Görüş Bildir
Haberler
Ortamlarda Okudum Deyip Aslında Okumadığınız Ama Sayemizde Atıp Tutabileceğiniz 15 Roman

etiket Ortamlarda Okudum Deyip Aslında Okumadığınız Ama Sayemizde Atıp Tutabileceğiniz 15 Roman

Borgen
05.05.2016 - 15:59

Bazı kitaplar vardır, ünü deryaları aştığı için 'Ben onu okumadım' demeye utanıyor olabilirsiniz. Lafı geçtiğinde bilmiş bilmiş kafa sallayabilir, hakkında sağdan soldan duyduklarınızla az buçuk ahkam kesebilir, işi abartıp elinizi çenenize götürerek yuvarlak cümlelerle çoştukça çoşabilirsiniz. Kritik bir hata yapıp tüm şeklinizi heba etmemeniz için bizden size dev hizmet! İşte o romanlar, işte ortamlarda haklarında atıp tutmanızı kolaylaştıracak ve geyiğinizi harlayacak kısa özetleri!

İçeriğin Devamı Aşağıda

1. Vadideki Zambak

1. Vadideki Zambak

Balzac'ın bir imkansız aşk hikayesi olan bu muhteşem eseri hakkında şunları bilseniz atıp tutmanıza yeter...

Aristokrat bir ailenin küçük oğlu Felix de Vandennesse ailesinden ilgi ve sevgi görmemiş çelimsiz bir velettir. Üniversite hayatını Paris'te king oynayıp, pes atarak, finaller öncesi ise not fotokopisi peşinde koşarak bir şekilde tamamlayan Felix, memleketine döndükten sonra bir baloya katılır ve orada gördüğü bir kadından çok etkilenir.  Bir gün bir vadide dolaşırken ileride gördüğü beyaz noktayı o kadına, Kontes Henriette'e benzetir ve onun vadideki bir zambak olduğunu hayal eder. Sonunda bir gün onunla tanışma imkanı bulur ancak kadın evlidir ve yaşı Felix'ten büyüktür. Felix 'Abla demiyim işim düşer' desturuyla Henriette ile yakınlaşsa da kadının Felix'e yaklaşımı daha temkinlidir. Felix bir görev için Paris'e gider ve gerçek bir şerefsiz gibi orada başka bir kadına aşık olur. Bunu öğrenen Henriette yataklara düşer. Yaptığı hatayı fark eden ve tekrar memleketine dönen Felix Henriette'in yanına koşsa da kadın son nefesini verir. Ölmeden önce de Felix ile kızının evlenmesini vasiyet eder. Kızı ise 'Ben buna mı kaldım ayol' diyerek Felix'i reddeder. Felix de Paris'e döner, kendini sanata, bilime, hippiliğe vererek acısını unutmaya çalışır.

2. Anna Karenina

2. Anna Karenina

Kitabın girişindeki 'Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır' cümlesini duymuş hatta bir yerlerde kullanmış olabilirsiniz ancak kitap ile ilgili Anna isimli bir kadın hakkında olması dışında bir şey bilmiyorsanız sizi hemen şöyle alalım. 

Tolstoy’un bu eseri, Rus aristokrasisine mensup Anna Karenina isimli 'bayan' arkadaşın Aleksey Aleksandroviç Karenin ile olan, tüm akşamın televizyon başında mandalina soyarak geçtiği, seksin ise hoş bir hatıra olarak kaldığı monoton evliliğinden sıkılıp, Vronski isimli genç bir kontla yaşadığı aşkı anlatır. Vronski’den hamile kalan Anna, bu yasak aşkı afedersiniz keriz gibi gidip kocasına itiraf eder. Bunun üzerine Vronski ile başka bir ülkeye göçüp bir süre yaşadıktan sonra Rusya’ya geri döndüklerinde toplumdan dışlanırlar. Komşular 'Uruspu Anna' diye arkasından atıp tutarlar. Bunun üzerine bunalıma giren Anna, Vronski ile de arasının bozulması üzerine yaşadığı her şeyden pişmanlık duyar ve kendisini bir trenin önüne atarak intihar eder.

