onedio
Görüş Bildir

İşçi Haberleri

İşçi ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. İşçi ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Emekli Olacaklar Dikkat! Çalışma Hayatınızdaki Son Yedi Yıl Kaderinizi Belirleyecek
Yeni yıl yaklaşırken emekli olacak vatandaşların da akıllarındaki soru işaretleri artıyor. 2025’te emekli maaşına yapılacak zam, 2024’te emekli olmanın daha avantajlı olacağı konuşulurken gazeteci Noyan Doğan, Hürriyet gazetesinde yayımlanan köşe yazısında bir başka dikkat çeken konuya değindi: Emeklilikte ‘yedi yıl’ kuralı.Emekli olmak için gün sayanların merak ettiği konulardan biri olan ‘yedi yıl kuralı’ çalışma yaşamınızdaki son 7 yılı kapsıyor. Son 7 yılda hangi statüde çalıştığınız önemli. Kaynak
Asgari Ücret Zammı 2025: Asgari Ücret Kaç TL Olacak? Asgari Ücrete 2025'te Ne Kadar Zam Yapılacak?
Milyonlarca asgari ücretli ve işveren için 2025 Ocak ayı dönüm noktası olacak. Vatandaşların aldıkları maaş asgari ücrete yapılacak zamla şekillenecek. Kulislerde konuşulan en önemli oran yüzde 25. Aralık ayında toplanacak Asgari Ücret Tespit Komisyonu ile 2025 asgari ücret belli olacak. Yeni yıla sayılı günler kala tahminler art arda sıralanıyor.Peki, asgari ücret kaç TL olacak? Asgari ücrete 2025'te ne kadar zam yapılacak?
Serhan Bolluk Tahliyeleri Değerlendirdi
İşçi Partisi Genel Sekreteri Serhan Bolluk, yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın Oğlu Kağan Çağlayan, İçişleri Bakanı Muammer Güler'in Oğlu Barış Güler ve İş Adamı Reza Sarraf'ın da aralarında bulunduğu 5 kişiye tahliye kararı çıkması hakkında değerlendirmelerde bulundu. Aydınlık'a konuşan Serhan Bolluk, AKP iktidarının büyük bir kumpas hazırlığı içerisinde olduğunu söyledi.Bolluk şöyle konuştu: 'Hiç heveslenmesinler. Halkın cebinden çaldıkları o paraları harcayacak vakitleri olmayacak. Kuruşuna kadar geri alırız. Kamu için kullanırız. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarını paraları istifleyebilmek için kurdular. Şimdi daha büyük bir kumpasın peşindeler. Adına da özerklik diyorlar. Ancak onu da başaramayacaklar. Türkiye'yi bölemeyecekler. Bu ülke bir avuç mafya tarikat gladyo enstrümanı parayı istiflesin diye bölünmeyi kabul etmez. Bir tarafta Tayyip Erdoğanların, Abdullah Güllerin, Fethullah Gülenlerin çürümüş düzeni ve onların peşinden giden kendilerine muhalefetim diyen partileri var. Bir tarafta ise ayakta ve dipdiri bir millet. Kimin kazanacağını göreceğiz.'Aydınlık
Otomobil Markaları Amblemleri ve Anlamları
Şirketin kurucusu Karl Benz, Deutz'daki motor fabrikasındaki görevinin ilk yıllarında, Köln ve Deutz manzaralı evinin tepesine bir yıldız amblemi koymuş, eşine yazdığı mektuplarda bu yıldızın günün birinde başarıyı ve gücü temsil edeceğini ve fabrikasının üzerinde parlayacağını söylemişti. Yıldız Daimler'in, motorlu araçların 'karada, suda, havada' evrenselliğini simgelemektedir. 1909'da tescil edildi.1916 yılında yıldızın etrafı, içinde dört küçük yıldızın ve Mercedes isminin yer aldığı bir daireye çevrildi.1926'da Daimler-Benz birleşmesi ile Benz'in defne yapraklarından çelengi yıldızın etrafını sardı.Bu arada belirtelim markadaki Mercedes ismi şirketin kurucusu Karl Benz'in büyük kızının ismidir. Benz de soyadlarıdır.Ayrıca bazı modellerinin arkasında görüp de merak edenler için;AMG (Aufrecht Melcher Großaspach), Hans-Werner Aufrecht ve Erhard Melcher tarafından 1967 yılında Almanya'nın Stuttgart şehrindeki Großaspach kasabasında kurulmuş bir modifiye şirketidir. AMG bir kısaltma olup; kurucularının soyadları ve bulundukları kasabanın baş harflerinin birleşmesiyle meydana gelmiştir. AMG; Hans Werner Aufrecht - Eberhard Melcher - Großaspach'.
