Şansal Büyüka: "Herkesin Muslera'sı Yok"
Milliyet gazetesinden Bilal Meşe duayen televizyoncu Şansal Büyüka ile bir röportaj gerçekleştirdi.
İşte o röportaj;
Lig bitti, değişim arka arkaya geldi. Önce Bilic’e “güle güle” denildi; ardından, uzunca süren bir hoca arayışından sonra takım Şenol Güneş ’e teslim edildi.
Ne diyorsunuz, Şenol Hoca beklentileri karşılar mı?
Beşiktaşlıların şampiyonluk özlemine çare olur mu?
Sevgili Bilal, Şenol Güneş’in değerini ve önemini anlatmaya gerek bile yok. Duruşu, kariyeri, bilge adamlığı ortada... Ben yıllarca şunu gördüm; Şenol Hoca’nın takımında bir futbolcu “paslanmaz” ama “parlar”...
Trabzonspor dönemine baktığınızda Burak Yılmaz, Selçuk İnan, Egemen Korkmaz gibi isimler hatta daha fazlası Şenol Hoca ile zirve yaptılar. Bursaspor’da geride bıraktığımız sezonda benzer şeyler oldu. Volkan Şen yeniden doğdu, Türk futboluna Emre Taşdemir gibi milli takıma kadar yükselen bir oyuncu armağan edildi. Ozan Tufan yıldız oldu, Fernandao kendini aştı.
Hiç kuşkunuz olmasın, Beşiktaş’ta da benzer şeyler olacaktır. Yeni sezonda Beşiktaş’ta geriye giden futbolcu bulamazsınız ama ileri giden, zirve yapan çok futbolcu bulacağız. Benim Şenol Hoca adına, Beşiktaş adına buralarda kuşkum yok. Ben işin başka tarafındayım.
Nedir o?
Bak Bilal , Beşiktaş geçen sezon çok parlak maçlar oynadı, hedefine ulaşamadı. Şenol Güneşli Bursaspor, bir başka göz kamaştıran takımdı, süper maçlar oynadı, o da hedefine varamadı. Şenol Hoca şampiyonluk açlığını gidermek istiyorsa “hedef” maçları kazanmak zorunda...
Geçen yıla bakalım. Bursaspor süper oynadı, milli takıma beş oyuncu verdi, ama iki hedef maçı oynadı, ikisinde de hedefine ulaşamayıp hayal kırıklığı yaşadı. Ligin en fazla gol atan takımı olan Bursaspor, kendi sahasındaki son lig maçında Konyaspor’a bir gol atıp maçı kazanabilseydi, ligi ilk dörtte bitirip Avrupa kupalarına gitmeye hak kazanacak ve bir yıllık cezadan kurtulacaktı. O bir golü atamadı, en fazla galibiyete ihtiyacı olan maçı kazanamadı ve hedefinin dışında kaldı.
Herkeste Muslera yok
Sonrasında kupa finali... Bursaspor için şans kapıyı bir kez daha çaldı. Şampiyon olan Galatasaray, vur patlasın-çal oynasın eğleniyor ve bu mutluluğu kutluyordu. Galatasaraylı oyuncular adeta gece kulüplerinden, barlardan çıkıp Bursa’ya kupa finaline gittiler. Bursaspor şampiyonluktan sonra her türlü motivasyonunu kaybeden Galatasaray’a karşı 1-0 öne geçmesine rağmen, bu maçı da kazanamadı, hatta kaybetti ve bir kez daha hedef yerine karavana attı. Avrupa şansını bir kez daha tepti.
Beşiktaş’a bakıyorsun, Bursaspor ile aynı... Tek derbi kazanamadı, tek gol atamadı... “Hedef maçı” deyince sadece derbiler anlaşılmasın. Beşiktaş son beş haftaya lider girdiğinde Gaziantepspor ve Konyaspor maçları, şampiyonluğu getirecek hedef karşılaşmalardı. Beşiktaş, 17 pozisyona girdiği Gaziantep’i yenemediği gibi son dakikada yenilgiden kurtuldu. Arkasından Konyaspor’la bir hedef maçı daha oynadı, onu da kazanamadı. Üç maçta kaybettiği yedi puanla şampiyonluğa havlu attı.
