Tüm Bildiklerinizi Unutun: 50 Yılı Aşmış Bir Efsane Olan Pink Floyd Hakkında 50 Bilgi
Birçok kişi onları “tüm zamanların en iyi grubu” diye niteledi. Konserleri dünyanın iki ucundaki insanları bir araya getirdi. 70’lerde yaşanılan Rock müzik patlamasının en büyük halkalarından birisiydiler. Değişim sürecinin tam ortasında doğan bir gruptular. Var olan sisteme ve aldatıcı düzene karşı agresif ama bir o kadar da gerçekçi bakan ve döneminde imkansızı başarmış bir topluluktular. Pink Floyd, müziğe iz bırakmış felsefi bir dinamo gibiydi… İşte bu efsanevi grubun deyim yerinde ise A’dan Z’ye her şeyini öğrenmek istiyorsanız sizi güzel, uzun ve sürükleyici bir Pink Floyd içeriği bekliyor... Bilmediğiniz çok şey olabilir...
Not: Pek çok kaynaktan derlenen bu içeriğimize kuşkusuz en fazla katkıyı Pink Floyd Türk sitesindeki bilgiler vermiştir.
Tavsiye: İçeriği okurken “The Wall” albümünü dinlemenizi tavsiye ediyoruz.
Pink Floyd
1. Pink Floyd'un kuruluşu
İlk dönemlerinde daha küçük bir kitleye seslenen grup kullandıkları görsel efektler ve sahne performansları ile kısa denilebilecek bir sürede ulusal kitleye sahip oldu.
2. Grup üyeleri;
David Gilmour (Gitar)
Roger Waters (Bas-Vokal)
Richard Wright (Klavye)
Nick Mason (Davul)
Syd Barrett (Gitar-Vokal)
3. Grubun bir araya gelme hikâyesi
4. İsim arayışları
5. Pink Floyd doğuyor (İlk kayıtlar ve ilk albüm)
6. The Piper at the Gates of Dawn (1966-1967)
7. “Yapabileceğimiz tek şey bizim sevdiğimiz kayıtlar yapmak. Eğer çocuklar beğenmezlerse, almazlar.”
8. Syd Barret’in gruptan ayrılması ve bağımlılık sorunları
9. A Saucerful of Secrets (1968)
10. “More” filmi müzikleri (1969) ve Ummagumma (1969)
11. Pink Floyd yükseliyor (Atom Heart Mother-1970)
12. Meddle (1971) ve La Vallee (1972)
13. Albümlerle ilgili kısa kısa...
14. 13 Yaşında Pompeii’yi canlı izlemek
15. Bir dönüm noktası (Dark Side Of The Moon-1973)
16. “Dark Side of the Moon” albüm kapağının hikâyesi
17. "Dark Side of the Moon" albümündeki sesler ve albümün diğer adı
18. “Pink Floyd beni hiç etkilemedi...”
19. Wish You Were Here (1975) ve Animals (1977)
20. Tanınmayacak halde olan Syd Barrett’in stüdyo ziyareti ve gözyaşları
21. "Animals" albüm kapağının hikâyesi
22. Pink Floyd'un meşhur domuzu
23. En iyi albüm “Wish You Were Here”
24. Pink Floyd’un duvarları (The Wall-1979)
25. "The Wall" albümü ne anlatır?
26. Grup üyeleri ile ilgili kısa kısa
Cenazede şarkı | Gilmour, Mason ve Wright 2003'te ölen menejerleri Steve O'Rourke için birleşip 'Fat Old Sun' ve 'The Great Gig In The Sky''ı cenazede çaldılar.
Satılan resimler | Pink Floyd`un kurucu üyesi Syd Barrett`in yaptığı resimler satışa çıkarıldıktan sonra toplam on adet resmine 55.000 pound (yaklaşık 156.000 TL) ödenmiştir
“David ve ben hiçbir zaman yakın arkadaş olmadık.' | Amerikanın ünlü talk show’u 60 Minutes programına katılan Waters kendisi ve gruptan ayrılışı hakkında sorulan sorulara cevap verdi ya da en azından öyle görünmeye çalıştı. Programda sunucu ve bir Pink Floyd hayranı olan Steve Kroft’un David Gilmour ile ilgili sorusuna şöyle yanıt verdi; “David ve ben hiçbir zaman yakın arkadaş olmadık. O bir kaç spot altında bile müzik yapmak isteyen biriydi ben ise sosyal, politik ve hatta felsefik konularla teatral sahneler hayal eden biriydim”
Yılbaşı hediyesi | Melody Maker`in 1971 albümü Meddle hakkında ilgisizce yazdığı yazıya sinirlenen grup derginin yardımcı editörü Michael Watts`a bir hediye gönderdi. Bir yılbaşı hediyesi olmasını bekleyen Watts paketi açtığında yaylı bir box eldiveni fırladı.
Big In Japan | 1960’larda Floyd önderi Syd Barrett`in annesi Cambridge Hill Road daki evlerine sık sık pansiyoner alırdı. Bunlar genellikle üniversite öğrencileri olurdu. Bir keresinde de gelecekte Japonya Başbakanı olacak Junichiro Kouzumi`yi misafir etmişti.
27. Another Brick in the Wall II ("Ben" değil "biz")
'Another Brick In The Wall II', Pink Floyd’un “The Wall” albümünde bulunan ve dünyaca büyük bir ün kazanmış bir şarkıdır. Single olarak yayınlanan bu şarkı 1968’den bu yana İngiltere’de yayınlanan ilk Pink Floyd single’ıdır ve Amerika listelerine olduğu gibi İngiltere listelerine de bir numaradan girmiştir. Şarkı 1979 Grammy’lerine de aday olmuştur.
Şarkı ana kahraman Pink’in öğretmenleri tarafından aşağılanması sonucu öğretmenlerine ve eğitim sistemine karşı çıkmasını anlatır. Birinci şarkı daha bireyseldi fakat bu şarkı “ben değil biz” teması üzerine kurulmuştur. The Wall albümü tek bir karakterin hikâyesini anlatmasına rağmen bu şarkısında bir kez bile ”ben” kelimesi geçmez. Bu uygun adım yürüyen çekiçlerle birlikte kurumsallık ve mahkumiyeti sembolize eder. Şarkı, konusu yüzünden birçok ülkede yasaklanmıştır. 1980’de Güney Afrika’da yaşanan bir okul protestosunun marşı haline geldiği için yasaklanması en ünlü örneklerinden biridir.
28. Comfortably Numb’ın gerçek hikâyesi
June Child, 1966’da Floyd kendine menejerlik şirketi oluşturduğunda bu şirkete giren ilk sekreter, şöför ve kişisel asistanlıklarını yapan kişiydi. June, Syd Barrett’in de bir dönem kız arkadaşıydı. Aşağıdaki hikâye ise onun ağzından:
“İngiltere'deki gösterilerinden birinde Syd, 22 Aralık 1967'de, Floyd ile birlikte Chrismas on Earth Continued’de çalıyordu. İlk olarak Syd’i bulamadık, derken ben onu soyunma odasında buldum. Kafası gitmiş, taş gibi kaskatı durur haldeydi. Sürekli, 'Syd, ben June! Bana bak!' diyordum. Boşluğa bakışları en ufak bir tanıma belirtisi göstermiyordu. Seyirci sabırsızlanmaya başladıkça, sahne amiri kapıyı gittikçe artan şekilde yumruklamaya başlayarak: 'Time to go! Time to go!' (Gitme zamanı) diye bağırıyordu. Biz ise Syd’i ayağa kaldırıp, çalması için toparlamaya uğraşıyorduk.
