Adampol’de Bir Sabah: Polonezköy’de Tarihle Yan Yana Kahvaltı
Haftasonları eşimle, oğlumla ve bazen de yakın arkadaşlarımızla Polonezköy’e geldiğimizde, daha köyün girişinde içime tuhaf bir sakinlik yerleşiyor. Eski kayıtlarda Adampol diye de geçen bu küçük yer, benim için bir kaçış noktası: Kahvaltımızı yaptığımız Karcma Kriha’da hem yazılarımı bitiriyorum hem ruhumu dinlendiriyorum hem de yan masada oturan Polonezlerle sohbete dalıyorum. Oğlumla yürüyüş parkurunda ormanın içine doğru ilerlerken, sanki sadece ağaçların gölgesinde değil, tarihin gölgesinde de yürüyormuşuz gibi hissediyorum. Bazen Zosia Teyze’nin anı evinin önünden geçerken durup bakıyorum; avluda dolaşan kedilerin, duvardaki eski fotoğrafların, solgun çiçek saksılarının arasında, bir zamanlar buraya Lech Wałęsa’nın da gelmiş olduğunu hatırlıyorum. Polonya’da komünizme direnen bir işçi liderinin, Nobel Barış Ödülü almış bir devlet başkanının, bir zamanlar “devletsiz” kalmış halkının torunlarıyla bu küçük köyde kucaklaştığını düşünmek, bugün önümdeki sade kahvaltı sofrasını bile dünya tarihinin ince bir kırışığına dönüştürüyor. Üstelik bütün bunlar, Katolik (Lazarist) Kilisesi’ne ait bir arazide, hâlâ “katolik arazisi” diye anılan bu toprakta olup bitiyor; insanın zihninde inanç, sürgün ve tarih birbirine karışıyor.