Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Kılıçdaroğlu Şehit Cenazesine Gitmesin mi? | Murat Yetkin | Hürriyet
Gitmese, gitmiyor denecek.
Gittiği zaman, neden gittiği sorgulanıyor.
Bir akşam önce CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın programında ayırt etmeden, hatta PKK ve DHKP-C’li hasta mahpusları bile söylemişken nasıl dün şehit cenazesine gelebiliyordu?
Öte yandan daha bir saat önce hükümete terörizme karşı ortak mücadele çağrısı yapmışken, 7 Haziran’da bombalı saldırıda katledilen 11 kişinin arasında bulunan 2 polisin cenazesinde nasıl terör destekçiliğiyle suçlanıyordu?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Fatih Camii’ndeki şehit cenazesine gelirken protesto edilmesi TV kanallarca canlı yayınlandı. Binlerce kişiyle hınca hınç dolan avluda, protestocuların sayısı, slogan atarken kaldırılan kollarından belliydi.
Televizyon yayınlarında göremediğimizi Kılıçdaroğlu daha sonra basın toplantısında şöyle anlattı: “Namaz sonrası hemen protokolün arkasında bağıran bir kişi eski cumhurbaşkanının, başbakanın, içişleri bakanının önünden geçerken bu kurşunu bana atmıştır.
İyi ki Silahlı Mücadele Bitmiş! | Mehmet Tezkan | Milliyet
Önceki gün İstanbul’da altı polis şehit oldu..
Dün Mardin’de iki polis..
Önceki gün beş sivil teröre kurban gitti..
Bir anlamda şehit oldu..
Dün üç sivil..
Önceki gün polis aracına bombalı saldırı düzenlendi..
Dün emniyet
müdürlüğüne..
Bugün?!..
Belki siz bu satırları okurken acı haber başka yerden gelecek!.
Sekiz ayın bilançosu ağır.. 550 polis ve asker şehit olmuş.. 455 sivil öldürülmüş..
Savaş tablosu gibi, binden fazla insan can verdi.. Rakamla 1000..
Binden fazla aile çöktü.. Binden fazla ailenin kolu kanadı kırıldı...
***
Türkiye’ye bu acıyı yaşatan PKK’nın kaybı az buz değil..
İfade edilen rakam 7 bin 200..
CHP'de Kurultay'ın İşaret Fişeği Atıldı | Ayşe Yıldırım | Cumhuriyet
Türkiye’nin içinde bulunduğu “kaos” ve çıkmaz CHP’deki değişim isteğini de şekillendirmeye başladı. Haliyle seçimli olağanüstü kurultay istemine yönelik sesler yükselirken, en yakın tarih olarak “sonbahar” denilmeye başladı.
Parti içinde kendisini “değişimden ve barıştan yana” diye tarif eden isimlerin il ve bölge toplantıları son sürat sürüyor. Bir kadro ve ideoloji hareketi olarak çıkış yapmaya hazırlanan grup “sıcak” günlerin hemen ardından açıklanacak bir deklarasyonla ortaya çıkacak. Malum yaz aylarına girdik, yasama yılının tatili yakın ama buna bir de “güvenlik” ve siyaset alanında yaşanan sıcaklıkları eklemek lazım. İşte tüm bunları düşünen parti içi muhaliflerin yaptığı hesaplamalara göre, eylül ayı en uygun zaman.
O zamana dek MHP’nin durumu açıklığa kavuşacak, bir erken seçimin söz konusu olup olmayacağı da netlik kazanmış olacak.
Lidere Sahip Çık, Birliği Sağla, Güçlü Ol ve Oyunu Boz… | Markar Esayan | Akşam
Türkiye, 2. Dünya Savaşı’nda oluşan yeni dünya sistemine, 1950’lerin başında NATO’ya girerek “entegre” oldu. Türkiye’ye NATO içinde biçilen rol, SSCB ile Soğuk Savaş’ta bir ileri karakol, üs, pazar olmasıydı.
Şüphesiz o gün, bugünlerde olduğu gibi, Türkiye’nin nasıl yönetildiğinden ziyade, ülkeyi kimin kontrol ettiği önemliydi. Zaten zayıf, borca boğulmuş, gelişmemiş olmak demek, uzaktan yönetilebilir bir ülke demek olduğu için, Türkiye’yi bu çerçevede tutacak iktidarlar makbuldü. Ama işte, Menderes gibi devleti halkla barıştırmaya kalkıp, hatta SSCB ile kömür anlaşması yapmak gibi, alternatifleri çeşitlendirdiğiniz anda, darbenin önü açılıyordu. Veya 1980’de darbe yapan Evren, Times’a kahraman gibi kapak olabiliyordu.
Nasıl olduysa, 2002’den sonra, ama özellikle de Erdoğan’ın cemaat/liberal aydın kastı üzerinden vesayet kabul etmeyeceğinin anlaşıldığı 2009’lardan itibaren, Türkiye aniden bir “diktatörlük” oldu.
Devletin “Soykırım” Mekaniği | Yetvart Danzikyan | Agos
Almanya Parlamentosu’nun 1915’te olanları “soykırım” olarak tanıyan ve bu konuda kendi suç ortaklığını da ifşa eden tasarıyı geniş bir mutabakatla oylamasının ardından ülkede esen hava, beklenmedik değildi ama her zamanki gibi çığrından çıktı ve 1915’in, inkarın kutsanması ayinine dönüştü. Bu tür faşizan ayinler ve ritüeller şiddetlenen çatışmalı ortamla birlikte Kürt meselesinde de görülmekte bir yandan. Dolayısıyla karanlık bir döneme girdiğimiz ortadadır ve buradan nasıl çıkacağımız konusunda pek bir umut ışığı yok. İlginç, daha doğrusu ironik olan şu ki her iki konuda devreye sokulan “kan siyaseti”, Türkiye’nin ırkçı bir ülke olmadığını ispatlamak için yürütülüyor.
Yani bakarsanız Türkiye 1915’te utanılacak bir şey yapmamıştır ve ülkede Kürt sorunu yoktur ama ortalık “En güzel Ermeni ölü Ermeni” sloganlarından ve sosyal medyada “Kürtler tehcir edilsin” başlıklarından, mehter marşı ile yürütülen operasyonlardan geçilmiyor.
AKP Yolsuzlukla Mücadeleye 'Elveda' Diyor | Şükrü Küçükşahin | Al-Monitor
Kurulurken en büyük savaşı “Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklara” karşı vereceğini ilan eden, bunu “3Y ile mücadele” sloganıyla bayraklaştıran AKP, 14 yıl sonra ‘yolsuzlukla mücadele’ ifadesini kullanmaktan dahi sakınır oldu. Önceki AKP hükümetlerinin uygulamaya koyduğu “Yolsuzlukla Mücadele Komisyonunu”nu da Binali Yıldırım hükümeti tarihin tozlu sayfalarına havale etti.
Bu görüntü, Türkiye’de yolsuzlukla mücadelenin giderek zorlaştığının bir işareti olarak kabul edildi.
Hükümetin bu kararının, tam da 17-25 Aralık büyük yolsuzluk iddialarının baş aktörü Rıza Zarrab’ın ABD’de yargılandığı, Amerikalı savcıların Türk yargısını yolsuzluk dosyalarını kapatmakla suçladığı; Brezilya’da yolsuzluğu örtbas etmeye çalıştığı gerekçesiyle Saydamlık Bakanı’nın istifa ettiği günlere denk gelmesi de ironik bir rastlantı doğurdu.
Tesadüfen Yaşamak! | L. Doğan Tılıç | BirGün
Geçen yıl 10 Ekim’de Ankara Garı önünde patlatılan bombalardan sonra, binlerce insan yaşıyor olmasının bir “tesadüf” olduğunu düşündü.
Orada ölen 101, yaralanan 600’e yakın insanın durumuna da “tesadüf” mü diyeceğiz? Bir yönüyle öyle belki, ama “tesadüf” olmayan bir yön de vardı: Tesadüf olmayan oradaki insanların bilinçle seçtikleri hayattı. “Savaşa inat, barış hemen şimdi” demeleri “tesadüf” değildi. Bile isteye, hatta risk alarak yapılmış bir tercihti.
O gün Ankara Garı önünde olmak bilinçli bir seçimdi, ölmek ya da yaşamak bir “tesadüf” olsa bile!
Sonra diğer patlamalar Ankara’da… O patlamalar sırasında sokakta, otobüs durağında olmak bir tesadüf değil, zorunluluk. Yaşamak için işe gitmek zorunda olan bir işçinin, bir memurun, okula gitmek zorunda olan bir öğrencinin, ekmeği daha ucuza nereden alırım diye sokağa çıkmış bir emeklinin mecburiyetleri...
Kılıçdaroğlu'nu Yuhalatarak Terör Yenilmez | Akif Beki | Hürriyet
Vezneciler'de verdiğimiz şehitlerin cenazesi kalkmadan Midyat'tan şehit haberleri geldi. Birinin acısı dinmeden öbür saldırıyla sarsıldık.
Tek vücut olmadan atlatabilir miyiz bu terör kampanyasını?
“Teröre karşı ortak mücadele etmeliyiz, CHP olarak her türlü katkıyı vermeye hazırız” diyen anamuhalefet liderini yuhalatarak başarabilir miyiz?
Muhalefeti terör örgütüyle yan yana göstererek hakkından gelebilir miyiz bu hain bombaların?
Teröristleri silah bırakıp legalize olmaya teşvik edecekken... Siyasileri kriminalize ederek kesebilir miyiz dağa çıkışların önünü?
20 yıldan fazladır iktidar yüzü görmemiş CHP’ye faturayı keserek üstesinden gelebilir miyiz?
‘Belki’ diyorsanız, bu yolla bir sonuç alınabileceğini düşünüyorsanız, yaklaşın ve kulak verin bana.
Demokrasi İçin Birlik Projesi Gerçek mi? | Tarık Ziya Ekinci | T24
Türkiye’de otoriterizmin ön aldığı ve demokratik yaşam için tehlike çanlarının çalmaya başladığı son günlerde demokrat aydınlarımız bir çıkış yolu aramakta. Sayın Ahmet Altan’ın başlattığı, Sayın Tarhan Erdem ve Sayın Rıza Türmen’in geliştirdikleri önlemler manzumesi Demokrasi İçin Birlik projesiyle somutlaştırılmak istenmekte. Girişimin amacı bugünkü otoriter gidişi önlemek ve Türkiye’de evrensel normlarda bir demokratik düzen kurmaktır. Bu amaçla başta sendikalar ve demokrat meslek örgütleri olmak üzere diğer sivil toplum örgütleri ile ilgi duyan partilerin ve tekil aydınların katılacağı bir demokrasi kongresinin toplanması düşünülüyor.
Son derece önemsediğim ve büyük saygı duyduğum bu değerli şahsiyetlerin iyi niyetle ve inanarak geliştirdikleri demokrasi için birlik projesinin başarılı olma ihtimalini zayıf gördüğümü belirtmek istiyorum.
Müslüman Demokrat? | Orhan Kemal Cengiz | Özgür Düşünce
2 Haziran günü The New York Times'da, dikkat çekici bir makale yayımlandı.
Makalenin başlığı “‘İslamcılık Öldü!', Çok Yaşasın Müslüman Demokratlar” idi (‘Islamisim Is Dead!' Long Live Muslim Democrats).
Yazıyı okuyunca, bu başlığın, Tunus'taki Nahda partisinin önde gelenlerinden Said Ferjani'nin bir demecini dayanak aldığını anlıyordunuz.
Yazar, Ferjani'nin “İslamcılık öldü” sözünü aktarıyor; İslamcı Nahda partisinin önde gelen figürlerinin kendilerini “Müslüman demokrat” olarak tanımladığını belirtiyordu.
Yine bu yazıdan öğreniyorduk ki, Nahda partisi 1200 delegenin katıldığı son kongresinde “dawa” (dava) gibi İslami referansları parti literatüründen çıkarmaya karar vermişti.
Kimileri onların da takiye yaptığını iddia ediyor, ama galiba “Arap Baharından” alnının akıyla çıkan tek ülke Tunus oldu.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın