Görüş Bildir

satranç Haberleri

satranç ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. satranç ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Günlük Hayatta Beynimizi Öldüren 9 Gerçek
Günlük yaşamımızda gerçekleşen her olaydan biz farkında olmasakta beynimiz etkilenir. Yediğimiz gıdalardan, yılların verdiği kötü alışkanlıklardan, beynimizi kullanmak zorunda olduğumuz güçten.. Tüm bu etkileşimler zekamızın artmasına ya da bazen azalmasına sebep olur. Zihinsel gücün gelişiminde çok önemli rol oynayan ama bizim fazla önemsemediğimiz bu alışkanlıklar veya olaylar bizim beyin hücrelerimizin ölmesine veya zihinsel durgunluk diye adlandırdığımız ama halk arasında düşük zeka olarak adlandırdığımız olaya sebep olur. Bu alışkanlıklardan kurtularak ve uzak durarak en önemli organımızı kurtarabiliriz.
Dünyanın En İyi Pinponcusu ile Robotun Ezeli Mücadelesi
Dünyanın 1 numaralı masa tenisçisi Timo Boll ile robot Kuka arasında yapılacak maç son günlerde internetin en çok konuşulan olayı olma özelliğindeydi. Özellikle dünyaca ünlü sosyal paylaşım ve eğlence sitesi Reddit'in kullanıcıları bu mücadele için çok heyecanlıydı. Ancak video, bol editlenmiş ve kurgulanmış viral bir video çıkınca herkes hayal kırıklığına uğradı. Çünkü herkesin beklediği bilgisayarla Kasparov'un satranç maçı gibi gerçek bir olaydı. Yine de eğlenceli bir video. Bakalım sonunda kim kazanmış, robot mu insan mı?
Hayatınızı Daha da Kolaylaştıracak 50 İpucu
Hayatımızın belli noktalarında bizim için daha kolay olanına kaçarız. Bu nedenle yaşamımızda pratik ve bize faydası olan bilgiler hayatımızı biraz daha kolaylaştırarak bize yardımcı olur. Bu mantıkla düşünerek yaşantımızda işimizi kolaylaştıracak 50 pratik bilgi ve ipuçlarını sizler için oluşturduk. Peki bu bilgiler neler? Hadi hep birlikte bakalım.
Mağden: 'Soykırımı Reddeden Bir Milletin Çocuklarından Ne Bekleyebiliriz?'
Perihan Mağden, 'Bence AKP’liler de Kemalistler de ikisi de birbirilerinin içindeki en kötü tarafları ortaya çıkardılar ve olduklarından daha kötü bir noktaya gittiler' dedi Yeni çıkan kitabı “Tehlikeli Temayüller”le ilgili olarak Agos’a konuşan yazar Perihan Mağden , “Türkiye söz konusu olduğunda ‘banallik’ çok önemli bir kavram. Banallik Türkçeye ‘sıradanlık’ olarak çevrildi ama bence tam karşılamıyor. Banal kelimesi Türklük hallerini çok güzel karşılıyor. Soykırımı reddetme utanmazlığının da bu banallikle ilgili olduğunu düşünüyorum” dedi. Mağden, “Aslında bu konuda en güzel sözü kızım söyledi: Bir şeye çok öfkelenmiştim, “Neden bunu anlamıyorlar, neden görmüyorlar?” diye bağırıyordum. Kızım; “Anne, Ermeni Soykırımı’nı kabul etmeyen, görmek istemeyen insanlardan ne bekliyorsun?” dedi. Hakikaten bu gerçeği reddeden bir milletin çocuklarından ne bekleyebiliriz?” diye konuştu. Agos gazetesinden Ferda Balancar, yeni kitabı “Tehlikeli Temayüller” ile okuyucularıyla buluşan Perihan Mağden ile konuştu. Ferda Balancar’ın Perihan Mağden ile yaptığı söyleşi şöyle: Yüzleşememe deyince akıllara 1915 geliyor. Türkiye’nin ‘yüzleşememe macerası’nda Ermeni Soykırımı’nın yeri nedir? Kitapta Hannah Arendt’in kötülüğün banalliği kavramını çok sık kullandım. Türkiye söz konusu olduğunda ‘banallik’ çok önemli