onedio
Görüş Bildir

SSCB Haberleri

SSCB ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. SSCB ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

31 Yıl Önce Düzce’nin Akçakoca İlçesi Kıyılarına Vuran Lenin Heykelinin Gizemli Hikayesi
Takvimler 17 Temmuz 1993 tarihini gösteriyordu. Yaz mevsiminin serin sabahında denizde yüzen bir kız çocuğu teknedeki babasına 'Burada adam var' diye seslendi. Akçakocalı balıkçı, teknesini 'adama' yanaştırdı ve daha önce hiç karşılaşmadığı bir şeyi karşılarında gördü. Ahşap bir heykel… Üstelik bu heykel sıradan çöpe atılmış bir ev eşyası değildi. Sovyetler Birliği’nin kurucusu Vladimir Lenin tam balıkçının karşısında gözünün içine bakıyordu… İşte Düzce sahillerine kıyıya vuran ve ardından bir dönem ülkenin bir numaralı gündemi olan Lenin heykelinin gizemli hikayesi.
Turçinov: 'Rusya Kırım'ı İlhak Etmek İstiyor'
Ukrayna'nın geçici devlet başkanı Oleksandr Turçinov, Rusya'yı Kırım'da askeri güç konuşlandırmak ve Kiev'i 'silahlı çatışmaya girmeye kışkırtmakla' suçladı. Turçinov, televizyonda yaptığı konuşmada, 'Moskova'nın, Kiev'deki geçici yönetimin kışkırtmalara tepki vermesini, bunun sonucunda da Kırım'ı ilhak etmeyi amaçladığını' savundu. Turçinov'un konuşması, Rus uçaklarıyla bölgeye yüzlerce asker sevkedildiği yolundaki, henüz kesin olarak doğrulanmayan haberleri izliyor. Rusya'ya bağlı olduklarına inanılan silahlı grupların da, belli başlı noktaları kontrol altına aldıkları belirtiliyor. Geçici yönetimin lideri Turçinov, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin'e 'kışkırtmaları bırakıp görüşmelere oturma çağrısı'nda bulundu. Turçinov, Rusya'nın tıpkı 2008'de Gürcistan'a asker göndermesi öncesindeki gibi hareket ettiğini belirtti.Putin: Ukrayna hızla normale dönmeli Önceki saatlerdeyse Rusya lideri Vladimir Putin Ukrayna'da şiddet olaylarının daha fazla tırmanmaması gerektiğini söylemişti. Kremlin'den yapılan açıklamaya göre, Putin bu yöndeki görüşünü bugün telefonda görüştüğü İngiltere Başbakanı David Cameron, Almanya Başbakanı Angela Merkel Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Herman van Rompuy'a aktardı. Rus lider Ukrayna'da hızla normale dönülmesi gerektiğini vurguladı. İngiltere Başbakanı David Cameron ise Putin'e, Rusya'nın Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne saygı göstermesi gerektiğini söyledi. Almanya Başbakanı Merkel de Ukrayna'da istikrarsızlığın artması nedeniyle kaygılı olduğunu belirtti.Ukrayna'dan Rusya'ya 'işgal' suçlaması Ukrayna hükümeti ise Rusya'yı 'işgalle' suçluyor. İçişleri Bakanı Arsen Avakov, zırhlı araçlarca desteklenen Rus askerlerinin Kırım'daki Sivastapol Havaalanı dışında devriye gezdiklerini söyledi. Bazı Ukrayna kaynakları, Rus ordusuna ait sekiz askeri helikopterin de Sivastopol'e vardığını duyurdu. Ancak bu haberler bağımsız kaynaklarca doğrulanmadı. Rusya'nın Karadeniz donanması ise askerlerinin Sivastopol Havaalanı'nda olmadığını duyurdu. Kırım'ın diğer