Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Başbakan Davutoğlu: 'Paralel Yapı Bir Cemaat Değil'
Başbakan Ahmet Davutoğlu, isim vermeden Gülen Cemaati'ne ilişkin olarak, cemaat vasfını kaybettikleri için 'Paralel Yapı' ismini verdiklerini belirterek, 'Siz kendi yakınlarınızı devletin belli kademelerine getirmek için sınavlara müdahele edeceksiniz, sonra da ben hayır işi gönül işi yapıyorum diyeceksiniz' diye konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, TGRTHaber televizyonunda canlı yayınına katılarak, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Alevilerle ilgili çalıştaylar gerçekleştirildiği ama sonuçlandırılamadığı ifade edilerek kanuni olarak bir düzenleme düşünülüp düşünülmediğinin sorulması üzerine Davutoğlu, 'sonuç getirilemedi' demenin doğru bir tespit olmadığını söyledi.
Başbakan Davutoğlu, sorunun kültürel, tarihi bir arka planı varsa bunun bir anda noktasal bir vuruşla çözülemeyeceğini vurguladı, bunun ciddi bir psikolojik ve zihniyet dönüşümüyle sağlam zeminlere oturacak bir süreç olarak görülmesi gerektiğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde başlayan çalıştayların devrim mahiyetinde bir atılım olduğunu belirten Davutoğlu, ilk defa Alevileri temsil eden sivil toplum kuruluşları, dedeler ve kanaat önderleri bir araya getirilerek bu sorunun tartışılmaya başlandığını vurguladı.
Tunceli'deki konuşmasında herkesin takmak zorunda olduğu maskeleri indirmesi, herkesin gönlünü açması, birbiriyle rahat konuşması şeklinde çağrı yaptığını dile getiren Davutoğlu, o dönemde Alevilerle ilgili çok ciddi adımlar atıldığını, Alevi klasiklerinin basıldığını, Din Kültürü dersindeki Alevilikle ilgili müfredatın artırıldığını, Madımak'ın kültür merkezine dönüştürüldüğünü anlattı.
Alevilerle ortak kültürel geçmişi paylaşmak anlamında bir süreç başlattıklarını, bunların sıradan adımlar olarak görülmemesi gerektiğini ifade eden Davutoğlu, 'Hacı Bektaş Türbesi'ne girişte ücretin kaldırılması noktasal, önemsiz gibi görülebilir. Sembolik değeri çok yüksek. Çünkü, oralar dergahlar kapatıldıktan sonra ücret alınması müzelik kimliğiyle ancak meşruiyet zemini bulabiliyordu. Alevi geleneğin dergahları vatandaşlarımızın ziyaretine açıktır. Bunun içinde ayrıca bir meşruiyet alanı oluşturmaya gerek yok. Zaten bu alanda' dedi.
Dersim olaylarında kullanılan kışlanın müzeye çevrilmesi gibi adımlar atıldığını, bunların bir anlamda psikolojik eşiğin aşılmasına dönük adımlar olduğunu söyleyen Davutoğlu, 'Bu tür sorunların önemli bir kısmı psikolojiktir. Yani yüzde 60-70. O aşıldığı zaman geri kalan o teknik detaylar daha rahat konuşulur hale geliyor' dedi.
Alevi kanaat önderleriyle yemek
Başbakan Davutoğlu, Alevi kanaat önderleriyle bir araya geldiği yemeğin başbakanlık konutunda verdiği ilk davet olduğunu ve bunun devam edeceğini, başka Alevi kanaat önderleriyle de bir araya geleceğini söyledi.
Başbakan olarak bir şey dikte etmek, deklare etmek için yemekte bir araya gelmediğini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
'Önce dinlemek, halleşmek ve samimiyetle her şey paylaşmak ihtiyacı var. Feyiz dolu bir akşamdı. Sofra duasıyla başlayan ve biten güzel bir akşam geçirdik. Alandan gelen arkadaşımız ilk defa orada görüştüler. Her ikisi de Alevi toplumunun önemli isimleri. Çok samimi sohbet oldu. Bütün vatandaşlarımızın izleyebilmesini isterdim. İzleyebilmiş olsalardı şunu görürlerdi; Aslında zikredilen farklar o kadar büyük farklar değil. Sanki iki taraf var ve bu iki tarafın anlaşması mümkün değil. Konuşulduğunda aşılması mümkün olmayacak hususlar değil.
Bundan sonra da görüşmeye devam edeceğim. Bu bazı sorunların sürüncemede bırakılması anlamına gelmiyor. Aksine beraber çözdüğümüz zaman sorunlar kalıcı şekilde çözülür. Ben şu anda bu makamda olmasaydım, bölgedeki etnik ve mezhebi çatışmaları gören, sorumluluk hisseden bir aydın olarak da böyle bir faaliyet içinde olmayı arzu ederdim. Yanı başımızda birbirleriyle etnik ve mezhep kimliği altında şehirlerin mahallelerin bölünerek çatıştığı kardeş halkları gördüğümüzde, bizim önce almamız gereken ders, böyle bir noktaya gelmeden önce, ki bizim toplulumuzda böyle bir şey hiç olmayacaktır ama bunu tahrik edebilecek unsurlara karşı önce iletişim, konuşma.'
Toplantı önceden planlandı
Başbakan Davutoğlu, yemeğe katılanları kast ederek, 'Ne kavramda bir farklılık gördüm ne de iletişimde bir ötekileştirme dili' dedi.
Davutoğlu, tasavvuf geleneği kavramlarıyla Alevi-Bektaşi geleneğinin kavramlarının birbirine zıt olmadığını dile getirdi.
AİHM kararı ve süreciyle ilgisi yok
Yemekte, farklı kanaatler sergileyenler olduğunu, iki taraf olarak konuşulmadığını ifade eden Davutoğlu, bu toplantının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı ve süreciyle ilgili olmadığını, daha önceden planlandığını söyledi.
