Görüş Bildir
Hipnozla Sigarayı Bırakmak Mümkün mü?
Sigarayı bırakmak isteyenlerin en büyük sorunu 'bırakamamak'. Çoğu kişi, kesin kararlı görünse de bıraktıktan bir süre sora yeniden sigaraya başlayabiliyor. Hipnoterapi, sigarayı bırakmak bir çözüm olabilir.Neredeyse tüm sigara içenler, bu zevklerinin kanser ya da kalp rahatsızlıklarına yol açabileceğini bilir. Ancak yine de içmeye devam eder. Bu durumdan daha ziyade bilinçaltının psikolojide 'bilinçsiz' olarak adlandırılan bölümlerinin sorumlu olduğu düşünülüyor. Bilinçaltının insanı bu duruma sürükleyen 'bilinçsiz' bölümleri hipnozla açılabilir. 2006 yılından bu yana hipnoterapi sigarayı bırakmak için resmi tedavi yöntemlerinden biri olarak kabul görüyor.Sigaraya karşı hipnozla tedavi yani hipnoterapi bir yöntem olarak kullanılsa da hipnoz genel olarak çok iyi bir imaja sahip değil. Çoğu insan için hipnoz daha çok televizyonda ya da sahnede gördüğü bir şov gibi. İstemsiz bir biçimde kendisine söylenenleri yapan ve daha sonra hiçbirini hatırlamayan bir insan imajı var zihinlerde. Ancak Bonn’dan hipno-psikoterapi uzmanı Norbert Schick, hipnoterapinin şovlardaki hipnozla bir alakasının olmadığını söylüyor: “Hipnozda, insan o kadar derin bir trans halindedir ki, bilişsel düşünce kapatılır. İnsanlar bilinçli haldeyken yapmayacakları şeyleri yaparlar ve uyandırıldıklarında ne olduğunu bilmezler. Ancak sadece yetişkinlerin üçte birinden daha az bir oranı hipnoz edilebilir. Bu bir bilinç kaybı gibi.“Schick, 20 yıldır kaygı ya da bağımlılık sorunları olan hastaları hipnozla tedavi ediyor. Sigarayı bırakmak isteyen birinin çok derin bir şekilde hipnoz edilmesine gerek olmadığını kaydeden Schick, kişinin neler olduğu konusunda bilinçli olması gerektiğini ifade ediyor. Schick, “Hipnoterapide her zaman neler olduğunun farkındasınız. Bu herkesin muktedir olduğu doğal bir durum. Bir kitaba yoğun bir şekilde gömüldüyseniz bir hipnoz halindesinizdir. Ya da sinemada oturup bir film izlerken hissettiğiniz aşırı duygular ve düşüncelerinizle de hipnozdasınızdır. Trans halinde bu bilinçsiz bölüm ve duygu dünyası çok açıktır. Bu nedenle hipnoterapist çok iyi bir şekilde çalışabilir” diyor.Kölnlü avukat Jochen Gerhard, 40 yıl boyunca her gün en az bir paket sigara içmiş. 2 yıl önce sigarayı bir günde bırakması gerekmiş. Çünkü geçirdiği bypass operasyonu sonrası doktoru ona bir ültimatom vermiş: Ya sigara içmeyi bırakırsın ya da kalp krizinden ölürsün! Doktoru ona aynı zamanda bir hipnoterapi görmesi tavsiyesinde de bulunmuş. Gerhard, doktorun önerisine uymaya karar verip bir hipnoterapist bulmuş ancak başta kuşkuları varmış: “Hipnoterapist, kiliselerdeki şu vaizler gibiydi. Bağırıyor ve şu sözleri tekrar ediyordu: Artık sigara içmek istemiyorsun! Bırakabilirsin! Güçlüsün! Biz de aynı şekilde bağırarak karşılık veriyorduk: Evet, yapabiliriz! Güçlüyüz! Adamın deli olduğunu düşündüm. Biz de deliydik.”Müzik ve mum ışığıyla terapiHer yaştan hastaların bulunduğu gruptakilerden, simsiyah akciğerler ya da sarı renkli dişler gibi korkunç resimlere bakmaları istenmiş. Sonra dışarı çıkıp son bir sigara içmişler. Geri döndüklerinde hafif bir müzik dinleyip, meditasyon atmosferi yaratmak için bir de mum yakılmış. Gerhard, içinden hep bu yöntemin işe yarayıp yaramayacağını sorgulamış. Ancak yine de o gün seminerde sadece terapistin sesine konsantre olmaya çalışmış: “Terapist, daha önce söylediklerini tekrar edip durdu. Ancak bu kez daha yavaş ve duygulu bir şekilde. Sonra ışıklar yandı ve bitti. O zamandan beri sigara içmek istemiyorum. Özlemiyorum ama bunun nasıl olduğunu da açıklayamıyorum.”Jochen Gerhard ve eşi, geçen yıl Noel sırasında üç günü aşırı sigara içen akrabalarıyla geçirmiş. Eşi Sabine, yaşadıklarını “Daha önce sigarayı bırakmaya çalıştığında sinirli birine dönüşmüştü. Yanına yaklaşamazdınız. Şimdi normal, duygusal açıdan dengeli bir insan gibi davranıyor. Geçen Noel'i ailesiyle geçirdik. Hepsi aşırı sigara içer ve dumanı etrafa üflerler. Ancak Jochen tek bir sigara bile içmedi' şeklinde anlatıyor.Norbert Schick'in ise buna bir açıklaması var: Ona göre, hipnozla bilinçaltının bilinçsiz bölümü yeniden programlanıyor. Sigara hastaya artık daha az çekici geliyor. Özetle “eski küçük dost” zehirli bitkiler içeren bir sapa dönüşüyor.©Deutsche Welle Türkçe
Dünyanın En Büyük Dördüncü Gölü Olan Aral Tamamen Kurudu, Aferin Size İnsanlık!
Bir zamanlar dünyanın en büyük dördüncü gölü olan Aral Gölü tamamen kurumuş durumda. Bundan henüz 14 yıl önce, şu an yalnızca kum ve tuz olan yerde kocaman bir su birikintisi vardı. Bu devasa gölün 14 yıllık bir süre içerisinde kuruyup yok olması, bizlere geleceğimiz hakkında ciddi kaygılar yaşatıyor. İnsanlık kendisine hayat veren doğa ile birlikte yaşamayı ne zaman öğrenebilecek?
