Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
İlk Hedefiniz Başkanlıktır, İleri | Murat Yetkin | Hürriyet
Tayyip Erdoğan 10 Ağustos 2014'te cumhurbaşkanı seçilmesinden önce yerine Abdullah Gül'ün geçip geçmeyececeği tartışması vardı.
Gül’ün adaylığı ondan daha az potansiyele sahip de olsa AK Parti tabanında “Hoca’ namıyla sevilen Ahmet Davutoğlu öne çıkarılarak bertaraf edildi.
Davutoğlu’nun hem hükümet, hem AK Parti yönetim kadamelerinde hakimiyet kurma ihtimali ise Binali Yıldırım’ın öne çıkarılmasıyla önlendi.
O önleme hamlesiyle oluşan AK Parti yönetimi Davutoğlu’nun kendisine en fazla gücü vehmettiği bir anda halıyı altından çekiverdi.
Aynı yönetim formalite icabıtoplandı ve 22 Mayıs’taki olağanüstü kongrede Yıldırım’ı tek aday gösterme kararını açıkladılar.
Kararın gerçekten AK Parti yönetimini serbest tartışma ve iradesiyle mi, yoksa Erdoğan’ın işaretiyle mi çıktığı konusunda kamuoyunda herhangi bir tereddüt yoktur.
Dünyada En Çok Yardım Yapan 3’üncü Ülkeyiz | Güngör Uras | Milliyet
Türkiye olarak kalkınma yardımlarına ve insani yardımlara 4.5 milyar dolara yakın para ayırmamız çok önemli. Türkiye, dünyada en çok yardım yapan ülkeler sıralamasında, ABDve İngiltere’den sonra 3’üncü.
Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Zirvesi İstanbul’da toplanıyor.
İnsani yardımlar, “Kalkınma Yardımları”nın bir bölümünü oluşturuyor.
Varlıklı uluslar, kalkınma yardımı olarak ayırdıkları imkânların bir bölümünü insani yardım olarak değerlendiriyor.
Yeri yurdu olmayanlara, yaşam mücadelesi verenlere, tabii afetler ve savaşlar sonucu yollara düşenlere yardım ediliyor.
Türkiye, dünyada kalkınma yardımlarına, insani yardımlara en fazla imkân ayıran ülke sıralamasında, ABD ve İngiltere’den sonra geliyor. 2015 yılında kalkınma yardımı olarak 3.9 milyar dolar harcama yaptık.
Avrupa’nın ‘Çözülüşü’ | Ceyda Karan | Cumhuriyet
Ortadoğu’da Sykes-Picot’yu çöpe atıp yeni sınırlar çizilmesi tartışılırken, Batılılar kendi içlerinde yarattıkları demokratik ve müreffeh sistemin “hayaletleriyle” boğuşmakta. Bu hayaletler, “hortlak” olup tepemizde dolaşmıyor olsa ilgilenmeyelim lakin “kaçarımız yok”.
İkinci Dünya Savaşı’nın dehşetinden “birlik ruhu” devşirmiş Avrupa’da “entegrasyon” liderlerin dilindeki söylem. Ekonomik kriz, işsizlik ve sığınmacı akını ve “değerler Avrupası”ndan bakılınca ufukta “çözülme” görülüyor. ABD’de son demlerini yaşayan Başkan Barack Obama’nın son Avrupa turu da, “Transatlantik bağının zayıflamasına” dair telaşın tezahürüydü. Nitekim Amerika cephesinde “Donald Trump travması” var.
***
Biz Avrupa’ya bakalım. Kazan elbette epeydir kaynıyor. Birlik ideallerini sembolleriyle pekiştiren “Federal Avrupa” 2000’lerin ortasında anayasa oylamalarıyla gömülmüştü. Yerine demokratik teminat olarak Avrupa Parlamentosu’nun güçlendirilmesine gidildi.
Haydi Başka Kapıya | Markar Esayan | Akşam
Sık sık bir üçlemenin önemine değiniyorum.
1) Muhafazakâr taban
2) AK Parti teşkilatı
3) Liderlik.
Recep Tayyip Erdoğan.
Son 15 yılın ezber bozan, halk iradesini iktidarın merkezine taşıyan tarihi buluşma budur.
Baştan beri hedef buydu.
Çünkü bu üçlemenin yan yana gelebilmesi, hadise bir imparatorluk bakiyesinde yaşanıyor ise, sadece o ülkede değil, bölgede de paradigma/iktidar değişimi manasına gelir.
Ülkedeki tarlalar sürülmüştür. Devlet ve bürokrasi seçkinlerin idaresinde iktidarı halka bağışık hale getirmiştir.
Medya, iş dünyasının tüm kuruluşları, ideolojik gruplar, terör örgütleri ve dahi sözde sivil toplum örgütleri...
Böyle bir üçlemenin ortaya çıkmaması, çıkarsa da onu boğmak için ya örgütlenmiş, ya güdülenmiş ya da ideolojik olarak zihinlerinde fethedilmişlerdir.
Bundan muhafazakârlar da münezzeh değildir.
Başkanlık Sistemi Devrede | Sezin Öney | Haberdar
'Cumhurbaşkanlı' bir başbakanın da göreve getirilmesiyle, başkanlık sistemi dönemi resmen başladı
Dokunulmazlıklar kaldırıldı, kaldırılacak derken, sonunda oldu. 'Evcilik' oynar gibi, 'vekilcilik' oynayabilecek kadar bir alan kalmıştı Meclis'te milletvekillerine; şimdi o da gidiyor.
Öte yandan, bir 'açılım' yaşanıyor. Recep Tayyip Erdoğan, 1975'te Milli Selamet Partisi (MSP) Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanlığı'na seçildiği günden bu yana süren 40 yılı aşkın siyasi hayatında, ilk kez tek başına. İlk kez, tamamen kendi ideolojisi, kendine has tüm renkleriyle açılıyor ve partisi de, tüm iç koalisyonları bitirerek, bir 'Erdoğan Partisi' olarak yeniden doğuyor.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın 'Tayyip'in partisiyiz, Tayyip'in partisi kalacağız' sözleri, Erdoğan'ın parti kongresinde buram buram hissedilen varlığı, konuşmasının okunduğu anlarda, ayakta saygı duruşunda bulunulması, yeni Başbakan Binali Yıldırım'ın ilk iş olarak Beştepe'ye Cumhurbaşkanı'nın yanına gitmesi ve yeni kabinenin açıklanmasının Erdoğan'ın İstanbul'daki işlerinin bitmesinden sonraya, Salı'ya bırakılması...
AKP'de Vefa Değil Veda Kongresi | Ruşen Çakır | Bianet
14 yıldır ülkeyi tek başına yöneten, milyonlarca üyesi olduğu söylenen bir partide tüm iç demokrasi, istişare mekanizmalarının işlevsizleştirilip tüm iktidarın tek bir elde toplanması, aslına bakılacak olursa o partiye veda etmek anlamına gelmektedir.
10 Ekim 1993 tarihinde yapılan Refah Partisi 4. Kongresi’ni çok iyi hatırlıyorum: Gazeteci olarak izlediğim ilk RP kongresiydi. Gazeteciler olarak, Necmettin Erbakan’ın eski MKYK’da sadece iki değişiklik yapacağını (biri ölüm, diğeri ölümcül hastalık) öğrenmiş, Abdullah Gül’ü kongre sabahı salona girerken MKYK’ya gireceği için tebrik etmiştik.
RP kongrelerinde genel başkanlık yarışı ve liste çekişmesi yaşanmazdı ama heyecan da eksik olmazdı. Her şeyden önce bir dava partisiydi RP; tıpkı önceki Milli Nizam Partisi ve Milli Selamet Partisi ve sonraki Fazilet Partisi gibi. Kongreler de o davaya bağlılığın en açık ve güçlü bir şekilde gösterildiği ender anlardandı.
Zarrab’dan Ankara’ya Kritik Mesaj | Zeynep Gürcanlı | Sözcü
Reza Zarrab halen New York'ta hapiste…
Hapis yaşantısı oldukça zor gelmiş olmalı ki, avukatı aracılığıyla önce kendisini tutuklatan savcıya, ardından da davasına bakacak hakime kefaletle salıverilmesi için dilekçe verdi.
Savcı Bharara, Zarrab'ın avukatı aracılığıyla yaptığı kefalet başvurusunu reddetti. Hakim ise kefalet başvurusunu 2 Haziran'da ele alacak.
Zarrab 2 Haziran'da kefaletle serbest kalırsa,16 Haziran'daki asıl duruşmaya kadar New York'ta kendi parasıyla kiraladığı çok lüks bir dairede, ayağında elektronik kelepçe ile yaşayacak.
Hakimin kefalet başvurusunu kabul edip etmeyeceği henüz belli değil.
Zarrab'ın kefalet başvurusu iki bölümden oluşuyor; 2 sayfalık resmi başvuru dilekçesi ile 48 sayfa “aslında ne kadar hayırsever bir insan olduğuna” ilişkin bağış ve yardım listesi.
Zarrab'ın “yardımseverliğini” kanıtlayan liste çok önemli… İyi incelendiğinde ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor
n Listedeki en ilginç unsur, Zarrab'ın “Ekonomi Bakanlığı aracılığıyla Türkiye'de öğrencilere burs verdiğine” ilişkin bilgi. Zarrab'ın “burs verdiği” tarihler Zafer Çağlayan'ın Ekonomi Bakanı olduğu dönemi de kapsıyor.
Komisyon Bu Cüreti Nereden Buldu? | Sevda Karaca | Evrensel
Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu’nun önerilerini okudunuz. Çocukların tecavüzcüleriyle evlendirilmesi, çocuk evliliğinin teşviki, şiddete karşı kadınların korunma hakkının sınırlandırılması, boşanmanın zorlaştırılması, nafaka ve mal paylaşımı haklarının yok edilmesi, aile danışmanlığının, ama esasen aile hukukunun dini temele oturtulması...
Aslında bu önerilerin her birini, son 10 yıl içinde, kimi zaman bir ilahiyatçının ağzından, kimi zaman Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu toplantısından, kimi zaman hükümet sözcülerinden, kimi zaman varlığı iktidarın varlığına armağan olmuş gazetecilerin dilinden duyduk.
Tek tek ortaya atıldıklarında ‘deli saçması’, ‘münferit çıkışlar’ olarak algılanan bu saldırıların, aslında kadınların haklarına yönelik topyekun bir saldırının taciz atışları olduğunu söylediğimizde, ‘abartmakla’ suçlandığımız zamanlar oldu. Bütün bu öncü söylemlerin toplumsal hayatın dini değerler ve kadın düşmanlığı üzerine kurulması zihniyetinin inşası olduğunu söylediğimizde tepkimizin ‘laikçi teyze endişesi’ diye dalga konusu olduğu bile oldu.
İçimizdeki Akılsızlara... | Levent Gültekin | Diken
Kur’an’da Musa peygamberin sözü olarak geçen bir ayet var: “İçimizdeki akılsızlar yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım?”
Siyaseti teslim alan akılsızlık bütün bir ülkeyi felakete sürüklüyor. Bu nedenle içimizdeki akılsızlara bir çift sözüm var.
İktidar mensuplarına…
Suriye politikasında uyaranları dikkate almadınız. “Savaşa taraf olmayın. Ateşe odun taşımayın. Yanlış yapıyorsunuz. Bu savaş büyürse sadece Suriye’yi değil, bütün Ortadoğu’yu yakar”dediğimizde bize “Esadcı”, “Diktatör sevici” gibi ipe sapa gelmez laflar ettiniz.
Sonuç ortada. Bir geldiğimiz duruma bakın, bir de o uyarıları yapanlara ettiğiniz hakaretleri hatırlayın.
Barış sürecinde de benzeri oldu. Aklı başında herkes “Gerekli adımları atmıyorsunuz, bu hesaplı tavrınızı PKK istismar ediyor. Bu iş böyle giderse büyük felakete sürükleneceğiz” diye yazdı, uyardı. Uyaranlara “Vatan haini”, “Kandan beslenenler” gibi insanlıktan yoksun suçlamalar yönelttiniz.
Cannes'da Altın Palmiye İngiliz Ken Loach'a Gitti | Atilla Dorsay | T24
69. Cannes Festivali’nde büyük ödül Altın Palmiye, İngiliz yönetmeni Ken Loach’un tam 13. kez katıldığı şenlikte yarışan filmi ‘Ben, Daniel Black’e gitti. Böylece yönetmen 2006’daki Özgürlük Rüzgarı’ndan sonra ikinci kez bu ödülü almış oldu.
Bu ayrıca, çok çarpıcı filmlerin de bulunduğu şenlikte jüri başkanı Avustralyalı yönetmen George Miller’in daha çok klasik tarzda bir sinemayı savunmasıyla da açıklanabilir. Hiç tanınmayan oyuncuların götürdüğü film, bir kez daha Loach usülü bir emeğe ve emekçiye saygı duruşu olarak görülebilir.
İkincilik sayılan jüri büyük ödülü Kanadalı ‘dahi çocuk’ Xavier Dolan’ın tartışmalı aile dramı, bir oyun uyarlaması olan Sadece Dünyanın Sonu filmine verildi. Üçüncülük sayılan jüri ödülü ise Amerikan usülü ‘yol filmi’ Amerikan Balı’nın oldu.
En iyi yönetmen ödülü iki kişi arasında paylaştırıldı. Daha klasik bir sinema uygulayan ve gerçekten önemli bir film yapan Romen sanatçı Christian Mungui, Mezuniyet (ya da Bakalorya) adlı filmiyle, Fransız yönetmen Olivier Assayas ise şenliğin en tartışmalı filmlerinden olan Personal Shopper’la ödüle ortak oldular.
Yorum Yazın
Yardımda üçüncü olmamız;bence oranın altını iyi çizmemiz lazım.Yardım giden yerde götüreni tanımak isterler,bilmek isterler,ona inanmak ve herkesi uyandırmak... Devamını Gör