büyük havaalanı Simferopol de silahlı kişilerce işgal edilmiş durumda. Bu kişilerin Rusya yanlısı milisler olduğu sanılıyor. Simferopol havaalanındaki iniş kalkışların, Kırım yarımadası üzerindeki hava sahasının uçuşa kapatılması nedeniyle iptal edildiği bildiriliyor. Üst düzeydeki Ukrayna yetkilisi Sergiy Kunitsin, yerel medyaya, 2000'e yakın asker taşısığı düşünülen 13 Rus uçağının Simferepol yakınındaki bir askeri üsse indiğini söyledi; ancak bu haber henüz doğrulanmadı.Yanukoviç: Saldırıya uğradım Ukrayna'yı terkeden devrik cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, bugün Rusya'da basın toplantısı düzenledi. Yanukoviç hâlâ meşru cumhurbaşkanı olduğunu, can güvenliğinin tehdit altında olması nedeniyle ülkesini terketmeye zorlandığını söyledi. Viktor Yanukoviç, geçtiğimiz günlerde aracının silahlı saldırıya hedef olduğunu belirtti. Basın toplantısında Rusça konuşan Yanukoviç, Ukrayna'da yönetimi 'faşist holiganların' ele geçirdiğini savundu. Yanukoviç, Kırım'da olup bitenler konusunda ise ''Yaşananlar Kiev'deki haydut darbesine bir yanıt niteliği taşıyor'' dedi. Sükunet çağrısında bulunan Yanukoviç, Kırım'ın Ukrayna'nın özerk bir parçası olarak kalması gerektiğini vurguladı.Kırım'da referandum yapılacak Moskova ve Kiev arasındaki ilişkiler, Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç'in muhalefetin protesto gösterileri sonrası iktidarı bırakmak zorunda kalmasının ardından gerginleşti. Kimlikleri belirlenemeyen silahlı kişiler Perşembe günü zorla Kırım Parlamentosu'na girmiş ve binanın çatısına Rusya bayrağı asmıştı. Parlamento da daha sonra bölgenin özerkliğinin genişletilmesi için 25 Mayıs'ta referandum yapılacağını duyurmuştu. Kırım, Ukrayna'da Rusça konuşanların çoğunlukta olduğu tek bölge. 1954'te Sovyetler Birliği tarafından Ukrayna'ya verilen bölgede, Rusların yanı sıra Ukraynalılar ve Kırım Tatarları da yaşıyor. Ukraynalıların çoğu, 1932-33 yıllarında yüz binlerce kişinin öldüğü 'Holodomor' olarak adlandırılan kıtlıktan Sovyetler Birliğini sorumlu tutuyor. Kırım Tatarları ise bazı Tatar liderlerin İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerle işbirliği yaptıkları gerekçesiyle yüz binlerce kişinin Orta Asya'ya sürülmesinin acıları unutulmuş değil. 1990'larda geri dönüş hakkı elde etmelerine rağmen Kırım Tatarları özerk bölgede nüfusun sadece yaklaşık yüzde 12'sini oluşturuyor. BBC Türkçe
9 Soruda Kırım Krizi
Ukrayna’da Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç’in devrilmesinin ardından, gözler Kırım’a çevrildi. Tarihi boyunca Kiev’den ziyade Moskova’ya yakın durmuş bölgeden,’Rusya’nın işgale giriştiği’ yönünde haberler geliyor. Ukrayna medyası Simferopol yakınlarındaki bir üsse 2 bin asker taşıyan 13 uçağın indiğini öne sürdü. İddia doğrulanmasa da ABD’den “İşgalin bedeli olur” açıklaması gecikmedi. Peki Kırım niçin önemli? Bölgedeki gerilimin tırmanması, Batı’yla Rusya arasında sıkışan Ukrayna için genel olarak ne anlama geliyor?
Kırım'dan Sonra Sivastopol da Rusya'ya Katılma Kararı Aldı
Kırım'ın ardından, ülkede özel statüsü bulunan Sivastopol (Akyar) kenti de Rusya'ya bağlanmaya yönelik referandum yapılmasına ilişkin karar aldı. Ukrayna'da son dönemde meydana gelen siyasi istikrarsızlık sürecinde, Kırım Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu'nun, Rusya'ya bağlanmaya yönelik referandum yapma kararı almasının ardından, bu kez de ülkede özel statüsü bulunan Sivastopol (Akyar) kenti, Rusya'ya bağlanmaya yönelik referandum yapılmasına ilişkin karar aldığını açıkladı. ÖZEL STATÜ İLE DOĞRUDAN ÜLKENİN MERKEZİNE BAĞLI Kırım Yarımadası'nın güneybatısında bulunan ve Rusya'nın Karadeniz Donanması'nın konuşlandırıldığı ve özel statüsü ile doğrudan ülkenin merkez yönetimine bağlı Sivastopol kenti meclisi yaptığı olağanüstü toplantısında, Rusya'ya bağlanma konusunda referandum yapılmasını karara bağladı. STRATEJİK BİR YERLEŞİME SAHİP Karadeniz kıyısında bulunan ve stratejik bir yerleşime sahip Sivastopol kent meclisi kararında, Kırım Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu'nun Rusya'ya bağlanmaya ilişkin 16 Mart'ta yapılacak referandum kararını desteklemesi ve bu referanduma katılması kararlaştırılırken, söz konusu referandumda, Kırım'da yapılacak referandumda öngörüldüğü gibi, 'Rusya'ya bağlanmayı razı mısınız?' ve '1992 yılı Kırım Anayasası'nın yeniden yürürlüğe girmesi ve Kırım'ın Ukrayna'nın bir parçası olmasına razı mısınız?' sorularının yer alacağı kaydedildi. Sivastopol kent meclisi kararında, ayrıca kent referandum komisyonu üyeleri de belirlendi. UKRAYNA DENİZ KUVVETLERİNE DE EV SAHİPLİĞİ YAPIYOR Daha önce Rusya, ardından da Ukrayna bünyesinde özel şehir statüsünü bulunduran Sivastopol, benzersiz coğrafi konumu sayesinde stratejik bir liman özelliğine sahip olması nedeniyle eski SSCB'nin dağılmasından sonra da Rusya, bu kentteki Karadeniz Donanması'nı bulundurma konusunda Ukrayna ile anlaştı. Nüfusunun önemli bir kısmını Rus toplumunun oluşturduğu Sivastopol, aynı zamanda Ukrayna Deniz Kuvvetleri Komutanlığına da ev sahipliği yapıyor.haberler.com
İnalcık: ''Rusya'nın Kırım Hamlesi Türkiye'ye Yönelik Bir Tehdit''
Dünyaca ünlü Türk tarihçi Halil İnalcık, Kırım'ın Rusya için Anadolu'yu, Boğazları, İstanbul'u tehdit etme noktasında bir atlama eşiği olduğunu belirterek, 'Kırım, Türkiye'yi tehdit etmek için bir merkezdir. Bugün Sivastopol'da, Ukrayna'ya bağlı olmasına rağmen Rus hakimiyeti vardır. Bu neye yöneliktir? Türkiye'ye, Boğazlara ve İstanbul'a yönelik bir tehdittir' dedi. Aslen Kırım Türk'ü olan İnalcık, Ukrayna'da ortaya çıkan krizin ardından Rusya'nın Kırım Özerk Cumhuriyeti'nde etkisini iyice artırması ve Kırım'da parlamentonun Rusya'ya bağlanma kararı almasına uzanan gelişmelerin tarihsel arka planını değerlendirdi. Cambridge Uluslararası Biyografi Merkezi tarafından dünyada sosyal bilimler alanında sayılı 2 bin bilim adamı arasında gösterilen Prof. Dr. Halil İnalcık, Kırım'ın tarih sahnesindeki önemine işaret etti. Kırım'ın 1475'te Fatih Sultan Mehmet döneminde Gedik Ahmet Paşa tarafından fethedildiğini hatırlatan İnalcık, Kırım Hanlığının Osmanlı Devleti ile birleşmesinin, Osmanlı İmparatorluğunun Doğu Avrupa'daki gelişmeleri kontrol etmesini temin ettiğini belirtti. İnalcık, Evliya Çelebi'nin de Kırım Hanlığını, kuzeyden gelen tehlikelere karşı bir 'sedd-i sedid' (sağlam bir duvar) olarak gördüğünü söyledi. TATAR YANLIŞ BİR TERİM, ASIL SÖYLENMESİ GEREKEN KIPÇAK TÜRKÜDÜR Rusya İmparatorluğu'nun, Osmanlı denetimindeki Kırım Türklerini tarih boyunca değişik dönemlerde istila etme ve topraklarına katma girişimlerinde bulunduğuna vurgu yapan İnalcık, Kırım'daki Türkler için Tatar ifadesinin kullanılmasına tepki gösterdi. 'Bir yanlışı düzeltmek istiyorum' diyen İnalcık, şöyle devam etti: 'Tatar ismi Moğolcadır. Doğu Avrupa'ya 1240'larda gelen Moğol ordularında Tatarlar vardı. Buradaki Kırım Hanlığını Osmanlı aldıktan sonra, diğer bölgeler Altınordu Moğol Hanlığına tabiydiler. Moğol devletinin tebası olarak bunlara Tatar denildi. Tatar yanlış bir terimdir, asıl söylenmesi gereken Kıpçak Türkü'dür. Kıpçak Türkü'nün lugatı neşredilmiştir, Kıpçak lehçesi vardır. Tatarlık iddiasında bulunmak Moğolluk iddiasında bulunmaktır. Rusya bunu bildiği için kendi nüfuzunu kurmak istediği bütün Türk illerinde Tatar unvanını kullanır. Bugün Azerilere bile Tatar der, oysa ki Azeriler Anadolu Türkü'dür.' TÜRKİYE İLE RUSYA ARASINDA KIRIM MÜCADELESİ Son Moskova knezi ve ilk Rus çarı 'korkunç' lakaplı 4. İvan'ın, Kazan'ı ve bugünkü Polonya'nın bir kısmını alarak Doğu Avrupa'ya hakim olduğunu belirten İnalcık, 'Rus İmparatorluğunun bundan sonra bütün hedefi Kırım Hanlığını da alıp Karadeniz'e girmekti. Kırım Hanlığı, güçlenen Moskova İmparatorluğuna karşı Osmanlı'yı koruyan bir setti. Buna karşın Rus Çarlığı, Kazak denilen grupları Astrahan'dan, Kafkasya'dan, Terek Irmağından gelen, Don Kazaklarını, Terek Kazaklarını, kendi ön kuvvetlerinde kullanarak Osmanlı'nın nüfuz ettiği bölgelere karşı seferlere başladı. Türkiye ile Rusya arasındaki Kırım mücadelesi böyle başlamıştır' diye konuştu. RUSLAR BİZANS'IN VARİSİ İDDİASIYLA İSTANBUL'U İSTEDİ İnalcık, 1774'te sonuçlanan Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra Rusların Kırım'ı tekrarlanan akınlarla istila etme girişimlerinin olduğunu ve Küçük Kaynarca Anlaşması ile Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmek için bağımsız hale getirdiğini, 1783'te nüfusunun çoğunluğunun Kıpçak Türklerinin oluşturduğu Kırım'ı işgal ettiğini anlattı.Ünlü tarih profesörü İnalcık, 'Kafkasya dahil olmak üzere bütün Karadeniz sahili Rusya'nın hakimiyeti altına girdi. Rusya, bütün Karadeniz'i hakimiyeti altına alınca eski Bizans'ın varisi olmak iddiası ile İstanbul üzerinde hak iddia etmeye başladı. Böylelikle Karadeniz kuzeyinde de Rusları yerleştirmek, Kırım'ı Rus vilayeti haline getirmek için nüfus politikası güttüler' değerlendirmesini yaptı. KATİL STALİN TÜRKLERİ SÜRGÜNE GÖNDERDİ Sovyetler Birliği zamanında Stalin döneminde de bu uygulamanın devam ettiğini belirten İnalcık, 'Stalin, bir gece Rus kuvvetlerini gönderip, bölgedeki 300 bin Kırım Türkünü, Türk nüfusunu bertaraf etmek için hayvan vagonlarına doldurup Orta Asya'ya, Urallara sürdü' dedi. KIRIM, TÜRKİYE'Yİ TEHDİT ETMEK İÇİN RUSLAŞTIRILDI Kırım'ın Rusya için Anadolu'yu, Boğazları, İstanbul'u tehdit etme noktasında bir atlama eşiği olduğunu ifade eden İnalcık, 'Kırım, Türkiye'yi tehdit etmek için bir merkezdir. Bugün Sivastopol'da, Ukrayna'ya bağlı olmasına rağmen, Rus hakimiyeti vardır. Bu neye yöneliktir? Türkiye'ye, Boğazlara ve İstanbul'a yönelik bir tehdittir' dedi.Halil İnalcık, Türkiye'nin bu durumu önlemek için Batı ülkeleri ile ve üyesi olduğu NATO gibi uluslararası kuruluşlarla işbirliğini devam ettirmesi gerektiğini belirtti. Rusların Kırım'da toplam nüfusun yaklaşık yüzde 60'ını teşkil ettiğine dikkati çeken İnalcık, şunları kaydetti:'Kırım, Türkiye'yi tehdit etmek için Ruslaştırılmıştır. Bu hakikati bilmemiz lazım. Sürgünden kaçıp gelen zavallı Kırım Türkleri nispeten çok daha az durumdadırlar. Bizim vatanımızı zorla elimizden alıp Türkiye'yi tehdit etmek için Kırım'ı Ruslaştırmıştır. Bu hakikati bilmemiz lazım. Putin bugün askerini Kırım'a getiriyor ve diyor ki 'Kırım Rus'tur, bizim tebaamızdır'. Bütün hikaye bundan ibarettir.' NEO-AVRASYACILIK TÜRKİYE İÇİN TEHLİKEDİR İnalcık, 'Neo-Avrasyacılık' diye tanımladığı Rusya'nın bugünkü amacına, Kırım'ı kendi kontrolü altına alarak ulaşmaya çalıştığına vurgu yaptı. 'Putin'in tekrar bir Çarlık imparatorluğu kurma teorisi var' diyen İnalcık, şunları söyledi: 'Rus politikasının bugünkü temeli, Avrasyacılık'tır. Bunu 'Neo-Avrasyacılık' diye daha yumuşak hale getirmiştir. Rusya, 'Polonya'dan, Orta Asya'ya kadar olan milletlerin bulunduğu bölge, kültür bakımından Ruslara bağlı idi asırlarca, bunu ihya etmek lazımdır' düşüncesindedir. Avrasyacılık anlayışı, biz kardeşiz, sizi Rusya olarak Avrupa'da ve Asya'da sizi koruyoruz, kültürümüzü yayıyoruz anlayışı Gorbaçov döneminde bitti. Kırgızistan, Türkmenistan, Ukrayna gibi milletler bağımsızlıklarına kavuştu. Putin'in bütün gayreti Avrasyacılık teorisiyle, Rusya hakimiyetini yine bu bölgelerde ihya etmektir. Rus boyunduruğu altında bu milletleri toplamaktır. Neo-Avrasyacılığın neticesi Türkiye için tehlikedir. Putin'in bugün Kırım'a ordularını gönderme sebebi Çarlık Rusya'sını ihya etmektir'. Star
Siyasal İslam Zor Günler Yaşayacak, Bedelini de Bütün Ülke Ödeyeceğiz
AYÇA ÖRER HABERLER pazarAydın Engin, 45 yıllık gazetecilik hayatının şimdiki durağında internet medyasında. 68’den bu yana gazetecilik yapan Engin, “Sıkı yönetim dönemleri dahil ilk kez her türlü hukuk dışı yöntemle medya kontrol ediliyor.” diyor.Türkiye’de medya ilişkilerinin yeniden sorgulanmaya başlandığı bir süreçten geçiyoruz. Bu dönemi 80’lerden, 90’lardan ayıran nedir?Resmen yapılan sansürden bakarsak, Türkiye daha iyi bir yere geldi diyebiliriz. 11 demokratikleşme paketi Avrupa Uyum Süreci’yle çıkarıldı. MHP’nin koalisyon ortağı olduğu dönemlerde bile demokratikleşme paketleri kabul edildi. İnsanlığın hukuk olarak kazandığı adımlara uyum sağlandı âdeta. 60’lı, 70’lı yıllardaki sansürle karşılaştırırsak ‘durum çok iyi’ demek mümkün. Paradoksal ama mümkün. 60’lı 70’li yıllarda yazacağımız her şeyi kuyumcu terazisinde tartmak zorunda kalırdık. Var olan ceza yasaları 311, 312, 441, 159’u ezbere sayışım, hep bunlarla savcıların karşısına çıkmamızdan. 1979’da yayınladığım bir yazıda Kürt halkı terimini kullandım diye yerel mahkemede 7 buçuk yıl hapse mahkûm oldum ve Yargıtay’da kesinleşti. Bu, işin resmi sansürle ilgili bölümü. Ancak bir siyasal iktidarın medya üzerinde bu kadar pervasız saldırısına, medyayı kontrol etmek için bu her türlü hukuk ve ahlak dışı yolu denemesine ilk kez şahit oluyoruz. Bu şiddette bir medyayı denetleme, aygıt olarak kullanma olgusuna geçmiş yıllardan bir örnek bulamıyorum. Sıkıyönetim dönemleri bile neredeyse buna dâhil. Günümüzde siyasal iktidarın böylesine yüklenmesinin altında başka bir gerçeğin yattığını da düşünüyorum, bayatlamış bir laftır ama medya dördüncü kuvvettir sözü. Bundan 20-30 yıl önce kitlelerle iletişim kuran siyasal partilerin araçları mitingler düzenlemekti. Bugün Erdoğan da Kılıçdaroğlu da modası geçmiş yöntemlerle mitinglere çıkıyor. Toplanan kalabalığa mı, televizyona mı sesleniyorlar belli değil. Televizyonlar yayınlamasa mitinglerden vazgeçerler bence.Bu, işin baskı tarafı. Medyanın içinde bulunduğu dönüşümün de bu yapıya bir katkısı olmadı mı?Evet, iletişim kanalları olmadık ölçüde zenginleşti. Gerçekleri saklamak çok zorlaştı. Bu da medyayı olduğundan çok daha önemli hale getirdi. Televizyonun hayatımıza girmesinden sonra ABD’de başkan seçimlerinin geleceğini belirleyen karşılıklı siyasi karşılaşmalar bizde de yaşanmaya başladı. Bu kadar yaygınlık yeni, kitlelerle bu kadar doğrudan ilişki kurmak yeni. Teknolojinin gelişmesiyle büyük sermaye medyada iktidar oldu. Televizyonda sadece çıplak frekansın milyar dolar ettiği bir dünyada bu teknik donanımlar ancak büyük sermayenin işi. Medya artık birinci ligde oynamak isteyenler için çok yüksek sermaye gerektiren bir dala dönüştü. Bunlar inşaat, enerji, finans sektöründe de sözü olan firmalar. Bu firmaların devamını sağlaması için iktidarla da yakın ilişki kurması gerekiyor.Bu da medyayı yok eden bir güç haline geldi...Hem de nasıl yok eden. Halkın haber alma hakkını gasp eden bir hal aldı. Bir meslek büyüğüm 2003’te ‘Medya artık gösteren değil, gösteririm ha diyen bir hal aldı.’ demişti. Medya halkın haber alma hakkını ete kemiğe büründüren bir mecra olmaktan çıktı, büyük sermayenin elinde bir silaha dönüştü. Ne alakası var diyeceğiniz birtakım insanlar ille bir medya kurmaya gayret ediyor. Yurtdışında medyayla organ ayrılır. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin organı Pravda’ydı. Pravda’da, Sibirya’da yaşanan bir hak ihlali haber olamazdı. Mısır’da bu El Ahram gazetesiydi. Son derece küçümseyici bir terimdir organa dönmek. Türkiye’de hızla organlaşmış bir medya söz konusu. İktidar değişse başkaları farklı mı yapar onu da bilmiyorum. Mutfakta bulaşık yıkayan kadın bile temiz olmayan bir enformasyonla karşı karşıya. İktidar bir yandan kendi organ medyasını yaratırken bir yandan da organlaşmamış medyaları sterilize etme yoluna gidiyor. Eğer X medya kuruluşu yüzlerce HES projesinden 50 tanesini devletten aldıysa, elbette penguen gösterir.Türkiye’de alternatif medya arayışı çoğaldı. İşsiz gazeteciler de bloglar üzerinden mecra oluşturmaya başladı. ‘Star gazeteci’ kavramı karşısında bir işsiz gazeteci nüfusu var...Sosyal medya neredeyse tek umut kapısı. Azla yetinmesini bilen insanlar için kuru kuru ekmek var. Organlaşmış medyalarda buna boyun eğmeyen gazetecilerin işsiz kaldığı bir sürece girdik. Medya prensleri diye adlandırabileceğimiz, hiçbirimizin göremeyeceği maaşlar alan bir sınıf türedi. Star gazeteci haline dönüşen insanlar bunlar. Burada çok somut bir şey söyleyebilirim, eğer siz bir medya prensi olarak dolar bazında maaş alıyor, çocuğunuzu çok pahalı okullarda okutuyor, dolarla kiralanmış fazla hoş bir evde oturuyorsanız, şoförünüz varsa artık o zaman kaybedecek şeyi çok olan bir insana dönersiniz. O zaman da mesleğinizi ve ruhunuzu satarsınız. Bunun sefil örneklerini bugünlerde yaşıyoruz. Medya tekrar eski haline dönmedi, daha kötü bir hale ulaştı. Beni bir panele çağırdılar, adı adınca söyleyeyim yılışık bir adam ‘Aydın bey sizi nasıl tanıtalım, araştırmacı gazeteci mi diyelim, gazeteci yazar mı diyelim?’ dedi. ‘Gazeteci deyin’ dedim, ‘estağfurullah’ yanıtı aldım. İnternet medyasının tek umut kapısı olduğu kanısındayım. Çünkü ne rotatife ihtiyaç var, ne uydu kiralamaya, ne canlı yayın araçlarına. Sadece insana yatırım yaparak ilerliyoruz. Hayat acımasızca işliyor, ne güzel. Kağıt gazetelerin tirajı artmıyor.Buna karşın entell ektüel merak da azalıyor mu?Elbette. Unutmayalım, bütün eroin satıcıların mazereti vardır. ‘Yalvarıyorlar ağabey’ der. Medya da yarattığı dünyada ‘çok istiyorlar ağabey’ mazeretiyle kadın eti ticaretinden, ahlak dışı, asparagas haberlere kadar bomboş bir içerik sunuyor. Buna karşılık Twitter, Facebook gibi anlık iletişim ağlarının da geliştiği bir zaman bu zaman. Gerçeklerin gizli kalması o kadar güç ki.Direnç noktaları artıyor...Evet, artıyor. Bu aynı zamanda kirlilik tehlikesini de gündeme getiriyor. İnternetin iki yüzü var. İyi gazetecilikle beslenmediği zaman kirliliğe de kapı açabildiğini düşünüyorum. Bilgi kirliliği, denetimsizlik yaşanması tehlikesi de var.Usta çırak ilişkisi gazetecilik için önemliydi. Medya anlayışının değişmesiyle bu deneyime sahip gazeteciler de azaldı. Bu eksik nasıl kapanır?Zor soru. Bilmiyorum. Üniversiteler bilim yuvası olarak işlevini yerine getirmiyor, ya işsiz ya cahil yetiştiren yerler haline geldi. Meslek örgütlerinin etkisizleştiği, gazetecilerin de meslek örgütlerine soğuk ve uzak durmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz. Gazetecilerin örgütsüzlüğü sürdüğü sürece bu sorunun cevabı yok.Bizi seçim atmosferinde nasıl bir medya bekliyor?Kötü. Karamsar bir tablo çizmek istemiyorum ama durum karanlık. Medyanın organlaşmasından söz ettim, organlaşmış bir medya hiçbir saygınlığı kalmayan bir mecradır. Normal bir haberci seçim gezisini saatler boyunca ekrandan aktarmaz. Böğüren bir takım adamları göstermek habercilik değil. 28 Şubat döneminde ulusalcılarla siyasal İslam arasında bir çatışma vardı. Ama günümüzde siyasal İslam hiç olmadığı kadar parçalanmış durumda. O kadar ki, ulusalcılar tribünde oturup çekirdek çitleyerek izler hale geldi. Milli Nizam Partisi’nin kurulmasıyla siyasal İslam 1967’den bu yana tırmanarak çıktı, hem de partileri sürekli kapatılmasına rağmen. 90’ların sonunda koalisyon ortağı, 2002’de bir yıl önce kurulmuş bir parti iktidar oldu. Önce yumuşak, sonra hızlı bir ivmeyle yukarı çıktı. Bir zoraki nikâh olduğunu seziyordum AKP hükümetinde ama bu noktaya geleceğini kimse tahmin etmiyordu. Bunu siyasal İslam’ın başarısızlığı olarak görüyorum. Zor günler yaşayacak siyasal İslam, bedelini de bütün ülke olarak ödeyeceğiz. Bu tür iktidar kaoslarının da nereye evrileceğinin hiçbir sigortası yoktur. Bazı gözü dönmüş ulusalcıların Hitler benzetmelerinden hazzetmiyorum ama şu göz ardı edilmemeli, Hitler’i iktidara taşıyan ülkede yaşanan kaostur. Yönetenlerin yönetemez hale geldiği ve yönetilmeye razı olmadığı süreçte eğer bir iktidar alternatifi yoksa, karanlık noktalar gelir. Böyle bir seçeneksizliğin içinde çalkalanmaktayız. O yüzden ‘yesinler birbirini’ diyenlerin çok aptalca davrandığı kanısındayım. Tribünde çekirdek çitleyerek izlemek bana saçma geliyor. Çok yoksul bir adam falcıya gitmiş, falcı bakmış, ‘ooo demiş sen büyük yoksulluk çekeceksin!’ Adam merakla sormuş, ‘sonra ne olacak?’ Falcı yanıtlamış: ‘Alışacaksın...’ Tek umudum alışmamamız.