan İndirim ve Kupon Fırsatları!
Versace mağazasında kaçırılmayacak bir fırsat sizleri bekliyor. %30'a varan indirimler ve cazip kupon fırsatları ile alışveriş keyfinizi ikiye katlayın. Bu özel indirimler sayesinde, Versace'nin eşsiz parfümlerini deneyimleme fırsatını yakalayın.Bu içerik 19.09.2024 tarihinde oluşturulmuş, bu içeriğe erişim sağladığınız zamana göre listelenen ürün fiyatlarında değişiklikler olmuş olabilir.Satın aldığınız ürünlerde satıcılardan kaynaklanan sorunlardan Onedio sorumlu değildir. Stok durumuna göre fiyatlar değişiklik gösterebilir.“Bu içerik marka iş birliği içeriyor.”
"Çözüm Sürecinde Birleşik Krallık Örnek Alınabilir"
Ekmeleddin İhsanoğlu: Türkiye’nin daha ölçülü ve daha kalibre edilmiş bir dış politikaya sahip olmalı. Hem Türkiye’nin yüksek menfaatleri, hem de Ortadoğu’daki mazlum halklar savunulmalı. Başbakan Tayyip Erdoğan ’ın, Gazze’de arabuluculuk yapmadığı iddiasıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu , “Ramallah’a Sayın Abbas’la, Gazze’ye; Haniye ile Şam’a, Meşal’le görüşmeye gittim. Sonunda 19 Aralık 2006’da Sayın Abbas ile Sayın Haniye arasında 9 maddelik bir anlaşma imzalandı. ‘Yapmadı’ diyor ya, gülüyor. Ben size bunun vesikasını göstermek ve hatırlatmak isterim. Ben boş konuşmayı, tezvirat yapmayı bilemem. Ben bu ucuz siyaset içinden yetişip gelmedim” dedi. İhsanoğlu çözüm süreci konusunda, Konu ne olursa olsun, demokrasi içinde ve insan haklarının genişletilmesi çerçevesinde çözülmeli. Kavga etmeden, medeni ülkelerde olduğu gibi oturalım konuşalım” dedi. Çözüm için Birleşik Krallık’ı örnek gösteren İhsanoğlu, “Galler, İskoçya var. Bütün bunlara baktığınızda Türkiye bunları çözebilir. Çözüme matuf olan çalışmaların desteklenmesi lazım” ifadelerini kullandı. Anadil konusundaki görüşlerine açıklık getiren Cumhurbaşkanı adayı, “Diyarbakır’da doğmuş büyümüşsünüz fakat anadilinizi kullanma hakkına sahip değilsiniz. Neden? Çünkü eli sopalı biri geldi kafanıza vurdu ‘Konuşmayacaksın’ dedi. Bundan daha büyük zulüm olamaz” dedi. Türkiye’nin dış politikasını eleştiren Ekmeleddin İhsanoğlu, “Ben şahsen Türkiye’nin daha ölçülü ve daha kalibre edilmiş bir dış politikaya sahip olmasının hem Türkiye’nin yüksek menfaatlerinin hem de Ortadoğu’daki mazlum halkların savunulması bakımından daha faydalı olacağına inanıyorum. Yine mazlumun yanında olacaksınız ama daha farklı bir üslubu takip ettiğiniz zaman herkes daha kazançlı olacak. Çatışmada taraf olduğunuz zaman kendinizi çatışmanın içinde bulursunuz. Ama çatışan taraflar arasında arabuluculuk yaparsanız daha kıymetli olursunuz” dedi. “Homofobi evrensel bir mesele değildir” sözleriyle çok konuşulan İhsanoğlu, “Bizim toplumumuz muhafazakâr bir toplum. Muhafazakâr toplumun hassasiyetlerini düşünmemiz lazım. Türkiye’de 76 milyon insanın değerlerine saygılı olmamız lazım” diye konuştu. Hürriyet gazetesinde Cansu Çamlıbel ’e konuşan Ekmeleddin İhsanoğlu, son dönemde tartışma konusu haline gelen noktalara değindi. Gazze: Ramallah’a Sayın Abbas’la, Gazze’ye; Haniye ile Şam’a, Meşal’le görüşmeye gittim. Sonunda 19 Aralık 2006’da Sayın Abbas ile Sayın Haniye arasında 9 maddelik bir anlaşma imzalandı. (Dosyasından bir belge çıkarıp bana uzatıyor). ‘Yapmadı’ diyor ya, gülüyor. Ben size bunun vesikasını göstermek ve hatırlatmak isterim. Ben boş konuşmayı, tezvirat yapmayı bilemem. Ben bu ucuz siyaset içinden yetişip gelmedim. CHP-MHP uzlaşmasını arkasına alarak Cumhurbaşkanlığı yarışı için yola çıkan, yolda 8 partiyi daha çatıya katan Ekmeleddin İhsanoğlu ile Diyarbakır durağının ardından buluştuk. İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği döneminden iyi tanıdığım İhsanoğlu, siyasetin temposunu sevmiş görünüyor. Ancak siyasi atışmalarda karşı tarafa laf yetiştirmek söz konusu olduğunda içinden ‘devlet terbiyem el vermez’ geçen cümleler kurmaya devam ediyor. Zaten ona kalırsa bu kadar kısa zamanda gördüğü ilginin merkezinde de bu munis tavır var. Kürtçe eğitim, LGBTİ hakları gibi mayınlı alanlarda üzerine gidince ‘bunları böyle ayak üstü konuşmak