Arınç: 'Manisa'da Son Günlerde Bir Şeyler Oluyor'
Başbakan Yardımcısı Arınç'tan gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
NTV'de katıldığı televizyon programında soruları yanıtlayan Arınç'a, ilk olarak gündemin sıcak maddesi, Balyoz davası ve gerekçeli kararı soruldu.
'Bu kararlar, Balyoz davasının sonuca ulaştığını gösteriyor' diyen Arınç, 'Deliller sahte ve üretilmiş ise mahkemenin verebileceği başka bir karar yok' diye konuştu.
KIRMIZI KİTAP
Arınç, paralel yapı ile mücadelenin 'kırmızı kitap' olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi'ne girmesine ilişkin soruya da yanıt verdi. Kırmızı Kitap'ta 'legal görünümlü illegal görünümlü yapılanmalar' ifadesinin kullanıldığını belirten Arınç, 'Fethullah Gülen ile ilgili olarak şu örgütün faaliyetleri veya buna karşı alınacak tedbirler şeklinde münhasıran bir tabir getirilmedi' dedi.
Muhalefet partilerini de 'paralel yapı'yla mücadele üzerinden eleştiren Arınç, şunları söyledi:
'Hükümetlere karşı ve devletlere karşı mücadele eden bir topluluk varsa bununla her hükümet mücadele eder. Bu sadece AK Parti'nin meselesi değil. Bu insanlarla geçmişte yakın ilişki içerisinde olmam bu düşüncemi değiştirmez. Her cemaatin bir dini topluluk olarak devlete talip olmaması gerektiğini düşünürüm. Bu devleti benim yönetmem lazım dedikleri anda buna bütün hükümetlerin karşı çıkması lazım. Bu nedenle bu bütün partilerin mücadele etmesi lazım. Ama onlar AK Parti'nin hedef alındığı dönemde onlarla işbirliği yapmayı da seçebilir.'
MANİSA'DA PARALEL YAPI OPERASYONLARI
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa'da bazı derneklere yapılan operasyonlara da tepki gösterdi. ''Manisa’da son günlerde bir şeyler oluyor'' diyen Arınç, ''Ben şimdi Manisa’ya oy verin diyeceğim, dedim de zaten. Bana demezler mi biz seni tanıyoruz, seviyoruz. Ama sen de bizim sevdiğimiz adamları basıyorsun. Örgütçü gibi emniyet müdürü şöyle yapıyor, böyle yapıyor dese ben ne diyeceğim? Ayıptır günahtır. Haklarında yeterli delil bulunmadıkça, makul şüphe bunların ötesine geçmek lazım'' ifadelerini kullandı.
ÇÖZÜM SÜRECİ
Çözüm sürecinin masada olduğunu ve halen devam ettiğini söyleyen Arınç, 'Nevruz'da verilen sözler yerine getirilseydi, süreç çok iyi bir noktaya gelebilirdi. Bugünlerde de tahminen olmaz. Kandil'den yapılan açıklamalarda bunun mümkün olmadığı söyleniyor' ifadesini kullandı.
Arınç, HDP'nin parlamentoya girememesinin çözüm sürecini etkilemeyeceğini ifade ederek, 'Çözüm sürecini başlatan zaten biziz. Bu süreci bugün HDP ile götürüyoruz. Olmazsa başka aktörlerle de, dışarıda olsun içeride olsun, bu süreci götürebiliriz' diye konuştu.
'SİYASETİ BIRAKMAYI DÜŞÜNDÜM'
Arınç, 27 Nisan 2007 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yayınlanan ve kamuoyunda e-muhtıra olarak bilinen bildiriden sonra siyaseti bırakmayı düşündüğünü de söyledi.'Meclis Başkanı olarak Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı seçmeyi çok isterdim ama buna imkan vermediler' diyen Arınç, '27 Nisan bildirisine hükümetin verdiği o soylu, o cesur, o erdemli cevap benim için çok sevindirici olmuştu' dedi.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç'a yöneltilen sorular ve alınan yanıtlar şöyle:Balyoz davasının gerekçeli kararı açıklandı ve delillerin kesin olarak sahte olduğu yolunda kararlar var. Vatandaşın hukuka güveni için yapılacaklar var mı?
