Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Tam Bir Açmaz: Türkiye-ABD İlişkileri, IŞİD-YPG-PKK Üçgenine Sıkıştı | Amberin Zaman | Diken
Başkan Obama’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinin tek bir nedeni vardı: Suriye/IŞİD meselesi.
Çünkü Washington Türkiye’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın Suriye’de tek taraflı hamlelerle bir yandan IŞİD’e karşı mücadeleyi, diğer yandan da Suriye’deki ateşkesi sekteye uğratmasından endişeleniyor.
Gerisi detay.
Sahadaki son durum
Brüksel’deki IŞİD saldırısıyla birlikte bu mesele ABD açısından hayati hale geldi. ABD istihbarat birimleri IŞİD’in ABD’de de sansasyonel bir eylem yapmak için müthiş çaba sarf ettiğini tespit etmiş bulunuyor.
Taşeron Düzenlemesi Büyük Sorunlar Yaratacak | Erdal Sağlam | Hürriyet
Taşeronluk sisteminin yanlışlığı, özellikle işçi açısından büyük haksızlıklar yarattığı ve kaldırılması gerektiği ortadaydı.
AKP Hükümeti, CHP’nin vaadinin ardından, geçen yılki ikinci seçime girerken kaldırılacağı konusunda söz verdi.
Yeni bir düzenleme yapılması zaten bekleniyordu ama hükümetin açıkladığı düzenleme iyi düşünülmemiş, ileride mali disiplin dahil çok sorun yaratacak, sonunda belki kendisini de siyasi olarak vuracak bir popülist karar olarak karşımıza çıktı.
Şu kadarını söyleyeyim; Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası Başbakanın açıkladığı“tüm taşeronlar kadroya alınacak” sözü, ilgili tüm bürokratlar için de sürpriz oldu. Çünkü hazırlanan taslakta 150 bin civarında asıl işte çalışan taşeron işçinin kadroya alınması öngörülüyordu.
İzmir'de "meçhul" Mülteciler Mezarlığı | Pınar Öğünç | Cumhuriyet
Bir din insanıyla ölümden konuşmanın kolay ve de zor yanları var. Bir müddet sohbet edip, diyeceklerimi küstahlık olarak algılamayacak gönül genişliğini hissettikten sonra sordum: Bütün bunlara isyan ettiğiniz oluyor mu? 35 yıldır mezarlıklarda imamlık yapan Ahmet Altan’ın son altı aydır görev yeri İzmir Bayraklı’daki Doğançay Mezarlığı. Çevredeki bahar yeşili, katırtırnağı sarısı tepelere bakarak cenaze aracıyla yukarı kıvrılmışız. Kimsesizler mezarlığına... 412. ada mülteci mezarlarına ayrılmış. Tepelerinde siyah boyalı plakalarda beş haneli rakamlar olarak yatan, çoğunluğu Avrupa’ya hayalleriyle bindikleri botlardan sağ çıkamayan mülteciler.
Ölüm sıralı değil, biliyoruz. İnsanın ve kurduğu düzenin karanlığını da. Savaştan sağ kurtulup daha iyi bir hayat hayaliyle canını gözden çıkarıp Avrupa yollarına düşenleri, misal üç-beş yaşındaki çocukları, duasını okuyup da gömdükten sonra isyan ediyor mu Ahmet Altan?
Ege'in İki Yakasında Göçmen Sancısı | Tunca Bengin | Milliyet
AB ile varılan anlaşma kapsamında 20 marttan sonra Yunan adalarına giden mültecilerin Türkiye’ye iade edilmesini öngören süreç bugün başladı. Dolayısıyla da Ege’de gel-gitli oldukça ‘kritik’ yeni bir döneme girdik. Kritik çünkü kağıt üstünde taraflar açısından makul ve de olabilir gibi görünen bu anlaşmanın uygulanma aşamasına dönük ciddi sıkıntılar söz konusu. Bunların başında da ölümü göze alarak giden bu insanları ikna etmenin zorluğu var. Zira “hadi” denilince kimse gemilere koşmaz, direnecektir. Nitekim buna yönelik örnekler de hergün çoğalıyor. Aslında Yunanistan’da bunun böyle olacağını kestiriyordu ama AB bastırdığı için kabullenmek zorunda kaldı. Yoksa “gelen nasıl olsa bende kalmayıp Almanya’ya gidiyor” mantığıyla umurunda bile olmazdı.
