Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Çözüm Süreci Seçimle Çöktü | Orhan Bursalı | Cumhuriyet
Gazetelerimiz, siyasilerimiz “çözüm süreci” ile ilgili yazıyorlar. Mesela Cumhuriyet, internet sayfasında “ Erdoğan’dan çözüm sürecine bir tekme daha ” başlığıyla sundu RTE ’nin son konuşmasını. PKK-HDP, KCK, yani çözüm sürecinin Kürt tarafı da sanki AKP iktidardaymış gibi, çözüm süreci deyip duruyor!
İşin gerçeği ise AKP iktidarının seçim öncesi sürdürdüğü ve hepimizin “çözüm süreci” adıyla bildiğimiz sürecin, AKP’nin iktidardan düşmesiyle zaten ortadan kalktığı veya çöktüğüdür. Sanki ortada “partiler ve iktidarlar üstü” bir “süreç” varmış gibi davranıyor herkes. İktidara gelecek partiler veya kurulacak hükümetler bu süreci kalınan yerden sürdürmek zorundaymış gibi... Kısa bir anımsatma:
“Çözüm süreci” ni, AKP hükümeti, özetle o zamanlar Erdoğan, Kürt örgütleriyle ve liderleriyle gizli-kapaklı sürdürüyordu. Esası taa Oslo’da 2010 öncesi başlayan gizli görüşmelere dayanıyor. Daha sonra Oslo görüşmeleri “patlayınca” , 3 yıl kadar önce resmi olarak sürdürülmeye başlandı. RTE’nin kumandasında MİT ve yetkilileri ( Öcalan ’la İmralı’da) ve hükümet heyetiyle (en son lideri Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ) İmralı-HDP-Kandil üçgeninde devam eden süreç, en son Dolmabahçe Deklarasyonu diye bilinen 10 maddelik açıklamayla sona erdi. Bu, seçimlerden birkaç ay öncesiydi.
Hani “Tom Amca” Olmayacaktık! | Abdurrahman Dilipak | Yeni Akit
Tom Amca’nın Kulübesi (orjinal adı Uncle Tom’s Cabin; or, Life Among the Lowly), ABD’li yazar Harriet Beecher Stowe’un yazdığı, o günkü şartlarda, ABD’de kölelik karşıtı olduğu kabul edilen roman. 1852’de yayımlanan kitap, Will Kaufman’a göre “İç Savaş’ın temellerinin atılmasına katkı yapmıştı”. Abarjunlar ve Kızılderilileri, daha doğrusu kendi dışlarında herkesi, insanlaşma aşamasını tamamlamamış maymunlar olarak gören bir halk için bu durum çok ileri bir bakış açısı. Hartford Female Seminary’de öğretmenlik yapan ve aktif bir kölelik karşıtı olan, Connecticut doğumlu Stowe, hayatı zorluklarla geçen siyah köle Tom Amca karakterini üretti. Aslında artık buhar enerjisi ve mekanik, makineleşme başlamış kölelik sistemi artık cazibesini yitirmişti. Yazar diğer kölelerin hikâyelerini de onun etrafında yeniden ördü.. Bu duygusal roman, bir yandan kölelik gerçeğini bu kez vicdan açısından sorgularken, özgürlük adına bu kez vicdansız bir şekilde bu insanları sokağa terk etmenin, öte yandan sadık kölelerin efendilerinin dinlerine girmeleri ve onlara sadakatlarını isbatlamaları halinde beyaz efendileri ile birlikte yaşama onuruna kavuşacaklarını anlatıyordu. Roman öte yandan ‘Hıristiyan sevgisi’ anlayışının, insanları köleleştirmek gibi onur kırıcı bir düzeni yenebileceğini anlatmaya çalışıyordu..
1698 yılında, İngiliz mühendis Thomas Savery (1650-1715), ilk ticari buhar makinesini yaptı. Roman yazıldığında artık kölecilik pahalı, hantal, riskli bir iş haline gelmeye başlamıştı.
Paralel yapı aslında Müslümanların bir Tom Amcalaştırma girişimi idi.
Kim Ne İstiyor? | Ahmet Hakan | Hürriyet
BÜLENT ARINÇ: Bazen erken seçimci, bazen koalisyoncu. Duygu durumu karışık yani...
İLHAN CİHANER: CHP içinde 'AK Parti / CHP koalisyonu'na en net şekilde karşı çıkan isim.
MEHMET METİNER: 'Ya CHP ile koalisyon ya da erken seçim' diyenlerden. 'MHP ile asla' demeyi ihmal etmeyenlerden.
HALUK KOÇ: CHP kanadının en mutlak koalisyoncusu... Kurulursa mimarbaşı o olacak.
AYKUT ERDOĞDU: İçi pek elvermiyor 'AK Parti / CHP koalisyonu'na... Ama yine de arıza çıkarmıyor.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ: 'Yav kurun şu AK Parti / CHP hükümetini... Destek vereceğiz dedik' havasında.
MEHMET ŞİMŞEK: Erken seçime soğuk... Koalisyona sıcak...
AKİF HAMZAÇEBİ: Koalisyon istiyor. Net. Tartışmasız. Ve galiba da bakan olacak.
BEŞİR ATALAY: Erken seçim ile CHP koalisyonu arasında gidip geliyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU: Mutlak koalisyon yanlısıymış gibi bir izlenim bırakıyor.
AHMET DAVUTOĞLU: Tek başına karar verecek olsa... Şimdiye çoktan kurduydu hükümeti. O derece yani.
SELİN SAYEK BÖKE: Ekonominin dümenine geçmek için sabırsızlanıyor gibi bir hali var. Her ne kadar heyecanını bastırmaya çalışsa da...
Biz de Bir Gün Kahkahalı Toplum Olabilecek Miyiz! | Sanem Altan | Vatan
Eğlenceli bir bayram kahvaltısı masasında, çevremdeki neşeli insanlara kısa bir süre bakıp, sonra da onlar o sırada ne konuşuyor neredeyse hiç aldırmadan ‘bir insanı hatta bir toplumu ileri götürecek tek güç, o toplumdaki yaşama isteğidir bence’ dedim.
Ve hiç ara vermeden, belki de biraz itiraz edeceklerinden ‘korkarak’ ama kendi tezinden de emin bir sesle ‘yaşamın önündeki engellere karşı duyduğu isyandır...Yapabileceklerine olan inancıdır… Hayatı dibine kadar yaşama arzusudur…
Bunlar olmadığı zaman ne bir toplumu ne de bir insanı yerinden kıpırdatamıyorsun, ağır bir kaya gibi olduğu yere çöküyor… Ve sadece kabul ediyor. Gülmüyor bile özgürce’ dedim.
‘Peki, bu kayayı olduğu yerden oynatacak bir güç gerçekten var mı sence?’ dedi masadan biri.
Gerçekten de içimizdeki yaşama isteğini,kahkahayı, isyan edecek güveni kıpırdatacak şey neydi acaba?
Adalet ve Atalet... | Markar Esayan | Yeni Şafak
Doğulu toplumların Batının proletaryası olduğu, yani işçi sınıfı gibi, işçi devletlerin de varolduğu gerçeğini bilir ama bu netlikte pek dile getirmeyiz. Oysa Afrika'dan Amerika kıtasına taşınan köle işgücü, Batı medeniyetinin ekonomik kalkınmasının ana motorunu oluşturuyordu. Arenaların futbol stadlarına dönüşmesi gibi, kölelik de sadece biçim değiştirdi ve Batı'da göçmenlere dayatılan ağır şartlar veya Doğu'da Nike'a çalışan ucuz işgücü olarak varlığını sürdürdü.
Böylelikle Avrupa 19. yüzyılın liberal demokrasi rüzgarlarıyla yelkenlerini şişirebildi. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra yaşanan 50 yıllık müthiş refah dönemi, Avrupalı beyaz işçilere tanınan ileri sosyal haklar, bu döneme sosyal demokrat partilerin damgasını vurabilmesi, işsizliğin/fakirliğin stratejik ürün olarak Doğu'ya ihraç edilmesi sonucu mümkün oldu.
Filistin sorununu veya Arapların (Müslümanların) geri kalmışlığını, bir yılda basılan kitap veya alınan patent sayısı ya da tüketilen tuvalet kağıdı azlığına bağlamak kolay. Veya bu argümanı kolaylıkla Doğu'nun geriliğindeki Batı sorumluluğuna eşitleyerek konuyu kısıtlı bir alanda oksitleyebiliriz. Ancak bu, durumu anlamaya ve doğru soruları sormaya neden olmaz. Çünkü mesele bundan büyük bir şeydir.
Dershane Kararı | Etyen Mahçupyan | Akşam
Seçim sonrasında AKP yönetiminin tavrı bir siyaset dersi niteliğinde Özetlemek gerekirse sükunet ve sağduyu kelimeleri yeterli. Oysa AKPnin gündeme mesafe alması ve analiz yapması beklenen genç kuşak takipçilerinin daha heyecanlı ve tepkisel davrandıkları gözlemleniyor. Son Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında, temel liseye dönüşüm düzenlemesinin iptali sanki dershaneler geri geliyor gibi yorumlanırken, AYM de bir anda yeniden cemaatçi kalıba oturtuldu. Siyaseti misyonlaştıran bir yaklaşımınız varsa, iptal müracaatını CHPnin yapmış olmasından hareketle AYM-cemaat-CHP-Batı-nifak cephesi eksenini oturtmanız işten değil Böylece tüm dünyanın AKPye karşı birleşip onu devirmeye çalıştığı türünden son derece rahatlatıcı mega dizayna yaslanmanız mümkün. Bu tutumun muhtemelen AKPnin özeleştiri ve siyaset üretme kanallarını tıkayacak olması ise söz konusu bakış açısından sorun teşkil etmiyor
Rıza Sarraf Gerçekten Hayırsever mi? | Nazlı Ilıcak | Bugün
Cumhuriyet ve Hürriyet gazeteleri, Rıza Sarraf dosyasını 2 gündür manşetten yayınlıyor. Hürriyet, Gümrük Bakanlığı Müfettişi Mehmet Eryılmaz ’ın raporuna dayanıyor. Cumhuriyet ise, Rıza Sarraf’ın kuryesi Adem Karahan ’ın beyanlarına.
Müfettişin raporunda, Türkiye menşeili altınların ihraç edildiği, sonra aynı altınların yeniden ithal edildiği, yanlış beyanname verilerek bu işlemin 89 kez tekrarlandığı belirtiliyor. Ayrıca, aynı raporda, 2010 yılı ile 2013 yılı arasında 26 aylık dönemde, 1 milyar 100 milyon dolar nakit paranın valizlerle taşındığı ifade ediliyor.
Cumhuriyet Gazetesi’ndeki beyanatında Adem Karahan, “avanta alan” siyasetçileri suçluyor: “Paranın yüzde 4’ü siyasilere, yüzde 4’ü ise Sarraf’a kalıyordu” diyor.
Onun açıklamalarına göre de bir yılda 18 milyar liralık 200 ton altın , kuryeler vasıtasıyla Dubai’ye ve oradan da İran’a taşındı. 2012-2013 yıllarında, günde 1 ton altın çıkışı yapılıyordu.
Hukuk Yok ki Üstünlüğü Olsun | Mehmet Tezkan | Milliyet
Mesele, Taksim’in imara açılması değil..
Mesele, inatlaşma da değil..
Mesele, Gezi Parkı’na kışla görünümlü otel, AVM, rezidans yapmakla sınırlı değil..
Kararı beğenmiyorsan yargıcı değiştir, savcıyı değiştir anlayışının yüksek yargıya kadar ulaşması..
Danıştay 6. Dairesi Taksim’i yeniden imara açtı.. Kışla görünümlü otel, AVM, rezidans yapımına vize verdi..
Ufak çapta gümbürtü koptu tabii..
İktidarcı gazete birinci sayfadan başlığı çakmış; hani hukukun üstünlüğü vardı?
Pantolona Dökülen Asit Olmasaydı Telefon da mı Olmazdı? | Mehmet Barlas | Sabah
Sürekli cep telefonları ile konuşan, mesajlaşan insanlara bakarken, bu ' Telefon ' denilen aygıtı bulan Graham Bell'in kadersizliğini düşünüyorum.
Bell bir tel üzerinden sesi iletmeyi amaçlayan çalışmalarını yardımcısı Watson ile Boston'da sürdürürken, geliştirmeye çalıştığı aygıtın bataryasından pantolonuna asit dökülür. Yardımcısını kendisine yardım etmesi için ' Mr. Watson, I want to see you ' (Bay Watson, sizi görmek istiyorum) diyerek yanına çağırır. Bu çağrıyı Watson telefondan duyduğu için, tarihteki ilk telefon konuşması da, 1876'nın 10 Mart günü gerçekleşmiş olur. İlk konuşma
Telefonu icat eden Bell'in bu aygıtla konuşabileceği sadece bir kişinin bulunmasına karşı, bugün hiçbir şeyi icat edemeyen milyonlarca kişinin, pantolonlarına hiçbir şey dökülmediği halde birbirleriyle konuşabilmeleri ve daha ötesi yazışabilmeleri kaderin garip bir cilvesi değil midir?
Uzlaşma, Ego'ya Karşı | Can Dündar | Cumhuriyet
Masaya oturduklarında ilkin davet sahibi Uzlaşma aldı sözü... Sakin bir üslupla, tane tane konuştu:
“Seçmen bize net mesaj verdi Artık Kavga’ yı bırakıp Akıl ’la ortak hareket etmemizi istiyor. Bir araya gelelim, sağlıklı bir çözüm üretelim” dedi.
Akıl , onaylayarak başını sallarken Uzlaşma , masanın başında çatık kaşlarla kendisini dinleyen Bencillik ’e dönerek, “Haftalardır Bencillik konuşuyor, biraz da Güven ’i duyalım” diye devam etti.
Bencillik , cevap vermedi.
Ego , salona uzak bir köşede, Hırs ’ı yanına almış, küçümser bir edayla çevreyi süzüyor, konuşulanları dinliyordu. Hırs, sandıkta Akıl ’ı aşmıştı.
Ego, Hırs ’ın kulağına eğilip, “Bunlar beceremez nasılsa” diye fısıldadı; “Biz yine seninle yönetiriz ülkeyi... Sayımız yetmezse Nefret ’le konuşuruz. Onunla iktidar oluruz. Fırsat ’ı da kaçırmayalım”. Nefret masadan onlara doğru gülümsüyordu.
O arada Güven aldı sözü:
“ Uzlaşma ’nın çabaları yerinde arkadaşlar” dedi; “Birbirimize itimat etmezsek, kalıcı bir hükümet oluşturamayız”.