3. Don Kişot

3. Don Kişot

Cervantes’in neredeyse 1000 sayfalık bu meşhur romanını okumadıysanız bile, türlü sohbetlerde kendisine verilen referansları duymuş hatta belki siz de kullanmışsınızdır. 'Don Kişot gibiyimdir, değirmenlere karşı savaşırım, korkusuzum' gibi muhabbetlere girmeden evvel şunları bilmenizde fayda var. 

Biraz bol ekşınlı şövalye hikayeleri okumaktan biraz da yaşlılıktan aklı karışmış La Mancha’lı saf bir adam olan Alonso Quijano, yani Don Kişot, mükemmel zannettiği ama aslında gerçek bir sütçü beygiri olan sıska atı Rosinante ve kendisine valilik vaat ettiği yardımcısı Sancho Panza ile yollara düşer ve kendince şövalyelik ünvanı kazanmak için çeşitli maceralara girer. Kafası gidik bir abimiz olduğu için bir köyde gördüğü çirkin Aldonza’ya Dulcinea ismini takar ve onu güzeller güzeli, asil sevgilisi olarak kabul eder. Aklını iyiden iyiye yitirmeye başladıkça da yaşadığı tüm şeyleri zihninde tekrar kurgulayıp korkusuz bir şövalye hikayesine dönüştürür. Ona oyun oynayan cibilliyetsiz ev sahipleri de onun kendisini şövalye zannetmesini sağlayarak onunla eğlenirler. Girdiği maceralardan sonra köyüne döner, aklı yerine gelir ve hayallerinden vazgeçip eski Alonso olur. Bir süre sonra da neyi var neyi yok Mehmetçi Vakfı'na ve fakirlere bırakarak hayata gözlerini yumar.

4. Palto

4. Palto

Dostoyevski’nin 'Hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık' lafını duyduysanız, işte o Palto Gogol’un 1842’de yayınlanan bir kısa hikayesidir. 'Abi Rus edebiyatı yaa, Gogol bee, Palto yaa, muhteşem be' diyorsanız ama kitabı okumadıysanız hemen kısaca özetleyelim de ileride bir gün zor durumda kalmayın. 

Kitap, Akakiy Akakiyeviç isimli bir devlet memurunun hikayesini anlatıyor. Namuslu filmindeki Şener Şen kıvamında bir memur olan Akakiy Akakiyeviç, artık eskiyip yama tutmayan paltosunu önce onartmaya, terzinin 'oğlum bak git' çıkışları sonrasındaysa nihayet değiştirmeye karar verir. Binbir zorlukla para biriktirerek kendisine cillop gibi bir palto diktiren Akakiyeviç dairedeki diğer memurların da övgüleriyle paltosuna iyice bağlanır. Ancak bilgisayarda solitaire oynayıp façe'de gezinmekten sonra en büyük eğlenceleri Akakiyeviç ile makara yapmak olan iş arkadaşlarının nazarı değer ve bir gece yarısı evine dönerken paltosunu çaldırır. Bunun üzerine bunalıma giren Akakiy Akakiyeviç kapı kapı dolaşsa da paltosuna kavuşamaz ve paltosuzluk yüzünden üşütür, domuz gribine yakalanıp ölür. Kitabı okurken 'Allah başka dert vermesin kardeş, takma bu kadar' diye düşünseniz de derdine çare bulamayan Akakieviç’in çırpınışları yürekleri parçalar.

5. Yüzyıllık Yalnızlık

5. Yüzyıllık Yalnızlık

Ortamlarda 'Marquez’in bu epik derecede muhteşem eseri beni çok etkilemiştir' diye konuşup Gabriel Garcia Marquez’in bu başyapıtını okumadıysanız ve hakkında fazla detay veremiyorsanız üzülmeyin, okuyanlar da kitap hakkında pek çok şeyi hatırlamıyorlar muhtemelen.

