Gündeme Damga Vuran O Kare
Kılıçdaroğlu'ndan Önemli Açıklamalar
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı 'Fotoğraf yayınladı ya, biz sözde çok zor durumda kalacakmışız. Ben şimdi ona bir belge açıklayayım. Belki oradan görülmüyor, ben okuyayım' diye eleştirdi.
Kılıçdaroğlu sözlerine şöyle devam etti: Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi'ne oy veren yurttaşlarıma göstereyim. Fotoğraf nasıl olurmuş? 24 Kasım 2013. 17 Aralık’tan üç hafta önce. Bu fotoğraf, üzerine oynama yok. Üstlerinde kimlerin olduğu yazılı. Fotoğrafların hiçbir yerinde oynama yok. Kim var burada?” dedi.
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları:
Bir gün bir o arkadaşların hapiste tutulmaları bir demokrasi ve hukuk ayıbıdır. Derhal bunların serbest bırakılması lazım. Defalarca söyledik bu ÖYM’ler adalet dağıtmaz. Özel yetkili mahkemeler siyasal iktidarın sopasıdır. Bu özel mahkemelerin verdiği kararlar kamu vicdanını rahatsız ediyor. Hayır dediler, biz bildiğimizi okuyacağız dediler. Artık adaletin sağlanması gerekiyor. Bu konuda CHP olarak üzerimize düşeni yaptık. Yasa teklifi mi? Arkadaşlarımız verdiler. Milli orduya kumpas kuruldu sözünün arkasında hala duruyorsa, çözüm yeri TBMM ise gelin kardeşim CHP hazır. Haksızlığı bitirelim, adaleti sağlayalım. Açık çek.
MHP SEÇİM BÜROSUNA SALDIRI
Siyasal partilerin bir iktidar mücadelesi içinde olmaları son derece doğaldır. Yurttaşa giderler, hangi partiye oy verirse iktidar olur. Bu bir centilmenlik yarışıdır. Etik ahlaki kuralları olması gereken bir yarıştır. Şiddet bu yarışmaz. MHP’nin Esenyurt’ta bir seçim bürosu açılışı var ve bir saldırı var, bir vatandaşımız hayatını kaybediyor. Şiddetle ama şiddetle kınıyoruz. Hiç kimsenin bir başka siyasal partiyi kaba kuvvetle susturması gibi bir olayı asla kabul etmiyoruz. Demokrasilerde bunun yeri yoktur. Fikir düşünce özgürlüğü varsa çıkar söylersiniz. Katılmasak bile düşüncenizi özgürce dile getireceğiniz bir Türkiye’yi inşa etmek için yola çıktık biz. O nedenle MHP camiasına baş sağlığı diliyorum. Ölene de Allah’tan rahmet diliyoruz. Bir daha da Türkiye’de böyle şeyler olmasın istiyoruz.
'LÜTFEN DENETİMLERİ SIKILAŞTIRIN'
En son Kayseri’de 21 yurttaşımız hayatını kaybetti. Sivas’ta pek çok yerde var. Devletin bu konuda denetimlerini sıklaştırması gerekiyor. Her kaza sonuçta can kaybına mal kaybına yol açıyor. Kışın donup ölen yurttaşlarımız var. Lütfen denetimlerinizi biraz daha sıklaştırın.
Yolsuzluk konusunda benim ne kadar duyarlı olduğumu bütün dünya biliyor. Kim yaparsa yapsın, yetimin hakkını yiyen karşısında beni bulur. Hiç kimse endişe etmesin. Biz babamızdan mirası böyle aldık. Kul hakkı yemeyiz, yedirmeyiz de. İsteriz ki ülkede barış olsun huzur olsun. Herkes kazansın, mutlu olsun. Bu bizim temel arzumuzdur. Şimdi Erdoğan geçtiğimiz günlerde Ankara’da ilçe belediye başkana adaylarını tanıtıyor. Diyor ki “Pazar gününe kadar Sarıgül dosyasını açıklamazsan ben açıklayacağım”
CHP lideri, ailesiyle Meclis'e gelen bir çocukla konuşmasını bitirip kürsüden indikten sonra bir süre sohbet etti. O sırada objektiflere bu kare yansıdı.
