Görüş Bildir

Can Dündar Haberleri

Can Dündar ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Can Dündar ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Türkiye’de Bir İlk: Artı 1 TV Çalışanlara Devredildi
Uğur Dündar ve ekibinin istifasının ardından Can Dündar ‘ın da mali sorunlar nedeniyle istifa ettiği Artı 1 TV‘nin çalışanlarına devredildiği açıklandı. Can Dündar Twitter’dan yaptığı açıklamada, Artı 1 TV’nin sahibi Altan Ertürk ‘ün kanalı çalışanlarına bıraktığını söyledi: “Meğer sevenimiz, izleyenimiz, destek olmak isteyenimiz çokmuş. Hepsi aradı, yardıma koştu ve bugün ‘Türkiye’de bir ilk’i denemeye karar verdik. 3 aydır, özgür yayın yapmamızı sağlayan Altan Ertürk, kanalı çalışanlara devrediyor. Artı 1, ‘çalışanların sahip olup yönettiği kanal’ oluyor. Bu zorlu dönemde, halkın haber alma hakkını savunmak üzere, kaldığımız yerden devam ediyor, herkesin desteğini bekliyoruz.”diken.com.tr
Goran Bregoviç  Konseri 8 Mart'da İstanbul'da Gerçekleşecek
Köklerini Balkan ezgilerinden alan müziğiyle sayısız sinema ve tiyatro müziğine imza atan Goran Bregoviç, 8 Mart tarihinde, Zorlu Center PSM’de sevenleriyle buluşacak. “The Wedding & The Funeral Band”in geleneksel perküsyonla uyumunu sahneye taşıyacağı konseriyle Bregoviç, İstanbullu hayranlarına keyifli bir müzik ziyafeti hazırlıyor. 1978 yılında Mica Milosevic’in Nije Nego filmiyleilk film müziğini besteleyen,tiyatro ve sinema eserleri için hayranlık uyandıran müzikler yapmanın yanı sıra müzikal kariyerine 12 albüm ve binlerce kişinin izlediği pek çok konser sığdıran müzisyen Goran Bregovi ? , İstanbullu hayranlarıyla bir kez daha bir araya gelecek. 1995′te Cannes Film Festivali’nde ödül kazanan, ünlü yönetmen Emir Kusturica ile Underground ve White Cat Black Cat gibi pek çok unutulmaz filmin müziğine imza atan, 1994 yılında Altın Palmiye alan La Reine Margot’nun ve Can Dündar’ın yazıp yönettiği Mustafa adlı belgeselin müziklerini besteleyen Bregovi?, Sezen Aksu ve Candan Erçetin’le verdiği ortak konserlerle de Türkiye’de geniş kitlelerin hayranlığını kazandı. Geleneksel Bulgar polifonileri taşıyan çingenorkestrası “ The Wedding & The Funeral Band ”in elektrogitar ve rock aksanına sahip geleneksel perküsyonla uyumlu hale geleceği konser, saat 21.00 ’de Zorlu Center PSM ’de. Mekan : Zorlu Center PSM, Ana Tiyatro Bilet Fiyatları : 62 TL, 85 TL, 105 TL, 130 TL, 175 TL
Erdoğan'dan Demirören'e Ağır Sözler!
Başbakan Erdoğan'a ait olduğu öne sürülen yeni bir ses kaydı yayımlandı. Kayıtta, Başbakan Milliyet'in patronu Demirören'e 'İmralı Zabıtları' haberi için kızıyor ve Demirören ağlıyor Başbakan Tayyip Erdoğan 'a atfen yayınlanan son ses kaydı, Başbakan ile Milliyet ve Vatan gazetelerinin sahibi Erdoğan Demirören arasında medya tarihine geçecek bir diyaloğu ortaya koydu. Başbakan, 28 Şubat 2013'te 'İmralı zabıtları' manşetiyle çıkan Milliyet'in patronu Demirören'e haber için 'rezillik, alçaklık, kepazelik, adilik' ifadelerini kullanıyor. 'Gereğini yapmak için' haberi sızdıran kaynağı soran Başbakan'a Demirören 'akşama kadar bilgiyi önüne getirme' sözü veriyor. Başbakan'a 'Patron' diye hitap eden ve 'Sizi üzdük mü' diye soran Demirören'e 'Duman ettiniz' karşılığını veren Başbakan, bir daha Milliyet'ten kimseyi uçağına almayacağını söylüyor. Demirören, konuşmanın sonunda 'Nasıl girdim bu işe' diyerek ağlamaya başlıyor. Başbakan Erdoğan'a ait olduğu iddiasıyla yayımlanan ve yasal yollardan dinlenip dinlenmediği konusunda kuşku uyandıran son telefon konuşması kaydı, medya tarihinde görülmemiş bir diyaloğu ortaya çıkardı. Ses kaydı, Milliyet'te Hasan Cemal ile başlayan, daha sonra Can Dündar , Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak ve Yayın Koordinatörü Tahir Özyurtseven ile devam eden gazetedeki tasfiyenin arka planında yaşananları da Başbakan ve Demirören'in ifadeleriyle gün ışığına çıkarıyor. Abdullah Öcalan ile adada görüşen BDP heyetinin konuşmalarının içeriğini duyuran 28 Şubat 2013 tarihli Milliyet'in manşeti 'barış sürecine provokasyon' iddialarına muhatap olmuştu. Bunun üzerine, Sazak ile gazetenin yazarları Hasan Cemal ve Can Dündar Milliyet'in manşetini savundular. Cemal'in 'Gazete yapmak ayrıdır, devlet yönetmek ayrıdır. İkisini birbirine karıştırılmasın. Kimse de kimsenin işine öyle karışmasın' diye yazması üzerine Başbakan Erdoğan ağır bir cevap verdi. Erdoğan, Balıkesir mitinginde doğrudan Hasan Cemal'in yazısına atıfta bulunarak 'Batsın senin gazeteciliğin' dedi. Başbakan'ın tepkisi üzerine gazetede çıkan krizin ardından Hasan Cemal önce iki haftalık zorunlu izne gönderildi, döndükten sonra da yazısı sansürlenmek istenince 18 Mart 2013'te Milliyet'teki 15 yıllık köşesi kapatıldı. Dönemin Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak ise, Cemal'in gazeteden gönderilmesinin Milliyet'in patronu Erdoğan Demirören ile ilgisi bulunmadığını iddia etmişti. Sazak, Cemal'i 'medya sermayesi ve Başbakan'ı eleştirmekteki ısrarı' nedeniyle Cemal'i Genel Yayın Yönetmeni olarak kendisinin gazeteden çıkarıldığını öne sürmüştü. Erdoğan'a atfedilen son telefon konuşması, krizin arkasında Milliyet'in patronu ile Başbakan arasında yaşanan konuşmanın bulunduğunu ortaya koyuyor.T24
Derya Sazak: Başbakan'ın Bu Sözlerini Dinlerken Onun Adına Utandım
Derya Sazak: Hiç bir başbakan gerçekleri yazan gazetecilere böyle bir hakaretler yağdırmaz Milliyet gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Derya Sazak , Başbakan Tayyip Erdoğan ile Milliyet gazetesinin sahibi Erdoğan Demirören arasında geçtiği iddia edilen ses kayıtları hakkında konuştu. Başbakan'ın Milliyet gazetesinde yayımlanan 'İmralı zabıtları' başlıklı haberi hazırlayanların kovulmasını istediği ve Demirören’in ağladığı ses kayıtları hakkında Sazak, 'Bu nasıl bir gazetecilik. Bu nasıl bir siyaset. Ben başbakanın bu sözlerini dinlerken onun adına da utanıyorum. Ayıp bir şey' dedi. Derya Sazak'ın Artı Bir televizyonunda yayımlanan 'Canlı Gaste' programında Can Dündar'a yaptığı açıklamalar şöyle: 'Aslında bir tarafı ile İmralı tutunakları yayımladığımız gün , Erdoğan'ın, Demirören'i uçaktan aradığını duymuştum. O da ertesi gün o da gelip hayatımda ilk defa dün ağladım demişti. Bu hakaretleri duymak, ayıp ve utanç verici. Biz ne yaptık ki? Bu notları yayınladık. Bunlar virgülüne kadar doğru çıktı. Bu nasıl bir gazetecilik. Bu nasıl bir siyaset. Ben başbakanın bu sözlerini dinlerken onun adına da utanıyorum. Ayıp bir şey. Hiç bir başbakan gerçekleri yazan gazetecilere böyle bir hakaretler yağdırmaz. Geçen gün de Aydın Doğan hakkında mahkemede ceza aldırma yönünde müdahaleleri var. 9 aydır çalışmıyorum. Bu baskıların sonunda çalışmıyorum. Bunu öğrendiğimde sayın başbakana haber yolladım. 'Yaşı başı ileri, şekeri, var, ağladım diyor, ölümcül şeyler bunlar. Yarın ona bir şey olursa çıkar hepsini açıklarım' dedim. Böyle kan davası mantığı ile nasıl bu yapılır anlamıyorum. Bir yandan 2007 sonrasını hatırlayalım. Buna en büyük destek veren bizleriz. Toplumsal belleği felç ediyorlar. Ama gerçek yüzleri çıkıyor ortaya. Başbakanlara yakın oldum. Cumhurbaşkanlarına yakın oldum. Böyle bir şey görmedim. Burada dostane olmayan ağır bir düşmanlık var. Bunun neresi sabotaj. Bunda aykırı ne var ki? Umarım doğru değildir.' T24
CHP, Erdoğan ve Medyanın Ağlatan Halini TBMM’ye Taşıdı
“Derya Sazak, Hasan Cemal, Can Dündar Erdoğan’ın talimatıyla mı Milliyet’ten ayrıldı?”“Nagehan Alçı ve Rasim Ozan Kütahyalı için de Erdoğan arıdı mı?”Bir gazetecinin her koşulda haber kaynağını gizli tutması gerekmez mi?ANKARABaşbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Milliyet-Vatan gazetelerinin sahibi Erdoğan Demirören arasındaki telefon kaydının basına yansıması üzerine konuyu TBMM’ye taşıyan CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, “Erdoğan her manşet için Demirören gibi gazete patronlarını mı arıyor? Derya Sazak, Hasan Cemal, Can Dündar Erdoğan’ın talimatıyla mı Milliyet’ten ayrıldı? Nagehan Alçı ve Rasim Ozan Kütahyalı’nın işe alınması için de Erdoğan aradı mı? Bir gazetecinin her koşulda haber kaynağını gizli tutması gerekmez mi?” ” diye sordu.“İmralı Zabıtları” yüzünden Sazak ve Durukan’a ağır hakaretCHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, Erdoğan-Demirören konuşmasının kamuoyuna yansıması üzerine konuyu basından sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yanıtlaması istemiyle TBMM’ye taşıdı.  Oran, önergesinde şunları kaydetti:“Sosyal medyaya yansıyan bilgilere göre; “çözüm süreci” adıyla hükümetinizin PKK terör örgütü lideri ile yaptığı görüşmelerin, zaman içerisinde doğru olduğu anlaşılan, tutanaklarını “İmralı Zabıtları” sürmanşetiyle 28.2.2013 tarihinde yayınlayan Milliyet Gazetesi’nin sahibi Erdoğan Demirören’i arayan Recep Tayyip Erdoğan, gazetenin o dönemki Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak ile haberi yapan muhabir Namık Durukan’a ağır hakaretler ederek, ikisinin de işten çıkartılması talimatını vermiştir.”Har manşet için patronu mu arıyor?Önergesinde Umut Oran, Arınç’a şu soruları yöneltti:Recep Tayyip Erdoğan hoşuna gitmeyen her manşet haberi sonrasında o gazetenin patronunu arayıp şikayet ve işten atma talimatlarını iletir mi?Sazak, Cemal, Dündar’ın ayrılmasıMilliyet’teki “İmralı Zabıtları” haberinden sonraki mitinglerinde Erdoğan’ın “Batsın sizin gazeteciliğiniz” diye sitem ederek hedef göstermesinin ardından Derya Sazak’ın Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmenliğinden alınmasının gerekçesi nedir?Hasan Cemal de “İmralı zabıtları” haberinin dünyanın her yerinde haber olarak değerlendirileceğini savunduğu için mi Milliyet’teki görevinden ayrıldı?Can Dündar’ın da Milliyet gazetesinden ayrılması için Recep Tayyip Erdoğan, Erdoğan Demirören’le görüşerek şikayette bulundu mu?Alçı ve Kütahyalı için de aradı mı?Recep Tayyip Erdoğan, çocuklarının isim babalığını yaptığı Nagehan Alçı’nın Milliyet Gazetesinde, eşi Rasim Ozan Kütahyalı’nın da Sabah’ta “köşe” yazmaları için iki gazetenin de patronlarına talimat verdi mi?“Gazetelerin görevi provokasyon yapmak mı?” diyen Erdoğan ve hükümetiniz için gazetelerin görevi hükümetin attığı her adımı olumlamak mıdır?Ulusal gazetelerin tüm başlık ve manşetleri için Erdoğan’dan görüş/talimat mı alınması gerekmektedir?Uçağa alma kriteri sevilen haberler mi?Erdoğan’ın “Bundan sonra bir tane adam almayacağım seyahatlerimde uçağa” diye Demirören’i tehdit etmesinin gerekçesi nedir? Gezilere eşlik eden gazeteciler neye göre seçilmektedir?“Bu adamların hepsine ne yapacaksan yapman lazım, işyerinde birisi ahlaksız yapsa hemen kapıya koymaz mısınız” diye konuşan Erdoğan başka hangi gazetecilerin işlerinden olmasını sağladı?Gazeteci kaynağını açıklar mı?Erdoğan’ın haberi yazan muhabir için kullandığı “iyi niyetliyse kimin sızdırdığını söylesin, benim ekibimden biriyse gereğini yapalım, BDP’den biriyse yine söylesin yine gereğini yapalım” ifadeleri, gazetecinin kaynağının gizli tutulması etik ve yasal zorunluluğuna aykırı değil midir?Bir gazetecinin her koşulda haber kaynağını gizli tutması gerekmez mi?