Bu kararların verilmiş olması en azından Balyoz davasının sonuca ulaştığını gösteriyor. İçindeki isimler kamuoyunun çok yakından hatırladığı yüksek rütbeli subaylardan başlayarak devam eden bir davaydı. Bir gazetede yayınlanan ve adına belge denilen kağıtlar yazıldığı zaman bunların ciddiyeti üzerinde bir dava açıldı. Tutuklamalar oldu, dava uzun süre devam etti. Mahkumiyet kararları verildi ve bildiğim kadarıyla Yargıtay kararların büyük bir kısmını tasdik etti. O sırada anayasa mahkemesi bireysel başvurular yeniden yargılamalar ve sonunda beraat. Eğer deliller sahte ve üretilmişse veya üzerinde oynanmış ve elverişsiz hale gelmişse mahkemenin vereceği başka bir karar yok. Buna benzer Ergenekon davası var yine başka davalar var aynı ölçekte olmasa da. Yine eski emniyet müdürlerinden Hanefi Avcı için verilen karar vardı. O da 4 küsur yıl cezaevinde yatıktan sonda bir şekilde tahliye edilmişti. Onunla ilgili de Yargıtay bozma kararı vermişse yeniden yargılama sonunda esastan bozma olunca mutlaka o da beraata yönelecektir diye tahmin ediyorum. Bu davalar yargılanan kişiler bakımından, iddialar bakımından önemlidir . Üçüncüsü de yargının durumuna bakmamız gerekiyor. Aslında bu kararları veren mahkemeler önceden özel yetkili mahkemeler olarak biliniyordu. Savcıları özel yetkiliydi. Özel yetkili mahkemelerin yargılama usulleri de çok farklıydı. Daha sonraları bunlar kalktılar yetkileri ağır ceza mahkemelerine devredildi. Buradaki iddia bu hakimler ve savcıların emniyette hazırlana bir takım bilgi ve belgelerle hareket ettikleri, irade birliği içinde oldukları ve sonunda delil mahiyetinde sayılmaması gerekirken sanıkların aleyhlerinde kullanılan delil dururuma geldiği ve ağır cezalara müstahak oldukları. Yani bu kararları vermiş olan hakimleri, onlarla irade birliği içinde olan savcılar, zaman zaman tahliye kararlarının retleri, zaman zaman duruma dışındaki bazı tutum ve davranışlar böyle bir sonucu hazırlamışsa yani yargı makamlarının tarafsızlığından veya adaletsizliğinden şüphelenilebilecek ortaya çıkacak bir iddia varsa belki onların aleyhine de dönecek bir süreçten bahsedebiliriz. Geçtiğimiz günlerde bazı kişiler için adliyede yetkileri dahilinde olmamasında rağmen işlemler yapıldı. Son iki yıldan bu yana sulh ceza hakimlikleri var. Tutuklama tahliye gibi yani yargı dışında sadece o hakimin karar vermesi gereken durumlarda kim varsa onlar hakkında bir reddi hakim talebinde bulunuldu. Hakimlerin bilgisi dışında ve onların bir görüşü alınmaksızın. Asliye ceza hakimi bunların tamamını kabul etti ve sulh ceza hakimlerinin hepsini reddetti. Ondan sonra ortada sulh ceza hakimi kalmadığı için tahliye taleplerini bir başka asliye ceza hekimliğinde sonuçlandırdılar. Tam tahliye edilecekken bir başka sulh ceza hakimi bu yok hükmünde bir karardır, bizim olan işlemlerden haberimiz yok, tahliyeye ilişkin bir kararı biz vermeliydik veya en azından reddedileceksek geriye kalanlar bunu yapmalıydı dedi. HSYK el koydu, adalet bakanlığı el koydu, kararlar yok farz edildi ama o iki asliye hakimi hakkında önce HSYK’nın kendi dairesi görevden el çektirdi müfettiş raporlarıyla da kendileri mahkemeye sevk edilip tutuklandı. Bu gelişmeleri birlikte düşünmekte mümkün. Geçmişe yönelik hukukta bir adaletsizlikle ilgili en azından HSYK’nın yapacağı şeyler vardır ve bunlar suç teşkile diyorsa haklarında dava da açılabilir diye düşünüyorum.