doğru olmaz’ diye kesiyor tartışmayı. Mahmud Abbas’ın Başbakan Erdoğan hakkında kapalı kapılar ardında söylediklerini anlatmaya ikna edemedim. Ama Erdoğan’ın ‘Yapmadı’ dediği Gazze arabuluculuğunu belgesiyle anlattı. Kampanya nasıl gidiyor? Sanki Türkiye’de 76 milyon insan adam yetiştiremeyecekmiş gibi bir anlayışın yıkıldığını görüyorlar. Ben buna çok seviniyorum. Bu uzlaşmanın odağında bulunmam benim için şeref vesilesidir ama bu yükü kaldıracak, layıkıyla ifa edecek çok insanın varlığını ben biliyorum. Milletin önündeki bir perdenin kalkmış olması en müspet gelişmelerden biridir. Bu yarıştaki zorlu rakibiniz Tayyip Erdoğan kendi inandığı çizgiden asla taviz vermeyen, karşıtlarıyla uzlaşma gibi bir derdi olmayan güçlü bir lider profili çizerken farklı siyasi görüşlerin uzlaşma adayı oldunuz. Kişiliğiniz ve tarzınızla da adeta bir antikahraman gibi çıktınız toplumun karşısına. Bu tabiri ilk defa sizden duyuyorum. Daha çok sinemada kullanılan bir tabirdir. Alışıldık başrol tiplemesinin zıddı bir karakteri anlatır. Biz şimdi gerçek hayatı konuşuyoruz. (Gülüyor) Bu tabii milletin beklentisi. Milletin artık daha munis bir şekilde konuşup ikna etmeye çalışan, akıllara hitap eden, huzura davet eden, kavgayı ve ötekileşmeyi reddeden, cepheleşmenin karşısında olan bir kucaklanmaya ihtiyacı vardı. Bu gerçekleşiyor. Bunu buldular. Cuma günü Diyarbakır’daydınız. MHP’yi zaten söylemeye gerek yok da CHP’nin de pek varlık gösteremediği ve kabul görmediği bir şehir. Giderken tedirgin oldunuz mu? Başından beri hiçbir partinin programını da benimsemedim ya da onları temsil etmeye çalışmadım. Zaten benim kim olduğumu herkes biliyor. Ben öyle meçhulden gelen bir insan değilim. 35 seneden beri Türk kamuoyunun önünde açık açık duran, bütün faaliyetleri herkes tarafından takip edilen bir Türk vatandaşıyım. Devletime hizmet ettim, uluslararası ilişkilere hizmet ettim. Herkes tanıyor. Belki televizyonları olmayan köy ve kasabalarda tanımayan olabilir ama bütün Türkiye tanıyor. Ben Diyarbakır’a o partinin ya da bu partinin siyasi programını temsilen gitmedim. Müşterekleri ifade eden ve Türkiye’yi yeniden birleştirmek isteyen, Türkiye’yi daha huzurlu bir ülke haline getirmek isteyen bir adayım. Zaten iki partiyle durmadı ki iş, 10 partiye kadar geldik. Bu partiler içinde sağ partiler de var sosyalist parti de var, kadın partisi de var. Başbakan Erdoğan çatıya son katılan partilerin oy oranlarını espri malzemesi yaptı adeta ‘hepsini toplasan kaç ediyor’ diye. O Sayın Başbakan’ın kendi görüşüdür. Başka şeyler de söylüyor. Ama ben baştan beri yüksek bir çıta koydum, o çıtaya riayet edeceğim ve sadece kendi görüşlerimi ifade edeceğim. Bu yarış Türkiye’nin en yüce makamı için yapılan bir yarıştır. Yarışanlar o makama layık şekilde hareket etmek durumundadırlar. Türk siyasetine biraz daha yüksek kalite ve seviye getirmek için ben gayret edeceğim. Kürt siyasi hareketi ile Ak Parti’nin çözüme bakışlarında ciddi farklar olsa da sonuçta hükümetin başlattığı bir süreç var. Siz ne vaat ediyorsunuz Kürtlere? Türkiye bölünmek istemiyor, can kaybı istemiyor, çatışmak istemiyor. Çok can kaybettik. Sırf bu meselede değil. Bundan önce de biz sağ-sol diye kavga ettik. Bizim neslimiz bu kavgaları, acıları yaşadı. Biz diyoruz ki Türkiye ne siyasi kutuplaşmadan ne de etik kutuplaşmadan dolayı çatışma zeminine kaymasın. Türkiye’nin bütün meselelerini diyalogla ve barışçıl yöntemlerle halletmesi lazım. Konu ne olursa olsun, demokrasi içinde ve insan haklarının genişletilmesi çerçevesinde çözülmeli. Kavga etmeden, medeni ülkelerde olduğu gibi oturalım konuşalım. Bu söylediklerinize bakarsak o zaman size göre hükümet doğru bir şey yapıyor. Bu barış çalışmalarının hedefi bakımından elbette doğrudur, çünkü bu meseleyi çözmek lazım. Bir daha ancak vatan müdafaasında yabancılar karşısında şehitlik olsun. Geçen hafta yine teröristlere karşı sınırlarımızı korurken 3 evladımızı şehit verdik. Biz bunun artmasını istemiyoruz. Bunu önlemek için de barışı sürekli destelemek lazım. O bakımdan da ben