Konuşamıyordu. Tam olarak katatonik bir haldeydi. Roger Waters ve ben onu ayağa kaldırdık ve sahneye götürdük. Beyaz Stratocaster’ini boynuna geçirdik ve sahneye doğru yürüdü. Tabii seyirci onu bağışladı çünkü seviyorlardı. Grup çalmaya başladıkça o öylece durdu, kafası tripli haldeyken sadece durdu. Grup üç yada dört parça çaldıktan sonra onu oradan aldık. Başka bir şey yapmak şöyle dursun, tüm set boyunca orada bile duramayacaktı. Bu yüzden yaptıkları için Roger’in hakkını teslim etmek gerekir. Diğer ikisiyle birlikte repertuvarlarını yarım yamalak çaldılar. Peter ve Andrew (iki menejerleri) delirmiş saçlarını yoluyorlardı.”
Şarkının sözleri ise şu şekildedir;
Comfortably Numb – Keyifli Uyuşukluk
Merhaba, İçeride kimse var mı?
Yalnızca başını salla beni duyabiliyorsan
Evde kimse var mı?
Hadi ama, duyuyorum kendini kötü hissettiğini
Yatıştırabilirim acını
Ve ayağa kalkmanı sağlayabilirim senin yeniden
Gevşe, biraz bilgiye ihtiyacım var önce
Yalnızca temel şeyler
Gösterebilir misin bana neresinin acıdığını?
Azalttığın hiçbir acı yok
Uzak bir geminin dumanı tütüyor ufukta
Sen dalgaların içinden geçerek yaklaşıyorsun
Dudakların kımıldıyor ama duyamıyorum ne söylediğini
Çocukken ateşlenmiştim bir gün
Ellerim sanki iki balon gibiydiler
Şimdi aynı duyguyu bir kez daha yaşıyorum
Anlatamam, anlayamazsın da
Ben normalde böyle değilim
Şimdi keyifli bir uyuşukluk içindeyim.
Tamam, yalnızca bir iğne batması
Arık kalmayacak hiçbir aaaaaaaaaaaaaah
Fakat kendini belki biraz hasta hissedebilirsin
Ayağa kalkabilir misin?
Sanırım etkisini gösteriyor, iyi
Bu senin gösteriyi sürdürmeni sağlayacak
Hadi, gitme zamanı geldi.
Azalttığın hiçbir acı yok.
Uzak bir geminin dumanı tütüyor ufukta
Sen dalgaların içinden geçerek yaklaşıyorsun
Dudakların kımıldıyor ama duyamıyorum ne söylediğini
Çocukken, bir şey ilişmişti gözümün ucuna
Dönüp baktım fakat kaybolmuştu
Tanımlayamıyorum şimdi onu
Çocuk büyüdü, düş kayboldu... Ve ben
Keyifli bir uyuşukluk içindeyim.
29. The Final Cut (1983)
“The Wall” kayıtları sırasında Waters egemenliği eline aldı. Özellikle albümde Rick Wright'ın katkısı çok azdır. Bu durum Gilmour'un hoşuna gitmiyor, Waters'la olan rekabetini artırıyordu. Waters albümde olması gerektiğini düşündüğü şeyler yüzünden grup elemanlarıyla kavga ediyordu. Tüm bu kavgalara rağmen “The Wall” albümündeki Another Brick In The Wall (Part 2) ve Comfortably Numb gibi şarkılar büyük başarı kazanmıştı.
1983 yılının Mart ayında piyasaya çıkan bir anlamda “The Wall”un devamı niteliğindeki “The Final Cut” Waters'ın babasının ölümünü ve 2. Dünya Savaşının sinsi kimliğini gündeme getiriyordu. Albüm günün politik gelişmeleriyle ilgili, sözlerin iyice ön plana geçtiği bir çalışma oldu. İçerik bakımından The Wall albümünden pek farklı değildi. Bazı eleştirmenler albümü beğense de, bazıları The Wall albümünün artığı olduğunu söylediler. Pek çok otorite tarafından benzer şekilde eleştirilmiş grubun bir kriz içinde olduğu söylentileri konuşulmaya başlanmıştı.
Kendi toplumlarında ürkütücü hasarlara neden olan ruhsal çöküntüler ve ölümler üreten acımasızlığı lanetleyen Floyd, savaşsız ve dostluk dolu bir dünya tasarımını öne sürüyordu. Kendilerinin her zaman pasif yaşayıp soğuk ve dinsel olanın etkileriyle yaşamlarını yönlendirdiklerini, insani değerlerin böylesi insanlar tarafından öğretilmesi yerine kendilerinin üretmesinin zorunluluğunu ekleyerek sözü bitiriyorlardı.
30. “Dünyada ilk defa sana şarkımızı veriyoruz”
Prensip olarak şarkılarını toplama albümler için kimseye vermeyen grubun kurucusu Roger Waters, hit parçaları olan 'Wish You Were Here'i TRT’de 17 yıl boyunca yayınlanan Rock Market programının sunuculuğunu yapan Şener Yıldız’a vermiştir.
Şener toplama albümde kullanmak üzere 1987 yılında Roger Waters’dan şarkıyı nasıl aldığını şöyle anlatıyor:
”Gruba üç kez mektup yazdım, en sonunda kendimi acındırmak zorunda kaldım. Öğrenci ve parasız pulsuz olduğumu, Türkiye’de zor şartlarda rock müziğini sevdirmeye çalıştığımı söyledim”
Ve Şener mektuba Roger Waters’ın el yazısıyla şu şekilde cevap verdiğini aktarıyor:
”Türkiye gibi bir ülkede böyle bir çalışma yapıyorsun. Paran yok, öğrencisin. Çok üzüldüm, bu parçanın bestecisi benim, hakkı da bende. Biz bunu konuştuk ve dünyada ilk defa sana şarkımızı veriyoruz. Durumuna çok üzüldüğümüz ve acıdığımız için yapıyoruz. İşin altından kalkman gerekiyor…”
31. Roger Waters'ın gruptan ayrılışı
'The Wall'dan artan parçalar ile yapılan 'The Final Cut', aynı zamanda grubun içerisinde olduğu krizi de gözler önüne seriyordu. Bu albüm Waters’ın Pink Floyd adı altında yaptığı son albümdü. Aslında buna bir Waters solo albümü demek yanlış olmaz çünkü Gilmour’un etkisi çok az görülüyordu.
Roger Waters'ın, Rick Wright'ın albümde çalmasına izin vermemesi ve Nick Mason'ın albümdeki bazı parçalarda çalmasını istemeyişi sonucu kavgalar yaşanmış, David Gilmour da sadece tek parça seslendirmişti. Gilmour, Waters'a albüm için besteler yapabilmesi için albümü geç yayınlamasını teklif etmiş ancak Waters bunu kabul etmemişti.
Bir süre sonra Roger Waters ile David Gilmour arasındaki anlaşmazlık sonucu Roger Waters grubu dağıttığını açıkladı. Ancak David Gilmour Pink Floyd adını devam ettirmek istedi ve davayı kazandı.