Ece Temelkuran'ın Berkin İsyanı: 'Bu Çocukları Ölmeden Tanımak İstiyorum'
Berkin Elvan'in hayatını kaybetmesinden sonra Türkiye'nin dört bir yanında eylem vardı. Sokaklarda Berkin Elvan'ı anmak isteyen binlerce kişi ağladı, ellerindeki dövizlerde, pankartlardaki mesajlarla ağlattı. Can Dündar'ın sunduğu Canlı Gaste programına bağlanan gazeteci Ece Temelkuran, canlı yayında isyan etti. ' AĞLAMADAN KÜFRETMEDEN NE SÖYLEYEBİLİRİM' ' Yayına bağlanmadan önce ağlamadan ve küfretmeden ne söyleyebilirim diye düşündüm. Çok özür dilerim çok kötüyüm.' diyen Temelkuran 'Bu parti tutucu, muhafazakar olabilir, ama her ilde sevilen saygı duyan insanları bünyesine kattılar. AKP'nin taraftarları ne bekliyor. Elbette içimiz yandı ve bu ilk değil. Söylenecek hiç bir şey kalmadı yani. Bu ülkenin zalimlikle yönetilmesine izin veremeyiz. Bu ülkede bir çocuğun ölmesine dayanamayan insanlar yaşıyor. ' şeklinde konuştu. 'BEN BU ÇOCUKLARI ÖLMEDEN ÖNCE TANIMAK İSTİYORUM' AKP'ye oy verenlere seslenen Temelkuran, 'Artık bu lideri destekleyenler kendilerine gelsinler ve insanlığa geri dönsünler. Hiç değilse bugün ve yarın için. Yarın cenaze töreni var ve çok korkuyorum. Kimsenin bir ölü çocuk daha taşıyacak sabrı kalmadı. Ben bu çocukları ölmeden önce görmek istiyorum ölmeden önce sevmek istiyorum. Bugün sokağa çıkan ve acısını bizlerle paylaşanların alınlarından öpüyorum.' dedi. HALKIN POLİSİ OLDUKLARINI UNUTMASINLAR Temelkuran şunları söyledi; 'Polislerin içinde sesleri çıkmasa da namuslu insanların da olduğunu biliyorum. Çocukların ölüm emrini verenlerin değil halkın polisi olduklarını unutmasınlar. Bir gün bu polisler çocukları öldürdükleri için değil çocuklarının yüzüne bakamayacak duruma gelebilirler. ' Artı 1
Baba Elvan'dan Erdoğan'a Yanıt: 'Oynasın Diye Atıldı O Misketler'
Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarına yanıt verdiArtı Bir tv'den Can Dündar'ın Canlı Gaste programına konuşan Elvan’ın açıklamalarının satır başları şöyle; Kendi çıkarları için kandan beslenen bir insan. Biz evladımızı kaybetmişiz karşımızda acılı bir baba. Biz bu evlatları kolay yetiştirmedik. Biz onun gibi devletin parasını çalıp evladımıza yedirmiyoruz. Biz helal sütümüzü helal ekmeğimizi yediriyoruz. Bu adamdan başbakan olmaz. Senin emir verdiğin polisler bu çocuğu vuruyor. Biz Burakcan’ın babası ile kol kola girip o adamı utandıracağız. Misket oynayacak yaşta bir çocuk. Annesi misket oynasın diye atıldı o misket. İnsanları birbirine kırdırmak için elinden geleni yapıyor bu adam. Bu adam ne yapmaya çalışıyor acımızı bile paylaşamıyoruz. 8 tane can almış hala doymamış mı? Kandan besleniyor bu insan. Benim de can güvenliğim yok. Eşim doğru söylüyor. Benim çocuğumu Allah değil Başbakan aldı. Onun koruduğu katiller aldı. Cumhuriyet
Twitter'da Çılgın Atan 20 Hesabın İlk Tweetleri
Twitter'ın 6. yaşına özel olarak yayınladığı Discover hizmeti ile ilk attığınız tweetlere ulaşabiliyorsunuz. Burada da sizin için yirmi güzel hesabı derledim. Tweetlerin gözükmemesi ihtimaline karşı ekran görüntüsü ile yüklenmiş olup, başlığa tıklamanız durumunda orijinal tweete gidebilirsiniz....Sizin için önemli olduğunu düşündüğünüz hesapları yorumda paylaşabilirsiniz...