Davutoğlu, 'AİHM veya başka bir uluslararası taraf üzerinden kendi vatandaşlarımızla konuşmayı ben zillet adlederim. Bizim bu meseleleri çözmek için Strazburg'a, Brüksel'e başka bir yere ihtiyacımız yok. Oturur, konuşur, kendimiz çözeriz. Bunu çözecek aklımız ve vicdanımız var. Başkasının tavsiyesine ihtiyacımız yok. AİHM ve Avrupa Konseyi'nin prensipleri bizim de kabul ettiğimiz kurucu ülke olarak da onayladığımız prensipler' dedi.
Davutoğlu, Yargıtay kararının da hukuki süreç içinde geliştiğini, toplantının bununla ilgisinin olmadığını belirterek, şunları kaydetti:
'Belki bir tevafuk oldu ama, biz bunları görerek ileride AİHM kararı çıkabilir ben Hacı Bektaş'ta şimdiden tedbiren konuşayım demedim. Muharrem ayı vesilesiyle başladı. Son derece doğal. Meseleler biliniyor, çalıştaylarda da ortaya kondu. Sohbetimizde de nasıl çözüleceği belirlendi. Hiçbir sünni de cemevine karşı değildir. Alevi vatandaşımızın da camiye karşı olduğu kanaatinde değilim. Orada da hepsi özellikle vurgulayarak, Alevi İslam geleneği kavramını kullanarak dile getirdiler. İslamın dışında, İslamla bağlantısı kopmuş bir Aleviliğin Alevilikten de kopacağı konusunda masada ortak bir kanaat vardı. Birçok AK Parti belediyesi cemevi inşa etmiştir, katkı sağlamıştır. Cemevinin meşrulaşması gibi bir sıkıntısı yok. Zaten doğal olarak gelmiş, modern bir kavramdır. İhtiyaç neyse hep beraber oturur, çözeriz.'
Zorunlu din dersi
Davutoğlu, din dersini kaldırmanın, Aleviliğin öğretilmesi sorununu çözmeyeceğini ifade ederek, Din kültürü dersinin din kültürü etrafında olması, uygulamalı din eğitiminin de seçmeli nitelikte, Aleviliğin de öğretilmesi şeklindeki taleplerin haklı ve doğru olduğunu söyledi.
Bunun milli birlik ve beraberlik açısından tehdit değil, faydalı olarak görüldüğünü vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
'Bu doğal bir şey. Bunlar asırlarca nasıl bir arada yaşamışlarsa aynı şekilde yaşarlar. Moderniteden gelen sıkıntılar aslında bunlar. Geleneksel toplumda olmayan sıkıntılar. 100-200 sene önceki İstanbul sokaklarına gittiğinizde Mevlevi dergahı, Bektaşi dergahı, Nakşi dergahı, hepsi yan yana yaşamışlardır. Kilise, sinagog bunları da zıtlık içinde kimse görmemiştir. Şimdi yeniden bu kültürü inşa etmemiz lazım. Moderleşme içinde bazı bu kurumlar tehdit gibi algılandı. Eskiyi temsil eden, geri kalmış gibi algılandı, müzelere döndürülüp ücret kondu. Geleneksel hoşgörü kültürüyle çağdaş eşit vatandaşlık kültürünü birleştireceğimiz yerde çözüm. Eşit vatandaş. Hiçbir vatandaşımız bizim açımızdan karşı, ötekileşmiş olamaz. Devlet böyle baktığı anda kendini reddeder. Seçim, demokrasi bir rekabettir. Herkes halktan oy almak için söylemini kullanır. Ama bu şeyde bir oy hesabı olamaz. Olsa seçim öncesinde bu dosyayı açmamayı düşünebilirdik. Hayır. Ben bana oy verenler kadar oy vermeyenlerin de başbakanıyım. '
'Bu konuyu siyaset üstü bir konu olarak mı bakıyorsunuz?' sorusunda, 'Evet, kesinlikle' yanıtını veren Davutoğlu, 'Biz oy hesabı içinde, oy talebinde değiliz. Yeter ki toplumumuzda herkes bu ülkeye ait olmak dolayısıyla mutlu hissetsin. Kendisini siyasal, sosyal, ekonomik ilişkiler ağının dışında görmesin, kimliğini, düşüncesini rahatlıkla ifade edebilsin. Siyaset parçalaştırıcı, bölen bir alan haline dönüşür, eğer kimlik siyaseti üzerinden bir şey üretilmeye kalkışılırsa' diye konuştu.
'Bunlar Türkiye'deki istikrarla ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da değerlendirilebilir'
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi bağlamında devam eden seçim barajı tartışmalarını değerlendirerek, 'Burada geçen sene 30 Mart seçimleri öncesinde ve daha önce ortaya çıkan tabloya baktığımızda, 2015 seçimlerinin önemini de gördüğümüzde, bunlar Türkiye'deki istikrarla ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da değerlendirilebilir' dedi.
Başbakan Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi Başkanına atfen çıkan haberler hususunda, ertesi gün Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'nın yaptığı açıklamayla konuyu açıklığa kavuşturduğunu ifade etti.
Anayasa Mahkemesi üzerinden bir tartışma yapmak istemediğini belirten Davutoğlu, 'Açıklığa kavuşan bir husus var. Orada Anayasa Mahkemesi Başkanına atfedilen beyanların, doğru olmadığı ortaya çıktı. ...Gazetecinin iyi niyetle bir algı, bir iletişim sıkıntısından olabiliyor bazen. Bizim için esas olan pazartesi günü yapılan açıklamadır ve o yalanlanmıştır.' diye konuştu.