Nesilden nesile Buendia ailesinin karmaşık hikayesi, kurucuları oldukları Macondo Köyü'nde yaşanan ahlaka mugayir olaylar, kimin eli kimin cebinde belli olmayan türlü girift ilişkiler, 'yok artık' dedirten gerçeküstü olaylar ve tuhaf detaylarla süslü roman, muhteşem bir dille yazılmış olsa da olaylar kronolojik bir şekilde anlatılmadığı için beyninizi bir miktar yakabilir. Ya şimdi o kadar sayfayı kim okuyup da hepsi benzer isimli kırk bin kişiyi aklında tutacak diyorsanız; kitabın sonunda o uğursuz köyleri yok oluyor ve aile sonsuz bir yalnızlığa gömülüyor. Bunu bilin yeter, gerisi 'hikaye'.

İçeriğin Devamı Aşağıda

6. Açlık

6. Açlık

Knut Hamsun’un bu harika romanı ile ilgili çok şey duymuş, hatta siz de 'Hmm Açlık tabii ki edebiyat için 20. yüzyılı açan modern bir kapı olmuştur hmm' gibi laflar ettiyseniz ama kendisinden bihaberseniz üzülmeyin. Burada sizin için varız.

Ana fikri, 'Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin' olan kitap Norveç'te geçiyor. Açlık; çok afedersiniz bok varmış gibi yazar olmak isteyen, kendisine Andreas Tangen nikini seçmiş ancak gerçek ismini bilmediğimiz, çok yoksul ancak bir o kadar gururlu bir adamın, çektiği korkunç açlığa karşı koyuşunu ancak bir yerden sonra pes edip hayallerine veda ederek bir gemiye tayfa olarak yazılıp ülkesini terk etmesini anlatıyor. Yıllar sonra o adam kendisine iş vermeyen yayıncının karşısında dikiliyor ve 'Bir zamanlar kapınızdan kovduğunuz, fakir ama gururlu bir genç vardı' diyip... Şaka şaka, o başka bir hikaye. Bizimkisi Andreas denize açıldığında bitiyor. Neyse ki en azından karnını doyuracağını biliyoruz da bir nebze içimiz rahatlıyor.

7. Çanlar Kimin İçin Çalıyor

7. Çanlar Kimin İçin Çalıyor

Bu kitap hakkında sağda solda 'Amaç birliği etmiş insanların inançlı kavgası üzerinden savaşın anlamsızlığına dair harikulade bir hikaye' dediğinizi duyar gibiyim. O zaman hemen mevzuya girelim.

Kitap, İspanyol İç Savaşı esnasında dağlarda faşistlere karşı mücadele veren gerillaların arasındaki Amerikalı, hem fiyakalı, hem delikanlı Robert Jordan’ın bir köprüyü havaya uçurma hikayesini anlatıyor. İçinde savaş kadar romantizmin de olduğu, Hemingway'in ortalık karışık demeden aşk meşk mevzularını eksik etmediği bu hikayede kahramanımız görevini yerine getiriyor ancak maalesef talihsiz bir kazaya kurban gidip, adeta dereyi geçip çayda boğularak hayatını kaybediyor.

8. Madam Bovary

8. Madam Bovary

'Realizme sırtını yaslayan Flaubert’in gözlemci kimliğini açığa vuran muhteşem bir eser' diye bahsettiğinizi duyar gibi olduğum Madam Bovary’yi kısaca özetlersek...