Celal Kara: '7 Konuşmada Erdoğan Adı Geçiyor'
17 Aralık operasyonu savcılarından Celal Kara, Cumhuriyet'ten Can Dündar'ın sorularını yanıtladı. Savcı Kara'nın açıklamalarının yer aldığı yazı dizisinde son bölüm yayınlandı. Celal Kara’dan eleştirilere yanıtlar: İşte Erdoğan’ın adının geçtiği konuşmalar...- 5 gün boyunca yayımlanan röportajımıza çok sayıda tebrik, eleştiri, itiraz geldi. Bunların belli başlılarını, başlıklar halinde cevaplamanızı rica edeceğim. En çok üzerinde durulan, ilk gün manşete çıkan, “1 Numara Erdoğan’dı” sözünüz… Önce buna bir açıklık getirelim:CELAL KARA - Soruşturmanın kolluk aşamasında, “dönemin Başbakanı”ndan bahseden bazı telefon görüşmeleri saptandı. Sıralayayım:VARAN 1 Sarraf, Çağlayan’la bir görüşmesinde, “Beyefendiye de bir şeyler yapalım” teklifinde bulunuyor. Çağlayan ise “Beyefendi’ye değil, çevresine yapalım” diyor. Bundan kısa bir süre sonra Sarraf, TÜRGEV’e 500 bin dolar para gönderiyor. Sarraf ile TÜRGEV yöneticisi arasında geçen görüşmeden ise bu yöneticinin gelecek paradan, önceden haberdar olduğu anlaşılıyor. Bu durumda; (kamuoyunda da aynı tabirin sıkça kullanılmasına bakılırsa) bu görüşmedeki “Beyefendi” tabiri ile “Dönemin Başbakanı”nın kastedildiği yönünde haklı kuşkular oluşmuştur. O konuşmanın içeriği de bu kanaati oluşturacak nitelikteydi.VARAN 2 2013 Eylül ayında Rıza Sarraf’la görüşmesinde Süleyman Aslan, Başbakanlıkta toplantı yaptıklarını, yurtdışı firmaların Halk Bankası üzerinden bu işe girmelerinde yasal sorunlar olacağını, ama Sarraf’a verdikleri söze sadık kalacaklarını ve Sarraf yönüyle bir sorun olmayacağını söylüyor. Sarraf ise 3 bakanla yemekte bu konuyu konuştuklarından ve 4 milyar dolar ihracat hedefini tutturmak için Başbakan’a verdiği söz gereği, elinden geleni yapacağından bahsediyor.VARAN 3 2013 Ekim ayında Zafer Çağlayan ile görüşmesinde Aslan, ihracat sisteminde Sarrafdışındaki kişilerin de Sarraf’ın yaptığı işin aynısını yapmak için üzerlerinde baskı kurduklarını söylediğinde, Çağlayan, “Sarraf’a baskı olabilir ama Başbakan’ın talimatı o yönde” diyor. Yine Çağlayan, ihracat rakamlarının negatife kaydığını, 3-4 milyar dolar ihracata ihtiyaç olduğunu; Başbakan’la yaptıkları toplantıda bu baskılardan bahsettiğini, Başbakan’ın ise gevşeme olmadan bu işe devam edilmesi şeklinde talimat verdiğinden bahsediyor.VARAN 4 2013 Mayıs ayında Rıza Sarraf- Egemen Bağış görüşmesinde Sarraf’ın yakınlarının vatandaşlığa alınması talebinden Başbakan’ın da haberdar olduğu, Sarraf’tan karşılıklı olarak övgü ile bahsedildiği ve Bakanlar Kurulu’ndan olumlu karar çıkması için temaslarda bulunulacağı ve bu talebin yerine getirileceğinden bahsediliyor.VARAN 5 2013 Nisan ayında Rıza Sarraf, Abdullah Happani ile görüşmesinde, Çağlayan’ınkendisini Başbakan’la tanıştırdığından, kendisinin Başbakan’dan şahsına bir koruma memuru tahsis edilmesini istediğinden, talebinin bakanların da bulunduğu bir ortamda onaylandığından, konuyu İçişleri Bakanı’nın takip edeceğinden bahsediyor.VARAN 6 2013 Ekim ayında Rıza Sarraf, Egemen Bağış’a, şirketleri ve faaliyetleri aleyhine basında çıkacak bir haberin engellenmesini, Başbakan’dan isteyeceğinden bahsediyor. Ancak konu Başbakan’a yansımadan, Muammer Güler ve Egemen Bağış’ın müdahalesi ile çözülüyor.VARAN 7 2013 Eylül ayında Rıza Sarraf, Abdullah Happani ile görüşmesinde, Süleyman Aslan’ın Başbakan’la görüştüğünden ve Çin üzerinden gelecek parayla altın ihracatı yapma konusunda Başbakan’ın talimatı olduğundan bahsediyor. Aynı dönemde Aslan, Sarraf’a ihracatın İran ile bağlantı kurmadan, farklı bir yöntemle artırılması konusunda Başbakan’ın talimatı olduğundan bahsediyor.Başbakan’dan habersiz mümkün mü?Bu durumda;* Soruşturma sırasında tamamen yasal yöntemlerle tespit edilen ve dosyaya dahil edilen bu telefon görüşmeleri eldeyken,* Sarraf’ın aile fertlerinin istisnai yoldan T.C. vatandaşlığına alınması için Bakanlar Kurulu üyelerinin imzası gerekiyorken,* Sarraf, Başbakan’ın protokolünde, hiçbir resmi sıfatı olmamasına rağmen bakanların yanında fotoğraflanmışken,* Operasyonun ilk günlerinde “Dönemin Başbakanı”, kendisi için “Tanırım, hayırsever bir işadamıdır” demişken,* Sarraf’ın bakanlarla menfaat ilişkisi içinde olduğu ve deşifre edilmesi durumunda hükümetin zor durumda kalacağına ilişkin MİT’e ait bilgi notunun, operasyondan 8 ay önce Başbakan’a sunduğuna dair haberler muhataplarınca yalanlanamamışken,“İlk başlarda Başbakan’ın olaylarla hiçbir ilgisi görünmüyor, ancak sonraki diyaloglara bakılınca, Başbakan’ın bu konulardan haberdar olmaması mümkün değil” değerlendirmeme, olaya tarafsız gözle bakabilen kim itiraz edebilir?Niye basından kaçırıyorlar sanıyorsunuz?- Bunlar fezlekede yazılmadı mı?KARA - Bu tapelerin tamamı 504 sayfalık polis fezlekesi ile bilgi notu olarak hazırladığımız 309 sayfalık raporda var. Siz o fezlekelerin basından bu kadar ısrarla ve kararlılıkla kaçırılmasının sebebinin ne olduğunu sanıyordunuz?Başbakan’ın daha derinlemesine irdelenmesi gerekiyordu- Madem öyle, Meclis’e gönderilen bilgi notunda yer alan bu üç bakanın yanında neden Başbakan’ın adı yoktu?KARA - Bir savcı, soruşturmasında konu edilen suçlarda, dokunulmazlığı olmayan şüpheli şahıslar açısından suçun maddi ve manevi unsurlarına göre delilleri değerlendirir. İcrai hareketlerin tamamlanıp tamamlanmadığını ve kastın olup olmadığını irdelerken delillere bağlı hareket eder.Bakanlar Yüce Divan’a gitseydi Başbakan’ın tablosu da netleşirdi“Dönemin Başbakanı”na gelince…Makam unvanının gıyabında zikredildiği bu tapelerde karşılaşılan şüphenin, yaptığım soruşturma aşamasında daha derinlemesine irdelenmesi gerekiyordu. Bu irdeleme kapsamında maddi gerçek; mevzuat yönüyle ancak yasama dokunulmazlığı olmayan şüphelilerle ilgili o aşamaya kadar elde edilen delillere ilaveten yapacağım başka incelemelerin de sonuçlanmasıyla netleşebilirdi.Başbakan hakkında soruşturma ve herhangi bir suç vasıflandırması yapmak, benim yetkim ve sorumluluğum kapsamının dışındadır. O aşamada yasama dokunulmazlığı olan bakanlar yönüyle de eğer Yüce Divan’da bir yargılama olsaydı, Başbakan açısından o aşamada henüz netleşmemiş olan bu tablo, bakanların yargılanması sırasında daha ileri seviyede netleşebilirdi.- Bu yüzden mi, “bakanlar, yüzde 99 Yüce Divan’a sevk edilmeyecek” öngörüsünde bulundunuz?KARA - Aynen öyle.