bu barış çabalarının destekçisiyim, çünkü ben savaşa karşıyım. Biz 1000 sene bu topraklarda beraber yaşadık. Bu ciddi bir mirastır. Bizi ayıran farklar bizi birleştiren unsurların yanında devede kulaktır. Temel mesele dildir. Avrupa Birliği’ne girmek isteyen bir ülkeyiz. Avrupa bunları aştı. İşte önümüzde Birleşik Krallık örneği var; Galler, İskoçya var. Bütün bunlara baktığınızda Türkiye bunları çözebilir. Çözüme matuf olan çalışmaların desteklenmesi lazım. Kürt sorununun kaynağını nasıl tarif edersiniz? Bu sıkıntıların sebebi devletimizin her şeyi sopayla halletme adeti. Bu devlet bu sopayı sadece Kürt kardeşlerimize kullanmadı. Dindarlara da kullandı, sağcılara da kullandı, solculara da kullandı. Türkiye’de işkencelerin en büyüğü milliyetçilere yapıldı. 1940’larda tabutluklar vardı, milliyetçilere tabutlarda işkence edildi. Tabii ki zulümler var, hatalar var ve bunları kabul ediyorum. Ama sadece Kürt oldukları için onlara yapıldı da başkalarına yapılmadı değil. Türkiye’nin insan hak ve hüviyetlerinin uygulanması bakımından çok fazla ilerleme kaydetmesi lazım. Avrupa bu işi çözdü derken, İskoçya ve Galler’i örnek verdiniz. Evet şu an için Birleşik Krallık içinde hayatlarına devam ediyorlar ama biliyorsunuz İskoçya bağımsızlık referandumuna gidiyor. Türkiye’nin çözüm sürecinde yerel yönetimlerin güçlendiği, hatta bir takım özerkliklerin gündeme geldiği formüller konuşulsa bakışınız nasıl olur? Ben Birleşik Krallık örneğine bakalım dedim, birebir alalım demedim. Bizimkisi üniter bir devlet ve bunu korumak lazım. Biz bu emaneti bu şekilde aldık ve bu şekilde devam ettirmeliyiz. Sıkı merkeziyetçilikten ademimerkeziyetçiliğe kayılması gerektiği yönündeki görüşleri en azından tartışmaya açık mısınız? Onların hepsi tartışılabilir tabii. Ama tartışıldığı zaman şu hususu dikkate etmek lazım; bu bir siyasi partinin kendi mülahazaları ve oy kaygısıyla bir pazarlık olarak mı görülüyor? Bu temel üzerine kurulan sağlam bir anlaşma olmaz ve kimseyi tatmin etmez. Ancak o siyasi programı savunanları tatmin eder. O da bir seçim hesabıdır. Eğer siz arkanıza parlamento desteğini alırsanız, bu milli meselede milli mutabakatı arkanıza alırsanız ilelebet çözersiniz. İkinci turda Kürtler kime oy verir? Barış süreci nedeniyle doğal müttefikleri Tayyip Erdoğan’dır gibi genel bir kanı var. Sizce? Tabii bunun takdiri Kürt kardeşlerimize aittir. Kürt kardeşlerimizle ilgili sıkıntıları gidermek için kaygan zemin üzerine değil, siyasi hesaplar üzerine değil, sağlam bir zemin üzerine oturmak lazım. Geçici bir oy hesabıyla bakarsanız bu iş, sonunda kalıcı bir şey kalmaz. Biz milli mutabakatın çözümün arkasında olmasını savunuyoruz. Millet Meclisi mutabakat verdiği zaman o artık ilelebet çözülmüş olur. Kürtlerin anadilde eğitim talebi var. Bunu bekleyen insanlara ‘Kürtçe bilim dilidir’ diyerek o oyu nasıl isteyeceksiniz? Bu mesele söylediklerim arasından cımbızla alındı. Filistin meselesinde söylediklerim de öyle yapılıyor. Çarpıtılan laflarımdan biri de başörtüsü. Ben başörtüsü insan hakkıdır, dini vecibedir ve bir gelenektir diyorum. Sanki ben ilk ikisini söylememişim gibi üçüncüsünü halka içine alıp ‘İhsanoğlu gelenek dedi’ diyorlar. Böyle bir tezvirat durumu var. Asıl soruma dönelim, bilim diliyle neyi kastettiniz? Bakın Tanzimat’a kadar bizim bilim dilimiz Arapçaydı. Ondan sonra tedrici olarak Türkçe kitaplar yazılmaya başlandı fizikte, kimyada, matematikte. Yavaş yavaş Türkçe’de terminolojiler yaratılmaya başlandı. Ben bilim dili olarak bunu kastettim. Yüksek eğitim meselesi noktasında söyledim ve İngilizce’yi de örnek verdim. Esas mesele bence bu değil. Esas mesele anadil meselesi. Orada ben şunu söylüyorum; insanın anadili ana sütü gibidir. İnsan nasıl ana sütü olmadan büyüyemezse, o hakkını kimse ondan alamazsa, anadil hakkını da kimse alamaz. Ben bunu şahsi tecrübem olarak söylüyorum. Ben gurbette doğmuş bir insanım. Gurbette insan vatanını ancak anadilini konuştuğu yerde hisseder. Düşünün Diyarbakır’da doğmuş büyümüşsünüz fakat anadilinizi kullanma hakkına