Görüş Bildir
Haberler
12 Şairin 12 Şiirine İlham Olmuş Özel Kadınlar

12 Şairin 12 Şiirine İlham Olmuş Özel Kadınlar

Erkan Sağlam
20.04.2015 - 14:55 Son Güncelleme: 22.04.2015 - 11:14

Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Attila İlhan ve Orhan Veli Kanık başta olmak üzere edebiyatımıza damgasını vurmuş 12 ünlü şair ve onların hepimizin bildiği ünlü şiirlerine ilham veren kadınları derledim.

İçeriğin Devamı Aşağıda

1. Nazım Hikmet – Bir Ayrılış Hikayesi – Şükûfe Nihal Başar (1896 – 1973)

1. Nazım Hikmet – Bir Ayrılış Hikayesi – Şükûfe Nihal Başar (1896 – 1973)

Şükûfe Nihal, Türkiye’nin hızla değiştiği yıllarda şiir, öykü, roman kaleme almış bir edebiyatçımızdır. 1920’li yıllarda Erenköy’de bahçelerde, köşklerde edebiyatçılar toplanır, sohbetler ederdi. İşte böyle bir günde Nazım Hikmet küçük bir kağıda “Ben sizin için çıldırıyorum, siz bana aldırış bile etmiyorsunuz.” yazdı ve Şükûfe Nihal’e verdi. Daha sonra, Nazım arkadaşlarına Bir Ayrılış Hikayesi’ni Şükûfe Nihal’e yazdığını söylemiştir. Şükûfe Nihal’e yalnız Nazım değil, Faruk Nafiz de aşk şiirleri yazmış.

Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,

ama nasıl,

avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp

parmaklarımı kanatarak

kırasıya

çıldırasıya…

Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,

ama nasıl,

kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,

yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,

yüzde hudutsuz kere yüz…

Kadın erkeğe dedi ki:

-Baktım

dudağımla, yüreğimle, kafamla;

severek, korkarak, eğilerek,

dudağına, yüreğine, kafana.

Şimdi ne söylüyorsam

karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..

Ve ben artık

biliyorum:

Toprağın –

yüzü güneşli bir ana gibi –

en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..

Fakat neyleyim

saçlarım dolanmış

ölmekte olan parmaklarına

başımı kurtarmam kabil

değil!

Sen

yürümelisin,

yeni doğan çocuğun

gözlerine bakarak..

Sen

yürümelisin,

beni bırakarak…

Kadın sustu.

SARILDILAR

Bir kitap düştü yere…

Kapandı bir pencere…

AYRILDILAR…

2. Cemal Süreya – Sayım – Tomris Uyar (1941 – 2003)

2. Cemal Süreya – Sayım – Tomris Uyar (1941 – 2003)

Deneme ve öykü yazarı Tomris Uyar, gazeteci, şair Ülkü Tamer’le evliyken aşık oldu Cemal Süreya’ya. İkisi de evliydi boşandılar. Üç yıl birlikte yaşadılar. Tomris Uyar, “Beni bıraktı ama rahat edemedi. Ona göre bana sahip olunamazdı. Senden ayrıldığım anda senin hakkında, hikayen hakkında, sevdiğimi belirtecek hiçbir şey söylemeyeceğim, benim ağzımdan kimse duymayacak” dedi ve doğrusu hiç yazmadı.

Ayışığında oturduk

Bileğinden öptüm seni

Sonra ayakta öptüm

Dudağından öptüm seni

Kapı aralığında öptüm

Soluğundan öptüm seni

Bahçede çocuklar vardı

Çocuğundan öptüm seni

Evime götürdüm yatağımda

Kasığından öptüm seni

Başka evlerde karşılaştık

İliğinden öptüm seni

En sonunda caddelere çıkardım

Kaynağından öptüm seni

3. Turgut Uyar – Bir Bozuk Saattir Yüreğim Hep Sende Durur – Tomris Uyar (1941 – 2003)

3. Turgut Uyar – Bir Bozuk Saattir Yüreğim Hep Sende Durur – Tomris Uyar (1941 – 2003)

Tomris Uyar, Turgut Uyar ile Cemal Süreya’dan

ayrılmak üzereyken tanıştı. Turgut Uyar da eşinden ayrıldı ve evlendiler.

