Görüş Bildir
Haberler
Bu Kitapları Okumaya Cesaretiniz Var mı? Herkesin Harcı Olmayan Ağır Kitaplar

Bu Kitapları Okumaya Cesaretiniz Var mı? Herkesin Harcı Olmayan Ağır Kitaplar

Kitap okumak en iyi alışkanlıklardan biri, fakat bazı kitaplar o kadar ağır olur ki okurken bambaşka dünyalara gidip kitap okumaya tövbe edebiliriz. Eğer cesaretiniz varsa işte herkesin harcı olmayan ağır kitaplar...

Not: Kitap açıklamaları tanıtım bültenlerinden alınmıştır.

'Bu içerikteki ürünler, Onedio editörleri tarafından seçilmiştir. Beğeneceğinizi umuyoruz! Bu içerikten alışveriş yapmaya karar verirseniz, Onedio sayfadaki bağlantılardan gelir elde edebilir.'

İçeriğin Devamı Aşağıda

1. Hayatın Kaynağı - Ayn Rand

1. Hayatın Kaynağı - Ayn Rand

Bu modern klasik, karakteri granit kadar sağlam, hiçbir şekilde uzlaşmaya yanaşmayan genç mimar Howard Roark’un hikâyesi. Ve inanılmaz derecede güzel ve tutkuyla Roark’a âşık olduğu halde onun en büyük düşmanıyla evlenen Dominique Francon’un… Aynı zamanda muhteşem bir dehaya sinirlenen öfkeli kalabalıkların çılgın ithamlarının… İlk basıldığı gündeki tazeliğini ve önemini koruyan, Ayn Rand’ın bu kışkırtıcı romanı edebiyat tarihinin en büyük iddialarından birini sunuyor: İnsanın egosu ilerlemenin ve hayatın kaynağıdır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

2. Böyle Buyurdu Zerdüşt - Friedrich Nietzsche

2. Böyle Buyurdu Zerdüşt - Friedrich Nietzsche

Otuz yaşındayken yurdunu ve yurdunun gölünü ardına bırakarak dağa çekildi Zerdüşt. Dağda on yıl zaman zarfında, bıkmadan, usanmadan hep ruhunu dinledi... Ve sonunda içinde, gönlünün derinliklerinde bir değişiklik duyumsadı. Günlerden bir gün yıldız, aydınlatacak bir şeyin kalmasaydı yazgın ne olurdu? On yıl var ki buruya mağarama çıkıyorsun. Eğer, ben, kartalım ve yılanım olmasaydık, ışığından ve yolundan bezerdin. Fakat her sabah seni bekledik. Işığının fazlasını aldık ve bunun için seni kutsadık.

Bak! Ben, fazla bal toplamış arı gibi uzanacak ellere muhtacım. İnsanlar arasında, akıllılar deliliklerine; fakirlerde zenginliklerine kavuştuğu o derin sevinci tekrar yaşatmak için armağanlarımı paylaştırmak istiyorum. Bunun için aşağılara inmeliyim. Nasıl ki sen, cömert yıldız, akşamları denizin arkasına iniyor ve arkadaki dünyaya ışık götürüyorsan, ben de senin gibi, inmek istediğim insanların arasına girmek istiyorum.

Ey, en büyük mutluluğu bile kıskanmadan görebilen tek göz, beni kutsa!... Taşmak isteyen kadehi kutsa ki içinden su, altın gibi aksın ve mutluluğun parıltılarını her tarafa saçsın.

'Bak, bu kadeh yine boşalmak, Zerdüşt yine insan olmak istiyor.' Zerdüşt’ün on yıl sonra insanların arasına karışma isteği ve dağdan inişi böyle başladı.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

3. Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk - Bruce D. Perry

3. Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk - Bruce D. Perry

Küçük bir çocuğa karşı olan iyi-kötü tüm davranışlarınız, onların psikolojisinde sandığınızdan çok daha derin etkiler yaratıyor. Özellikle de korku ve şiddet duyguları, çocuklarda travmaya neden olarak beyinde tahribata yol açıyor ve kişilikte onulmaz denebilecek izler bırakıyor.

Peki, travmaya neden olabilecek olay veya davranışlara maruz kalmış çocuklar iyileştirilebilir mi? Öyleyse, bu nasıl başarılabilir? İşte Dr. Bruce Perry, Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk adlı kitabında bu soruları ve daha fazlasını kendi deneyimlerinden yola çıkarak yanıtlıyor.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

4. Tüfek, Mikrop ve Çelik - Jared Diamond

4. Tüfek, Mikrop ve Çelik - Jared Diamond

Dünya üzerinde yaşayan bütün insanların 13.000 yıllık tarihi…

İnsanlık tarihi, devletler, savaşlar, keşifler, icatlar ve yeniliklerle doludur. İmparatorluklar kurulup yıkılırken, tarihin seyrini değiştiren, kıtaların kaderlerini belirleyen olaylar yaşandı. Ancak insanlık tarihi nasıl başladı ve nasıl şekillendi? Anadolu ve Orta Doğu coğrafyası tarihin akışında neden bu kadar önemli? Neden Avrasya’da atlar evcilleştirilebilirken Afrika’da zebralar evcilleştirilemedi? Neden Amerika kıtasının yerlileri Avrupa’yı istila etmedi de tersi oldu? Neden bazı toplumlar zenginken diğerleri fakir kaldı?

Tüfek, Mikrop ve Çelik, insanlık tarihinin en can alıcı ve önemli sorularını soran ve bilimsel kanıtlarla yanıtlayan muhteşem bir eser. Biyoloji, coğrafya, dilbilim ve tarih gibi birçok alandan yararlanarak yazılmış, “Batılı” koşullandırmalardan arınmış, geleceği gösteren bir tarih kitabı.