sahip değilsiniz. Neden? Çünkü eli sopalı biri geldi kafanıza vurdu ‘Konuşmayacaksın’ dedi. Bundan daha büyük zulüm olamaz. Yükseköğretim boyutunu anlatıyorsunuz. Peki ilköğretimde, lisede de Kürtçe eğitim sizin için tamam mı? Hayır yani, bu bir söyleşide bu kadar kolay karar verilecek bir konu değil. Kategorik olarak karşı mısınız, değil misiniz? Bunlar ciddi meselelerdir. Ayaküstü bence bunu konuşmayalım. Birdenbire ilköğretim, yüksek eğitim falan konuşmak meseleyi başka mecralara sevk eder. Bunları tartışmanın zamanı değildir şimdi. Mesele anadilin hak olarak tanınmasıdır ve insanların anadilinden mahrum edilmesinin çok yanlış olduğunu söylemektir. ‘Öcalan’ın özgürlüğünün önünü açacak bir yasa önünüze gelirse bunu imzalar mısınız’ diye sormuşlar size. Siz de ‘Toplumda mutabakat olan her şeyi cumhurbaşkanı da kabul etmek durumundadır’ diye yanıt vermişsiniz. Doğru mu? Toplumda ve Meclis’te mutabakat tabii ki. Cumhurbaşkanının önüne böyle bir yasa gelirse Meclis’ten gelecektir. Meclis’in ve toplumun kabul ettiği bir şeyi cumhurbaşkanın da herhalde kabul etmesi gerekir. Milli mutabakatın olmadığı bir konuda millet bölünür. Milletin bölünmesini cumhurbaşkanı kabul etmez. Cumhurbaşkanın görev ve yetkileri arasında Anayasa’nın 104. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti milletinin bütünlüğünü temsil etmek vardır. ‘Meclis’te kabul edilip önüme gelirse imzalarım’ diyorsunuz. Evet. Meclis’in nitelikli çoğunlukla kabul ettiği bir şeyi cumhurbaşkanı da kabul etmelidir. Peki genel olarak Öcalan’ın bu süreçte izlediği tavrı nasıl yorumluyorsunuz? Ben bu konudaki detaylara vakıf değilim, onun için bir değerlendirme yapmak yanlış olur. Bu hükümetin kendi kendine yürüttüğü bir şey. Zaten benim de söylediğim; artık hükümetin daha şeffaf olması ve Meclis’e bilgi vermesi gerektiği. Geçmişte Gazze için arabuluculuk yaptığınız yönündeki sözlerinize Başbakan Erdoğan’dan ‘gülünesi iddia’ şeklinde yorumlar geldi. Siz tam olarak hangi dönemi, hangi ihtilafı kastettiniz? Hamas 2006’da seçimleri, nezih ve şeffaf bir seçimi kazandı. İktidarı kurarken ilk ziyaret ettikleri uluslararası teşkilat bizimkisi oldu. Önce Halid Meşal sonra Dışişleri Bakanı Mahmud Zehar geldi. Bizden destek istediler, biz de yardımcı olmaya çalıştık. Hatta o zaman AB Dış Politika Yüksek Komiseri olan Solana ziyaretime geldiği zaman Hamas’a yardımcı olmak gerektiğini anlattım. Hamas, içeride daha çok hizmetlere dayalı bir dini grup olarak başladı, sonra siyasi partiye dönüştü. İç siyaset üzerine kurulu söylemleri vardı, dış siyaset o zamanlar yoktu. Ben de onlara dış siyaset söylemleri konusunda bazı tavsiyelerde bulundum. Sayın Meşal bunu müspet karşıladı. Ben birkaç kez Şam’a gittim, onlar geldiler. Fakat Hamas iktidara geldikten sonra El Fetih ile aralarında çatışmalar başladı. Silah kullanma başladı, siyasi söylemler de sertleşti, toplum gerildi, karşılıklı adam öldürmeler sürdü. Ben o zaman El Fetih ile Hamas arasındaki bu tansiyonu düşürmek için bir dizi çalışma yaptım. Ramallah’a Sayın Abbas’la, Gazze’ye; Haniye ile Şam’a, Meşal’le görüşmeye gittim. Sonunda 19 Aralık 2006’da Sayın Abbas ile Sayın Haniye arasında 9 maddelik bir anlaşma imzalandı. (Dosyasından bir belge çıkarıp bana uzatıyor). ‘Yapmadı’ diyor ya, gülüyor. Ben size bunun vesikasını göstermek ve hatırlatmak isterim. Ben boş konuşmayı, tezvirat yapmayı bilemem. Ben bu ucuz siyaset içinden yetişip gelmedim. ‘Mahmud Abbas’ın Başbakan Erdoğan’ın Filistin meselesindeki tavrına dair söylediği bazı şeyleri açıklarsam çok ayıp olur’ şeklinde bir ifade kullandınız geçen haftalarda. Neyi ima ediyorsunuz tam olarak? Bunları bugün basın önünde paylaşmak gerçekten benim devlet terbiyeme yakışmıyor. İslam İşbirliği Teşkilatı’na a ev sahipliği yapan Suudi Arabistan’ın görevinizin son iki senesinde sizin geri çekilmenizi Türk hükümetinden talep ettiği, hatta AK Parti sizin arkanızda durdu diye kendilerinin Ankara’daki elçi atamasını askıya aldığı doğru mu? Bunlar tamamen hayal mahsulü. Devletlerin jestleri, size tavrı