Bu albümün ardından Waters gruptan ayrıldı ve Pink Floyd’a açtığı davalar sonucunda Pink Floyd’un isim hakkı hariç diğer grup elemanlarının elinden Floyd’a dair her şeyi aldı ve kendi yolunda ilerlemeye başladı.
32. Grupla ilgili kısa kısa...
Hall of Fame | Grup 1996'da 'Rock 'N Roll Hall of Fame'e girmeye hak kazandı Törende Roger Waters bulunmadı. 2005’te “İngiltere Hall of Fame”e girmeye hak kazanan Pink Floyd, tekrar tekrar dinlenebilen yapısıyla, anlatım zenginliği ve derin anlamları ile aşılamayacak birçok başarının altına imza attı.
Pink Floyd pulları | 2010 yılında Pink Floyd'un albüm kapakları, Royal Mail Postage tarafından posta pulları olarak basıldı.
Nick Mason’ın parası | Grubun en eski elemanı Mason, Roger Waters’ın bile olmadığı zamanlar dahil her albümde grupla beraber olmuştur. Mason’ı bu kadar süredir grupta tutan şey iyi bir baterist olmasının yanı sıra, ilk zamanlarda stüdyo paralarını ve konserlere ekipmanları taşıyan minibüsün parasını verebilecek maddi güce sahip olmasıydı.
Pompei’de Albüm | 1972 yılında Pink Floyd, Pompei’deki antik tiyatroda hiç seyircinin olmadığı bir live albüm kaydetti. İlk başta amaç Pink Floyd’un müziğini tarihle buluşturmaktı fakat albüm beklenenden daha fazla ilgi gördü.
“İlk olarak beyaz bir ev hanımını gördüğümüzde inanamadık” | 40 yıl boyunca duyduğunuz sesin aksine Clare Torry bir beyazdır. “Biz Madeleine Bell veya Doris Troy’u düşünüyorduk ve ilk olarak beyaz bir ev hanımını gördüğümüzde inanamadık” diyor Mojo dergisine Gilmour. “Sesini açışı istediğimiz kadar hızlı değildi ama neticede bildiğimiz ve sevdiğimiz ses haline dönüştü.” (Clare Torry, Great Gig In The Sky şarkısının vokalidir)
Waters ‘dan Mason’a “Speak to Me” hediyesi | “Speak to Me” bestesi için davulcu Nick Mason yazılması Waters’ın ısrarlı bir hediyesi gibiydi. “Ona bunu hediye ettim. Çünkü yaptığı hiçbir şey yoktu. Bir hediye gibiydi, O zaman doğruydu.”
33. “Waters, uzun yıllar Gilmour’un sözlerle hiç ilgilenmeyişine sinir oldu.”
1993 yılı 'Dark Side Of The Moon' albümünün 20. yıl dönümünde Los Angeles Times için Waters ile yapılan bir söyleşide Waters;
“Eğer eski ortaklarımın verdikleri söyleşileri okursanız hepsinin ‘biz sözlerle veya albümün neyle ilgili olduğuyla pek ilgili değildik’ dediklerini görürsünüz.”
Demiştir. O albümün belirli ortamlar için çalınıyor olması fikrinden nefret ediyordu. Ona göre bu beyinle ilgiliydi ve birinin zihnini yansıtıyor olmalıydı. Fakat;
“Geçen yıllar boyunca Dark Side of the Moon‘un kolay dinlenen, yumuşak bir müzik olduğu hissi edindim. Işıkları azaltırsınız ve keyifli bir New Age moduna gelirsiniz. Ve bu beni her zaman şaşırtır. Çünkü ben o zaman şarkıların bundan çok daha fazlası olduğunu düşünürdüm.”
Ayrıca Waters diyor ki;
“Hatırladığım kadarıyla David ve Rick ne kadar ton sağırı olduğum ve ne kadar söyleyemediğim konusunda büyük sorunlar yaşıyorlardı. Ayrıca Rick’in benim bas gitarımı akord ettiğine dair saçmalıklar var. Durumun böyle olup olmadığını anlamak için işin kendisine bakmanız yeterlidir. Belki benim onları tümüyle ezmeme engel olmalarının yolu vokal ve enstrüman yetersizliğim olduğunu söylemeleriydi.”
34. 1983-1994 arası solo dönemler ve “A Momentary Lapse of Reason (1987)”
1983'ten sonra 1994'e kadar grup elemanları solo albümlerini yayınladır. Bununla beraber 1987 yılında Roger Waters olmadan yaptıkları ilk albüm olan 'A Momentary Lapse of Reason” piyasaya çıktı. Ancak Roger Waters'ın grubu dava edeceği yönündeki tehditleri sonucu, albümde Pink Floyd adı altında sadece David Gilmour ve Nick Mason çalmış, Rick Wright ise albümde çalan diğer sanatçılar arasında gösterildi. Albümde dışarıdan bestecilerle beraberle çalışılmış ve grup bu yüzden eleştirildi.
Waters’sız ilk albüm A Momentary Lapse of Reason albümünde David her şeyi üstlenmiştir. Wright, bu albümde maaşlı bir eleman sıfatında klavyesini çalmıştır. Çünkü Waters onu manevi yönden çalamayacağı düşüncesine itmiştir. Grup bu albümde de büyük başarı sağlar ama Floyd sound’undan az da olsa uzaklaşırlar.
Ayrıca grup 1992'deki La Carrera Panamericana filmi için Dark Side of the Moon'dan bu yana ilk kez beraber beste yaptılar.
35. The Division Bell (1994) ve sonrası
Mart 1994'te David Gilmour, Wright ve Mason 'The Division Bell” albümünü yayınladılar. Albümün isim babası yazar Douglas Adams'dır. Albüm kapağının dizaynı Storm Thorgerson tarafından yapılmıştır. Albümdeki şarkı sözlerini Gilmour yazmış, kız arkadaşı Polly Samson da ona yardımcı yazar olarak eşlik etmiştir. Bu albüm çıkışından iki hafta sonra ABD'de 1. sıraya yükseldi.
Bu albüm belki de Meddle’dan sonra en güçlü müzikal sound’a sahip albümdü. Wright’ın tekrar gruba dönmesi ve Gilmour’un üstün kişiliği grubu eski haline getirmiştir. Aynı dönemde Roger Waters’ın beklenen solo çalışması Amused to Death bir milyon satışa ulaşırken The Division Bell 15 milyon’dan fazla satışıyla başarılarının üzerine başarı eklemiştir. Şüphesiz Pink Floyd’un etkisi çok uzun yıllar sürecek. Ama şu bir gerçek ki, Ayın Karanlık Yüzü’nde aydınlığa ulaşmak hiç de kolay olmayacak.
Albümün kapağının hikâyesi: Thorgerson’a göre bu albüm bir kaç tarihsel referans içeriyordu. Bunlardan biri kayıt açısından grubun Rick ve hatta damadı Guy Pratt’in de dahil oluşuyla ilk kez toplu halde çalışıyor olmasıydı. Bir diğeri Roger Waters, Syd Barrett ve David Gilmour’un kendi geçmişine dair göndermelerdi. Ayrıca geçmiş ve o günle ilişkili şarkılar da vardı. Ve tabii David’in albüm için belirlediği genel olarak insanlar arası iletişimsizlik ana teması. Elbette ki Pink Floyd bu konunun dışında değildi. Kısıtı iletişim, savunma halleri, izolasyon, anlaşmazlık, aynı anda karşıt duygular besleme, liyakatinden emin olamama, yaşananları bilmemek veya paylaşmayış. Çelişkili iletişim.