Dinlerin nasıl doğduğu, devletlerin nasıl kurulduğu, mikropların ve onlara bağlı hastalıkların nasıl oluştuğu, tarım ve hayvancılığın hayatımızdaki önemi, yazının neden icat edildiği, insanoğlunun teknolojiyi nasıl ve neden geliştirdiği, insanlık tarihinin temellerinin neler olduğu ayrıntılarıyla bu kitapta inceleniyor. 

Ve tüm hikâye bundan 13.000 yıl önce Orta Doğu’da yaşayan bir insanın bir buğday tanesini toprağa ekmesiyle başlıyor.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

5. İntihar - Edouard Leve

5. İntihar - Edouard Leve

Édouard Levé, yirmi yıl önce intihar etmiş, belki hayali belki de gerçek çocukluk arkadaşına uzun bir mektup niteliğindeki Intihar’da, yaşamayı reddeden kahramanının gerçekçi bir portresini sunuyor. Yetenekleri, arzuları ve duyarlılıklarıyla yazıya taşıdığı arkadaşının intiharını tüm aşamaları ve en ince ayrıntılarıyla anlatıyor.

Kitabı tamamlayıp yayıncısına teslim ettikten sadece on gün sonra ise kendi hayatına tıpkı arkadaşı gibi son veren Levé, İntihar’dan sonra dünya edebiyatının sonsuza dek genç kalacak, kült yazarlarından biri olmuştur.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

İçeriğin Devamı Aşağıda

6. Floransa Büyücüsü - Salman Rushdie

6. Floransa Büyücüsü - Salman Rushdie

Salman Rushdie'nin 'Bu kitabı yazmak için yıllarca okuyup araştırma yapmam gerekti, ' dediği roman, türlü türlü anlatıcılar, gezginler, serüvenciler tarafından aktarılan, Babur İmpa-ratorluğu ve Osmanlılar, Moğollar ve Rönesans Floransa'sının tarihine ve kültürlerine göndermeler yapan, bölgenin tarihini masallarla kaynaştıran büyüleyici bir yapıt.

Kitaptaki cinsellik ve erotizmin odağı olan güzeller güzeli Floransa Büyücüsü, aslında erkekler dünyasında kendi yazgısına kendisi egemen olmak isteyen bir kadın. Ama kendi kaderine hükmederken, hükümdarların yazgısını bile değiştiriyor ve en parlak dönemlerini yaşayan Mugal payitahtı ile Floransa'nın toplumsal yaşamlarında bir dönüm noktası oluyor.

Floransa Büyücüsü, kader, güzellik, savaşlar, tılsımlar ve sadakatle örülmüş bir yolda Rönesans İtalya'sının saraylarından Hindistan'ın uzak kıyılarına bir solukta uzanacağınız bir başyapıt.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

7. Uğultulu Tepeler - Emily Bronte

7. Uğultulu Tepeler - Emily Bronte

Uğultulu Tepeler, Heathcliff ve Catherine’in, kendi hayatlarının yanı sıra pek çok insanın da hayatına etki eden aşkını konu ediniyor. Catherine’in babası, çıktığı bir iş seyahatinden yanında bir erkek çocukla birlikte dönüyor. Evlat edindiği bu çocuğa Heathcliff adını veriyor.

Heathcliff’in yeni ailesi içerisinde en iyi anlaştığı kişi Catherine oluyor ve bu sayede başlayan dostlukları giderek aşka dönüşüyor. Fakat aralarındaki bu aşk, yıllar geçtikçe masumiyetini kaybetmeye başlıyor. Aşk ile saplantıyı ayıran ince çizginin sınırlarında dolaşan karakterler, bu şiddetli duygunun girdabında kendileriyle birlikte başka hayatların da boğulmasına sebep oluyor.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

8. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu - Peyami Safa

8. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu - Peyami Safa

Peyami Safa'nın şaheserlerinden Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Türk edebiyatında “insan ruhunun derinliklerinde ve labi­rentlerinde dolaşan ilk roman” olması ve hasta bir insanı ve onun psikolojisini ele alması bakımından önemli bir yere sahiptir. Birçok araştırmacı ve yazar tarafından Türk edebiyatında bir ilk kabul edilen Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Tanpınar dediği gibi, “acının ve ıstırabın yegâne kitabı” olarak hem kemiyet hem de keyfiyet bakımından başka hiçbir eser olmasa da Türk romanının var olduğuna delil gösterilebilecek kudrette bir eserdir. Romanın genç kahramanı, ayağındaki rahatsızlıktan kurtulabilmek için sayısız doktora görünür ve en nihayetinde havadar bir ortamda, stresten uzak bir istirahat dönemi geçirmesi gerektiğine ikna edilir. Ancak, gerek akrabaları olan bir Paşa'nın Erenköyü'ndeki köşkünde misafir kaldığı dönemde, gerekse kendi evi ve hastaneye gidiş gelişlerinde şuurunu adeta bir facia atmosferinde yoğurur. Peyami Safa'nın çocukluk ve gençlik dönemlerinden fazlasıyla izler taşıyan roman, hem umudu ve umutsuzluğu, hem de sevinci ve felaketi aynı sayfalara sığdırabilmiş olması bakımından insanın eşsiz bir tarifini sunuyor.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

9. Devlet - Platon

9. Devlet - Platon

M.Ö. 427-347 yılları arasında yaşamış olan Eflatun düşlediği en iyi devleti, Sokrates'le birlikte, bu kitapta anlatır.

Devlet'te iki düşüncenin çatışmasına tanık oluruz:

1) İnsanlar doğuştan iyi ve eşittirler; toplumun kötü düzeni onları bozuyor, güçlüler güçsüzleri eziyor. Kanunlar güçlülerin elinde güçsüzlere karşı silah okuyor.

2) İnsanlar doğuştan ne iyi ne de eşittirler. Yalnızca güçlü ve güçsüzler vardır. Güçlünün güçsüzü yönetmesi, doğa gereğidir ve doğrudur. İnsan haklı olmaya değil, güçlü olmaya bakmalıdır.

Buradan yola çıkarak Devlet'in, bugün 'insan değerler' başlığında ele aldığımız birikimin kaynaklarından biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

10. Bokun Tarihi - Dominique Laporte

10. Bokun Tarihi - Dominique Laporte

1968 Mayıs'ındaki çarpıcı öğrenci isyanı günleri sonrasında ve AİDS salgınının tahribatı öncesinde Paris'te yazılan BOKUN TARİHİ, dönemin ve sonrasının: teori, politika, cinsellik, deneyleme ve mizahı birleştirme girişiminde bulunan teorik yazımının vahşi ve maceracı yapısının ürünüdür.

Diyalektik düşünceyi ve Marksist politikaları temelinden yeniden tanımlayarak, Foucault, Deleuze, Guattari, ve Lyotard gibi postmodern düşünürlerin eserlerinin yanı sıra önemli ve saygısız bir tavır koyar.

Laporte'nin alışılmamış/garip tarzı ve alaycı duyarlılığı, provakatif, mizahi ve düşünsel olarak neşelendirici bir sorgulamada bir araya gelir.

BOKUN TARİHİ, medeniyetin görkemine dair tüm hümanist mitolojinin kirli çamaşırlarını ortaya dökerek, bunun yerine insan artığının modern bireyler olarak kimliklerimiz için çok önemli/elzem olduğunu öne sürer- (şehrin düzenlenmesi, milli devletin yükselmesi, kapitalizmin gelişmesi, temiz ve düzgün dil de dahil olarak)

Laporte, pisliğin üstesinden gelmek şöyle dursun; özellikle en temiz ve hijyenik göründüğümüz zaman tamamıyla pisliğin içine gömülmüş olduğumuzu öne sürer. Laporte'nin yazı üslubu 'temiz dil' arzusuna da bir saldırıdır.

BOKUN TARİHİ, uzun alıntılar ve anlaşılmaz imalarla darmadağınık olarak ve doğrusal bir sav takip etmeyi inatla reddederek, kuralları yıkar ve düzgün, akademik söylemin teamüllerine meydan okur.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

İçeriğin Devamı Aşağıda

11. Babam Öldüğünde Ağlamadım - Iris Galey

11. Babam Öldüğünde Ağlamadım - Iris Galey

Iris sırrını açıkladığında daha 14 yaşındaydı. İki gün sonra babası alnına tabancayı dayayarak intihar etti. Bir kız enstitüsüne gönderilen İris, bir daha asla bu konu hakkında konuşmadı. Ta ki, 40 yıl sonra Yeni Zelanda’da bir televizyon kanalında ensest üzerine bir program görüp kendi hayat hikâyesini kaleme almaya karar verinceye kadar… Ensest üzerine yazmak ya da konuşmak hâlâ bir tabu olarak görülüyor. Son istatistiklere göre ensest daha yaygın bir hale gelmesine rağmen (sadece İsviçre’de 45000 vaka kaydedilmiştir), kurbanları, yaşadıkları acıları ve yüzkarası utançları insanlarla paylaşmaya cesaret edemiyor. Günümüzde bile bir baba işlediği insanlık suçundan habersiz kızına yıllarca tecavüz ediyor ve kimsenin ruhu duymuyor.

Iris Galey hayatını kötü bir karabasan gibi etkileyen kirletilmiş çocukluğuna götürüyor bizleri. Çaresizliğini, ümitsizliğini ve sevgisizliğini ışığa tutarak hem hissetmek istiyor, hem de hissettirmek.

12. Kapital - Karl Marx

12. Kapital - Karl Marx

Karl Marx, 5 Mayıs 1818`de Almanya`nın Rhine Eyaleti`nin Trier kasabasında doğdu. Orta öğretimini Trier`de tamamladı. Bonn ve Berlin üniversitelerinde hukuk öğrenimi görürken tarih ve felsefeyle ilgilendi, Hegelci E. Gans`ın derslerini izledi. 1841`de 'Demokritos`un ve Epikuros`un Doğa Felsefelerinin Farklılıkları' adlı doktora tezinde, dinin maddecilik açısından eleştirisini yaptı. Sol Hegelcilere katılarak Bauer kardeşlerle dostluk kurarken, bir yandan da Feuerbach`ın etkisinde kalıp 1842`de, muhalefetteki radikal burjuvalar tarafından kurulan Rheinische Zeitung gazetesinin yazı işleri yöneticiliğini yaptı. Saint-Simon, Fourier, Proudhon gibi yazarları okuyarak Fransız sosyalizmini tanımaya çalıştı. 1843`te çocukluk arkadaşı Jenny von Westphalen ile evlendi. Eşi Johanna 'Jenny' von Westphalen (12 Şubat 1814 - 2 Aralık 1881) Karl Marx`ın eşi ve Berlin`deki Friedrich-Wilhelms-Universität isimli üniversitede profesör olan Johann Ludwig`in (Baron von Westphalen) kızıdır, ince uzun boyluydu, büyüleyici yeşil gözleri ve kumral saçlarıyla çevresindekileri hayran bırakıyordu. Saçlarını bazen ensesinde toplar, bazen de salıverirdi. Zarif ve aydınlık bir yüzü vardı.'