O zaman ne yapmalı Şenol Güneş, ne yapmalı Beşiktaş?
Bilal, stratejik maçları oynamayı becereceksin. Galatasaray’ın gol yemediği maç yoktu. Son 6 maçta kalesini gole bir kapadı, şampiyonluk geldi. Şenol Hoca, bu hedef maçlarda ezilmeyecek, yükü taşıyabilecek, düşünce kalkmasını becerebilecek, panikten eli-ayağı titremeyecek en az iki takviye yapmalı...
Herkese Muslera nasip olmayacağına göre, kaleci sorununa bir çare bulmalı... Tolga, Trabzonspor’dan eski oyuncusu... Onunla mı devam eder, başkasını mı bulur, bilemem... Sonuçta bu “hedef” maçlarda Şenol Hoca’nın da, Beşiktaş’ın da notu kırık... Bu eksiği gideremezlerse, kurtlar sofrasındaki şampiyonluk yemeğinden yine aç kalkabilirler ki, camia buna sabır gösterir mi? Hiç sanmam. Bilic’e kızanlar olabilir ama giderken, rakip takım oyuncularını işaret edip “kaliteli ekibiz ama Beşiktaş’a ekstra kalite gerekiyor” demesi, belki de derbilerin, hedef maçların neden ıskalandığını anlatan en gerçekçi yorumdu.
Volkan ile Gökhan
Fenerbahçe kalecisi Volkan birkaç yıl öncesinde Avrupa’nın en iyilerinden biri olarak konuşulurken, bugün yeterliliği tartışılıyorsa, radikal bir özeleştiri yapmalı... Gönül ise milli maçlarda öyle bir çıkış yaptı ki, zirvedeki Gökhan’ı yeniden hatırlattı.
Fenerbahçe’de yeni bir dönem başlıyor, takım adeta tepeden tırnağa değişiyor, en fazla tartışılan da yılların Volkan Demirel’i...
Fenerbahçe kalecisi Volkan, fazla değil, iki üç yıl öncesinde “Avrupa’nın ilk beşine girer mi?” diye konuşulup tartışılıyordu. Şimdi yeni sezonda Fenerbahçe kalesi için yeterli olup olmayacağı konuşuluyor. Volkan için dramatik bir durum... Volkan henüz otuzlu yaşlarının başında... Bir kaleci için belki de en olgun, en ideal yaşta... Ama kabul edelim ki, Volkan, özellikle şike süreci sonrasında kendine yeni görevler biçerken, kaleci reflekslerinden hızla uzaklaşmaya başladı.
Volkan, ne olursa olsun halen Türk futbolu için çok önemli bir kaleci... Hızla sahaya dönmeli... Zaten iri bir yapıya sahip. Çok ama çok iyi çalışmazsa genişliyor, ağırlaşıyor, reflekslerini ve motivasyonunu kaybediyor. Artık çoğu Fenerbahçe seyircisinin bile kabul etmediği, eleştirdiği söylem ve eylemlerden kaçınmalı... Hatta, saçıyla, sakalıyla, tavırlarıyla, vücut diliyle, sempatisiyle yeni bir Volkan görüntüsü yaratmalı... “Kavgacı” değil, “uzlaşmacı” bir görüntü sergilemeli...
Ayar vermesin!
Volkan için bir şanssızlık da, şampiyonluk yarışı yaptıkları Galatasaray kalecisi Muslera’nın tek başına maç kurtarması, adeta 8-10 puanı tek başına alması... Fenerbahçeli çoğu taraftar “Kardeşim, Galatasaray kalecisi tek başına 8-10 puan alıyor, bizim Volkan tek maç kurtarmıyor. Zaten şampiyonluk da 3-5 puanla belirleniyor” diye ciddi şekilde dertleniyor ve Volkan’ı eleştiriyor.