Tomris Uyar “Bir ara ben onun dünyaya açılan penceresi olmaktan da öte

bir şeydim. Bir parçası gibiydim. Ve kendimi bir parçası gibi hissettiğim için

de sıkılıyordum tabii.” der. Aralarındaki ilişkiyi şöyle

özetler: “Turgut, beni her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir

kaygıyla yıpranacak, ben de hiçbir rekabetin olmadığı bir alanda boyuna birinci

seçilmekten yorulacaktım.”

Senin için alışılmış şeyler söyleyemem sana yaraşmaz

Kış gecesi amcamızdır bahar yakından kardeşimiz

Alır başımı erzincan’a giderim seni düşünmek için

Dörtlükleri bozarım çünkü dağlar ne güne duruyor

Kıyılar ve eskimeyen her şey seni anlatmak için

Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur

Ne var ki ıslanır gider coşkunluğum durmadan

Durmadan

Dağ biraz daha benden deniz her zaman senden

Hiçbir dileğimiz yok şimdilik tarihten coğrafyadan

Kimselere benzemesin isterim seni övdüğüm

Seni övdüğüm zaman

Güzel bir çingene yalnız başına dolaşmalı kırlarda

Seni övdüğüm zaman

4. Edip Cansever – Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir – Tomris Uyar (1941 – 2003)

4. Edip Cansever – Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir – Tomris Uyar (1941 – 2003)

Tomris Uyar, Edip Cansever’le aralarındaki bağı şöyle anlatır: “Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek aşkın gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana.” Edip Cansever de Tomris Uyar için “Tomris rakıyı çok severdi, bense onu.” der. Tomris Uyar’ın 1980 yılındaki doğum günü için yazdığı şiirin özgün kopyasını, Tomris ve Turgut Uyar’ın oğlu Hayri Turgut Uyar kendi blogunda paylaştı.

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç

Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de

Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle

Ve yarışırsa ancak Monet’nin

Kadınlarına yaraşan giysilerinle

Gördüm de

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde

Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde

Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında

Öyle kısaydı ki adımların

Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle

Ölçülür ve denk düşerdi ancak

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Yok bir yanıtın “nereye” diyenlere

Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın

Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere

O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun

Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden

Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki

Hani Etiler’den Hisar’a insek bile

Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın

Çok yaşında her zamanki çocuksun gene

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar

Mutfağın mutfak olalı böyle

Bir adın vardı senin, Tomris Uyar’dı

Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene

Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma

Oysa güneş pek batmadı senin evinde

Söyle

Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.

5. Bedri Rahmi Eyüpoğlu – Karadutum – Mari Gerekmezyan (1913 – 1945)

5. Bedri Rahmi Eyüpoğlu – Karadutum – Mari Gerekmezyan (1913 – 1945)

Mari, Bedri Rahmi’nin asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’ne misafir öğrenci olarak gelmiştir. Bedri Rahmi’nin bir büstünü yaptı. Bedri Rahmi de birçok portresiyle ona yazılmış şiirlerle cevap verdi. 1946’da menenjit-tüberküloza yakalandı. 2. Dünya Savaşı yeni bitmişti, ilaçlar çok pahalıydı. Bedri Rahmi birçok tablosunu sattıysa da Mari’yi kurtaramadı. O dönem içkiye başladı. 1949’da Büyük Kulüp’te bu şiiri okurken ağlamaya başladı. Bunun üzerine eşi Eren Eyüpoğlu evi terk edip Fransa’da yaşamaya başladı. Daha sonra eşi ve çocuğunun yanına döndü, ama bunu hiç unutmadı.