'Hiçbir zaman baraj korkumuz olmadı'
AK Parti yeni kurulduğunda, 14 ay sonra iktidar olacağını düşünerek kurulmadığını vurgulayan Davutoğlu, partinin iktidar hedefiyle kurulduğunu fakat o dönem erken seçime gidilip gidilmeyeceğinin belli olmadığını hatırlattı. Davutoğlu, seçim barajının o dönem de var olduğunu aktararak, şunları söyledi:
'Yeni kurulan bir parti olarak da 'Aman barajlar kalksın' diye bir şey yapmadı. Çünkü, Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde kendine güveniyordu, 'Ben iktidar olurum' diyordu. Kendine güvenen bir parti olarak hiçbir zaman barajın arkasına da saklanmadık, barajdan da korkmadık. 2001 Ağustos ile 2002 Kasım arasında bir muhalefet partisi olarak, barajı bahane göstermeden halka ulaşmaya çalıştık ve başarılı olduk. Sonra da barajın arkasına saklanmadık. Aldığımız oy oranları herhangi bir şekilde baraj dolayısıyla alınmış oy oranları değil. Milletvekili dağılımını koysak bile yüzde 50'yi yakalamış Türk siyasetinde kaç parti var, yüzde 48,5 yüzde 49'ları yakalamış? 2011 seçimlerinde geldiğimiz düzey belli. Dolayısıyla AK Parti olarak bu konuda herhangi bir kaybımız yok.'
'Erdoğan, geçen yıl 3 seçenek önerdi'
Başbakan Davutoğlu, geçen yıl bu sebeple AK Parti Genel Başkanı olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 3 teklifte bulunduğunu anımsatarak, barajın tamamen kaldırılması, daraltılmış bölgeye geçilerek barajın yüzde 3 ile 5 arasında tutulması ya da mevcut sistemle devam edilmesi seçeneklerinin sunulduğunu dile getirdi.
Burada önemli olanın parlamenter sistemde temsil ile istikrarı bir arada sağlanması olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
'1995'te Anayasa Mahkemesi'nin aldığı karar var. O zaman yapılan itirazı reddederken, temsil ile istikrar aynı derecede önemlidir. Temsili sağlarsınız, 1965-1969'da Milli Bakiye Sistemi'yle en küçük partilere bile şeyler dağıtıldı, fakat ondan sonra gelen koalisyon hükümetleri gösterdi ki; temsille sağladığınız olumlu unsurlar istikrar getirmiyorsa bu sefer başka sıkıntılar doğuruyor. Peki istikrar yeterli mi? Yetmez. Birçok Ortadoğu ve başka ülkelerde antidemokratik istikrar var ama demokrasi olmadığı için meşruiyet yok, temsil yok. O zaman bizim yapmamız gereken en uygun bir şekilde bunları buluşturabilmek. Bu tartışma geçen sene açılmış olsaydı, biz teklif ettiğimizde, memnuniyetle bütün partililerle oturulur, konuşulur ve yeni bir formül neyse onun üzerinde çalışılırdı.'
'Baraj tartışmaları, istikrarla ilgili soru işareti uyandırma çabasıdır'
Davutoğlu, anayasal bir zorunluluk olarak, değişikliğin 1 yıl önceden olmadıkça uygulanma şansı bulunmadığına dikkati çekerek, 'O zaman grup konuşmamızda da vurguladığım gibi; bu konuları böyle bir reaktif ya da bir şeyi engellemek için ele alınan konular değil de ilkesel, rasyonel, birlikte oturup değerlendirip, herkesin temsille istikrarı birlikte sağladığı bir noktaya, her fikre açığız. Birden Anayasa Mahkemesi Başkanlığının reddettiği o konuşma etrafında bir fırtına kopartıldı, bir algı yürütülmeye çalışıldı. Burada geçen sene 30 Mart seçimleri öncesinde ve daha önce ortaya çıkan tabloya baktığımızda, 2015 seçimlerinin önemini de gördüğümüzde, bunlar Türkiye'deki istikrarla ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da değerlendirilebilir. Şu anki temsil, geçerli oylar üzerinden zaten yüzde 95'lere varan güçlü bir temsil şeyimiz var. Bu noktada bir sıkıntı yok' dedi.
Davutoğlu, söz konusu tartışmaların zamanlamasına işaret ederek, Anayasa Mahkemesi'nin 1995'te, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin de 2008'de aldığı kararların şu anki seçim sistemine meşruiyet gölgesi getirmeyeceğini söyledi. Bu kararların barajı meşru gördüğünü anımsatan Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
'Ama bu çözülmek istenseydi yeni bir teklifle, 2013'ün Eylül ayında yapılan teklif şu ana kadar tartışılır, konuşulurdu. Bunları bekletip, şimdi böyle bir tartışma açmak doğru değil. Önümüzdeki dönemde bu çerçevede de bir kriz beklemiyorum. Türkiye'de seçim normal zamanında yapılır. Meşru prosedürler içinde yapılır. Bu tartışma etrafında hiçbir vatandaşımızın tedirgin olmaması lazım. İstikrarımızı bozacak bir şeye izin vermeyiz, temsili yok edecek bir demokrasiye zaten izin vermeyiz. Bundan heveslenip de 'acaba bu sefer AK Parti'nin ayağını kaydırmak suretiyle Türkiye'de istikrarı bozabilir miyiz' diye hevesleniyorsa, hevesleri kursaklarında kalır.'