Doğru Yaşamak: Kime Göre?
Boynum çok ağrıyor. İlaç kullanmıyorum. Prensip olarak. Bana direk MR’ın taşlı yollarını önermeyeceğini bildiğim, hayata daha “ bütünsel ” bakan bir doktor var aklımda. Ona gitmeliyim. Canım yanıyor.İnsan, eğer sadece beden değil aynı zamanda ruh dediğimiz enerji ve zihinden de oluşuyorsa, hastalıklara da sadece fiziksel boyutta yaklaşmanın yetersiz kaldığını artık tüm dünya anladı.Maalesef Türkiye’de insana bütünsel yaklaşan doktorların sayısı pek az. Hastalık dediğimiz şey bir sonuçtur. Madenin kaynağına inmek gerek. Buz dağının altına.Bu spiritüel kavramları biliyorum. Boyun ağrısının ruhsal nedenlerini araştırırken hiç de şaşırmadığım bir bilgi ile karşılaştım! Boyun ağrısı “ hayatı kontrol etme ” ihtiyacının oluşturduğu stresten meydana gelirmiş. Ağzını öpeyim ey kitap! Kontrol benim soyadım!Sardım acıyan boynuma üstünde sonbahar yaprakları figürleri olan şalımı, tuttum doktorun yolunu.……..Sıra dışı bir muayene tecrübesi beni bekliyormuş. Doktor bey, psikolog değil. Ama nedense en ilgilendiği şey benim psikolojim! Soruyor da soruyor, “Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Hayatınızda sizi üzen ne oluyor? ”. “Ya” diyorum “Doktor bey! Ben bombayım bomba! Her şey tıkırında!” Adam vazgeçmiyor. Benim bombanın fitili patlıyor. Ağlamaya başlıyorum boynumu tutarak. Aslında diyorum. Aslında her şey yolunda değil. Şu var bu var, anamla babamın dertleri var, aşk hallerim var, kredi borçlarım var, köpeğim ölüyor, küçük ayak parmağımı kapıya sıkıştırdım ve tırnağı düştü. Yelkenliyle dünyayı gezmek istiyorum ama denizde çok üşüyorum ve sinirlerim bozuluyor. Kızıldeniz’e gidip dalmak istiyorum ama tüple denizin altına inince panik atak geliyor. Evlenmek istiyorum ama rutini sevmiyorum. Rutini sevmiyorum ama aidiyet duygusuna ihtiyacım var. Evet doktor bey! Hiçbir şey yolunda değil!…………Sıra dışı bir muayene dedim ya. Doktor beyin reçetesi şu: “ Altın saatlerde uyanacaksın bundan sonra! ”. Ben gayri ihtiyari “Buyrun? Ne saati, eşref vakti gibi bir şey mi bu?” diye soruyorum. “Golden Hours, saat 5:30’ la 7:00 arası” diye cevap veriyor bilge doktor. “Peki doktor bey, akşam kaçta yatacağım ki sabah 5:30 da uykumu almış şekilde uyanacağım?” diye soruyorum. Doktor cevap veriyor “10”. Ben gülmeye başlıyorum. “Ben son 4 yaşındayken saat 10’da yatmıştım”.Sonra bitmiyor. Altın saatte uyanıp, bir iskemleye oturup 15 dakika nefes çalışıp, meditasyon yapacakmışım . Üzerine de, gösterdiği bir takım vuruş noktaları ile organlarımı şifalandıracakmışım.Peki canım!Diyeceksiniz ki, kendin seçmişsin böyle bir doktor. Haklısınız. Zaten ben burada mizah yapıyorum. Doktorun söylediklerini uyguluyorum. Size bu satırları altın saatte yazıyorum. Hava karanlık. Zihnim hiç olmadığı kadar aydınlık.Doktoruma güveniyorum. Ağrıyanın boynum değil, canım olduğunu biliyorum. Benim canım ağrıyor.Bu acı bugün boyundan hissediliyor, yarın dizden, beş yıl sonra belden. İşçi gözlüğümü takıp, dalmalıyım ruh madenime. Oradaki elektrik kaçağını tespit edip, çıkmayalım geri, gökyüzüne.