bir kavram. Banallik Türkçeye ‘sıradanlık’ olarak çevrildi ama bence tam karşılamıyor. Banal kelimesi Türklük hallerini çok güzel karşılıyor. Soykırımı reddetme utanmazlığının da bu banallikle ilgili olduğunu düşünüyorum. Aslında bu konuda en güzel sözü kızım söyledi: Bir şeye çok öfkelenmiştim, “Neden bunu anlamıyorlar, neden görmüyorlar?” diye bağırıyordum. Kızım; “Anne, Ermeni Soykırımı’nı kabul etmeyen, görmek istemeyen insanlardan ne bekliyorsun?” dedi. Hakikaten bu gerçeği reddeden bir milletin çocuklarından ne bekleyebiliriz? Sokağın ortasında bir ceset yatıyor ve biz arabamızla üstünden geçiyoruz sanki… Biz o cesedi gömüp, yasını tutup, yüzleşmediğimiz sürece, şuradan şuraya gidemeyiz. Türkiye’nin yüzleşememe sorununda her zaman düşündüğüm bir meseledir ‘soykırımın reddi’. 2015’ten ne bekliyorsunuz? 100. yılında Türkiye, Ermeni Soykırımı ile yüzleşebilecek mi? Bence daha kötüye gidiyoruz. Bence AKP’liler de Kemalistler de ikisi de birbirilerinin içindeki en kötü tarafları ortaya çıkardılar ve olduklarından daha kötü bir noktaya gittiler. Her iki kesimde de nefret ve kin izleri daha da büyüdü. O yüzden böyle bir yüzleşmeyi mümkün görmüyorum. Her iki kesim de bir felsefi zelzele ya da algı depremi yaşamazsa böyle bir şey olacağını sanmıyorum. Ermeni meselesi bizim hayatımızdaki çok önemli bir kara delik. Bu deliği kapamadığımız sürece yol alamayız. Önümüzde ruhsal olarak bir çukur var. Yazılardan birinin başlığı ‘Dırdırlanma Geleneği/İsyan Eksikliği’. Gezi, yazıda vurguladığınız ‘isyan eksikliği’nin sonu mu, yoksa zaman içinde ‘dırdırlanma geleneği’ne teslim mi olundu? Bence Gezi dırdırlanmaya dönüşmedi, zira netice aldı. O AVM, Gezi Parkı’na dikilemedi. Gezi, bir şehir kalkışmasıydı ve ilkti. Gezi’ye önce mesafeli yaklaştım. Cumhuriyet mitinglerinin simülasyonu mu olacak endişesi duydum. Özellikle ortaya çıkan bayraklar bende bu endişeyi yarattı. Ama zaman içinde çok farklı kesimlerin muhalif bir sesin ortaklığında buluştuğunu gördüm. AK Parti hiçbir demokratikleşme vaadini tutmadığı gibi, diktatörlük yolunda ciddi adımlar da attı. Buna karşı tepki çok önemliydi. Gezi’nin önemi de burada. AK Partililerin Gezi karşısındaki tutumunu nasıl yorumluyorsunuz? Başbakan Erdoğan ‘istiklal savaşı’ söylemini pompaladı. Ama asıl korkunç olan makul bulduğumuz insanların bile bu söylemi kullanması. Mesela Etyen Mahçupyan bir süre önce ‘AK Parti istiklal savaşı veriyor’ dedi. Beni Başbakan’ın sözlerinden çok bu tür tutumlar dehşet içinde bırakıyor. Siz de yakın zamana dek AK Parti’ye karşı olumlu bir tutum içindeydiniz. Ne zaman farklı düşünmeye başladınız? Ben aslında son zamanlara kadar AK Parti’nin içinden bir muhalefet hareketi çıkacağını düşünüyordum. Sonuçta AK Parti’yi kuranlar, babaları Erbakan’a bayrak açmış bir kitle. Şimdi Erdoğan’a karşı hiç ses çıkarmıyor olmaları ise Erdoğan ile tam bir özdeşleşme içinde olduklarını gösteriyor. AK Partililer, batmakta olan Titanik gemisinde birbirlerine yapışmış, dans ediyor gibiler. Birbirlerine ‘dış düşmanlar’ konusunda da gaz verdiler sanıyorum. Buradan da ‘güçlü ve mazlum olmak’ gibi bir kombinasyon yarattılar. ‘Güçlü ve mazlum’ bağımlılık yaratacak bir kombinasyon. Mesela Yiğit Bulut’un