'Cemaat, gönül beraberliğidir'
Başbakan Davutoğlu, Türkiye'deki bütün cemaatlerin fişlendiği yönündeki iddialara ilişkin soruya şöyle yanıt verdi:
'Bir kere bazı kavramların ne kadar yozlaştırıldığı, hepimizin önem verdiği kavramların ne kadar anlam kaymasına uğradığı, özellikle bu cemaat kavramı etrafında son yaşadıklarımızla görüldü. Biraz önce cemevi dedik, cami dedik… Cemaat de aynı şeyden gelir; cem etmekten yani bir araya getirmekten, muhabbetle bir araya getirmekten. Cemaat, gönül beraberliğidir. Şu cemaat olur, bu cemaat olur, her bir yol eğer o gönül muhabbetine dayanıyorsa bunlar zaten yasakla ortadan kalkacak şeyler değil. Kalksaydı 12 Eylül kaldırırdı, 28 Şubat kaldırırdı. Cemaatler kanunla, yasayla bir araya gelmez ki, kanunla, yasayla kaldırılabilsin. Gönül erleri bir araya gelir ve yapar. Dolayısıyla herhangi bir cemaate, devletin tavır alması demek, sosyolojik bir gerçekliğe tavır alması demek. Dolayısıyla böyle bir şey söz konusu değil. Peki, 'Paralel yapı bir cemaat midir?' diye soruyorsanız, cemaat değil. Aradaki ayrım burada. Bunun için niye biz 3 sene önce bu yapıya da bir cemaat, bir gönül şeyi olarak mukabelede bulunup, her türlü imkanı sağlıyorduk. Hiçbir cemaat yapısı AK Parti iktidarlığında herhangi bir kısıtlamaya tabii tutuldu mu? Herkes özgürce kendini ifade etti. 28 Şubat'ın bunaltıcı atmosferinden bu ülkeyi kim çıkardı, herkes kendisine sorsun.'
'Cemaat gibi görünüp, başka amaçlara yöneldiler'
Davutoğlu, 28 Şubat döneminde bazı kesimlerin 'başörtüsü teferruattır' diyerek maske taktığını belirterek, bu maskeleri kaldıranın AK Parti iktidarları olduğunu söyledi. Söz konusu yapıyı cemaat olarak tanımlamadığına vurgu yapan Davutoğlu, 'O vasıfla gönüllü işler yaparken, hiçbir zorlukla karşılaşmazken şimdi neden karşılaşıyor? Çünkü cemaat gibi görünüp yaptığı faaliyetlerin ötesinde başka bir amaca yöneldi. Nedir o amaç? Millete gidip de onun rızasını almadan, meşruiyetini milletten almadan Ankara'da bürokrasiyi örgütleyerek ve kontrol altına alarak millet adına otorite kullanmaya kalktı. İşte o zaman 'Arkadaş sen cemaat değilsin' deriz. Çünkü niyetin gönül ve muhabbet köprüleri kurarak, millet arasında irtibatları kuvvetlendirmek değil, niyetin cemaat görünümü altında halkın oylarıyla seçilmiş iktidara bir politika dikte etmek' ifadesini kullandı.
Davutoğlu, 'pararlel yapı'nın dış mihraklarla işbirliği yaptığını aktararak, devletin gizli belgelerinin ortaya çıkarılarak gizli bir operasyonun parçası olunmaya çalışıldığını belirtti.
'Onlar, cemaat vasfını kaybetti'
MİT tırlarına yapılan operasyon dahil olmak üzere birçok olayın alt alta konulduğunda mevcut yapının 'cemaat' olarak adlandırılamayacağını vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:
'Bunlara cemaat adını vermek, cemaat kavramına ihanet etmektir. Şimdi artık cemaat demiyoruz. Paralel yapı diyoruz. Çünkü cemaat vasfını kaybetti. İster seküler olsun ister dini görünümlü olsun devleti bürokraside örgütlenmek suretiyle ele geçirmeye çalışırsa bu 60'lı yıllardaki cunta faaliyeti olsun... Ezanın tekrar aslına döndürülmesini bir darbe gerekçesi olarak, daha sonra birçok... Son örneği 28 Şubat'tır. Başkası da dini argümanlar kullanarak bir şekilde devletin içinde paralel bir örgütlenmeyle millet iradesine ipotek koymak... Buna cemaat faaliyeti denir mi? Burada cemaat vasfını kaybetti. Öyle olmamış olsaydı, yitirmemiş olsaydı, bizim için geçmişte ne idiyseler aynı şekilde yürürlerdi. Kendi yakınlarınızı devlet kademelerine getirmek için personel birimlerini tutacaksınız, imtihanları kontrol edeceksiniz, birçok kul hakkına da gireceksiniz. Sonra da 'Ben, hayır, hizmet işi yapıyorum' diyeceksiniz. İşte o andan itibaren çizgi geçilmiş ve başka bir şeye dönüşmüş olur o faaliyet.'
'Yapılanlar, örtülü bir operasyondur'
Davutoğlu, bu faaliyetlere destek veren vatandaşları tenzih ettiklerini aktararak, vatandaşların Türkçe'yi yayan bir faaliyete destek verdiklerine dikkati çekti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde meydana gelen yasa dışı dinleme faaliyetlerine de değinen Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
'Biz yapmadık' dediler. Peki yapmadınız da neden sahip çıktınız? O çıkar çıkmaz, 'Bu devlete ihanettir. Biz buna karşıyız' demediniz de o tapeleri yayarak bir algı oluşturmaya çalıştınız? İyi niyetli bütün cemaat yapılarına soruyorum. Bu cemaat faaliyeti midir? Değil. Biz o zaman deriz ki 'Bu örtülü bir siyasi operasyondur. Örtülü başka bir istihbari bir operasyondur. O zaman bu yapı oradan çıkar. Bu yapı suçüstü yakalanınca, bu sefer de kendilerini aklamak için diğer cemaat yapılarına 'Onlar da bizim gibi' dediler. Hayır onlar sizin gibi değil. Başka hiçbir yapı böyle bir eylem içine girmedi. Emniyet ve yargı içinde örgütlenerek, 'Sadece benim elemanlarım buraya girer, başkası giremez' demedi. İnsanların mahremine girmedi. Kasetlerle şantajlar yapmaya kalkmadı. Bu ister ana muhalefet partisi liderine yapılsın geçmişte olduğu gibi, isterse başka birine yapılsın, bizim için suçtur.'