Karadutum, çatal karam, çingenem

Nar tanem, nur tanem, bir tanem

Ağaç isem dalımsın salkım saçak

Petek isem balımsın ağulum

Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan

Yoluna bir can koyduğum

Gökte ararken yerde bulduğum

Karadutum, çatal karam, çingenem

Daha nem olacaktın bir tanem

Gülen ayvam, ağlayan narımsın

Kadınım, kısrağım, karımsın.

Sigara paketlerine resmini çizdiğim

Körpe fidanlara adını yazdığım

Karam, karam

Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam

Sıla kokar, arzu tüter

Ilgıt ılgıt buram buram.

Ben beyzade, kişizade,

Her türlü dertten topyekün azade

Hani su ekmeği elden suyu golden.

Durup dururken yorulan

Kibrit çöpü gibi kırılan

Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan

Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yasayan

Sen benim mihnet icinde yanmış kavrulmuşum

Netmiş, neylemiş, nolmuşum

Cömert ırmaklar gibi gürül gürül

Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.

Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum

Karam, karam

Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam

Sensiz bana canım dünya haram olsun.

İçeriğin Devamı Aşağıda

6. Attila İlhan – Maria Missakian – Maria Missakian

6. Attila İlhan – Maria Missakian – Maria Missakian

Attila İlhan 1948 yılında üniversite 2. sınıftayken Paris’e gider. Bu seyahatten sanatı ve şiiri derinden etkilenir. Paris’te Ermeni asıllı Fransız olan Maria Missakian ile tanışır. Birlikte gezerler ve Türkiye’den konuşurlar, çünkü atalarının toprağıdır. Attila İlhan Türkiye’ye dönmeye karar verir. Missakian’ı da getirmek istese de pasaportu olmadığı için getiremez. Sürekli mektuplaşırlar. Sürekli onu getirmek için uğraşsa da başaramaz. Zamanla mektuplar seyrekleşir. Daha sonra Maria’nın bir müzisyenle evlenip çocukları olduğunu, mutsuzluktan alkolik olduğunu öğrenir. Yağmur Kaçağı şiir kitabının içindeki Maria Missakian sayfasını imzalayıp gönderir. Bu son görüşmeleri olur.

yüksekkaldırım’da bir akşam

maria missakian’ı düşündüm

eğer kendimi bıraksam

yağmur olabilirdim yağardım

kasım’da bir çınar olurdum

yaprak yaprak dökülürdüm

kalbimi sıkı tutmasam

döküp saçıp boşaltsam

içimde yükselen şiiri

kaldırımlara döküp harcasam

gözleri balıkçıl gözleri

dudaklarında tutup rüzgarı

maria missakian adında biri

gelse göğsüne kapansam

gece gölgesine sokulsam

gökyüzünde bulutlar büyüseler

yağmuru dinlesem anlatsam

şimşekler kırılıp dökülseler

bizi sokaklarda bıraksalar

leylekler üşüyüp gitseler

dönüp arkalarına bakmadan

yine akşam oldu attilâ ilhan

üstelik yalnızsın sonbaharın yabancısı

belki paris’te maria missakian

avuçlarında bir çarmıh acısı

gizlice bir sefalet gecesi

çocuğunu boğarmış gibi boğup paris’i

sana kaçmayı tasarlar her akşam

7. Orhan Veli Kanık – Aşk Resmi Geçidi – Nahit Fıratlı (1909 – 2002)

7. Orhan Veli Kanık – Aşk Resmi Geçidi – Nahit Fıratlı (1909 – 2002)

“Bir de sevgilim vardır pek muteber

ismini söylemem

edebiyat tarihçisi bulsun”

O zamanlar ismini söyleyemem dediği sevgilisi Nahit Hanım’dı. Yazdığı mektuplar “Yalnız Seni Arıyorum” ismiyle kitaplaştırıldı. Orhan Veli’nin ebedi edebi aşkıdır. Ama o dönemde sadece Orhan Veli değildir ona aşık olan Sabahattin Ali, Cahit Sıtkı, Can Yücel, Necip Fazıl, Peyami Safa, Edip Cansever…

Cemal Süreya onun için Samet Ağaoğlu’nun sözünü kullanır: Rönesans gibi kadın… Süreya, “Anılar, anlatmaz anılarını. O konuda bütün girişimleri boşa çıkarır, hiçbir tuzağa düşmez, çok şeyi incelikle geçiştirmeyi bilir.” der.

birincisi o incecik, o dal gibi kız.

