Görüş Bildir
Bugün Türkiye Gündemindeki En Önemli 10 Olay
BDDK'nın Bank Asya’nın yönetim kurulunu belirleyen imtiyazlı payın yüzde 63’lük bölümünün TMSF tarafından kullanılmasına karar vermesinin yankıları sürerken Bank Asya, gerek yorum, gerek paylaşımlar ile sosyal medyada en çok konuşulan konu başlıklarından biri olmayı sürdürüyor. TMSF'nin Bank Asya Yönetimine El Koymasına Sosyal Medyadan Dikkat Çekici 24 Tepki
İyi Bir Uyku İçin Ne Yapmalı?
Yatıp da uyuyamamak çok rahatsız edici bir durumdur. Teorik olarak uykunun doğal ve çabasız olması gerekir. Ama çoğu insan uykusuzluktan şikayetçidir.Oysa fiziksel ve ruhsal sağlık açısından uyku da en az yeme içme ve fiziksel aktivite kadar önemlidir. İyi bir uyku, dikkati toplamak, sağlıklı bir ruh haline sahip olmak ve hafızayı güçlendirmek için gerektiği kadar, kalp hastalıkları ve diyabet gibi hastalıklardan korunmak açısından da önemlidir.Peki, iyi uyumak için ne yapmak, nelerden kaçınmak gerekir?
'İngiltere'de Nüfusun Yarısı Kanser Olacak'
İngiltere'de yapılan yeni bir araştırma, her iki kişinden birinin hayatının bir döneminde kanser olacağını ortaya koydu.Birleşik Krallık Kanser Araştırma kuruluşu, bu tahmini yeni bir hesaplama yöntemine dayandırdıklarını söyledi. Eski hesaplama yönteminde sayı, her üç kişiden birisinin kanser olacağını öngörüyordu.Kansere yakalanma riskiyle birlikte kanserden kurtulma oranları da artıyor.Kuruluş, uzayan yaşam süresinin daha çok insanın kanserden etkilenmesi anlamına geldiğini söyledi.Kadınlarda meme kanseri, erkeklerde ise prostat kanseri en yaygın türler arasında olmaya devam ediyor.Ama bunların yanında başka kanser türleri de yaygınlaşıyor.Obeziteden kaynaklanan reflü nedeni ile yemek borusunda tümörlere de sık rastlanıyor.Baş ve boyun kanserleri de artışta. Bunun kaynağının da oral seks olduğu düşünülüyor.Son verilere göre, erkeklerin neredeyse yüzde 54'ü hayatlarının bir döneminde kanserle karşılaşacakken, kadınlarda bu oran yüzde 48'in hemen altında.Kanserle karşılaşma riskini artıran ise şişmanlık, kırmızı et tüketimi ve sigara kullanımı.Akciğer kanseri kadınlar arasında hâlâ artıyor.Ancak kanseri önlemek imkansız değil. Kuruluş kilo vermek ve sigarayı bırakmak gibi yaşam tarzı değişikliklerinin önemli bir etki yaratabileceğini söylüyor.Her ne kadar artan rakamlar araştırmacıların artık daha ileri yöntemler kullanması nedeniyle olsa da, her iki hesaplama yöntemi de kanserle karşılaşan insan sayısında artış ortaya koyuyor.Araştırma ekibinin yöneticisi Londra Queen Mary Üniversitesi'nden Profesör Peter Sasieni, bu durumun 'kaçınılmaz olmadığını' söylüyor.Ona göre yaşam tarzında değişiklik yapmak kanser riskini yüzde 50 ila 30 arasında azaltabilir.BBC
Google'dan Kanseri 'Bitirecek' Bileklik
Arama motoru olmaktan öte geliştirdiği pek çok teknolojiyle dikkat çeken internet devi Google, kanser teşhisi koyabilecek akıllı hapın ardından bu kez de kanser, kalp krizi gibi rahatsızlıklara teşhis koyabilen bileklik üretiyor.California’da Google X laboratuvarlarında yürütülen çalışmanın henüz erken aşamada olduğu ve araştırma esnasında yapay insan derisinin kullanıldığı açıklandı.İnsan koluna en yakın bir yapay deri ve kol üretilmesinin nedeni ise, şirketin deneylerde doğruluk payını artırmak istemesi olarak açıklandı. Erken teşhisin hayati derecede önemli olduğu kanser ve kalp krizi gibi rahatsızlıkların, Google’ın ürettiği bileklik ile erken teşhis edilecebileceği umuluyor. Çalışmayı yürüten bilim insanı Andrew Conrad, bilekliğin nanopartiküller yardımıyla vücutta hastalık taraması yapacağını ve erken teşhis imkanı sağlayabileceğini öne sürdü.Google’ın nanoteknoloji içeren ve yutulduktan sonra giyilebilir bir cihaz ile birlikte çalışarak vücutta bulunan kanserli hücreleri tespit edebilen bir hap geliştirmekte olduğu da biliniyor.T24
'Kanser Hücrelerini Temizlemeliyiz'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Adalet Akademisi'nde yargı içine sızmış çetelerden bahsetti, 'Yeni Türkiye için tüm toplumu bu kanser hücrelerinden hep birlikte temizlememiz gerekiyor' dedi.Adalet Akademisi’nde konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, isim vermeden adalet yapısına sızdığını söylediği Fethullah Gülen Cemaati'ne tepkisini sürdürdü. Cumhurbaşkanı'nın sözleri şöyle:'Ülkemiz 17-25 Aralık 2013 tarihlerine bir felaketi yaşadı. Emniyet ve adalet teşkilatları içinde yuvalanmış bir çete ülkenin güvenliği ve adaletin tesisi için kendilerine emanet edilmiş imkanları kullanarak bir darbe yapmak istedi. Adalet, bir kısım savcı ve hakim aracılığıyla, ülkesine ve milletine ihanet içindeki bir çete tarafından istismara dönüştü. Kul iradesini Allah’tan başka kimseye teslim etmemelidir, asla. Ne cumhurbaşkanı, ne başbakan, ne elinde sermayeyi tutan para babalarına... asla. Teslim etmediğimiz sürece yaratılmışların en şereflisi olan insan oluruz. Hukuk dediğimiz kavram hakla bütünleşiyor.''Hukuk mu kanun mu derseniz...''Hukuk mu kanun mu derseniz, benim savunacağım şey hukuktur. Kanun önüne gelenin istediği gibi, nefsi neyi emrediyorsa buna göre hazırladığı yasalar manzumesidir. Benim hukukumu bir yasal düzenleme koruyamıyorsa ben ona hukuk diyemem. Bunları yaşadık. Şahsımda yaşadık. Talim Terbiye Kurulu'nun tasvip ettiği bir dörtlüğü okudum diye hapse girdim. Birincil mahkemeden üst mahkemeye kadar ne yazık ki, baktık ki bir çok şeyler oralarda dönüyor. Avukatlarıma talepler, teklifler geliyor. Vicdanla cüzdan arasında dolaşan bir yapı var, anladım. 17-25 Aralık'ta o da aşıldı. Orada da bir yerlerden gelen talimatla hareket eden bir kesim var. Adaletin asgari şartlarda işlemesi için hakimlerimizin ve savcılarımızın zihnen ve vicdanen bağımsız olması gerekiyor. Siyasi görevlerde bulunanlar yaptıklarının hesabını veren kişilerdir. Adalet sisteminde görev yapanların ise muhakemesini vicdanları yapar.''İzin vermedik, vermeyeceğiz''Vicdanları adalete değil de başka yerlere açılanların yaptıkları zulümdür. Büyük Türkiye, yeni Türkiye için tüm toplumu bu kanser hücrelerinden hep birlikte temizlememiz gerekiyor. 2023 hedeflerimizi hayata geçirmek için ortak ideallerde kenetlenmiş kurumlara ihtiyacımız var. En büyük desteği soruşturmalarını hukuk adına yapan savcılaırmızın, hükümlerini millet adına veren hakimlerimizin vermesi gerekiyor. Gücünü milletten almayan hiçbir kesimin bu millete hükmetme çabasına izin vermedik, vermeyeceğiz.''Yasama-yürütme-yargı ahengini sağlamak görevim''Siyasetçi işini hukukçu da işini yapacak. İtibarı olmayan adalet sisteminin gerçek anlamda işlerliğinin kalmayacağı da açıktır. Biz yıllarca siyasetçinin itibarını yükseltmek için çalıştık, her türlü fedakârlığı yaptık. Cumhurbaşkanı olarak yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkinin ahengini sağlamakla da hükümlüyüm. Yaşadığımız son hadiseler, yargının da ülkenin tüm renklerini yansıtan bir yapıya kavuşması gereğini ortaya koydu.'Erdoğan, yetkililere Adalet Akademisi'nin en az bin kişilik bir konferans salonunun olması gerektiğini de söyleyerek, 'Bir yıl içinde bir müteahhit bunu Adalet Akademisi'ne kazandırır' dedi.Al Jazeera Turk
Sağlık Bakanlığı'ndan 'LÖSEV' Açıklaması
Sağlık Bakanlığı, basında 'LÖSEV reklamı ortada kaldı', 'Sağlık Bakanlığı LÖSEV'in kamu spotundan rahatsız oldu' başlıklarıyla yer alan haberlere ilişkin açıklama yaptı.Sağlık Bakanlığından, Lösemili Çocuklar Vakfına (LÖSEV) yönelik hazırlanan kamu spotları ile ruhsatlandırılmamış ve izni alınmamış bir hastane için toplanan yardımların gerçeklikten, ihtiyaçları belirlemek ve karşılamaktan uzak olduğu bildirildi.Bakanlıktan yapılan açıklamada, basında, 'LÖSEV Reklamı Ortada Kaldı', 'Sağlık Bakanlığı LÖSEV'in Kamu Spotundan Rahatsız Oldu', 'Lösemili Çocuklar Bakanlığı Rahatsız Etti' başlıklarıyla haberler yer aldığı anımsatıldı.Türkiye'de her yıl yaklaşık 900 çocukta lösemi vakası görüldüğü belirtilen açıklamada, yetişkin hastalarda olduğu gibi çocuk hastaların da gerek özel gerekse tam teşekküllü kamu hastanelerde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından geri ödemesi yapılarak ücretsiz tedavi edildiği bildirildi.Açıklamada, Türkiye'de kanser konusunda faaliyet gösteren 150'ye yakın sivil toplum kuruluşu bulunduğu, ulusal politikalar oluşturulurken bu kuruluşlardaki bilim insanlarıyla çalışıldığı, sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin Ulusal Kanser Danışma Kurullarında da aktif şekilde rol aldığı ifade edildi.Ankara'da, 14 yatakla hizmet veren özel bir hastaneye sahip olan LÖSEV'in, 2012'de yeni bir adreste ve daha büyük bir kapasiteyle ön izin almak amacıyla Bakanlığa başvuruda bulunduğu bildirilen açıklamada, şunlara yer verildi:'Mevcut yatak sayısı ile yeni bir adrese taşınması uygun olmasına rağmen yaklaşık 400 yataklı yeni bir hastane projesinin mevzuatla tanımlanmış planlamalar açısından uygun olmadığı söz konusu vakfa aynı yıl bildirilmiştir. Ankara'da 6 kapsamlı onkoloji merkezi, 5 onkoloji tanı tedavi merkezi, bu standartları taşıyan bir de özel radyoterapi merkezi aktif olarak hizmet vermektedir.Bakanlığımız, toplumsal politikaları, gerek ulusal gerekse uluslararası veriler ışığında oluşturmaktadır. Yeni hastanelerin kurulması, tanı ve tedavi standartları bu şekilde belirlenir. Ülkemizde, eğitim ve araştırma, üniversite ve özel hastanelerde çocuk kanser hastalarımız başarıyla tedavi edilmektedir. Bilim insanlarımız da yaptığı değerlendirmelerde ayrı bir çocuk onkoloji hastanesine gerek olmadığı konusunda görüş birliğine varmışlardır. Böyle bir gereklilik oluşması halinde ise Bakanlığımız gereken hastaneyi en kapsamlı şekilde yapacak güç ve donanıma sahiptir. Dolayısıyla hazırlanan kamu spotları ile ruhsatlandırılmamış ve izni alınmamış bir hastane için toplanan yardımlar gerçeklikten, ihtiyaçları belirlemek ve karşılamaktan uzaktır.''Hasta 4 gün bekletildi' iddiasıÖte yandan Sağlık Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği, bugün bir gazetede yer alan '4 Gündür Sandalye Üstünde Tedavi Bekliyor' başlıklı haberle ilgili yazılı açıklama yaptı.Söz konusu hastanın, 29 Ocak 2015'te komşusu aracılığıyla Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil polikliniğine başvurduğu belirtilen açıklamada, hastanede gerekli tetkik ve tedavi işlemlerinin derhal başlatıldığı ifade edildi.Hastanın, gerekli tetkikler yapıldıktan sonra 'Periferik damar hastalığı' tanısıyla Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesine nakledildiği kaydedilen açıklamada, şu bilgilere yer verildi:'Burada anjiyosu yapıldıktan sonra Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi ortopedi kliniğinde yaralı bacağının cerrahi yöntemle alınması gerektiği, hastaya tebliğ edilmiştir. Söz konusu hasta ise cerrahi müdahaleyi reddetmiştir. Hastanın evine gitmek istediğini belirtmesi üzerine Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesince gerekli hazırlıklar yapılmıştır. Bu aşamada hastanın bilgi vermeden hastaneyi terk ettiği görülmüştür. Hastayla ilgilenilmediği ve 4 gün acil serviste bekletildiği iddiası, kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır.'AA
Reklam
Sigara Akciğer Kanserini 25 Kat Arttırıyor
Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Büyükçelik, 'Sigara, sadece akciğer kanseriyle değil, birçok kanserle ya direkt ya da dolaylı yoldan ilişkili. Araştırmalara göre, sigara, akciğer kanserini 25 kat arttırıyor' dedi.Acıbadem Kayseri Hastanesi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Abdullah Büyükçelik, 'Sigara, sadece akciğer kanseriyle değil, birçok kanserle ya direkt ya da dolaylı yoldan ilişkili. İçenle içmeyen arasında çok büyük fark var. Araştırmalara göre, sigara, akciğer kanserini 25 kat arttırıyor' dedi.Büyükçelik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kanserin, hücrelerin zaman içinde değişime uğrayıp normal hücre yapısını tamamen kaybetmesiyle oluştuğunu belirtti. Kanserleşen hücrelerin kontrol edilemeyecek şekilde çoğaldıklarına dikkati çeken Büyükçelik, bu hücrelerin çevresindeki dokulara zarar verdiklerini ve kendilerine beslenmek için yeni kan damarları oluşturduklarını söyledi.Bağışıklık sisteminin yabancı hücreleri hemen tanıdığını ancak kanser hücreleri için durumun farklı olduğunu ifade eden Büyükçelik, 'Bu hücreler, kendilerini kamufle ediyor. Kan dolaşımına girince kanserli hücre, kendi etrafına kan pulcuklarını, savunma hücrelerini topluyor, bir grup oluşturuyor. Böyle olunca bağışıklık sistemince bu hücreler yabancı hücre değilmiş gibi anlaşılıyor' diye konuştu.Büyükçelik, kanserde genetik yapıdan kaynaklanan özelliklerin bugünkü teknoloji ve bilim ışığında değiştirilemediğini ancak yaşam tarzından kaynaklanan risklerin azaltılabileceğini kaydetti.Alışkanlıkların değiştirilerek kanser riskinin en aza indirilebileceğini vurgulayan Büyükçelik, bu alışkanlıkların başında 'keyif verici' olarak adlandırılan maddelerin kullanımının bırakılmasının geldiğini belirtti.Gün geçtikçe yaygınlaşan ve kullanım yaşı düşen sigaranın kansere farklı yollardan neden olduğunu anlatan Büyükçelik, şunları söyledi:' Sigara sadece akciğer kanseriyle değil, birçok kanserle ya direkt ya da dolaylı yoldan ilişkili. İçenle içmeyen arasında çok büyük fark var. Araştırmalara göre, sigara, akciğer kanserini 25 kat arttırıyor. Hiçsigara içmeyen insanlarda akciğer kanseri olma riski 1 birim iken sigara içende bu 25 birime çıkıyor. Sigara, meme ve kalın bağırsak kanserinde, rahim, rahim ağzı kanserinde de dolaylı etki sağlıyor. Aşırı alkol tüketmek de karaciğer harabiyetine neden oluyor, bu da kansere zemin hazırlıyor.''Dondurucuların yaygınlaşması mide kanserini azalttı'Prof. Dr. Büyükçelik, besinleri pişirirken, hazırlarken kullanılan metotların da kansere sebep olabildiğine dikkati çekti.Besinlerin tuzlanarak, salamura yapılarak ve konserve halinde tüketilmesinin kanser riskini artırdığını vurgulayan Büyükçelik, 'Örneğin Japonlar, balıkları tütsüleyerek, tuzlayarak, salamura yaparak tüketir. Bu gıdalar, mide kanserine neden oluyor. Japonlara baktığımızda mide kanserinin son derece yaygın olduğunu görüyoruz. Yağdan zengin, kızartılan, kavrulan, ızgara da pişirilen etler, damak tadımıza hoş geliyor ancak yanan yağlar nedeniyle kanser riski var. Dondurularak saklanan gıdalarda çok büyük sıkıntı yok. Gıda saklamasıyla oluşan mide ve bağırsak kanseri, eskiden daha fazlaydı. Buzdolaplarının, dondurucuların yaygın olarak kullanılması, taze meyve ve sebze üretiminin artması, özellikle mide kanserini azalttı' diye konuştu.Esma Küçükşahin, AA
Hepimizin Duyduğu Ancak Çoğumuzun Yanlış Kullandığı 4 Psikoloji Terimi
İnsanların mutlaka arkadaşlarına, eski sevgililerine 'psikopat' dediğini duymuşsunuzdur. Benzer şekilde, dengesiz davranan bir komşumuzu 'şizofren' olmakla itham edebiliriz. Bunlar, çok yaygın kullanılan 'sıfatlar' haline gelmiştir. Günümüzde psikolojik rahatsızlıklar, özellikle Hollywood filmlerinin çarpık algısı nedeniyle, 'sıradan' ve hatta 'havalı' olgular olarak lanse edilmektedir. Bu durum, gerçekten bu hastalıklardan muzdarip olan insanların küçümsenmesine neden olmakta ve yaşamı güçleştiren bazı kritik durumlara dikkat çekilmesini zorlaştırmaktadır. Psikolojik hastalıkların isimlerini yanlış kullanmak, sürekli gribe yakalanıp yatağa düşen birini 'Off, tam bir kanser hastası, sürekli yatakta.' diyerek tanımlamaya benzemektedir.Bu hastalıklara sahip olan insanlar, hasta olduklarının farkına bile varmadan, tehlikeli sonuçların doğmasına neden olabilirler. Hele ki psikolojik rahatsızlıkların birçoğunun, genellikle bireyin hasta olduğunun farkına varmamasıyla karakterize edildiği düşünülecek olursa, dilimizde hatalı bir şekilde yer etmeye başlayan teknik terimlerin temizlenmesi ve düzgün kullanılmasının önemi daha da anlaşılacaktır. Bu yazımızda, onlardan 4 tanesinin (psikopat, manyak, OCD ve  şizofren) gerçekte ne olduğuna değinecek ve doğru kullanımlarını anlatacağız.Ancak öncelikle, 'psikolojik rahatsızlık/hastalık' ne demek, onu öğrenelim: 'Bir insanın sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürmesine engel olan, sapkın, rahatsızlık verici ve sorun yaratıcı düşünce, duygu ve davranış kalıpları.' Burada dikkat edilmesi gereken nokta, 'sapkın' kavramının oldukça geniş olması ve sınırlandırmanın güç olabilmesidir. Genellikle 'toplumsal ve bireysel normallere aykırı davranma' olarak tanımlanır. Örneğin, seri katiller sapkındırlar. Ancak dahiler ve olimpiyatçılar da öyle... İşte bu nedenle, tanım bir bütün olarak ele alınmalıdır: bu sapkınlığın bireye ya da etrafındakilere rahatsızlık vermesi, sorunlar doğurması ve daha önemlisi, sağlıklı işleyişe engel olması gerekmektedir. Örneğin, bir topluluk karşısında konuşmaktan heyecan duyarak telaşa kapılmak son derece normal kabul edilmektedir. Ancak herhangi bir insanla etkileşime geçmekten endişelenmek ve bundan doğan telaş nedeniyle sürekli olarak kendinizi eve kapatmak, normal değildir ve bir psikolojik hastalığa işaret eder. Şimdi, 4 temel hastalık üzerinden giderek bunu anlayalım:
Reklam
Kamuda Çay Tek Şekerle İçilecek, Tuzluk Kalkacak
Sağlık Bakanlığı, 81 il valiliğine tuz ve şeker kullanımı ilgili genelge gönderdi. Bakan Mehmet Müezzinoğlu imzalı genelgede kamu kurum ve kuruluşlarında şeker ve tuz kullanımı ile ilgili düzenleme yapılması istendi. Çay, kahve vb. ikramlarda ve kafe, kantin, lokanta, çay ocağı gibi yerlerde çay şekerinin tek şeker olarak ve mümkünse hijyen açısından ambalajlı şekilde sunulması istenen genelgede yemekhane, lokanta vb. hizmetlerde masalardan tuzlukların kaldırılması gerektiği bildirildi.Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, 81 il valiliğine 'Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Şeker ve Tuz Kullanımı ile İlgili Düzenleme' başlıklı bir genelge gönderdi. Dünyada en önemli halk sağlığı sorunu olarak kabul edilen bulaşıcı olmayan hastalıkların, ülkemizde her geçen gün sayısı hızla artan ölümlerin başlıca nedenlerinden olduğu belirtilen genelgede, erken ölümlere yol açan ve kişilerin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen bulaşıcı olmayan hastalıklardan önleyici yaklaşımların geliştirilmesinin zorunlu olduğu kaydedildi.Değiştirilebilir temel risk faktörlerinden olan yetersiz ve dengesiz beslenmenin önlenmesinin bulaşıcı olmayan hastalıklardan korunmada güncel stratejilerden birini oluşturduğu ifade edilen genelgede, 'Toplumdaki bireylerin aşırı şeker ve tuz tüketiminin de yer aldığı beslenme bilgi, tutum ve davranışlarını olumlu yönde değiştirecek faaliyetler bu stratejilerin kapsamındadır' denildi.Aşırı şeker ve tuz tüketiminin değiştirilebilir bir sağlıksız beslenme sorunu olduğu hatırlatılan genelgede, şu ifadelere yer verildi: 'Özellikle oluşumunda aşırı şeker ve tuz tüketiminin önemli bir etken olduğu obezite, diyabet, hipertansiyon ve kanser gibi bulaşıcı olmayan hastalıklar dünyada önlenebilir ölüm nedenleri içerisinde birinci sırada yer almaktadır.Dünya Sağlık Örgütü'nün son yayınlarında bulaşıcı olmayan hastalıkların ve diş çürüklerinin önlenmesinde günlük şeker alımının, günlük kalori ihtiyacının yüzde 5'ine indirilmesi gerektiğine dikkat çekilmektedir. Ayrıca ülkemizde yapılan bilimsel çalışmalarda tuz tüketiminin Dünya Sağlık Örgütü'nün önerdiği değerin yaklaşık üç katı kadar olduğu gösterilmiştir.'Genelgede, Türkiye sağlıklı beslenme ve Hareketli Hayat Programı ve Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı kapsamında tüm kamu kuruluş ve kuruluşlarında alınması gereken önlemler şu şekilde sıralandı: 'Çay, kahve vb. ikramlarda ve kafe, kantin, lokanta, çay ocağı gibi yerlerde çay şekerinin tek şeker olarak ve mümkünse hijyen açısından ambalajlı şekilde sunulması, yemekhane, lokanta vb. hizmetlerde masalardan tuzlukların kaldırılması, dileyenlerin tuz almak için ayrı bir yerde mümkünse 0,5-1 gr'lık kağıt poşetlerde halinde bulundurulan tuzu alarak kullanmalarının sağlanması şeklinde genelge mevcuttur.'CHA
'Emniyet 77 Bin 400 Bomba Alacak' İddiası Meclis Gündeminde
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2015 yılı için 77 bin 400 adet ses-ışık bombası almayı planladığı iddiası Meclis gündeminde.CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu,  İçişleri Bakanı Efkan Ala'ya, 'Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2015 yılı için almayı planladığı 77 bin 400 adet ses-ışık bombasının 180 desibellik ses ve 8 milyon mum ışık saçma etkisine maruz kalanların gözlerinde, kulaklarında ve iç organlarında hasara yol açtığı iddia edilmektedir. Ses-ışık bombasının yayacağı 8 milyon mumluk ışık ise retina hasarı, katarakt gibi kronik zararların yanı sıra kısa körlük yaratma etkisi de taşımaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2015 yılı için 77 bin 400 adet ses-ışık bombası almayı planladığı iddiası doğru mudur?' diye sordu.CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu  İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın yanıtlaması istemiyle TBMM'ye sunduğu soru önergesinde, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2015 yılı için 77 bin 400 adet ses-ışık bombası almayı planladığı iddialarını Meclis gündemine taşıdı.  Ses ve ışık bombalarının insan sağlığına olan kalıcı etkilerine değinen Tanrıkulu, 'Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2015 yılı için almayı planladığı 77 bin 400 adet ses-ışık bombasının 180 desibellik ses ve 8 milyon mum ışık saçma etkisine maruz kalanların gözlerinde, kulaklarında ve iç organlarında hasara yol açtığı iddia edilmektedir. Uzmanlar İnsanın duyabileceği ses aralığı sınırının 140 desibel olduğunu, 130-140 desibel üzerindeki gürültüler ise akustik travma yaratacağı, kulak ağrısı, kulak zarı yırtılması, çınlama, iç kulak sinirsel tip kalıcı işitme kaybı gibi sonuçlara yol açacağını belirtmektedir. 150 desibel ve üstü, mutlaka yasaklanması gereken bir sınır olarak kabul edilir. Bu sınırdaki gürültüler çarpıntı, kan basıncı yükselmesi, denge bozukluğu, bulantı, kusma, metabolizma ve hormon dengesi bozulmaları, mide salgısı azalması, ülser, kas gerginliği, damar büzülmesi, baş ağrısı, migren, yorgunluk, göz kırpma artışı etkileri yaratmaktadır. Ses-ışık bombasının yayacağı 8 milyon mumluk ışık ise retina hasarı, katarakt gibi kronik zararların yanı sıra kısa körlük yaratma etkisi de taşımaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğünün insan sağlığına zarar veren, kalıcı hasar bırakma riski bulunan araç-gereç ve malzeme kullanması insan hakları ihlalidir. İçişleri Bakanlığının güvenlik kuvvetlerinin toplumsal olaylara müdahale ederken göstericilerin hayatının ve sağlığının tehlikeye atılmaması için önleyici tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Fransa'da bir vatandaşın polisin attığı gaz bombası sonucu yaşamını yitirmesinin ardından polisin gaz bombası kullanımı yasaklanırken Türkiye'nin binlerce gaz bombası alması düşündürücüdür' açıklamasında bulundu.'SES-IŞIK BOMBASI ALINMASININ GEREKÇESİ NEDİR?'Ses-ışık bombası alınmasının gerekçelerini soran Tanrıkulu, şu ifadelere yer verdi: 'Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2015 yılı için 77 bin 400 adet ses-ışık bombası almayı planladığı iddiası doğru mudur? İddia doğru ise ses-ışık bombası alınmasının gerekçesi nedir? Ses-ışık bombasının 180 desibellik ses ve 8 milyon mum ışık saçma etkisinin bulunduğu iddiası doğru mudur? 180 desibellik ses ve 8 milyon mum ışık saçma etkisinin insan sağlığına zararlı olduğu iddiası doğru mudur? Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2015 yılı için 77 bin 400 adet ses-ışık bombasını hangi firmadan temin edecektir? Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2015 yılı için 77 bin 400 adet ses-ışık bombası ihtiyacı nasıl tespit edilmiştir? İhtiyaç ile ilgili bilimsel bir araştırma yapılmış mıdır?''KULAK ZARI PATLAMASINA VE KALICI İŞİTME KAYBINA YOL AÇACAĞI İDDİASI'Ses ve ışık bombalarının insan sağlığına olan etkilerine değinen Tanrıkulu, 'Güvenlik güçlerinin kullanacağı 180 desibellik ses ve ışık bombalarının kulak zarı patlamasına ve kalıcı işitme kaybına yol açacağı iddiası doğru mudur? İddia doğru ise 77 bin 400 adet ses-ışık bombasının kullanılması halinde kulak zarı patlaması ve kalıcı işitme kaybı yaşayacak vatandaşımızın tahmini sayısı kaçtır? Güvenlik güçlerinin kullanacağı 8 milyon mumluk ışık saçan ses ve ışık bombalarının retina hasarı, katarakt, kısa körlük yaratma etkisinin olduğu iddiası doğru mudur? İddia doğru ise 77 bin 400 adet ses-ışık bombasının kullanılması halinde retina hasarı, katarakt, kısa körlük yaşayacak vatandaşımızın tahmini sayısı kaçtır?' diye sordu.'FRANSA'DA POLİSİN GAZ BOMBASI KULLANIMI YASAKLANIRKEN TÜRKİYE NEDEN SÜREKLİ GAZ BOMBASI ALMAKTADIR?'Fransa'da polisin gaz bombası kullanımının yasaklandığını ancak Türkiye'de gaz bombası alımının devam etmesini eleştiren Tanrıkulu, 'Fransa'da polisin gaz bombası kullanımı yasaklanırken Türkiye neden sürekli gaz bombası almaktadır? Türkiye'de Fransa'da polisin kullanımını yasakladığı ya da eşdeğeri gaz bombasından bulunmakta mıdır? Varsa mevcut ve kullanılan gaz bombasının sayısı kaçtır? Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2015 yılı için almayı planladığı 77 bin 400 adet ses-ışık bombası insan sağlığını, Fransa'da kullanımı yasaklanan gaz bombasından daha az mı tehdit etmektedir? Fransa'da polisin kullanımını yasakladığı gaz bombası özellikleri nelerdir? Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2015 yılı için 77 bin 400 adet ses-ışık bombası özellikleri nelerdir?' ifadelerini kullandı.Hakime Torun, DHA
15. İntihar Girişimi de Engellendi
Türkiye'nin çeşitli illerinde farklı nedenlerle intihar girişimde bulunduğu öğrenilen Mehmet Heyder'in 15. intihar girişimini Uşak'ta psikolog ve polis engelledi.Uşak-İzmir Karayolu'nda hizmet veren özel bir hastanede meydana gelen olayda, dün (Pazar) saat 16.00 sıralarında Bursa'da kanser tedavisi gören eşinin tedavi ve ilaç masraflarını karşılayamadığını öne süren Mehmet Heyder, 10 katlı hastane binasının çatı katına çıktı. Daha önce de farklı illerde 14 kez intihar girişiminde bulunduğu öğrenilen Mehmet Heyder'in intihar girişimi, polis ve hastanede görev yapan psikoloğun ikna girişimleri sonucu engellendi. Psikolojik sorunu olduğu öne sürülen Heyder'in hastanenin çatısına çıkarak intihar etmek istediğini öğrenen polis ve Uşak Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü ekipleri hastane önünde önlem aldı. İtfaiye ekipleri şahsın kendini aşağıya atması ihtimaline karşı hava yastığı açtı. Hastanede görevli psikoloğun ve polislerin iknası ile aşağıya indirilen Mehmet Heyder isimli vatandaş hastanede gözetim altına alındı. Heyder'in Bursa'da kanser tedavisi gören eşinin tedavisi ve ilaç masraflarını karşılayamadığını öne sürerek intihar girişiminde bulunduğu öğrenildi. Emniyet güçleri olayla ilgili soruşturma başlattı.Yavuz Kuşdemir, DHA
Reklam
İnsana Kendini Yumruklama İsteği Veren En Lanet 11 Fiziksel Ağrı Sızı
Bütün gün şen şakrak biçimde oradan oraya gezen siz değilmişsiniz gibi gece olduğunda bir anda gelir diş ağrısı. İlk dakikalarda “Eheh, bir şey yok ya, geçer şimdi” umudu zamanla “Allah Allah geçmiyo bu” umutsuzluğuna dönüşür. Ardından insan Rus Hükümeti’yle anlaşma yapıldığını, yeni doğalgaz hattının muhtemelen kendi dişinden geçeceği için oranın delinmekte olduğunu düşünür. Çözümü: Dişinizi kerpeten, pense, balyoz, şişe açacağı, artık ne bulursanız onunla çekiniz…
Cevizin Prostat Kanserini Yavaşlattığı Keşfedildi
Prostat kanseri Türkiye’de erkeklerde kansere bağlıölümlerin akciğer kanserinden sonra ikinci nedenidir. Kanser erken evredetespit ve tedavi edildiğinde hayatta kalma oranı yüksek olsa da, Türk ÜrolojiDerneği her 12 erkekten birine hayatının bir anında prostat kanseri teşhisikonacağını tahmin ediyor.Ceviz, Kansere Bağlı Ölüm Riskini AzaltıyorYapılan deneyler, ceviz yönünden zengin diyetlerinkolesterol seviyesini kayda değer oranda düşürdüğünü, prostat kanseriningelişimini yavaşlattığını ve araştırmalara göre meme kanserinin gelişiminde roloynadığı gösterilen IGF-1 hormonunda bir düşüşe neden olduğunu gözler önüneserdi. Diğer bitkisel yağlar açısından zengin diyetlerde ise aynı sonuçlarortaya çıkmadı; bu da söz konusu faydaların sadece cevize özgü olduğunudüşündürüyor. Çalışmada, ceviz ve ceviz yağı yönünden zengin diyetlerle diğerbitkisel yağlar açısından zengin diyetler arasında bir kıyaslama içeren birdizi klinik deneyi esas almıştır.Hyunsook Kim, Wallace Yokoyama ve Paul Davis tarafındangerçekleştirilen ve Journal of Medicinal Food dergisinin Aralık 2014 çevrimiçisayısında yayınlanan çalışma, cevizin sağlığa yararlarıyla ilgili geçmişte eldeedilen, kansere bağlı ölüm riskini azaltabileceğine işaret eden bulgularıgüçlendiriyor. Projenin başında yer alan bilim adamı Paul Davis bu çalışmanın,insanları beslenmelerine cevizi dâhil etmeleri yönünde teşvik edilmeleri içindiyet tavsiyelerinin yeniden değerlendirilmesine ihtiyaç duyulduğunu gösterdiğiniifade etti. Ayrıca çalışmada, cevizin kanser gelişimiyle ilişkilendirilen birdizi mekanizma üzerinde, kanserli hücrelerin büyüyüp yayılmasını güçleştirerek,olumlu etkide bulunduğun ortaya çıkarıldığına da dikkat çekti.Davis sözlerine şunları ekledi; “Ayrıca, kolesterolünazaltılması kanser hücrelerinin hızla büyümelerine yetecek kadar kolesterolalamayabilecekleri anlamına geliyor.”
Reklam
'Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın Lale Giderleri 400 Bin Lira'
Mimarlar Odası, Atatürk Orman Çiftliği'nde hukuksuz inşaa edilen Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın çiçeklerinin mevsimlik maliyetinin 400 bin lirayı bulduğunu iddia etti.Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, düzenlediği basın toplantısında '91 yıllık Cumhuriyetin mimarları ve bilim insanları olarak bu lalelerin peşine düştük, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın lalelerinin maliyetini ve tohumunu araştırdık. Lale soğanlarının tohumları muhtemelen İsrail'den. Tohumuna para sayıyoruz. Kendi tohumunu koruyamayan, muhtemelen İsrail tohumu olan laleler dikiliyor. Atatürk Orman Çiftliği'nin kuruluş ilkelerinin tarım laboratuarı olmasının ne kadar anlamlı olduğu ortada, ülkemizin bitki ve sebze tohumlarının %90'ı yurtdışından geliyor, tohumlarımızın gen haritaları çıkartılarak, kaçırılıyor ve bunların hepsi bu hükümet zamanında oldu, tohumlar İsrail'den mi açıklasınlar' dedi.'Tohumlar İsrail'den mi, açıklasınlar'İsrail tohumu olan lalelerin dikildiğini savunan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Candan, 'Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda mevsimlik bitkiler arasında lale ve benzeri 8 çeşit soğanlı bitki türü var. Erken bahar döneminde dikilen bu laleler ve soğanlı bitkilerin sayısının yaklaşık 100 bin civarında olduğunu tespit ettik. Toprağın hazırlanması bakımı ve dikimi ile lale ve soğanlı bitkilerin tanesi 4 bin lira civarında.Yani bir mevsimde Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın lale giderleri 400 bin lira. Her mevsimde değişen bitki çeşitleri ile toplamda karşımıza 1 milyon 600 bin liralık maliyet çıkıyor. Lale soğanlarının tohumları muhtemelen İsrail'den. Tohumuna para sayıyoruz. Ülkeyi bu hale getirdiler. Kendi tohumunu koruyamayan, muhtemelen İsrail tohumu olan laleler dikiliyor. Atatürk Orman Çiftliği'nin kuruluş ilkelerinin tarım laboratuarı olmasının ne kadar anlamlı olduğu ortada, ülkemizin bitki ve sebze tohumlarının %90'ı yurtdışından geliyor, tohumlarımızın gen haritaları çıkartılarak, kaçırılıyor ve bunların hepsi bu hükümet zamanında oldu, tohumlar İsrail'den mi açıklasınlar' ifadelerini kullandı.'Osmanlı lalesini kendi üretiyordu'Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından yapılan yazılı açıklamaya göre Candan, sözlerini şu şekilde sürdürdü:'AKP hükümeti 2006 yılında tohumculuk kanunu çıkararak ülkemizde tohumların uluslararası sermayenin ve yerli temsilcilerinin kontrolüne girmesini sağladı. Dünyada tohumun patronu olan ülkenin İsrail olduğu biliniyor. Erzurum'da karayazı ilçesinde 57 adet lale soğanı yetiştirilirken kanser araştırması yapmak için , bir anda laleler kayboluyor, tohumlarımız çalınıyor. Sebze ve bitkilerde genetiği ile oynanmış hibrit tohum kullanılıyor, Hibrit tohum tek döl verir tohum vermez. İsrail bu süreçle ilgileniyor. Bu da önemli bir dünya pazarına yol açıyor, Ülkemizdeki tohumların %90'ının yurtdışından geldiğini umanlar açıklıyor. Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ndaki bitkilerin de hibrit olma ihtimali yüksek. Atatürk Orman Çiftliği'nin kuruluşu bir tarım laboratuarı olmasıdır. Ülkesinin tohumuna sebzesine sahip çıkan, üretim yapan bir Cumhuriyeti 91 yıllık reklam arası diyenlerin lale tohumları nerden geliyor, kökeni neresi bir baksınlar. Lale'nin Anavatanı Anadolu'dur. Anadolu'da lale sarığa benzetildiği için tulip denmiş tulippa olarak ismi yerleşmiştir. 10 milyar Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na değil de AOÇ'nin tarım laboratuarı olmasına harcasalardı. Lale tohumlarını başka ülkelerden veya İsrail'den almayacaklardı. Osmanlı hayranlığı ile bunu açıklayamazlar, Osmanlı lalesini kendi üretiyordu'DHA
Bakanlık Kanser Hastalarına Ömür Biçti...
Sağlık Bakanlığı kanser hastalarının ve yakınlarının morallerini alt üst edecek bir uygulamaya imza attı. Bakanlık, kanserli hastalara ömür biçerek bunu web sitesinden yayımladı. Sitede yer alan kanser hastalarının sağ kalım süresi başlıklı tabloda akciğer pankreas ve mide gibi 13 kanser türünden birine yakalanmış hastaların yaşayacağı ömür aylarla ifade edildi. Taraf'tan Sümeyra Tansel'in haberine göre skandal tabloya onkologlar ve hasta hakları dernekleri tepki gösterdi. Taraf’a açıklama yapan Hasta Hakları Aktivistleri Derneği tablo için “Hastanın moralini bozduğu ve tedavi sürecini kötü yönde etkilediğinden ötürü hak ihlali”dir dedi. Onkolog Doç Dr. Murat Baş ise “Biz bu tür tıbbi verileri hastalara vermeyiz. Bu tür veriler stres kat sayısını artırarak hastanın sağlığını, tedaviye devam edebilme gücünü ve kararlılığını olumsuz etkiler” diye konuştu.ÖMÜRLERİ AYLARLA İFADE EDİLDİTürkiye Halk Sağlığı Kurumu’na bağlı Kanser Daire Başkanlığı’nın sitesinde Kanser Daire Başkanı Doç. Dr. Murat Gültekin imzalı “Türkiye’de Kanser Kontrolü 2014” başlıklı bir dosya yayımlandı. Söz konusu dosyada kanser hastalarının en önemli direnç kaynağı olan morallerini alt üst edecek verilerin yer aldığı bir tablo paylaşıldı. “Bazı Kanser Türlerinin Ortalama Sağkalım Sürelerinin Dağılımı” başlıklı tabloda 13 kanser türüne göre hastalara ay olarak ömür biçildi. Buna göre akciğer, pankreas ve beyin gibi kanser türlerinden birine yakalanmış hastaların yaşayabileceği ömür tabloda aylarla ifade edildi. Bakanlığın paylaştığı skandal tabloya tepki yağdı.“TEDAVİYİ OLUMSUZ ETKİLER”Hasta Hakları Aktivistleri Derneği söz konusu verilerin bütün hastaların ulaşabileceği şekilde internetten yayımlanmasının yanlış olduğunu belirterek şunları söyledi: “Sağlık Bakanlığına bağlı kanser.gov.tr sitesindeki “sağkalım dağılımı” tablosunda belirtilen süreler net ve kesin veri olarak yer alıyor. Bu verilerin bu şekilde yayımlanması hasta hakları açısından hastanın motivasyonunu bozduğu ve tedavi sürecini kötü yönde etkilediği için hak ihlali teşkil eder. Hasta yakınları içinse aynı zamanda hayatı çekilmez hale getirir. Bahsi geçen yazıda adeta kesinlik arzeden söylem ve sunum kullanılıyor bunu doğru bulmuyoruz.” Türk Tabipler Birliği Genel Sekreteri Beyazıt İlhan da hastaya yaşam süresiyle ilgili net bir bilgi verilemeyeceğini belirterek “ Bunlar ortalama rakamlar. Bunları sitede yayımlarsanız hastanın tedaviye yönelik motivasyonunu bozarsınız”dedi. Onkolog Doç. Dr. Murat Baş ise söz konusu tablonun hastanın morali açısından endişe verici olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Gerek hekim, gerekse Sağlık Bakanlığı olsun hastaya yaşam süresiyle ilgili bilgi vermemesi gerekir. Yazgı üretmek gibi bir şey olur, tehlikelidir. Çünkü bu tür veriler ortalama istatistiki verilerdir. Yani orada belirtilen üç yıllık beş yıllık yaşam süresi ortalamadır. Bu kimisi için 2 yıldır kimisi için 10 yıldır. 10 yıl yaşayan birine ‘ 2 yıl yaşayacaksın’ diyemezsiniz. Kanser tedavisinde moral bozucu faktörlerin hastanın yaşamına etkisi çok önemlidir. Stres çok önemlidir.Hastanın ümidini kaybetmesi diğer zorlu tedavileri bırakmasına neden olur. O yüzden burada önemli olan yaşam süresinin ne kadar uzun olduğu değildir. Önemli olan hastaya kaliteli sağlıklı yaşabilmesinin yollarını göstermektir.”
Reklam
Meme Büyütmenin İdeal Yolu Bulundu mu?
Meme büyütme ameliyatları hem ülkemizde hem de dünyada her yaştan kadının en çok araştırdığı estetik konularının başında geliyor. Bu ameliyatlarla pek çok kadın hep hayalini kurduğu göğüslere kavuştu. Ancak bu kadınların hepsinin mutlu olduğunu ve meme büyütme ameliyatlarının her hastada istenilen sonucu verdiğini söylemek mümkün değil. Ağızdan alınan haplar veya yapay enjeksiyon maddeleri ile meme büyütmeye çalışmak gibi yanlış yöntemlerin uygulanmasının da kansere varan pek çok hastalığa davetiye çıkardığını söyleyen Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Naci Çelik meme büyütmede en doğal, en güzel ve en sağlıklı sonuçları alabileceğiniz yöntemleri anlatıyor.Daha büyük memeler için sağlığınızı riske atmayınGünümüzde meme büyütme ve bazen de hem büyütüp hem dikleştirme ameliyatları, burun estetiği ameliyatları ile birlikte en sık uygulanan estetik ameliyatlardandır. Meme büyütmenin pek çok yöntemi vardır ancak bunların bir kısmı aslında sağlığa zararlı ve hiçbir şekilde uygulanmaması gereken yöntemlerdir. Örneğin ağızdan alınan haplarla memeler büyümez. Eğer meme bu haplarla büyüyorsa da dokuda oluşan ödem sebebiyle büyüyordur ve ilaç bırakılınca meme tekrar küçülür, hatta eskisinden bile küçük olup sarkabilir. Hormon da içerebilen bu haplar kanser riski oluşturabilir. Yine aynı şekilde dışarıdan yapay enjeksiyon maddeleriyle memeyi büyütmeye çalışmak da meme gibi son derece hassas olan bir organa yapılmaması gereken bir işlemdir. Bu yöntemle öğle arası meme büyütme yaptıran özellikle Ukrayna, Rusya ve BAE’nde yaşayan pek çok kadında problemler, apse oluşumları görülmüş, meme dokusunun çıkartılması gibi ameliyatlar yapılmak zorunda kalınmıştır. Uzak Doğu’da bu konuyla ilgili bilimsel çalışmalar yapılmış ve dışarıdan enjekte edilen bu maddelerin kanser riskini arttırdığı kanıtlanmıştır.En doğal yöntem memeye yağ enjeksiyonudur ancak tek başına yeterli olmayabilirMemeye yağ enjeksiyonu vücudun kendi yağ dokusunun memeye enjekte edilmesi ile yapılır. Bu yöntem ilk uygulanmaya başlandığında pek çok plastik cerrah bu yönteme sıcak bakmamış ve kanser riskinin bu kadar yüksek olduğu bir organa yağ enjeksiyonuna tereddütlü yaklaşmıştır. Ancak yapılan çalışmalarla yağ enjeksiyonlarında böyle bir riskin olmadığı ve en ideal meme büyütme yöntemlerinden biri olduğu görülmüştür. Çünkü yağ enjeksiyonu yöntemi göğüslerin doğallığını bozmaz. Özellikle zayıf hastalarda deri yapısının da ince olması sebebiyle protez (silikon) konulması yönteminin memelerin doğallığını bozması, protezin hissedilir olması ve protez üzerinde dalgalanmalar görülmesi nedenleriyle tercih edilemediği göz önünde bulundurulduğunda yağ enjeksiyonunun doğallığının önemi daha iyi anlaşılabilir. Ancak yağ enjeksiyonu da çoğu kez hastanın memesini yeterince büyütmez ve ideal büyüklüğe ulaşmak için birkaç kez yağ enjeksiyonu yapmak gerekir.Yağ enjeksiyonu ve protez birlikte uygulanarak zayıf kadınlara da doğallık sağlanabilirYağ enjeksiyonu ile protezin birlikte uygulanması da mümkündür. Op. Dr. Naci Çelik hangi hastalara yalnızca yağ enjeksiyonu, hangilerine yalnızca protez, hangilerine ise iki yöntemin birden uygulanması gerektiğini şöyle açıklıyor: ‘Eğer bir hastada yeterince yağ varsa ve memesine protez koydurmak istemiyorsa sadece yağ enjeksiyonu, belki birkaç operasyon gerekecektir ama uygulanabilir. Eğer hastanın hatları yuvarlak, derisi yeterince kalınsa ve çok büyük bir protez istemiyorsa sadece protez koyulması tercihi de yapılabilir. Ancak asıl problem olan hasta grubu zayıf hastalardır ve bu hastalarda tercih edilmesi gereken uygulama memeye normale göre daha küçük bir protez koymak ve özellikle meme arasındaki boşluğu, göğsün üst kısmını ve yanlarda protezin ele geldiği yerleri hastadan alınan yağlarla kamufle etmek olmalıdır. Bu yöntem büyük protez kullanılmasında yaşanabilecek problemleri azalttığı gibi son derece sağlıklı ve doğal göğüslere kavuşulmasını sağlar.’
Kan Şekerini Ölçen Geçici Dövme Üretildi
Bilindiği üzere diyabet hastaları için kandaki şeker miktarının gün içerisinde bir kaç kez ölçülmesi hayati önem taşıyor ve bu seviyelere göre insülin iğnesine ihtiyaçları olup olmadıkları takip ediliyor. Ancak bir çok insan iğneleri hoş olmayan bir şey olarak gördüklerinden dolayı kan ölçümlerini yaptırmadıkları için kendi sağlıklarını büyük bir riske sokmaktadırlar. Bandodkar'ın ürettiği bu yeni sensör acısız, ince bir geçici dövme kağıdına basılmış ince elektrotlar barındırıyor. Böylece hasta kullanımdan sonra isterse çıkarıp atabiliyor.20 ile 40 yaşlarında 7 kişiden oluşan denekler üzerinde denenen bu sensör ile sandviç gazoz içerek kan şekerlerindeki değişimler gözlendi. Denemelerden sonra ölçümler analiz edilebilmesi için deneklerden alınarak incelendi. Bandodkar'ın dediğine göre ileride bu sensörlerin bluetooth yayın yapabilmeleri sağlanarak test ölçümlerinin direkt olarak hastanın telefonuna gönderilmesi hatta bu sonuçların doktorlar ile paylaşılmasına olanak sağlanabilecek.MilliyetTeknoloji.com
Dünyadan ve Türkiye'den 24 Mülteci İsyanı
İktidarlar kendilerine tehdit olduğunu düşündüğü insan ve grupları yıldırmaya çalışır. Bu gruplardan birisi de mültecilerdir ve mültecileri toplama kamplarına tıkar, bu kamplarda belirsiz sürelerle tutar, fiziksel ve psikolojik işkenceler yapar, aşırı kalabalık ve pislik içinde yaşatır, göçmenlerin hastalık kapmasına kayıtsız kalır. Mülteci, uyruğu ve sınıfına göre muamele görür. Aşağı ırk, kültür ve sınıflardan insanlar yasadışıdır ve ceza verilmelidir. Şehrin merkezinden-steril vatandaşlardan uzak tutulmalı, kamplar için fazla masraf da yapılmamalıdır. Mülteciler yılarak ülkelerine kendi istekleriyle geri dönmelidir. Potansiyel mültecilerin gözü korkutulmalıdır. Geri dönmüyorlarsa en azından yasaları benimsemeli, ülkedeki hakim kültürle-sistemle çatışan alışkanlıklarını törpülemelidirler. Toplama kampı süreci ' hızlandırılmış eğitim' olarak görülebilir. İktidarlar çocukları öğretmenler ve kitaplarla, mültecileri de işkence ve hapisle eğitmeye çalışır. Ama ne bütün çocuklar ne de bütün mülteciler onlara dayatılan şartları kabul eder.
Plastik Bilekliklerde Kanser Tehlikesi
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, çocukların bileklik yapmak için kullandıkları renkli lastiklerin 20'sinde sağlığa zararlı madde tespit etti.Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, son zamanlarda basında sıkça yer alan, çocukların bileklik yapmak için kullandıkları renkli lastiklerin kanserojen madde içerdiği yönündeki haberler ihbar kabul edildi.İstanbul İl Müdürlüğü ekipleri ilk aşamada beş ayrı firmanın 554 ürününü denetledi.Numune alınarak teste gönderilen ürünlere, fitalat ve ağır metal testleri uygulanması sonucunda, 20 üründe fitalat maddesi tespit edildi.Açıklamada, sağlığa zararlı fitalat tespit edilen ürünlerle ilgili gerekli idari işlemlerin yapılacağı ve söz konusu ürünlere ilişkin denetimlere ilerleyen günlerde devam edileceği kaydedildi.AA
Reklam