Okurların Kafasını En Çok Karıştıran Anlaşılması Birbirinden Zor 10 Kitap
Hepimizin başlayıp da sonunu getiremediği bir kitap vardır mutlaka. Bazı kitaplar öylesine derinlikli ki ancak en sonuna gelinince büyük resmi görebiliyoruz. Tabii buna sabrımız yeterse! İngiltere'de bir araştırma ekibi de bu konuya kafa yormuş ve okunması en güç kitapları listelemiş. Sonuçlar oldukça çarpıcı!
Not 1: Kitap açıklamalarında tanıtım bültenlerinden faydalanılmıştır.
Not 2: Sıralama, kitapseverlerin oylarına göre en az oy alandan en çok oy alana şeklindedir.
İngiltere'de bir araştırma ekibi, 3.205 okurla yaptığı anket sonucu tüm zamanların en çok kafa karıştıran ve anlaşılması zor olan 10 kitabını listeledi.
10. Pi'nin Yaşamı - Yann Martel
Bir yük gemisinin trajik şekilde batmasının ardından, bir filika uçsuz bucaksız, vahşi Pasifik Okyanusu'nun ortasında yapayalnız kalır. Sandalın, hayatta kalmayı başarabilen mürettebatı bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan, Richard Parker adında üç yüz kiloluk bir Bengal kaplanı ve Pi adlı 16 yaşında Hintli bir çocuktan oluşmaktadır. Ve roman asıl bundan sonra başlar. Pi'nin açlık, susuzluk, soğuk, sıcak ve en önemlisi korkuyla mücadele ettiği günler boyunca gösterdiği direnç ve inanç okunmaya değer çünkü.
9. Moby Dick - Herman Melville
Hem yazın tarihinin başyapıtlarından hem de Amerikan edebiyatının en büyük klasiklerinden biri kabul edilen Moby Dick, bir yanıyla çılgınca saplantılı bir adamın deniz kadar büyük, deniz kadar tehlikeli, bir bilinmeze karşı yürüttüğü kötücül savaşın hikâyesidir. Ancak yalnızca beyaz balina Moby Dick’le Kaptan Ahab’ın mücadelesini anlatan bir macera romanı, balina avcılığıyla ilgili bir bilgi derlemesi değil, aynı zamanda yazarın yaşam, ölüm ve Amerika hakkında ömrü boyunca geliştirdiği düşüncelerinin bütünüdür. İncelikli bir mizahla mitolojinin iç içe geçtiği anlatı, gerçekçiliğiyle de insanlık tarihinin bir döneminin belgesi niteliğindedir. Epik ve lirik boyutlarının yanı sıra psikolojik ve simgesel katmanlarıyla da gittikçe derinleşen yapıt Melville’i bir sonraki yüzyılın modern yazarlarının öncülü haline getirmiştir.
8. Ulysses - James Joyce
Çığır açıcı anlatım biçimi ve kurgu teknikleri ile modern edebiyatın babası olarak anılan James Joyce, Ulysses romanı ile günümüzde de sıkça konuşulmaya devam ediyor. Edebiyatta modernizm akımının en güçlü örneği olarak görülmesinin yanı sıra postmodern romanın da başlangıcı sayılan Ulysses, Joyce’un dünya edebiyatına bıraktığı en büyük miras olarak değerlendiriliyor. Okur karşısına ilk olarak 1918 yılında tefrika halinde çıkan roman, 100 yılı aşkın zamandır dünyanın en çok tartışılan ve ilham alınan yapıtları arasında yer alıyor.
Ulysses, zaman çizgisinin doğrusal olmaması ve bilinç akışı gibi teknikleri de içermesi nedeniyle, döneminde kaleme alınan eserlere göre oldukça farklı bir okuma deneyimi sunuyor. Romandaki olayların hem anlatıcı hem de ana karakterlerin ağzından anlatılması, hakim bakış açısı yönüyle de esere farklı bir derinlik katıyor. Bu kitabı okurken, Joyce’un edebi dehasına hayranlık duymaktan siz de kendinizi alamayacaksınız.
Ulysses romanı, Dublin’de gezintiye çıkan iki farklı karakterin yaşadığı 24 saatlik bir zaman dilimini anlatıyor. 16 Haziran 1904 tarihinde geçen romanda, asıl ana karakteri ise mekan oluşturuyor. Romanın kurgusal temelini Homeros’un Odysseia adlı eseri üzerine kuran yazar, oluşturduğu karakterlerle okura kendi yaşamını ve düşüncelerini aktarıyor.
Joyce, roman karakterlerinden Stephen Dedalus’u düşünce bakımından “sanat”ı temsil eden genç bir adam olarak anlatırken; Leopold Bloom karekterini ise okurun karşısına “bilim”i temsil eden Yahudi bir reklam toplayıcısı olarak çıkarıyor. Buna göre Stephen daha soyut bir bakış açısına sahipken, Leopold ise somut bir fikirsel düzlemde ilerliyor. Ve söz konusu karakterler, esasında Joyce’un gençlik ile olgunluk dönemlerinin birer tasvirini oluşturuyor.