şimdi galiba bir tüccar karısı.

ne kadar şişmanlamıştır kimbilir.

ama yine de görmeyi çok isterim,

kolay mı? ilk gözağrısı.

……………………………….çıkar

……………………dururduk mahallede

……………………………….halde

….adlarımız yan yana yazılırdı duvarlara

…………………….yangın yerlerinde.

üçüncüsü münevver abla, benden büyük

yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları

gülmekten katılırdı, okudukça.

bense bugünmüş gibi utanırım

o mektupları hatırladıkça.

dördüncüsü azgın bir kadın,

açık saçık şeyler anlatırdı bana.

bir gün de önümde soyunuverdi

yıllar geçti aradan, unutamadım,

kaç defa rüyama girdi.

beşinciyi geçip altıncıya geldim

onun adı da nurünnisa.

ah güzelim

ah esmerim

ah

canımın içi nurünnisa.

yedincisi aliye, kibar bir kadın

ama ben pek varamadım tadına

bütün kibar kadınlar gibi,

küpe fiyatına, kürk fiyatına.

sekizinci de o bokun soyu:

sen elin karısında namus ara,

kendinde arandı mı, küplere bin.

üstelik kendinde de

yalanın düzenin bini bir para.

ayten’di dokuzuncunun adı,

barlarda göbek atar

iş başında şunun bunun esiri,

ama bardan çıktı mı,

kiminle isterse onunla yatar.

onuncusu akıllı çıktı

bıraktı gitti beni

ama haksız da değildi hani,

sevişmek zenginlerin harcıymış

işsizlerin harcıymış.

iki gönül bir olunca

samanlık seyranmış ama,

iki çıplak da olsa olsa;

bir hamama yakışırmış.

işine bağlı bir kadındı on birinci

hoş, olmasın da ne yapsın?

bir zalimin yanında gündelikçi;

adı luksandra.

geceleri odama gelir,

sabahlara kadar kalır

konyak içer, sarhoş olur,

sabahı da, işbaşı yapardı şafakla..

gelelim sonuncuya.

ona bağlandığım kadar

hiçbirine bağlanmadım.

sade kadın değil, insan.

ne kibarlık budalası,

ne malda, mülkte gözü var.

eşit olsak, der,

hür olsak, der.

insanları sevmesini de bilir,

yaşamayı sevdiği kadar.

8. Yahya Kemal Beyatlı – Telakki – Celile Hanım (1880 – 1956)

8. Yahya Kemal Beyatlı – Telakki – Celile Hanım (1880 – 1956)

Nazım’ın şiir yeteneğini farkeden annesi okuldaki hocası Yahya Kemal’den özel ders vermesini ister. Ders için gelen Yahya Kemal ile Celile Hanım arasında kısa sürede aşk doğar.

Yahya Kemal kıskanç bir aşıktır. Celile Hanım’a güvenmez. Yakup Kadri’ye “Bu kadar dile gelmiş kadınla nasıl evlenirim” der. Evlilik hazırlıklarına başlarken bir mektupla, Yahya Kemal evlenemem diyerek aşklarını bitirir. Yıllar sonra Celile Hanım oğlu Nazım hapiste iken onun özgürlüğü için Galata Köprüsü’nde açlık grevine başlar. Yahya Kemal artık yaşlı, gözleri görmeyen eski sevgilisini görmezden gelerek yanından geçer. Sessiz Gemi şiirini de Celile Hanım’a yazdığı söylenir ama biz daha az bilinen ve Celile Hanım’a bu yazdığı şiirini paylaşıyorum.

