Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Adını Koyalım: Ankara, Kobani "Düşsün" İstiyor... | Cengiz Çandar | Radikal
Bayram arifesinde Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Selahattin Demirtaş ile görüşmesinde sarfettiği “Kobani’nin düşmemesi için elimizden geleni yaparız” sözünün yerine getirilemeyeceğinden emindim. Türk devletinin, AKP tarafından tevarüs edilmiş olan ve hatta daha ince biçimde geliştirilen Kürtlere yönelik “böl-yönet” politikasında esasta bir değişiklik görmediğim için emindim.
Bayram bitti. Bayram sırasında IŞİD, Kobani çevresinden ilerledi, kente girdi. Doğu mahallelerine bayrağını çekti. Bu yazı yazılmakta olduğu sırada, Kobani Kantonu Eşbaşkanı Enver Müslim dahil, yöneticilerin de elde silah, şehirde savaştıkları ve Kobani’nin kimi noktalarında göğüs göğüse savaş sürdüğü haberleri geliyordu.
Bu zaman zarfında, Başbakan’ın söylediği şekilde Kobani’nin düşmemesi için Türkiye ne yaptı?
Cevap basit ve tek kelimelik: Hiçbir şey!
‘Yerlilik’ İddiası | Ceyda Karan | Cumhuriyet
Artık cidden ‘kabak tadı’ vermeye, giderek “şizofrenik” bir görünüm almaya başladı. “Yerlilik” ve “anti-emperyalizm” iddiasıyla yola çıkıp Batı’yı bir komşu ülkede rejim değişikliğine zorlamak için aleni ‘ şantaja’ dönüştü: “Türkiye Suriye’deki cihatçılara karşı her türlü eyleme hazırdır ama bir koşulla, uluslararası toplum Esad ’ı devirirse…”
Bu argümanın yer aldığı CNN International’daki röportaja ABD Dışişleri Sözcüsü Jen Psaki ’nin taze taze verdiği yanıt “Asıl hedefin Esad değil IŞİD olduğu”. .. Zira bütün dünya, Ortadoğu’ya ekilen ve Müslüman ahaliyi de çok zor duruma düşüren radikal İslam tohumlarını kendine dert edinmiş durumda. ABD Başkan Yardımcısı, diplomatik bir gafa –ki bu işin üstadı zaten- imza atmış ve sonradan diplomatik bir özür sunmak zorunda kalmış olsa ne yazar! Fikrini alenen ortaya serdi. Suriye’ye mezhepçi güdülerle zerk edilen yabancı savaşçılar yüzünden 3.5 yıldır yapılan hatalardan dönmek gereğini vurgulayarak… Bizde ise ‘ille de Esad’ .
Derdiniz Kobani Değil, Sizi Çok İyi Tanıyoruz | İbrahim Karagül | Yeni Şafak
Kobani'ye (Ayn El Arap) yönelik IŞİD kuşatması ve YPG-IŞİD çatışması, Suriye'de bir bölge üzerindeki güç mücadelesinden çok Türkiye ile hesaplaşmaya döndürülmek isteniyor. Birileri bu kriz üzerinden düğmeye bastı, sokakları karıştırdı, yeni bir Gezi senaryosu yazıyor.
Binlerce mülteciyi kabul eden, bölge insanına her tür desteği veren Türkiye'den hesap sormak isteyenler çirkin bir şekilde Kobani'deki IŞİD saldırılarını istismar ediyor. Sanki Kobani'ye Türkiye saldırmış gibi vandallık ve şehir terörü servis ediyor.
Önceki gece ve dün gün boyu başta Güneydoğu şehirleri olmak üzere, İstanbul ve diğer büyük şehirlerde iş yerleri tahrip edildi, otobüsler yakıldı, evler tarandı, insanların evleri ateşe verildi, asker-polis saldırıya uğradı.
Kılıçdaroğlu: Türk Askeri Suriye Toprağına Girmemeli | Murat Yetkin | Radikal
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, hükümeti IŞİD saldırısı altındaki Kobani’ye her türlü insani yardımı yapmaya, oradaki insanları koruma altına almaya ama Suriye toprağına asker göndererek savaşın bir parçası olmamaya çağırdı.
“Türk askeri Suriye toprağına girmemeli” diyen Kılıçdaroğlu, Türkiye’yi Orta Doğu’daki savaş ortamına çekmek isteyenlerin “oyununa gelinmemesi” gerektiğini “Türk askerinin de böyle düşündüğüne inandığını” söyledi.
CHP lideri, Türkiye’nin “hala IŞİD’e yardımcı olduğunu”, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın özrünün yardım konusunda değil Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile gizli kalması gereken görüşmeyi yanlış aksettirmesinden dolayı olduğunu Amerikalı yetkililerin açıklamış olduğuna dikkat çekti.
Kürtleri Nasıl Tutmazsınız | Hayko Bağdat | Taraf
Nasıl olabilir?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kobani’de Kürtler boğazlanmak üzere iken nasıl “ politika ” konuşabilir?
Köşe yazılarında, Facebook , Twitter gibi mecralarda “ Kürtler beter olsun ” gibi laflar nasıl edilebilir?
Bu iki silahlı cephenin karşılıklı savaşı falan değil ki! Bu bir FELAKET...
IŞİD, ele geçirdiği kentlerde insanların bıçakla kafasını kesiyor. İnsanları çarmıha gererek öldürüyor. Kadınları bacaklarından araca bağlayıp ikiye ayırıyor. Binlerce kadını hayatları boyunca tecavüz edilmek üzere köle pazarlarında satıyor. Çocukları “ büyüyünce kâfir olurlar ” diyerek kurşuna diziyor.
Bu, deprem gibi, sel gibi bir felakettir.
Bir felaket esnasında insanoğlu nasıl davranır?
1999 Marmara depremini unuttunuz mu?
90’larda Sosyal Medya Olsaydı | Mehveş Evin | Milliyet
İktidara bağımlı propaganda yayınlarına, yalan ve dezenformasyon yüklü haberlere, sansür ve otosansürün boyutuna, tutuklu ve yargılanan gazetecilere, gazetecilerin hedef haline getirilmesine, patron boyunduruğundaki “denge gazeteciliği”ne bakınca...
Genel kanı, Türkiye’de editoryal bağımsızlığın ve medya özgürlüğünün hiç bu kadar kötü durumda olmadığı.
Vaziyetin darbe yıllarından daha beter olduğu sık sık öne sürülüyor.
Bu noktada itirazım var. Medya özgürlüğünde durum, daha kötü değil!
Hatta bugün, haber alma-verme özgürlüğü açısından çok daha ileri bir konumdayız.
Ancak bunu sağlayan ne medya ne de siyasi ortam...
Dijital gazetecilik ve sosyal medya sayesinde artık hiçbir şey sır olarak kal(a)mıyor.
Halk, farklı kaynaklara daha kolaylıkla ulaşabiliyor.
IŞİD'in Türkiye'ye Ettiği ve Edebileceği Kötülükler | Ruşen Çakır | Vatan
Son yazımda “Kobani’yi savunan PYD/YPG mensupları ile Kobanililerin ve onlara destek verenlerin motivasyonunu anlamak zor değil, fakat ilk defa bu kadar etkili bir direnişle karşılaşan (IŞ)İD’in, Suriye ve Irak’ta kontrolünde tuttuğu yerleri de riske atarak bu kentte bu kadar ısrarcı olması fazlasıyla garip” diye yazmıştım. (IŞ)İD’in Kurban Bayramı’nda saldırılarını yoğunlaştırması, özellikle de Pazartesi akşam saatlerinden itibaren kentte sokak çatışmalarının başlamasıyla birlikte Türkiye’de yaşananlara bakınca çok da garip olmadığını düşünüyorum.
Her değindiğimde birileri çok kızıyor ama gerçek şu ki (IŞ)İD’de çok etkili bir stratejik akıl var: (IŞ)İD’i yönetenler, belli ki, onca yıldır yaşanan çözüm süreçlerine rağmen ülkemizde PKK’ya yönelik öfke ve nefretin hâlâ varlığını sürdürdüğünü, bunun kolaylıkla “Kürt düşmanlığı”na uzanabileceğini kavramışlar. Kendileri Kobani’ye yüklendikçe, YPG direndikçe, Ankara direnenlere doğrudan ya da dolaylı olarak yardım eli uzatmadıkça Türkiye’nin karışacağını ve bu sayede kendi kitle tabanlarını genişletebileceklerini hesaplamış olduklarını hiç tereddütsüz söyleyebiliriz.
'Çarşı'ya Polisli Kumpas İzi | Saygı Öztürk | Sözcü
Beşiktaş’ın ünlü taraftar grubu “Çarşı” üzerinde büyük oyunlar var. Ancak, günün birinde Çarşı grubunun önde gelenlerinin “hükümeti yıkmaya teşebbüsten” haklarında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenebileceği her halde kimsenin aklına gelmezdi. Hükümeti tankla topla değil, 7.65 çaplı bir tabancayla yıkacaklarmış. Şimdi, 35 kişi bu davanın sanığı olarak mahkemeye çıkacak.
Çarşı grubuna olan sevgiyi yok etmek, önderlerini itibarsızlaştırmak için bir şeyler yapılması gerekiyordu. Kulüpte açılan bilet yolsuzluğuyla, bu dava yan yana getirilecek. Hani, Gezi Parkı eylemleri sırasında grup liderlerinden Cem Yakışkan’ın “yürümek için 25 bin lira aldığı” iddiasıyla bu olaylar birlikte anılıp, Çarşı grubun bir menfaat grubu olduğu imajı yerleştirilecek.
Gezi Parkı eylemleri sırasında gözaltına alınanlardan birisi de Çarşı Grubunun liderlerinden Cem Yakışkan’dı. Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde sorgucu 13 Haziran 2013 günü saat 17.16’da Volkan Eroğlu ile Nazmi Furuncu arasında yapılan telefon konuşmasının bant çözümünü okuyor:
Kobani Bahane, Yeni Gezi Şahane | Fadime Özkan | Star
Kobani’de yaşananlar bir şeyi net olarak ortaya çıkardı. Türkiye’ye karşı 30 yıldır gerilla savaşı yürüten ve Ortadoğu gibi bir coğrafyada konjontürel olarak girdiği Türkiye aleyhtarı ittifaklarla var kalabilen PKK, cephe savaşında başarısız.
S uriye kolu PYD eliyle Rojava bölgesinde elde ettiği de facto egemenlik alanını korumaktan aciz.
Suriyeli muhaliflere ihanet ederek girdiği Esed ittifakının, kendisine IŞİD terörü olarak döndüğünü gördüğünde yalnız ve çaresiz olduğunu da anladı ama Türkiye’ye karşı küstahlığı ve tehdit dilini bırakmaya nedense gerek duymuyor.
Üstelik bir hafta gibi kısa bir sürede Türkiye 160 bin Kobanili mülteciye sınırlarını açmışken. Bu rakam, kullanışlı oldukları müddetçe Kürtlere arka çıkan, dara düştüklerinde görmezden gelen Avrupa ülkelerinin şimdiye dek kabul ettiği toplam Suriyeli mülteci sayısını çoktaan aşmışken.
Yandaşlık Hiyerarşisinin Kodları | Ümit Alan | BirGün
İktidar pastası büyüdükçe kavgası da büyüyor
İktidar pastası büyüdükçe kavgası da büyüyor. Siyasal ve hukuksal alanda bu kavganın en büyüğü kuşkusuz AKP-Cemaat arasındakiydi. Bu kavga hâlâ sürüyor ve medyaya da dalga dalga yansıyor. Bu öncelikli kavganın yanı sıra, içeride de başka bir kavga yaşanıyor şu sıra. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması sonrasında ortaya çıkan yeni pozisyonlar ve yaklaşan genel seçimde vekillik ve bakanlık beklentileri bu kavganın ilk sebebi. Bu kavga içeride epey ateşli tezahür ediyor olmalı ki, şu sıra yüzeye bile yansıyor. Lafı, Abdülkadir Selvi-Yiğit Bulut arasındaki polemiğe getireceğim. Selvi’nin yetkili ağızlardan ve kulisten bilgi sızdırma ‘gazeteciliğine’ Yiğit Bulut’un eleştirisiyle alevlenen kavga, “Sen kimsin ki?” düzeyine kadar indi.
AKP Milletvekili Halide İncekara’nın Bulut’u anımsatacak şekilde “dibimizde gezdirdiğimiz şarlatan dalkavuk” ifadelerini kullanması, Star Yazarı Elif Çakır’ın yine Yiğit Bulut’a yönelik “Sen hangi ara bu ‘dava’nın sahibi oldun da Abdülkadir Selvi’nin samimiyetini sorgular makama geldin de ders vermeye çalışıyorsun” çıkışı, kavganın ikili arasında kalmadığının göstergesi. Bu kavga aynı zamanda bir yandaşlık hiyerarşisi oluştuğunu da gözler önüne seriyor. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda bu hiyerarşinin kodlarını anlamak için birkaç örnek vermek isterim.