7. Don Kişot - Cervantes
Don Kişot’u bilirsiniz, hani şu ince-uzun, sakallı, şövalye romanları okuya okuya sonunda şövalye olmaya özenen roman karakteri. Dulcinea del Toboso’ya âşıktır, kendi gibi zayıf, çelimsiz Rocinante adlı bir atı vardır. Seyisi-yardımcısı-dostu Sanço Panza ile atışır sık sık. İşte yel değirmenlerine savaş açan bu âşık, yaşlı şövalye, Miguel de Cervantes Saavedra’nın yazdığı bu romanın başkahramanıdır.
Edebiyatta roman türünün başlangıcı sayılan ve birinci bölümü 1605 yılında yayımlanan İspanyol edebiyatının bu başyapıtı, yayımlandığı günden beri pek çok dile çevrildi, defalarca basıldı.
6. Sefiller - Victor Hugo
Hayatın içinde yoksulluk ve çaresizlikle savrulanların, toplumun en alt kesimlerinde yaşayanların romanı...
Victor Hugo’nun 1862 tarihli başyapıtı Sefiller, ailesine ekmek götürebilmek için hırsızlık yapan ve bu yüzden kürek mahkûmiyetine çarptırılan bir adamın hikâyesi. Aldığı ağır cezanın bedelini ömrü boyunca ödeyen Jean Valjean’ı merkezine alan roman, yoksulluğu, toplumsal adaleti ve dayanışmayı anlatıyor.
Tarihsel bir tuvalin ardına gömülen Sefiller, bir kaçak hayatı süren Jean Valjean’ın yaşamı çevresinde 19. yüzyıl Fransası’nın toplumsal ve politik kargaşasını gözler önüne sererek mücadelenin, hayatta kalmanın romanı olarak çıkıyor karşımıza.
5. Jane Eyre - Charlotte Brontë
Küçük yaşta öksüz kalan Jane Eyre, kendisini hiçbir zaman sevmeyen ancak kocasının vasiyeti üzerine bakımını üstlenen yengesiyle zor bir yaşam sürmektedir. Katı kurallarla yönetilen bir yatılı okula gönderilince, bu kez hayatın başka zorluklarıyla yüzleşmek zorunda kalır. Okulda geçirdiği on yılın ardından öğretmen olarak mezun olur. Edward Rochester’ın malikânesinde mürebbiye olarak iş bulur. Evin gizemli efendisi Rochester’a âşık olur; ancak onu hayal bile edemeyeceği zorluklar ve acılar beklemektedir.
XIX. yüzyıl İngiltere’sinde, her türlü tutuculuğun kol gezdiği Victoria döneminde geçen Jane Eyre, birçoklarınca kadın hak ve özgürlüklerine sahip çıkan ilk romanlardan biri olarak kabul edilir. Yazarı Charlotte Brontë’nin yaşamından izler de taşıyan roman, zorlu bir yaşam süren yapayalnız bir genç kızın güçlü bir kadına dönüşmesinin öyküsüdür.
Jane Eyre, yalnızca kadının erkek egemen toplumdaki konumuna gözü pek yaklaşımıyla değil, şiirsel duygusallığı çağdaş bir gerçekçilikle harmanladığı anlatımıyla da öncü olmayı başarmış klasik bir başyapıttır.
4. Uğultulu Tepeler - Emily Brontë
Genç yaşta hayatını kaybeden Emily Jane Brontё’nin tek romanı olan Uğultulu Tepeler, okuyucu üzerinde büyük etki bırakıyor. Aynı zamanda bir şair olan yazar, şiirsel anlatım yeteneğini bu eserde de göstererek keyifli bir okuma sunuyor. İngiliz edebiyatının klasikleri arasında yer alan başarılı roman, oldukça farklı kurgusu ile okuyucuda merak uyandırıyor.
Aşk romanı olarak nitelendirilen bu eser, barındırdığı psikolojik ögelerle zenginleşerek beklentinin çok daha ötesine geçiyor. Victoria Dönemi’ni başarılı şekilde yansıtan kitabın, ayrıca yazarın hayatından da gerçek izler taşıdığı düşünülüyor.
Uğultulu Tepeler, Heathcliff ve Catherine’in, kendi hayatlarının yanı sıra pek çok insanın da hayatına etki eden aşkını konu ediniyor. Catherine’in babası, çıktığı bir iş seyahatinden yanında bir erkek çocukla birlikte dönüyor. Evlat edindiği bu çocuğa Heathcliff adını veriyor.
Heathcliff’in yeni ailesi içerisinde en iyi anlaştığı kişi Catherine oluyor ve bu sayede başlayan dostlukları giderek aşka dönüşüyor. Fakat aralarındaki bu aşk, yıllar geçtikçe masumiyetini kaybetmeye başlıyor. Aşk ile saplantıyı ayıran ince çizginin sınırlarında dolaşan karakterler, bu şiddetli duygunun girdabında kendileriyle birlikte başka hayatların da boğulmasına sebep oluyor.