36. High Hope’daki saklı gerçekler
Şarkının bitiminde Pink Floyd yöneticisi Steve O’Rourke’un telefonu, David Gilmour’un oğlu Charlie tarafından cevaplanır.
Şarkının açılışında duyulan çan sesleri 'Fat Old Sun'un baş ve sonundakilerle aynı olup; sinek vızıltısı da 'Grantchester Meadows'dan alınmadır.
LP formatında iğne iç dairedeki son ses kanalına ulaştığında sonsuza kadar sürebilecek (pikabın kolunun plakla teması kesilmezse) kaydedilmiş olan bir kalp atışı duyulur.
37. Publius Enigma
1994 yılında Pink Floyd Division Bell turnesi zamanında “publius” isimli bir kullanıcı “alt.music.pink-floyd” adlı forum sitesine mesajlar göndermeye başladı. Gizemli bir tonda, içinde muğlak ipuçları bulunan bu düzensiz mesajlar insanları yeni albümü incelemeye, grupta tartışmaya ve Division Bell’deki bilmeceyi çözmeye davet ediyordu. Ayrıca bunun için ödül de vaad ediyordu.
16 Haziran’da Publius, forumdakilere bir işareti izlemelerini istedi: “Patlayan flaşlar, Doğu Rutherford, New Jersey, Temmuz 18, 22:30”. New Jersey’deki Pink Floyd konserinde o gece “Another Brick In The Wall” başlarken sahnenin ayağındaki büyük spot ışıklarla “Enigma Publius” yazısı görüntülendi. Bu olaydan sonra daha fazla kişi Publius’u ciddiye aldı ve heyecanla ipuçlarını araştırmaya başladılar ve bir şeyler bulduklarını düşündüler. Birçok teori üretildi ancak halen “publius” kullanıcı isimli kişinin kim olduğu bilinmemektedir.
38. 1995-2006 arası dönem
'The Division Bell' albümünden sonra uzunca bir süre yeni bir albüm çıkarmayan Pink Floyd, Mayıs 1995'te iki CD'den oluşan 'PULSE' adlı konser albümünü çıkardı. Kapak yine Storm Thorgerson tarafından yapıldı. Gerek 'The Division Bell', gerek 'PULSE' basından sert eleştiriler aldı. 95’te ise “Marooned” ile tek Grammy ödüllerini kazandılar.
1981 yılındaki Earls Court (Londra) konserinin ardından bir daha sahnede birlikte görülmeyen grubun orijinal kadrosu 2 Temmuz 2005 tarihinde Londra Hyde Park'ta düzenlenen 'Live 8' yardım konserlerinde 24 yıl sonra bir araya geldi ve 'Money', 'Wish You Were Here' ve 'Comfortably Numb' parçalarını canlı olarak çaldı.
2000’de “Is There Anybody Out There? The Wall Live 1980-81” konser albümü ve 2001’de 'Best of Echoes' yayınlandı.
2003’te 'Dark Side of the Moon' yeniden piyasadaydı. 2004’te ise Nick Mason “Inside Out” isimli Pink Floyd kitabını kaleme aldı.
39. Pink Floyd Astroidi
Uzayda gezen gezegenlerden küçük kaya parçalarına verilen isimlerden biri 19367 Pink Floyd.
İngiliz müzik grubu Pink Floyd’u onurlandırmak için 3 Aralık 1997’de keşfedilen astroid, güneş etrafında dünyanın 3.82-yıllına eşdeğer bir eliptik yörüngeye sahip. Çapı tam belirlenemese de yaklaşık 3 ila 6 km civarında olduğu tahmin ediliyor.
19367 Pink Floyd’un maksimum parlaklığı insan gözüyle görülebilen en parlak cismin 1/14958 u kadar.
Astroidlere kişi ve grup isimi verirken “pinkfloyd” yerine iki kelimeyle belirtmek alışılmadık bir durum. Çünkü genellikle tek kelime olarak yazılmasına rağmen Rolling Stones gibi bu astroid de 19367 Pink Floyd olarak anılıyor.
40. Syd Barrett ve Richard Wright’ın Ölümü (2006 ve 2008)
Gruptan ayrıldıktan sonra Syd Barrett evinde inzivaya çekilmiş ve kendini kaybetmişti. Artık Syd adının yerine orijinal adı Roger’ı kullanmaya başlamıştı. Daha eskiden resim eğitimi almış ve resim yapmakta olan Barrett, müzikten sonra da kendini resim yapmaya adadı.
Yıllar sonra David Gilmour bir doğum günü partisine Syd’i çağırmak için davetiye yolladı ancak Syd’in ablası tarafından iyi dilekler aldı.
1988’de Barrett’in üçüncü albümü 'Opel' piyasaya sürüldü. Bu albümde Syd’in yayınlanmamış şarkıları ve ilk iki albümdeki şarkıların değişik versiyonları bulunmaktaydı. 1993’te bu üç albüm “Crazy Diamond” Box Set’i olarak piyasaya sürüldü. Daha sonra 2001’de 'Wouldn’t You Miss Me' adlı Best Of’u yayınlanmamış iki şarkı ile beraber piyasaya sürüldü. 2003’te ise kendisini ve Pink Floyd’un ilk yıllarını konu alan 'The Pink Floyd and Syd Barrett Story' adlı DVD yayınlandı.
Syd Brrett 7 Temmuz 2006 günü, 60 yaşında iken Cambridge’deki evinde pankreas kanseri sonucu hayatını kaybetti. 2007'de ise onu anma konserinde Roger Waters sahne aldı, konserin sonunda ise sürpriz olarak Gilmour, Mason, Wright 'Arnold Layne'i çaldılar. Gecenin son şarkısında tüm konuklar beraber 'Bike'ı söylediler. Ancak Roger Waters, diğer Floyd üyeleriyle sahneye çıkmadı.
Grubun piyanisti Richard Wright da 15 Eylül 2008 tarihinde açıklanmayan bir kanser çeşidinden dolayı yaşamını yitirdi.
41. Pink Floyd belgeselleri | The Pink Floyd Story: Which One's Pink? (Türkçe Alt yazılı)
42. Pink Floyd albümlerin liste performansı
Bu konuda hazırlanan illüstrasyonda grubun 1 numarada yer alan albümlerinden listeye hiç giremeyen albümüne kadar (DNC – Sayılmayan kolonunda gösterdiği gibi) tümüne yer verilmiş.
Grubun ilk albümlerinin Amerika’daki satış grafikleri özellikle 'The Dark Side of the Moon' ve 'The Wall' albümlerinin başarısı düşünüldüğünde eski Pink Floyd hayranlarını dahi şaşırtacak ölçüde zayıf olduğu görülüyor.
Syd Barrett önderliğinde 1967 Aralığında çıkarttıkları 'The Piper at the Gates of Dawn' albümleri listeye 196. sıradan girdikten sonra Ocak 1968’de 131. sıraya kadar yükselmiş.