nereden belli olur? Hiçbir devlet sevmediği, takdir etmediği insana nişanını vermez. Ben görevimin sonunda Suudi Arabistan hükümetinin bu takdirlerini aldım. Belgeleri de var, bizzat kral adına takılan nişan da var. Bu merasimde oradaki hanedanın mensupları, bütün devletlerin büyükelçilerinin yanında Türkiye büyükelçisi de hazır bulundu. Devlet hiyerarşisinde kraldan sonra gelen dışişleri bakanı nişanı takdim etti ve çok güzel bir konuşma yaptı. Hatta bundan sonra da benim tecrübelerimden yararlanmak istediklerini ifade ettiler. Bu sefir raporlarında da gazetelerde de yazılan, bütün dünyanın bildiği şey. Bazıları, bunları bilmiyor ve kulaklarına fısıldanan şeyleri söylüyor. Bunlar kem söz. Kem söz sahibine aittir. Özellikle Mısır ve Mursi üzerinden ciddi bir ihtilaf yaşadınız Ankara’yla. Her şeye rağmen ‘Genel sekreterlik görevini bırakana kadar AK Parti hükümeti arkamda oldu’ diyebiliyor musunuz? Şüphesiz ki 9 sene içinde ben genel sekreter olarak ettiğim yemine sadık kaldım. Bütün İslam dünyasına ve İslamiyete hizmeti şiar edindim. Bu arada bir Türk olarak ülkemin haklı davalarında hep yanında ve yardımcı oldum. Ben bunları söylemek istemiyorum ama şu var ki genel sekreter seçilmem Türkiye’nin dış politikasına bir katkı olmuştur. Bu değişik sahalarda tecelli etmiştir. Özellikle Kıbrıs meselesinde tecelli etmiştir. Nitekim Kuzey Kıbrıs Türk hükümeti de bana olan takdirini en yüksek şekilde ifade etmiştir. Ben de bununla her zaman gurur duyarım. Bunların detayına girmeyelim. Ben göreve ilk geldiğimde bazı ülkeler beni Türk dış politikasının uzantısı olarak görmeye başladı. Bunlar büyük devletlerdi. Ben kendilerine içtiğim anda sadık kalacağımı ve Türkiye’nin böyle bir talebi olmadığını söyledim. Böyle bir talebi de olmamıştır Türkiye’nin. Ama 2009’a kadar Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleriyle münasebetlerinde fazla bir problem yoktu. Çok ahenkli bir şekilde ilerliyordu. Bilhassa Arap ayaklanmalarından sonra tavırlar farklılaştı. Türkiye’nin son yıllarda hangi Arap ülkesiyle münasebetlerin geliştiğini söyleyebilirsiniz? Her gün daha az samimiyete ve daha derin farklılıklara gidiyoruz. Hükümet derinleşen kutuplaşmaların kendilerinin diktatörlere karşı ilkesel bir tavır almasından, vicdan temelli bir dış politika izlemelerinden kaynaklandığını savunuyor. O bir dış siyaset tercihidir. Artık o söylemin sahipleri onu savunsun. Ben şahsen Türkiye’nin daha ölçülü ve daha kalibre edilmiş bir dış politikaya sahip olmasının hem Türkiye’nin yüksek menfaatlerinin hem de Ortadoğu’daki mazlum halkların savunulması bakımından daha faydalı olacağına inanıyorum. Yine mazlumun yanında olacaksınız ama daha farklı bir üslubu takip ettiğiniz zaman herkes daha kazançlı olacak. Çatışmada taraf olduğunuz zaman kendinizi çatışmanın içinde bulursunuz. Ama çatışan taraflar arasında arabuluculuk yaparsanız daha kıymetli olursunuz. Siz genel sekreter iken İslam ile terör kelimelerinin birlikte kavramsallaştırılmasına karşı bir mücadele verdiniz. Fakat gelinen noktada hayatımızda IŞİD diye bir gerçek var. Bu kötü noktaya biz bir günde gelmedik. İstibdat idareleri, siyasi ve sosyal zulüm, ideolojik zulümle, uzun yılların birikimiyle gelindi. Bunların karşısında insanlar bir ideolojiye sığınıyorlar. Eskiden Marksizm, Leninizm, Maoizm vardı. Bugün de onlar yok. Bir tek yönelecekleri ideoloji din etrafındaki ideoloji. Bu da tabii dinin bütün değerlerine ters düşer. Bunlar dinin rahmet, mağfiret, insanlık mesajını nefrete ve şiddete çevirip adına İslam diyorlar. Cahil insanları arkalarından sürüklüyorlar. Biraz önce nişanını aldığınızı anlattığınız Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın finansmanıyla bu noktaya geldikleri yönünde ciddi bir kanaat var. İslam devletleri sonuçta bu tür doğrudan ya da dolaylı desteklerle radikallere prim vermiş olmuyor mu? Bunların finansmanı çok büyük kaynaklardan geliyor. Gayrimeşru silah trafiğinden, narkotik trafiğinden, Afrika’daki köle trafiğinden, aşırıcı uçları destekleyen işadamlarından geliyor. Bunlar