Görüş Bildir
Haberler
Sefalet İçinde Yalnız Başına Ölen 6 Büyük Sanatçı

Sefalet İçinde Yalnız Başına Ölen 6 Büyük Sanatçı

Arslan Ural Karabağlı
08.12.2014 - 14:06 Son Güncelleme: 31.05.2022 - 16:28

Eserleriyle insanlığa yol gösteren bu büyük sanatçıların hepsinin, ortak kaderi; bir başlarına ve sefalet içinde ölmek oldu. İşte o büyük sanatçılar:

İçeriğin Devamı Aşağıda

1. El Greco (1541-1624)

1. El Greco (1541-1624)
www.ressamlar.gen.tr

El Greco İspanyol resminin kurucusudur. Giritli bir Rum olmasına ve ilk eserlerinde öğretmeni olan Titian'ın izleri bulunmasına rağmen kişiliğini iki esaslı noktada göstermesini bilmiştir. Konularını işleyişindeki trajik görüş, figürlerin deformasyonunda tutturduğu dikine uzatma yolu. Deformasyon, yani biçimi bozma ve değiştirme El Greco’dan önce de bilinen bir şeydi. Ancak deformasyonu tek bir istikamette gerçekleştirmeyi, figürleri dikine uzatmayı ilk defa o denedi.

Çağında sanat aleminin tartışmasız tek hakimi olan El Greco’nun en üstün tarafı kompozisyonlarındaki din mistisizmi kadar portre sanatındaki ifade gücüdür. Ticari değeri olan resimler yerine din ve inanç dolu tablolar yapar. Sipariş edilen portrelerin parasını her zaman muntazam alamaz. 7 Nisan 1624′te sefalet içinde ölür ve Santa Domingo Kilisesine gömülür. Oğlu Jorge Manuel, daha sonra babasının bütün resimlerini tasnif eder. 200′e yakın tablo toplanır. Koyu bir taassubun tesiri altında yaratıldıkları halde bunlar, bugün inancı ne olursa olsun, her resim severin hayranlıkla seyredeceği eserlerdir.

2. Paul Gauguin (1848-1903)

2. Paul Gauguin (1848-1903)
www.ressamlar.gen.tr

Gauguin, bir tezatlar ressamıdır, ilkelliğe dönüş çabasında, mistik çağrılarında, daima «eğitilmiş» bir yön görülür. Sanatıyla, düşüncenin esrarlı dünyasına inmeyi düşlediği halde, evrensel güzellikten, kendini sıyıramaz. Bir «ilkel» olduğunu savunduğu halde, sembollerden, renk zenginliğinden, müzik armonisinden bahseder. Yine de bu değişik ruh fırtınalarından, karşımıza, bahtsızlığını ölünceye dek güçle taşıyan, gerçek bir insan çıkar.

Ressamın ilk eserlerindeki hava, ağır ve yapışkan renkler işe ağdalı bir karışımdır. Tedirgin ve geleneksel stili, empresyonistlerden uzaktır. Giderek Gauguin, görüş ve duyuş arasında kurduğu dengeyle, kişilerin iç dünyalarının esrarına kadar inmeyi başarmıştır.

Böylece tutku ve esinlenmeleri, fırça darbeleriyle canlandırmaya yönelmiştir. Renk kitlelerini sadeleştirmiş, daha, aydınlık ve toplayıcı resim tarzını benimsemiştir.

Tahiti’deki ilkel evrende karşılaştığı canlı ve mutlu yaşam, eserlerine coşkun bir sembolizmle yansımış, ressam bu tutkuyu ölümüne dek içinden atamamıştır. Yeni bir akımın öncülüğünü yapmış, sanatı; eleştirmenler tarafından «Hem ilkel, hem karışık, hem aydınlık, hem karanlık, hem vahşî, hem zarif» olarak nitelendirilmiştir. Yaşamı boyunca, eserlerinde coşkun, güçlü ve sıcak bir evrenin vahşi ve esotik esintisi duyulmuştur.

Gauguin, 1895′te yeniden ve bir daha geri dönmemek üzere, ikliminin büyüsüne kapıldığı Tahiti'ye gidip orada yerleşti; sefalet içinde çalıştı. Tahiti’den Dominik adalarından Marquesas’a geçti ama orada da çevre tarafından benimsenmedi. Yerlileri kışkırttığı iddiasıyla yöneticiler tarafından üç ay hapse mahkum edildi. Hastalık, yokluk ve üzüntülerin ağırlığında, 8 Mayıs 1903 yılında öldü.