Yollarda kalan gözlerimin nûrunu yordum,

Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum,

Hulyâmı tutan bir büyü var onda diyordum,

Gördüm: Dişi bir parsın elâ gözleri vardı.

Sen miydin o âfet ki dedim, bezm-i ezelde

Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde,

Bir sofrada içtik, ikimiz aynı emelde,

Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardı..

9. Cahit Sıtkı Tarancı- Kara Sevda – Mihrimah Hanım

9. Cahit Sıtkı Tarancı- Kara Sevda – Mihrimah Hanım

“Böyle ferman etti Cahit

Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan

Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan”

Abbas şiirindeki Beşiktaş’tan alınacak sevgili, yayıncı, yazar arkadaşı Vedat Günyol’un kız kardeşi Mihrimah Hanım’dır. Vedat Günyol da Cahit Sıtkı gibi Diyarbakırlı’dır, memleketten süregelen bir dostlukları vardır. Böyle bir aşkı içinde yaşar söyleyemez. Ta ki yıllar sonra Paris’te Vedat Günyol’a itiraf edene kadar. Vedat Günyol “Keşke söyleseydin Cahit. Mutlaka seninle evlenmesini isterdim.” der. Ama iş işten geçmiştir, çünkü Mihrimah Hanım doktor Cemil Cemiloğlu ile evlenmiştir.

Bir kere sevdaya tutulmaya gör;

Ateşlerde yandığının resmidir.

Aşık dediğin, Mecnun misali kör;

Ne bilsin alemde ne mevsimidir.

Dünya bir yana, o hayal bir yana;

Bir meşaledir pervaneyim ona.

Altında bir ömür döne dolana

Ağladığım yer penceresi midir?

Bir köşeye mahzun çekilen için,

Yemekten içmekten kesilen için,

Sensiz uykuyu haram bilen için,

Ayrılık ölümün diğer ismidir.

10. Sezai Karakoç – Mona Rosa – Muazzez Akkaya

10. Sezai Karakoç – Mona Rosa – Muazzez Akkaya

Şiirin kıta başlarındaki harflerini birleştirirseniz, Muazzez Akkayam okunur zaten. Şiirin dizeleri ise bu karşılıksız aşkı, hasreti, sitemi anlatıyor. Sezai Karakoç, Mülkiye’de ögrenciyken aynı okulda okuyan Muazzez Akkaya’ya duyduğu aşkı bu 14 kıtalık şiirde anlatmıştır. Şiirin öyküsü yaklaşık 50 yıl sonra netleşti. Muazzez hanım, bu aşkı bildiğini söylerken aynı okulda okuyan Cemal Süreya’nın da kendisine aşk şiirleri yazdığını itiraf etti.

Muazzez Hanım o yıllarda okulda ping pong şampiyonu imiş. Sezai Karakoç’un diğer bir şiiri ping pong masasını da Muazzez Hanım’a yazdığı anlaşılıyor.

Mona Roza, siyah güller, ak güller

Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah, senin yüzünden kana batacak

Mona Roza siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

Mona Roza, bugün bende bir hal var

Yağmur iğri iğri düşer toprağa

Ulur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çek

Mona Roza seni görmemeliyim

Bir bakışın ölmem için yetecek

Anla Mona Roza, ben bir deliyim

Açma pencereni perdeleri çek…

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

Bende çıkar güneş aydınlığa

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

Seni hatırlatıyor her zaman bana

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

Işıksız ruhumu sallar da durur

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi

Ellerinden belli olur bir kadın

Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin ellerin ve parmakların

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Saat onikidir söndü lambalar

Uyu da turnalar girsin rüyana

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Akşamları gelir incir kuşları

Konar bahçenin incirlerine

Kiminin rengi ak, kimisi sarı

Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine

Akşamları gelir incir kuşları

Ki ben Mona Roza bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

O masum bakışlar su kenarında

Ki ben Mona Roza bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Henüz dinlemedin benden türküler

Benim aşkım sığmaz öyle her saza

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Artık inan bana muhacir kızı

Dinle ve kabul et itirafımı

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

Alev alev sardı her tarafımı

Artık inan bana muhacir kızı

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

Bir gün gözlerimin ta içine bak

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Altın bilezikler o kokulu ten

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

Bir tüy ki kapalı gece ve güne

Altın bilezikler o kokulu ten

Mona Roza siyah güller, ak güller

Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!