Bir sonraki albümleri 'A Saucerful of Secrets' ise 200 albümlük listeye dahi girememiş. İbiza adasında yaşanan eroin müptelasının anlatıldığı üçüncü albüm 'More' film müziği de ilk olarak listeye giremiyor ancak 'Dark Side'ın büyük başarısının ardından giriş yapabilmiş.
Daha sonra gelen dört albüm ise (Ummagumma, Atom Heart Mother, Meddle ve Obscured by Clouds) yavaş yavaş grubun kendini listelerde daha üst sıralarda göstermesine neden oluyor. Atom Heart Mother 1970 yılında 55 numaraya ve Dark Side patlamasından bir yıl önce Obscured Ağustos 1972’de 46 numaraya kadar yükseliyor.
'The Dark Side of the Moon' 1973 Mart ayında piyasaya çıktığında listeye 95. sıradan girdi. Bir numaraya ulaşması için ise 2 ay geçmesi gerekti. Daha sonra ise sadece Amerika’da 20 milyondan fazla satacaktı.
Böylece klasik albümler serisini başlatan grup aynı zamanda listelerde de en üst sıralarda yer almayı başardı. 12. sıradan listeye giren 'Wish You Were Here' ikinci haftasında 1 numaraya ulaştı. 'Animals' albümü en fazla 3 numaraya kadar çıkabilirken, 'The Wall' albümü ise 1980 yılında 10 kez platin plak ödülünü alarak 1 numaraya ulaştı.
Roger Waters Pink Floyd’a veda ettiği ve klasik rock’ın modasının geçtiği düşünülen yıllarda yaptıkları 'The Final Cut' albümü 6. sıraya kadar yükselebildi. 1987 yılında çıkan 'A Momentary Lapse of Reason' ve 'Division Bell' ciddi şekilde eleştirilmesine karşın Final Cut’dan çok daha fazla başarılı oldular. Momentary 3 numaraya kadar yükselirken, The Division Bell ise doğrudan 1 numaradan giriş yapan ilk Pink Floyd albümü oldu.
Bugüne gelecek olursak 'The Endless River' Taylor Swift ve Foo Fighters’ın albümlerinin çıktığı döneme denk geldi ve 16 Kasım’daki ilk haftasında 170 bin adet satarak 3 numaradan listeye girebildi.
43. "Waters"sız Floyd
Waters ve Gilmour cepheli Floyd 1985 yılında Waters’ın ayrılmasıyla sonlandı. Waters diğerleri onsuz devam etmek istediğinde onlara öfkeli bir şekilde dava açtı. 1987 yılında Rolling Stone dergisine şunları söyledi:
“Gilmour, Mason veya Wright’ın sözleri yazmaya çalışmasının bir anlamı yok. Çünkü onlar asla benim kadar iyi olamazlar. Gilmour için sözler üçüncü derece önemlidir. Ve hep öyle kalacak. Yaptıklarımla kıyaslayınca sanırım aynı fikirde olacaktır.”
Ayrılığın üzerinden yıllar geçtikten sonra Roger Waters ve yeni Pink Floyd 'The Dark Side of the Moon' albümünü ayrı ayrı defalarca seslendirdiler. 1994 yılında, Waters-sız Floyd, 14 gecelik Londra konseri dahil Dark Side’ı turnede seslendirdi. Bu konserlere Waters’da çağırılmıştı. “Bunun hayranlar için iyi olacağını düşündüm” dedi Gilmour. “Yapmayacağını bildiğim için rahattım ama yine de nazik bir öneriydi” dedi. 2006 yılında, Waters bir kaç gösteriye Nick Mason’un da katıldığı turnesinde tümünü seslendirdi. Bu sırada Floyd isminden ayrılan Gilmour yanına Wright’ı da alarak gerçekleştirdiği turnede Dark Side’dan seçtiklerini seslendirdi.
2005 yılında, klasik kadro mini bir set seslendirmek için Live 8’de bir araya geldiler. Bu bir seferlik konserde Dark Side’dan üç parça yer alır (“Speak to Me,” “Breathe,” ve “Money”) Bunun yanı sıra seçilen diğer şarkılar (“Comfortably Numb,” “Wish You Were Here”).
44. Pink Floyd kronolojisi
45. Şarkılarla ilgili kısa kısa
Uçuş | “Learning To Fly” şarkısının başında duyulan kuleyle pilot arasındaki konuşma gerçekten de Nick Mason’un uçuş dersleri sırasında yapılmış görüşmeye aitti.
'Ellerim sanki iki balondu” | Comfortably Numb şarkısında geçen “My hands felt just like two balloons – Ellerim sanki iki balondu” sözü gerçekten de Roger Waters’ın çocukluğunda yüksek ateş sonucu yaşadığı bir halüsinasyon sonucu hissettiği bir durumdu.
David Gilmour’un otomobilinde kayıt | “Wish You Were Here” şarkısının başındaki hışırtılı, düşük kalitedeki radyo tarama sesi David Gilmour’un otomobilinde kaydedildi. Bunun için cihazlar Abbey Road stüdyolarının dışına taşınmıştı.
Liverpool taraftarlarının tezahüratı | Meddle albümündeki “Fearless” şarkısının sonunda stadyumda söylenen şarkı Liverpool takımı taraftarlarınca her maçta söylenen bir tezahürattır.
Roy Harper vokali | “Have A Cigar” şarkısındaki vokali hemen tanıyamamanızın nedeni şarkıyı İngiliz folk şarkıcısı Roy Harper’ın söylemiş olmasıdır ve plak şirketi yöneticisinin ağzından söylenmektedir.
Halüsinasyon | “See Emily Play” şarkısının tümüyle bir halüsinasyon sonucu yazılmış olması ihtimali yüksektir. Syd Barrett şarkıyı konserleri sonrası ormanlık bir alanda uyandığında gördüğü bir kız için yazdığını söyler, fakat kızın gerçek olmadığı söylenir.
Syd akrostişi | Syd Barrett için besteledikleri “Shine On You Crazy Diamond” şarkısının sözleri Syd olacak şekilde akrostiş yapılmıştır.
Any Colour You Like | Dark Side of the Moon albümündeki bu şarkının hikâyesi Roger Waters’ın Cambridge’de yaşarken gözlemlediği bir olaya dayanıyor. Cambridge’e kamyonet ile satıcılar gelirmiş ve tabak, bıçak, çatal ve benzeri şeyler satarlarmış. Satışı yaparken de böyle seslenirlermiş.
Gizli Caz öğesi | Wish You Were Here parçasının sonunu yeterince yüksek dinlerseniz belki caz virtüözü Stephane Grappellinin keman solosunu duyabilirsiniz. Kendisi o tarihte Abbey Road stüdyolarında yan odada çalışmaktaydı.