Erdoğan’ın danışmanı olması çok önemli bir göstergedir. Ultra milliyetçi bir çizgi izleyen Yiğit Bulut, eskiden “Yunanlılar bizim devlet tahvillerimizi alıyor. Bu işin sonu nereye varacak?” diye yazılar yazıyordu. Yunanistan’ın devlet tahvillerimizi almasının iyiye işaret olduğunu görmezden gelen bir ekonomist, deli saçması fikirlerini Başbakan’ın yanında üretiyor. Yaşlı kuşak köşe yazarlarına bol bol gönderme yapıyorsunuz ama bir de genç kuşak yazarlar var. Onlara nasıl bakıyorsunuz? İçlerinden biri Türkiye gazetesinde yazmaya başlayınca “Dedemin okuduğu gazetede yazmaya başladım” dedi. Armut dibine düşer ekolüymüş meğer bunlar. Bu kuşak, büyük bir konfor battaniyesinin içinde kuzucuklar gibi oturuyor. Birden dedelerinin gazetelerinde, dedelerinin gözlerini yaşartan yazılar yazmaya başlıyorlarsa “gidişat nereye” diye düşünüyorum. Türkiye’de her kesimde devasa boyutlarda ahlaki sorunlar var. Ancak medya en sorunlu alanlardan biri. Medyada ki ‘lumpen dayanışması’ var. ‘Köyden emmimin oğlu geldi, onu da yazı işleri kadrosunu alayım’ kaygısıyla kurulmuş kadrolar var. Teknolojide, bankacılıkta sınıf atladık ama medyada tersine, birkaç sınıf geriye gittik. AK Parti-Cemaat çatışması hakkında ne düşünüyorsunuz? Ortaya konan tavırlar, dil sizi şaşırtıyor mu? Evet söylenenlere şaşırıyoruz, çünkü biz onların iyi aile çocuğu olma ihtimalini sevmişiz. Aslında Türkiye olarak sınıf değil, kast toplumuyuz. Kast toplumunda, altta ne olup bittiğini bilmezsin de anlamazsın da. Göz kararıyla diğer kastlardakilere birtakım şeyler atfedersin. Mesela belki onlarda hiç olmayan demokratlık atfediyorsun. Kast toplumu olmaktan kurtulamazsak sorunlarımız çözemeyiz. Ben Gülen hareketine bazen şöyle bir önem atfediyorum. Bu hareketi, İslamiyetin içinde bir Protestanlık çalışması olarak görüyorum. Bence Gülen hareketinde ahlaki kaygılar var. Yani İslamiyete ahlaki kaygıları entegre etmeye çalışan bir din adamı var karşımızda. Fethullah Gülen’in konuşmalarını azıcık bile dinleseniz ahlaki meselelerden sıkça bahsettiğini fark edersiniz. Böyle bir reform hareketine İslamiyetin çok ihtiyacı var. Bu ihtiyaca Gülen hareketinin cevap olma ihtimali ABD’yi de çok cezbetti. Gezi’deki çoğul yapı, 20’li yaşlarındaki ‘Geziciler’, kast toplumundan çıkışın habercisi olabilir mi? Onlardan ümitliyim. Çünkü bağnaz, rijit değil, neşeliler. İdeolojik formüllerle yetişmediler. Bu yüzden bu çocuklardan bir şeyler çıkacaktır. Kürt sorununda barıştan umutlu musunuz? Türkiye’de Kürt meselesine yaklaşım, Ermeni meselesiyle aynı. Gerçekleri görmek istemiyorsan ve ırkçılık, sıradan faşizm yapmak istiyorsan ikisine de aynı formülle yaklaşırsın. AK Parti barış süreci konusunda da ters açıya düşürdü. Barış yalan oldu, çünkü hiçbir adım atılmadı. Gerekli kanun değişikliklerini, yapılması gerekenleri yapmadılar. Benim anladığım Abdullah Öcalan’ın kendi siyasi geleceğini görmek istediği yerle, Tayyip Erdoğan’ın kendi siyasi geleceğini görmek istediği yer arasında bir satranç oynanıyor. İki usta satrançcı gibi çok uzun aralar vererek hamleler yapıyorlar. Barışa yönelik kalıcı ve sahici adımları her iki taraf da atmıyor. Beyaz Türklerle, siyah Türkler Kürt düşmanlığı konusunda farklılar gibi