O FOTOĞRAFLA OYNANMIŞ
Ben de ertesi gün “açıklamazsan namertsin” dedim. Pazar günü oldu, eline aldı bir fotoğraf. O fotoğrafla da oynanmış, sahtekarlık yapılmış sen Başbakansın. Sana sahtekarlık yakışır mı? Onların tayfasından o isimleri karalamışlar, flu yapmışlar kimse görmesin diye.
Bir başbakan bir fotoğraf gösterecekse oynamaz, büyütür gösterir. Sahte dijital veriler vardı ya, onları yapan adamın o olduğu sonucuna varılır. Madem bir yolsuzluk dosyası açıklayacaksın niye fotoğrafı tahrip ediyorsun? Dosyayı açıkladı. Bir başbakan eline tutuşturulan kağıdı hemen okumaz. 27,5 yıl yaşamını devlete vermiş bir kişi olarak söylüyorum. Bilgi ve belge verir, önce doğruluğunu araştırırsınız.
'İÇİŞLERİ BAKANLIĞI RAPORU VAR'
Olay 2004’te. Parti içinde bir tartışma var, genel başkanlık yarışı var. Şikayetler kavgalar var. Bunlar olur. Şimdi yok. Bitirdik onu kavga dönemi bitti. 2004'te olmuş, güzel. 2005 yılında o kurultayda bunlar da tartışılmış. Şikayet yapılıyor İçişleri Bakanlığı’na 9 Ağustos 2004’te. Mülkiye müfettişleri olayı araştırıyorlar, nedir bu diye. Sonucu aktarıyorum. İçişleri Bakanlığı raporunda diyor ki “İmar yasasına aykırı uygulamalar var, 27 yapıdan 5’i hakkında iddialar yerini bulmamıştır”
22 yapı hakkında iddialar, soruşturma gerektiği belirtiliyor. Danıştay’a başvuruluyor. Deniliyor ki “Bu soruşturmalar doğru değil bizim yaptığımız doğru değil” diye. Danıştay’da inceleniyor. 2005/1354 dosya numarası. Danıştay diyor ki bu 22 dosyadan, 21’i hakkında yapacak bir şey yoktur diyor, bir dosya için konu soruşturulsun deniliyor. Olay mahkemeye intikal ediliyor. Şişli 9. Asliye Ceza Mahkemesi, ve sonuç beraat ediyor. 27 dosyanın tümü aklanmış oluyor.
'GÖZÜ KARARMIŞ'
Bir başbakan 2004’le ilgili bir şikayet geldiğinde en azından, ne oldu bakın ondan sonra getirin der. Buna bakmıyor, baksa bile anlamıyor, gözü kararmış. Acaba ben CHP’yi nasıl yolsuzlukla suçlarım diye. Senin boyun yetmez buna boyun. Çünkü sen helale değil, harama ortak olan adamsın. Bizden hesap soracakmış, kimsin sen?
Antep’te söyledim, bütün Antepliler duydu. Al dosyaları çık karşıma, senin istediğin gazetecilerle bana soru sor, ben mahcup olayım. Gelmem diyor, gelemem diyor. Niye gelemiyorsun Recep Bey? Neden korkuyorsun? Alnın temizse, verilmeyecek hesabın yoksa, neden korkuyorsun? Sen başçalansın da onun için korkuyorsun.
'NEDEN BAYKAL'IN İZLEDİĞİ YOLU İZLEMEDİN?