Tabi bu Ege’nin öte yakasını ilgilendiren bir sorun ama bu yakadaki sıkıntılar da hiç hafife alınacak gibi değil. Şöyle ki; geri gönderilen göçmenlerin barındırılacağı “kampın” yeri ciddi tartışma konusu.
Erdoğan Geldi ve Delirdik! | Ayşenur Arslan | BirGün
Komedi filmlerinde -kimi zaman komikliğin arkasına saklanmış ırkçı tavırlı sahnelerde- rastlarsınız. Afrika, Ortadoğu veya Asya’nın küçük bir ülkesinin kralı / sultanı / başkanı New York sokaklarında boy gösterir. Şehre sirk gelmiş gibi, tuhaf kıyafetli maiyetiyle… Kendinden menkul haşmetiyle... Komik üniformalı askerleriyle...
Washington Post Gazetesi’nin haberi, böyle bir sahneyi hatırlattı bana. Gazete, “Erdoğan ABD’ye geldi ve her şey biraz delirdi” diye yazmıştı.
Komedi filmlerinde, ırkçı alt metnine rağmen, gülebilirsiniz. Ama WP haberinde gülünecek bir şey yok. Özellikle de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysanız.
Duygunuz utançtan hüzne, mide bulantısından öfkeye savrulup duruyor.
Erdoğan’ın korumalarının, protestocuları bir gün avaz avaz bağırarak “perdelemeye” çalışması gülünçtü. Ertesi gün, protestocuların da gazetecilerin de üzerine yürümesi, tartaklaması ise korkunç…
Washington'da Koruma Terörü | Fehim Taştekin | Al-Monitor
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip çok değil birkaç yıl öncesine kadar yabancı liderlerin iştiyakla görüşmek istediği bir liderdi. Bırakın Erdoğan’ı Washington’ı ziyaret eden hükümet temsilcileri ya da parlamento heyetlerini ağırlamak için itibarlı düşünce kuruluşları araya adam koyardı. Otoriter eğilim arttıkça ve iktidar müttefikleri açısından da öngörülebilir olmaktan çıktıkça Erdoğan ‘arzulanmayan misafir’ durumuna düştü. Bu yetmezmiş gibi Erdoğan’ın dış gezilerine koruma vukuatları damga vurmaya başladı. Erdoğan’ın Nükleer Güvenlik Zirvesi için gittiği Washington’dan geriye akılda kalan gazeteciler ve protestoculara yönelik şiddet görüntüleri oldu.
Geçmişte de ev sahibi ülkelerin güvenlik birimleri ile Türk korumalar arasında bazı sürtüşmeler yaşanmıştı. Ancak artık sadece yurtta değil yurt dışında da Erdoğan’ı protesto edenler ya da muhalif gazeteciler koruma şiddetini göze almak zorunda.
Şebnem Korur Fincancı | Şebnem Korur Fincancı | Evrensel
Bu coğrafya halıdan yana zengindir. Çeşit çeşit halılar her biri el emeği göz nuru nakışları, ince kalın ilmekleri ve olağanüstü renkleriyle oldum olası hayranlık uyandırmıştır bende. Oysa yerden duvara her yeri kapladığımız o halılar bir başka geleneğin ve deyişin de utancıdır bir yandan. Sorunları önümüze koyup, çözüm üretmek yerine yokmuş gibi davranmak, halının altına süpürüvermek ile İskender’in düğümü çözmek yerine bir kılıç darbesiyle kesivermek eylemleri arasında gider geliriz akılcı çözümler üretmek yerine.