bizim görebildiklerimiz. Bir de göremediğimiz karanlık güçler var. Dünya bunlarla mücadele etmede maalesef başarısız oldu. İşte Afganistan’daki durum, Irak’taki durum, Suriye’deki durum. Sizin biraz önce hatırlattığınız benim 9 sene boyunca verdiğim mücadele bunların dinle ilişkisini koparmak içindi. Çünkü bunlardan İslam sıfatını aldığınız zaman çıplak kalıyorlar. Tetikçi, terörist olarak kalıyorlar. Ama İslami cilayı kabul ettirdikleri zaman esas tehlike orada. ‘İslam Devleti kurduk’ diyorlar şimdi. Bu terör devletidir. El Cezire’ye verdiğiniz bir mülakatta söylediğiniz ‘Homofobi evrensel bir mesele değildir’ lafı arşivlerde duruyor. LGBTİ bireylerin hakları ve toplumdaki konumlarıyla ilgili görüşünüz nedir? Tabii bu çok hassas bir mesele. Bir taraftan bu insanların toplumda yer aramalarıyla ilgili insan hakları boyutu var, bir de toplumun hassasiyetleri var. Bu iki parametre arasında düşünüp ele almak lazım. O denge nasıl bulunur? Toplumdaki homofobiyi aşacak formül nedir sizce? Nedir homofobi? LGBTİ bireylerini kabullenmeyen, hatta onları dışlayan aşırı yaklaşımı özetleyen bir kavram diyebiliriz. İşte bu hassasiyetleri ele almamız lazım. Birdenbire sert bir şekilde bir tarafın üzerine gitmek doğru olmaz. Bir de şu var; bizim toplumumuz muhafazakâr bir toplum. Muhafazakâr toplumun hassasiyetlerini düşünmemiz lazım. Türkiye’de 76 milyon insanın değerlerine saygılı olmamız lazım. Bir taraftan bu şekilde davranan insanlar var ve kendi haklarını müdafaa ediyorlar. Cinsel yönelimlerini özgürce tanımlamalarını hakları olarak görüyorsunuz o halde, öyle mi? Bir taraftan buna karşı olan bir ekseriyet de var. Şimdi benim bunu böyle ayaküstü, hem de havaalanına yetişecek bir anda söylemem mümkün değil. T24
Arap Birliği Zirvesi Başladı
Arap Birliği’nin 26. Genel Zirvesi başladı. Gündem, Yemen'e yönelik operasyon. Konuşan liderler 'ortak Arap gücü'nün gerekliliğinden bahsediyor. Suudi Arabistan Kralı Selman ise Yemen’de Husilere yönelik operasyonun amaçlarına ulaşana dek süreceğini söyledi.Arap Birliği Zirvesi Mısır'da Yemen ve ortak ordu gündemiyle toplandı. Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil Arabi, Yemen Cumhurbaşkanı Devlet Başkanı Abrabbuh Mansur Hadi ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi yaptıkları konuşmalarda, ortak Arap gücünün kurulması gerektiğine değindiler. Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdulaziz ise konuşmasında, Yemen’de İran destekli Husilerin yarattığı siyasi ve askeri krizin ardından 10 ülkeden oluşan Koalisyon'un başlattığı ‘Kararlık Fırtınası’ askeri operasyonunun ülkede barış ve güvenlik geri gelene kadar süreceğini belirtti.Kral Selman, Yemen’de Husilerin darbe girişimini kınarken, ülkedeki tüm siyasi taraflara ‘istikrarı gerçekleştirmek amacıyla diyalog kurması’ için Riyad’ın kapılarının açık olduğunu ifade etti.Yemen'de yeniden istikrarın sağlanabilmesi için herkesin ortak bir şekilde çalışması gerektiğini dile getirdi, Kral Selman, İran'a da Arap ülkeleriyle 'bölgedeki krizleri çözmek için olumlu işbirliği' kurması için çağrıda bulundu. Sisi: Ortak Arap gücü kurulmalıMısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, Arap Birliği Zirvesi’nde yaptığı açılış konuşmasında, Yemen, Libya ve birçok ülkede yaşanan krizlerden yola çıkarak ‘Arap ülkelerinde krizlere müdahalede bulunacak ortak Arap gücünün’ kurulması gerektiğini vurguladı.Sisi, Yemen’de diyaloğun çöktüğünü ve dolayısıyla ortak Arap askeri müdahalesinin ‘doğru zamanda’ geldiğini dile getirdi.Libya’da yaşanan kriz için Yemen’e ortak müdahaleden örnek veren Sisi, Libya’da ‘terör organizasyonların yarattığı’ krizlere suskun kalamayacaklarını ifade etti.