Sayın Baykal ile ilgili de bir iddia ortaya atıldı. Dendi ki İsviçre’de bankalarda hesapları var. Sayın Baykal ilgili yerlere başvurdu. Bildirdiler, Baykal’ın hiçbir hesabı yok. Çıktı toplumun karşısına, açık alınla, benim İsviçre bankalarında beş kuruş hesabım yoktur dedi. Yahu kardeşim senin hakkında, batılı kuruluşların belgeleri yayınlandı, senin İsviçre bankalarında sekiz hesabın olduğu söylendi. Dava açacağım dedi, açtı mı? Açmadı. Niye dava açmadın sen? İki, sen neden Sayın Baykal’ın izlediği yolu izlemedin? Hesabımın olup olmadığını bana bildirin demedin sen. Ben temizim diyor, geç sen onları geç. Senin ne kadar temiz olduğu ben çok iyi bilirim. Sen yürütmenin başısın zaten.
'ŞİMDİ BEN ONA BİR BELGE AÇIKLAYAYIM'
Fotoğraf yayınladı ya, biz sözde çok zor durumda kalacakmışız. Ben şimdi ona bir belge açıklayayım. Belki oradan görülmüyor, ben okuyayım. Başbakanlık Personel Prensipler Genel Müdürlüğü'nün bir yazısı, altında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yazıyor. Nedir bu yazı? 22 Ocak 2004’te yazmış. Diyor ki “Adalet Bakanlığı'ndan bir yazı gelmiş, dokunulmazlık dosyası ile ilgili. O da TBMM’ye gönderecek. Ve Erdoğan neyle suçlanıyor? Zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta sahtecilik fiillerinden ötürü dosyası var, belgeleri var, raporları var, dokunulmazlığını kaldırın diye. O bir fotoğraf gösterirken bile sahtekarlık yaptım. Ben kapı gibi belge gösteriyorum, kendi imzasıyla. Kendi yazınla gösteriyorum. Şimdi utanır mı? Utanması için ar damarı lazım, o da yok.
Bu yetmedi. Bunu biliyorduk zaten. Kendi imzasıyla, kendi sahtekarlıklarını parlamentoya bildiren bir Başbakandır. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi'ne oy veren yurttaşlarıma göstereyim. Fotoğraf nasıl olurmuş? 24 Kasım 2013. 17 Aralık’tan üç hafta önce. Bu fotoğraf, üzerine oynama yok. Üstlerinde kimlerin olduğu yazılı. Fotoğrafların hiçbir yerinde oynama yok. Kim var burada? Rıza Zarrab var, Ali Ağaoğlu var, Suat Kılıç var, gensorudan kurtulan. Altındağ’da iş yürüten. Recep Tayyip Erdoğan var başçalan. Ve emine Hanım var.
Bu tablo devlet protokolü. Sayın Başbakan şunu söyleyebilir. “Yahu o tarihte operasyon yapılmadı, ben hani bunların ne olup olmadığını bilmiyordum” diyebilir. Ama o da doğru değil. diyemez. Neden? 18 Nisan 2013. Bu olaydan çok önce. MİT Başbakan’ın önüne üç sayfalık rapor koyuyor. Raporun sonuç bölümünü okuyorum. “Rıza Zarrab’ın Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve Muammer Güler ile mevcut ilişkisinin ortaya çıkması halinde, söz konusu hususların hükümet aleyhine kullanabileceği değerlendirilmiştir”
'SENİN HABERİN OLMADAN BU TABLO OLUŞMAZ'
Bak diyor dikkat et diyor. Bu ne yaptı? Gitti şu pozu verdi. Yani benim haberim yoktu diyemez. Ben onun için buna başçalan diyorum zaten. Boşuna söylemiyorum. Ölçüyorum tartıyorum biçiyorum ondan sonra söylüyorum. Senin haberin olmadan bu tablo oluşamaz. Peki bu adam ne yapmış? Tabloya bakalım. Zarrab, hani bu bir bakana 700 bin liralık kol saati verdi ya, Başbakan ile aynı protokolde oturuyor. 700 bin liralık saat veriyor. Başka? Yine bize gelecek olan fezlekeleri bekliyoruz. O fezlekelerde çok şeyler var. Bir bakana 28 kez, rüşvet veriliyor. Toplamı 52 milyon dolar. Bir başka bakana 10 kez rüşvet veriliyor, toplamı 10 milyon dolar. Bir başka bakana, üç kez rüşvet veriliyor, toplamı 1,5 milyon dolar.