Suriye Toplantısı İçin Kim Ne Yazdı?
Cengiz Çandar: Dünyanın her ülkesinde böyle sıfatlar taşıyan kişiler bu gibi konuları konuşurlar. Nasıl konuşurlarsa konuşsunlar 'Devlet sırrı' kavramı tam da bu gibi durumları ima eder Suriye’yle ve Suriye içindeki bazı silahlı gruplarla gerilimin tırmandığı günlerde yapıldığı anlaşılan bir toplantının ses kaydı dün internette yayınlanması krize yol açtı. Başbakan Tayyip Erdoğan ses kaydının servis edilmesini 'vatan hainliği ve alçaklık' olarak yorumladı. Dışişleri Bakanlığı da 'bunu yapanların hesap vereceğini' belirterek soruşturma açıldığını açıkladı. Hürriyet'ten Mehmet Y. Yılmaz, İsmet Berkan Milliyet'ten Melih Aşık, Güneri Cıvaoğlu Sabah'tan Emre Aköz ; Star'dan Mustafa Karaalioğlu; Vatan'dan Oktay Gönensin; Radikal'den Cengiz Çandar, Murat Yetkin, Deniz Zeyrek, Orhan Kemal Cengiz; Cumhuriyet'ten Can Dündar; Yeni Şafak'tan İbrahim Karagül ; Taraf'tan Amberin Zaman; Türkiye gündemine oturan ses kaydı skandalını yorumladı. 9 gazeteden 14 yazarın sızdırılan ses kaydı hakkındaki yorumlarının bir kısmı şöyle Mehmet Y. Yılmaz - Hürriyet Oy hırsı gözlerini iyice kör etmiş Son kayıtta yer alan seslerin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’e ait olduğu ileri sürülüyor. Yayınlanan ses kaydında söylenen sözlere girmeyeceğim. Zaten bunu merak edenlerin hepsi dün internette kaydı dinledi, bazı haber sitelerinde kaydın çözülüp yazılı hale getirilmişi bile yayımlandı. Sadece kısa bir özet yapayım: Suriye ile savaşa girmek için Süleyman Şah Türbesi’nin bir gerekçe olarak kullanılması, “gerekirse Türkiye’ye doğru 8 füze attırıp” müdahale için ortam yaratılması konuşuluyor. Bu ses kaydı gerçek ise söylenecek şeyler belli: Bir kere, böyle önemli bir toplantıyı bile yeteri kadar güvenlik önlemi almadan yapabiliyorlar. Dinleyen artık her kimse böyle bir heyetin, böyle bir toplantıyı hiçbir önlem almadan yapmalarına da mutlaka şaşırmıştır. Öte yandan bu kaydı kim yaptı bilemiyoruz: Cemaat mi, Suriye muhaberatı mı, başka bir ülkenin gizli servisi mi? Kaydı kim yapmış olursa olsun, ulusal güvenliğimize karşı açık bir saldırı olarak niteleyebiliriz. O toplantıyı yapanlar, böyle bir olasılığı göz önünde tutup gereken önlemleri almış olmalıydılar. Ankara’da, dışarıdan dinlenmeye izin vermeyecek bir ortam yaratmak bu kadar mı zor? MİT’in ve askeri istihbaratın işi nedir, görevi bunları öğrenip engellemek değil midir? Diğer konu ise seçim kazanmak uğruna bir ülkenin savaşa sürüklenmek istenmesi. Artık gözlerini nasıl bir oy hırsı bürüdüyse, bu nedenle insanların ölebileceğini, ülkenin Suriye bataklığına çekilip, yutulabileceğini bile hesaba katmıyorlar. Belli ki yolsuzluk suçlamalarından kurtulabilmek, soruşturmaları örtbas etmek, seçimden sonra TBMM açıldığında milletvekillerini savaş ile oyalamak her şeyden önce geliyor. Her şey iktidarın ve bugüne kadar korkusuzca yürüttükleri yağma düzeninin korunması için! Ne memleketin geleceği umurlarında, ne insanların hayatı! Yazının tamamı için tıklayın İsmet Berkan - Hürriyet Bir devletin sona erdiği an... Odada Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler toplantı halinde. Toplantının konusu Suriye. Büyük ihtimalle çok yakın zamanda yapılmış bir toplantı bu; ve yine büyük ihtimalle ya Ahmet Davutoğlu’nun bakanlıktaki makamında veya onun Ankara’daki konutunda yapılıyor toplantı. Konuşmaların içeriğinden Hürriyet’in yayın ilkeleri nedeniyle söz etmiyorum; o yüzden içerikle ilgili görüşlerimi de yazmayacağım. Sadece şunu söylememe izin verin: Türkiye bir Suriye uçağını düşürdü diye veya Süleyman Şah Türbesi, hem Kaide, hem de Suriye’deki rejimle bağlantılı savaşan IŞHİD adlı örgütün tehdidi altında diye Türkiye, Suriye ile savaşa girecek kadar aklını kaçırmadı. Esas çirkin iddia olan, ‘Seçimi kazanmak veya kaybedileceği anlaşılan seçimi ertelemek için ülkeyi savaşa götürüyorlar’ şeklindeki eveleme-gevelemenin hiçbir mantığı yok. Çünkü ülkede ana muhalefet bile şu aşamada seçimi kazandığı iddiasında değil; iktidar partisi ise seçimi kazanacağına zaten inanıyor, daha fazla oy alma peşinde Yazının tamamı için tıklayın Melih Aşık - Milliyet Sırlar patladı! İçte dışta bir kez daha küçük düşmek için dünkü kasetten başka bir şeye gerek kaldı mı? Sanmıyoruz... Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler bir odada Suriye’ye savaş senaryosunu konuşuyorlar. Yaptıkları konuşmalar dışardan dinleniyor. Youtube’a aktarılıyor. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Irak Şam İslam Ordusu IŞİD’e karşı operasyon durumunda yurtiçinde bombaların patlayacağını söylüyor “Sınır kontrol altında değil” itirafında bulunuyor. Bu sözleri dün YouTube aracılığıyla bütün dünya izliyor. Bu arada... CHP lideri Kılıçdaroğlu birkaç gündür TSK’yi Suriye’ye yönelik bir savaşa karşı uyarıyor. Anlaşılan ordu içinden birileri Kemal Bey’i uyarıyor... Dışişleri’nin bu olayı “alçakça bir casusluk faaliyeti” diye nitelemesi doğrudur. Ama dinlemelere karşı bu güvenlik zafiyetine ne demeli... Kimdir bu dinlemeciler? Neden yıllardır bir türlü yeterli önlem alınamadı? Bu komplo planlarının açıklanmasından sonra kimi nasıl bu devletinc ciddiyetine inandıracaksınız? Yazının tamamı için tıklayın Güneri Cıvaoğlu Milliyet “Rüyaymış” demek istiyorum! 