Fenerbahçe kaleci alır mı almaz mı bilemem. Ama aldığını düşünsek bile, en iyisini aldığını hesaba katsak bile iyi bir Volkan varsa, kim gelirse gelsin kulübede oturur. Volkan’ın “iyi bir Volkan’ı” yakalaması zor değil... Çünkü mayasında kalecilik var. Yeter ki, herkese ayar vermekten artık vazgeçsin, çağın gereklerine uygun çok iyi çalışsın ve kendine yeni bir imaj yaratsın.
Gökhan Gönül demiştiniz?
İyi hatırlattın Bilal... Üzüm üzüme baka baka kararır misali, Gökhan Gönül’ün de bu sezonu çok iyi geçirdiğini söyleyemeyiz. Hele bizi göz kamaştıran bir Gökhan’a alıştırdığı için geride bıraktığımız sezon ortaya koyduğu futbol kimseyi pek tatmin etmedi. Öyle olsa Fenerbahçe, Bursasporlu Şener için transfer atağına kalkar mıydı?
Ama sezon sonu olmasına, Gökhan’ın bunca yıpranmışlığına, hırpalanmışlığına rağmen önce Bulgaristan, sonra Kazakistan maçlarında öyle bir Gökhan Gönül izledik ki “İşte zirvedeki Gökhan” dedik. Hücumuyla, savunmasıyla sahada kusursuz bir Gökhan vardı. Yeni hoca Vitor Pereria “Çok sıkı bir antrenmancı” olduğuna göre, çalışmayı sevmediği söylenen Gökhan’ı da eski çizgisine, yani zirvedeki yerine getirecektir.
Simon Kjaer
Fenerbahçe, Danimarka Milli Takımı’nın stoperi Simon Kjaer’i getirdi, İzlediniz mi, biliyor musunuz, nasıl buldunuz?
Alıştık artık... Transfer mevsiminde “gazcılar” işbaşı yapıyor. Yeni gelen hocalar, futbolcular “gazlanıyor, abartılıyor, bire bin katarak” anlatılıyor. Ben de Fenerbahçe için gelen Danimarkalı stoper Simon Kjaer’i “gazcılara” değil, bu işi bilen, inandığım ustalara sordum. “Mükemmel” demediler, “kötü” hiç demediler. “Çok iyi bir stoper” ifadesini kullandılar. En önemlisi Kjaer, geçen yılı kulübede geçirip, belli ölçüde paslandıktan sonra ülkemize gelen bir oyuncu değil... Danimarka Milli Takımı’nda da , Lille takımında da sürekli oynamış. Kulübeye bir alışkanlığı, bir akrabalığı yok. Bütün kulüpler bunu yapmalı... Kulübede oturanı, otura otura paslananı değil, sürekli oynayanı, ışıldayanı, hazır olanı almalı...
Galatasaray’da yeni kadro çalışmaları yapılırken bakıyoruz Hamza Hoca bir yandan Şampiyonlar Ligi’ni, bir yandan kulübün bütçesini düşünüyor. Hedefler büyüdü ve Hamza Hoca’nın işi zor...
Akhisar’dan geçerken...
Akhisar’dan geçerken, yol geleneği “Köfteci Ramiz’e” uğradım, eski dostlarla sohbet ettim. Hamza Hoca’yı öyle bir anlattılar ki, “Melek gökte değil, sanki yerde aramızda dolaşıyor” sandım. “Hileli puanı asla istemez” dediler, “sportif kişiliği olmayan, futbolun ruhunu zedeleyen oyuncuyu sevmez” diye eklediler... “Transferde kendini değil, kulübün kasasını düşünür” diye devam ettiler.
Baktım, Hamza Hoca aynı şeyleri Galatasaray’da yapmaya çalışıyor. Demek ki belli bir anlayışı, prensibi ve duruşu var. Bu Akhisar’da başka, Galatasaray’da başka olmuyor. Eğilmiyor, bükülmüyor, neyse o... Bundan çok daha fazlasını dinlerken bir kez daha “Adamsın Hamza Hoca” dedim. Aklıma Ercan Güven’in yazısı geldi, “N’olur sen değişme, biz değişelim Hamza Hoca...”
Yorum Yazın