………Bütün bunların yanında bir şey daha var aklımda.Doktor bey ile sohbet ederken, şöyle bir şey çıktı ağzımdan. “Hep olmayacak aşkların peşinden koşturup duruyorum” . Doktor beyin yanıtı gecikmedi “Acı çekme ihtiyacın olabilir mi? Bundan besleniyor olabilir misin?”.“Olabilirim”.……..Benim kendi uydurma bir teorim var. “ Dostoyevski Izdırabı ”.Yazarın hayatını inceleyenler bilirler, Dostoyevski’nin inanılmaz bir içsel ızdırabı vardır. Ona göre onu kimse sevmez. O hep yalnızdır. O anlaşılamayandır. Bir dünya vardır, içinde insanlar ve hayatlar vardır. Bir de kendi vardır. Tek. İşte bu ızdıraptan beslenir, bir vampirin kandan beslenmesinin ahlaksızlığıyla. Kendi kanını içer adeta.Bazı insanlar böyledir işte.Ayrıca kim, pamuk prenses gibi bir hayat istiyor ki?İçinde rakı masası olmayan, sezen şarkıları olmayan, karanlık gecelerde yakılan sigaralar olmayan, özlenen sevgili için, yapmak isteyip de yapamadıkların için, döktüğün gözyaşlarının olmadığı bir hayatı kim istiyor?Hayat tek başına ızdırap değil.Ama hayat tek başına mutluluk da değil.Hayat bir kolaj.Her şey zıttından türüyorsa. Gündüz geceden. Izdırabın olmadığı yerde, mutluluk da yok demektir.Gözyaşlarını sildikten sonra gülümsemek, yağmurdan sonra güneş açması gibidir. Saf. Temiz. ilham verici.…….Sizi bilmem ama ben kendi “ Dostoyevski ızdırabıma” sahip çıkıyorum. Onu seviyorum. Pamuklara sarmalıyorum. Bu benim zenginliğim. Şeffaf bir bulut gibi Lucca’da oturup kızlarla roze şarap içip geyiğin dibine vurmak da harika. Onu da yapıyorum. Gören, duyan imrenir. O kadar dertsiz ve hafif olduğum günler oluyor. Ama hayat böyle hafif çekilmiyor. Bazen ağırlaşmak gerekiyor. Sırtına deniz anası yapışmış gibi çığlık çığlığa koşmak, tanrılara rakı kadehi kaldırıp, Ferdi Özbeğen dinlemek gerekiyor.………..Bugün altın saatte yazıyorum yazımı. Nefesim açık. Egzersizlerimi yaptım.Ama birazdan havalimanına gideceğim. Bodrum’a uçacağım. Otel odasına çantamı bırakıp, üzerime beyaz bir elbise giyeceğim. Uzun zamandır görmediğim bir iki dost var Bodrum’da yaşayan. Kaptan’nın Yeri’nden rezervasyon yapmışlar. O tahta masaya oturacağım. Balığımı ısmarlayacağım. Rakımı yudumlayacağım. Ve saate bakmayacağım. Günün ilk ışıklarına da kadar şarkılar söyleyeceğim. Belki aklıma eski bir sevgili gelecek, biraz ağlayacağım. Muhtemelen otel odamı zor bulacağım. Koridorlarda sağ sola çarpacağım. Sonra üstümü değiştirmeden yatağa uzanıp, Dostoyevski ızdırabıma sarılıp, sızıp kalacağım.……..Hayat çok güzel. Ve hayat çok çirkin.Hayat çok iyi. Ve hayat çok acımasız / zalim.Ben de hayat gibiyim.Her şeyim.Aynı anda, hem bilgeyim, hem bir ayyaşım. Hem çok şey biliyorum, hem hiç bi b.k bilmiyorum.Tek bildiğim şey,Yaşamayı seviyorum. Tüm Dostoyevski ızdıraplarına ve pamuk prenses mutluluklarına rağmen.Çok seviyorum kahrolasını!Zeynep Tezcan
Perinçek’e Tahliye Veli Küçük’e Ret!
Mahkemeler 19 Ergenekon sanığının tahliyesine karar verdi. Tahliyesine karar verilen son isimlerden biri Doğu Perinçek. Veli Küçük dahil 7 sanığın tahliye talebi ise reddedildi. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Anayasa Mahkemesi'nin 'hak ihlâli' kararı üzerine 7 Mart Cuma akşamı Silivri Cezaevi'nden çıkarken, Ergenekon davasının diğer sanıkları için de tahliyeler gündemdeydi. Özel Yetkili Mahkemeleri kaldıran ve tutukluluk süresini 7,5 yıldan 5 yıla indiren yasanın cuma günü yürürlüğe girmesiyle, 5 yılı aşkın süredir cezaevide bulunan tutukluların tahliyesine kesin gözüyle bakılıyordu. Zira cuma günü birkçok davada benzer tahliye kararları çıkmıştı. Ancak, 13. Ağır Ceza Mahkemesi bugün sürpriz bir karar verdi. Veli Küçük, Doğu Perinçek, Tuncay Özkan, Sedat Peker, Mustafa Levent Göktaş'ın da aralarında olduğu Ergenekon davası sanığı 33 kişinin tahliye taleplerini reddetti. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, Özel Yetkili Mahkemeleri kaldıran yasanın anayasaya aykırı olduğunu, bu konudaki kararın HSYK tarafından verilmesi gerektiğini söyledi. Özese, bu konuda Anayasa Mahkemesi'ne başvurduklarını açıkladı. Diğer mahkemelerden tahliye kararları Bu karardan kısa bir süre sonra, 13. Ağır Ceza'nın 'tahliye talebi reddedildi' diye açıkladığı isimlerden Tuncay Özkan, Levent Göktaş ve Sedat Peker için tahliye kararı açıklandı. Bu kararı 21. Ağır Ceza Mahkemesi verdi. Mahkeme Tuncay Özkan ve Levent Göktaş'a yurtdışı yasağı koyarken, Sedat Peker'e aldığı ceza miktarını dikkate alarak yasak koymadı. Ardından tahliye taleplerini inceleyen çeşitli mahkemelerden peş peşe tahliye kararları çıktı. Eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur, Emekli Org. Hasan Iğsız, Alaaddin Sevim, Danıştay saldırısı sanığı Alpaslan Aslan, Albay Dursun Çiçek, Eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin, Kemal Kerinçsiz, Yalçın Küçük, Teğmen Mehmet Ali Çelebi. gazeteci Merdan Yanardağ, Mehmet Demirtaş, Hikmet Çiçek ve Hasan Atilla Uğur için tahliye kararı verildi. Aralarında Veli Küçük'ün de bulunduğu 7 sanığın tahliye talepleri ise reddedildi. Aslan ve Çiçek cezaevinden çıkamayacak Dursun Çiçek, Balyoz davasından hüküm giydiği için, Alpaslan Aslan da 3 davadan kesinleşmiş toplam 4 yıl 2 ay cezası olduğu için cezaevinden çıkamayacak. Aslan'ın avukatı, bu cezanın yattığı süreden düşülmesini isteyeceğini açıkladı. İlk Tuncay Özkan tahliye oldu Silivri Cezaevinden ilk çıkan isim 1994 gün sonra tahliye olan Ergenekon sanığı Tuncay Özkan oldu. Özkan çıkışta yaptığı açıklamada, '6 yıl sonra zulmün bittiği, özgürlüğe kavuşytuğumuz bir gün olmasını çok isterdim. 6 yıl boyunca çektiğimiz sıkıntıların, gündem olmasını isterdim. Biz kin, husumet, öç alma duygusu içinde asla değiliz' dedi. Tuncay Özkan 1996'dan 2007'ye kadar 5 kez suikast girişimine uğradığını, 2007'de de öldürülmediği için hapse atıldığını söyledi. 