17 Aralık’-tan bu yana olanlar için o söylemi her defasında hatırlıyorum. “Onlar dışarıdan, biz içeriden bu devleti yıkamadık...” Gerçekten dinledikleriniz, görüntülerle izledikleriniz art arda zihninizden bir film şeridi gibi aksın. Böyle bir “gerilim, korku, rezalet, dehşet, ihanet” senaryosu sinema dünyasında bile üretilemez. Ne gerçek, ne dublaj, ne montaj... Artık hepsi karıştı. Mide bulantısının dışa vurumu gibi akıyor. Tiksinti veriyor. YouTube’un da kapatılmasına neden olan son sesler ve tapelerin içeriğine girmem. Ama... Ulusal güvenliğimiz adına karanlık kuyulara yuvarlandım. Hem konuşulanlar için... Hem de bu “en özel, en kozmik, en hayati” toplantının bile dinlenebildiği bir ülkenin bireyi olmaktan dolayı... Gözbebeği devletimiz nasıl bu kadar korunaksız olabilir? “Ah ne safmışız” diye geçiştirilemeyecek “über zaaf...” Allah korusun Türkiye savaşta olsa, “en kritik, en kozmik harp planları” sapır sapır ortaya mı dökülecekti? Bu dinlemeyi yapanlar ve yayanlar asla tasvip edilemez. İç siyaset için yapılmış olsa bile Türkiye düşmanlarının keyifle avuçlarını ovuşturdukları bir servistir. Yazının tamamı için tıklayın Cengiz Çandar - Hürriyet Devletin iflas hali Tayyip Erdoğan’ın Van ve Diyarbakır konuşmalarını dinleyenler arasında mutlaka Farinelli filmini hatırlayanlar çıkmıştır. 1994 yapımı film, 18. yüzyılda yaşamış olan tarihteki en ünlü 'castrato' şarkıcının hayat hikâyesiyle ilgiliydi. Tayyip Erdoğan’ın bağırmaktan, günlerdir yüksek sesle ona buna, oraya buraya tehdit savurmaktan ve hakaret etmekten kısılmış sesi, tıpkı Farinelli’nin sesi gibi çıkıyordu. Van ve Diyarbakır konuşmalarını dinleyenler, kendisinin ne dediğinden ziyade, sesinin tınısından ötürü bir komedi stand-up’ı izledikleri duygusuna kapıldılar. Oysa, onun konuştuğu sıralarda, onun yönettiği Türkiye, belki de bugüne kadarki en büyük 'skandal'a tanık olmaktaydı. Tayyip Erdoğan o sesiyle 'yolsuzluk-hırsızlık lekeleri'yle kirlenmiş iktidarını devam ettirebilmek için çırpınır ve gülünç görüntüler verirken Türkiye devleti, tarihinin en 'acıklı' durumuna düşürülmüştü. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler, Suriye’ye yönelik askeri harekâtın nasıl yapılacağı ya da yapılamayacağı üzerinde konuşuyorlar. En can alıcı hususların dile getirildiği 15 dakikalık bir bölüm, YouTube üzerinden internette. Her isteyen dinleyebiliyor! Yazının tamamı için tıklayın Orhan Kemal Cengiz - Radikal Zombi Türkiye Yolsuzluk, hırsızlık ve hukuk tanımazlık hikâyeleri dinleye dinleye ruhları derin bir aşınmaya uğramış benim de içinde olduğum bu zombilerin yanı sıra, bir başka zombi hikâyesi de hükümet taraftarları için yazılıyor. Hükümetin de kendi taraftarı zombilere bir şeyler vermesi gerekiyor. İşte o taraf için de şu bayraklı reklam filmi çıktı ortaya. Brad Pit’in World War-Z filminde, zombilerin Kudüs Duvarına tırmandıkları sahnenin birebir aynısı tekrarlanıyor AKP’nin reklam filminde. Aradaki tek fark, duvar yerine bayrak direğine tırmanmaları ve direğe tırmananların epey kanlı canlı görünmeleri. Ancak işte, öyle reklam filmiyle tatmin etmenin mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmış olmalı. Başka bir filmi koyuyorlar sahneye. El Kaide Suriye’den sözde tehdit ediyor, Süleyman Şah Türbesi'ndeki Türk bayrağı inecek, yoksa asarım keserim, diyor. Yazının tamamı için tıklayın Pınar Öğünç - Radikal Aynı eve mi döneceğiz Yaşadığımız öyle bir olağanüstü hal ki, insanda 'Artık eve dönsek' hissi uyanıyor. Ev neresi? Peki ya bu koku... Dün akşamüstü Başbakan’ın kökünü kazımaya yemin ettiği, türlü katakulliyle yerel seçim öncesi tabii yollardan girilemeyeceği de hissedilen Twitter’da, Milli Güvenlik Kurulu’nun acilen toplandığı konuşuldu. Belli ki etrafındaki haleden kimse uyarmaya cüret edememiş; Başbakan’ın kısık sesiyle, inatla mikrofon başına geçtiği Van mitingi, birkaç saat evvelinde ortaya salınan Suriye temalı ses kayıtlarını kısa süreliğine unutturmuştu ancak. Olağanüstü hal ilan edilebilir mi, anayasa askıya alınabilir mi diye soruyordu herkes birbirine. Seçim iptal edilebilir mi? Başbakanlık’ın açıklaması böyle bir toplantının söz konusu olmadığını söylüyorsa da işlerin bu noktaya dahi gelebileceği akıldan o kadar uzak durmuyordu. 'Bu katiyen olmaz' cümlesini kim gönül rahatlığıyla kurabiliyor ki şu ara, buna kim şaşırırdı. Belki de her şey daha net olurdu; bilirdik. 