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

13. Niteliksiz Adam - Robert Musil

13. Niteliksiz Adam - Robert Musil

Avusturya edebiyatının çağımız dünya edebiyatına armağan ettiği en büyük yazarlardan biri olan Robert Musil, bu romanı üzerinde neredeyse bütün yaşamı boyunca çalışmıştır. Bu yoğun çalışmasını Nazilerden kaçarak sığındığı İsviçre'de de sürdüren Musil, sürgün ve savaş yıllarından kaynaklanan acımasız geçim koşullarını biraz olsun hafiflemesini sağlayacak başkaca önerileri 'Niteliksiz Adam' uğruna hep geri çevirmiş ve 1942 Nisan'nda, henüz 61 yaşındayken, İsviçre'nin Cenevre kentinde neredeyse açlıktan ölmüştür.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

14. Foucault Sarkacı - Umberto Eco

14. Foucault Sarkacı - Umberto Eco

'Umberto Eco'nun ilk romanı olan 'Gülün Adı' gibi, bu ikinci romanı 'Foucault Sarkacı' da, bildiğimiz roman türlerinden hiçbirine girmiyor. Belki de en uygunu, onu bir 'bilim-roman' ya da 'Eco-roman' diye nitelendirmek. 'Foucault Sarkacı', çok-katlı, çok değişik düzlemlerde okunabilecek bir roman. Bu da romana, değişik açılardan yaklaşmamıza olanak veriyor. 'Foucault Sarkacı', kısaca, irrasyonel düşüncenin 500 yıllık tarihinin 500 küsur sayfalık bir serüveni: Pozitif bilimin yanı sıra, uzantıları günümüze dek süregelen, gizli bilimlerin, Ortaçağı da kapsayan çok uzun bir zaman dilimi içinde bilim-büyü kardeşliğinin öyküsü. Okuyucuların, bu çetin, ama keyifli okuma serüveninden nice hazlar derleyecekleri umuduyla.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

15. Tanrılar Kadınken - Merlin Stone

15. Tanrılar Kadınken - Merlin Stone

Yiyecek toplama edimlerinin bir uzantısı olarak tarımın gelişmesine kadınların yol açtığını öne süren, herkesin kabul ettiği kurama uygun olarak, uygarlığa bu armağanı bağışlamış kadın tanrılar her yerde görülüyordu. Tarımsal gelişimin ilk kanıtlarının bulunduğu Mezopotamya'da Tanrıça Ninlil, halkına ekim ve hasat yöntemlerini öğrettiği için ululanıyordu. Bazı söylenceler kadını savaşlarda önder; güçlü ve yürekli bir cenkçi olarak tanımlar. Sonraları klasik Yunan edebiyatının Amazonlar adıyla andığı kadın askerlerle ilgili sayısız kayıt, Tanrıçaya yiğit bir savaşçı olarak tapınıldığını göstermektedir. Amazonların kadın tanrılara gösterdiği saygıyla ilgili öyküler daha kapsamlı bir biçimde incelendiğinde, Libya, Anadolu, Bulgaristan, Yunanistan, Ermenistan ve Rusya topraklarında avlanıp savaşan savaşçı tanrıçalara tapınan kadınlar apaçık görülür; ayrıca bunlar günümüz yazarlarının bizi inandırmaya çalıştığı gibi söylence düşlemleri de değildir. Bu kitabın birçok insanı, bu konuyu kendi adına araştırmaya iteceğini umuyorum; böylece belki bir gün geçmişin olaylarını daha iyi anlayabilir, bile bile ya da dikkatsizlik sonucu gizlenen konuları açığa çıkarabilir, olgu diye bakılan temelsiz birçok varsayıma meydan okuyabiliriz.

İçeriğin Devamı Aşağıda

16. Veba Geceleri - Orhan Pamuk

16. Veba Geceleri - Orhan Pamuk

Orhan Pamuk’un üzerinde 5 yıldır çalıştığı Veba Geceleri, 1901 yılında 3. Veba Pandemisi döneminde Osmanlı’nın 29. Vilayeti Minger adasında geçiyor.  Hem sürükleyici bir siyaset ve aşk romanı hem de Pamuk’un salgın, karantina, devlet ve birey konularını bir masal havasıyla tartıştığı bu tarihi roman, konusuyla yaşadığımız günlere de ışık düşürüyor.

1901 baharında Osmanlı İmparatorluğu’nun 29. vilayeti Minger Adası’nda veba salgını baş gösterince Sultan Abdülhamit önce Sağlık Başmüfettişi kimyager Bonkowski Paşa’yı, onun arkasından da genç ve başarılı Doktor Nuri’yi salgını durdurması için adaya gönderir. Padişah kısa bir süre önce genç doktoru, sarayda hapis hayatı yaşattığı ağabeyi önceki padişah V. Murat’ın kızı Pakize Sultan ile evlendirmiştir ve Pakize Sultan da bu yolculukta kocasına eşlik etmektedir. Adada ise genç ve milliyetçi Osmanlı subayı Kolağası Kâmil, onun âşık olduğu adalı Zeynep ve her şeye yetişmeye çalışan Vali Sami Paşa ile güzel sevgilisi Marika vardır. Karantina yasaklarına itaat edilmesi için çaba harcayan bu insanların vebayla, adadaki geleneklerle ve sonunda birbirleriyle ve ölüm tehditleriyle savaşının ve yaşadıkları aşkların hikâyesidir Veba Geceleri.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

17. Auschwitz'in Külleri - Charlotte Delbo

17. Auschwitz'in Külleri - Charlotte Delbo

Charlotte Delbo, 1943'te meşhur 24 Ocak konvoyuyla Auschwitz toplama kampına gönderilen 230 kadından biriydi. Yahudi değildi; Fransız direniş hareketi içinde yer aldığı için tutuklanmıştı.