'Bugün çıkarken dahi, aldıkları tavır ibretliktir, şeytanla yatağa girdiler, çarpılarak çıktılar' diye konuştu. Bozdağ: HSYK'yı göreve çağırıyorum Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Ergenekon mahkemesinin kararına ilişkin açıklamada, 'İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, kaldırılmış bir mahkemedir. Ortada olmayan bir mahkeme var. Burada görevli hakim ve savcıların görevleri sona ermiştir. Bunlar sadece ellerinde bulunan dosyaları devredebilirler. Bu işlemleri yapabilirler. Karar verme yetkileri yoktur. HSYK'yı göreve çağırıyorum' dedi. Mahkemenin ısrarı 13- Ağır Ceza Mahkemesi, davaya bakan mahkeme. Tahliye talepleri için yetkinin kendisinde olduğunu söylüyor. Sanık avukatları ise, 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin artık yok hükmünde olduğunu, tahliye taleplerinin nöbetçi mahkemelerce karara bağlanması gerektiğini savunuyor. Sanık avukatlarından Celal Ülgen, ilginç bir iddiada bulundu. Ülgen, hafta sonu 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin infaz koruma memurları aracılığıyla Ergenekon sanıkları tek tek tahliye dilekçesi topladığını iddia etti. Ve bu dilekçeler ışığında tahliye taleplerini reddettiği söyledi. Ülgen 'Biz avukatlar olarak mahkemeye böyle bir başvuruda bulunmadık. Bu mahkeme kanunla kaldırıldı. Mahkeme kanuna direniyor. Beni HSYK kurdu o kaldırsın nasıl der? Artık tarihe gömüldüler. Bunlar sadece direnmedir. Bu bir darbedir. Darbeyi yargılayanlar darbe yapmaya çalışıyor. Bazı nöbetçil mahkemeler de tahlliye taleplerine direnebilir.' dedi. Ülgen, tahliyelerle ilgili bir sorun yaşanmayacağını savundu. 'Sorun çıkması için legal bir kurum olmalıdır karşı tarafta. Legal bir kurum yok. Onun için verilen kararın kıymet-i harbiyesi yok' diye konuştu. Al Jazeera'nin görüşünü aldığı bir savcı ise, özel yetkili mahkemelere ellerindeki dosyaları teslim etmeleri için 15 gün süre tanındığını, bu süre içinde yetkinin de kendilerinde olduğunu söyledi. 13. Ağır Ceza'nın 'hayır' dediği isimler Mustafa Levent Göktaş, Mehmet Fikri Karadağ, Özkan Kurt, Ulaş Özel, İsmail Sağır, Mehmet Demirtaş, Hasan Ataman Yıldırım, Levent Ersöz, Muzaffer Tekin, Sedat Peker, Boğaç Kaan Murathan, Semih Tufan Gülaltay, Veli Küçük, Fikret Emek, Kemal Kerinçsiz, Serdar Öztürk, Yalçın Küçük, Aykut Metin Şükre, Ergün Poyraz, İbrahim Şahin, Kemal Aydın, Doğu Perinçek, Mehmet Bedri Gültekin, Turhan Özlü, Erkan Önsel, Hikmet Çiçek, Mehmet Deniz Yıldırım, Hasan Atilla Uğur, Tuncay Özkan, Durmuş Ali Özoğlu, Memet Zekeriya Öztürk, İsmail Yıldız, Oktay Yıldırım. Hukukçuların görüşü: Mete Göktürk - Eski Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcısı: 'Özel yetkili mahkemeler kalkınca bu davalar ağır ceza mahkemelerine devredildi. İki mahkemenin aynı suçlara farklı kararlar verebildiğini görüyoruz. Tam bir hukuk karmaşası hakim. Bu kararlara itiraz etmek hâlâ mümkün. Tahliye kararı verilenler çıkacaktır, asıl mağdur olanlar tahliye kararı verilmeyenler.' Yusuf Utku Tekayak - Ergenekon davasından 10 yıl hapis cezası alan Sedat Peker’in avukatı: 'Özel yetkili mahkemeler kalkınca, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yetkisi kalmadı. Artık incelemeleri yapacak olan diğer mahkemeler. 13. Ağır Ceza hâlâ görevli olduğunu söyleyip tahliyeleri reddediyor; ama bunun çözümü başka bir mahkemeyle alakalı değil. Kararı Yargıtay verir. 