3. Egon Schiele (1890-1918)

3. Egon Schiele (1890-1918)
birgunbiryerde.blogspot.com.tr

Avusturya doğumlu Egon Schiele, 1890 yılında doğmuş ve dışavurumculuk akımını (doğanın olduğu gibi temsili yerine iç dünyanın ön plana çıkarıldığı, gelenekten kaçınılıp spontane yaratıcılığın görüldüğü akım. Ekspresyonizm.) benimsemiştir. Genelde çizdiği portrelerle bilinen ressam bunları kimi zaman atölyesine gelen bir grup çocuktan esinlenerek çizmiştir. Bu çocukların erotik resmini yaptığı düşüncesiyle hapse dahi atılan ressam ancak 1 ay sonra ressamlık hayatına geri dönebilmiştir (çocukların 18 yaşını doldurmadığından dolayı). Gustav Klimt'ten yoğun olarak etkilenen ressam Klimt'le tanışmış ve onun büyük desteğiyle sanat çevresine de girmiştir. 

Aslında hapis süreci bu kadar basit olmamakla birlikte kendisinin aklının delilik sınırlarına yakın bir noktada olduğu da kaynaklar arasındadır. Çocuklarla olan iletişimden dolayı pedofili eğilimi görülmüş ve bu yüzden suçlanmıştır. Bunun sebeplerinden birisi de cinsellik konusunda küçüklüğünden beri yaşadığı bir takım sorunlar (babasının frengi olması ve bu yüzden ölmesi) olduğu bilinmektedir. Çizdiği portrelerde kim olursa olsun kişinin yerine kendi ellerini ve kollarını çizen ressamın tablolarında kadınların kollarındaki erkeksi hatlarda bundan kaynaklanmaktadır. Psikolojik portreleri benimseyen Egon Schiele sonrasında otoportreye dönmüştür. Resimlerindeki tüm objelerinde cinsellik izleri görülürken düz mantık yapmak yerine kendi acısını hissettirebildiğine tanık olmak mümkündür. Bulduğu kağıtlara dahi resim yapan Schiele, otoportrelerinin temasındaki narsistliğiyle de bilinmektedir. Buna en büyük örnek; kendisinin oklanarak öldürülmeye mahkum edilmesi ama mucize sonucu ölmemiş ve kendini Aziz Sebastian olarak resmetmesidir. Başka bir örnekte ise İsa'nın son akşam yemeği tablosunda kendini resmetmiş olmasıdır. Narsisizmi çok iyi kullanabildiği açıkça görülürken çizgilerindeki güçlü enerji, yer yer erotizme dönüşerek, yer yer yaşama sevgisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Hayatı hala tartışmalı olarak konuşulsa da desen tekniğine getirdiği enerji tartışılmazdır. 

Egon Schiele atölyesinin karşısında oturan Edith ve Adele isimli iki kız kardeşle tanışıp, Edith'le evlenmiştir. Evlendikten dört gün sonra askere çağırılan ressam, orada da ününe ün katarak şöhretini korumuştur (devlet tarafından düzenlenen resim sergisinde kendini akşam yemeğindeki İsa olarak resmettiği dönem bu dönemdir. -savaşa rağmen büyük ilgi görmüştür-).  Askerden dönünce maddi durumu düzelip iyi bir yere taşınan Egon Schiele ve Edith'in mutluluğu kısa sürmüş olup Edith ve karnındaki çocuğu 19 Ekim 1918'de İspanyol gribinden ölmüştür. Kendisi de henüz 28 yaşındayken 31 Ekim 1918 tarihinde karısının hemen ardından ölmüştür. Kaynaklar kendisinin de İspanyol gribinden öldüğünü söylemektedir.

4. Jonathan Swift (1667-1745)

4. Jonathan Swift (1667-1745)
tr.wikipedia.org

İngiliz edebiyatının büyük hiciv ustası Swift, 30 Kasım 1667'de İrlanda'nın başkenti Dublin'de doğdu. 1689'da Trinity College'ı bitirdi ve İngiltere'ye gitti. Siyasetçi ve yazar Sir William Temple'ın sekreteri oldu. İlk şiirleri ve Stella'yla olan arkadaşlığı da bu tarihlere rastlar (1691).

Jonathan Swift'in yaşamında William Temple'ın etkisi önemlidir. O yılların kültürel ortamıyla ve etkili kişileriyle tanışıklığı onun sayesinde olmuş,Oxford Üniversitesi'nde lisansüstü eğitimi yapmasını yine Temple teşvik etmiştir.

Temple'ın ölümünden sonra Dublin'e giden ve Lord Berkeley'in yanında çalışan Swift, 1701'de Londra'ya döndüğünde, artık tanınan bir yazardı. Siyaset, din ve edebiyat alanlarında giriştiği polemiklerle etkiliydi.

Ard arda yayımlanan kitapları da oldukça ilgi görmüş ve parlak zekası hayranlık uyandırmıştı. Siyasi olarak liberallerin yanında yer alan Swift, aynı zamanda kiliseye ve dine de bağlıydı.