Delbo'nun üç kitaptan oluşan ve burada tek cilt halinde sunulan tanıklığı, çekilen ıstırapların ortasında çok ustaca çizilmiş insan portrelerini gün yüzüne çıkarıyor: Aşk ve ölüm, umut ve hayal kırıklığı, dostluk ve çaresizlik gibi izlekler ete kemiğe bürünerek, ölüm kamplarının bir deri bir kemik kalmış tutuklularının gözlerinden okuyucuya yansıyor.

Holokost edebiyatının klasiği Auschwitz’in Külleri, 20. yüzyılın ve belki de tüm insanlık tarihinin en karanlık, yaşamayanların hayal etmekte bile zorlanacakları sayfasını, Nazi toplama kamplarını hem içeriden bir bakışla hem de yaşanmış acıyı da aşan, ölümü ve sevgiyi şiirselleştiren bir dille anlatıyor.

Belki de Delbo’nun, “yaşamaya hak kazanmak için en azından dans etmeyi öğrenmemiz gerektiğini” söylediği dizelerine kulak vermenin tam zamanıdır.

Yalvarırım

Bir şeyler yapın

Bir dans öğrenin

Bir adım

Varlığınızı hak ettirecek

Derinizi ve tüylerinizi giyme hakkı verecek

Yürümeyi ve gülmeyi öğrenin

Çünkü çok aptalca olur yoksa

Sonunda

Bu kadar insan ölmüşken

Siz yaşıyorsanız eğer

Hayatta hiçbir şey öğrenmeden

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

18. Ve Durgun Akardı Don - Mihail Şolohov

18. Ve Durgun Akardı Don - Mihail Şolohov

“Ve Durgun Akardı Don”, Don bölgesinin destanıdır. Eser, bir Kazak ailesi ekseninde Don bölgesini ve savaşın, devrimin ve iç savaşın bölgeye yansıyışını çok yönlü, derinlemesine ama sade bir dille anlatır. Birinci ciltte Don Kazakları’nın Çar dönemindeki yaşam koşulları, gelenekleri, görenekleriyle dile getirilir. Bu cilt, nehir romanın kahramanlarını ve ruh durumlarını da tanıtır. İkinci cilt, Birinci Dünya Savaşı, 1917 Ekim Devrimi’yle, roman kahramanlarının bu olaylardaki durumuna ayrılmıştır. Üçüncü ve dördüncü ciltlerde Don Kazakları’nın ayaklanmaları, Don bölgesinde kurulan bağımsız cumhuriyetler, İç Savaş ve Avrupa’nın bu iç savaştaki rolü irdelenir. Bu kargaşada savrulan kahramanlarla canlı bir belgesel ve çağdaş bir destan sergiler Şolohov. Bozkır çiçekleri kadar canlı ve birbirine benzemez insanlarıyla, yaşanmışlığın sahiciliği ve olağanüstü anlatımıyla Ve Durgun Akardı Don, bütün zamanların en önemli romanlarındandır ve Şolohov bu nehir romanıyla 1965 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

19. Şiddet Üzerine - Hannah Arendt

19. Şiddet Üzerine - Hannah Arendt

Şiddet Üzerine, Hannah Arendt'in hacimce en küçük ama en çarpıcı ve tartışma yaratıcı kitaplarından biri. Arendt bu eserinde, şiddeti, sözle yanyana gelemeyecek, sözün/konuşmanın karşısına çıktığında onu çaresiz bırakacak bir olgu olarak mesele ediyor: Bu özelliğiyle şiddet, politika dışıdır, politikayı dışlayıcıdır. Beri yandan, 20. yüzyılda şiddet en ağırlıklı politik olgu olma eğilimi içindedir, ona göre. Tarihin en eski fenomenlerinden biri olan savaşın ve modern çağın bir ürünü olan devrimin güncelliği, şiddeti her zamankinden daha 'şiddetle' hissedilir kılıyor. Arendt, işte bu paradoksu tartışıyor kitabında. Arendt'in temel vargısı şu: 'Şiddetle değişen bir dünya, ancak daha çok şiddetin varolduğu bir dünya olur.' 'Terör', 'terörizm', 'şiddet' kavramlarının büyük bir yaygınlıkla ve dehşetengiz tehditkârlıkla kullanıldığı günümüzde, Arendt'in bu geniş ufuklu eserinin özel bir değeri var.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

20. Ulysses - James Joyce

20. Ulysses - James Joyce

Ulysses romanı, Dublin’de gezintiye çıkan iki farklı karakterin yaşadığı 24 saatlik bir zaman dilimini anlatıyor. 16 Haziran 1904 tarihinde geçen romanda, asıl ana karakteri ise mekan oluşturuyor. Romanın kurgusal temelini Homeros’un Odysseia adlı eseri üzerine kuran yazar, oluşturduğu karakterlerle okura kendi yaşamını ve düşüncelerini aktarıyor.