13. Ağır Ceza’nın tahliyesini reddettiği kişiler de itiraz hakkını kullanmalı. Tutukluluk süresinin 5 yıla inmesiyle zaten 13. Ağır Ceza kendiliğinden tahliye kararı vermeliydi. Burada bir hukuksuzluk var. Anayasa’yı ihlâl ediyor.' Süreç Başbuğ'un tahliyesi ile başlamıştı Mahkemelere, yeni yasanın yanı sıra, İlker Başbuğ'un tahliye gerekçesine atıfta bulunarak yapılan başvurular da vardı. Anayasa Mahkemesi, davada 5 Ağustos'ta açıklanan kararın gerekçesinin hâlâ yazılmadığına, bu nedenle temyiz yolunun kullanılamadığına dikkat çekmişti. Sanık avukatları dilekçelerinde, 'Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlâl edildiği' yönündeki yüksek mahkeme kararının tüm sanıkları ilgilendirdiğini, Başbuğ için verilen tahliye gerekçelerinin kendileri için de geçerli olduğunu belirtti. Cuma gününden itibaren İstanbul Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'ne bu iki gerekçeyle tahliye talebinde bulunanların sayısı 30'u geçti. Bu isimler arasında Yalçın Küçük, Sedat Peker ve Teğmen Mehmet Ali Çelebi de var. 5 yılı aşkın süredir cezaevinde olan ve müebbet hapis cezası alan gazeteci Tuncay Özkan, yine müebbet alan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, emekli Albay Hasan Atilla Uğur, Muzaffer Tekin, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Hikmet Çiçek, Mehmet Demirtaş ve Oktay Yıldırım da daha önce tahliye talebinde bulunmuştu. Tutukluluk süresini 5 yıla indiren yasanın yürürlüğe girmesinin ardından, ilk tahliye olan isim, Hrant Dink cinayeti davası sanığı Erhan Tuncel'di. 8 Mart Cumartesi günü de, Zirve Yayınevi cinayetleriyle ilgili davanın beş sanığı tahliye edilmişti. aljazeera.com.tr
HDP: 'Kontrollü Gerginlik Siyaseti' Yürütülüyor'
Halkların Demokratik Partisi (HDP) seçim kampanyaları boyunca süren saldırılara karşı bugün bir basın açıklaması yaptı. HDP Eşbaşkanı Ertuğrul Kürkçü , HDP’nin şimdiye kadar 20 önemli saldırıyla karşı karşıya kaldığını, yarından itibaren seçim güvenliğiyle ilgili Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na (AGİT) başvuracaklarını ayrıca saldırganların cezalandırılması için yasal süreci başlatacakları gibi seçimlerde uluslararası gözlem heyetlerinin bulunması için çağrı yapacaklarını açıkladı. HDP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel , Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi kriz karşısında HDP’nin güçlü bir alternatif oluşturduğunu, saldırıların bunun yarattığı rahatsızlıktan kaynaklandığını ifade etti. HDP İstanbul milletvekili Levent Tüzel de medyanın saldırıları “HDP gerginliği” başlığıyla vermesini eleştirdi, herkesi saldırılara karşı tavır almaya davet etti. Kürkçü, devam eden saldırılarla seçim güvenliğinin ortadan kalktığını belirtti. Hükümeti seçim güvenliğini iadeye çağırdı. Tüm saldırıların ortak bir karakteri ve ortak özellikleri olduğunu belirten Kürkçü, saldırıları örgütleyenler arasında kamu görevlilerinin de olduğunu vurguladı ve şöyle konuştu: “HDP’nin kimsenin inancına ya da siyasi kanaatine bir müdahalesi yoktur. Zaten saldıranlar da böyle gerekçeler öne sürmüyor. Bunun açık ve dolaysız bir saldırı olduğu ifade ediliyor. Saldırılar ultra-milliyetçi, ırkçı ve faşist bir koalisyon tarafından düzenlenmektedir ve asla kendiliğinden değildir. “Kendi önlemlerimizle ilerlemeye çalışıyoruz ancak programımızı bildirdiğimiz ve saldırganlar sosyal medyadan örgütlendiği halde devlet hiçbir önlem almıyor. Yerel görevlilerin işlerini yapmadığını ve merkezden denetlenmediğini; İçişleri Bakanlığı’nın da işini yapmadığını ve kontrollü bir gerginlik siyaseti yürüttüğünü gözlemliyoruz.” Kürkçü, Cumhuriyet Halk Partisi vekillerinin twitter’dan yaptıkları açıklamalar ve Özgürlük ve Demokrasi Partisi dışında hiçbir siyasi partinin HDP’ye yönelik saldırılara karşı tavır almamasını eleştirdi, “Sessiz kalmak onaylamaktır” diye konuştu. Kürkçü, seçimlerde uluslararası gözlemci heyetler bulundurmaları için Avrupa’daki sosyalist gruplara da çağrıda bulunacaklarını söylerken, seçimlere kadar öngörülen tüm HDP etkinliklerinin planlandığı gibi gerçekleştirileceğini belirtti. Tuncel, Türkiye’deki siyasi kriz karşısında HDP’nin tek alternatif güç olduğunu, AKP’den İşçi Partisi’ne bundan rahatsız olan kesimlerin biraraya geldiğini söyledi. Saldırıların tek bir merkezden kontrol edildiğini söyleyen Tuncel, “Belediye başkanları, valiler ve güvenlik güçlerinin saldırıların içinde yer alması da bunu gösteriyor” dedi. Saldırılarda Gladyo vurgusu yaptı. Tuncel, Fethiye’de HDP ilçe örgütü açılışından önce ırkçı grupların sosyal medyadan örgütlenmeye başlaması üzerine Fethiye Valisi’yle konuştuklarını ancak “Merak etmeyin hiçbir şey olmayacak” yanıtı aldıklarını anlattı. Fethiye’de HDP binasına yönelik kundaklama girişimini hatırlatan Tuncel, “Ha yakmışsınız ha yakma girişiminde bulunmuşsunuz. Fethiye’dekilerin Sivas’takilerden ne farkı var?” dedi. İçişleri Bakanlığı'ndan açıklama beklediklerini söyledi. Çiçek Tahaoğlu | Bianet
"Demokrasi" Sınavından Yüzde 100 İle Geçti
Kuzey Kore'nin genç lideri Kim Jong Un, dün yapılan seçimde aday olduğu bölgede oyların tamamını alarak parlamentoya seçildi. Resmi KCNA haber ajansı, babasının doğum yeri Mount Paekdu bölgesinden aday olan Kim'in oyların tamamını almasının, halkın genç lidere gösterdiği 'mutlak desteği' yansıttığını duyurdu. KCNA, 'Seçim sonucu, halkımızın yüce liderimiz Kim'e mutlak desteğinin ve derin güvenin bir ifadesidir' dedi. Diğer bölgelerdeki seçim sonuçları ise henüz açıklanmadı. Pazar günü yapılan seçimde her bölgeden sadece bir kişi aday gösterilmişti. Ülkede 687 bölge bulunuyor. Ülkede her beş yılda bir yapılan seçim, tüm adaylar iktidardaki İşçi Partisi tarafından belirlendiği için 'formalite icabı' olarak değerlendiriliyor. Seçmenler, kendi bölgelerindeki aday için 'Evet' ya da 'Hayır' seçeneğini işaretliyor.Ülkede Kim Jong Un'un babası Kim Jong İl'in 17 Aralık 2011'de kalp krizi sonucu yaşamını yitirmesi üzerine iktidara gelmesinin ardında ilk kez seçim yapıldı. Kim Jong Un, iktidar partisinin genel sekreteri, Kore ordusunun başkomutanı ve mareşal unvanlarını da taşıyor. AA
''Sülale Devri Uzun Sürmeyecek''
Mustafa Balbay, partisinin seçim çalışmaları kapsamında Nevşehir’in Gülşehir ilçesine gelişinde CHP İl Başkanı Mehmet Değirmenci, CHP Gülşehir Belediye Başkan Adayı Salih Erdoğdu ve kalabalık bir partili grubu tarafından karşılandı. Balbay, kendisine sevgi gösterisinde bulunan vatandaşlarla tek tek tokalaştı. Daha sonra partisinin Gülşehir ilçesinde bulunan seçim bürosunun balkonundan toplanan halka seslenen Balbay, Gezi Parkı gösterileri sırasında başından biber gazı fişeğiyle vurulan ve hastanedeki 269 günlük yaşam mücadelesinin ardından hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın ölümü ile ilgili hükümeti duyarsız kalmakla suçladı. Balbay konuşmasında, “Bir ekmek almak için evinden çıktığında alnına aldığı bir gaz kapsülü darbesiyle 269 gündür yaşam mücadelesi veren 15 yaşındaki Bekin Elvan kardeşimizin kaybedilmesi hepimizin içini burkmuştur. Bir ülkede, bir ülkenin yönetiminden sorumlu bir kişi böyle bir olay karşısında en azından bir başsağlığı dilemez mi? Bir Allah’ın rahmetini dilemez mi? Ruhu şad olsun demez mi? Maalesef Ankara’nın içinde bulunduğu gergin durum bugünkü hükümetin özellikle son bir yıldır ülkemizin ortak paydalarına duyarsız olduğu bir süreci ortaya koymuştur” diye konuştu. Beş yılını demir parmaklıklar arasında geçirdiğini ancak arkasında ne kin, ne nefret en çok gelecek biriktirdiğini anlatan Balbay, “Türkiye bereketli topraklara, dünyanın gıpta ettiği stratejik öneme sahip bir yerde bulunan bir ülkedir. Ancak memleketimiz iyi yönetilmemektedir. İyi yönetim için sadece Ankara’nın değil tüm Anadolu’nun omuz vermesi gerekir. Ülkemiz toprakları 100 milyon insanı doyuracak bir potansiyele sahiptir. Böyle bir memlekette saman dahil bütün gıda maddeleri ithal edilir mi? Önümüzde 3 önemli seçim var. Önümde hayatını partimize adamış insanlar görüyorum. Geride ise belki başka partilere oy vermiş veya verecek kardeşlerim var. Ama biz ülkede herkes eşit yaşasın, herkes mutlu yaşasın istiyoruz. İşte böyle bir Türkiye vaat ediyoruz” diye konuştu. 'ENGİN ALAN DA BU CADDELERDE ÖZGÜRCE DOLAŞABİLMELİ' Kılıçdaroğlu’nu Başbakan, CHP’yi iktidar yapmak üzere yola çıktıklarını ifade eden Balbay, konuşmasında son Ergenekon davasından tahliye olanları da değerlendirdi. Gülşehir’e bir hafta veya 10 gün kadar önce gelseydi içinin biraz daha buruk olacağını anlatan Balbay şöyle konuştu,“Bu konumda şunu söyleyecektim 'Toplum katında, halkın vicdanında kabul görmeyen davalar nedeniyle şu anda hapiste yatan tüm yurtseverler kurtulduğu gün ben kendimi özgür hissedeceğim' diyecektim. Ama bugün, o gün gelmiştir. Ama, yine de sevincimiz yarımdır. Evet, Gülşehir’in caddelerinde artık Tuncay Özkanlar da, İlker Başbuğlar da, İşçi Partisi yöneticileri de özgürce dolaşacaklar, buna seviniyoruz. Ama, bu caddelerde Engin Alan da özgürce dolaşabilmeli. Biz herkesin özgürlüğünü istiyoruz. Bu memlekette elbette pek çok kurumumuz önemlidir. Ama memlekette yargı, hukuk ayaklar altına alınmıştır. Can güvenliği kadar önemli bir güvenlikte hukuk güvenliğidir. Türkiye’de bu kalmamıştır. Bunun çözümü halkı dinlemekte ve sorunlarına kulak vermekten geçiyor. Ankara’daki iktidar halkın sözünü değil, telefonunu dinliyor.”