3. Sineklerin Tanrısı - William Golding
Sineklerin Tanrısı başlangıçta, ıssız bir adaya düşen çocukların serüvenlerini anlatan, küçükler için yazılmış bir öykü, R.M. Ballantyne’ın Mercan Adası’nın çağdaş bir uygulaması sanılabilir. Hatta Golding; kendine özgü buruk alaycılıkla, okuyucunun bu sanısını pekiştirmek istercesine, Sineklerin Tanrısı’nın başlıca iki kişisine Mercan Adası’ndaki çocuklardan aldığı Ralph ve Jack adlarını verir. Mercan Adası’nda Ballantyne, oldukça duygusal ve biraz da bön bir iyimserlikle, gemileri battıktan sonra Pasifik Okyanusu’nda ıssız bir adaya sığınan üç İngiliz gencinin; Büyük Britanya uygarlığının oldukça başarılı bir küçük örneğini nasıl yeniden kurduklarını anlatır. Golding’in Sineklerin Tanrısı’nda da bir mercan adası ve İngiliz çocuklar vardır. Ama altı ile on iki yaş arasında olan bu çocuklar; gelecekteki atom savaşı sırasında, güvenilir bir yere götürülmek üzere bindikleri uçak bir saldırıya uğradığı için bu mercan adasına düşmüşlerdir. Ve bu mercan adasında olup bitenler, Ballantyne’ın romanında olup bitenlere hiç mi hiç benzememektedir…
Sineklerin Tanrısı’nda gördüğümüz ıssız ada da yeryüzünün cennetlerinden biridir. Çocuklar da bu adanın, okudukları Mercan Adası’na çok benzediğini söylerler. Ne var ki; başlangıçta bunu hiç sezinlemediğimiz halde, atom çağının çocukları, bu güzelim adayı her açıdan bir cehenneme çevireceklerdir.
Kitabın çevirmeni Mîna Urgan'ın tanıtımı.
2. Hayvan Çiftliği - George Orwell
Fazla çalıştırılan ve kötü muamele gören hayvanlar bir gün toplanıp yaşadıkları çiftliği ele geçirirler. Sonunda söz sahibi olmuşlardır, çiftlikte daha adil ve eşit bir toplum oluşturmaya kararlıdırlar. Domuzların öncülüğünde bu yeni düzeni kurmak için çalışmaya başlarlar. Bu düzen ilk başta çiftliğin gelişmesini sağlasa da zamanla hayvanların öngöremediği sorunlar ortaya çıkacak ve eskisinden daha acımasız bir rejim kurulacaktır.
Hayvan Çiftliği George Orwell’in modern klasikler arasına girmiş ikinci ünlü romanı ve çarpıcı bir politik taşlamadır. Şimdiye kadar yazılmış en iyi sistem eleştirilerinden biri olan bu roman, özgürlük amaçlı bir devrimin nasıl tek adamlığa evrilebileceğini gözler önüne serer. George Orwell’in alegorisi, bugün özgürlüğün saldırıya uğradığı her durum ve yerde güncelliğini koruyor.
1. Madde 22 - Joseph Heller
II. Dünya Savaşı’nda bombardıman uçağı pilotu olarak görev yapıp askeri bürokrasinin nasıl işlediğini gören Joseph Heller tecrübelerinden ilhamla yazdığı bir kitapla Amerikan edebiyatını dönüştürdü. Edebiyatta mizahi geleneğin ve savaş karşıtlığının en önemli ürünlerinden olan Madde 22 ise yazarını gölgede bırakacak kadar popülerleşip başlı başına Amerikan kültürünün bir parçası haline geldi.
İtalya’da Amerikan ordusu adına bombardıman uçağı pilotu olarak görev yapan ve hiç karşılaşmadığı binlerce kişi tarafından öldürülmek istendiği için kızgın olan Yossarian’ın asıl derdi, askerlik görevini bitirmek için gereken uçuş sayısını her geçen gün artıran ordusuyladır. Yossarian, görevlerden feragat etmek için herhangi bir girişimde bulunursa, fazlasıyla komik bir kural olan Madde 22’ye takılacaktır: Eğer biri tehlikeli savaş uçuşlarını yapmaya gönüllüyse aklını kaybettiği düşünülür ama görevlere katılmak istemediğini belirten resmi bir başvuruda bulunursa delirmediği ortaya çıkar ve böylece görevine devam etmek zorunda kalır.
Yayınlandığı günden beri Amerikan edebiyatının köşe taşlarından biri olarak görülen Madde 22, tarihin en çok ilgi gören, en sıra dışı kitaplarından biri. Edebiyatta kara mizahın doruk noktası.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
George Orwell Hayvan Çiftliği'ni tek geçerim. ❤️