17 Aralık’tan beri dünya yüzünde başka numunesi olmayan bir olağanüstü hal yaşıyor aslında Türkiye. Kahvelerde, kafelerde, okullarda, evlerde konuşulan mevzular değişti. İnsanların tape peşinde uyku saati, dili, öfkesi, küfrü değişti. Gezi zamanından beri aslında, siyasetle kurduğu ilişki değişti. Şaşırma, mide bulantısından öğürme eşiği değişti. ‘Normal’i kaydı. Nereye bakacağını, önce neye sinirleneceğini, neyle neyi bağlayacağını bilemez oldu. Ruhen yorucu bir hal bu. Zaman geçtikçe insanda “Yeter artık eve dönsek” hissi yaratıyor biraz. Sanki başka bir yerdeyiz, kanepemizi özlüyoruz. Yazının tamamı için tıklayın Murat Yetkin - Radikal Buz gibi casusluk, yurdun kalelerine girilmiş Dışişleri Bakanlığı'ndaki gizli güvenlik toplantısını kaydedip yayımlamak yolsuzluk iddialarına benzemez; düpedüz casusluk faaliyetidir. Dün öğle saatlerinde internete düşen iki ses kaydı daha öncekilere hiç benzemiyordu. Kayıtlar çok gizli nitelikte bir toplantıdan alınmıştı. Toplantı, Dışişleri Bakanlığı’nda yapılmıştı. Bakan Ahmet Davutoğlu’nun makam katının güvenli ortamında yapılmıştı. Tarih 13 Mart 2014 Perşembe. Konu, Suriye’deki tek Türk toprağı sayılan Süleyman Şah Türbesi’ne Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından yapılan saldırılar. Kriz var? Ne yapılacak? Müdahale mi edilecek? Nasıl edilecek Alternatif planlar konuşuluyor. Kriz toplantısına Bakan Davutoğlu başkanlık ediyor. Katılanlar MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu. Henüz daha geniş katılımlı toplantı için özel elektronik kormalı odaya geçilmemş; Bakanın makam odasında sohbet ediliyor. İşte dün, 30 Mart seçimine üç gün kala bu çok gizli toplantının kayıtları iki posta halinde internete sızdırıldı Yazının tamamı için tıklayın Deniz Zeyrek - Radikal Dışişleri'nde böcek avı İnternete düşen kaydın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Gürel ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın 13 Mart günü Davutoğlu'nun odasında yapılan ön değerlendirme konuşmalarının kayıtları olduğu ortaya çıktı. İnternete düşen kaydın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Gürel ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın 13 Mart günü Davutoğlu’nun odasında yapılan ön değerlendirme konuşmalarının kayıtları olduğu ortaya çıktı. Bakan odasındaki 4’lü toplantının ardından toplantı salonuna geçilerek, MİT, Genelkurmay ve Dışişleri’nden yetkililerin katıldığı ikinci bir toplantı yapılmış. 13 Mart’ta Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı terör örgütü Süleyman Şah Türbesi’nin etrafındaki bütün yerleşim yerlerini ele geçirince Ankara harekete geçmişti. İstihbarat, IŞİD’in Türkiye’ye “Üç gün içinde bayrağı kaldırın, yoksa saldıracağız” tehdidini içeren videoyu kaydettiği bilgisini de edinmişti. Bunun üzerine MGK’nın ‘Dış Güvenlik’ ile ilgili bölümündeki yetkililer toplantı kararı aldı ve Dışişleri’nde toplanıldı. Kayıttaki dört ismin yanısıra Genelkurmay Harekat Başkanı, Dışişleri ve MİT’ten Müsteşar Yardımcıları da toplantıda yeralmıştı. Toplantının hedefi, olası saldırı halinde krizin nasıl yönetileceğini ve önlemleri belirlemekti. Yazının tamamı için tıklayın Ezgi Başaran - Radikal Buradan OHAL'e gideriz Öğle saatlerinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT müsteşarı Hakan Fidan, Feridun Sinirlioğlu ve Korgeneral Yaşar Güler'in Suriye hakkında yaptığı toplantının ses kayıtları internete düştüğünde herkes anladı. Neyi? Öğle saatlerinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT müsteşarı Hakan Fidan, Feridun Sinirlioğlu ve Korgeneral Yaşar Güler’in Suriye hakkında yaptığı toplantının ses kayıtları internete düştüğünde herkes anladı. Neyi? Şunu: Nasıl korkunç bir durumun içinde olduğumuzu. Çünkü bu ses kayıtları gösteriyordu ki, bizi yönetenler bakkal hesabı yapar gibi Suriye’ye ‘girmeyi’ konuşuyordu. ‘Stratejik derinlik’ filan hak getire. Bölge ve şartları ortaokul coğrafya öğretmeni seviyesinde tartışılıyordu. Ve en fenası… Süleyman Şah Türbesi’nin bahane edilerek ‘gündeme iyi gelecek’ bir Suriye saldırısından söz edilmesi… Hatta ‘tüm Suriye meselesi omuzlarına yıkılan’ MİT müsteşarının bahaneye gerek yok, gireceksek hadise çıkararak (kuvvetle muhtemel canlara mal olarak) bahaneyi biz yaratırız demesi… Kirli ve tehlikeli bir devletin entelekti düşük sohbetinden bunları öğrendik. İyi de nasıl? Nasıl oldu da öğrendik? Yazının tamamı için tıklayın İbrahim Karagül - Yeni Şafak Bu millet sizi affetmeyecek! Vatan hainliğinin tanımı nedir, nasıl bir şeydir? Başka ülkeler adına, o ülkelerin istihbarat teşkilatları adına kendi ülkesinin sırlarını çalanlara, casusluk yapanlara, hırsızlara, ülke düşmanlarına nasıl davranılır? Kendi ülkesinin bütün mahrem alanlarına girip, bilgileri yayınlayanlara, yayınlamadan önce de bir takım yerlere servis edenlere, ülkesine ve milletine savaş açanlara ne yapılır? Vatan hainliğinin ve casusluğun cezası nedir? Tarih boyunca, hangi ülke olursa olsun, bu suçları işleyenlere neler yapılmıştır? Bunları bir düşünün... Düşünün de Türkiye'nin nasıl bir düşmanla karşı karşıya olduğuna bir kez bakın... Dün, Türkiye'ye karşı yapılan ihanet, Fransa'ya, Rusya'ya, ABD veya İsrail'e karşı yapılsa nasıl karşılık