Mona Roza siyah güller, ak güller

İçeriğin Devamı Aşağıda

11. Ahmet Arif – Hasretinden Prangalar Eskittim – Leyla Erbil (1931 – 2013)

11. Ahmet Arif – Hasretinden Prangalar Eskittim – Leyla Erbil (1931 – 2013)

Diyarbakır’a sürgüne gitmeden Ankara’da arkadaş toplantılarında tanışırlar. Leyla Erbil 23, Ahmet Arif 27 yaşındadır. Yeni yayınlanan 1954-1957 ve en son 1977 olmak üzere 60’ın üzerinde mektup, şairin Leylim diye hitap ettiği Leyla Erbil mektupları yayınlamaya karar verdikten sonra kitabı göremeden yaşama veda etti.

Ahmet Arif bu mektuplarında “Leyla zalım Leyla” diye başlar. Kör kütük aşık Arif, aşkına karşılık bulmak için yazmış, Leyla Erbil ise dostluk sınırını çizmiş ve bu sınırı gün geçtikçe derinleştirmiştir. Mektuplarında “İlk sen mağlup ettin beni.” der. Diğer taraftan “Sen ister dostum ol ister sevgilim. Yeter ki hayatımda ol. Sen bana geldikçe sana ihtiyacım olacak. Senden başka hiç bir isteğim yok.” der. Ay Karanlık şiirini de Leyla Erbil’e yazmıştır.

Seni, anlatabilmek seni.

İyi çocuklara, kahramanlara.

Seni anlatabilmek seni,

Namussuza, halden bilmeze,

Kahpe yalana.

Ard- arda kaç zemheri,

Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.

Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…

Bir ben uyumadım,

Kaç leylim bahar,

Hasretinden prangalar eskittim.

Saçlarına kan gülleri takayım,

Bir o yana

Bir bu yana…

Seni bağırabilsem seni,

Dipsiz kuyulara,

Akan yıldıza,

Bir kibrit çöpüne varana,

Okyanusun en ıssız dalgasına

Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,

Yitirmiş öpücükleri,

Payı yok, apansız inen akşamlardan,

Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,

Seni anlatabilsem seni…

Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır

Üşüyorum, kapama gözlerini…

12. Özdemir Asaf – Lavinia – Mevhibe Bayat (1925 – 2007)

12. Özdemir Asaf – Lavinia – Mevhibe Bayat (1925 – 2007)

Mevhibe Hanım, Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken güzelliği ile çevresini etkileyen biridir. O dönem sinema yıldızlarından Rita Hayworth’a benzerliğinden onun filmine atfen Gilda diye çağrılırmış. Uzaktan akrabası olan Oktay Akbal (ki o da kendisine hayrandır, hikayelerindeki Hisya’dır) sayesinde şairler dünyasını tanır. Özdemir Asaf aşık olmuştur Mevhibe Hanım’a ama karşılıksız bir aşktır bu.

Özdemir Asaf, lavinia kelimesini hangi anlamda kullandı bilmiyoruz ama lavinianın birkaç anlamı var: Bir çiçek cinsi (ölüm çiçeği), Shakespeare’in Titus Andronicus adlı eserinde Roma İmparatoru Başkomutanı Titus’un güzeller güzeli kızıdır. Tamaro’nun iki oğlu tarafından tecavüze uğrar. Babası Titus tarafından öldürülür.

sana gitme demeyeceğim.

üşüyorsun, ceketimi al.

günün en güzel saatleri bunlar.

yanımda kal.

sana gitme demeyeceğim.

gene de sen bilirsin.

yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim

incinirsin.

sana gitme demeyeceğim

ama gitme, lavinia

adını gizleyeceğim.

sen de bilme, lavinia.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0