‘Husilere müdahale devam etsin’Yemen Devlet Başkanı Abrabbuh Mansur Hadi, Husilere karşı başlatılan ‘Kararlık Fırtınası’ operasyonun Arap Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) anlaşması ve BM’nin de kanunlarına göre gerçekleştiğinin altını çizdi. Hadi operasyonun sürmesi için zirveye katılan ülkelerin yanı sıra KİK ülkelerine çağrı yaptı.Hadi “Kararlılık Fırtınası operasyonu Husiler işgal ettiği topraklardan çekilene ve teslim olana kadar devam etmeli. Ayrıca Husilerin, hem ordudan elde ettiği hem de önceki senelerde İran’dan aldığı silahları kesinlikle teslim etmesi gerekiyor. Operasyonun bu hedefleri gerçekleştirene kadar devam etmesini istiyoruz” dedi.Hadi, bu operasyonun oluşturulması istenen ‘ortak Arap gücünün’ bir örneğini de teşkil ettiğini dile getirdi.Arap Birliği’nin 26. Genel ZirvesiArap Birliği 26. Genel Zirvesi’nde bu dönem, Yemen’de İran destekli Husilerin yarattığı kriz ön planda. Sudi Arabistan Kralı'nın yanı sıra Katar Emiri ve birçok ülkenin lideri Mısır’ın Şerm El Şeyh kentinde Cumhurbaşkanı Sisi tarafından karşılandı.Zirve'ye katılmak üzere Yemen Devlet Başkanı Abrabbuh Mansur Hadi, Sudi Arabistan Kralı Selmen Bin Abdulaziz ve Katar Emiri Temim Bin Hamad El Sani’nin yanı sıra Moritanya, Sudan, Kuveyt, Tunus, Filistin, Bahreyn, Irak, Somali ve Cibuti ülkelerinin liderleri Mısır’a geldi. 22 ülkenin katılacağı zirvede, Yemen’de siyasi ve askeri kriz, bu ülkeye başlatılan operasyon ve ortak bir Arap gücü ordusu kurulması başta olmak üzere bölgede farklı ülkelerde yaşanan krizler de ele alınacak.Zirvede, Yemen’de İran destekli Şii Husilerin yarattığı krizleri ardından Suudi Arabistan’ın öncülüğünde oluşturulan Husi karşıtı koalisyonun başlattığı ‘Kararlılık Fırtınası’ operasyonu inceleniyor.Al Jazeera
İngiliz Yıldızdan Eşcinsel İtirafı!
İngiltere Milli Takımı'nın kaptanlığını yapan ve Arsenal forması giyen Casey Stoney eşcinsel olduğunu açıkladı.Cinsel tercihini kamuoyuyla paylaşan son futbolcu, eşcinsel olduğunu duyuran İngiliz kadın futbolcu Casey Stoney oldu. BBC'ye verdiği röportajda konu ile ilgili düşüncelerini de açıklayan Arsenal oyuncusu Stoney, aynı zamanda İngiltere Milli Takımı'nın kaptanlığını da yapıyor. Stoney'nin görüşleri şu şekilde: 'Eğer ben kendi hakkımda konuşmazsam, başkalarından bunu yapmalarını nasıl bekleyebilirim ki? Son 10 yılımı insanlar ne der diye düşünerek, yargılanmaktan korkarak geçirdim. Ama şu anda kendimi olduğum şekilde çok rahat hissediyorum, birlikte olduğum insan tarafından çok seviliyorum ve herşeyler yüzleşmeye hazır olduğumu düşünüyorum.' Stoney, Dünya Kupası için 2018'de Rusya'ya ve 2022'de Katar'a gitmeyi düşünmediğini, çünkü bu ülkelerde hoş karşılanmayacağını da sözlerine ekledi. Şu sıralar Kış Olimpiyatı'na Soçi'de ev sahipliği yapan Rusya, kısa süre önce yürürlüğe giren eşcinsel karşıtı yasa ile çok tartışılmıştı.Maraton
CHP'den Çapa ve Cerrahpaşa ile İlgili Soru Önergesi
CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, son günlerde medyaya da yansıyan Çapa ve Cerrahpaşa hastanelerinin Avcılar’a taşınması ve iki hastanenin arazilerinin yabancı menşeli firmalara satılacağı iddialarını geniş bir soru önergesiyle Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun cevaplaması istemiyle TBMM göndemine taşıdı.
"12 Dev Adam"ın Dünya Kupası Karnesi
İspanya'da yapılacak 2014 FIBA Dünya Kupası'nda mücadele edecek A Milli Erkek Basketbol Takımı, tarihinde 4. kez Dünya Kupası'na katılıyor. '12 Dev Adam' Slovenya'daki 2013 Avrupa Şampiyonası'nda ilk turda elenerek, 2014 FIBA Dünya Kupası'na katılma hakkını elde edemedi. Ancak, Uluslararası Basketbol Federasyonları Birliği'nin (FIBA) şubat ayında İspanya'nın Barcelona kentinde düzenlediği yönetim kurulu toplantısında, Brezilya, Finlandiya ve Yunanistan ile 'wildcard' alan Türkiye, kupaya 4. kez katılmaya hak kazandı. A Milli Takım, daha önce 2002'de ABD'de, 2006'da ise Japonya'da Dünya Basketbol Şampiyonası'nda mücadele etti. Türkiye, 2010 yılında evsahibi olduğu şampiyonada, en başarılı sonucunu aldı. 2002'de 9. oldu Türkiye'de yapılan 32. Avrupa Şampiyonası'nda 2. olan Türkiye, antrenör Aydın Örs yönetiminde tarihinde ilk kez 2002'de ABD'de yapılan Dünya Şampiyonası'na katılmaya hak kazandı. Dünya Şampiyonası'nda B Grubu'nda mücadele eden Türkiye, 4'lü grupta 3. olarak 2. tura yükseldi. İkinci turda E Grubu'nda 5. olan milliler, klasman