Joyce, roman karakterlerinden Stephen Dedalus’u düşünce bakımından “sanat”ı temsil eden genç bir adam olarak anlatırken; Leopold Bloom karakterini ise okurun karşısına “bilim”i temsil eden Yahudi bir reklam toplayıcısı olarak çıkarıyor. Buna göre Stephen daha soyut bir bakış açısına sahipken, Leopold ise somut bir fikirsel düzlemde ilerliyor. Ve söz konusu karakterler, esasında Joyce’un gençlik ile olgunluk dönemlerinin birer tasvirini oluşturuyor.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

İçeriğin Devamı Aşağıda

21. Tutunamayanlar - Oğuz Atay

21. Tutunamayanlar - Oğuz Atay

Ülkemizin en değerli yazarlarından biri olan Oğuz Atay’ın yazıldığı dönemde büyük tartışma konusu olmuş eseri Tutunamayanlar, 1972 yılında yayımlanmıştır. Eser, bilinç-akışı tekniğiyle döneme damgasını vurarak Türk Edebiyatı’nda yeni bir çağı başlatmıştır. Pek çok eleştirmen, Tutunamayanlar’ı Türk Dili’nde yazılmış en iyi eser olarak değerlendirmektedir.

Tutunamayanlar Oğuz Atay ismiyle özdeşleşmiş bir roman olarak, büyük yazarımızın hayatından izler taşımasıyla da kısmen otobiyografik bir eser olarak da değerlendirilebilir. Roman, son derece üst düzey diliyle çevirisi en zor romanlar arasında yer alır. Tutunamayanlar, sadece birkaç dile çevrilebilmiştir. “Het leven in stukken” adı altında Flemenkçeye (Hollanda Dili) çevrilen eser, eserin Hollandalı çevirmenine ödül kazandırmıştır.

Tutunamayanlar konusu itibariyle intihar eden arkadaşının geçmişini araştıran Turgut Özben’in, söz konusu arkadaşı Selim Işık’ın modern hayata neden “Tutunamadığı”nı öğrenme çabasını anlatmaktadır. Romanda Turgut’un karşılaştığı her kişi Selim Işık’ı tanıyan kişilerdir ve her biri Turgut’a Selim’in farklı yönlerini aktarmaktadır.

İletişim Yayınları’nın en prestijli kitaplarından biri olan Tutunamayanlar, ülkemizde olduğu kadar Dünya çapında da merak konusu olan eserlerden biridir.

Her yıl çok satan kitaplar arasında yer alan Eser, TRT Roman Ödülü’ne sahiptir. Tutunamayanlar romanının ilk baskısı 1000 TL gibi bir fiyat ile alıcı bulmuştur.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

22. Sofie'nin Dünyası - Jostein Gaarder

22. Sofie'nin Dünyası - Jostein Gaarder

Sofie’nin Dünyası; 3 bin yıllık felsefe geçmişini, öyküsel düzleme çekerek didaktik ve bir o kadar da akıcı bir anlatımla ele alıyor. Gaarder’in bu kitapta yakaladığı başarı, yazarın Oslo Üniversitesi’nde felsefe eğitimi alması ve daha da önemlisi bu alanda öğretmenlik yapıyor olmasından ileri geliyor.

Gaarder; Sofie’nin Dünyası’nda felsefenin temellerini, gelişimini ve yüzyıllar içinde geldiği konumu Sophie adlı bir genç kız ve onun hocası Alberto Knox’ın diyalogları şeklinde işliyor. Eserini okullarda verilen felsefe eğitiminin gerekli düzeyde olmadığından hareketle kaleme alan yazar, felsefe hakkında çok daha fazlasının peşinde olanlar için eşsiz bir kaynak olma özelliği taşıyor.  Bu kitabı okurken, siz de Sofie’nin her yaştan insanı kucaklayan bilgi dolu dünyasını keşfetmenin tadına varacaksınız.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

23. Deliliğe Övgü - Erasmus

23. Deliliğe Övgü - Erasmus

Erasmus 1536 yılında Basel kentinde hayata veda ettiğinde, arkasında bıraktığı yığınla eser arasında Deliliğe Övgü kendisine sonsuzluk bahşeden en önemli eseri olur. Çünkü bu eser ölümünden sonra Fransızca, Almanca, İtalyanca başta olmak üzere pek çok dile çevrilir. Zaman zaman Erasmus'un yaptığı şakaları kaldıramayan bazı ilahiyatçılar yasaklatsa da Deliliğe Övgü yüzyıllar boyunca halk tarafından çok okunur ve sevilir.

Çünkü Erasmus'un Deliliği, yani Stultitia'sı bir tanrıçadır, hem de lütfuna ereni dipsiz kuyuların karanlığından güneş ışığına çekip çıkaran ve yaşamı zevklere boğan bir tanrıça, yani bir kadın. Giyinişi, düşüncesi, davranışı ve yaşam şekliyle Minerva'nın, yani Bilgelik tanrıçasının tam zıddıdır.