Baca Görünümlü Baz İstasyonlarına Tepki
Kayseri'de bazı GSM şirketleri, artan tepkilerin önüne geçmek için baca görünümlü baz istasyonları kurmaya başladı. Merkez Talas İlçesi Mevlana Mahallesi Muhtarı Ünal Dinçer, 'Baca görüntüsü vererek milleti kandırmak istiyorlar ama bu işin peşini bırakmayacağız' dedi. Dikkat çekmeden baz istasyonlarını binaların çatılarına yerleştirmek için harekete geçen GSM firmalarının tercih ettikleri yeni yol baca görünümlü istasyonlar olmaya başladı. Dışarıdan bakıldığınca baca görüntüsü verilen baz istasyonların sayısının her geçen gün arttığını dile getiren Mevlana Mahallesi Muhtarı Ünal Dinçer, 'Vatandaşlarımız bu durumdan şikayetçi. Geçtiğimiz gün de baca görünümlü baz istasyonu kurulduğunda, şirket yetkilileri ile mahallelilerimiz arasında tartışma çıktı. Baca görüntüsü vererek milleti kandırmak istiyorlar ama bu işin peşini bırakmayacağız. Biz mahallemizin ortasında baz istasyonu istemiyoruz. Halk sağlığı tehlikede. Kurulan istasyon okula da 50 metre mesafede. Bu kadar kolay kurulmamalı bu istasyonlar. Başta Kaymakamlık olmak üzere yetkili birimlere şikâyetlerimizi yaptık. Kanser vakalarının artmasından endişe ediyoruz' dedi.Cafer Zengin, DHA
İnsan Ömrü 6 Yıl Uzadı
ABD’de yapılan bir araştırmaya göre dünya genelinde insan ömrü 1990'da 65,5 iken 2013'te 71,5 oldu. Kadınların ömrüyse erkeklere göre daha çok uzadı.Sonuçları İngiliz 'The Lancet' dergisinde yayımlanan ve 188 ülkeyi kapsayan araştırmaya göre insan ömrü 1990-2003 yılları arasında ortalama altı yıl uzadı. Erkeklerin ömrü bu süre zarfında ortalama 5,8 yıl artarken, kadınların ömrü 6,6 yıl uzadı.Gelişmekte olan Nepal, Ruanda, Etiyopya, Nijer ve İran gibi ülkelerde ortalama yaşam süresinin 12 yıldan fazla uzadığı ancak AIDS nedeniyle Güney Afrika, Botswana ve Namibya'da ömrün 5 yıl kısaldığı belirtildi.Bilim adamları, yoksul ülkelerde yeni doğan ölümlerinin azalması, çocuklarda ishal ve solunum yolları hastalıklarının gerilemesiyle ortalama ömrün uzadığını açıkladı. Gelişmiş ülkelerde ise sebep bazı kanser türleri ve kalp-damar hastalıklarından ölümlerin azalması.'Siroz, diyabet ve böbrek yetmezliğinde gelişme yok'Araştırmanın yöneticilerinden Washington Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Christopher Murray, birçok hastalık ve yaralanma konusunda büyük gelişmeler kaydedildiğini ancak çok daha iyisinin yapılması gerektiğini söyledi.Murray ishal, kızamık, verem, AIDS, sıtma gibi hastalıklarla ortak mücadele ve bunların önlenmesine daha fazla para harcanması sayesinde yaşam süresinin uzadığını belirtti. Uyuşturucuya bağlı hastalıklar, siroz, diyabet ve böbrek yetmezliği konusunda ise çabaların yetersiz kaldığını ifade etti.Türkiye'de kalp en büyük riskAraştırmaya göre, Türkiye'de 2013’teki başlıca ölüm nedeni kalp-damar hastalıkları oldu. İkinci sırada ise felç ve akciğer kanseri yer aldı. Ölüme sebebiyet veren dördüncü nedeni ise doğuştan gelen hastalıklar (konjenital) oluşturdu.Kronik bronşit, trafik kazaları, yenidoğan ölümleri, diyabet, alt solunum yolu enfeksiyonları ve mide kanseri Türkiye'deki diğer ölüm nedenleri arasında yer aldı.AA
Şimdi de Zehirli Tişört Alarmı
Antalya’da tişört ithal eden bir firmanın ürünlerinde, kansere neden olduğu belirtilen ‘aromatik amin’ maddesi tespit edildi.TÜRKİYE zehirli ayakkabıların şokunu henüz atlatamamışken, bu defa da zehirli tişört skandalı patlak verdi. Antalya’da motosiklet tutkunları için ‘Harley Davidson’ baskılı tişört ithal eden bir firmanın ürünlerinde kanserojen ‘aromatik amin’ maddesine rastlandı. Çin menşeli tişörtlerin Belçika’daki depodan 22 Ekim 2014 tarihinde satın alındığı ve Halkalı Gümrük Müdürlüğü üzerinden firmanın Antalya’daki mağazasına gönderildiği belirlendi. Ancak Gümrük Müdürlüğü’nde alınan numunelerde yapılan ‘azo boyar’ testi ‘olumsuz’ çıktı ve kanserojen madde bulundu. Durum sağlık Bakanlığı’na iletildi.‘SADECE 10 ÜRÜNDE’ SAVUNMASIHabertürk’ün ulaştığı ithalatçı firma Ant Motor’un yetkilileri ise, olayı doğruladı, ancak ‘aromatik amin’ maddesi tespit edilen ürünlerin piyasaya sürülmediğini savundu. Kanserojen maddenin sadece 10 adet üründe ortaya çıktığını belirten firma yetkilileri, “Tişört, ceket, gömlek gibi 218 parça ürün ithal edildi. Testlerde sadece 10 adet tişörtte bu madde bulundu. Tişörtlerin 2’si gümrükte imha edildi, 8 parça da gümrük gözetiminde tutuluyor. Kanserojen maddeli ürünlerin satılması veya geriye toplatılması gibi bir durum söz konusu değil. Firmamızı zor durumda bırakmak için sanki tüm ürünler böyleymiş gibi gösterilmeye çalışılıyor” dedi.!‘UZUN DÖNEM MARUZ KALINMAMALI’TÜRK Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Başkanı Prof. Dr. Şuayib Yalçın: “Bu tür kanserojen maddelere uzun dönem maruz kalmak riskli. Ancak ardı ardına yasaklı madde içeren ürünlerin ortaya çıkması, bunların yaygın kullanıldığını gösteriyor. Devlet denetimleri çok sıkı tutmalı.”HABERTÜRK
2014’te Yaşanan En Önemli 10 Sağlık Olayı
2014 yılında sağlıkta birçok dönüm noktası yaşandı. Sosyal medyada farkındalık kampanyaları düzenlendi, daha uzun yaşamın kapıları aralandı, tüm diyetleri unutturan yeni diyet çeşitleri ve hayatımızı kolaylaştıracak yepyeni buluşlar ortaya çıktı. 2014 yılı sağlık açısından oldukça hareketli ve umut verici bir yıl oldu. İşte 2014'te sağlıkta yaşanan en önemli 10 olay:
Reklam
IMDB'ye Göre 2014 Yılının En İyi 10 Filmi
16 yaşındaki Hazel üç yıldır tiroid kanseriyle boğuşmaktadır ve kanser akciğerlerine de sıçradığı için yanında bir oksijen tüpüyle gezmektedir. Kanserli hastalar için oluşturulan destek grubunun bir terapi seansı esnasında Augustus isimli bir gençle tanışır. Augustus da beyin tümörüyle savaşmış ve bu yolda bir bacağını kaybetmiştir. İkili birlikte zaman geçirdikçe birbirlerine aşık olurlar. Akciğer tedavisi için hastaneye yatırılan Hazel'ın yanından bir an dahi ayrılmayan Augustus, sevgilisinin çok istediği bir hayali gerçekleştirmek için onunla birlikte yola çıkar. Planlarına göre Amsterdam'a gidecek ve Hazel'ın en sevdiği yazar olan Peter Van Houten'i bulmaya çalışacaklardır...Josh Boone’un yönetmenliğini üstlendiği film, John Green’in romanından Scott Neustadter ve Michael H. Weber tarafından uyarlandı. Filmin başrollerindeyse Shailene Woodley, Ansel Elgort ve Willem Dafoe yer alıyor.
Çağımızın Hastalığı Kanser Hakkında Bilmemiz Gerekenler
Kanser, hücrelerde DNA'nın hasarı sonucu hücrelerin kontrolsüz veya anormal bir şekilde büyümesi ve çoğalmasıdır. Günde vücudumuzda (DNA'da) yaklaşık 10.000 mutasyon olmasına rağmen immün sistemimiz her milisaniye vücudumuzu tarar ve kanserli hücreleri yok eder fakat immün sisteminin çeşitli sebeplerden dolayı bozulması sonucu mutasyonlu hücreler ölmeyip, bölünmeye başlarlar
Reklam
Vejeteryanlar İçin 9 Önemli Protein Kaynağı
Vejeteryanlar ve veganlar hayatları boyunca 'Peki proteini nasıl alıyorsun?' sorusuyla karşılaşırlar.  Buyrun cevapları;(Yumurta ve süt ürünleri dışında, veganların da yiyebileceği besinler)
O Hastalık Kalbi Vurursa Öldürüyor
Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Endokrinoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kürşad Ünlühızarcı, diyabetin, organları sinsi sinsi çürüten bir hastalık olduğunu söyledi.Ünlühızarcı, pankreasın yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insülini etkili şekilde kullanılamaması durumunda gelişen diyabetin ömür boyu süren bir hastalık olduğunu ifade etti. Diyabetin tip 1 ve tip 2 olarak ayrıldığını belirten Ünlühızarcı, halk arasında 'kan şekeri yüksekliği' olarak bilinen tip 2'nin çocuklar da dahil olmak üzere toplumun yüzde 15'ini etkilediğini söyledi.Türkiye'de her 100 kişiden 10'unun diyabet hastası, 5'inin ise diyabete yatkın olduğunu dile getiren Ünlühızarcı, şunları kaydetti:'Obezite arttıkça diyabet görülme sıklığı da artıyor çünkü diyabetin en önemli nedenleri arasında aşırı kilo geliyor. Diyabet, organları sinsi sinsi çürüten bir hastalıktır. Hastalarımız, 'şekerim 200-300 ama ben iyim' gibi yanlış bir düşünce içerisine giriyor. O an kendini belki iyi hissediyor olabilir ancak kalp, böbrek, göz başta olmak üzere tüm organların zamanla hasar gördüğünün farkına varamıyor. Bugün hastanelerin kroner bakım ünitelerinde 10 hastanın 5'inde diyabet vardır. Dolayısıyla diyabet aslında şeker yüksekliğinin ötesinde bu yüksekliğin neden olduğu hasarlarla insan hayatını etkiliyor.''DİYABET KALBİ ETKİLEDİĞİ ZAMAN ÖLDÜRÜYOR'Diyabet hastalarının, organların içten içe zarar gördüğünü anlayamadığını, bunu anlatabilmek için de her yıl 14 Kasım'da Dünya Diyabet Günü etkinliklerinin düzenlendiğini ifade eden Ünlühızarcı, 'Diyabet, kalbi etkilediği zaman öldürüyor, böbreği etkilemesi durumunda diyalize mahkum bırakıyor, gözü etkilemesi durumunda ise kör ediyor. Diyabet nedeniyle birçok kişinin ayağı kesilebiliyor. Trafik kazaları bir kenara bırakırsak sakat kalmaların en önemli nedenleri arasında diyabet geliyor. Bu kadar önemli sonuçları olan hastalığın insanlar tarafından daha fazla önemsenmesi gerektiğini düşünüyoruz. 'Bana birşey olmaz' düşüncesiyle hareket edilmemesi gerekiyor' şeklinde konuştu.ERKEN TEŞHİS ÖNEMLİHer hastalıkta olduğu gibi diyabette de erken teşhis ve tedavinin önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Ünlühızarcı, özellikle şişman hastaların erken dönemde iyi bir tedaviyle kilo vermesi durumunda diyabetin ilerlemesinin ve dolayısıyla diğer organların zarar görmesinin önüne geçilebileceğini söyledi. Ünlühızarcı, nadir görülen bazı hastalıkların da diyabete neden olduğunu ifade ederek, erken teşhis sayesinde bu hastalığın ve diyabetin de önüne geçilmiş olunacağını vurguladı.Her yıl düzenlenen Dünya Diyabet Günü etkinlikleriyle erken teşhisin de önemine dikkat çekildiğini dile getiren Ünlühızarcı, amaçlarının insanlar diyabete yakalanmadan çözüm üretebilmek olduğunu belirtti.TİP 2 ÇOCUKLARDA DA GÖRÜLÜYORÜnlühızarcı, çocuklarda genellikle insülin üreten hücrelerin tahrip olması sonucu ortaya çıkan tip 1'in görüldüğünü söyledi.Yetişkinlerde görülen tip 2'nin de son yıllarda çocuklarda yoğun şekilde görülebildiğini aktaran Ünlühızarcı, 'Bunun en önemli nedeni, fast food tarzı beslenme ve hareketsiz yaşamın neden olduğu obezite. Günümüzde birçok evde hem yemek odalarında hem de oturma salonlarında televizyon var. İnsanlar yemek yerken bile televizyondan vazgeçemiyor. Özellikle çocuklar televizyon başında neyi ne kadar yediğinin farkına varamadığı için kilo alma problemi yaşıyor. Bu da ilerleyen zamanlarda diyabet hastalığı olarak kendini gösteriyor' diye konuştu.Prof. Dr. Kürşad Ünlühızarcı, diyabetten uzak kalmak için mutlaka yürümek ve spor yapmak gerektiğini belirterek, hareketli yaşamın diyabetle mücadelenin yüzde 70'ini oluşturduğunu vurguladı.
TBMM'de Bütçe Görüşmelerinde Neler Yaşandı?
etiket
TBMM'deki bütçe konuşması sırasında CHP'yi darbecilikle suçlayan Başbakan Davutoğlu'na muhalefet sıralarından sert tepkiler yükseldi. Konuşmasına ara vermek zorunda kalan Davutoğlu, 'Mısır'daki darbecilerle el sıkıştığınız için bu sözü söyledim' diye açıklama yaptı.Başbakan Ahmet Davutoğlu, TBMM'deki bütçe görüşmeleri sırasında muhalefetin eleştirilerine cevap vermek için kürsüye çıktı. Davutoğlu konuşması sırasında CHP'ye yönelik 'darbeci' sözleri Genel Kurul'da gerilimi artırdı.Davutoğlu Mısır'daki darbeden bahsettiği sırada sarf ettiği, 'Darbecilerle problemimiz var. Sizlerle olduğu gibi. Sizler de darbecisiniz' sözleri CHP sıralarında büyük tepki yarattı. CHP'liler sıra kapaklarına vurup protesto Davutoğlu'nu protesto ederken bazı muhalefet milletvekilleri de ayağa kalkarak sert sözlerle tepki gösterdi. Bazı AK Partililer de ayağa kalkarak alkışladı.Oturumu yöneten TBMM Başkanı Cemil Çiçek konuşmasına 5 dakika kadar ara vermek zorunda kalan Davutoğlu'dan CHP'lilerin talebi üzerine sözlerine açıklık getirmesini istedi.Davutoğlu, 'Darbe yapılan Mısır’a heyet gönderdiğini için size darbeci dedim. Gidip darbecilerin elini sıktığınız için darbeci dedim' diyerek açıklama yaptı.
Reklam
2014'e Damga Vurmuş, Mutlaka İzlemeniz Gereken En İyi 18 Film
Chefhttp://www.imdb.com/title/tt2883512/Carl Casper şık bir restoranda çalışan bir baş aşçıdır. Kendi mutfağına ait yemekleri nefistir ama lokantanın menüsüne bağımlı çalıştıkça yaratıcılığı ve ona bağlı olarak da yemeklerinin lezzeti düşüşe geçer. Üstelik önemli bir gurmenin yemekleri hakkında yaptığı olumsuz eleştiriler Carl için bardağı taşıran son damla olur.
Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 94 İşçi İşten Atıldı
Maltepe Üniversite Hastanesi’nde Dev Sağlık-İş’e üye olan 94 işçi işten atıldı. İşten atmalarla ilgili herhangi bir açıklama yapılmazken, hastane bahçesinde değerlendirme yapan işçiler direnişe başlama kararı aldı.Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 94 işçi sendikaya üye oldukları ve sendikal faaliyetlerde bulundukları için işten atıldı.Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çalışan 94 işçi sendikaya üye oldukları ve sendikal faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle işten atıldı. Kendilerine işten atıldıkları yönünde haber verilmeyen işçiler sabah işe geldiklerinde kovulduklarını öğrendi. Geçtiğimiz hafta ilk olarak 4 çalışanı işten çıkaran hastane yönetimi bu sabah 94 çalışanın işine son verdi.SABAH ŞOK YAŞADILARMaltepe Üniversite Tıp Fakültesi Hastanesi’nde temizlik kadrosunda çalışan 94 işçi işten çıkartıldı. Bugün (6 Aralık) sabah saatlerinde gece vardiyasından çıkan ve gündüz vardiyasına gelen işçiler hastane yönetimi tarafından çağrılarak işten çıkartıldıkları bildirildi.Yaklaşık iki aydır hastanede süren örgütlenme çalışmalarına yönelik yönetimin engelleme faaliyetlerine işten atmalara eklenirken, daha önce de sendika üyelerine önerilen türlü tekliflere türlü rüşvetlere rağmen örgütlenme çalışmaları hız kesmeden devam ediyordu.‘BİZ ATTIK, TAŞERON İSTERSE ÇALIŞIRSINIZ’Üniversite hastanesi yönetimi temizlik işlerini taşeron firmaya devredeceklerini ve bundan sonra işçilerin isterlerse veya taşeron firma kabul ederse hastanede çalışabilecekleri, bundan sonra ki iş akitlerinin ise hastaneyi bağlamadığı söylendi.İşten atmaların ardından işçiler iş başı yaptırılmazken, hastane önünde ki bekleyişi sürüyor. Hastane önünde Dev Sağlık-İş sendikası Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve yönetim kurulu üyeleri de bulunuyor.Sendika üyesi işçiler işten atmaların hukuksuz olduğunu belirtirken, “Ne taşeron firmaları kabul edeceğiz nede işten çıkarmalara boyun eğmeyeceğiz” diyerek hastane önünden ayrılmayacaklarını ifade etti. İşten atılan işçiler arasında 15-20 yıldır hastanede çalışan işçilerin olduğu belirtilirken, kanser tedavisi gören bir işçinin de olduğu bildirildi.ÇERKEZOĞLU: HAKSIZLIĞA BOYUN EĞMEYECEĞİZSağlık işçilerinin taşeron koşullarında çalışmayı kabul etmediklerini ifade eden Dev Sağlık-İş sendikası Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ise, “Daha önce 4 arkadaşımız işten çıkarıldı. Bu sabah da 94 arkadaşımız işten çıkarıldığını öğreniyor. Bu arkadaşlarımız arasında yeni ameliyat olmuş raporlu bulunanlar var, birçok insan şuan mağdur durumdadır. Haksızlığı boyun eğmeyerek çalışanların işlerine geri dönmesi için hastane önündeki bekleyişimizi sürdüreceğiz” dedi.Kısa bir süre önce hastanede örgütlenme çalışması yürüten Dev Sağlık-İş sendikasının 4 üyesi sendikal faaliyet yürüttükleri için işten çıkartılmıştı. İki gün önce (4 Aralık) örgütlenme çalışmaları yürüten 4 isçinin isten atılması ve üniversite yönetiminin sendikal örgütlenmeyi engellemesine yönelik olarak hastane çalışanları vardiyalarına toplu giriş ve toplu çıkışlarla bir uyarı eylemi gerçekleştirdi.Evrensel
Baba Bingöl'den Oğlunun Sözlerine Tepki
Yavuz Bingöl, Ahmet Hakan'a verdiği röportajda 'Tayyip Bey'in annesine küfredildi, o da Berkin'in annesini yuhalattı. Bu çok insani' deyince çok tepki çekti. Tepki gösterenlerden biri de Yavuz Bingöl'ün babası Yılmaz Bingöl. Baba Bingöl, ''Keşke ben de Alzheimer olsaydım da bunları görmeseydim'' diyor.İzmir'de yaşayan Yılmaz Bingöl, 'Oğlum adına Berkin'in ailesinden özür dilerim' diyerek başladı söze... Sonra da oğluna tepkisini dile getirdi...Yavuz düşünmeden konuşuyorÜç-dört gündür uyuyamıyoruz. Yavuz'un toplumda büyük antipati uyandıran, gerçek Atatürkçüleri, devrimcileri ve biz Alevi kitlesini üzen bu davranışlarını tasvip etmiyoruz. Yavuz'u benden daha iyi tanıyan olmaz. Büyük oğlum Yavuz düşünmeden konuşuyor. Ancak eleştirilerin linç edilme haline dönüşmesi de beni üzer.Yavruma yazık, psikolojisi bozukYıllardır gelip gitmiyor. Geçinemiyoruz. Ama evladımdır. Yavruma yazık, psikolojisi bozuk. Yavuz toplumun sanatçısıydı. Artık kasetleri kırılıyor. 30 yıllık emeğini 3 günde heba etti. İnsanın en büyük düşmanı kendisi.Yavrum gaf yapıyor(Yavuz Bingöl'ün 'Babam, Alevi olduğumuz anlaşılmasın diye benim ismimi Yavuz, kardeşimin ismini de Oğuz koydu demesi) Bu bir yalandır. Zavallı yavrum gaf yapıyor. Ben harp okulundan ayrılıp, öğretmen okulunun yatılı kısmındaydım ve Yavuz'un doğduğu gece orada bulunamadım. Ağabey İstanbul'daydı. Kamil ismini düşünüyorlar. Doğumu yaptıran doktorun ismi Yavuz'muş. 'Babası Yılmaz ile uyumlu olur' diye bu adı önermiş. Biz geçmişteki olaylara takıntılı insanlar değiliz.Atadan, dededen CHP'liyizBiz atadan, dededen CHP'liyiz. Kılıçdaroğlu'nun adaylığında Yavuz onun için geceli gündüzlü çalıştı. Belki siyasette kendine bir yer edinmeyi istemiş olabilir. Ama bu konuda onun adına konuşmayayım.Yavuz İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de, ücretsiz veya düşük ücretler karşılığında CHP'li belediyelerin yanında olmuştur. Şimdi nasıl böyle oldu, anlamıyorum. Yavuz şaşkın. Tezcanlı olmasına, düşünmeden hareket eden yapısına bağlıyorum. Yavuz özünde iyi bir insandır.Keşke ben de Alzheimer olsaydımAnnesi rahatsız (Alzheimer) olduğu için gıyabında konuşmayı doğru bulmuyorum. Keşke ben de Alzheimer olsaydım da bunları görmeseydim.Kardeşi de Yavuz'dan şikayetçiDiğer oğlum Oğuz Almanya'da yaşıyor. Geçen ekimde onun evinde misafir oldum. Oğuz da Yavuz'dan çok şikayetçi. Zannedildi ki biz Yavuz'dan para istiyoruz, o da bize bakmıyor. Hayır. Para gönderse ben kabul etmem. Benim için 'kumar oynuyor' denilmiş. Ben kumar bilmem. Kahvehaneye bile gitmem. Üç-dört yıldır Yavuz ile görüşmüyorduk. Kanser olmama rağmen... Geçen mart ayında Yavuz bana telefon etti. 'Baba yanımda kız arkadaşım var. Sizinle tanışmak istiyor' dedi. 'Kapımız açık' dedim. Geldiler, bir akşam bende kaldıar. Yavuz'un bana maddi yardımı üçer, beşer bin lira olmak üzere toplamda 30 bin lirayı geçmez. Benim askerliğinden itibaren ona harcamalarım, verdiğini karşılar.Yavuz'un dik durmasını isterdimBen bu iktidarın anti demokratik uygulamaları karşısında Yavuz'un dik durmasını isterdim. Solcu olup da sağın nimetlerinden faydalanmak için sağa geçen, yalakalık yapan, mevki makam kapan, milyarları kazanan insanların yolunda yer almamalıdır.'''' Yavuz'un adına özür dilerim''Sözcü Gazetesi'ne konuşan Yılmaz Bingöl, Berkin Elvan'ın ailesinden özür dilediğini belirterek, ''Berkin Elvan, İsmail Korkmaz ve diğerleri... Hepsi evladım. Berkin ve annesine yapılan muameleye karşı dururum. Yavuz'un adına onlardan yüz defa özür diliyorum. Yavuz'un villaları vs. var. Gözü daha başka yerlerde... Yükselmek istiyor. Belki de yönünü siyasette makam mevki edinme rotasına yöneltmiş olabilir. Geçen yaz telefonda Yavuz'a 'Oğlum, Gezi'de insanlara zulmeden, gençleri öldüren, kör eden bir anlayışla nasıl yan yana olursun? Onların yanına nasıl gidersin? Onlarla nasıl türkü söylersin' diye sordum. Bana 'Peki baba ben milletvekili olursam ne yapacaksın? Evlatlıktan ret mi edeceksin' ifadelerini kullandı.CNN Türk
Reklam
Gerçek Boyutlu Oyuncak Bebeklerde Yaşam Sevinci ve Mutluluk Bulan İnsanlar
Fotoğrafçı Benita Marcussen, gerçek boyutlu oyuncak bebeklerde aradığı teselliyi bularak hayata tutunan insanların fotoğraflarından oluşan yeni bir çalışma hazırladı. Bu çalışmanın ana amacı, insanlar ve oyuncak bebekler arasındaki sevgiyi ve bağlılığı ortaya koymaktı. Yetenekli fotoğrafçıya göre başarıya ulaşıldı ve birbirinden ilginç fotoğraflarla insan-oyuncak bebek ilişkisi gözler önüne serildi. İşte o fotoğraflar;
Reklam
Reçeteyle SGK'nın Kanını Emmişler!
Emniyet güçleri, Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde kan kanseri hastalar adına sahte reçete düzenleyerek ilaç bedelini Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) alan şebekeyi ortaya çıkardı.Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde kan kanseri tedavisi gören hastalar adına sahte reçete düzenleyerek ilaç bedelini Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan(SGK) alan şebeke çökertildi. Eczane sahipleri, çalışanları ve hastane sekreterinin de arasında bulunduğu şüpheliler hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan dava açıldı.Gaziantep’de yaşayan ve kanser tedavisi gören Halil Orhan Zor, herhangi bir sağlık kuruluşuna müraacat etmediği halde kendi adına düzenlenen reçete ile eczaneden ilaç alındığını öğrendi. Zor, bilgisi dışında alınan ilacın SGK’ya fatura edilmesiyle uğradığı mağduriyetin giderilmesi için Gaziantep polisinden yardım istedi. Yapılan müracaat üzerine harekete geçen Emniyet güçleri, soruşturma sonucunda, üniversite hastanesinin Hematoloji Bölümü’nde yuvalanan bir şebekeyi ortaya çıkardı.Bilgileri sekreter verdiYapılan incelemede, bölümün sekreteri Pınar Demirpençe’nin bölümde kan kanseri tedavisi gören hastaların kimlik bilgilerini ve sağlık kurulu raporunu hastaneye ait bilgisayar ortamından temin ederek eczane sahipleri ve çalışanlarına ilettiği, hastalar adına düzenlenen sahte ilaç reçeteleriyle de SGK üzerinden fiyatı 5 bin liradan fazla olan ilaçların ödemesinin alındığı belirlendi. Şüphelilerin hastalar adına değişik tarihlerde 30 reçete düzenlediği ve bu yolla çok sayıda ilacın parasını SGK’dan aldıkları ortaya çıktı. Yapılan soruşturmanın ardından 4’ü eczane sahibi 5’i kalfa 10 kişi yakalanırken, şüphelilerin “nitelikli dolandırıcılık” ve “resmi evrakta sahtecilik” suçlarından yargılanmasına başlandı.‘İmza bana ait değil’Mahkemede müşteki olarak ifade veren, Gaziantep Üniversitesi Hematoloji Ana Bilim Dalı öretim üyesi Doç. Dr. Vahap Okan, yaşananları emniyete çağrıldığında öğrendiğini belirterek, “Kaşelerin kullanıldığını ve kaşe bilgilerinin bize ait olduğunu ancak reçetelerdeki imza ve yazıların bize ait olmadığını tespit ettik” şeklinde konuştu. Eşi kanser tedavisi gören Cafer Kılavuzoğlu ise, ayda bir ilaç aldığını, ilaçları kendisinin alıp reçeteleri kendisinin imzaladığını söyleyerek, kendisine gösterilen 4 adet reçetenin arkasındaki imzaların da kendisine ait olmadığını belirtti.Üniversite hastanesinde Hematoloji Bölümünde öğretim üyesi olan müşteki Doç.Dr. Mustafa Pehlivan ise, duruşmada verdiği ifadede şunları söyledi; “SGK ve emniyette bize reçeteleri gösterdiler, gösterilen reçetelerin sahte olup olmadığını ilk bakışta anlamak mümkün değildir. Reçetelerdeki kaşeler bana ait ama yazı ve imzanın bana ait olmadığını farkettim. İsmimin kullanılması sebebiyle şikayetçiyim.”Kriminal laboratuvarı aydınlattıSoruşturma kapsamında ilaç reçeteleri üzerinde, Adana Polis Kriminal Laboratuvarı Müdürlüğü’nde yapılan kriminal inceleme sonucu düzenlenen uzmanlık raporunda, reçetelerin ön yüzünde bulunan yazılar ile reçeteyi düzenleyen doktora ait yazıların reçetede kaşesi bulunan doktora değil, şüphelilere ait olduğu tespit edildi.Gaziantep 1 Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davada bir sonraki duruşma 10 Şubat 2015’te görülecek.KENAN TUNÇ | Milliyet
Kanser Hastası Çocuklara Tacizde Bulunan Doktora 22 Yıl Hapis
İngiltere'de, kanser hastası çocuklara tacizde bulunduğu tespit edilen bir doktor 22 yıl hapis cezasına çarptırıldı.41 yaşındaki Myles Bradbury, Cambridge'deki Addenbrooke Hastanesi'nde 2009-2013 yılları arasında 18 çocuğa tacizde bulunduğunu kabul etmişti.Myles Bradbury'nin kabul ettiği suçlamalar arasında bir çocukla cinsel ilişkiye girmek, altı çocuğa cinsel saldırıda bulunmak ve 16 binden fazla 'uygunsuz' fotoğrafı izinsiz çekip saklamak da var.Yargıç Bradbury'e, işlediği suçlarla 'güveni fazlasıyla kötüye kullandığını' söyledi.Lösemi uzmanı doktor Aralık ayında gözaltına alınmıştı.BBC Türkçe
'Meyve Suyu İçmeyin'
'Süpermarket tipi beslenme bağırsaklardaki yararlı bakterileri azaltıyor, doğal beslenmeye önem verilmeli'Türk Gastroenteroloji Derneği(TGD) tarafından düzenlenen Uluslararası katılımlı 31. Ulusal Gastroenteroloji Kongresi, Antalya Belek’te gerçekleştirildi. Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan Kongre Başkanı Prof. Dr. Hakan Şentürk, süpermarket tipi beslenmenin bağırsaklardaki bakterileri azalttığına dikkat çekerek, doğal beslenmeye önem verilmesini istedi ve ' meyve suyu içmeyin, meyve yiyin' önerisinde bulundu.'Kafa karıştıran diyetlerden uzak durulması gerek'Cumhuriyet'te yer alan habere göre, Prof. Dr. Şentürk, sık sık gündeme gelen ve kafa karıştıran diyetlerden uzak durulması önerisinde bulunarak, son zamanlarda sıkça gündeme gelen diyetlerin spekülatif olduğunu belirtti. Prof. Dr. Şentürk, 'Onu yemeyin, bunu yiyin. Bunların sonu gelmez. Acıkınca yiyorsanız, karnınız doyduğu zaman sofradan kalkıyorsanız ve hep hareket halindeyseniz sorun yok ama bunları yapmıyorsanız Karatay ya da başka diyet önerilerinin eline düşeceksiniz” diye konuştu.'Çok lezzetli gıdadan uzak durun'Kilo alımında en büyük etkenin hareketsiz yaşam olduğunu kaydeden Prof. Dr. Şentürk, 'Organizmanın şişmanlığa karşı koruyucu bir önlemi yok. Elini uzattığınız her yerde kalorili gıda bulacağınız yer var. Acıkınca yemiyoruz. Masaya oturduğumuz zamana iyi yiyoruz. Beslenme ile  ilgili sorunu kilolu insanlar yapıyor. Beslenme ilgili çok çeşitli reçeteler, çok spekülatif reçetelerdir. Ekmek yemeyin, zeytinyağı yiyin, tereyağı yemeyin türü benzer spekülasyonların sonunun gelmesi mümkün değil. Günümüzde tereyağı yemek doğru değil. Çünkü günümüzde çok oturuyoruz. Yani aslında bir eski deyim var. ‘Kendinizin doktoru olun.’ Eğer acıkınca yemek yiyorsanız sıkıntı yok, fakat gözünüz doyuncaya kadar yiyorsanız sıkıntı vardır.  İnsanı algılama organları kendisini yanıltabiliyor. Doğal bir sebze ve meyve için bunu söyleyemeyiz tabi ama onun haricinde aldığınız gıda çok lezzetliyse zararlı demektir. Aldığınız gıdanın şekeri, tuzu az derseniz o sağlıklıdır. Çok lezzetli gıdadan uzak durun' şeklinde konuştu.'Ya doğal yiyeceğiz, ya hacmi küçülteceğiz'Gıdalara konulan katkı maddeleriyle ilgili de önemli bir açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Şentürk, 'Ben meyve suyu içmem, meyve yerim örneğin. Herkese her şeyin doğalını öneririm, ancak günümüz beslenme sisteminde doğal gıda alabilmek pek mümkün değil. Aldığımız birçok gıdada katkı maddesi var maalesef. Bunlardan kaçamayacağımıza göre hacmini azaltacağız. Çok fazla tüketmeyeceğiz. Örneğin her gün yarım kilo yemek zorunda değiliz. Her şeyi ölçüsüyle tükettiğiniz sürece içinde kanserojen madde bile olsa size çok fazla zararı olmaz' dedi.'Vücudumuzda kilolarca bakteri var'TGD İkinci Başkanı ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Hakan Şentürk, dünyada toplumsal refah arttıkça gastrointestinal sistem hastalıkların (reflü, irritabl barsak hastalığı) da arttığını, yeme alışkanlıklarının değişmesi, artan stres, kanserojenlerle temasın çoğalmasının irritabl barsak hastalığı gibi fonksiyonel, pankreas, kolon tümörü gibi organik hastalıkların görülme sıklığını arttırdığını söyledi. Prof.Dr. Şentürk, Türkiye'de, dünyada uygulanan tüm minimal endoskopik tedavilerin uygulanabilir hale geldiğini de vurguladı.Barsaklarda kilolarca bakteri bulunduğunu ifade eden Prof.Dr. Şentürk, 'Bunların sayıları ve çeşitliliği vücudumuzdaki hücrelerden kat kat fazla. Artık insan kendi hücreleri ve bağırsaklarında bulunan bakterilerle birlikte bir süper organizma olarak kabul ediliyor ve barsak bakterilerinin vücudumuz  kadar önemli olduğu kabul ediliyor. Bağırsak bakterileri çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişmesinde önemli bir faktör olduğu gibi erişkinde de, şişmanlık ve şeker hastalığı gibi metabolik olaylarda önemli bir rol oynuyor. Aynı zamanda bağırsak bakterileri, hassas barsak sendromu ve iltihabi barsak hastalıkları gelişiminde de etkili olabiliyor. Süpermarket tipi beslenme sonucunda bağırsak bakterilerinin çeşitliliğinin azalması çeşitli hastalıklara yol açabiliyor' dedi.'Karaciğer yağlanmasının temel nedeni aşırı beslenme ve egzersiz azlığı'Karaciğer dokusu içindeki yağ oranının sağlıklı koşullarda yüzde 5’ten az olduğunu vurgulayan Prof.Dr. Şentürk, '9-10 kişiden birinde karaciğer yağlanmasını görüyoruz. Bu oran, yağlanmanın derecesine bağlı olarak yüzde 90’lara kadar çıkabilmektedir. Karaciğer yağlanmasının temel nedeni, çoğunlukla, aşırı beslenme ve egzersiz azlığı, seyrek olarak da yüksek derecede alkol alımı ve genetik hastalıklardır. Alınan yağlar ve şeker yakılarak tüketilmedikleri taktirde karaciğerde yağ birikmesine yol açmaktadırlar. Karaciğerde yağ birikmesinin uzun süre devam etmesi, sertleşme ve sonuçta siroz, karaciğer yetersizliği ve kansere yol açabilmektedir. Toplumda karaciğer yağlanma oranı, son zamanlarda, toplumdaki global şişmanlamanın sonucu olarak, yüzde 15’lere kadar yükselmiştir. Karaciğer yağlanması olan hastalarda, şeker hastalığı, damar sertliği, pankreas ve meme kanseri oranı, yağlanma olmayanlara kıyasla anlamlı olarak yüksektir. Karaciğer yağlanması, toplumda en sık rastlanan karaciğer hastalığının ötesinde, en sık rastlanan hastalıklardan birisi haline gelmiştir. Çoğu zaman sessizdir. Bazen halsizlik, yorgunluk, ve karın sağ üst kısmında şişkinlik, dolgunluk gibi bulgular verebilir' diye konuştu.'Hepatit B ve C virüsü bulaşma yollarına dikkat' Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Necati Örmeci ise, Hepatit B-C virüsü (HCV) dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 3’ünü (yaklaşık 170 milyon kişi) hepatit B’nin 400 milyon insanı efekte ettiğini belirtti. Prof. Dr. Örmeci, 'Hastalığın en temel bulaş yolu hasta bireylerin kan ve kan ürünlerinin sağlıklı bireylere verilmesidir. Aile içi bulaş özellikle tıraş bıçaklarının, diş fırçalarının yanlışlıkla kullanımına bağlı olarak ortaya çıkar. İyi dezenfekte edilmeyen cihazların tanı veya tedavi amacıyla insanlarda kullanılması bulaşa yol açabilir. Cinsel yolla bulaş yüzde 1’in altındadır. Bağımlılık yapan ilaçların damardan veya kalçadan kullanımı, vücuda uygulanan dövmeler, eşcinsellik, berberler bulaşı kolaylaştıran faktörler olarak bilinir' ifadelerini kullandı.'Çölyak'ın teşhisi geç oluyor'İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim Hastanesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi  Doç. Dr. Emrah Alper de ince bağırsakların gıdaları emen bağırsak kısımlarında vücudun kendi kendine oluşturduğu hasara bağlı olarak gıdaların yeterince emilmemesine 'Çölyak' hastalığı dendiğini belirterek, buğday, yulaf ve arpa içeren gıdaların içindeki gliadın adlı proteinin bağırsakta oluşturduğu alerji olduğunu söyledi. Doç. Dr. Alper, 'Çölyak hastalığı ileri hastaların bağırsaklarında emici yüzeylerde oluşan hasara bağlı olarak emilim kusuru oluştuğunda hastalar kansızdır, belirgin zayıftır, adetleri düzensizdir, geç adet görmeye başlamıştır, bağırsak rahatsızlık hissi mevcuttur. Ancak çölyak hastalarının çoğunda bu kadar ileri düzeyde şikayet olmadığı için teşhis konulamamakta ya da geç aşamada teşhis konulmaktadır. Uzun yıllar kansızlık çeken hastaların bir kısmında aslında çölyak hastalığı nedeniyle oluşan demir emilim eksikliğine bağlı kansızlık mevcuttur. Uzun süredir adet düzensizliği olan kadınların bir kısmında aslında çölyak hastalığı mevcuttur. Büyüme, gelişme geriliği ile beraber yaşından daha geç zamanlarda adet görmeye başlayan ya da adet göremeyen kızlarda mutlaka çölyak hastalığı da akla gelmelidir' dedi.'Buğday ve türevlerinden uzak durmalılar'Çölyak hastalarının hayatları boyunca buğday, arpa, yulaf ve bunlardan üretilen ya da bunlarla temas eden gıdalardan uzak durması gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Alper, 'Eğer diyete sıkı uyarsanız şikayetleriniz 1 ayda düzelmeye başlayacaktır. Ancak diyetinizi 1 gün bile bozarsanız tekrar başa dönme riskiniz yüksektir. Ülkemizde artık çölyak hastaları için diyet ürünleri ve gıdalar mevcut. Sağlık Bakanlığı, belediyeler ve çeşitli dernekler bu konuda size gereken yardımı yapabiliyor' şeklinde konuştu.'Akşam yatmadan önce yenilen yemek reflüyü tetikler'Dr. Alper, reflüyü yemek borusunun yanması olarak tanımlayarak, şunları kaydetti: 'Hemen hemen her gün göğüs kafesinizde yanma ve ağrı hissediyorsanız, siz muhtemel reflü (mide asidinin yemek borusuna geri kaçması) hastasısınız. Muhtemelen eskiden beri benzer şikayetleriniz var ve önemsemiyorsunuz. Unutmayın ki mide asidinin yemek borusuna kaçması ve bazen de yemek borusunun alt kısımlarında hasar oluşturması olarak tanımlanan reflü hastalığı yemek borusu kanserine de neden olabiliyor. Sigara kullanmanın, fazla alkol tüketmenin, akşam yatmadan önce yemek yemenin reflüye neden olabildiğini biliyoruz. Hayat standardınızda değişiklikler yaparak, şikayetlerinizde azalma olup olmadığı anlanabilir.''Üç kişiden biri hazımsızlık çekiyor'Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Halil Bahçecioğlu da hazımsızlığı, 'Üst karın orta bölgesinde hissedilen, yemeklerden sonra oluşan ve rahatsız edici dolgunluk hissi, erken doygunluk, ağrı ve yanma hissi yakınmaların olmasıdır. 3 kişiden birinde bu yakınma var. Hazımsızlık nedeni çoğunlukla organik ve yapısal bir bozukluğa bağlı olmaz. Çoğu zaman endoskopi dahil yapılan incelemelerde çok ciddi bir patolojik bulguya rastlanmaz. Mideden beyine gelen uyarıların algılamasında ve yönetilmesinde değişiklik olması, psikososyal faktörler ve midedeki helikobakter pylori enfeksiyonu buna neden olur. Müzmin seyredebilir. Hastalığın selim karakterli olduğu hastaya ifade edilmelidir. Özellikle yağlı gıdalar, çok fazla yemek, çok çeşit yemekte yakınmaların artmasına neden olur' diye konuştu. Hazımsızlık karşısında yapılması gerekenleri ise Prof. Dr. Bahçecioğlu şöyle sıraladı:'Yağlı gıdaların tüketimi azaltılmalıdır. Mide asit salgısını inhibe eden ilaçlar, bazı hastalarda düşük doz antidepressan ilaçlar fayda ediyor. Hazımsızlık nadiren daha ciddi hastalıklara bağlı olabilir. İleri yaşlarda birden bire başlayıp ve devam ediyorsa, açıklanmayan kilo kaybı varsa, ilerleyici yutma güçlüğü varsa, demir eksikliğine bağlı kansızlık varsa, kusma varsa, ailede kanser öyküsü varsa mutlaka tetkik edilmelidir.''Karaciğer olimpiyatları Türkiye'de olacak'Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastoenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve 24. Asya Pasifik Karaciğer Kongresi(APASL 2015) Başkanı Prof. Dr. A. Kadir Dökmeci,  12-15 Mart 2015 tarihleri arasında İstanbul’da, HEBIPA-Hepato Bilio Pankreatoloji Derneği ev sahipliğinde gerçekleştirilecek kongrenin Türkiye’de bugüne kadar karaciğer hastalıkları alanında düzenlenen en büyük bilimsel etkinlik olacağını ve bir ‘olimpiyat’ niteliğinde etkinlik olduğunu kaydetti. Asya Pasifik Karaciğer Derneği’nin (APASL) 3,5 milyardan fazla insanı ilgilendirdiğini dile getiren  Prof. Dr. Dökmeci, 'APASL tarihinde ilk defa, Avrupa’ya köprü olan İstanbul gibi bir merkezde kongresinin düzenlenmesi, sadece Asya-Pasifik bölgesine değil, Avrupa, hatta Amerika kıtasına hitap eden bir etkinlik haline gelmesine imkan vermektedir. Kongre düzenleme kurulu ve bilimsel program kurulu da bu doğrultuda, her 3 kıtayı kucaklayan bir program hazırlamıştır' diye konuştu.T24
İran'da Yabancı Televizyon Kanallarını Engelleyen Sinyal Bozucular Tartışılıyor
İran'da, bazı yabancı televizyon kanallarının izlenmemesi için, 2001'den itibaren uydu yayınlarını bozmak için 'sinyal bozucular' kullanılıyor.İran'da cep telefonu, radyo ve televizyon yayınının sinyalini azaltarak iletişimi bozan 'cihazların' sağlık üzerindeki etkileri tartışılıyor.İranlı Öğrenciler Ajansı İSNA'nın haberine göre, İran Ulaştırma Bakanı Mahmud Vaizi, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin Sosyal Refah ve Sağlık bakanları ile Atom Enerji ve Çevre Kurumu başkanlarından, 'sinyal bozucuların', tehlikeli hastalıklara yol açıp açmayacağına ilişkin kapsamlı bir araştırma yapmalarını istediğini, bildirdi.Anadolu Ajansı’nda yer alan habere göre, sinyal bozucuların 'sınırı aştığında' tehlikeli ve zararlı olacağına değinen Vaizi, 'Uzmanlar, başkent Tahran'ın farklı bölgelerinde parazitler (sinyal bozucular) hakkında rapor hazırlayarak daha önce de Cumhurbaşkanı Ruhani'ye sunmuştu. Ancak bu parazitlerin bazıları bizim gözetimimizde değil' ifadelerini kullandı.İran'da, bazı yabancı televizyon kanallarının izlenmemesi için, 2001'den itibaren uydu yayınlarını bozmak için 'sinyal bozucular' kullanılıyor.Uzmanlar ise ülkede çok sık kullanılan 'sinyal bozucuların' yüksek radyasyon yayan cihazlar olduğunu, bunun da kanser riskini artırdığını savunuyor.T24
Reklam