maçlarında Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya'yı yenerek 9. oldu. Japonya'ya da 'wild card' ile gitti Türkiye, Japonya'da 2006 yılında yapılan 15. Dünya Basketbol Şampiyonası'na da FIBA'nın verdiği 'wild card' ile katıldı. Milli takım, 34. Avrupa Şampiyonası finallerinde dereceye girememesine karşın, FIBA İcra Kurulu'nun, İtalya'nın başkenti Roma'da yaptığı toplantıda aldığı kararla, basketbolda dünya klasmanındaki yeri ve bu spordaki düzeyi nedeniyle finallere katılma hakkını elde etti. 2006'ya iyi başladı İkinci kez katıldığı Dünya Şampiyonası'na iyi başlayan Türkiye, Japonya'daki şampiyonada ilk turda C Grubu'nda ilk 4 maçını kazandı. Grupta 5. ve son maçında Yunanistan'a yenilen milliler, grubu 2. sırada tamamlayarak 2. tura yükseldi. İkinci turda Slovenya'yı mağlup ederek çeyrek finale çıkan Türkiye, çeyrek finalde Arjantin'e yenildi. Klasman maçında Litvanya'yı uzatmada yenen ''12 Dev Adam'', 5.'lik maçında ise Fransa'ya mağlup olarak, şampiyonayı 6. sırada tamamladı. 2010'da tarihi başarı 2010 yılında evsahibi olduğu için şampiyonaya direkt katılan Türkiye, tarihindeki en büyük başarıyı elde etti. Şampiyonada 8'de 8 galibiyet alarak finale çıkan '12 Dev Adam', finalde ABD'ye yenilerek tarihinde ilk kez Dünya Şampiyonası'nda gümüş madalya aldı. Ankara'da oynadığı 1. Tur C Grubu'ndaki 5 maçını da kazanan Türkiye, gruptan lider olarak çıktı. İstanbul'da Sinan Erdem Spor Salonu'nda 2. turda Fransa'yı, çeyrek finalde Slovenya'yı mağlup eden A Milli Takım, yarı finalde Sırbistan'ı Kerem Tunçeri'nin bitime 4.3 saniye kala attığı kritik basketle 83-82 yenerek tarihinde ilk kez finale çıktı. Türkiye, finalde karşılaştığı ABD'ye 81-64 mağlup olarak, ikinci oldu ve tarihinde ilk kez kürsüye çıktı. 26 maçta 18 galibiyet Türkiye, katıldığı 3 Dünya Şampiyonası'nda toplam 26 maç yaptı. (A) Milli Takım, 26 maçın 18'inde sahadan galibiyetle ayrılırken, 8 maçta rakiplerine yenildi. ABD'de 2002'de yapılan şampiyonada 8 maçta 4 galibiyet, 4 yenilgi alan milliler, Japonya'da 2006'da yapılan şampiyonada ise 9 maçta 6 galibiyet 3 yenilgi aldı. '12 Dev Adam', gümüş madalya kazandığı 2010 Dünya Şampiyonası'nda ise 9 maçta 8 galibiyet, 1 yenilgi elde etti. En farklı sonuçlar Türkiye en farklı galibiyetini evsahibi olduğu 2010 Dünya Şampiyonası'nda aldı. Şampiyonada C Grubu'nda son maçında Çin Halk Cumhuriyeti'ni 47 sayı farkla yenen milliler, Dünya Şampiyonası tarihindeki en farklı galibiyeti elde etti. A Milil Takım, en farklı yenilgisini ise 2002'de ilk kez katıldığı şampiyonada aldı. Türkiye, bu şampiyonada ikinci turda Yugoslavya'ya 32 sayı farkla yenildi. Maçlar ve sonuçlar Milli takımın 2002'deki Dünya Şampiyonası'nda yaptığı maçlar ve sonuçlar: 1- Tur B Grubu: Türkiye-Porto Riko..........: 75-78 Türkiye-Brezilya..............: 86-88 Türkiye-Lübnan..............: 107-80 2- Tur E Grubu: Türkiye-İspanya.............: 64-87 Türkiye-Angola..............: 86-66 Türkiye-Yugoslavya........: 78-110 Klasman Maçları: Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti: 94-86 Türkiye-Rusya...............: 91-86 Türkiye'nin 2006'daki Dünya Şampiyonası'nda yaptığı maçlar ve sonuçlar: 1- Tur C Grubu: Türkiye-Litvanya............: 76-74 Türkiye-Avustralya..........: 76-68 Türkiye-Brezilya............: 73-71 Türkiye-Katar...............: 76-69 Türkiye-Yunanistan..........: 69-76 2- Tur: Türkiye-Slovenya............: 90-84 Çeyrek Final: Türkiye-Arjantin............: 58-83 Klasman Maçları: Türkiye-Litvanya............: 95-84 Türkiye-Fransa..............: 56-64 '12 Dev Adam'ın 2010 Dünya Şampiyonası'nda yaptığı maçlar ve sonuçları: 1- Tur C Grubu: Türkiye-Fildişi Sahili.............: 86-47 Türkiye-Rusya.....................: 65-56 Türkiye-Yunanistan..............: 76-65 Türkiye-Porto Riko..............: 79-77 Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti: 87-40 2- Tur: Türkiye-Fransa..................: 95-77 Çeyrek Final: Türkiye-Slovenya...............: 95-68 Yarı Final: Türkiye-Sırbistan...............: 83-82 Final: Türkiye-ABD.......................: 64-81AA