Son MGK’da yine paralel yapı diye tanımlanan oluşumla ilgili bazı bilgiler vardı açıklamada. Kırmızı kitaba yani devletin güvenlik belgesine bu tür oluşumların girip girmeyeceğiydi merak edilen. O ne aşamada efendim?
MGK anayasamızda yer alan bir kuruluş. Oradaki görüşmeler ve kararlar tamamen gizli, sonradan yayınlanan bildiri hangi konuların görüşüldüğüne yönelik bir bilgi. Sadece alınmış olan MGK kararının herhangi birisi açıklanması veya bir merciden talep edilmesi halinde MGK’nın kendi içinde toplanıp buna da bir karar vermesi lazım. Benim bulunduğum süre içinde 28 Şubat veya başka bir şeyle ilgili kararı biz ilgili mahkemesine gönderdik. Şimdi bu kapsamda sayın cumhurbaşkanımızın belli yerlerde yaptığı konuşmalarda bazı açıklamaları var. Paralel devlet yapılanmasına ilişkin bir tehdit ve tehlikenin artık milli güvenlik siyaset belgesine girdiğine dair. Bu doğrudur. MGK Genel sekreterlik Kanunu’nun galiba ikinci maddesinde de MGK Milli Güvenlik Siyaseti Belgesini hazırlar ve onaylanmak ve tatbik edilmek üzere bakanlar kuruluna sevk eder diyor. Bakanlar kurulunun da alacağı karar kesindir. Şu anda alınan karar bakanlar kuruluna gönderilmiştir daha bakanlar kurulunda görüşülüp gereği yapılacaktır. Ancak burada Türkiye Cumhuriyetinin milli menfaatleri, milli hedefleri, savunma politikaları, komşularıyla ilişkileri, geleceğe yönelik perspektifleri ayrıntılarıyla yazılıdır. 0 ve 5’li yıllarda genellikle değişeme uğruyor. Legal görünümlü illegal yapılanmalar adıyla sadece bu cemaatten örgüte dönmüş paralel devlet yapılanması dediğimiz olguyla ilgili değil şu anda mevcudiyeti düşünülebilecek veya gelecekte de başka cemaatler olabilir, başka sosyolojik bikrimler, başka yapılanmalar olabilir, farklı düşüncelere sahip gruplaşmaların adeta devlete ikinci bir alternatif gibi yapılanması olabilir bir genel tarif içine sokuldu. Yoksa Fetullah Gülen’le ilgili olarak şu örgütün faaliyetleri veya buna karşı alınacak tedbirler şeklinde münhasıran bir tabir getirilmedi. Sadece böyle bir tehdit söz konusu değil bunun benzerleri bugün vardır bundan sonrada olabilecektir şeklinde bazı tabirler yapıldı. Bunlara karşı yapılacak mücadelenin hukuk çerçevesi içinde veya hukuk devleti ilkelerine uygun olarak yapılabileceği de büyük harflerle yazıldı. Yasal zeminde faaliyetleri yürüten herkes cemaat de olsa özgürdür. Ama bu varoluşlarını devleti ele geçirmek hükümete paralel bir yapı kurmak ve devletin bütün kurumlarını kendi emir ve talimatları doğrultusunda yönetebilmek için bir oluşum meydana gelmişse onun korkması lazım.
Yine de bu tür bir karar böylesine bir ifade karşısında istihbarat teşkilatının, emniyetin veya diğer devlet organlarının bazı refleksleri olur diye bir takım değerlendirmeler var.