Belki bu nedenle, belki de muhafazakar partinin iktidar olmasının etkisiyle, 1710'dan sonra muhafazakar Tory partisini desteklemeye ve bu partinin ileri gelenlerinin yer aldığı 'The Examiner' dergisinde çalışmaya başladı.

Ancak 1714'de Tory'lerın siyasi gücü azaldı ve Swift düş kırıklığı ile Dublin'e geri döndü. Bu tarihten 1745 yılındaki ölümüne kadar geçen sürede, Swift kendini İrlanda'nın sorunları üzerinde çalışmaya ve yazmaya verdi.

İngiltere'nin baskıcı politikalarına karşı yaptığı mücadelesinde birbiri ardına çıkardığı siyasi broşürlerle İrlanda'da ulusal bir kahramana dönüştü. 1726 yılında tamamladığı 'Gulliver'in Gezileri' ile de tüm zamanlara yayılan bir ün kazandı.

Jonathan Swift, 19 Ekim 1745'de İrlanda'da öldü.

5. Oscar Wilde (1854-1900)

5. Oscar Wilde (1854-1900)

Oscar Fingal O’Flahertie Wills Wilde (16 Ekim 1854, Dublin - 30 Kasım 1900, Paris), İrlandalı oyun yazarı, romancı, kısa öykücü ve şair.  İğneli uslubu ile geç Victoria dönemi Britanya'sının en başarılı ve ünlü yazarları arasına girdi. Bir dava sonucu fiili livata ve ahlaksızlıktan suçlu bulununca büyük bir düşüş yaşadı ve doğduğu ortamla tam bir zıtlık içinde Paris'de fakir bir otel odasında öldü.

İçeriğin Devamı Aşağıda

6. Emily Dickinson (1830-1886)

6. Emily Dickinson (1830-1886)
tr.wikipedia.org

Massachusetts eyaletindeki Amherst kentinde doğdu. Babası kentin önde gelen avukatlarından ve politikacılarındandı. Dedesi de orada birkaç okul kurmuş biriydi. Kendisi de, kızkardeşi de evlenmediler ve aileleriyle birlikte yaşadılar. Emily, yaşamı boyunca pek seyrek olarak Amherst'ten çıkmıştır. Yakınlardaki bir okula devam etmiş, bir kez Washington'a, ve iki-üç kez de Boston'a gitmiştir. 

1862'de tümüyle eve kapanmış, en yakın arkadaşlarıyla bile ölünceye değin bir daha hiç görüşmemiştir. Kapandığı odasında kendisini yazmaya vermiştir. İlk mektupları ve kendisiyle ilgili betimlemeleri, canlı bir ruha sahip çekici bir kızı yansıtmaktadır. Daha sonra dünyadan elini eteğini çekmesinin nedeninin umutsuz bir aşk deneyimine dayanıyor olabileceği eleştirmenlerce düşünülmektedir. Dış dünyayla olan ilişkisi ve deneyimleri sınırlı olsa da, yazılarında yaratıcı ve imge gücü yüksek bir edebiyatçıdır.

Evine kapandığı için, o sıralarda ABD'de sürmekte olan iç savaş onu pek etkilememiştir. İnzivadayken yazdığı şiirlerin bir bölümünü dönemin önde gelen eleştirmenlerinden ve yazarlarından olan Thomas Higginson'a göndermiştir. Higginson, şiirlerini okuyarak, beğendiğini, ama serbest bir biçem kullanmak yerine daha geleneksel şiir anlayışına yönelmesi gerektiğini belirten bir yanıt yazmış ve şiirlerini bu öneri doğrultusunda düzeltmesini önermiştir. Dickinson, bu önerileri dikkate almayarak, daha da içine kapanmıştır. Yaşarken yalnızca yedi şiiri basılmıştır.

Yaşamının son yıllarında artık eve pek ziyaretçi de kabul etmemiş, ancak arkadaşlarıyla olan ilişkilerini onlara mektuplar ve küçük hediyeler gönderme yoluyla sürdürmüştür.

1886'daki ölümünden sonra odasına giren kız kardeşi, odasında ondan kalan 1.800 kadar şiir bulmuştur. Ölümünden sonraki dört yılda, yani 1890'a değin, şiirlerinin neredeyse tamamı yayımlanmıştır.

1920'lerde ise, ABD'deki en çok sevilen şairlerden biri olmuş ve ünü bugüne değin sürmüştür.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
14
2
2
2
1
1
1
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
lxx

bolluk bereket içinde yaşamış, çoluk çombalak rahat bi hayat sürmüş kaç gerçek sanatçı var ki zaten...

Mehmet Yörük

van gogh u koymamışın

Pasif Kullanıcı

Mehmet Akif Ersoy