görünüyor. Kürt düşmanlığının tavan yaptığı yerler daha çok kıyılar. Mesela İzmir… İzmir iklimini belirleyen, sonradan olma ‘bej Türkler’, Kürtler gelip şehrimizi ele geçiriyor histerisi yaşıyorlar. Sanki çok önemli bir şehir kültürleri varmış da Kürtler onları tehdit edecek endişesiyle yaşıyorlar. Aslında onlar da İzmirli değil. Ya Aydın’dan gelmişler ya da Balkanlar’dan. Bir Türk atasözü ‘misafir misafiri sevmez’ der. Bu atasözü en çok İzmir’deki Kürt düşmanlığı için geçerli. ‘Fuzuli Yalanlar’ başlıklı yazınızda İslamiyetin Hristiyanlığın tersine, yalan söylemeyi neredeyse serbest bıraktığını söylüyorsunuz? Nasıl vardınız bu kanaate? Din uzmanı değilim ama İslamiyette şu şu koşullarda yalan söyleyebilirsin kaydının olduğunu biliyorum. Şartlar o kadar çok ki, neredeyse ne zaman istersen yalan söyleyebilirsin deniyor. Hristiyanlıkta ise yalan ‘yedi büyük günah’tan biri. Bu çok net. Bu farklılık yalan söylemek konusunda bir fark yaratıyor diye düşünüyorum. Köşe yazarlığına dönecek misiniz? Bu kitapta yaptığım gibi yazıları biriktirip kitap yapmaya devam edeceğim. Kitabın daha kalıcı ve daha değerli olduğuna inanıyorum. Meryem Uzerli’nin yaşadıkları Türklere dair çok şey anlatıyor Sinema ya da TV dünaysında umut vaat eden oyuncular var mı? İnanılmaz derecede yetenekli genç oyuncularımız olduğunu düşünüyorum. Bu oyuncular, Amerika’ya, Hollywood’a rahatlıkla gidebilirler. Örnek verebilir misiniz? Kıvanç Tatlıtuğ en çarpıcı örneği. Aşkı Memnu’nun son bölümünde Tatlıtuğ’un oynadığı mezarlık başında ağlama sahnesi vardı ve korkunç başarısızdı. Ancak bir süre sonra ‘Kuzey ve Güney’de karşımıza inanılmaz iyi bir oyuncu olarak çıktı. Türkiye’de daha önce bu kadar ünlü olmuş hiç kimse böyle bir şey yapmadı; çalıştı ve bambaşka bir insana dönüştü. Kıvanç Tatlıtuğ dışında, konservatuardan gelen oyuncular var. Mesela Beren Saat çok iyi bir oyuncu. Okan Yalabık inanılmaz iyi bir oyuncu. Muhteşem Yüzyıl’a giren manken kızlar bile çok iyi bir oyunculuk sergilediler. Bu da tabii dizinin yönetmeni Taylan Kardeşler’in başarısı. Ama hepsi bir yana, Kıvanç Tatlıtuğ, objektif bir gözle bakacak olursak Brad Pitt’ten daha yakışıklı ve rahatlıkla Hollywood’da oynayabilir. Neden Hollywood’da bu oyuncuları göremiyoruz? Bir; annelerinin böreği. İki; burada çok iyi para kazanıyorlar. Ne annelerinin böreğinden, ne Türk halkının sevgi çöreğinden vazgeçemiyorlar. Mesela Rus asıllı pek çok oyuncu Hollywood’a akın ediyor. Eminim beş yıl sonra başrol oynayacaklar. Ancak bizimkiler Türklük hallerinin konforundan vazgeçemiyorlar. Bir de Meryem Uzerli vakası var. Sizin deyiminizle Uzerli de ‘Türklük halleri’nin kurbanı mı oldu? Meryem Uzerli’nin insanın içini acıtacak kadar dürüst ve tatlı bir kız olduğunu düşünüyorum. Dürüst kadınlar, Türkiye’de bunu çok yaşıyor, çünkü adamlarla iletişim kuramıyorlar. Çünkü o adamlar, yalancı anneleri tarafından tezgâh açan, idare eden kadınlarla ilişkide olmaya alışmışlar. Meryem Uzerli’nin yaşadığı kültürel şok, Türkiye’yle ilgili o kadar çok şey açıklıyor ki… Onun yaşadığı aşk ilişkisi temiz ruhlu yabancıların Türklerin bütün o numaralarıyla, oyunlarıyla nasıl baş edemeyeceğini gösterdi bize. T24
Üniversitede Ders Dışında da Hayat Var!
Üniversite seçimini yaparken üniversitenin yalnızca akademik değil sosyal hayatına dair birçok unsuru göz önüne alarak yapmak çok önemli. Unutma, üniversitede derslerin dışında kalan zamanının çoğunu kampüste geçireceksin. Birçok deneyimi burada kazanacaksın ve hem hayata hem de kendine dair yeni şeyler öğreneceksin. Üniversiteye yeni başlayan çoğu öğrenci için nasıl yeni arkadaşlar edineceği ve sosyal bir çevre kazanacağı kaygılandırıcı ve aynı zamanda heyecan verici bir durum. Üniversite hayatına adım atmadan önce bu konularda sana yardımcı olacak birkaç ip ucu sağladık:KulüplerHer üniversitede birçok konuyu ve alanı içeren kulüpler vardır. İlgi alanların, denemek istediğin yeni aktiviteler doğrultusunda birçok kulübe katılabilirsin.Katıldığın kulüplerde seninle yakın yönelimlere sahip, benzer geçmişi olan birçok arkadaş edinebileceğin gibi ilk defa deneyeceğin her aktivite ve katıldığın her kulüp bambaşka kişiliklere ve bakış açılarına sahip insanlar tanımana yardımcı olur.Üniversitelerde seçtiğin akademik alanla ya da kariyerle ilgili kulüpler bulabilirsin. Bu kulüpler eğer ne tür bir kariyer seçeceğine henüz karar vermediysen seçim yapmanda; eğer kararını verdiysen mesleğini öğrenmende ve kendini geliştirmende yol gösterici olabilirler.İlk kez deneyeceğin bir spor dalı ya da kültürel aktivite kulübü, yeni yeteneklerini ve ilgi alanlarını keşfetmende sana yol açabilirler.Kültürel kulüpler hem sana benzeyen geçmişlere sahip insanlara ulaşmana yardımcı olur hem de farklı kültürlere sahip birçok insanı, kültürü, dili ve yaşam şeklini tanımanı sağlar.Spor branşlarına ilişkin kulüpler hem sağlıklı ve formda kalman için hem de okul içindeki liglere, yarışmalara katılman konusularında teşvik edici olabilir.Bunların yanı sıra her üniversitede farklı alanlarda kulüpler var. Satranç, capoeira, fotoğrafçılık ve yoga gibi birçok farklı alana yönelebilirsin. Bu hem kendini daha iyi tanımanı hem de birçok yeni arkadaş edinmeni kolaylaştıracaktır.Tiyatro ve Müzik TopluluklarıSenaryo yazımı veya oyunculuk ile ilgileniyorsan; entrüman çalıyor veya şarkı söylüyorsan ya da bunlardan hiçbirini daha önce yapmadıysan fakat denemek istiyorsan kendine uygun birçok tiyatro ekibiyle ve müzik grubuyla üniversitede tanışabilir; onlarla iletişim kurabilirsin. Bunların yanı sıra dans grupları, organizasyon ekipleri, jonglörlük kursları gibi birçok sanat dalını deneyebilirsin.Üniversite Yayınları Üniversite gazeteleri, dergileri, radyoları ve televizyonları yalnızca sinema, televizyon ve iletişim okuyan öğrencilere değil; tüm üniversite öğrencilerine açıktır. Makalelerini, hikayelerini paylaşabilir, editör olabilirsin; djlik ya da spikerlik yapabilir, bu yayınların diğer öğrencilere ulaşması aşamasında görev alabilirsin.Tüm bunların dışında seninle aynı ilgi alanını paylaşan öğrencilerle yeni bir kulüp ya da topluluk kurma şansına da sahipsin.
