Görüş Bildir
TTB'den Akkuyu ÇED Raporu'na Karşı Rapor ve 5 Soru
Aralık 2014’te sunulduktan hemen sonra Rusya Başbakanı Putin’in gelişine denk getirilerek apar topar imzalanan inşaat onayı bile verilen Akkuyu Nükleer Santrali  için Çevre Etki Değerlendirme Raporu (ÇED)’na  karşı gün geçmiyor ki itirazlar bitsin. Hatırlarsanız Geçen hafta Avrupa Parlamentosu Yeşiller/Özgür İttifak Grubu Eş Başkanı ve Milletvekili anti-nükleer aktivist Rebeca Harms’ın Enerji Bakanı Taner Yıldız’a ÇED onayındaki imza sahteciliğine ve inşaat izninin hemen verilmesine dair sorularını yönelttiği mektup paylaşılmıştı.12 Şubat 2015 tarihinde de Türk Tabipleri Birliği(TTB) Halk Sağlığı Kolu, Çevre Bakanlığı ve tarafından hemen onaylanmış olan fakat itirazlara yol açmış bulunan Akkuyu ÇED’ine karşı ağırlıklı olarak halk sağlığı alanında çalışan ve halk sağlığı uzmanı unvanına ya da halk sağlığı doktorası derecelerine sahip uzman doktor ve akademisyenlerin katkılarıyla  hazırlanan bir karşı rapor sundu.3000 sayfalık ÇED’in değerlendirmesi de elbette biraz uzun olur lakin, bu rapor ÇED’in içindeki yanlışlıklardan başka  hiç göz önüne alınmayan noktalara ışık tuttuyor. Yeşil Gazete, TTB’nin onaylanan ÇED’i eleştiren raporunun Sonuç ve Öneriler kısmında yer alan 33 maddesinden sadece öne çıkan noktaları kısa ve öz olarak aktardı.Deniz ekositemi – insan sağlığı ilişkisi yok mu?Onaylanan ÇED Raporu’nda kaza olmasa dahi hem inşaat hem de işletme aşamasında deniz ekosisteminin de etkileneceği, işletme aşamasında ısıtılan suyun denize deşarjının plankton topluluklarının yapısında ve üreme kapasitesindeki değişikliklerin balıkların besin potansiyelini ortadan kaldıracağı, balık faunasını etkileyeceği belirtilmektedir. Denizde yaşayan canlıların etkilenmesi  insanların da etkilenmesini getirmektedir. Balık yetiştiriciliği ve deniz balıkçılığı Mersin’in önemli gelir kaynaklarından biridir. Ancak bu etkiler sistematik olarak ortaya konmamış, neredeyse geçiştirilmiştir.Radyonüklid salımı olacak, peki önlem?ÇED Raporu’nda da  “nükleer santralin normal işletimi sırasında tıpkı diğer tesislerde olduğu gibi bir radyonüklid salımı gerçekleşeceği belirtilmiştir. Ancak ÇED’de “Bu durum nükleer endüstride meşru sayılan bir uygulamadır” şeklinde bir ifade bulunmaktadır. Bu durum,  toplum sağlığı açısından riskli olan bir durumun meşru sayılması kabul edilemez bir durumdur.Zira  Almanya’da nükleer santrallerin bacalarından 5 km çapındaki mesafeye kadar radyonüklid salımı yapmasına bağlı olarak özellikle 5 yaş altındaki çocuklarda kanser oranında %60, lösemide %117 artış olduğu ve saptanan lösemi sıklığının tüm olduğunu gösteren çalışma bulunmaktadır.Deniz suyundan başka yeraltı suları da etkilenmeyecek mi?ÇED’de , gerek endüstriyel amaçlı gerekse de içme ve kullanma amaçlı suyun denizden temin edileceği belirtilmiştir ancak deniz suyuna yakın olan ve köylerin de kullandığı yer altı su kaynakları da potansiyel kaynaklar arasında sayılmıştır. ÇED içerisinde denizden elde edilecek içme ve kullanma suyunun ilgili yönetmelikteki değerlere uygun olacağına dair bir taahhüt verilmemiştir. Ayrıca tesisin yapım ve işletim sürecinde bölgedeki kuyularla yeraltı içme ve kullanma suyu ve sulama suyu elde eden yerleşim yerlerinin sularına etkisi irdelenmemektedir.
Annelere Dövmenin Çok Yakıştığını Gösteren 34 Fotoğraf
Annelik, büyük ihtimalle anne olunca anlayacağımız bir şey olmanın çok ötesinde. Anne olmayan birisi bile, bir anneye her şeyin en güzelinin yakışacağını görebilir. Dövmelerin bile ☺ Anneliğin getirdiği o kutsal hissi, dövmelerin verdiği o asi hisle karıştırınca ortaya bu taptatlı anneler çıkmış.
Barcelona'dan Vilanova'ya Vefa
Barcelona Kulübü, Joan Camper Spor Tesisleri'ndeki bir sahaya, geçen yıl vefat eden teknik direktörleri Tito Vilanova'nın adını verdi.Kanser hastalığına yakalanarak, 25 Nisan 2014'te, 45 yaşındayken hayatını kaybeden Barcelona'nın eski teknik direktörü Tito Vilanova, kulübü tarafından unutulmadı.Vilanova'nın adının antrenman tesislerindeki bir sahaya verilmesi nedeniyle düzenlenen törene katılan Barcelona Kulübü Başkanı Josep Maria Bartomeu, 'Her nesilden gençler bu çimlere bastıklarında Tito'nun kim olduğunu bilmeli. Büyük bir teknik direktör ve büyük bir Barcelonalı. Onun ve diğer Barcelonalıların sayesinde futbol anlamında bir çıta atladık' dedi.Törene katılan Vilanova'nın eşi Montse Chaure de 'Tito burada kendini evinde gibi hissediyordu. Bu saha onu hatırlamanın en iyi şekli. Topun sesini dinlemeye devam edecek' dedi.Futbolcu olarak kariyerine 1988 yılında Barcelona alt yapısında başlayan ve futbolu bıraktıktan sonra Katalan kulübünün teknik kadrosuna dahil olan Tito Vilanova, 2012-2013 sezonunda Barcelona'nın teknik direktörlüğünü yapmıştı.Fotomaç
35 Maddede Menopozda Beslenme
Menopoz, kadın için doğurganlık yetisinin sona erdiği, tamamlandığı bir dönemdir. Menopoz, bir hastalık değildir. Biyolojik olarak doğal bir süreçtir.Fakat östrojen hormonunun menopoz döneminde daha az üretilmesi dolayısıyla meydana gelebilecek kilo alımı osteoporoz (kemik erimesi), kalp-damar hastalıkları gibi sağlık problemleri için önlemler alınmalıdır. Menopoz yaşı genellikle 4-55 arası normal kabul edilebilir. Aşırı kilolu kadınlarda menopoz dönemine daha erken girilebilir. Bunun dışında, aşırı alkol ve aşırı kahve de menopozu tetikleyebilir.Menopozun BelirtileriDüzensiz adetSıcak basması ve gece terlemesiUykusuzlukYorgunlukBaş ağrısıVajinada kurumaDeride kurumaSık sık idrara çıkma ve idrar tutamama problemleriSık vajinal ya da üriner enfeksiyonlarÖstrojenin artık yetersiz üretilmesi sebebiyle epidermal tabakada incelme meydana gelir, kollojen içeriğinde azalma oluşur. Bunun neticesinde de deride gevşeme, incelme, damarların belirgin duruma gelmesi, yaraların daha zor iyileşmesi ve morluklar görülebilmektedir.Menopozda yaygın olarak görülen 6 psikolojik belirtiAnksiyeteDepresyonAğlama,SinirlilikOdaklanmada zorlukMenopoz dönemi ardından yaşanan sağlık sorunlarından en yaygınları kalp-damar ve osteoporizdir.- Bu iki sorunun da meydana gelmesi artık daha az üretilen östrojen düzeyi ile bağlantılı olsa da, beslenme düzeni ve yaşam alışkanlıklarıyla da ilişkilidir.- Menopoz döneminde daha az fiziksel aktivite ve gene östrojen yetersizliği sebebiyle besin tüketme arzusunun artması, kilo almaya neden olan faktörlerdendir.- Vücut yağ dağılımında değişme, özellikle karın etrafındaki yağlanma kalp-damar hastalıkları, yüksek kolesterol ve insülin direnci ile yakından alakalıdır.- Menopoz dönemindeki şişmanlığın tip 2 diyabeti için de risk etkeni olduğu konusunda çalışmalar yapılmıştır.35 MADDEDE MENOPOZDA BESLENME1) Menopoz dönemi ardından sağlığın korunmasında ve kaliteli bir hayat tarzının devam ettirilebilmesi adına, beslenme düzeninin oldukça önem teşkil ettiği, unutulmamalıdır.2) Yapılan çalışmalar, menopoz dönemi ardından kadınlarda beslenme ihtiyaçlarının, genç kadınlardan daha farklı olduğunu ortaya koymaktadır.3) Şişmanlık, kalp-damar hastalıkları ve kemik erimesi gibi menopoz döneminde oluşması daha risk olan hastalıkların önlenmesi, korunması için bir beslenme düzeni oluşturulmalıdır.4) Menopoz döneminde beslenme düzeni, bu prosedür ile uygulanmalıdır. Kişiye özgü beslenme programları planlanırken; yüksek tansiyon, dislipidemi ve şeker hastalığı gibi kronik hastalığı olan menopoz dönemindeki kadınlar için de diyetisyen özel diyet programları hazırlamalıdır.5) Menopoz döneminde, yeterli ve sağlıklı beslenmek kesinlikle ihmal edilmemelidir.6) Vücut ağırlığı ideal kilosuna gelmeli ya da korumalıdır. Bu durum, kemik ve kalp sağlığının korunması, diyabet, kanser riskinin azaltılması ve menopozda görülen belirtilerin en aza indirilmesini sağlar.7) Beslenme yanında egzersizler de ihmal edilmemeli.*Menopoz döneminde beslenme konusuyla ilgili yapılan çalışmalar: menopoz dönemindeki kadınlarda bazı özel besinlere ihtiyaç duyduklarını ortaya koyarken: sebzeler, meyveler, tam tahıllar ve kalsiyumdan zengin; enerji, kafein ve yağdan çokca fakir bir beslenmenin esas beslenme düzeni olduğunu belirtmişlerdir.*Beslenme düzeninde mineral ve vitamin içeriği kesinlikle eksik olmamalıdır. Her öğün için; süt grubu, et grubu, yumurta-kuru baklagiller, taze meyve-sebzeler kişinin ihtiyacına göre yeterli oranlarda tüketilmelidir. Bu sayede besin öğesi olan ve olmayan bütün öğelerin vücuda temin edilmesi gerçekleştirilmiş olur.*Besin öğesi olmayan fitokimyasalların: karotenoidler, flavonoidler, isoflavonoidler, polifenoller, çeşitli kronik hastalıklar için koruyucu etkiye sahiptir. Özellikle soya, burada oldukça önemlidir. Soyada östrojen bulunur ve kemik erimesine karşı koruyu etkisi vardır.*Menopoz dönemi ardından kadınlarda aşırı yağ ve tuz tüketimi de azaltılmalıdır.*İdeal vücut ağırlığının korunması yalnızca kadının görüntüsü için değil, sağlığının korunması için de önemlidir.*Menopoz, genellikle kilo alınabilen bir dönemdir. Hormonların değişimi sebebiyle bazal metabolik hız azalır. Kadınlar menopoz döneminde daha az hareket etmeye başlar ve enerji kullanımı azaldığı için kilo alımı başlar. Kilo almak ve şişmanlık zaten risk grubunda olan menopoz dönemindeki kadını çeşitli hastalıkalra daha yatkın hale getirir.8) Kemik mineral yoğunluğunu korumak adına, kilonun ne kadar süreye yayılarak verildiği, nasıl verildiği, fiziksel aktivitenin yapılıp yapılmadığı önemlidir.
Reklam
Alkali Su Nasıl Yapılır?
Alkali diyeti son dönemlerde en çok konuşulan kilo verme etkili doğal bir ürün olarak, adından söz ettirmeye devam ettirmektedir.Alkali Diyeti Nedir?Vücutta biriken fazla asit ve toksinlerin düzenli olarak dışarı atılmasını amaçlayan Alkali, özellikle su ve alkali diyeti ile buna olanak sağlamaktadır. Vücut bu görevi zaten yerine getirmektedir. Ancak, düzensiz beslenme sebebi ile bu görev tam anlamı ile tamamlanamaz. İşte bu noktada Alkali devreye girerek, vücutta ki Ph seviyesini dengeleyerek bu işlemi kolaylaştırmaya yardımcı olmaktadır.Alkali Diyeti, öncelikle asitli yiyeceklerden uzak durulması gerektiğini belirterek, geç saatlerde ve gece yarısı yemek yeme alışkanlığının kesilmesi gerektiğini vurgular.Beslenme ve Diyetisyen uzmanların yaptığı araştırmalar asitli gıdaların azaltıldığı bir beslenme biçiminin faydalı olabileceğini belirtiyor. Asit düzeyi yüksek besinler tüketmeyen kişilerde böbrek taşı riskinin azaldığı, kemiklerin ve kasların güçlendiği, kalp sağlığının desteklendiği, kolon kanseri ve tip 2 diyabet riskinin azaldığı gözlemlenmiştir.Alkali Diyet Listesi Beslenme ve Diyetisyen Uzmanı Tanınmış Dr. Ender Saraç tarafından tavsiye edilen Alkali Diyeti Besin Listesini şu şekilde listeliyor.Salatalık, Zencefil, Ispanak, Hindibağ, Kırmızı ve Kara Turp, Soya Filizi, Çörek Otu, Isırgan Otu, Karbonat, Nane, Hurma, Zeytinyağı, Brokoli, Soya Filizi, Buğday Çimi.Bunun dışında asidik gıdaları şekersiz komposto yaparak etkisini azaltabilirsiniz.Alkali Diyeti Listesi ile Sabahları yapacağınız aşağıda ki diyet uygulaması ile dilediğiniz forma kavuşabilirsiniz.Sabah1 kase az yağlı yoğurt.5 ila 6 kaşık arası yulaf ezmesi.3 adet ceviz.3 ila 4 adet arası kuru erik.1 çay kaşığı kadar toz tarçın.Öğle ve Ara ÖğünlerdeKabukları soyulmadan 1 Adet Armut ya da Elma.1 Kase Brokoli çorbası.Az zeytinyağı ile hazırlanmış havuç salatası.1 Avuç çiğ badem.Akşam1 Porsiyon Izgara Balık.Limonlu ve taze kerevizli roka salatası.Buharda pişirilmiş bürüksel-brokoli yemeği.Peki Alkali Diyeti Herhangi Bir Yan Etkisi – Zararı Var mı?Alkali diyetinin herhangi bir yan etkisi ve zararı yoktur  doktor kontrolünde yada diyetisyenle birlikte hareket edilip uygulanan diyetlerden alınan sonuçlar tek başına uygulanan diyetlerden daha etkilidir.
Reklam
Tekrarlayan Ağız Yaraları Bağışıklığı Tehdit Ediyor
Ağzınızdaki yaralar sürekli tekrarlıyor, uçuklar bir türlü geçmek bilmiyorsa dikkat. Bağışıklık sisteminiz tehlike çanları çalıyor demektir. Bunun için ise ilk yapılması gereken şekerli gıdaları hemen kesip bir uzmana başvurmaktır. Çünkü basit gibi görünen bu ağız yaraları sadece vitamin eksikliğinden kaynaklanabileceği gibi enfeksiyona bağlı tehlikeli hastalıkları da işaret ediyor olabilir.Birçoğumuzda zaman zaman rastlanan aft ve uçukların masum olmadığı konusunda uzmanlar uyarıyor. Aft ve uçukların en büyük etkisinin bağışıklık sistemi üzerinde gerçekleştiğini ifade eden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ülkü Duraksoy, ”Yapılan birçok araştırma göstermiştir ki; ağzımızdaki tekrarlayan yaralar, geçmeyen uçuklar bağışıklığımızın bozulduğunun en önemli aynasıdır. Çeşitli tedaviler deneriz, ağız gargaraları kullanırız ama bunlardan bir türlü kurtulamayız. Yaşam kalitemiz düşer çünkü rahatlıkla ne yemek yiyebiliriz ne de içebiliriz. Aslında çözümü ve tedavisi basittir ancak bunun için doğru testlerin yapılması ve tanı koyulması gerekir.” dedi.ARAŞTIRMA KİŞİYE ÖZEL YAPILMALIDIRTekrarlayan aft ve uçukların akla hemen Behçet hastalığını getirdiğini belirten Uzman Dr. Ülkü Duraksoy, tek nedenin bu olamayacağını belirtti ve kişiye özel, farklı testlerle bu yaraların kaynağının tespit edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Duraksoy, şu önemli bilgileri paylaştı: ”Kişiye özel mini bir araştırma yaptığımızda, kişinin neden sıkça ağız yarası veya uçuk çıkardığını ya da neden sıkça mantar enfeksiyonuna yakalandığını hemen buluruz. Genelde biz hekimleri bu konuda sürükleyen çok net araştırma basamakları maalesef bulunmamaktadır. Tekrarlayan ağız yaraları deyince akla hep Behçet Hastalığı gelir. Bunu da mutlaka araştırmak gerekir ama bu, hastalarımızı uzun, bunaltıcı bir seri test silsilesine sokmak demektir. Oysa Behçet hastalığından çok daha sıklıkla görülen, ağız yaralarına neden olan ve taranması gereken başka durumlar vardır. Bunlardan bir tanesi B vitamini eksikliğinin tespit edilmesidir. Kişide B vitamini eksikliğine neden olan tiroid hastalıklarının özellikle Hashimato ve otoimmun tiroidlerinin olup olmadığının araştırılması gerekir. B 12 vitamin kaybına neden olan mide mikrobunun da olup olmadığını araştırmak gerekir. Bunlara bağlı herhangi bir nedenden kaynaklanıyorsa, tedavi çok basittir. Eğer bunlarla alakalı bir durum değilse o zaman Behçet taramasına gitmek gerekir.”MİDE MİKROBU TESTİ ATLANMAMALIPek çok rahatsızlık gibi tekrarlayan ağız yaralarının da nedenlerinden biri olan mide mikrobunun mutlaka araştırılması ve tedavi edilmesi gerektiğine vurgu yapan Dr. Ülkü Duraksoy,” Helikobakter Pylori dediğimiz mide mikrobu gastrit ve ülser yapan tüm mide ve on iki parmak barsağını tutabilir. Bu mikrop sadece bu bölgeyi etkilemez, tüm sindirim kanalını etkiler ve aşırı gaz ve dışkılama değişikliklerine de yol açar. Vitamin emilim bölgelerini de etkilediği için unutkanlık, halsizlik, yorgunluk ve sinirliliğe hatta depresyona da yol açabilir. Kişi bazen hiç mide ağrısı çekmez, sadece gaz yakınması veya ishal ya da kabızlık ve gaz yakınması şikayetleri yaşar. Bazen ise sadece unutkanlık ve ağız yaraları ile kendini gösterir. Bu mikrop Türkiye’ de yüzde 80-93 oranlarında pozitift sonuçlar veriyor ama herkeste hastalık yapmıyor. Kişinin tedavisi sırasında tüm bağışıklık sisteminin elden geçirilmesi ve kişiye özel değerlendirme çok önemlidir. Bu değerlendirmede; kişinin yaşı, cinsiyeti, geçirdiği hastalıklar, tüm aile ve yakın akraba ağacındaki hastalıklar değerlendirilmeli. Kişinin yaşam şekli değişikliği varsa o ele alınmalı. Uyku düzeni ve horlaması, burun tıkanıklığı var mı sorulmalıdır. Su içme miktarı ve ne tip suyu tükettiği ile güneşlenmesi veya güneşlenmemesi hatta güneşlenme şekli sorulmalıdır. Beslenme şekli sorgulanmalı; hangi gıdaları çok sevdiği, hangi tip eti ve yağı tükettiği, nasıl tükettiği ve ne sıklıkta beslendiği gibi konular da irdelenmelidir. Hastaya bu denli titizlikle yaklaşılmaz ise basit bir ağız yarası veya uçuk dediğimiz hastalık beyine giden kanalların üzerinde veya gözümüzde çıkar ki çok ciddi sonuçlara götürür. Herpes ensefalit, yüz felci gibi durumlara dahi neden olabilir .”şeklinde konuştu.Pegarose.com
Kapari ve Faydaları
Kapari, bir diğer adı ile geber otu; Akdeniz ikliminin hakim olduğu yerlerde yetişir. Gebellikle: Batı Anadolu , Orta Anadolu’da Tokat ve civarında, Doğu Karadeniz ve Güneydoğu illerinde doğal olarak yetişmektedir. Kapari bitkisi: çalımsı yapıda, dik ve yatık olarak büyür ve dikenlidir. Kapari; fosfor, potasyum ve kalsiyum bakımından oldukça zengindir. Killi toprakları seven bu bitki, güneşe olan düşkünlüğü sebebiyle genellikle güneşe bakan yamaçlarda kendiliğinden yetişmektedir. zengin kalkerli ve killi toprakları seven ve güneşten hoşlanan bir bitki olması nedeniyle, güneye bakan yamaçlarda kandiliğinden yetişir ve iyi gelişir.Çiçek tomurcuklarında oldukça fazla a vitamin ve protein vardır.Yapılan bir araştırmaya göre 100 g çiçek tomurcuğunda kuru madde olarak;67 mg fosfor,9 mg demir,24 mg protein,12 mg selüloz,2 mg lipid olduğu saptanmıştır. Gıda, kozmetik ve ilaç sanayiinde oldukça faydalandığımız kapari, salamura halinde yurtdışına ihraç edilir. Konserve kapari; turşu, salata, pizza üstü, balık ve av etleri yanında garnitür olarak tüketilebilir. Tomurcukları ise bir kavanozda tuzlu suda üç ay bekletilir, içine bire bir oranında sirke konur ve on gün sonra tüketilir. Kapari oldukça faydalı bir bitki olması ve ülkemizde yetişmesi sebebiyle Türkiye’ye döviz getiren bir bitkidir. İspanya, senelik 20 milyar dolar kazandıkları tomurcukları sayesinde, kapariyi “Milli Bitki”ilan etmişlerdir. Kapari, İspanya’da devlet korumasındadır.Kapari, 400 yıl önce Evliya Çelebi’nin de keşfettiği bir bitkidir. Evliya Çelebi dahi, kitaplarında kapariden söz etmekten kendini alamamıştır. Akdeniz ülkelerinde, geçmişten günümüze kadar gıdalarda ve ilaçlarda tedavi amaçlı olarak kullanılmasının yanında, kozmetik sanayisinde de kapariden yararlanılmaktadır.Kaparinin bezelye büyüklüğünde tomurcukları vardır. Bu tomurcuklar; protein, vitamin, mineraller yönünden oldukça zengindir. Bunun dışında bu tomurcuklar oldukça doyurucudur da. Kaparinin tomurcukları dışında, toplum arasında “karpuzcuk” şeklinde isimlendirilen meyveleri ve sürgün uçları da salamura ve sirkeden geçirilip, tüketilebilmektedir. Kaparinin tomurcukları, uçları yani tüm bölümleri oldukça faydalıdır. Dal uçları ve tomurcukları genellikle gıda sektöründe; sert olan dalları, kökleri ve meyveleri de kozmatik ve ilaç sektöründe kullanılmaktadır.Uluslararası Kanser Enstitüsü’nde yapılan araştırmalar, kapariyi; antitümör aktivitesi sağlayan “ekstrakt”ın hazırlanmasında kullanılan bitkiler arasına sokmuştur.Kapari, özellikle Antalya’nın Tekirova bölgesindeki tüm sahillerde bulunabilir. O çevredeki marketlerin hemen hemen hepsinde, kapari tomurcuğunan yapılmış turşular bulunabilir. Kaparinin meyvesinden de turşu yapılır. Meyvesinden yapılan turşu daha da faydalıdır.Kaparinin FaydalarıAğrı kesici özelliği ile ön plana çıkar.Sindirim sistemini düzenlemeye yardımcı olur.Kabızlık giderici özelliği vardır.Oldukça iyi bir idrar söktürücüdür.Balgam söktürücü özelliği vardır.Adetlerin düzene girmesini sağlar.Solucan ve parazitlerin düşmesine yardım eder.Romatizma ağrılarına oldukça iyi gelir.Felç riskini azaltır.İskorbit hastalığında faydalıdır.Kan bozukluklarına iyi gelir.Gut hastalığı için oldukça yararlıdır.Antitümör etkilidir.Mide sorunlarına ve ülsere oldukça faydalıdır.Hemoroid sorununa oldukça faydalıdır.Dalak büyümesi için oldukça faydalıdır.Kalça rahatsızlıklarının belirtilerini hafifletir, riskleri azaltır.Özellikle kanser hastalarında trombosit sayısını yükselttiği için önerilen bitkiler arasındadır.Karaciğer işlevlerini düzenler.Multipl Skleroz (MS) hastalığında oldukça iyi gelir.Cinsel gücü arttırıcı özelliği olduğu için çocuk isteyen çiftlere önerilir.Kapari bitkisinin faydaları saymakla bitmez, ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Kapari faydalı olduğu kadar, zararlı bir bitkidir de. Zehirleyici olabilir. Bu sebeple mutlaka işlenmiş kapari ya da tablet halinde satılan kaparileri tüketmek gerekmektedir. Toplanır toplanmaz tüketilir ise, zehirleyebilir. İlk önce gölgede kurutulmalı ve zehri alınmalıdır.Kapari Nasıl Kullanılır?Kapari özellikle çiçeklerinin tohumları açmadan toplanır ve ilaç yapımı için tedavi maksatlı kullanılır. Bunun dışında meyveleri ve yaprakları da kullanılan alanlarıdır. Turşusu yapılabilir. Salatalarda ve özellikle balık tarifleri için oldukça lezzetli bir tercihtir.Kapari Hangi Hastalıklarda Kullanılır?MS Hastalığında:Uzmanlar özellikle MS hastalığında kapari karpuzunu şiddetle tavsiye ederler. Kullanım şekli ise şöyledir: sabah ve akşam olmak aç karnına olmak üzere gün aşırı bir küçük kavanoz tüketilmelidir. Şayet tüketilirken zorlanılıyor ise, zeytinyağı ve limon ekleyerek tadı yumuşatabilirsiniz. Bunun dışında MS hastaları, takviye için tomurcuk salamurası da tüketebilirler. Kapari tomurcuk salamurası da: sabah ve akşam olmak üzere aç karnına, 1 kasenin içine büyük kavanozun 1/7 sini koyup, zeytinyağı, kekik, ve nar ekşisi eklenerek tüketilmelidir.Şayet kortizonlu ilaç kullanılıyorsa, kapari tuz ihtiva ettiği için tüketilmesi önerilmez. Fakat kortizon tedavisi bittikten sonra tüketilmesinde bir sakınca yoktur.Kapari çayının sakinleştirici özelliği ve ağrı kesici, antitoksidan özelliği ile kullanılması doktorlar tarafından tavsiye edilir. Bunun ötesinde kapari çayının kan temizleyici özelliği de bulunduğu için MS hastalarına tavsiye edilir.Kapariden Nasıl Çay Yapılır?6 bardaklık sıcak su içine, yarım ya da bir çay kaşığı kapari çayı ekleyiniz. 5 dakika kadar demlendiriniz ve şeker koymadan tüketiniz.Günlük olarak, sabah-öğle-akşam aç karnına 3 bardak kapari tüketiniz.Ms tedavisi için faydalarını gözünüzle görmek isterseniz; 3 aylık düzenli kapari kullanımı ardından MR çekimi yaptırınız ve kapariden önceki MR ile kıyaslayıp doktorunuz ile paylaşınız.Kan Hastalıkları İçin Kapari Kullanımı Bu hastalıklar: Lösemi-Anemi-Kansızlık-Trombosit düşüklüğüdür.Kan hastalıkları için tüm kapari ürünleri önerilmektedir. Özellikle reçel ve marmelat bu hastalıklar için öncelikli olarak tavsiye edilir.Reçel ya da marmelat hali: Sabah ve Akşam olmak üzere, aç karnına minimum 2-3 tatlı kaşığı tüketilmelidir. Kaparinin reçeli ya da marmelatı kahvaltıda ya da ara yemeklerde de tüketilebilir.Kapari, bir ilaç değildir. Tamamen doğal olan bir bitkidir. Bugüne kadar herhangi bir zararı bildirilmemiştir. Ancak şeker hastası olan kişilerin reçel ve marmelatı tüketmesi sorun olabilir. Diyabetik kişiler, reçel ve marmelatı tüketmeye başlamadan önce doktoruna danışabilir.Kapari karpuzu ve kapari tomurcuğu salamurası da çoğunlukla salatalarda, kahvaltıda ve sos şeklinde tüketilebilir. Kapari tuz ihtiva eder. Bu sebeple hipertansiyon sorunu olanların tüketmeden önce doktoruna danışması uygun olacaktır.Böbrek Taşında Kapari Kullanımı Böbrek kumu ya da böbrek taşı sorunu olan kişiler kaparinin karpuzunu ya da çayını tüketebilirler.15 gün süresince, düzenli olarak sabah ve uyumadan önce, aç karnına, günlük 1 küçük kavanoz kapari karpuzunu tüketmek ve suyunu içmek bu taşları ve kumu dökmenizde yardımcı olacaktır.Gut Hastalığında Kapari Kullanımı Gut hastalığı için tüm kapari ürünleri tavsiye edilir. Ancak reçel ve marmelat öncelikli olarak önerilir. Reçel, sabah ve akşam olmak üzere, aç karna 2-3 tatlı kaşığı şeklinde tüketilebilir.Mide-Bağırsak-Kabızlık-Basur(Hemoroid) İçin Kapari Kapari bitkisi, mide ve bağırsak iç mukozasını yenileyerek bir düzene sokulmasını sağlar. Bu sebeple oldukça yararlı bir bitkidir ve bu gibi sorunları olan kişilerin, kapariden faydalanması oldukça faydalı olacaktır.Superanne.org
'Lütfen İmkanı Olan Bana Yardım Etsin'
Kars'ta tüm vücudunu siyah benler saran ve cilt kanseri olabileceği söylenen 13 yaşındaki Necla Orman, tedavi olup iyileşmek istiyor.Necla Orman 1 yaşındayken anne ve babasınının ayrılması üzerine dayısı tarafından yuvaya verildi. Necla Orman'ın vücudunun çeşitli bölgelerinde olan benler, zamanla tüm vücuduna yayıldı. Anne Nurcan Demirtaş, 2 yıl önce hastalığını öğrenince kızını yanına alarak birlikte yaşamaya başladı. Tüm vücudu siyah benlerle sarılan, sırtında siyah kıllar çıkan Necla Orman defalarca ameliyat olmasına rağmen iyileşemedi. Kars Kafkaf Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Hastanesinde en son 26 Kasım 2014'te ameliyat edilen Necla Orman'ın vücudunda benler yeniden çıktı.
Reklam
Kanser Tedavisinde Yeni Buluş
Fransız bir biyolog, 'ET-D5' adı verilen molekülün, hücre bölünmesini engelleyerek vücuttaki tümörün büyümesini durdurduğunu ortaya çıkardı.Fransız Biyolog Aurelie Juhem, fareler üzerindeki yedi yıl süren araştırmalarda molekülün bazı kanser türlerinin tedavisinde olumlu sonuçlar verdiğini belirledi. Juhem, 'ET-D5' adı verilen molekülün hücre bölünmesini engelleyerek tümörün büyümesini durduğunu saptadıklarını vurguladı.Molekülün, tümörü besleyen kan damarlarını da yok ettiğini belirten Juhem, böylece zayıflayan tümörün öldüğünü söyledi.Farelerin derisinin altına insanlardan alınan küçük bir parça tümörün yerleştirildiğini anlatan Juhem, 2-3 dozluk tedaviden sonra tümörün kütlesinin yüzde 95'ten fazlasının ölü hücrelerden oluştuğunun gözlendiğini belirtti.Biyolog, ekibiyle geliştirdiği özgün yöntemin hap şeklinde olmasının, hem tümör hücrelerini hem de tümörü besleyen damarları hedef alması açısından önem taşıdığına dikkati çekti.Tedavisi zor kanserlerde işe yarayacakJuhem, testler için paranın bulunması halinde gelecek yıl molekülün insanlardaki sonuçlarının değerlendirilebileceğini, bu yöntemle özellikle tedavisi çok zor olan karaciğer, pankreas, böbrek ve beyin kanseri hastalarının molekülü hap şeklinde alabileceğini ifade etti.Ancak Biyolog, toksikoloji testlerinin yapılması için 500 bin euroya ihtiyaç duyulduğunu açıkladı. Söz konusu miktarın, 'CrowdFunding' (Kitlesel fonlama) adlı sistemle toplanılması hedefleniyor.AA
Dinlerken Aşık Olacağınız 10 Ruhi Su Türküsü
Türk Halk Müziği'nin ve Devlet Operası'nın bayraktarı ve en önemli neferlerinden olan Ruhi Su 1912'de doğdu. Ermeni asıllı bir yetim olan Ruhi Su, çocukluğunu yetimhanede ve yoksul bir ailenin yanında geçirdi. Bir dönem asker olmak istediyse de daha sonra sanata yöneldi. Devlet Operası'nda büyük işlere imza atan Su, aynı zamanda Türk Halk Müziğine'de yönelerek iki müzik türüne de büyük katkılarda bulundu. Sol görüşleri sebebiyle bir dönem hapis yatan Ruhi Su tüm yıldırma ve baskı politikalarına direnerek Türk musiki tarihine büyük bir sanatçı olarak adını en üst mertebeden yazdırdı. Özellikle Sümeyra Çakır'la birlikte gerçekleştirdiği konserler dünya çapında büyük yankı uyandırdı. Ruhi Su 20 Eylül 1985'de hayata gözlerini yumdu. Bu büyük sanatçının aziz hatırasına saygıyla, güzel dinlemeler...
Kanser Ölümlerinde Akciğer Birinci Sırada
Dünya Sağlık Örgütü'nün 2015 yılı Şubat ayında yayınladığı verilere göre, dünyada 8 milyon 200 bin olan kanser ölümlerinde 1 milyon 590 bin vakayla akciğer kanseri ilk sırayı aldı.DSÖ'nün resmi internet sitesinde yayınlanan verilerden AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, 2012 yılında da kanser vakaları en büyük hastalık ve ölüm nedenleri arasında yer aldı.Dünyada 14 milyon yeni kanser vakasına rastlanırken, 8 milyon 200 bin ölümün de kanserden kaynaklandığı belirlendi.Erkekler arasında en sık rastlanan 5 kanser türü akciğer, prostat, kalın bağırsak, mide ve karaciğer türleri olurken, kadınlarda ise en sık olarak sırasıyla meme, kalın bağırsak, akciğer, rahim ağzı ve mide kanserleri görüldü.Üçte birinin nedeni davranış ve beslenmeRapora göre, kanserden ölümlerin üçte 1'ine yüksek beden kitle indeksi, yetersiz sebze ve meyve tüketimi, fiziksel aktivite eksikliği, tütün ve alkol kullanımı gibi davranmış ve beslenme sorunları gösterildi.Tütün kullanımı en büyük risk faktörü olarak belirlenirken, tüm kanser türlerinden ölümlerin yüzde 20'sine, akciğer kanserlerinden ölümlerin ise yüzde 70'ine sebep oldu.Kanser sebebi Hepatit B gibi viral enfeksiyonlar da düşük ve orta gelirli ülkelerdeki kanser ölümlerinin yüzde 20'sine neden olarak gösterildi.Akciğer kanseri ilk sıradaYeni kanser vakalarının yüzde 60'ından fazlası Afrika, Asya, Orta ve Güney Amerika'da görüldü. Bu bölgelerde kanserden ölüm oranı ise lerin yüzde 70.Genel kanser ölümlerinde de 1 milyon 590 bin ölümle akciğer kanseri ilk sırada yer aldı. Akciğer kanserini 745 bin ölüm sayısıyla karaciğer, 723 bin ölüm sayısıyla mide, 694 bin ölüm sayısıyla kalın bağırsak, 521 bin ölüm sayısıyla meme, 400 bin ölüm sayısıyla da yemek borusu kanserleri izledi.Yıllık 14 milyon olan kanser vakalarının 20 yıl içinde 22 milyona yükseleceği tahmin ediliyor.AA
Reklam
Futbolcular Durdu Herkes Ağladı
Almanya 2. Ligi'nde Union Berlin futbolcuları attıkları golden sonra kanser teşhisi konan takım arkadaşlarına anlamlı bir jestte bulundular.Almanya 2. Lig'in 20. hafta mücadelesinde Union Berlin sahasında Bochumağırladı. Ev sahibi ekibin 2-1 üstünlüğü ile biten karşılaşmada Union Berlin'in gollerini Kobylanski ve Kreilach kaydederken, Bochum'un tek golü Selim Gündüz'den geldi.Alte Forsterei Stadı'nda oynanan karşılaşmaya damga vuran olay ise alınan üç puan değil Berlinli futbolcuların yaptıkları anlamlı hareket oldu.Karşılaşmanın ikinci yarısında Kobylanski ile beraberlik golünü bulan Union Berlin'de futbolcular bir anda tribünlere doğru koşmaya başladı. Karın bölgesinde lenf sisteminde tümör tespit edilen 34 yaşındaki Benjamin Köhler'e doğru koşan futbolcular takım arkadaşlarına destek verdi. Bu hareketi sonrası bütün tribünler futbolcuları ayakta alkışlarken Köhler gözyaşlarına hakim olamadı.Eurosport
BlackBerry Şimdi de Kanserle Mücadele Ediyor
NantHealth isimli bir şirket kanserle savaşmak için genom tarayıcı sistemi geliştiriliyor. Şirketin iş ortakları arasında BlackBerry de var.NantHealth CEO’su Patrick Soon-Shiong‘un yaptığı açıklamaya göre kanser ile mücadelede önemli bir yola girilmiş olabilinir. CEO’ya göre hem tedavi hem de teşhis için çok mühim bir çalışma yürütülüyor. Soon-Shiong’un çalışması sayesinde doktorlar hastaların durumunu gerçek zamanlı olarak takip edebilecek ve kanser genom tarayıcısı ile her bir detayı izleyebilecek.BlackBerry ile ortak yürütüldüğü söylenen projede hasta herhangi bir doku parçası gönderecek. Süperbilgisayarlar tarafından taranan doku örnekleri anormal gen mutasyonlarını anında tespit ederek hangi ilacın verilmesi gerektiğine dair önemli bir yol gösterici görevi görecek. Bu işlemleri Google Maps servisine benzeten Soon-Shiong, yanlış adres hatalı tedaviya yönelme ve kanserin yayılması anlamına gelecektir diyor.Analiz sürecinde tüm genomun incelenmesi ve proteine kadar tüm detayların görüntülenmesi bu sayede artık mümkün olacak.  Günde 4 bine yakın hastanın taramasını gerçekleştirebildiklerini belirten Patrick Soon-Shiong, toplamda 1.2 milyar dolar harcandığını ve dış yatırımcılardan NantHealth‘in yaklaşık 250 milyon dolar aldığını söylüyor.BlackBerry ile güvenlik için de anlaştıklarının altını çizen CEO, şimdiye kadar bu iş için herhangi bir ekosistemin yaratılmadığını, bunu kendilerinin gerçekleştirmeye başladıklarını ve hastaların hayati verilerini, nabız ve sıcaklıklarını takip etmek icap ettiğinden bahsediyor.Büyük Veri konusunun da kendileri için oldukça önemli olduğunun altını çizen CEO Patrick Soon-Shiong, tek bir hastanın genom bilgilerinin neredeyse 500 GB tuttuğunu, 10 bin ya da milyonlarca hastanın ise zettabyte’larca içerik anlamına geldiğini belirtiyor. Teknolojik yeterlilik açısından ilk önce Amerika, Kanada ve İngiltere’de işe başlayacaklarını söyleyen yönetici, her bir ülkenin kendine has kişisel gizlilik kuralı olduğunu da bildiklerinden bahsediyor.Shiong’un söylediği son şey ise oldukça ümit verici: “Hedefimiz kanseri sıradan, kronik bir hastalık seviyesine çekebilmek”.TechInside
Reklam
İç Çamaşırı Seçiminde Dikkat Edilmesi Gerekenler
Bir tişört bile alırken kumaşına, kalitesine ve modeline bakarız. Ama çoğu zaman iç çamaşırına bu kadar bile özen göstermiyoruz. Oysaki tenimize en yakın giysiler olarak hangi iç çamaşırını giydiğimiz gerçekten önemlidir… Hem sağlık, hem de rahatlık açısından iç çamaşırı / camasirim.com seçimi doğru yapılması çok önemli. Özellikle yaz aylarında terleme ve bu nedenle hem sağlık hem de konfor açısından rahatsızlık hissetme riski çok yüksek. Peki, hangi iç çamaşırını almamız gerektiğini nasıl mı bileceğiz? İşte cevabı…• Sizi sıkan, rahatsız eden bir iç çamaşırı giyinmek oldukça kötü bir durumdur. Ne kadar güzel olursa olsun mutlaka içinde rahat davranabileceğiniz bir iç çamaşırı seçmelisiniz.• Eğer açık renk kıyafetler tercihinizse sürekli koyu renklerde iç çamaşırı almanız bir işe yaramaz çünkü giymeniz mümkün olmaz. Ya da transparan giyinmeyi tercih edenlerdenseniz dantelli bir iç çamaşırı tüm gizliliğinizi ortadan kaldıracaktır.• Kendi vücut ölçünüze uygun olan bir çamaşır seçmelisiniz. Örneğin küçük göğüslere sahipseniz büyük görünsün diye büyük ölçülerde bir sütyen almaya kalkmayın. Bu sizi gün boyu rahatsız eder.• Çoğu kadın g-string giyinmekten kaçar oysa artık her vücuda göre bulmak mümkün ve kullandıkça yararlarını görebilirsiniz.• İç çamaşırında kullanılan malzemeye dikkat etmeniz gerekir. İpeksi string bir külot pantolonların ya da ince eteklerin altında oldukça hoş durabilir.• Kendi ten renginize uygun iç çamaşırı seçmenizde yarar var özellikle de siyah ve beyaz pantolonların altına giyinmek için. Çünkü beyaz bir pantolonun altına yine beyaz bir iç çamaşırı giyinmek oldukça çirkin duracaktır. Bunun yerine ten rengini tercih etmelisiniz.• Çoğu kadın kimsenin görmeyeceğini bilseler dahi sütyen ve külotun takım olmasına dikkat ederler. Çünkü kendilerini böyle daha çekici hissederler. Nasıl bir kumaştan yapıldığına dikkat etmemiz gerek iç çamaşırı satın alırken, öncelikle kumaşına dikkat etmek gerekir. Bunun için tabii ki pamuklu kumaşlar önerilir. Özellikle hassas cilde sahip olan kişilerin buna mutlaka özen göstermeleri gerekir.   Vakıf Gureba Hastanesi’nden Dermatoloji Klinik Şefi Doç. Dr. Nahide Onsun, bazı kadınlarda iç çamaşırının, lastik yerinin deriyle temas ettiği bölgede alerji meydana geldiğini vurguluyor. Hatta bu bölgelerde baskı nedeniyle kaşıntı veya kızarıklık da oluşabiliyor. Bu nedenle kişiler, neye alerjilerinin olduğunu ve hangi iç çamaşırların kendilerine uygun olduğunu önceden belirlemeli.İç çamaşırların vücudu rahat ettirecek nitelikte olmalarına dikkat etmek gerekir. Çamaşırların vücudu sıkması durumunda, o bölgedeki yağ dokusunda bazı kayıplara yol açabilir. Bunun yanında, baskı oluşan deri bölgelerinde temastan dolayı egzama gibi rahatsızlıklar meydana gelebilir. Eğer sütyen lastikleri sizi sıkıyorsa, almayın! Herkesin göğüs yapısı birbirinden farklıdır. Bu nedenle uygun sütyen seçerken, çok sıkı olmamasına ve lastiğin tene temas etmemesine dikkat etmek gerekir. Çünkü eğer lastik açıktaysa, lateks alerjileri meydana gelebilir.   Fanilaya gelince, bunlar her şeyden önce kış aylarında vücudu soğuktan korur. Günümüzde gençler fanila giymekten pek hoşlanmaz. Fanilalar ayrıca dıştan giyilen giysilerin tene temasını engeller. Özellikle pamuk içeren kaliteli çamaşırlar kullanırsanız, bu, vücudunuzu bir zırh gibi kavrar ve dışarıdan giydiğiniz sentetik kıyafetlerin teninize temasını engeller.  Özellikle hastalıklarda slipe dikkat! Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Murat Taşdemir, kadınların özellikle külot seçiminde hassas davranmaları gerektiğini vurguluyor ve sözlerine şöyle devam ediyor; “En sık görülen jinekolojik sorunlardan biri, vajinal enfeksiyonlar. Şiddetli kaşıntı, yanma hissi, sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, cinsel ilişki sırasında ağrı, kötü kokulu akıntı gibi belirtiler, vajinal enfeksiyonlara işaret eder. Böyle sorunlarla karşı karşıya olan kadınların, doktor tedavisinin yanı sıra, çamaşır seçimine de dikkat etmeleri gerekiyor.”   Doç. Dr. Nahide Onsun, vücudu fazla sıkmayan slip kullanılmasını öneriyor ve şu noktalara dikkat çekiyor; “Fazla sürtünmeden dolayı kadınların ter bölgelerinde tahriş egzamaları meydana gelebilir. Kullanılan iç çamaşırlar tamamen pamuk olmasa da, pamuk oranının yüksek olması gerekir. Ancak kişinin hiçbir şikayeti, herhangi bir maddeye reaksiyonu yoksa naylon iç çamaşırı da kullanabilir.” Ancak yaz aylarında özellikle naylon içeren iç çamaşırlardan uzak durmak önem taşıyor. Çünkü terleme nedeniyle oluşan mantar enfeksiyonları yaz aylarında daha sık görülüyor.    Dr. Onsun, özellikle kalçaların arasına giren ve pantolonda izi belli olmasın diye tercih edilen slipleri fazla tercih etmemek gerektiğini belirtiyor. Bu slipler, eğer giyilen pantolon sentetikse veya sentetik karışımından oluşuyorsa ve kişinin sentetiğe karşı duyarlılığı varsa, ciltte yine bazı egzamaların ortaya çıkması kolaylaşıyor. Ancak Dr. Onsun, hiçbir şikayeti olmayan insanlarda buna bağlı rahatsızlık yaşanmayabildiğini de söylüyor ve sözlerine şunları ekliyor; “Bizim iç çamaşırlara bağlı en çok gördüğümüz rahatsızlık, sütyen ve külotların lastikleriyle ilgili ortaya çıkanlar.” Her renkli iç çamaşırı kullanmayın Renkli iç çamaşırı alırken, kumaşı renklendirmek için kullanılan boyalara dikkat etmek gerekiyor. Çünkü bazı boyamalarda, içeriğinde kanserojen madde bulunan boyalar kullanabiliyor. Bu nedenle aldığınız iç çamaşırların doğal boyalarla renklendirilmiş olup olmadığını öğrenin. Günümüzde birçok ünlü firma, iç çamaşırların renklendirilmesinde kullandıkları boyaların kanserojen madde içerip içermediğini belirtiyor. Boya maddesi kadar, iç çamaşırların yıkanması da büyük bir özen gerektiriyor. Deterjanlara karşı alerjisi olan kişiler, az miktarda deterjanla bile rahatsızlık hissedebiliyorlar. Böyle durumlarda kullanacağınız deterjanın özelliğine ve yıkadıktan sonra çamaşırı iyi durulamaya dikkat özen gösterin.NASIL bir ürün kullanırsam vücut şeklimi daha düzgün gösterir?   Çocuksu ve düz hatlılar: Gece elbisenizin içine büstiyer giyerek daha dolgun hatlı bir görünüme kavuşabilirsiniz. Bunun yanında,vücut hatlarınızı daha düzgün gösterecek korse çeşitleri de deneyebilirsiniz. Vücut yapınıza uygun bir korse seçtiğiniz halde, istediğiniz görünüme sahip olabilir, bedeninizi olduğunuzdan daha ince gösterebilirsiniz
Kadınlarda Stres – Astım – Reflü Üçgeni
Günümüzde şehir hayatı ve stresin etkisiyle, çocukluk çağında hiçbir şikayeti olmayan bireyler, yetişkinliklerinde aniden astım hastası olabiliyorlar. Astıma bir de stres kaynaklı bir diğer hastalık olan reflü eklenirse, hastalar için durum içinden çıkılamaz bir hal alıyor. Stresi yatıştırmak için tüketilen çikolata, kola, kahve gibi besinlerin astım ve reflü ataklarını daha çok alevlendirdiğini söyleyen Çocuk İmmünolojisi ve Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, erkeklerin yaklaşık yüzde 5’i, kadınlarınsa yüzde 8’inde görülen astımla başa çıkmanın yollarını anlattı.Astımın görülme sıklığı tüm dünyada giderek artarken hastalığın kadınları daha çok etkilediği özellikle dikkat çekiyor. Bu durum tesadüf değil, astım hastalığında stres faktörü önemli bir yer tutuyor ve genel anlamda kadınlar, erkeklere oranla daha fazla psikolojik sorun ve stres yaşıyorlar. Stres, bağışıklık sistemine getirdiği olumsuz yük ile yalnızca astıma değil, aynı zamanda alerjik nezle ve alerjik egzama gibi alerjik hastalıklara; depresyona, reflüye, yeme bozukluğuna ve obeziteye de neden olabiliyor.Stres Arttıkça Astım ve Reflü Alevlenmeleri ArtıyorPsikosomatik denilen, diğer bir deyişle yaşanan stres ve psikolojik sorunlarla beynin istemeden vücuda zarar verdiği hastalıklardan kabul edilen reflü, mideden yukarı asit kaçması ile görülüyor. Önce yemek borusuna ardından soluk borusuna çıkan asit, akciğerlerde aşırı bir hassasiyet yaratıyor ve astıma sebep oluyor. Astımsa doğası gereği reflüyü arttırıcı bir özellik taşıyor. Reflü arttıkça astımın kötüleştiğini, astım kötüleştikçe reflünün arttığını söyleyen Prof. Dr. Yonca Tabak, bu iki hastalığın birbirini sürekli tetiklediğini belirtiyor.Sorunları Çözmek Astımı İyileştiriyorAstım şikayetleri ile doktora başvuran ve hastalığının altında psikolojik sorunların yattığından şüphe edilen hastalarda stres yaratan nedenin açığa çıkarılması ve bu yönde gelişme sağlanması astımın iyileşmesine yardımcı oluyor. Bu süreçte hastada reflü varsa beslenmesi buna uygun olarak düzenleniyor.Çikolata, Kahve, Alkol Tüketimine DikkatStresle mücadele yöntemi olarak, özellikle kadınlar tarafından çok tüketilen ve mutluluk hormonu endorfin salgılattığı bilinen çikolata konusunda ise astımlı hastaların çok dikkatli olması gerekiyor. İster sütlü ister bitter olsun çikolatanın içeriğindeki kafein mide başını gevşetiyor ve midede asit salgısını artırıyor. Kilo aldırmayacağı düşünülerek tüketilen kakao oranı yüksek çikolatalar ise daha fazla sorun yaşanmasına neden oluyor çünkü kafeinin kaynağı kakao. Benzer şekilde kahve, kola ve alkol de reflüyü arttıyor. Astım ve reflü hastalarının özellikle stresli anlarında tetikleyici nitelikteki tüm bu gıdalardan uzak durmaları gerekiyor. Özellikle yaklaşan sevgililer gününde çikolata tüketimine bu açıdan dikkat edilmesinde fayda var.Sağlıklı Psikoloji, Huzurlu Ortam, Doğru Nefes ŞartProf. Dr. Yonca Tabak, stres, astım, reflü üçgenindeki hastaların çok hassas davranması gerektiğini bir kez daha vurguluyor ve ekliyor: ‘Psikosomatik hastalık grubunda yer alan astımın sağlıklı bir psikolojiden olumlu etkilendiği de göz önünde bulundurulduğunda kadınların en doğal psikolojik rahatlama yöntemi olan nefes alma çalışmalarına katılmalarında fayda var. Çünkü karından başlayan, diyafram nefesi bol oksijen alımına neden olan doğru nefes, beyinde doğal bir antidepresan, mutluluk verici etki yaratıyor. Artık tıp dünyasında, çocuk astımı tedavisinde başarılı olunması için annenin ve babanın psikolojik durumunun düzeltilmesinin de önemle üzerinde duruyoruz. Biz çocuk astım alerji uzmanları, bir yandan çocuğun astımını tedavi ederken diğer yandan annenin nefesini açarak ev içindeki ruhsal stresin giderilmesi yolunda çalışmalar yapıyoruz’.
Dr. Mehmet Öz 'ün Önerileri Bilimsel Değil mi?
Ünlü Türk hekim Doktor Mehmet Öz’ün 3 milyon izleyicisi bulunan TV programında verdiği sağlık tavsiyelerinin neredeyse yarısının gerçeğe dayanmadığı öne sürüldü. Ünlü ekonomi dergisi Forbes tarafından 2013 yılında ‘Dünyanın en etkili 100 ismi’ sıralamasında 6’ncı sıraya yerleşen Türk Doktor Mehmet Öz, defalarca Emmy alan Dr. Oz Show isimli sağlık programıyla milyonların gönlünde taht kurdu. Sağlık adına tüyolar veren 50 yaşındaki hekimin, programının geçen sezondan rastgele seçilen 40 bölümünü inceleyen British Medical Journal uzmanları, Öz’ün bu programlarda 479 sağlık tavsiyesi yaptığını belirledi. Ancak bunların sadece %46’sının bilimsel dayanağı olduğu tespit edildi.  Öz kendini savunduDergi için araştırmayı yapan uzmanlar, önerilerin yüzde 15’inin ise bilimsel gerçeklerle çeliştiğini belirledi. Öz’ün ‘ Kadınlar yumurtalık kanserini yenmek istiyorsa hindiba, kırmızı soğan ve levrek tüketsin riskleri yüzde 75 azalır’ tavsiyesini yerden yere vurdu. Aynı şekilde kahve çekirdekleri bazlı zayıflama haplarının da Öz tarafından programda tavsiye edildiği, ancak daha sonra bu ürünün reklamlarının geri çekildiği vurgulandı. New Yorker dergisi ise ABD’de en çok izlenen 5 talk show programından birisi olan ‘Dr Oz Show’un başarısının altında yatan sebepleri analiz etti.Eski mantıkDoktor Eric Rose, “Sıkıcı sağlık programlarından ayrışarak eğlenceli bir program yöneten ve şovmen haline gelen Öz’ün, tuhaf fikirlerle geldiğini görüyoruz” dedi. Doktor Öz ise, kendisini ezber bozan bir ikon olarak gördüğünü belirterek “Çoğu ilaç eski mantığa dayalı. İnsanları hasta olmaya ikna etmek istemiyorum. Programda sunduğum çözümler bu konudaki tek çözümler değil, ve söz konusu ilaçlar da tek geçerli ilaçlar değil” dedi. Tıp camiasınca başarılı bir ‘pazarlamacı’ olarak görülen Öz, New Yorker dergisine verdiği röportajda “Kanser bizim için Angelina Jolie gibi. Her gün bu hastalıktan bahsedebiliriz” demişti.‘Aileme de bunları tavsiye ediyorum’Bilimsel otoritelerce faydası kanıtlanmayan ancak Dr Öz’ün programında defalarca ‘mucize’ ve ‘sihirli’ kelimeleriyle promosyonunu yaptığı ‘yeşil kahve çekirdeği ’ diyet ürünü sebebiyle haziran ayında ABD Senatosu Alt Komisyonu karşısında ifade vermişti. Senatör Claire McCaskill’in “Bütün bilim topluluğu sizin mucize dediğiniz bu ürünlerin yararlığından şüpheli. Satın alınabilir bir ürüne mucizevi dediğinizde bu insanları boş yere umutlandırıyor. Bunu neden yapmanız gerektiğini anlamıyorum“ sözleri karşısında “Ben bu ürünlerin işe yaradığına inanıyorum, hepsini tutkuyla inceliyorum ve araştırıyorum. Bahsettiğim bir sürü maddenin etkilerinin bilimsel olarak kanıtlayamadığımın farkındayım, fakat bu tavsiyeleri aileme verdiğim gibi seyircilere de veriyorum” savunmasını yapmıştı.Kaynak : Medikal Akademi ve Gerçek Bilim
'Kara Atlas' Türkiye’nin Yeni Kanser Haritası mı Olacak?
Greenpeace, 4 Şubat Dünya Kanser Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, kansere neden olan en önemli etmenlerden hava kirliliğine ve hava kirliliğinin en önemli nedenlerinden kömürlü termik santrallere dikkat çekti.Türkiye’de planlanan kömürlü termik santraller haritasının, Türkiye’nin kanser haritası olabileceği konusunda uyaran Greenpeace, Sağlık Bakanlığı’nı kömürlü termik santrallerle ilgili harekete geçmeye çağırdı.2013 yılında Dünya Sağlık Örgütü, hava kirliliği ve özellikle gözle görülemeyen parçacık maddelerin başta akciğer ve mesane kanseri olmak üzere pek çok kanser çeşidine sebep olduğunu açıkladı. Havadaki kirliliğin sebepleri arasında sağlık için en tehlikeli olanı, PM 2,5 adlı, saç telinden bile küçük olan ince parçacık maddeler. Her gün tonlarca kömürün yakıldığı kömürlü termik santraller de, kansere yol açan bu sessiz katillerin en önemli sebepleri arasında.Türkiye’de zaten var olan santraller ve mevcut hava kirliliği nedeniyle şu anda pek çok kent zehir soluyor. Buna rağmen 80 yeni kömürlü termik santral planı var ve bu planlarla Türkiye, dünyanın en büyük 4. kömür tehdidi konumunda. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de 64 ilde trafik, endüstri, yüksek hava kirliliği potansiyeli bulunuyor. Ayrıca bir de bu santraller yapılırsa bacalarından çıkacak olan sessiz katillerin kanser yapacağı resmen ispatlanmış iken, Sağlık Bakanlığı bu santrallere izin verilirken nerede diye soruyoruz?Bu santrallerin yapılacağı yerlere izin verilirken o bölgede kaç tane kanser hastası olduğu ve santraller yapılırsa bu sayının ne kadar artacağının araştırılması gerekiyor. İnsanların temiz hava hakkı ellerinden alındıktan sonra, erken tanı, teşhis ve tedavi ile kanserle savaşıyoruz demek gerçekçi ve yeterli değil. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı’nı, hava kirliliğine neden olan kömürlü termik santrallerle ilgili acilen harekete geçmeye çağırıyoruz. Sağlık Bakanlığı halkın sağlığını korumak için izin süreçlerinde aktif rol almazsa, planlanan santralleri gösteren ‘Kara Atlas’ın Türkiye’nin yeni kanser haritası olması kaçınılmaz.
Reklam