Erasmus, Stultitia ile Minerva arasında retoriksel sanatların yardımıyla öyle içinden çıkılmaz bir labirent örer ki, okuyucu deliliğin mi bilgelik, yoksa bilgeliğin mi delilik olduğunu bazen karıştırır. Erasmus deliliği önce överek yerer, sonra da yererek över. Çünkü Erasmus'un yerdiği sıradan delilik, yani insana göre deliliktir; övdüğü ise kutlu delilik, yani Tanrı katında kutsal olan deliliktir. Kutlu delilik özünde hakiki bir bilgelik içerir.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

24. Yaratma Cesareti - Rollo May

24. Yaratma Cesareti - Rollo May

YARATMA CESARETİ, Amerikan psikolojisi ve varoluşçu psikoterapinin önde gelen ismi Rollo May'in en temel yapıtlarından biri. May, psikoloji, psikoterapi, felsefe ve sanatla yakın ilişkisinden ötürü, yaratıcılık konusunu ilginç bir perspektiften inceliyor. Tüm varoluşçular gibi o da kaygı olgusuna büyük önem vererek, değişimin kaygının içine gömülerek varılacak bir yaratıcılık düzeyinde gerçekleşeceğini vurguluyor. Geçiş dönemi psikolojisinin tüm olumsuzluğunu, yaratıcılığın zorunluluğu adına kutlayan May, 'yeni olan'ın her yerde fışkırdığı bir dünyada, insanın bilinçdışı kaynaklara güvenmesi gerektiğini savunuyor. Bunun için de yeni bir cesaret biçiminin bireyde yaratılmasına önemli katkılarda bulunuyor. Bu kitabın, kişiye kendi kaynaklarından yararlanmakta ve günümüzdeki ahlaksal çözülmenin çöküntüsü altında kalmadan yeni bir yaşam kurmakta düşünsel destek sağlayacağına inanıyoruz.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

25. Efendisiz Halklar - Harold Barclay

25. Efendisiz Halklar - Harold Barclay

30 yılı aşkın antropoloji öğretme tecrübem sırasında, öğrenciler arasında, hiçbir toplumun yönetimsiz var olamayacağı ve buna bağlı olarak her toplumun bir başının olması gerektiği mitinin çok köklü bir şekilde yerleşmiş olduğunu gördüm. Günümüz öğrencileri kilisenin dininden vazgeçmiş olsalar bile, milliyetçilik ve devletçilik dinlerinden vazgeçmediler. Çağdaş çoğulcu toplumlarda birliğin kaynağı olan, tutkal işlevi gören şey bu ikisidir. Demek ki, tıpkı ortaçağ toplumunun birliği için Tanrı inancının gerekli olması gibi, devletin ve yönetimin gerekliliği miti bu birlik için şart ve belirleyicidir. Barcley bu kitabında Aborijinlerden Pigmelere, Eskimolardan Santallara, Kızılderililerden Berberilere kadar dünyanın dört bir yanından onlarca topluluğu inceliyor; devletsiz bir toplum düşüncesinin ütopyacı bir düş olmadığını tersine insanlığın geçmişini karakterize eden bir sistem olduğunu ortaya koyuyor.

Bu kitabın mühim bir amacı, anarşinin uygulamada nasıl bir şey olduğuna dair fikir vermektir. Bu bağlamda, anarşi içinde düzeni sürdürmenin çeşitli yolları üzerinde düşünmeliyiz. Bu, sonuçta, daha genel bir sorunla, insan toplumunu belirleyen özgürlük ve otorite arasındaki dinamik karşılıklı etkileşim sorunuyla bağlantılıdır. Yine buna bağlı olarak, anarşinin yozlaşarak despotizme dönüştüğü, dönüşebildiği durumları gözlemlemeliyiz; bunun devletin kökenine dair de düşünmemizi gerektiren bir süreç olduğunu görebilmeliyiz. O halde, genel olarak şu soruya yanıt vermeye çalışacağız: Bu anarşik rejimlerden öğrenilecek bir şey var mı? Belki de, nihayetinde, bu kitap anarşist teoriye bir eleştiri getirecek ve buna bağlı olarak, toplumdaki özgürlük sorunlarına dair daha ileri bir kavrayış sunacaktır.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

İçeriğin Devamı Aşağıda

26. Ağustos Işığı - William Faulkner

26. Ağustos Işığı - William Faulkner

Ağustos Işığı, Faulkner'ın kendine özgü anlatım teknikleriyle Amerikan yaşamının çelişik öğelerini, uyumsuzluklarını ve Amerika tarihinde iz bırakan siyahlar ve ırkçılık sorununu deşen başyapıtlarından biri. Ağustos Işığı, Kuzey-Güney, beyaz-siyahi ayrışmasının yoğun olarak yaşandığı Mississippi'de, Faulkner'ın edebiyat haritasına yerleştirdiği 'Yoknapatawpha'da geçer. Romanın başkişisi Joe Christmas'ın, hem beyaz olduğu hem de siyahi kanı taşıdığı düşünülmektedir. Joe iki dünya arasında gidip gelirken her ikisinin de yabancısı olduğunu hisseder, yaşadığı kısır döngü, romanın psikolojik zamanında çapraşık bir iç deneyim olarak sunulur. Joe'nun tragedyasının diğer halkalarını Doc Hines, Miss Burden gibi karakterlerin siyahlar ve ırkçılık sorunu karşısındaki tavırları meydana getirir. Ağustos Işığı'nda Faulkner bilinçlilik akışı, iç monolog, 'flash-back' gibi anlatım tekniklerini belleklerde iz bırakan bir tarih anlatısıyla birleştirir.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

27. Germinal - Emile Zola

27. Germinal - Emile Zola

1860'larda Fransa'nın kuzeyinde maden işçileri, çetin koşullar altında yaşam mücadelesi vermektedir. Çalıştıkları ocaklarda her an iç içe oldukları göçük ya da grizu patlaması tehlikesinin yanı sıra, açlık ve sefaletle boğuşup dururlar. Son çare olarak gördükleri grev onlar için kaçınılmazdır artık. Her şeyi göze almaya hazırdırlar, içlerinde filizlenen umut en büyük destekçileridir. Ne yazık ki direnişleri acımasızca bastırılır. Şimdi geride sadece ölüm, kan, gözyaşı ve yok olan hayaller kalmıştır.

Germinal dünya edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden biri. İnsanların çektiği büyük acıyı son derece gerçekçi ve evrensel olduğu kadar etkileyici bir dille de kaleme alan Zola, bu romanıyla adeta bir destan yaratmış.

Her satırında okuru duygudan duyguya sürükleyen, kâh yüreğini burkan, kâh öfkelendiren, kâh umutlandıran, soluk soluğa okunacak bir eser.

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

28. Büyücü - John Fowles

28. Büyücü - John Fowles

Çağının yarı entelektüel bunalımlarını geçirmekte olan, Oxford mezunu Nicholas Urfe, İngiltere'nin kasvetinden ve aşktan kaçmak için ücra bir Yunan adasına İngilizce öğretmeni olarak gider. Tek başına sıkıntılı günler geçirdiği, şair olma hayallerinin de suya düştüğü bir sırada, gizemli milyoner Conchis ile tanışır... Büyücü insan zihninin labirentlerinde dolaşan metafizik bir eğlence trenidir adeta. Bu labirentlerde gerçeklikle sanrı arasındaki gri bölge kahramanımızca ihlal edilir. Birbiri ardına gelişen ürkütücü olayların, aşk ve ihanetin sonucunda Urfe başta kendi akıl sağlığı olmak üzere her şeyden şüphelenir bir duruma gelir.

Mitolojik öğelere ve Shakespeare'in ünlü oyunu Fırtına'ya çeşitli göndermelerin yapıldığı hikâyede John Fowles, savaşın acımasızlığını, bir Akdeniz adasının dinginliğini, insan zihninin karmaşık yapısını, kadın-erkek ilişkisinin doğasını, Tanrı ve özgürlük kavramlarını ustaca anlatımıyla irdeliyor. Gerçek özgürlüğün ancak kendini tanımakla mümkün olabileceği savından yola çıkılarak hayallerle gerçek deneyimler arasındaki ilişkiler, Fowles'un Prospero'su Conchis tarafından bir dizi yanılsama, maske ve gösteriyle çarpıcı bir biçimde sahneye konuyor. Büyücü'de, insanlığın karşı karşıya bulunduğu tehdit, Batı kültürünün duvarları arasına olduğu kadar insanın kendi bilincinin duvarları arasına da gizlenmiştir. Urfe gibi, içinde doğdukları kültürün sosyal yapılarınca dayatılan davranış kalıplarından uzak durma özgürlüğüne sahip olduklarını keşfeden bireylerin çabalarıyla varılabilecek yeni bir bilinç düzeyine yolculuktur bu.

Random House'un 20. yüzyılda İngiliz dilinde yazılmış en iyi yüz yapıt listesinde yer alan Büyücü, kişisel özgürlüğe ulaşmanın ve insanın kendini keşfetmesinin zorluklarına dair bir edebiyat şöleni...

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

29. Aydınlanmanın Diyalektiği - Theodor W. Adorno ve Max Horkheimer

29. Aydınlanmanın Diyalektiği - Theodor W. Adorno ve Max Horkheimer

Aydınlanma'nın Diyalektiği Frankfurt Okulunun en etkili olmuş yayınıdır. II. Dünya Savaşı sırasında yazılmış ve bir süre gizlice çoğaltıldıktan sonra 1947'de Hollanda'da kitap olarak basılmıştır. Yazarlar Önsözde niyetlerini şöyle açıklarlar: 'Aslında amacımız, insanlığın gerçekten insani bir duruma ulaşmak yerine neden yeni bir tür barbarlığa battığını anlamaktan fazlası değildi.' Ama kitap bütün bunların da ötesine geçer. Batı tarihinin doğuşunu ve öznelliğin, mitlerde temsil edildiği üzere, doğaya karşı mücadelede kendisini tanımlamasını, günümüzün en tehdit edici deneyimleriyle bağlantı kurar. Pratik hayattan koparılmış bilim, biçimselleştirilmiş bir ahlak, eğlence kültürünün güdümleyici doğası ve paranoit davranış yapısı, saldırgan bir antisem itizmin Aydınlanmanın sınırlarını belirlediğini iddia eder. Yazarlara göre bu öz-yıkımsal eğilim en baştan beri aydınlanmada içkin olarak vardı; yani Nasyonal Sosyalist dehşet modern tarihten bir sapma olmayıp, Batı uygarlığının en temel özelliklerinin ifadesiydi. Adorno-Horkheimer'e göre Batı aklının bu öz-yıkımı, toplum ile doğaya egemen olmanın tarihsel diyalektiğinden kaynaklanmaktadır. Bu ayrımı ideoloji haline getiren Aydınlanmanın izini söylencesel kökenlerine kadar sürerler. 'Mit zaten Aydınlanmadır ve: Ay-dınlanma mitolojiye geri dönmektedir.' Bu paradoks Aydınlanmanın Diyalektiği'nin temel tezidir.

30. Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu - Italo Calvino

30. Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu - Italo Calvino

'Italo Calvino'nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu adlı yeni romanını okumaya başlamak üzeresin. Rahatla. Toparlan. Zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin. Seni çevreleyen dünya bırak belirsizlik içinde yok oluversin' cümlesiyle başlayan, Calvino'nun yazarlık dehasını konuşturduğu, Calvino'nun Calvino'yu okuduğu, okurluk ve yazarlık üzerine bir başyapıt olan Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu, ilk kez özgün dilinden yapılan çevirisiyle Türkçede...

Ürüne buradan ulaşabilirsiniz.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir 👇

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
11
2
1
1
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın