Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'ye ‘Gelin Tekrar Konuşalım’ Çağrısı
Gazetelerin Ankara temsilcileriyle bir araya gelerek gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Başbakan Davutoğlu, daha önce de Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’ye çağrıda bulunduğunu belirterek, 'Eğer tekrar görüşlerini gözden geçirirlerse seçime gitme noktasında kurulacak seçim hükümetleriyle ilgili CHP, MHP ve AK Parti'nin genel başkanları olarak oturup konuşabiliriz' dedi ve Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'ye 'Gelin tekrar konuşalım' çağrısı yaptı. 'Muhalefetin sürekli Cumhurbaşkanlığı makamıyla ilgili tartışmaları gündemde tutması artık toplumumuzu yordu' diyen Davutoğlu, doların hızla yükselişini değerlendirirken ise “Bunlar refleksif tepkiler. Yapısal ve kalıcı kriz tepkileri değil. Burada kaygılandırıcı bir durum yok” ifadelerini kullandı...
Hükümeti kurma görevini Cumhurbaşkanı Erdoğan'a önceki gün iade etmesinin ardından dün gazetelerin Ankara temsilcileriyle bir araya gelen Davutoğlu'nun açıklamaları şöyle:
'AK Parti dışındaki bütün seçenekler tüketilmişti'
Churchill’in çok sevdiğim bir sözü vardır. Bu bir son değildir, sonun başlangıcı da değildir başlangıcın sonudur. Her gelinen aşamada yeni bir başlangıç yapma imkanı, fırsatı vardır, bugün yaşadığımız süreç de böyle bir süreç. Türkiye demokrasi tarihinin belki de en kritik aritmetiklerinden biriyle karşı karşıya kaldı. Cumhurbaşkanımıza ben ‘olmuyor’ diye ilk tur sonunda iade etseydim siyasi tablo Türkiye’de farklı olur muydu? AK Parti dışındaki bütün seçenekler tüketilmişti.
'CHP ile yapılan koalisyon müzakeresi değildi'
Yalnız CHP ile yapılan koalisyon müzakeresi değildi. Sayın Kılıçdaroğlu’yla ilk görüşmede karşılıklı vardığımız sonuç uzun dönem bir koalisyon için özellikle dış politika, eğitim belli alanlardaki anlaşmazlıklarla zeminin zor olduğuydu.
'Uzun dönemli koalisyon telafi edilemez zararla karşı karşıya kalabilirdi'
Biz uzun dönemli koalisyon diye yola çıkıp birkaç ay sonra koalisyon bir bunalımla karşılaşsaydı ülke çok daha farklı bu sefer telafi edilemez zararla karşı karşıya kalabilirdi. Sayın Bahçeli’yle de görüşmemde, ‘Cumhurbaşkanlığı makamını koalisyon görüşmelerinin bir parçası kılmam, kılınmasına da izin vermem’ dedim. Çünkü Cumhurbaşkanlığı siyasi bir müzakere makamı değildir. Cumhurbaşkanımızı da devlet ahlakım, siyasi ahlakım ve şahsi ahlakım bakımından bir müzakere konusu yapmam.
'Türkiye’nin huzurunu bozmak için aralarında görünmez bir kırmızı hat var'
Son dönemde DHKP-C’nin Kandil’de eğitim aldığına dair elimizde çok kuvvetli istihbarat var. Yani bu örgütler neredeyse görünmez kırmızı telefonlarla birbirleriyle irtibatlıymış gibi birbirleriyle savaşsalar dahi, Türkiye’nin huzurunu bozmak için görünmez bir kırmızı hat var aralarında. Aynı anda harekete geçtiler, biz de aynı anda Türkiye’nin kudretini gösterdik. Bu mücadele sürecek. Şehir yapılanmalarına dönük operasyonlar devam edecek. Özerklik ilanı gibi tavırlar içine girilmesine de izin vermeyiz. Başka yollara tevessül edenlere yasal işlem başlatırız. Kırsalın, terör örgütlerinin propaganda yerleri olarak düşünülmesine izin vermeyiz. Kırsal alanda da terör örgütüne karşı mücadelemiz devam edecek ta ki kamu düzeni şehirde, kırsal alanda her yerde sağlanana kadar.
‘Başkanlık’ toplumu yordu
Muhalefetin sürekli Cumhurbaşkanlığı makamıyla ilgili tartışmaları gündemde tutması artık toplumumuzu yordu.
Sürekli Cumhurbaşkanlığı üzerinden yapılan tartışmaları doğru bulmuyorum. Daha önce başkanlık sistemi konusunda 7 Haziran seçimlerine giderken de zikrettim açık bir şekilde, Türkiye’deki sistem parlamenter sistem değil. Türkiye’de görülmüş parlamenter bir sistem var ama 12 Eylül parlamenter sistemi ve ciddi bir sapmaya yol açan ve Cumhurbaşkanı’nın hep Kenan Evren gibi bir general olacağı varsayımına dayalı bir yapı oluşturuldu. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında hep gerilim yaşandı.
'Bir çözüm bulalım'
Kimse bunu cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık arasındaki bir mesele olarak yansıtmasın. Muhataplarıma da söyledim. Cumhurbaşkanımızı, beni tahrik ederek. Sayın Bahçeli’ye de tebessümle açık şekilde söyledim. Bütün ifadeler benim durumumda sadece tebessüm ile karşılandı. Yani vesayetten kurtulsun da gelsin gibi vs. Eteğimizdeki taşları dökmemiz, başkanlık sistemini şu yönleri iyidir, parlamenter sistemi savunanlar onu savunsunlar, sonuçta bir çözüm bulalım. Ülkemdir benim için önemli olan. Ama ne olursa olsun sayın cumhurbaşkanımızı da beni de bağlayan şey şu anki anayasal düzendir. Cumhurbaşkanımızın da bundan farklı bir kanaat serdettiği kanaatini hiçbir zaman düşünmedim.
'Siyasal takvim var'
YSK bakacak ama 25 Ekim, 1 Kasım, 8 Kasım, 15 Kasım yani bunlar olabilecek tarihler. Daha ileriye gitmesi durumunda iklim şartları zorlar, ama tabi bir de siyasal takvim var.
'İsimleri Başbakan belirler
Hala daha 5 gün var, Cumhurbaşkanımızın takdiri. Cumhurbaşkanımız takdirini kullanıp erken seçim dediğinde sonra Meclis Başkanımızla istişare edecek, dağılım belli olacak. Şu partiye şu kadar, bu partiye bu kadar. İlk defa olacağı için hukuki tartışmalar olabilir. Sonra görevlendirilen Başbakan tek tek isimleri tespit edileceklere, teklif edecek, onların kabul etmesi durumunda Cumhurbaşkanımıza arz edilecek bu liste. O andan itibaren Cumhurbaşkanının arzındadır. (Siz mi bakanları belirleyeceksiniz) Yani anayasa öyle diyor. Ama nasıl olacağını tabi o gün o usul içinde düşünürüz. Ama anayasa tarifi o. Yani teklif edilen kişi diyor, reddederse o zaman kişiye teklif gibi oluyor. Ama bunlar dediğim gibi şimdiden böyle çok kati şeyler söyleyip bağlamak istemem.
'Daha beş gün var'
Nihayet benim anayasadan çıkardığım bu arkadaşlarla. Eğer birisi veya bir parti ben girmiyorum dediğinde de onun yerine yine Başbakanın takdirinde isimler atanır diyor. Güvenoyu yok, ondan sonra seçim süreci başlar. Önemli olan oradaki 2,5-3 ay görev yapacak bu hükümetin uyumlu bir hükümet olması. Benim de böyle bir görevlendirme şartları ortaya çıkması durumunda göz önüne alacağım şey ehliyet, liyakat ve uyumdur. Davutoğlu kendine yeni bir rol biçti bir de hükümet kuruyor demesin kimse. Bunları söylemek için erken. Daha beş gün var. Cumhurbaşkanımız erken seçimi takdir edecek mi? Ama ben 23 Ağustos’tan önce bu sorunun parti genel başkanları tarafından Meclis’te çözülmesini daha doğru bulurdum.
'Üçümüz oturalım'
Daha önce de çağrıda bulundum. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli üçümüz oturalım bu meseleyi seçime gideceksek en uygunu Meclis’in kendisi karar alarak, yani bir Meclis Cumhurbaşkanını böyle bir karar almaya zorlanmamalıydı onu ifade edeyim. Cumhurbaşkanını böyle bir denklemle karşı karşıya bırakmamalıydık. Hala ben bu kapıyı açık bırakmaya taraftarım. Eğer tekrar görüşlerini gözden geçirirlerse seçime gitme noktasında kurulacak seçim hükümetleriyle ilgili rezervlerini CHP, MHP, Ak Parti birlikte genel başkanlar oturup konuşabiliriz ve Cumhurbaşkanımızı böyle bir kararla karşı karşıya bırakmamak için bir yol bulunabilir mi? Ama o kadar net bir tavır gördüm ki katı MHP tarafında, öbür tarafta CHP’de. Mecburen görevi iade ettim.
'Kim suçlayabilir'
Her şey kamuoyu önünde cereyan etti. Bu durumda kim bizi suçlayabilir? Herkes Sayın Cumhurbaşkanımızı da bizleri de anayasaya uymaya davet ediyor. Cumhurbaşkanımız anayasaya uyarak anayasal sınırlar içinde bir karar aldığında kim suçlayabilir HDP’yi hükümete soktun ya da sokmadın diye. Sayın Bahçeli anayasal çizgide davransın Cumhurbaşkanı diyordu. İşte anayasal çizgide davranacak mecburen. Herhalde Cumhurbaşkanımız da böyle bir şeyi arzu etmezdi. Burada bir polemik konusu bile olacağını zannetmiyorum. Bunun müsebbibinin kimler olduğu aşikardır. Anayasa partilerden bakanlar olacak diyorsa biz de herhalde dışına çıkamayız. HDP’nin söylemlerine karşı olabiliriz. Son derece yıkıcı bir tutum sergilemişlerdir. Ama HDP’ye oy vermiş seçmene saygımız vardır. HDP’yi meclise biz getirmedik. Hükümet çıkmamasının sorumlusu biz değiliz.
3 dönemlikler: 'Kimseyi potanın dışında bırakmayacak bir formül düşünüyorum'
25. dönemle birlikte 3 dönem yasağı kalkmış olan, ara vermiş arkadaşlar var. Bir de daha bu kısa dönem dolayısıyla 3. döneme girenler var. Yarın (bugün) MYK toplantısı var. Sonra da bir tüzük değişikliği komisyonu oluşturup nasıl ele alınacağını konuşacağız.
Benim zihnimde bir model var ama bunu kurullarla tartışa tartışa olgunlaştırmak lazım. Kimsenin devre dışında kalmayacağı ve insan kaynağını en çeşitli bir şekilde tutabilecek, kimseyi potanın dışında bırakmayacak bir formül üzerinde düşünüyorum. Yani onlar için (3 dönemlik 70 ismi kastederek) bir yasak kalmayacak. Ama diğerleri (3. dönemi bu dönem dolanları kastederek) için de olmayacak.
Dolar yorumu: Kaygılandırıcı bir durum yok
Davutoğlu, doların hızla yükselişini değerlendirirken, “Bunlar rekleksif tepkiler. Yapısal ve kalıcı kriz tepkileri değil. Burada kaygılandırıcı bir durum yok” dedi. Bazı gazetelerin Ankara temsilcileriyle dün bir araya gelen Davutoğlu, ekonomiye ilişkin sorular üzerine özetle şu mesajları verdi:
'Sayın Kılıçdaroğlu’yla ikinci görüşmeye karar verdiğimizde doların düşmesiyle Sayın Bahçeli’yle işler bitince doların yükselmesine baktığınızda aynı şeyde, yani bunlar refleksif tepkiler. Yapısal ve kalıcı kriz tepkileri değil. Birinde olumlu yönde, diğerinde olumsuz yönde. Eğer çok kaygılı olsaydım Sayın Bahçeli’yle görüşmeyi pazartesi akşamı yapmazdım yani cuma günü olsun diye haber gönderirdim, piyasaların kapanmasını gözetirdim. Bu tür şoklara karşı ekonomimize ve piyasamıza güvendiğimiz için her an her görüşmeyi yapıyoruz. Yani burada kaygılandırıcı bir durum yok. Ama dünyada var. Bizim o trendleri takip ederek doğru kararlar almamız lazım. Turizm sektöründe aldığımız kararlar oluyor, tek tek noktasal müdahale-lerle birtakım kriz şeylerinin önüne geçiyoruz.”
Kaynak: Hürriyet (Deniz Zeyrek), Milliyet (Serpil Çevikcan)