Başaktör kim? Başbakan ile aynı safta, başçalan. Bu Zarrab’ın bir konuşmasını size okumak isterim, mahkeme kararıyla alınmış tape’ler bunlar. Bir bakana 500 bin dolar rüşvet gönderecek telefon ediyor arkadaşına diyor ki; “Abi yarın güzel bir tane çikolata lokum yaptır. Bir tane gümüş tabak, içine çikolata dizdir tamam mı? Bir tanede çikolata kutusu olsun. Onun içine de 500 bin yerleştir. Sadık biliyor. İstinye tarafında bir yer var ya. Egemen’e gidiyor. Daha önce de göndermiştik ya 500 500.”
Kim o? Kimin yanında oturuyor? Başçalan’ın yanında oturuyor. Başçalanı kim uyardı MİT’ uyardı. Yapmayın dedi bu adamlar. Ben onun için sana yapmayın diyorum. Sıradan bir olay değil bunlar. Hala kalkmış, yok 2004’te 2005’te bu oldu. Yahu açıkça söylüyorum. Yolsuzluk varsa sonuna kadar gitmeyen namerttir diyorum.
'SENİN VİCDANIN NASIL SIZLAMIYOR'
Oy verdiniz. Rüşvet bitsin, yolsuzluk bitsin diye. Sizin paralarınızı çaldılar. Harama ortak oldular. Onun için diyorum. Helal bunların kapısının önünden geçmiyor. Bu tabloyu herkesin düşünmesi lazım. Herkesin elini vicdanına koyması lazım. Ne oluyor bu ülkede demesi lazım. Her yurttaşımın söylemesi lazım. TÜRGEV diye bir vakıf var. Erdoğan Ailesi'nin kurduğu. Başında da Bilal var, Bilal oğlan var. Benim oğlumla uğraşmayın diyor. Sevgili Recep Bey, biz senin oğlunla boşuna uğraşmıyoruz. Sen makamını kullanarak oğluna çıkar sağlıyorsun. Nüfüz ticareti yapıyorsun. Sen diyorsun ki, şu ihaleyi sana vereceğim, rüşveti de oğlumun vakfına ödeyin diyorsun.
Unuttun mu Recep Bey sen ne söylüyordun? “Bugüne kadar evladından hırsızlık öğrenen baba görmedim” diyordun. Hırsızlık babadan oğula geçer, evlattan babaya değil. “Efendim hayır işi yapıyoruz. “Ne demek hayır işi yahu? Arsayı buna ver diyorsun, senin o arsa oraya bedava verilir mi? Bunun adı nüfuz ticaretidir. Sen oğlunu yolsuzluğa bulaştırdın. Sen ne kadar büyük bir günah işlediğinin farkında mısın? Bir baba evladını nasıl bir konuma düşürebilir? Benim vicdanım sızlıyor yahu, senin vicdanın nasıl sızlamıyor?
Erdoğan’a bir soru sorayım. Medya mensupları da korkudan sormuyorlar. Malum bizim toplantılarını kesiyorlar, onların aday tanıtımlarını bile sonuna kadar veriyorlar. Medya medya değildir. Biz bunu kabul etmiyoruz. Yolsuzluk olayı ciddi olaydır. Halk adına soru sorma yetkisi medyadır. Medya yolsuzluk olaylarının üstünü örtemez, örterse ona medya denmez.
'BU PARA NEYİN PARASIDIR?'
Protokol diye bir şey var. TÜRGEV’in de vakıf bankasında bir hesabı var. TR 20020001500158048013239675 nolu hesap. TÜRGEV’in böyle bir hesabı var mı? İki bu hesaba 26 Nisan’da 99 milyon, 999 bin 990 dolar para yattı mı? Bu para neyin parasıdır? Bu para bir rüşvet parası mıdır? Açıklasın öğrenelim merak edelim.
Bugün diyor ya, şu kadar çamaşır makinası sattık. Recep bey bütün dünyayı çamaşır makinalarıyla donatsak senin kirliliğini temizleyemez. Bizim sihirli formüle gelelim, fotoğrafa gelelim. İkinci adam kim? Ali Ağaoğlu. Bakırköy’de arsası vardı. İmar durumunu değiştirecek, bir türlü değiştiremiyor. Nereye gidiyor, başçalana gidiyor. O da Erdoğan Bayraktar’a talimat veriyor, o da gereğini yapıyor. Bunun üzerine Ali Ağaoğlu İBB’den birisiyle konuşuyor.
“Orada bak, şunu söyleyeyim. Ben onu bakanlığa yaptırtmadım. Açık da net de konuşuyorum Başbakan'a yaptırdım. Ben de gittim büyük patrona söyledim. O da talimat verdi halledin burayı dedi” ve hallettiler. Sonra bundan biraz rahatsızlık duymuş AKP’nin İstanbul il başkanı Babuşçu şöyle söylüyor. 11 Ocak 2013 “Yani büyükşehirde reddedilen bir dosya. Sonra bakanlığa gidiyor, özel proje. İstanbul'da ilan edilen tek özel proje alanı. Başka yok diyorlar”
'BÖYLE BİR FOTOĞRAFI CHP İÇİN GÖSTEREBİLİR MİSİN?'
Ali Ağaoğlu da şöyle söylüyor; “büyük patronun talimatıyla yapılan bir şey” diyor. Bu fotoğrafın ne kadar önemli olduğunu biliyor musunuz? Yandaş medya bu fotoğrafı sildiler. Ama biz neyiz? Halkın partisiyiz. Başka kim var? Erdoğan Bayraktar var. Suratından düşen bin parça. Neden? Gelecek felaketi görüyor. Ama bir şeye güveniyor. Nasılsa benim günahım yok diyor. Erdoğan talimat verdi ben de yaptım diyor. Ama Erdoğan ne dedi? Önüne bir deklerasyon, ve istifa dilekçesi. O da hayır demiş, istifa edeceksen önce sen edeceksin. Sen söyledin ben yaptım. Hep beraber görüyor ve tanık oluyor. Şimdi ben Erdoğan’a söylüyorum. Sen böyle bir fotoğraf CHP için gösterebilir misin? Asla gösteremezsin.
Çıkmışsın dinden imandan söz ediyorsun. Ben de bazen iç dünyamda isyan ediyorum yahu. Bunlar dinden imanden bahsediyorsa, biz neden bahsedeceğiz. Söyler misiniz Allah aşkına? Bu bakanlarla ilgili fezleke geldi. Şimdi Meclis’e göndermeyelim, bütün pislikler saçılacak. Yahu saçılacağı kadar saçıldı zaten. Sen göndermezsen biz daha çok şey açıklayacağız. Adam gibi gönder, kimsenin yanında yolsuzluk yapan kimsenin yanında durma. Yoksa bu başçalan ünvanı senin yakana yapışacaktır. Alnına yazacağım senin bunu.
'ONUN DA BELGESİ VAR'
Geçen hafta burada bir savcının tuttuğu tutanağı açıkladık. Gecenin saat 22:31’de ikinci kez telefon ediyor başsavcıya. Bir daha okuyayım. “Bu saate git. Cumhuriyet savcısını değiştir. Tüm kararları iptal et. Bu soruşturmayı durdur. Bunu yapmazsanız sonuçlarına katlanırsınız” Bu demokratik bir ülke mi arkadaşlar? Bu yargı bağımsızlığının olduğu bir ülke mi? Yoksa mafyanın kol gezdiği bir ülke mi?
Bakanların orada, sen de en baştasın. Talimat veriyorsun, bütün yolsuzlukların içindesin, rüşvetlerin içindesin. Her şeyi biliyorsun. Neden söylüyorum? Onun da belgesi var. Bir metrekarelik bir kamu arazisi. Kiralanacaksa, satılacaksa, irtifa hakkı kurulacaksa Erdoğan’dan izin gerekiyor. Resmi Gazete’de yayınlandı bu. O nedenle ben sana başçalan diyorum. Olayların ne kadar vahim olduğunu anlatmak için anlatıyorum. Bunların yatacak yeri yok. Bunlar hesap da veremezler. Hükümetten düşsünler Türkiye’de göremezsiniz bunları.
