Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Cenevre'nin Ahı Rojava'dan Çıkıyor! | Fehim Taştekin | Radikal
Amerikan ve Avrupalı diplomatların Kobani ve Cezire kantolarına yaptığı ziyaret Cenevre'den dışlanan Kürtler için yolun kapanmadığının resmidir.
Ortadoğu’da ‘Kürtlerin zamanı’ diyebileceğimiz bir stratejik dönüşüm evresinde Türkiye Kürtlerle savaşı tercih etti. Sadece Suriye değil kendi Kürtlerini de kaybetme pahasına oynanan riskli bir oyun. Ucunda bir ‘Pirus Zaferi’ bile olmayabilir.
PYD’nin Cenevre’den dışlanmasından kendisine gurur payesi çıkartan siyasi akıl, Cenevre’nin geri kalanını da “Muhalifler ileri sürdükleri şartlar kabul edilmezse Cenevre’den çekilebilir” diyerek de maniple ediyor. Batılı müttefikleri nezdinde Ankara hala şantaj ya da tehditlerle sözünü dinletebiliyorsa bunu sahip olduğu siyasi ve diplomatik krediye değil Türkiye’nin coğrafi konumunu kullanarak yaratacağı sorunların büyüklüğüne borçlu.
Cizre'deki Bodrum Kat Hakkında Neden Sessizim | Ahmet Hakan | Hürriyet
-SESSİZİM çünkü...
O bodrum kat hakkında gelen hiçbir bilgiye güvenmiyorum... Hiçbir bilgiye...
-Sessizim çünkü... İki taraflı büyük bir propaganda makinesinin dişlileri arasında sıkışıp kalmak istemiyorum.
-Sessizim çünkü... Ambulanslar, yaralılar, olası ölümler üzerinden yürütülen bir kampanyanın parçası olmak istemiyorum.
-Sessizim çünkü... Murat Yetkin’in Radikal’de hatırlattığı gibi... “Savaşta önce gerçekler kaybeder.”
Ertan Yülek’in anıları
ERTAN Yülek kimdir?
-İmanlı mühendisler kuşağındandır.
-Türk Cumhuriyetleri’ni ilk keşfeden isimdir.
-Turgut Özal’ın has isimlerindendir.
-Süleyman Demirel’in danıştığı bir isimdir.
-Necmettin Erbakan’ın talebesidir.
-Recai Kutan’ın gözdesidir.
-Refah Partisi’nden milletvekili olmuştur.
-HAS Parti’den aday olmuştur.
-Çalışkandır, imanlıdır, kendini memleketine adamıştır...
McGurk'ün Kobane Ziyareti ne Anlama Geliyor? | Amberin Zaman | Diken
Obama’nın IŞİD karşıtı koalisyonu nezdindeki daimi temsilcisi Brett McGurk, 30 Ocak günü Kobane’ye gidip PYD yetkileriyle görüştü. Aynı saatlerde ABD dışişleri bakan yardımcısı Tony Blinken, PYD eş başkanı Salih Müslim’le Cenevre’de buluştu.
Her iki diplomat Kürtlerin IŞİD’e karşı mücadeledeki eşsiz katkılarını alkışladı. Kürtlerin Suriye’nin geleceğinde önemli rol üsteleneceklerini vurguladı.
McGurk savaş patlak verdiğinden beri ilk kez Suriye’ye ayak basıyordu. Kobane’yi seçmesi elbette tesadüf değildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Kobane düştü düşecek” derken ABD’nin havadan müdahalesiyle kent IŞİD’in kuşatmasından kurtuldu. O günden beri Türkiye’nin tüm serzenişlerine inat ABD’yle Suriyeli Kürtler arasında kurulan IŞİD karşıtı askeri ittifak tam gaz sürüyor.
Çözümden Silaha Nasıl Geçtik? | Ali Bayramoğlu | Yeni Şafak
Malum, Suriye'de Türkiye sınırının yanı başında bulunan ve bir Kürt yerleşimi olan Kobani şehrinin 2014 sonbaharında IŞİD güçleri tarafından kuşatılması Türkiye ile Kürt hareketi arasındaki “çözüm süreci dönemi'nin ilk büyük krizini oluşturdu.
Kobani krizinin altında yatan şuydu:
Suriye'de iç savaş ve merkezi denetimin kaybolması ülkenin kuzeyinde o bölgede yaşayan Kürtlere kendilerini yönetme imkânı vermiş, bölgenin Kürt siyasi örgütüyle iç içe olan Türkiye Kürt hareketine adım adım genişleyen yeni bir alan açılmıştı. Bu gelişme PKK'nin önündeki hareket alanını ve siyasi ufkunu önemli ölçüde kuşatmıştı. Kürt siyasi tahayyülü bu gelişmeyle pek çok açıdan, toplumsal, siyasal, hatta uluslararası bakımlardan ivme kazanmış, bunun yanında Türkiye'nin Güneydoğusu ile Suriye'nin Kuzeydoğusu toplumsal olarak doğrudan, siyasi açıdan dolaylı bir eklenme sürecine girmişti.
Demokrasi Açısından İlkesel Beş Tespit | Ahmet İnsel | Cumhuriyet
Geçen hafta sonu, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın düzenlediği, “ Demokrasinin Türkiye Sorunu ” başlıklı Abant Platformu Toplantısı’nın bir bölümüne katıldım. Platformun 34. toplantısı imiş. Ben bundan önce 2000’lerin ortasında iki toplantıya katılmıştım.
Cumartesi akşamüzeri İstanbul’a döndüğüm için, toplantının sonuç bildirisini dün gazetelerden okudum. Sonuç bildirisi, benim izlediğim kadarıyla, kısa sunuş ve katılımları özetlemiş. Cumartesi günkü üçüncü oturumda, yanılmıyorsam dört dakika ile sınırlı olarak görüşlerimi beş başlık altında aktardım. Onları paylaşacağım:
1- Bugün güçlülere karşı haklıların mücadelesi verildiği iddia ediliyor. Sorunun demokrasi açısından sadece bir boyutu bu. “ Güçlüler ” demokrat değiller. Ama “ haklılar ” da demokrat değilse, “ haklılar ” da esas olarak güçlü olmak için mücadele veriyorlarsa, bu mücadele demokrasinin kazanmasını sağlar mı?
Cizre'nin Sesini Duyduk | Ayça Söylemez | BirGün
Telefonun bir tarafında milletvekili, diğer tarafında Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırları içerisinde bir apartmanın bodrum katına sığınmış, bir haftadır ambulans bekleyen yaralı var.
Yaralının yanında gömülmeyi bekleyen ölüler var, kurşun yarası kangren olmuşlar var.
Dışarıda polis ‘operasyon yapıyor’. Apartmanın üst katları bombalanmış, duvarları yıkılmış. Bodrumdan başını uzatana ateş açılıyor, dışarı çıkamıyorlar, içerde kalamıyorlar.
Her gün yaralılardan biri ölüyor. Hayatta kalanların yiyecekleri, suları yok. Tank var. Apartmanın hemen yanında tank bekliyor.
Aynı odada 15’i yaralı, 7’si ölü, 31 kişi bekliyor. Ambulans bekliyorlar. Sekiz gündür.
“Biz Suriyelileri Barındırdık da Bizi Kim Barındıracak?” | Mahmut Bozarslan | Al-Monitör
1853 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden Avrupalı seyyah Julius Heinrich Petermann anılarında güneş battıktan sonra Diyarbakır’a ulaştığını, kapıların kapalı olması nedeniyle sur dışında sabaha kadar beklemek zorunda kaldığını yazmış. Bu olaydan 163 yıl sonra onlarca kişi yine Sur kapısında bekliyor. Bu kez kapalı olan kapılar değil, Sur’un önündeki polis barikatı. Bekleyenler barikatları aşarak evlerine gitmeyi ve eşyalarını alıp çıkmayı umut ediyor. Polis bölgede sokağa çıkma yasağı ve çatışma olduğu için girişlere izin vermiyor. Kalabalık arasında bekleyen Mansur İzgi’nin sözleri dikkat çekiyor: “Biz Suriyelileri barındırdık da bizi kim barındıracak?”
PKK çizgisindeki Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) adlı örgütün kazdığı hendekler ve kurduğu barikatların kaldırılması için Sur ilçesinin tarihi surları içinde kalan beş mahallesinde 55 gündür devam eden sokağa çıkma yasağı 27 Ocak’ta genişletildi. Operasyona başlayan güvenlik güçleri örgüt üyelerinin başka mahallelerde de üstlendiğini belirleyince altı mahallede daha sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasakla birlikte insanlara evlerini terk etmeleri söylendi, kimilerine polis, kimilerine ise YDG-H üyeleri tarafından. Daha insanlar evlerinden çıkmaya başlamadan silah sesleri yükselmeye başladı. Çatışmalar başlayınca yasaklı mahallelerde yaşayanlar kendilerini can havliyle dışarı attı.
Bülent Arınç'ın Özgül Ağırlığı Var mı? | Bülent Korucu | Zaman
Yakın siyasi tarihin önemli simalarından biri Bülent Arınç. 28 Şubat'taki duruşu, Süleyman Demirel'i siyasi hayattan silen 5+5 sürecindeki performansı, AK Parti'nin ortaya çıkışını hazırlayan günler…
Bu liste uzayıp gidebilir. AK Parti'nin ilk döneminde ‘iğneli fıçı' Meclis Başkanlığı koltuğunda oturmasını da unutmamak lazım. Arınç, sadece hatıralarını anlatsa büyük olay olur. Taha Akyol'a söylediklerinden sonra ona ‘siyasi mevta' yakıştırması yapanlar öyle olmadığını kendi tavırlarıyla gösteriyor. İddia ettikleri gibi Arınç, bitmiş ve toplumda karşılık bulamayan bir siyasetçi olsaydı, böylesine saldırmalarına gerek kalmazdı.
Hem söyleyen, hem de söyledikleri ciddi ve önemli olduğu için bu kadar ses getiriyor. Ne demişti Bülent Arınç? Mealen şunları söylemişti: “Hamasetle dış politika olmaz, yeni bir politika kaçınılmaz. Yargı, emir komuta zincirinin ötesinde tehdit ve şantajla iş yapar hale geldi. Can Dündar ve Erdem Gül davasının varlığı hukukla izah edilemez. Paralel yapı iddiasıyla açılan davalarda öylesine hak ihlalleri yapılıyor ki cübbeyi giyip avukatlığa dönesim geliyor.”
Sosyal Güvenlikte Sistem Güvende mi? | Cem Kılıç | Milliyet
Sosyal güvenlik sistemleri genel anlamda aktüeryal dengenin sağlanmasının gerekli olduğu, diğer yandan da devlet desteği ile prim açıklarının kapatıldığı bir yapıdadır. Yani, esas olarak çalışanlar prim ödeyerek emeklileri finanse etmektedir ancak bu dengenin kurulamadığı anda devletin devreye girerek sistemin açıklarını kapatması söz konusudur. Sistemin dengesinin kalıcı olarak bozulması hem çalışanları, hem de emeklileri riske atar. Bu nedenle, sosyal güvenlik sisteminin mali dengesi çalışanların geleceği açısından çok önemlidir.
2002’den bu alanda ciddi dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşümün temel amacı, sosyal güvenlik sisteminin mali dengesinin sağlanmasıydı. Bu süreçte emeklilik yaşlarının yükseltilmesi gibi olumsuz sonuçlar doğuran gelişmeler de yaşandı. Ancak sistemin mali dengeye kavuşması, sürdürülebilirliği açısından çok önemlidir. Sosyal güvenlik sistemi sürdürülebilir hale gelmezse emekli olmanın da bir anlamı kalmayacaktır.
Zagros | Yılmaz Özdil | Sözcü
İki şehit.
Bir şehit.
Ertesi gün üç şehit.
Henüz onları toprağa bile vermeden beş şehit daha.
Her gün.
Zagros adı verilen uzun namlulu, dürbünlü keskin nişancı tüfeğiyle vuruyorlar. İki bin metre etkin menzili var, çok güçlü, bin 300 metreden tetiğe basıyorlar, çelik yeleği delip geçiyor.
Nerden çıktı bu zagros derseniz?
Sayın basınımız izah ediyor.
“Teröristlerin el yapımı zagros tüfeği, 12.7 milimetre çapında uçaksavar mermisi atıyor, atış mekanizması Kanas suikast silahından, namlusu Doçka’dan alınarak üretiliyor.”
Bu haberi okuyanlar ister istemez ne düşünüyor?
Vay be, teröristler keskin nişancı tüfeği icat etmiş!
Yorum Yazın