Erzurum Tarihinin En Tanınmış İnsanları
1945 yılında Erzurum - Tortum'da dünyaya geldi. 1955 yılındabir havuz kazasında görme yetisini yitirdi. 1958 yılında lise öğrencisiykenkörler okuluna gitti. 1963'te üniversite seçme sınavlarını üçüncülüklekazanarak Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi.[1]12 Mart darbesiyle üniversiteden uzaklaştırıldı.Daha sonra Hukuk Fakültesini bitiren Yağmurdereli, 1972'de Samsun'da avukatlığa başladı. 1986 yılında bir yarışmada 'Pek Firaklı Bir Dağ Masalı' adlı öyküsüyle ilk ödülünü kazandıİnsan hakları mücadelesinin en önde gelen isimlerindenYağmurdereli'nin 13 buçuk yıllık cezaevi günlerinde yazdığı 'Akrep'oyunu Ankara Sanat Tiyatrosu'nda sahneledi.Akrep, Yağmurdereli'ye iki de ödül getirdi: 1998'de SanatKurumu'ndan 'bütün zamanların en iyi yazılmış oyunlarından', 1999'daİsmet Kuntay En İyi Oyun Yazarı ödülleri.1985'de Nelson Mandela'nın aldığı, Fransa'nın Bordeauxkentindeki İnsan Hakları Enstitüsü ile Avrupalı Avukatlar Derneği'nin verdiğiLudovic Trarieux ödülü 2000'de Yağmurdereli'nin oldu.Pek çok ödül sahibi Yağmurdereli, 8 Temmuz 2001 GörmeEngelliler Satranç Turnuvası'nda da beşinci oldu.
Köşe Bucak Gündem: Köşe Yazarları 1 Mayıs Hakkında Ne Yazdı?
Gazetelerin köşe yazarları bugün neler yazdılar, gündemi nasıl gördüler? İşte günün öne çıkan köşe yazarları... Kasetten canlı 1 Mayıs izlenimleri | Ahmet Hakan | Hürriyet  OLAY yerinden bildiriyorum:-  Sabahın erken saatleri... Evdeyim. -  Gözümü yeni açmış, mahmurluktan kurtulmak için anlamsız hareketler yapıyorum.-  Fakat o da ne? Dışarıdan helikopter, patlama ve siren sesleri geliyor. -  Dışarıdan gelen bu ses, benim için en az beş kahve etkisinde... Sabah mahmurluğunu sıfırlıyorum yani. Kolayca. Yazının devamını okumak için tıklayınız. 12 Eylül darbesinden ne farkı var? | Uğur Dündar | Sözcü Az gittik, uz gittik, aradan geçen 34 yıl içinde demokraside bir TOMA boyu yol gidemedik! Buna karşın ölümcül iş kazalarında Avrupa’da birinciliğe, dünyada ise üçüncülüğe yükseldik! AKP iktidarına bu rekorlar (!) da yetmedi! 1 Mayıs’ı, yani bayramlarını kutlayan işçileri biber gazları sıkarak, gaz bombaları atarak ve tazyikli sular sıkarak etkisiz hale getirmek istedi. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Silahsız işgal'in şehidi | Yılmaz Özdil | Hürriyet Dedi ki...ilk günü atlattın mı iyidir değildir!İlk günden sonra yok olur hal hatır sormalar, tavsiyeler, iyi dilekler, dualar Yazının devamını okumak için tıklayınız. 1 Mayıs’la ilgili bir dizi aykırı soru | Fehmi Koru | Star Sabahın köründen beri muhalif TV kanallarında yapılan yorumları izleyip durdum; nicedir zihnimde beliren soruların hiçbirine aklı başında bir cevap alamadım...  İşte ana soru: Uzun bir aradan sonra Taksim Meydanı’nı 1 Mayıs kutlamalarına açıp barışçı gösterilerin yapılmasına imkân sağlayan Ak Parti hükümeti bu yılın kutlamalarında neden farklı davrandı? Herhalde 1 Mayıs’ı kutlayanları hor gördüğü için değil... 1 Mayıs’ı yeniden ‘emek bayramı’ adıyla tatil haline Ak Parti hükümeti getirdi. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Bu Ateş, Öfkeyle Sönmez| Can Dündar | Cumhuriyet Aileden Sorumlu Bakan, ailelere, “İstismara karşı çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin” diyordu ya... Dün devlet öğretti çocuklara çığlık atmayı... Bu 1 Mayıs’ın unutulmaz görüntülerinden biri, evinde otururken polis gazıyla “istismar” edilip gözleri kavrulan yavrucakların annelerine sarılıp çığlık çığlığa ağlamasıydı. Bakan, çığlık atınca devlet yardıma koşar sanıyordu. Oysa çocuklar, çığlıklar atarak devletten kaçıyordu. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Şanlı 1 Mayıs destanı! | Cüneyt Özdemir | Radikal Sıhhıye Kızılay'da kurulan çelik duvarlar, hükümetin 'çelik gibi' iradesinin sergilenmesi adına önemli bir simgeydi.Polis, dün bir kez daha ‘destan’ yazdı. Dünyaya rezil olmamızdan öteye gitmeyen aşırı tedbirler sonucunda Taksim Meydanı'ndan kuş uçurtulmadı. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Nerede o eski bayramlar?!| Candaş Tolga Işık | Posta  Eli sapanlı göstericiler… Eli sapanlı polisler... Göstericilerle karşı karşıya gelen eli sopalı mahalle sakinleri... Gaz maskeli milletvekilleri… Biber gazı fişeği ile gösterici avlayan polis... Yakaladıkları polis memurunu linç etmeye kalkan göstericiler... Bomboş bir Taksim... Bomboş Taksim’de çift kale maç yapan Beyoğlu esnafı... Bomboş Taksim’de ‘selfie’ çektiren çevik kuvvet timi... TOMA ve gazdan nasibini alan gazeteciler... Basılan bir siyasi parti binası ve gözaltına alınanlar ‘siyasiler’... Biber gazı sayesinde çığlık atmayı öğrenen (!) çocuklar... Yazının devamını okumak için tıklayınız. Mayıs ruhu ölür mü? | Güray Öz | Cumhuriyet Saat sabahın 5’i, alacakaranlıkta uzaklardan geceyi uykusuz geçirmiş şehrin uğultusu geliyor. Dinledim ne diyor bu uğultu diye. Sonra güneşli bir gün başladı. Bayram gününe yakışır bir gün, bir güneş. Polisler Halaskârgazi Caddesi’ne çıkan bütün sokakları tutmuşlardı. Basın kartının yardımıyla aştığım polisler ıssız caddenin tek sahibiydiler. Taksim tarafında görev yapan arkadaşların bildirdiğine göre oralarda sarı basın kartı da geçmiyor, validen izinli olmak gerekiyormuş. Doğaldır, diye geçiyor içimden. Otoritenin basına “hoşgörüsü” de bir yere kadar, öyle değil mi? Yürüdüm. Üç yerde durdurdular ve basın kartımı incelediler. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Yine cop, yine Toma, yine gaz, yine gözaltı, yine dayak| Amberin Zaman | Taraf 1 Mayıs “kutlamaları” isçilere bayram olacağına hepimize cehennem oldu. Toplumdaki kutuplaşma daha da perçinlendi. Çünkü başbakanımız öyle arzu etti. Bunun başka izahı yok. Zira biliyoruz ki, 2011 ve 2012’de denendi, Taksim Meydanı kutlamalara açıldığında, polis de soğukkanlı davrandığında 1 Mayıs pekâlâ kazasız belasız kutlanabiliyor bu ülkede.  