“Eclipse”in sonunda Beatles | “Eclipse”in en sonunda sağ kanalda Beatles’in “Ticket to Ride” bestesi duyulur. Parça biterken çok yüksek seste dinlendiğinde orjinal versiyonlarında duyulur ancak bildiğimiz kadarıyla meşhur dörtlü bunun için herhangi bir telif istememiştir
Hiç Yayınlanmamış “The Great Gig in the Sky” | Rick Wright`ın en güzel bestelerinden The Dark Side of The Moon klasiği “The Great Gig in the Sky”`ın hiç yayınlanmamış bir versiyonu. Ölüm üzerine söz yazılmamış bu parçanın ilk hali keman ve hatta kilise korolarıyla tamamlanmaya çalışılmıştı. Bir gün Alan Parsons'un tavsiyesiyle gelen Clare Torry parçanın gidişini değiştirdi. Kayıttan sonra hiçbirşey söylemedi grup. İyi veya kötü hiçbir şey ve 60 poundunu alıp gitti… Şarkıyı buradan dinleyebilirsiniz
'Uzaylı seni seviyorum' | Parçada yer alan gizli mesaj da 'silence in the studio' (Stüdyoda sessizlik!) denilmektedir. Ayrıca şarkının 19:06 ve 19:07 süreleri arasında müziğin tekrar çıkışa geçtiği anda arkadan elektronik bir sesle Türkçe 'Uzaylı seni seviyorum' denildiğini rahatça duyabilirsiniz. Tabii bize de öyle geliyor olabilir. Buradan dinleyebilirsiniz. Yorumu size bırakıyoruz.
Dark Side of the Rainbow | 1994 yılında yine ortaya bir iddia atıldı ve Dark Side of the Rainbow ile Wizard of Oz filmine soundtrack olduğu söylendi. Hem film hem de albüm senkronize bir şekilde başlatılınca birbirleriyle uyumlu bir şekilde hareket ediyordu. Şarkılar ve filmdeki sahneler aynı duygulardan bahsediyordu. Grup albümü yaparken The Wizard of Oz – Oz Büyücüsünü izlemediğini iddia eder. Fakat bu ikisini senkron etmekten hoşlanan milyonlarca komplo teoriciyi durdurmamıştır. Ayrıca 23 dakikalık “Echoes” da tesadüf bir şekilde Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey final sahnesiyle de sinamatik bir uyum içerisindedir.
46. The Endless River (2014)
Richard Wright’ın ölümünden sonra Pink Floyd’un albüm çıkarması bir hayal gibiydi. Ama grup tüm sevenlerinin hayallerini “The Endless River” ile gerçeğe dönüştürdü. Bu yeni albüm Gilmour, Mason ve Wright tarafından Pink Floyd’un son albümü olan The Division Bell kayıtları zamanı 93-94 yıllarında kaydedilen parçalardan oluşuyor. David Gilmour’un eşi Polly Samson’ın bildirdiğine göre albümde Rick Wright’ın son kaydettiği parçalar bulunuyor.
'The Divison Bell' albümünün son şarkısı olan 'High Hopes' şarkısının sondan bir önceki sözü “The Endless River”dı. Yani bir başka değişle bu albümün adı Pink Floyd’un anısına dayanıyor.
'The Division Bell' albümü ve 'The Endless River' albümü arasında 20 yıl var ama albümler arası en uzun ara veren grup değil. The Who’nun 24 yıl ara ile “It’s Hard” ve “Endless Wire” Eagles’ın ise “The Long Run” ve “Long Road Out of Eden” albümleri arasında ise 28 yıl ara var.
Plağın yapımına eski Roxy Music gitaristi ve uzun zamandır David Gilmour ile çalışan Phil Manzanera 2012 yılında David Gilmour’un ona 1993’de Division Bell kayıtları sırasında yapıp kullanılmayan yaklaşık 20 saatlik çok kanallı ses kayıtlarını 6 hafta boyunca teker teker dinleymesiyle başlanmış.
Olağanüstü arşivleme sistemleri sayesinde kullanılan kayıtlar arasında 1968 yılında Rick Wrigh’ın Royal Albert Hall salonunda bulunan çok değerli kilise orgu ile yaptığı yarım saatlik ses kaydı da kullanılmış.
47. Rick Wright anısına "Anısına"
48. “Pink Floyd artık bitti”
Pink Floyd’un solisti David Gilmour Classic Rock dergisinin Eylül 2015 sayısına verdiği söyleşide Pink Floyd’un artık sona erdiğini söyledi.
Syd Barrett’den sonra gruba dahil olan Gilmour, ”48 seneden beri Pink Floyd’un içindeyim. Benim için bu kadarı yeterli” açıklaması yaptı. Barrett’in ve Rick Wright’ın ölümüyle iki kişi kaldıklarını belirterek,
'Rick’siz Pink Floyd’a devam etmek bence doğru değil. Bu sahte bir oyun olur. Birlikte harika zamanlar yaşadık. Ancak o günlere yeniden geri dönülemez. Zaten artık gidip Pink Floyd olarak stadyumlarda çalmak istemiyorum. Şu an sadece kendim için bir şeyler yapmaya çalışıyorum.”
'Elbette bir efsane olan Pink Floyd’u sahnede izlemek isteyen müzikseverler vardır. Ama maalesef bu benim sorumluluğumda olan bir şey değil. Benim yaşıma gelen biri sanırım ne yapmak istiyorsa onu yapmalı”
'The Endless River sürekli akan bir müziğin 55 dakika boyunca dört ayrı parçayla gittikçe yükselişinden oluşuyor. The Division Bell’den bu yana devam eden fakat The Division Bell’in son parçası High Hopes da geçen ‘the endless river sonsuza kadar’ sözüyle devam eden bir sürecin sonu.
Bu albümün tek konsepti ben, Rick ve Nick’in birlikte çok eskilerde yaptığımız fakat nasıl yaptığımızı unuttuğumuz bir şekilde çalışımızdı ve bu birden anlaşılabiliyordu”
diyor Gilmour. Nick mason ise;
”Sanırım Rick bundan çok hoşlanırdı. Bence bu plak yaptıklarını hatırlamak için gayet iyi bir yol oldu. En önemli parçası ise Rick’in yaptıklarını dinleyişimizdi çünkü yokluğunda onun ne kadar özel bir müzisyen olduğunu fark etmiş olduk.”
49. The Endless River albümü ile ilgili kısa kısa...
Eski kayıtları toparladıktan sonra üstüne yeni yapılan kayıtların toplam süresi bir ay sürmüş. Ancak mikslere başlandıktan sonra da gerektikçe kayıtlar yapılmaya devam etmiş.
2014 Ocak ayında internette dolaşmaya başlayan Pink Floyd Secret Rarities 1983-1993 Outtakes adlı albümde yer alan 4 isimsiz demoların 3 tanesinin bu yeni albümde yer aldığı ortaya çıktı.
1993 yılında The Division Bell ile birlikte hazırlanan ve The Big Spliff adını alan enstrümantal ambient albümün hiç kullanılmadığı ortaya çıktı.
Teorik fizikçi Stephen Hawking’in Talkin’ Hawkin’ parçasında yer aldığı ortaya çıktı. Hawking’in elektronik sesi, daha önceki The Division Bell albümünde de ‘Keep Talking’ şarkısında sesiyle yer almıştı. Yeni parçanın devam niteliği taşıdığı düşünülüyor.
Bir diğer bilgi de 2008 de vefat eden Rick Wright, albümdeki 18 parçanın 12’sinde David Gilmour ile birlikte bestelere katkıda bulunmuş.
Pink Floyd konserlerinden önce gerilimi yükseltmek atmosfer oluşturmak adına yayınlanan 22 dakikalık efektlerden oluşan ses kaydı için tıklayınız
Albümün kapak tasarımı 18 yaşındaki Mısırlı dijital resim sanatçısı Ahmed Emad Eldin’e ait.
Grubun son albümü The Endless River İngiltere’de, piyasaya çıkış tarihi ile birlikte listelere hem en erken hem de en üst sırada giriş yaptı. Aynı şekilde Hollanda albüm listelerine de 1 numaradan giriş yaptı. Albüm, İtalya listelerine ise 2 numaran giriş yaptı. Avustralya listelerine giriş sırası ise 3 numara. Yani Pink Floyd 20 yıl sonra 1 numarada
İngiltere’de plak satışları 1997 yılından bu yana ilk kez milyonu geçti. Bunun sebebiyse piyasaya çıktığı hafta 6.000 adetten fazla satarak milenyumun en çok satan ilk plağı ünvanını kazanan Pink Floyd, The Endless River albümü. Yetkililerin verdikleri rakamlara göre sadece beş yıl önce İngiltere’de 3 milyon poundluk bir sektör halinde inen plak endüstrisi Pink Floyd’un da rekor kıran talebinin de katkısıyla bugün tekrar 20 milyon poundluk bir sektör haline döndü. Böylece 1997’den bu yana düşüşte olan sektör ilk kez tekrar yükselişe geçti.
50. Ödülleri ve etkiledikleri
Ödülleri;
Pink Floyd pek çok ödüle aday gösterildi ve pek çok ödül kazandı. Grup 1980 yılındaki Grammy ödül töreninde 'Best Engineered Non-Classical Album' dalında, yine aynı yıl düzenlenen BAFTA ödül töreninde 'En Orijinal Şarkı' (Waters'a) ve 'En İyi Sound' (James Guthrie, Eddy Joseph, Clive Winter, Graham Hartstone ve Nicholas Le Messurier'a) dallarında ödüle lâyık görülmüştür. Floyd 1995 yılındaki Grammy ödül töreninde 'Marooned' ile 'En İyi Entrümantal Rock Şarkısı' dalında ödül kazanmıştır. Pink Floyd, 2008 yılıda çağdaş müziğe katkılarından dolayı Polar Müzik Ödülü'ne lâyık görülmüş, ödülü Waters ve Mason İsveç kralı XVI. Carl Gustaf'ın elinden almışlardır. Grup 17 Ocak 1996'da Rock and Roll Şöhretler Kulübü'ne, 16 Kasım 2005'te Birleşik Krallık Şöhretler Kulübü'ne kabul edilmiştir. Gilmour ve Mason orada bulundu. Wright ameliyat olduğu için katılamazken, Roger Waters Roma'da olduğu için videosuyla törene katıldı.
Etkiledikleri;
Çok sayıda sanatçı Pink Floyd'un müziğinden etkilenmiştir. David Bowie, Syd Barrett'ı büyük bir ilham kaynağı olarak tanımlamaktadır. The Edge, ilk gecikme pedalını Animals albümündeki açılışı duyduktan sonra almıştır. Pet Shop Boys Marillion'un gitaristi Steve Rothery de Wish You Were Here albümünü büyük bir ilham kaynağı olarak göstermektedir.
Bunun dışında pek çok grup Pink Floyd'dan etkilenmiş ve şarkılarını cover'lamışlardır. Bunlardan bazıları: Moğollar, Kurtalan Ekspres, Foo Fighters, Dream Theater, My Chemical Romance, Porcupine Tree, The Mars Volta, Queen, Oasis, Iron Maiden, Stone Temple Pilots, Tool, Queensryche, 30 Seconds to Mars, Scissor Sisters, Rush, Radiohead, Gorillaz, Mudvayne, Nine Inch Nails, Korn, System of a Down, Smashing Pumpkins'dir.
Bonus: Yeni başlayanlar için Pink Floyd dinleme rehberi ve tavsiyeler
Eğer Pink Floyd dinlemeye yeni başlayacaksanız, önerilen bazı şeyleri de dikkate almanızda fayda var. İşte o önerilerden bazıları;
Eski albümleri uçuk, yeni albümleri hafif kaldığı için yenilerden (bkz: the wall) sonrasından dinlenmeye başlanarak daha ağır olan eskilere uzanılmalıdır.
Sadece müziği değil, sözleri için de dinlenmeli, gerekirse bu uğurda ingilizce kursuna da gidilmelidir
Önce Syd Barrett tanınmalı. Neyin nesi olduğu, neden delirdiği, neden ayrıldığı öğrenilmeli sonra diğer albümlere geçilmelidir.
Biraz da sarap içmek gibidir Pink Floyd dinlemek. örfü adabı olmaz, alın dinleyin, beğenmezseniz başka bir albümünü dinleyin. Sonra başkasını... Sadece güzel değilmiş deyip bırakmayın. Tüm albümlerini ikişer kez dinleyin
Live At Pompeii belgeselini izleyerek başlayın.. Belgesel bittiğinde dünyadan bir parça olmadıklarını anlayacaksınız.
Yeni başlayanlar için en iyi 10 Pink Floyd şarkısı
10-) Money
9-) High Hopes
7-) Time
5-) Hey You
4-) Run Like Hell
2-) Echoes
1-) Comfortably Numb
Hikâyeler Bonusu: Bakın bazı insanlar Pink Floyd’u nasıl anlatmış... Eğer olur da üşenmezseniz ve okumak isterseniz...
Pink Floyd
İçinde olup da karşıda durmak
Yaşıyor olup da karşıdan bakmak
Duvarı yıkıp, kapıyı açmak
Gökyüzüne bakarak yaşamak
Hiç dinlemeseydim, hiç haberim olmasaydı bu adamlardan, kesinlikle daha mutlu, evet mutlu ve dengeli bir insan olarak hayatımı sürdürebilirdim. Temelinden tekrar tekrar şekillenmiş mutsuz huzurumun anahtar deliğidir Pink Floyd. Oradan bakınca, her şey anlam kazanır.
Bütün soruların ilk harflerini oluşturmuş, ben büyüdükçe soruları baştan aşağıya değiştirmiş, bin bir tane cevap bulmuş, yetmemiş bütün cevapları da durmadan değiştirmiş, değiştiren, değiştiriyor olan, sadece 'grup' demeye dilimin varmadığı, yıkıcı bir tutku.
Farkındalığın farkındalığının ne biçim bir halt olduğunu ilk fark ettiren, etrafa aynı bakamamayı, etrafta aynı yaşayamamayı sağlayan, baştan aşağıya mavileri giydirip, gittiğini bildiklerinin ardından 'Shine On' diyebil diye umudu da iç cebe sıkıştırmayı ihmal etmeyen, hayatın nesnesi değil öznesi olmak için yaşı her ne olursa olsun, 'kendisine söylenenleri öylece yapmaya karşı direnen ve sürekli merak eden bir çocuk' olanlara ve hep o civarda kalacaklara, şeylerin karanlık yüzünün en sade ve bir o kadar görkemli gülümsemesi..'
Parıldayan çılgın bir elmas: Pink Floyd
İlk kez “The Final Cut” albümüyle kendileriyle tanıştığımda 16 yaşındaydım. Abim İstanbul’da üniversitede okurken temin ettiği, içinde İngilizce sözlerinin olduğu, Türkçe çevirilerinin de yapıldığı ve yorumlandığı bir edebiyat dergisiyle birlikte, kasetini de eve getirmişti. Mono bir teypte ilk dinlediğimde tepkim, bilinmeyene, verilebileceğim sıradan bir tepkiydi sadece.