Bu tür yapılanmalar gücünü mutlaka medyadan alabilir, ticari kuruluşlardan alabilir, yurtiçi yurtdışı bağlantılardan alabilir, kendilerine eleman temin etmek üzere okul dershane benzeri yapılanmalardan olabilir. Çünkü adanmışlık ruhu içinde bir yapılanmada siz görev aldığınızı ve size talimat veren kişinin de bürokratik yapılanma içindeki amiriniz veya daha üstünüzdeki kişiler değil de kendi yapılanmanızın içindeki yargı ile ilgili olmayan kişilerse bunların bir tehlike olduğunu üşünmeniz lazım. Benim şuna imza atma yetkim yok ama öyle bir numara yapayım ki buna imza atayım ve buradan bir sonuç çıksın. Buna birisi talimat veriyor. O kişi kim? Sen şunu şöyle yapacaksın, şu dosyaya şöyle karar vereceksin diyor. Bunu söyleyen herhangi bir yerdeki birisi. O kendi planlamasını yapmış. Kendi ideali kendi hedefi için bir proje yapmış. Bu projede o hakimi, o savcıyı, o emniyet mensubunu, o valiyi, o kaymakamı, o polisi kullanabiliyorsa bu bir illegal yapılanmadır. Bugün bunlar Gülen cemaati üzerinden gidiyor derseniz emin olun o cemaate benzer başka topluluklarda vardır. Ama onlar bu güne kadar siyasete, devlete, hükümete talip olmadılar. Bundan sonra onlarında iştahları kabarır böyle bir şey yapmaya kalkarlarsa bu böyle olabilir. Hiç dini veya hizmet eksenli bir toplulukta olmayabilir. Her şeyi planlamışlardır ve devleti ele geçirmek için ne yapmak gerekir onu başka bir bazda da harekete geçirmek isteyenler olabilir. Maddi güçleri olmalıdır diyelim ki bankaları, medyası güçlü olmalıdır, bürokraside gülü olmalıdır oralara kilit noktalara insanlar yetiştirmelidir. Bunları düşünenler bu kapsam içinde değerlendirilecek. Biz bu olayı habersiz yaşasaydık belki ileride çok daha büyük tehlike haline gelecekti.
Eğer farkına varmasaydık dediniz, ne olurdu?
Hükümetler yıkılırdı, siyaset çökerdi, TBMM güçsüzleşirdi, yargı elden çıkmış olsaydı zaten şuanda da yüzde 20’ler seviyesinde yargıya güven. İnsanların adalete olan duygusu çok zayıfladı. Hukuk kendi kendine restore etmeli. Bir çok insan kötü örneklere bakarak gittikçe ümitsizleşiyor. Yargının kendi içinde bir ahlak reformunu adalet reformunu geliştirmesi lazım. Adalet ortadan kalkardı, siyaset itibar kaybederdi. Bir bakan, bir milletvekili bir başbakan hakkında tutuklama kararının çıkması, bir yüksek bürokrat diyelim MİT müsteşarına savcı gel bakalım senin ifadeni alacağım diyor. O zamanki yaşanan şartlarda biz anlamını çok iyi biliyoruz gel seni içeri atacağım demektir bu. Kanun var diyorsun gelsin ifadeni alayım diyor. Hiç yetkisi olmadığı halde tahliye kararına imza atan hakim bir bakan hakkında bir başbakan hakkında tutuklama kararı çıkarsa al bunu infaz et diye birisine verse altında hakimin imzası mührü var ben bunu uygulamak zorundayım diyecekler. Halbuki diyemezler. Bir bakanın yargılanması için meclis soruşturmasından geçmesi lazım. Bir bürokratında soruşturma izni verilip ondan sonra yargılanması lazım. 28 Şubat’ta bunu gördük biz. Sayın Tayip Erdoğan hakkında AK Parti’yi kurduğumuz günlerde biliyorum Rize’de 10 sene evvel yaptığı konuşmanın bandını bulmuşlar Ankara Cumhuriyet savcısı seni ifadeye çağırıyor dediler. Tayyip bey bizi topladı böyle bir şey var beni çağırıyorlar ne dersiniz dedi. Biz yıllarca avukatlık yapmış insanlarız ve başımıza da geldiği için efendim zaman aşımı var, aflar var siz burada bir suçta işlememişsiniz merak etmeyin. Nuh Mete Yüksek ifade alacak Ankara Cumhuriyet Adliyesi’ne geldik. Biz dışarı bekliyoruz 10 dakika sonra çıkacak diye. 2 saat sonra bir haber geldi mahkemeye sevk ediliyor tutuklama talebiyle. 146/1’den mahkemeye sevk etti tutuklama talebiyle. Bereket akıllı ve vicdanlı bir hakime denk geldik adam güldü geçti serbest bırakılmasına diye karar verdi. Bunları yaşayan insan böyle hakimlerin savcıların olduğunu bildiğimizden bir de böyle bir darbenin arkasında hükümet ne hale gelebilecekti düşünmek lazım. Çok şükür bir badire yaşamadan Türkiye bazı şeylerin farkına vardı .