İki gün önce gazetede bir haber vardı. Nobel Ödüllü ama insanlarımızın bir türlü barışamadığı yazarımız Orhan Pamuk’un ‘Kırmızı saçlı kadın’ kitabının bir bölümünde ensest ilişki ile ilgili ifadelerden rahatsız olan Elektrik Mühendisi Yavuz Konuk, yazar hakkında şikayetçi olup, kitabın toplatılmasını, bu bölümün çıkarılarak yeniden piyasaya sürülmesini istemiş.
Evet, Bizim Sözümüz Değerli! | Nasuhi Güngör | Star
Dilerseniz yeniden anlatmayı deneyelim. Malumunuz, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, oldukça kritik bir ABD ziyareti gerçekleştirdi. Önemli bir zirveye katıldı. ABD Başkanı Barack Obama başta olmak üzere önemli görüşmeler yaptı. Tüm İslam coğrafyasının gönül hafızasına yerleşecek bir caminin, daha doğrusu medeniyet merkezinin açılışını yaptı.
Memleketimizin varlığına kasteden nice terör örgütünün ve hiç sıkılıp utanmadan onların yanında arzı endam eden paralel çetenin gayretleri boşa çıktı. Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin sözünü, tezini ve özellikle de o muhteşem açılışta özünü ifade etti ve ülkesine döndü.
Ziyaretle ilgili yazımda, Erdoğan’ın Türkiye’nin yükselen gücünü ve hepsinden önemlisi ‘özgüveni’ni temsil ettiğini ifade etmeye çalıştım.
Ya Türkiye, Reza Zarrab Davasında İşbirliği Yapmazsa? | Zeynep Gürcanlı | Sözcü
ABD’de tutuklanan Reza Zarrab’ın kefalet başvurusunu geri çekmesinin ardından “itirafçı” olup, Amerikan adaleti ile “pazarlığa girmesi” ihtimali yükseldi.
Peki Zarrab konuşunca; Türkiye’deki bağlantılarını açıklayınca ne olacak?
Bu konudaki Türkiye açısından iyi senaryo, Amerikalı savcı ile iş birliği yapılması. AKP hükümetinin, ABD tarafından Zarrab dosyasıyla ilgili isteyeceği tüm belge ve bilgileri göndermesi, Amerikalı savcının istediği “tanık” ya da “şüphelilerin”, ifadelerini almasını kolaylaştırması.
Kötü senaryo ise feci; yani AKP hükümetinin Zarrab davasında ABD ile işbirliği yapmamasının ucu, Türkiye’ye uluslararası ambargo uygulanmasına kadar varabilecek.
CHP’nin hukukçularından Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen konuyu çok yakından izleyen isimlerden biri…
Pekşen, Türkiye’nin de uluslararası yükümlükleri gereği, ABD ile işbirliği yapmak zorunda olduğunu vurguladı; bunu “zorunlu kılan”, Türkiye’nin de taraf olduğu beş ayrı uluslararası sözleşme saydı…
Paralel Yapı'yla Mücadelede İki Yeni Mekanizma | Abdülkadir Selvi | Hürriyet
Meslek hayatımın yeni bir durağında Hürriyet'teyim.
Meclis kulislerinden, miting meydanlarından, kongre salonlarından gazete sayfalarına uzanan uzun bir yolculuk benimki...
Bir kalemim var, bir de vicdanım.
Yıllarım siyasetin nabzını tutmakla geçti.
Başarabilirsem Hürriyet’te de onu yapacağım.
Ne hobim var ne de fobim.
Sıkıcı bir adamım.
Suratsız biri değilim ama tanıtım filmi çekilirken, ekip en çok beni tebessüm ettirmekte zorlandı.
En iyisi sözü fazla uzatmadan kulislere bakalım.
Yorum Yazın