Bir doktor ama sıradan, senin benim gibi bir insan olan Charles Bovary’nin karısı Emma’nın hırsları, büyük hayalleri, 'vilyada oturucam, jakuziye sıçacam' diyerek lüks içinde yaşamak gibi tutkuları vardır. Emma bu uğurda türlü olaylar ve elbette nihayetinde gayrimeşru ilişkiler yaşar. Sözlükten erkek kaldırmak, dm'den yağız delikanlılara yürümek, fakbadilikten tut one night stand'lere koşmak gibi evli bir kadın için son derece alengirli işlere giren Emma'nın sonu maalesef hüsran olur. Bakkala, manava borçları şişen ve artık ödeyemediği için mahallede boynu bükük gezmek zorunda kalan Emma, içtiği zehir ile intihar ederek, 'kadehinde zehir olsa ben içerim bana getir' diyecek kadar kendisine bağlı Charles'ın kollarında hayata gözlerine yumar. Kendisinin yaşadığı bu sürekli tatminsizlik ve memnuniyetsizlik hissi ile kişinin kendini gerçekte olmayan sahte bir kimliğe kaptırması, psikolojiye 'bovarizm' diye bir kavram da hediye etmiştir. Bunu da aklınızda tutun, yeri geldiğinde kullanırsınız, şekliniz olur.

9. Fareler ve İnsanlar

9. Fareler ve İnsanlar

'Steinbeck'in çağımızın toplumsal ve insani meselelerini ustalıkla resmettiği modern klasiklerinden biri' diye lafa başladınız ama gerisini getiremediniz mi? O zaman şöyle ki:

Büyük Bunalım yıllarında, parasızlıktan oldukça bunalıp Kaliforniya'da iş arayan iki göçebe tarım işçisi olan George Milton ve Lennie Small isimli iki zıt karakter bir çiftlikte iş bularak hayallerine ulaşmak için çalışmaya başlarlar. Paralarını birleştirip hayallerindeki çiftliği almak üzerelerken Lenni’nin yumuşak şeylere dokunma takıntısı yüzünden çiftliğin sahibinin oğlunun karısının saçlarına dokunması ve onu yanlışlıkla öldürmesiyle kadının kocası bir linç grubu toplar ve Lennie’yi öldürmek için harekete geçer. Lennie ancak bir romanda karşılaşabileceğiniz türden tuhaf bir sebeple bok yoluna gitmek üzeredir. George ise arkadaşının vahşice öldürüleceğini anlar ve onlardan önce yanına vararak onu kendi elleriyle öldürür. Kitaptan alacağımız ders ise şudur: Olur da bir gün yumuşak şeylere dokunmak konusunda dizginlenemez bir arzu duyarsanız gidin kedi falan sevin.

10. Robinson Crusoe

10. Robinson Crusoe

Robinson Crusoe’u bilmeyen yoktur, okumamış da olsanız az çok hikayesine aşinasınızdır. Robinson ve Cuma şakalarını yine yapın ama kitabın ne anlattığına da az çok hakim olmak lazım di mi?

Crusoe ailesinin küçük oğlu Robinson İngiltere’deki rahat yaşamından sıkılıp macera peşine düşer ve bir gemiyle denize açılır. Canı sıkılan insan gider iki bölüm dizi izler, dışarı çıkar arkadaşlarıyla pişpirik atar ya da ne bileyim sudoku çözer demeyin, o zamanlar öyleymiş demek ki. Neyse, denize açılan Robinson, Türk bir denizciye köle olarak satılmasından Brezilya’da zengin bir çiftçi haline gelmesine kadar bir çok macera yaşar. Adeta macerayı seven adam olur çıkar. Bir süre kıçı rahata erdikten sonra, yine tabiri caizse kendisine rahat batar ve köle ticareti yapmak için çıktığı yolculukta gemisi sulara gömülür, kendisini ıssız bir adada bulur. 24 sene boyunca enkazdan kurtarabildikleri ile yaşamını sürdürür. Daha sonra adaya yabancılar gelir. Önce Lost'taki Jin gibi 'others, others' diye korkup topuklar ama sonra onların elinden kurtardığı Cuma isimli yerli ile 3 sene daha adada yaşamaya devam eder. Sonrasında ise 'Ada çok bozdu ya, Araplar istila etti resmen' diyerek adadan ayrılır ve İngiltere’ye geri döner.

İçeriğin Devamı Aşağıda

11. Lolita

11. Lolita

Herhalde bu ismi duymayan yoktur ama kitabı okuyanlar muhtemelen kitabı bilen, adını zikreden ve hatta ona referans verenlerin çok ufak bir kısmıdır. Artık neredeyse güzel genç kız tabiri yerine kullanılmaya başlanmış olan ve kendisine kitaptan bağımsız bir isim yaratmış olan Lolita ne yer ne içer hemen anlatalım.

