Ahıska Türklerinin 70 Yıllık Sürgünü
Sovyetler Ahıskalı Türkleri sürgün ettiğinde 15 yaşındaydı. Üç ülke, dört köy değiştirdi. Hayatı, Ahıska Türklerinin 70 yıllık parçalanmışlığının özeti olan Aslı İskanderova, yaşadıklarını Al Jazeera Türk'e anlattı.
Stalin liderliğindeki Sovyetler Birliği, 14 Kasım 1944'te Gürcistan’ın Ahıska bölgesinde yaşayan onbinlerce Ahıskalı Türk’ü 'sınır güvenliğini tehdit ettikleri' gerekçesiyle sürgün etti. Trenlere bindirilen ve günlerce yolculuk eden Ahıskalı Türkler Sovyet topraklarında dört bir tarafa dağıtıldı.
ABD, Türkiye, Rusya, Kırgızistan, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Ukrayna, Kıbrıs ve Gürcistan’da yaşayan Ahıskalı Türklerin sorunları 70 yılda çözülemedi.
Sürgüne gönderilen Ahıskalı Türklerden biri de halen İstanbul'da yaşayan Aslı İskanderova.
Beylikdüzü’nde oturan 85 yaşındaki İskanderova’nın hayatı Ahıska Türkleri’nin yaşadıklarının bir özeti. Bir kızı, iki oğlu İstanbul’da, bir kızı, bir oğlu ABD'de, bir oğlu Rusya’da, bir kızı ise Kuzey Kafkasya’da yaşıyor. 26 torunu, torunlarının da toplam 31 çocuğu var.
İskanderova, Ahıska'nın Sağan Köyü’nde doğdu. Annesi hamileyken, babası hayatını kaybetti. Annesi başka biriyle evlendi. Üç kardeşi İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya'ya karşı savaşmak üzere cepheye gitti. 1944’te binlerce Ahıska Türkü için zor bir dönem başladı.
İskanderova o sırada 15 yaşında, 7. sınıf öğrencisiydi. Üvey babası, annesi, gelinleri, iki küçük kızkardeşiyle yaşıyorlardı. Ekim ayında köylerine Kızıl Ordu'nun bir birliği geldi. Birlikten bazıları iki katlı evlerinin üst katına yerleşti.
Sürgün hab erini asker verdi
Bir gün üst katlarında kalan bir askerin kendisini gördüğünde ağladığını, neden ağladığını sorduğunda ise askerin “Kızım mektup gönderdi, o yüzden ağlıyorum” dediğini anlatıyor. Askerin kendisine “anne ve babana söyle, hazırlık yapsınlar, sizi buradan sürecekler” dediğini söyleyen İskanderova şöyle devam etti:
“Gidip anneme söyledim. 'Savaştır, olabilir’ diyerek, kalktı ekmek pişirdi, hazırlık yaptı. Babam geldi, ona da söyledik. Pek inanmadı. ‘Bu kadar insanı nereye sürecekler’ dedi.'
Babasının inanmadığı sürgün 14 Kasım günü gerçekleşti. Askerler Türklerden köyü boşaltmalarını isterken, köye gelen Gürcüler evlerini talan etmeye hazırlanıyordu:
“Yağmur vardı. Akşam üstü örtük arabalar geldi. Evi boşaltmamız için bize beş dakika zaman tanıdılar. Daha sürgün edilmeden Gürcüler de köye geldi. Evlerimizi talan ettiler, eşyalarımızı aldılar. Babamız ‘Peynirsiz yapamam, biraz peynir alın’ dedi. Gittim, bir tekne peyniri aldım. Bir asker aldı, bayır aşağı yuvarladı. Yanımıza bir iki yorgan alabildik sadece. Ambarımızda, dolu dolu peynir tenekelerimiz, atımız, arabamız, mallarımız vardı. Her şeyimizi bırakıp çıktık. Bir arabanın içine üç aileyi doldurdular. Kapıları üstümüze kapattılar. Hepimiz ağlıyoruz. Belediye başkanı aracımızı durdurdu. ‘Niye ağlıyorsunuz’ dedi. Babam ‘iki çocuğumuz askerde, niye bizi sürüyorsunuz’ dedi. Babayı aldılar, anam ağlamaya başladı. Kaybedeceklerini sandı. Meğer bir koç vermişler, baba da kesmiş orada, aç kalmamamız için.”
‘Ölenleri dereye atıyorlardı’
Ahıskalı Türkler, önce askeri araçlarla Batum’a bağlı Borcum Köyü’ne götürüldü. Günlerce sürecek yolculuklarının başlayacağı istasyon bu köydeydi:
“Tren soğuk, kirliydi, üstü açıktı. Yüzlerce insan vardı. Açlıktan ölmememiz için istasyonlarda sadece bir kova çorba veriyorlardı. Herkes kapabildiği kaseyle biraz içebiliyordu. Ural Dağları çok soğuktu. Ölenler oldu. Soğuktan yaralananlar oldu. Ölenleri trenin içinden fırlatıyorlardı. Halamın kaynanası, bir komşumuz öldü.”
15 gün süren tren yolculuğu
İskanderova, 15 gün süren tren yolculuğunda başından geçen bir olayı hiç unutamamış. Babası, köylerinin çıkışında kestiği koçu bir istasyonda temizlemiş ama etin bozulmaması için tuzlanması gerekiyormuş. Tuz bulmak ise hiç de kolay olmamış. Bir istasyonda tuz torbalarını gören İskanderova, iki kuzeniyle birlikte trenden inip tuz almaya gittiğini belirterek, ' Tuzu eteğime doldurdum. Tren hareket etti. Ağlayıp koşmaya başladık. Tren durmadı. Bir diğer istasyonda trene yetiştik, bindik. Tuzu babama verdim” diyor .
Sürgün yolculuğu, Özbekistan’ın Semerkant kentinde son buldu. Sürgün edilenler yolculuk boyunca banyo yapamamış, kir içinde kalmıştı:
“Hepimizi çırılçıplak soydular. Banyoya soktular. Elbiselerimizi almışlar. Çıkamıyoruz. Elbiselerimiz bitlenmişti, dezenfekte ettikten sonra verdiler.'
Temizlenen Ahıska Türklerini yeni bir yolculuk bekliyordu. Bu kez, arabalarla. Her bir arabayı bir köye dağıttılar. İskanderova'nın ailesi ise, Ağdarya Köyü’ne götürüldü:
' Eski bir Özbek okuluna koydular. Yıkık döküktü, topraktı. Yağmur yağardı, üstümüze akardı. Ne yapacağımızı bilemezdik. Bizi tarlaya götürdüler. Bir gün çalışıyorduk, bize yarım kilo un veriyorlardı. Komşu Özbeklerden kap kacak alıp çorba yapardık. Hiçbir şeyimiz yoktu. Çok zorluk çektik. Sonra Yankorğan Köyü’ne taşındık.'
Babalarının hayatını kaybetmesinin ardından aile Savhoz Köyü’ne taşındı. İskanderova için yeni bir hayat başladı. Evlendi, dört oğlu, üç kızı oldu. Tarla, ev sahibi oldu. Çocuklar büyümüş, aile rahat bir nefes almıştı. Ama bu da çok uzun sürmeyecekti. İskanderova'nın, “Türk olduğumuz için Özbekler bize hep farklı bakıyordu. Bizi sevmiyorlardı” sözleriyle anlattığı o günlerde, Özbekler ile Ahıska Türkleri arasında çatışmalar yaşanıyordu.
İstanbul'a geldiler
DATÜB Başkan Yardımcısı Burhan Özkoşar'ın verdiği bilgiye göre, Özbekistan'daki Ahıskalı Türkler baskı altında. Amerika’dakilerin sorunları yok. Ukrayna’dakiler son aylardaki Rus yanlıları ile Ukrayna askerlerinin çatışmalarından dolayı ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Azerbaycan’dakiler genelde köylerde yaşamakta, tek arzuları vatanlarına dönmek. Özkoşar, Ahıska’ya dönmek için en çok müracaatın Azerbaycan’dan geldiğini belirtiyor. Özkoşar “Tüm ülkelerde yaşayan Ahıskalıların ortak sorunu ve en büyük problemi vatana Ahıska’ya dönemeyişleridir” diyor.
İskanderova ailesi köyde kaldı ama bu çatışmalarda onbinlerce Ahıska Türkü Özbekistan’ı terk etmek zorunda kalmıştı. Çocuklardan üçü İstanbul'a, ikisi ABD'ye, biri Kuzey Kafkasya’ya, biri ise Moskova’ya gitti. Baba İskanderova ölünce Aslı İskanderova da yaşamak için Türkiye'ye çocuklarının yanına göç etti.
Geçen yıl sürgünden 69 yıl sonra, Gürcistan’daki köyüne giderek özlemini dindiren İskanderova “Hayatım hep sürgünle geçti. Tek isteğim, bizi Türk vatandaşı yapsınlar” diyor.
Ahıska Türklerinin Türk vatandaşı olabilmeleri için beş yıl Türkiye’de yaşamaları gerekiyor. İskanderova, beş yılı tamamlayamadığı için Türk vatandaşlığına geçemiyor ama bu yıl içinde süre dolacak ve vatandaşlık hakkı için başvuruda bulunacak.
‘Çalışma izni versinler’
İskanderova’nın gelini Zübeyde ile çocukları vatandaş değil. Eşi tekstilde kaçak çalışıyor. “İş için birçok yere başvurdular ama vatandaş değilsin diye çocuklarımız iş bulamıyor. Bizi vatandaş yapsınlar, çalışabilelim” diyor. Oğlu Ensar’ın derdi ise emeklilik:
“Özbekistan’da emekli oldum ama ayda sadece 100 dolar veriliyor. Bu parayı da gidip oradan almam gerekiyor. Gidiş geliş için yol parası bin dolar gidiyor. Bir yıl sonra gitsem bile o para sadece yol parama gidiyor. Oradaki hakkımız buraya alınsın. Bir formül bulsunlar. Biz 60 üstü olanları emekli yapsınlar.”
200 bin Ahıskalı ülkelere dağıldı
Merkezi İstanbul’da bulunan Ahıskalılar Vakfı Başkanı Mehmet Oğuz’a göre, 1989’da Özbekistan’dan 200 bin Ahıskalı Türk, eski Sovyetler birliğindeki cumhuriyetlere, Ukrayna, Çeçenistan gibi ülkelere dağıldı. Türkiye de kapılarını açtı, ilk olarak 150 aile Iğdır’a yerleştirildi. Bu tarihten sonra Ahıskalı Türklerin “anayurdumuz” dedikleri Türkiye'ye gelişleri hız kazandı.
Ahıska Vakfı’na 1250 Ahıskalı Türk üye. Oğuz, dünyada vatansız kalan tek toplumun kendileri olduğunu söylüyor. 1944’teki sürgünde 20 bin Ahıskalı Türkün yollarda, trenlerde açlıktan, susuzluktan öldüğünü anlatan Oğuz, “Şu anda dünyada dokuz ülkede 4400 yerleşim yerinde yaşıyoruz. Baba başka, oğul başka bir memlekette. Bir babanın beş evladı varsa, beşi beş devlette. Biz sürgün toplumuyuz” diyor.
Türkiye’de vatandaşlık hakkı alabilmek için gerekli oturma süresinin beş yıldan iki yıla indirilmesini, çifte vatandaşlık hakkına sahip olmayı ve çalışma izni ile sosyal güvencelerin sağlanması talep ediyorlar.
Burhan Ekinci | Al Jazeera