'MGK'da hiçbir cemaat konuşulmadı'
Davutoğlu, diğer cemaatlerin bu tür söylemleri üstüne alınmaması gerektiğini anlatarak, bu konuda ayrımın net olduğunu söyledi. MGK'da hiçbir cemaatin konuşulmadığına vurgu yapan Davutoğlu, hiçbir cemaate karşı da tedbir düşünülmediğini kaydetti. Davutoğlu, MGK'da paralel bir yapını ve ona karşı alınacak tedbirlerin konuşulduğunu belirtti. Paralel yapının hedeflerine ulaşması durumunda meşru siyaset yapılacak alanın ortadan kalkacağını aktararak, 'Meşru devlet yönetimi başka yollarla ipotek altına alınacaktı. Kimse bunu başka şeylerin içine çekmesin. Kendisini aklayabilmek için tekrar cemaat yapısı içine kendisi içine koyarak birtakım... Öyle ifadeler kullanmışlar ki, bunlar çocukça algı operasyonu' diye konuştu.
'Türkiye'de sivil topluma asla baskı yapılamaz'
Türkiye'de sivil toplumun baskı altına alınamayacağını ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:
'Hiçbir cemaat, sivil toplum örgütü baskı altına alınmayacaktır. Ama kim olursa olsun kiminle irtibatlı olursa olsun. Halkın meşruiyetini almadan devlet üzerinde bir ipotek kurmaya kalkarsa bu devlet öyle sokakta bulunup da bu hale getirilmedi. 12 yıldır gecemizi gündüzümüze kattık. Bütün AK Parti kadroları ve siyasetçileri itibariyle söylüyorum. Aslında muhalefete de sesleniyorum. 'Sizin de hukukunuz zedeleniyor. Çünkü halka gidip talepte bulunuyorsunuz. Birisi görünmeyen bir muhalefet yapmak istiyor ve sizi kullanmak istiyor. Ne görünmez iktidara ne de görünmez muhalefete izin veririz. Muhalefet yapacak olan da çıksın er meydanına. Görüyorsunuz, Anadolu'yu geziyorum. Çıksın besmeleyi de söyleyerek, 'Euzü billahi mine'ş-şeytani ve's-siyaset' diyerek, 'Siyasetten uzağım' diyeceksiniz. Peki uzaksan uzak dur. Ben akademisyen kimliğim içindeyken herhangi bir siyasi faaliyet içinde olmadım. Engelleyen bir şey yoktu. Oraya gitmiş olsaydım, hocalık yapsaydım siyaset yapmazdım. Öğrencilerimi yetiştirirdim, öğrencim istiyorsa siyaset yapardı, istiyorsa ilim yapardı. Ama onun üzerinden bir siyasi manipülasyona kalkmazdım.'
Davutoğlu, 'cemaat'in pak ismini kimsenin kirletmemesi gerektiğini belirterek, demokratik bir yönetimden kimseye tehdit gelmeyeceğini söyledi. Demokratik yönetimlerde sivil toplum örgütleri dahil kimsenin takibat altında olmadığına vurgu yapan Davutoğlu, sivil toplumu aşarak kamu alanı etkisi altına almak isteyenlerin bunun dışında olduğunu kaydetti.
'Atılması gereken adım atılacağı zaman atılır'
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Çözüm Süreci'ne ilişkin, 'Hız katma konusunda hiçbir tereddüdümüz yok. İnşallah seçimden önce nihai noktaya doğru geliriz. Tabii hedefimiz bu. Mümkün olsa yarın. Bizim için bir şey yok ama önemli olan, biz bunu dediğimizde bütün aktörlerin de aynı iradeyi gösterdiğinden emin olmamız. Bir zaman zikretmiyorum. Atılması gereken adım atılacağı zaman atılır' dedi.
Başbakan Davutoğlu, 'Türkiye, iletişim özgürlüğüne geçti mi, Artık rahat rahat telefonla konuşabilecek miyiz' soruları üzerine, hükümetlerin topluma taahhüdü olması gereken bu konunun, kendilerinin de taahhüdü olduğunu dile getirerek, toplumun, bir başka gözün, kulağın kendisini takip ettiği inancını taşımayacak şekilde özgürleşmesi gerektiğini söyledi.
Devletler arasındaki bazı konularda bu tür risk olabileceğine değinen Davutoğlu, şunları belirtti:
'Halkımızın, sıradan vatandaşımızın iletişim özgürlüğü teminat altındadır, olacaktır. Eğer kriminalojik bir şeyin parçası ise uyuşturucu işi yapıyorsa dinlenecek, aksi takdirde neslimizi koruyamayız. Kaçakçılık yapıyorsa terör faaliyeti içindeyse bunları takip etmek devletin görevidir, etmediği zaman huzur kalmaz, düzen kalmaz. Bunun dışında vatandaşlarımızın siyasi düşünceleri, ait oldukları sivil toplum kuruluşları sebebiyle etnik, mezhebi kimlik sebebiyle dinlenmesi, takip edilmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Bu konuda kimin şikayeti varsa bizzat ben de takip ederim, arkadaşlarım da takip eder. Böyle bir şeye izin vermeyiz.'
Davutoğlu, geçmişte yaşanan 'bazı acı tecrübeler'den sonra iletişim özgürlüğü alanını, keskin bir şekilde tahkim etmeye kararlı olduklarını, bunu ihlal edeceklere karşı karşı tedbir alacaklarını bildirdi ve kimsenin tedirgin olmaması gerektiğini vurguladı.
Teknolojinin olanaklarına değinen Davutoğlu, devlet desteği olmadan da bu tür imkanlara rahat erişilebildiğine işaret ederek, 'Bizim meselemiz onları durdurmak, onları engellemek ve halkımızın kendisini huzur ve rahatta hissettiği atmosferi sağlamak' diye konuştu.
'Ya böyle şefkatli devletin onurlu vatandaşı olma alternatifi var ya da...'