Lolita, Humbert Humbert isimli orta yaşlı Fransız bir profesörün ABD’ye yerleştikten sonraki hikayesini anlatır. Bir pansiyona yerleşen ve çocuk yaştaki kızlara ilgisi olan şerefsiz Humbert Humbert hocamız, pansiyonun sahibi olan Bayan Haze’in kızı Dolores’e aşık olur ve daima onun yanında olabilmek için sinsi gibi kadının evlenme teklifini kabul eder. Humbert’in Dolores’e taktığı takma isimlerden biri de Lolita’dır. Bir gün kocasının günlüğünü bulup Dolores’e olan ilgisini öğrenen Haze çıldırır ve evden fırladığında elim bir trafik kazası geçirerek ölür. Böylece Humbert’in istediği de olmuştur. Lolita ile seyahatlere çıkarlar. Humbert ona iyiden iyiye bağlanır. Bir süre sonra bir oyun yazarına aşık olan Dolores’i kaybeder ve seneler sonra onun başka bir adamdan hamile olduğunu öğrenir. Yanına gittiğinde oyun yazarının Dolores ile olan ilişkisinin detaylarını öğrenir ve ABD'de yaşayan koca bir Fransız dilbilim profesörü değilmişcesine namus cinayeti işleyerek onu öldürür. Hemen akabinde ise gider teslim olur. Hapishanede Dilberay dinleyerek geçecek kader mahkumluğu günleri ufuktadır artık.

12. Zorba

12. Zorba

Kazancakis’in bu kitabı hakkında, Zorba’nın muhteşemliği üzerine atıp tutuyorsanız ama Zorba kimdir, necidir haberiniz yoksa kısaca özetleyelim. 

Adını bilmediğimiz bir yazar, mutsuzdur ve bu tatsız tuzsuz yaşamından bir nebze uzaklaşabilmek ve onun muhasebesini yapabilmek için Girit Adası’na gelir. Burada sahip olduğu kömür madenleriyle de ilgilenecek, bir yandan da bu sakin adada hayatına çekidüzen verecektir. Adada tanıştığı ve işe aldığı Alexis Zorba isimli yaşlı Yunan, oldukça kaba ve tuhaf denebilecek davranışları olmasına rağmen hayata son derece bağlı, bir yönüyle de oldukça bilge bir insandır. Zorba kendi yaşam felsefesini yazara da kabul ettirmeye başladıkça yazarın da hayata bakışı tümden değişir. Gördüğünüz gibi şakası yapılacak bir konu yok ortada. Zorba'dan bahsederken ciddiyetinizden taviz vermeyin.

13. Sefiller

Bu muhteşem romanı okumadıysanız bile filmini izlemişsinizdir. Onu da yapmadıysanız ama ortamlarda illa ki Sefiller övmek istiyor lakin mevzuyu kotaramamaktan korkuyorsanız buyrun.

Jean Valjean ekmek çaldığı için beş yıllık kürek cezasına çarptırılmış bir mahkumdur. Haliyle isyeeaaaann diyerek kaçmaya teşebbüs etmiş, bu sebeple de cezası artarak 19 sene hapiste kalmıştır. Hapisten 'çekeriz emaneti öperiz adaleti' mottosuyla pis bir insan olarak çıkmış olan Jean Valjean, onu evine alan bir psikopos sayesinde tekrar iyi bir insan haline döner. Madeleine adıyla iş hayatına atılır, başarı merdivenlerini hızla tırmanarak belediye reisliğine kadar yükselir.  Polis şefi Javert'in elinden Fantin isimli bir kadını kurtarır fakat Javert durumdan kıllanır ve 'kim ulan bu Madeleine' diyerek araştırmaya başlar. Başka birisinin kendisi zannedilerek tutuklandığını öğrenen Madeleine gidip Javert'e teslim olur ancak Fantin'e verdiği sözü tutabilmek için tekrar hapisten kaçar. Javert yine peşindedir. Pis herif Valjean'a bir türlü huzur vermez. Valjean bu sefer de Fauchelevent ismini alıp bir manastıra yerleşir. Bir süre sonra roller değişir, Valjean devrim sonrası idam edilecek Javert'i kurtarır. Javert de onun damadına bir güzellik yapar. Sonra pişman olur ve nehre atlayarak intihar eder. Valjean'da artık yaşı kemale erdiği için ölür. Victor Hugo da bakar ki 1000 küsür sayfa olmuş, 'Ulan bunu insan okuyacak be' der ve sağolsun kitabı sonlandırır.