“Ne biçim bir müzik bu böyle?”
Karmaşık, algılanması zor, herkesin dinlediğinden, çevrede, televizyonda, radyoda çalınanlardan çok farklıydı. Kulak alışkanlığıma uymayan bir yanı vardı. Garip gelmişti, ama çekiciydi. Sıra dışıydı, ama sanki sırf benim için çalıyorlardı.
Elektronikti ama duygu yüklüydü. Dinledikçe hoşlanmış, hoşlandıkça tekrar tekrar dinlemeye başlamıştım. Dinlerken de aynı anda hem Türkçe sözlerini okuyordum, hem de bildiğim kadarıyla İngilizce sözlerini takip etmeye çalışıyordum.
Belirli bir aşamadan sonra daha derini görmeye başladım. Sözlerinde verilmek istenenleri, simgelerin ardında vurgulanmak istenenlerin farkına varmaya başladım. Benim gönlümde ayrıcalıklı bir yer edinmeye başlamıştı. Bu topluluğu, “The Final Cut “ albümüyle gözümde bu kadar ayrıcalıklı hale getirişin nedenini küçücük adımlarla anladım. O kadar ayrıcalıklı olmasını sağlayan besteleri ile sözlerinin arasındaki uyumu keşfedebilmemin verdiği bir hazdı. Her albümünü tek tek incelemeli, içindeki farklılıkları aramalı ve bu arayış sonundaki buluşun tadına varmalıydım. İnceledikçe ayrıcalığı daha da büyüyordu.
Burada olsaydın keşke...
O hüzünlü gitar soloyu ilk duyduğumda 15`imde olmalıyım. Gitarın açtığı yoldan bir bateri atak yapıyor, sonra bir çığlık, ağır melodik motiflerle ilerleyen parçayı yırtarcasına yükseliyordu:
“Hatırlıyor musun, gençliğinde güneş gibi parıldardın
Şimdi semada kara deliklere benziyor bakışların
Patlat kendini çılgın elmas
Haydi gel ve parılda!..'
Kim bilir kaç uykusuz gecenin ortağıydı, kapağında yanarak el sıkışan adam olan bu albüm; kaç ayrılık kabusunun, kaç kavuşma hasretinin yoldaşıydı.
'Şimdi aynı akvaryumda yüzen iki yitik ruhsuz yalnızca
Yıllar yılı aynı eski toprakları aşındırarak ne bulduk ki? Aynı eski korkulardan başka...
Burada olsaydın keşke...'
Şarkıya ilham veren adamın gerçek öyküsünü nice sonra öğrendim. (Pink Floyd, Stüdyo İmge, 1996) Adı; Syd Barret`ti. Cambridge Lisesi`nden arkadaşı Roger Waters`la okul çıkışı, burs paralarını barlarda harcar, geceleri motor yarıştırır, sonra uyuşturucu ve seks için eve kapanırlardı. O yıllarda bir yandan gitar çalmayı öğreniyor, bir yandan da Rolling Stones dinleyip, ilerde kuracakları grubu hayal ediyorlardı.
İlk albümde tüm sözleri Syd Barrett yazmıştı. Yan yana düşen çılgın sözcüklerden şaşırtıcı mısralar oluşturan inanılmaz sözlerdi bunlar... Syd bir dahiydi; ama fazla 'uçmaya' başlamıştı. Güne, kahvesine acid atarak başlıyor, günde 3 - 4 kez tribe giriyordu. Cromwell yolunda harabe bir evde, Pink ve Floyd adında, kendisi gibi acid düşkünü iki kedi ve bir sürü insanla birlikte yaşıyordu. 1967`de çevresine bir 'duvar' ördü ve hepten içine kapandı. Katıldıkları TV programlarında boş bakışlarla oturuyor, konserlerde saatlerce aynı akorları basıyordu. Sonunda 1968`de, adını verdiği ve ilk albümünün bütün sözlerini yazdığı gruptan kovuldu. Pink Floyd, 'çılgın dahi'sini kaybetmişti.
Annesi Syd`i bir sanatoryuma yatırdı. 8 yıl orada kaldı. Bütün gün televizyon karşısında oturup şişmanlıyordu. O, hayattan koparken, Pink Floyd şöhrete kavuştu. Dark Side of the Moon`la hepten patlamışlardı. 1975`te yeni bir albüm için Abbey Road stüdyosuna girdiklerinde tuhaf bir şey oldu. Hep önce müziği yapıp, sonra üzerine söz yazdıkları halde bu kez David`in hüzünlü gitar solosunu duyan Roger, Syd için bir şarkı yazmak istedi 'Keşke burada olsaydın' döküldü dilinden... Sonrasını Rick Wright anlatıyor:
“Echoes' (Yankılar) albümünü alıp CD - çalarıma koyduğumda, 15 yaşında başucumdan eksik etmediğim albümün kapağındaki 'tokalaşırken yanan adam' geldi gözümün önüne... Buruk gitar soloylo başlayan parçayı seçtim ve onun hüzünlü tellerine tutunup çeyrek asır öncesine geçtim:
'Hatırlar mısın, gençliğinde güneş gibi parıldardın'
Şimdi semada kara delikler gibi bakışların... (..)
Keşke burada olsaydın...'
Pink Floyd bize çok güzel şeyler öğretti...
Pink Floyd’dan okulların aptal insanlar yetiştirdiği ya da her çuvalladığımızda tek suçladığımız ve her çuvallama sonrası tek yanında olmak istediğimiz kişinin anne olduğunu, müziğin belli bir alanda ve zaman dilimi içinde sınırsız olmadığını, Tanrı’ya da konser verilebileceğini (Live At Pompeii), Bas gitarın nasıl aktif bir şekilde çalınabildiğini öğrendik...
Pink floyd, doğmadan önce kaybedilmiş bir babanın, aşırı koruyucu bir annenin, öğretmen zulmü ve basmakalıpçılığının, kapitalizmin ve kapitalizmi üst bir düzeyde temsil eden şöhret hayatının, sağlam temellere oturmamış ve nihayetinde yabancılaşmaya mahkum bir evliliğin bir insana nelere mâl olacağını gösterip, bir insanın, yaptığı yanlışları tahlil etmesini sağlamak suretiyle kendi ile hesaplaşmasının ne kadar acı verdiğini, en nihayetinde hayatın en zorlu hallerde dahi devam etmeye mahkum edildiğini, bu gerçekten kaçmanın bir fayda getirmeyeceğini ve sonunda duvarları yıkıp yepyeni bir hayata başlamanın mümkün olduğunu öğretir.
Yorum Yazın
Sahane icerik. Eline saglik editor arkadasim.
2013 The Wall İTÜ konseri.. Kıbrısta yaşıyordum ve patronum müsaade etmemişti İstanbul a gitmeme, bende bastım istifayı. Tabi kadın şok, inanamadı.. ama so... Devamını Gör
Bende PF hakkında hikaye çok fakat Onedio karakter kısıtlaması anlatmama müsaade etmiyor :( öhüüü
Muhteşem bir dosya. Eline sağlık arkadaşım 👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