bulurdu? Hepsini kurşuna dizerlerdi. Bazıları da ortadan kaybolur yıllarca izi bile bulunamazdı. Bunları yapanlar, dünyada bu işlerin böyle yürüdüğünü bilmiyor mu? Yazının tamamı için tıklayın Emre Aköz - Sabah Paranoya halleri 2011 sonbaharından günümüze iki buçuk yıl geçti. Bu süre zarfında Başbakan Erdoğan ile GK Başkanı Org. Necdet Özel arasında bir gerginlik olduğunu duymadık. Mutlaka anlaşmazlıklar olmuştur ama kısa süre içinde uzlaştıkları belli oluyordu. Derken Türkiye hava sahasını ihlal eden Suriye askeri uçağı TSK tarafından düşürüldü... O arada Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı örgüt; fol yok, yumurta yok, Türkiye toprağı sayılan Süleyman Şah Türbesi'nin ('Saygı Karakolu'nun) boşaltılmasını istedi... Tabii Ankara da özetle 'Saldıran cevabını alır' dedi. Bunun üzerine muhalefeti oluşturan kesimler (CHP, MHP, BDP ve Cemaat medyası), 'Hükümet ülkeyi savaşa sokup, oylarını artırmak mı istiyor' diye ayaklandı. (Ara Notu: 'Ne alakası var' diyeceksiniz... Bağlantı şöyle: Tarih gösteriyor ki bir savaş durumunda vatandaşlar, hükümetin çevresinde toparlanıyor.) Yazının tamamı için tıklayın Mustafa Karaalioğlu - Star Baykal’ın kaseti, devletin sırları demokrasinin geleceği Sözü uzatmaya, komploya, dedikoduya hacet yoktur... Kaset, kayıt, dinleme, tape denilince akla kim, hangi grup geliyorsa Deniz Baykal’ın özel görüntülerinin bulunduğu videoyu çekip, servis eden de odur. Hiçbir kampanya bu gerçeği değiştiremez. Paralel medyanın kendini açık etme pahasına, elbirliğiyle yürüttüğü algı operasyonu beyhudedir. MHP yöneticileri ve milletvekillerinin aynı türdeki kayıtlarını çekip servis eden yapı da orasıdır. Dün, internete servis edilen ve Dışişleri Bakanı, Dışişleri Müsteşarı, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay 2. Başkanı Suriye konulu strateji toplantısını dinleyip, tarihe eşi benzeri görülmemiş bir ihanet belgesi olarak geçiren güç de aynıdır. “Paralel yapı”nın demokrasimiz ve devlet sistemine yönelik tehdidi kelimelerle ifade edilecek boyutu geçmiştir. Bugün, nasıl olsa Tayyip Erdoğan’ı sıkıntıya sokuyor diye olup bitene alkış tutanlar da aynı tehditle karşı karşıyadır. Hepsinin özel hayatı yıllardır dinlenmiş, kaydedilmiş ve dosyalanmıştır. Cumhuriyet tarihinde bundan daha sistematik, daha sinsi, daha belden aşağı bir girişim yaşanmamıştır. Hedefe ulaşmak için, özel hayattan devlet güvenliğine kadar bütün kuralları ve bütün değerleri karalamayı, yıkmayı göze alan bir darbe girişiminden söz ediyoruz. Yazının tamamı için tıklayın Okay Gönensin - Vatan Kanıt açık, durum çok net Devletin en tepesi; Dışişleri Bakanı, MİT Müsteşarı, Genelkurmay İkinci Başkanı, Dışişleri Müsteşarı toplantıda. Konu Suriye. Suriye politikasının genel hatları da konuşuluyor, somut konular, “teknik” ayrıntılar da konuşuluyor. Ve bu toplantı dinleniyor, kayda alınıyor, siyaseti etkilemek amacıyla kullanılıyor. Dinleyenlerin ve yayanların amacı Hükümet’in Suriye konusunu seçim kaygısıyla belirlediğine inandırmak. Servis edenler, başlıkta bunu söylüyor. Söz konusu toplantı Dışişleri Bakanlığı’nda yapılıyor. Bu toplantıyı dinlemenin, kaydetmenin ve sızdırmanın adı dünyanın her yerinde “casusluk”tur. Yazının tamamı için tıklayın Can Dündar Cumhuriyet Sonuna Geldik Dışişleri Bakanı’nın odasının ve o odadaki savaş hazırlığının dinlenmiş oluşu, “ulusal güvenlik sorunu” filan değil, düpedüz kepazeliktir. Hem de öyle Youtube’u kapatmakla, Twitter’ı yasaklamakla, sert açıklamalar yapıp dayılanmakla örtbas edilemeyecek bir kepazelik... Camiye ayakkabıyla girdi yalanıyla gencecik çocukları linç ettirmeye kalkışan zihniyet, türbenin oraya, “Boş alana 8 tane füze attırır, savaş için gerekçeyi üretirim” diyebilmiş. Ve devlet dediğimiz kâğıttan kaplan, -hem de bunca dinleme skandalından sonra-, kendi karargâhını bile dinletmemeyi becerememiş. Hangi efelenen açıklama, hangi zavallı yalanlama, hangi kapatma, baskın, tutuklama, bu kepazeliği unutturabilir ki? Yazının tamamı için tıklayın Amberin Zaman - Taraf ‘Başka kayıtlar ve bir de kaset var’ Çarşamba günü birlikte Manisa’ya uçarken Baykal kaseti ile ilgili tapeleri ilk kez dinleyen Kılıçdaroğlu bu kez Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler ve Dışişleri Bakanlığı müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’na ait olduğu iddia edilen ses kaydını bizimle birlikte dinledi. Bu tape’de adı geçen kişilerin Türkiye ile Suriye arasındaki savaşı körükleme planları yaptıkları öne sürülüyor. Kılıçdaroğlu’nun ilk tepkisi şöyle oldu: “Erdoğan’ın savaş kışkırtıcılığı yaptığını biliyorduk zaten. Bu kadar rezillik yaşanmadı. Eline kan bulaşmış. Kardeş kanı bulaşmış. Kana doymayan bir adam. Suriye’deki kana doymadı. Müslüman Müslümanı öldürüyor. Bu zevk duyuyor. Kana doymayan adam savaş kışkırtıcılığı ile ayakta durmaya çalışıyor. Defalarca uyardım Genelkurmayı da uyardım. Türkiye bu süreçte girerse sorumlusu Erdoğan’dır.” Yazının tamamı için tıklayın T24