'ULAN MÜSTEŞAR SÖYLEDİ'
Ben tabi Adalet Bakanlığı müsteşarı telefon etmiş, o müsteşar yerinde kalamaz dedim. Bakanın dışında müsteşar yapamaz, bakanın bilgisi varmış. Meğer ortaya çıktı ki o da telefon etmiş. Ne diyor? Ulan müsteşar söyledi. Telefon etti, sana bilgi verdi. Sen ne diyorsun? Savcıyı değiştir diyorsun. Savcıyı değiştir ne demektir? Doğrudan müdahale etmek demektir. Adalet Bakanlığı şu anda boştur. Yolsuzlukları aklamaya çalışan bir kişi vardır Adalet Bakanı olarak, onun adı da Bekir Bozdağ’dır. Herkes böyle bilsin.
Urla villaları var. Ben merak ediyorum, bu villa düşkünlüğü nereden geliyor? Bir de havuzlu olacak. Kime götüreceksin yahu? Öbür dünyaya bir kefenle gideceksin kardeşim. Bunlar kefene kesin cep yapacaklar. Bunların dolar yeşili hastalıkları var. Urla’da bir koy. Dünyanın en güzel koylarından birisi. Birinci derece SİT alanı. Kazmayı vurduz mu tarih fışkırıyor. İnşaata başlamış. Kim? Mustafa Latif Topbaş. Önemli bir işadamı, ama Bayın Başbakan demiyor, abi diyor. Telefonu hep abi üzerine kurulu.
'DEVLET BÖYLE YÖNETİLMEZ'
Vali diyor ki genelge var kanun var. Birinci derece SİT alanında inşaat yapamazsın. O da abisine şikayet ediyor. İnşaat yapacağım, iki villa da size ait, vali izin vermiyor. Başbakan iki villa uğruna ne yaptı? Devletin valisini sattı, onu gönderdi başka yere. Yahu gözünü toprak doyursun kardeşim. Önce birinci derece SİT alanını değiştirdiler. Raporları aldılar, onların da rüşvetle alındığı çıkacak ortaya. Beyefendi oraya villa yaptırdı. Telefon tapelerini artık saymıyorum. Öyle bir havuz yap ki diyor, ikinci kattan bakılınca bizim havuz görülmesin. O da emredersin yaparız diyor.
Devlet yönetimi böyle olmaz. Devlet böyle yönetilmez. Saygı gerekir. Kul hakkını korumak gerekir. Şeffaflık gerekir. Devleti yöneten insanlar 76 milyonun kefaletinden sorumludurlar. Kendisine oy versin vermezin, herkesi kucaklamak zorundadır devleti yönetenler. Hukukun üstünlüğüne inanırlar. Eğer, hukukun alanını siyaset belirlerse orada demokrasi olmaz. Bizim savunmamız gereken nedir? Hukukun üstünlüğünü savunmaktır. Hukuk siyasetin alanını belirlemeli. Temiz olun diyor, ama temiz değiller.
Bütün yurttaşlarıma sesleniyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy veren yurttaşlarıma sesleniyorum. Türkiye’yi gelin kirlilikten arındıralım. Bakın dolar aldı başını gidiyor, bütün iş dünyası kaygı içinde. Onlara da söylüyorum. Siyasi partilerle kirli pazarlıklara giren iş dünyası kendine zarar verir. İş dünyası mensuplarını kendi aranızdan ayrılın. Bırakın onlar Erdoğan’ın etrafında kümelensinler. Biz onlara güveniyoruz, onlara saygılıyız. Onlar üretiyor, çalışıyorlar. Onların fabrikaları sadece onların değildir, milletin fabrikasıdır. Onlar üretecekler istihdam yaratacaklar. Ama nasıl? Hukukun üstünlüğü içinde.
Hürriyet