Başbakan Davutoğlu, Çözüm Süreci'ne işaret edilerek sorulan '2015'in en azından ilk yarısında bu sorunun silah bırakma aşamasına gelebileceği umudu taşıyor musunuz' sorusu üzerine, 2013 Nevruz'undan itibaren bu umudu hep taşıdıklarını ifade ederek, sadece umutta bırakmayıp yasal çerçevede adımlar atıldığını anlattı.
Herkesin aynı ciddiyetle davranmadığını dile getiren Davutoğlu, 6-7 Ekim olaylarının, sürecin kırılganlığı konusunda bazı ipuçları verdiğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
'O tecrübeden de hareketle siyasi otorite olarak yeni bir çerçeve tespit ettik. Bu çerçevede yürümeye devam edeceğiz. Nedir bu çerçeve? Bazen şer gördüğümüz şeylerden bir hayır da çıkabilecek durumlar olabiliyor. 6-7 Ekim olayları gösterdi ki kamu düzeninin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz. Kamu düzenini tehdit altında tutan bazı unsurlar varsa Çözüm Süreci bununla birlikte yürümez. Bunu devlet olarak biz tespit etmedik, bölge halkı da Türkiye'nin her yerindeki Kürt vatandaşlarımız da bunu tespit etti. Gerek Akil İnsanlar Heyeti toplantımızda gerek Şanlurfa'da yaptığımız istişarede beni ümitlendiren, umudumuzu bir öteye taşıyan şey, Çözüm Süreci artık devletin ya da AK Parti hükümetinin sahiplendiği bir husus değil sadece. Bölgedeki bütün sivil toplum bunu sahipleniyor. Bölgedeki sivil toplum, yani örgüt tesiri dışında olan, bölgenin gerçek dinamikleri ki bunların bir kısmı değişik kanaatlere sahip, bir kısmı daha muhafazakar, bir kısmı daha seküler. Her kesimden var. Şanlıurfa'daki toplantıda da gördüğüm, hemen hemen herkesin, kamu düzeni kavramını benimsemiş olması. Devlet otoritesi demiyorum, herkesin sahiplendiği kamu düzeni önemli bir husustur.'
Davutoğlu, 6-7 Ekim'den bu yana ciddi mesafe alındığını kaydederek, 'Bir kere faili meçhul bırakmıyoruz. 'Kim, ne işlemişse hesabını verir' dedim. Yasin Börü'nün de katilleri, zanlıları diyeyim tabii hukuki süreç ama bizim elimizde sağlam veriler var, dün yakalandı. Hepsi takip edilecek çünkü Çözüm Süreci, herhangi bir süreç ancak kamu düzeni ve demokratik sistem içinde olur' değerlendirmesinde bulundu.
HDP'nin üslubunun demokratik prensipler etrafında değiştiğini gördüklerini ifade eden Davutoğlu, yeni bir ortam oluştuğunu ve yeni ortamda 'en kısa sürede nihai sonuca ulaşmayı' hedeflediklerini bildirdi.
Davutoğlu, demokratik toplumlarda herkesin her talebi dile getirebileceğini belirterek, 'Kimseyi yasaklamayız, kimseyi engellemeyiz ama hiçbir gerekçe herhangi bir talebin silah kullanarak veya silah üzerinden geri getirilmesine zemin teşkil etmez' ifadesini kullandı.
'Yeni Türkiye dediğimizde herkes silahı bir kenara bıraksın, gelsin kanaati neyse izah etsin. Örgütlenmek istiyorsa örgütlensin, meşru örgütlenme anlamında söylüyorum, illegal örgütlenme anlamında demiyorum' diyen Davutoğlu, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle yaptığı toplantıda herkesin 'Ne eksiğim var da ben bunu dile getiremiyorum, Ankara'da, Diyarbakır'da, Hakkari'de dile getiremiyorum veya karşılık bulmuyor da ben silaha başvuruyorum' sorusunu sorması gerektiğini söylediğini belirtti.
Davutoğlu, halk bunu sorduğunda Çözüm Süreci'nin doğru yere oturacağını belirterek, 'Halk bunu soruyor artık çünkü karşısında yanlış uygulamalar yapan bir devlet görmüyor. Hiç de gocunmuyorum, Sayın Bahçeli ne derse desin, ayağına gelen, elini öpen bir devlet var, milletin elini öpen bir devlet var. O zaman alternatifleri ortaya koyacak. Ya böyle şefkatli devletin onurlu vatandaşı olma alternatifi var ya da her fırsat bulduğunda kendi hakkını savunduğunu iddia ettiği Kürtleri dağa çıkaran, haraç toplayan, baskı uygulayan, yol kesen, şehir basan, şehir yakan bir yapı var' görüşünü paylaştı.
6-7 Ekim olaylarında kitlesel olaylara katılan, bazıları aldatılmış olan gençlere dönük bir şey yapmadıklarını söyleyen Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
'Sıkıyönetim de ilan etmedik. Talimatım çok açıktı ve hala açık, aynı talimat: Kim ne suç işlerse İzmir'de hangi kural geçerliyse Hakkari'de de aynı kural geçerlidir. Edirne'de hangi kural geçerliyse Diyarbakır'da aynı kural geçerlidir. Kimse işlediği suç dolayısıyla masum değildir. Bunun da örnekleri görüldükçe halkta da güven hasıl olmaya başladı. Hangi aktör, buna katkıda bulunacak kim varsa elini taşın altına koysun, beraber yapalım. Bu başarı olacaksa netice alınacaksa hepimizin başarısı, mutluluğu olacak. Ama herhalde Doğu Anadolu'da, Güneydoğu Anadolu'da kimse Kobani'de olduğu gibi ya da Haseki'de de olduğu gibi ya başka bir terör tehdidi altında ya da Kürt haklarını savunduğu iddia edilen bir yapının baskısı altında yaşamak istemez. Irak ve Suriye örnekleri, çok acı veren örneklerdir ama halkımızın da bu örnekleri görmek suretiyle etnik ve mezhep temelli kışkırtma yapan herkes karşısında omuz omuza durması lazım ve duruyor da.'
'Kolay yaralar değil sarılması gereken'
Halkın bilinçlenmesi ve duyarlılığın artması sebebiyle fikir teatisi içinde yol alınacak bir dönem olduğunu anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:
'Kimseye de bir tarih vermek istemem. Kolay yaralar değil sarılması gereken, 30-35 yıllık bir sorun, 30 bin vatandaşımızı kaybetmişiz, insanların hayatları yanmış. Bunun arkasında 12 Eylül'de Diyarbakır Hapishanesinde yapılan işkenceler de var, terör örgütünün halka yaptığı zulümler de var. Bütün bu tortu üzerinden yeni bir şey inşa etmek durumundayız. Bu yeni inşa edeceğimiz şeyin bir daha provoke edilmemesi lazım. Ama şu sıralamayı söylerim: Kamu düzeni, atılabilecek diğer adımlarla birlikte tekrar güvenin ihdas edilmesi ve sonra daha önce 2013 Mayıs'ında söz konusu olan silahları bırakarak Türkiye'den çıkma adımının geçilmesi ve bu süreçte ne yapılması gerekiyorsa beraber yapılması.'
'Silah bırakma çağrısı'na ilişkin bir soruya da Davutoğlu, şu yanıtı verdi:
'Temel itibarıyla çağrımız bu. Gönül ister ki ve hedefimiz de buydu, 1 Ekim'de, biz seçimlere kadar hatta bu senenin sonuna kadar bu meseleyi büyük ölçüde çözelim. Nehrin yarısını geçtik geri dönmek mümkün değil. İstiyoruz ki karşı tarafa doğru kulaçları hızlı atalım. Ama tam biz bu kulaçları hızlı atalım iradesi gösterirken, birileri bu kulacı atmaya çalışanların ayaklarından suyun altına doğru çekmeye çalıştı 6-7 Ekim olaylarında. Biz buna kapılmadık, kulaç atmaya devam ediyoruz, bölge halkıyla bütün kesimlerle birlikte. Hız katma konusunda hiçbir tereddüdümüz yok. İnşallah seçimden önce nihai noktaya doğru geliriz. Tabii hedefimiz bu. Mümkün olsa yarın. Bizim için bir şey yok ama önemli olan, biz bunu dediğimizde bütün aktörlerin de aynı iradeyi gösterdiğinden emin olmamız. Bir zaman zikretmiyorum. Atılması gereken adım atılacağı zaman atılır. Sürekli zamanlar üzerinde konuştuğumuzda, bu işi engellemeye çalışanlar da o zaman etrafında engellemek için çaba göstermeye başlıyorlar. Biz, kararlı ve iyi niyetli bir şekilde tutumumuzu sürdürürüz, gerekli adımları atarız. İnşallah en kısa zamanda da nihai hedef, demokratik bir toplum içinde herkesin bütün haklarda istifade ettiği ve kimsenin dışlanmadığı bir siyaset anlayışının yerleşmesi, yeni Türkiye itibarıyla söylüyorum ve silahlı bütün faaliyetlerin, silah kullanarak herhangi bir hak talep etme iddiasındaki bütün faaliyetlerin tamamıyla devre dışı kaldığı, nihai çözümün geldiği nokta odur.'
'Biz görevimizi yaparız nihai karar millete ait'
Başbakan Ahmet Davutoğlu, son gelen anketlerde bütün partilerde hemen hemen bir düşme, AK Parti'de ise yükselme olduğunu belirterek, 'Biz görevimizi yaparız nihai karar millete ait. Ama sürekli bu anketleri yaptırıyoruz. Yüzde 48,5-51,5 arasında dolaşan bir bantta' dedi.
'Çok kapsamlı bir eylem planı açıkladınız. 2015'te ekonomik olarak bizi neler bekliyor. Veya ihracatta bir üst basamağa çıkmamızı, sıçrama yapmamızı sağlayacak neler olacak? Umutlu musunuz?' sorusuna karşılık Davutoğlu, kesinlikle ümitli olduklarını, bu hafta G-20 dönem başkanlığını üstlendiklerini, sadece Türkiye için değil dünya ekonomisinde ümit vaat eden bir dönem başkanlığı yapacaklarını söyledi.
Türkiye'de felaket tellallığının bol olduğunu, her şeyin söylendiğini ifade eden Davutoğlu, Borsa İstanbul'un son haftalardaki artışına dikkati çekti.
Dün katıldığı 'Doblo Amerika Üretime Başlangıç ve İhracat Töreni'ni hatırlatan Davutoğlu, bu projenin önemli olduğunu kaydederek, iktidara geldiklerinde üretilen araç sayılarına ve bugünkü rakamlara ilişkin bilgiler verdi.
'Her hafta bir reform paketi ilan edeceğiz'
Reel sektörün dönüşümüyle ilgili 25 paketin 9'unu ilan ettiklerini ifade eden Davutoğlu, 'Önümüzdeki hafta ekonomiyle ilgili daha sık müjdeler vereceğiz ve 8 paketi daha ilan edeceğiz. Bir makro ekonomik dönüşüm noktasında reformlar. 8 paket de özellikle sosyal destek boyutunda. Bunların hepsi reform paketleri. Bundan sonra her hafta neredeyse bir reform paketi ilan ederek yolumuza devam edeceğiz' diye konuştu.
Davutoğlu, dünyada yoksulluk sınırının günde 4,6 dolar gelir olduğunu kaydederek, 2002'de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 30,5'inin bu rakamın altında olduğunu, şu anda bu oranın yüzde 2,06'ya düştüğünü, mutlak yoksulluk olan 2 doların altında kimsenin kalmadığını söyledi.
Bu istatistiğin gelişmiş ülkelerde bile yakalanamayabildiğini vurgulayan Davutoğlu, Türkiye'de büyüyen bir ekonomi, artan bir nüfus olduğunu, istihdam konusunda neredeyse mucize kabul edilecek başarı yakalandığını, bu yıl 1,2 milyon istihdam üretildiğini, dinamik bir nüfusa sahip olunduğu için daha fazla iş talebi geleceğini anlattı.
Davutoğlu, amaçlarının, 'üretimi daha hızlı artırmak, ihracatı daha dinamik pazarlara açmak, Türkiye'yi orta gelir tuzağına düşürmeden en gelişmiş 10 ekonomi arasına sokmak' olduğuna işaret ederek, şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele konusunda reform paketleri bulunduğunu aktardı.
'Şeffaflıkla ilgili açık tedbirler alacağız'
'Şeffaflıkla ilgili kesinlikle çok açık tedbirler alacağız. Yolsuzlukla mücadele bağlamında atılacak adımlar var' diyen Davutoğlu, kayıt dışı ekonomiyle mücadele edeceklerini anlattı.
Geçen hafta 15 bin öğretmen atadıklarını ve bu hafta bedelli askerlik konusunda olumlu anlamda açıklamaları yaptıklarını dile getiren Davutoğlu, 'Üzerinde çalıştığımız, halkımızın refahını ve hayat standardını olumlu yönde etkileyecek birçok proje üzerinde çalışıyoruz. Bunları kademe kademe halkımızla paylaşacağız' ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, sorunu görme kudreti veren Allah'ın çözme kudreti de verdiğini, şimdiye kadar şahsi hayatında da karşılaştığı hiçbir sorundan kaçmadığını, kişinin kendisine güvenmemesi halinde sorunu çözemeyeceğini aktararak, 'Dolayısıyla Türkiye'nin çözülemeyecek sorunu yok. Yeter ki niyet, irade sağlam olsun' diye konuştu.
'Teknoloji yoğunluklu ve profesyonel ordu'
Askerlik süresine ilişkin bir soru üzerine Davutoğlu, son Yüksek Askeri Şura toplantısında iki noktaya dikkati çektiğini ve bütün komuta kademesiyle bu konuda mutabık kaldığını kaydederek, 'Bir; Silahlı Kuvvetlerimizi insan yoğunluklu bir ordu yapılanmasından teknoloji yoğunluklu ordu yapılanmasına geçmesi. Öyle teknolojik araçlar var ki şimdi herhangi bir operasyonda mesela elektronik savaş teknolojisine sahipseniz binlerce, onbinlerce askeri sahaya sürmeden netice alabiliyorsunuz' dedi.
Başbakan Davutoğlu, şu anda caydırıcılığın asker sayısının artması değil, 'teknolojik ve elektronik savaş kabiliyetine sahip olmada' bulunduğunu, meselenin asker sayısını artırmak olmadığını anlattı.
Savunma sanayisini geliştireceklerini, milli savunma sistemi, milli füze, elektronik savaş kabiliyetini artıracaklarını dile getiren Davutoğlu, şu anda da bunu finanse edebilecek güçleri olduğunu bildirdi.
Başbakan Davutoğlu, 'Mümkün olduğu kadar profesyonelce askerliği meslek olarak benimsemiş insan unsuruna ağırlık vermek lazım. Biraz önce Meclis grup başkan vekillerimizle görüştüm. Sözleşmeli er ve erbaş alımlarıyla ilgili kolaylaştırıcı ve yaşı düşüren çok ciddi bir paket getiriyoruz. Böylece meslek olarak askerlik yapacak olanların Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki oranını artıracağız' diye konuştu.
Mesleği askerlik olanların oranını artırmak istediklerini söyleyen Davutoğlu, bedelli askerliğe buradan geldiklerini ancak bunun sürekli tekrar etmeyeceğini aktardı.
'Son anketlere göre AK Parti'de yükseliş diğerlerinde düşüş eğilimi var'
Davutoğlu, 'Seçimlere çok az bir zaman kaldı. Bazı gazetelerde bazı anketler yayınlanıyor. Size gelen son bir anket var mı?' sorusu üzerine şunları söyledi:
'Son gelen anketlerde bütün partilerde hemen hemen bir düşüş eğilimi var. AK Parti'de yükselme eğilimi var. Son aylar itibariyle söylüyorum. Muhalif tarafta veya objektif kim olursa olsun şu anda AK Parti'nin var olan oylarını muhafaza ettiği ve bir yükselme trendi içerisinde olduğuna dönük işaretler var. Biz görevimizi yaparız nihai karar millete ait. Ama sürekli bu anketleri yaptırıyoruz. Yüzde 48,5-51,5 arasında dolaşan bir bantta.'
Davutoğlu, İstanbul trafiğiyle ilgili bir çılgın proje olup olmadığına ilişkin bir soru üzerine, 'Şu ana kadar bizim dönemimizde tedbirler alınmamış olsaydı İstanbul bu hızlı gelişmesi karşısında dünyada trafiği en kötü şehirler arasına girerdi' dedi.
Bu konuda yapılan çalışmalara da değinen Davutoğlu, metro ağını daha fazla genişleteceklerini, İstanbul'un kendilerine bir emanet olduğunu, bu şehre ne şekilde olursa olsun hizmet etmenin tarihte insanın sahip olacağı en büyük onur olduğunu söyledi.
Başbakan Davutoğlu, 'Toplantıdan toplantıya koşuyorsunuz. Yurtiçi, yurtdışı seyahatler... Vitamin kullanıyor musunuz?' sorusuna karşılık diğer siyasetçilere de teklif edeceği bir vitamin olduğunu belirterek, 'Vatandaşla karşılaştığınızda elini elinize alın, kucaklaşın. Göğsü göğsünüze, eli elinize değsin oradan geçiyor vitamin. Başka şeye ihtiyaç yok' ifadelerini kullandı.
- AA