Bunu bile bile Başbakan neden izin vermedi. Taksim ile Gezi direnişi özdeşleştiği için mi? Buna izin vermek hasımları tarafından zafiyet, “sokağa” taviz şeklinde algılanacağı için mi? Yazının devamını okumak için tıklayınız. Ha polis ha polizei| Akif Beki | Hürriyet POLİS yerine polizei deniyor, gaz yerine gas, su yerine wasser, cop yerine... Ha, bir de geleneksel olay mahalleri burada Taksim, Okmeydanı, Şişli vesaireyken orada St. Pauli, Spielbudenplatz, Fischmark filan diye geçiyor. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Şeytanın gör dediği| Çetin Altan | Milliyet Her 100 yılın içinde en çok 3 kuşak sığıyor ve her birey için sonuç, kaybolmak oluyor.Dünyamızda politik satranç da bu faktörlerle oynanıyor. Sadece bir Batı “kentselliğiyle”, Şark köylülüğü bir sentez yaratamıyor ve hâlâ daha bizde bile “köy ağaları” denetiminde çeşitli köylerden toplanıp aynı açık kamyona, ellerindeki büyük oraklarla bindirilmiş 20-30 kadın köylü, ihtiyacı olan çeşitli tarlalara “Haraba grupları” olarak götürülüyor. Fabrika işçileri ile toprak işçisi köylüler, çok farklı kesimlerden.Bizde ABD’nin baskısıyla “çok partili” döneme geçildiği dönemde ABD’de 70 milyonu aşkın fabrika işçisi vardı. İç pazarın en geniş açık pazarı da o işçi gruplarıydı. Yazının devamını okumak için tıklayınız. 1 Mayıs taktikleri| Emre Aköz | Sabah Türkiye' de uysa da, uymasa da tekrarlanan klişe bir lakırdı vardır: Efendim bürokrasi yeniliklere kapalıymış. Sosyal miyopmuş, ileriyi düşünerek hareket etmezmiş. Döne döne hep aynı uygulamaları yaparmış.Bunu iddia edenlerin yanıldığını, dünkü 1 Mayıs olayları esnasında apaçık gördük. Hayır, elbette biber gazından söz etmiyorum. O artık kanıksandı.Eylemcinin 'survival kit'inde; gaz maskesi, su ve limon standart malzeme... Yazının devamını okumak için tıklayınız. Taksim kapatılabilir ama.......| Eser Karakaş | Star Yazımı 1 Mayıs günü öğle saatlerinde yazıyorum, en içten temennim bugün ciddi sayılabilecek bir olayın yaşanmamasıdır  Yazımın başlığını “Taksim kapatılabilir ama...” diye koyuyorum. “Ama”sı çok önemli. 1 Mayıs’larda Taksim kapatılmayabilir de. Hatırlayabildiğim kadarıyla Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarında sadece bir kez, o da 1 Mayıs 1977’de çok büyük olaylar oldu, başka büyük olay hatırlamıyorum, bu konuya aşağıda döneceğim.  İşçi sendikaları, sosyalistler, çalışanların bir bölümü 1 Mayıs’ı ısrarla Taksim Meydanı’nda kutlamak istiyorlar ve bir koşulla da haklılar. Yazının devamını okumak için tıkayınız. Güneri Cıvaoğlu | Alacakaranlık 1 Mayıs | Milliyet Dünyadan 1 Mayıs görüntü-lerini imrenerek izledim. Bizden görüntüler ise yüreğimi sızlattı. Dünyada meydanlar neşeyle, coşkuyla kutlamalara açıktı. Çiçekler, müzik, oyunlar... Türkiye’de ise “gaz banyosu” ve “TOMA’lar” ve de teknolojinin ileri aşamasını temsil eden “kale” adlı modifiye edilmiş çelik duvarlı, gözaltı odalı araçlar. Yazının devamını okumak için tıklayınz. Mehmet Şeker| İşçiyiz, güçlüyüz... Yaşasın 1 Mayıs | Yeni şafak DİSK '1 Mayıs'ta Taksim'de Olmak İçin 15 Neden' başlıklı bir rapor yayınladı. 1- Her dakika iş kazası 2- Her saat bir ölüm 3- Sağlığımız risk altında 4- Taşeronlar ölüm saçıyor 5- Çalışmaktan yaşayamıyoruz Yazının devamını okumak için tıklayınız.