14. Kadınlar

14. Kadınlar

Bukowski'nin ismini duydunuz, az çok neye benzediğini biliyorsunuz ve adı zikredilince aklınıza ilk gelen kadınlar oluyorsa lakin kadınlar üzerine yazdığı kitabını okumadıysanız üzülmeyin, gayet basit.

Aslında Bukowski'nin ta kendisi olan Hanry Chinaski ya da Hank, bir kadınla sevişir, sonra başka bir kadınla sevişir, akabinde başka bir kadınla tanışır, içerler ve sevişirler, ertesin gün tekrar sevişirler, öbür gün Hank içer ve başka bir kadınla sevişir, diğer gün ilk seviştiği kadınla yeniden sevişir, sonraki gün içer, kusar ve bugün nasıl oldu da sevişemedim diye düşünür ama hemen ertesi gün yine sevişerek bunu telafi eder. Günler geçer aylar geçer, Hank içmeye ve sevişmeye devam eder. Kitap hakkında tüm bilmeniz gerek bundan ibaret. Bukowski sevişir!

15. Frankenstein

15. Frankenstein

Frankenstein’ı duymayan ya da neye benzediğini az çok bilmeyen yoktur herhalde. Frankenstein hakkında ortamlarda kitabını okumuş gibi  konuşuyorsanız ileride bir gün faka basmamanız için hemen acil bir özet geçelim. 

Victor Frankenstein isimli tıp öğrencisi ölümsüzlüğün peşinden koşar ve KYK bursundan artırdığı paralarla edindiği ceset parçalarını, ortaokulda iş eğitimi dersinde edindiği dikiş bilgisini kullanarak birleştirerek devasa ve oldukça çirkin bir insansı varlık yaratır. Yarattığı ucubeden memnun kalmayan Victor, 'Bu çocuk olmamış' diyerek onu terk eder. Frankenstein diye bildiğimiz o korkunç görünüşlü yaratığın ise görünüşünün aksine son derece yumuşak bir kalbi vardır. Adeta bir tomçiktir. Ancak halkımız iç güzelliğine değil de dış görünüşe önem verdiği için toplumdan dışlanır. Frankenstein buna anlam veremez. Victor'un ailesiyle olan sevgi dolu ilişkisini kıskanır ve sahibinden ilgi ve kendisine bir eş yaratmasını ister. Karı istirem diye gezen Franki'nin serzenişlerini dikkate almayan Victor onun isteklerini hiçe sayar ve böylece Franki için intikam vakti gelip çatar. Frankenstein, Victor’un kardeşini ve eşini öldürüp kaçar. Onun peşine düşen Victor ise soluğu Kuzey Kutbu’nda alır ama içlik karşıtı bir insan olduğu için buradaki çetin şartlara dayanamayarak şifayı kapar ve hayatını kaybeder. Onun cesedi üzerinde ağlayan Frankenstein ise vicdan azabı duyar ve hayattan nefret ettiğini söyler. Bir buz parçasına atlayarak ölüme doğru yol alır. 'Madem yarattın takip et' sözünü ciddiye almayan Victor, hem kendisinin hem ailesinin hem de Frankenstein'ın başını yakar ve hikaye böylelikle nihayete erer.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
362
158
148
43
34
29
6
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın