Görüş Bildir
100. Yılında 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi'ne Etki Eden 15 Kişi ve Olay
100. yılında hala hafızalardaki yerini koruyan, Türk insanının sevgi, saygı ve biraz buruklukla andığı Çanakkale deniz zaferi ile ilgili mutlaka bilmeniz gereken 15 kişiyi ve olayı sizler için derledik. İtilaf devletleri savaş bakanlarından, savaş emrini verenlere, donanma komutanlarından 275 kiloluk top mermisini sırtlananlara, Anafartalar kahramanı Atatürk'ten Enver Paşa'ya kadar işte Çanakkale deniz savaşlarına etki eden 15 kişi ve olay.
Hugh Jackman'ın İstanbul Şovu İptal Edildi
Hugh Jackman ses tellerinde kanama nedeniyle 3 gece daha yapması planlanan 'An Evening with Hugh Jackman' gösterisini ileri bir tarihe erteledi.Jackman'ın ekibi, 6 dansçı ve 32 kişilik bir orkestradan oluşuyor. Amerika'daki doktoru Dr.Korovin ve İstanbul'daki doktoru Dr. Koçak'ın aldığı ortak kararla 2 hafta şarkı söylemesi yasaklanan ünlü ismin üzgün olduğu belirtildi.Jackman, hayranlarına üzücü haberi Twitter üzerinden duyurduÜnlü aktör, şovun ertelenmesini şu sözlerle açıklad:'Merhaba. Size üzülerek şunu söylemek istiyorum ki... Sol ses telimde kanama olduğu tespit edildi. Doktorlarım İsmail Koçak ve Gwen Korovin'in tavsiyeleri üzerine, Zorlu Performans Sanatları Merkezi'ndeki şovumun geri kalanını iptal etmek zorunda kaldım. Önümüzdeki günler boyunca ses tellerimi dinlendirmek durumundayım. Bir yere ayrılmayın... Mümkün olan en kısa sürede İstanbul'a dönüp, bunu telafi edeceğim.'Hayranları konser girişinde kötü haberi alınca kapıdan döndüZORLU CENTER'DEN BİLET İADE AÇIKLAMASI18-20 Mart 2015 tarihlerinde gerçekleşmesi planlanan An Evening with Hugh Jackman etkinliği, sanatçının ses tellerindeki rahatsızlık nedeniyle iptal olmuştur. Hugh Jackman'ın hayranlarına mesajını iletir, en kısa zamanda sağlığına kavuşmasını temenni ederiz. Bilet iade prosedürü ve sanatçının sağlık durumu ile ilgili detaylı açıklama en kısa zamanda paylaşılacaktır.Habertürk
Fenerbahçe, Obradovic'le Sözleşme Yenilemek İstiyor
Fenerbahçe yönetimi, erkek basketbol takımını başarıdan başarıya koşturan Sırp antrenör Zeljko Obradovic'le sözleşme yenileme kararı aldı.Taraftarların büyük sevgisini kazanan Obradovic ile ilk görüşme önümüzdeki hafta yapılacak ve kalması için bütün imkanlar zorlanacak.Fenerbahçe'de son haftalarda en çok merak edilen konuların başında, erkek basketbol takımının Sırp antrenörü Zeljko Obradovic'in sözleşmesinin uzatılıp uzatılmayacağı geliyor. Dünyaca ünlü teknik adamın menajeri Misko Raznatovic'in geçtiğimiz günlerde Twitter'dan attığı bazı mesajlar kafaları karıştırmış ve bazı sorunlar olduğu iddia edilmişti. Bu soruyu sarı lacivertli yöneticilere sorduğumuzda, taraftarları rahatlatan bir cevap aldık.ANLAŞMA SAĞLANIRSA 2 YILLIK İMZA ATILACAKFenerbahçe Ülker yönetimi, geçen yıl takımı Türkiye Basketbol Ligi şampiyonu yapan bu yıl da hem Türkiye hem Avrupa'da başarıdan başarıya koşan Zeljko Obradovic ile sözleşme yenileme kararı aldı. Taraflar arasında ilk görüşme önümüzdeki hafta içinde yapılacak ve karşılıklı şartlar ortaya konacak. Bir sonraki görüşme en geç 2 hafta sonra yapılacak ve orta yol aranacak. Eğer anlaşma sağlanırsa, Zeljko Obradovic 2 yıl daha Fenerbahçe Ülker'in başında kalacak. Kulüpten sızan bilgilere göre Fenerbahçe yönetimi, Obradovic'in kalması için bütün imkanlarını zorlayacak.İnternet Haber
Sırrı Süreyya Önder: 'Şener Şen Candır; Linç Etmeyelim, Ettirmeyelim'
“Neden eylemlere katılmıyorsunuz?” sorusuna verdiği ‘yanıtla özellikle sosyal medyada eleştiriye uğrayan Şener Şen’e HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’den destek geldi. Önder, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, 'Şener Şen ve Uğur Yücel'in bir filmle uyandırdıkları etki bir çok siyasi faaliyetten fazladır. Candır ikisi de. Linç etmeyelim. Ettirmeyelim' diye yazdı.HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Nürnberg’te düzenlenen 20’nci Türk-Alman Film Festivali kapsamında gerçekleşen söyleşide yaptığı bir açıklama yüzünden eleştirilerin hedefi haline gelen usta oyuncular Şener Şen ve Uğur Yücel’e destek geldi.Sosyal paylaşım sitesi Twitter’da açıklamalarda bulunanan Önder, “Şener Şen ve Uğur Yücel’in bir filmle uyandırdıkları etki bir çok siyasi faaliyetten fazladır. Candır ikisi de. Linç etmeyelim. Ettirmeyelim” diye yazdı.“Bu Yılmaz Güney’den Tarık Akan’a varana değin hep böyledir. Emeğe ve sanata saygı borcumuzdur” diyen Önder sözlerini “Sanatçıları hoşca tutalım. Kendimize benzetmeye çalışmayalım” mesajını paylaştı.ŞENER ŞEN NE DEMİŞTİ?Sinema ve tiyatronun toplumsal içerikli mesajlar vermesi gerektiğini söyleyen bir seyirci, Şen’e “Sizi neden bu tür toplumsal içerikli olaylarda ve gösterilerde göremiyoruz?” sorusunu yöneltmiş. Ünlü aktör bu soruya şöyle yanıt vermiş:“Filmlerde sosyal içerikli mesajlar da var dediniz. Sonra dediniz ki, yürüyüşlerde sizi görmüyoruz. Şimdi o kadar ayrı alanlar ki… Biri oyuncunun ödevi, yani yaptığı filmlere hayat görüşünü yansıtmak. Bilfiil politikanın içinde olma, siyasetin içinde olma başka bir alandır. Bunu da biz sadece eylem yapan, hayatta başka hiçbir şey yapmayan, güzel film sevdalısı olmayanlara bırakıyoruz. Benden bu kadar.”Şener Şen’in bu sözleri hem basında hem de sosyal medyada tepkileri de beraberinde getirmişti. Taraf
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
ÇANAKKALE zaferinin önemini anlamak için iki sorudan yola çıkmak gerekir: 1912 Balkan Harbi'nde silahını bırakıp kaçan ordu nasıl oldu da Çanakkale destanını yazdı?Çanakkale zaferinin Türk ve dünya tarihinde sonuçları nedir?Balkan Harbi'nde silahını bırakıp kaçan ordu siyasete batmıştı, eğitimsizdi, ruhsuzdu, dil birliği bile yoktu. Harpte esir düşen Yüzbaşı Ömer Seyfettin, anılarında bu 'çokuluslu' hazin tabloyu büyük ıstırapla anlatır.Orduya ruh ve disiplin veren Enver Paşa'dır. Alaylı subayları tasfiye etti. İyi eğitimli genç subayları görevlendirdi. İsmet İnönü ve Kazım Karabekir gibi Milli Mücadele liderleri de Enver Paşa'nın bu rolünü övgüyle anlatırlar. Fakat 35 yaşında başkumandan vekili olan Enver'in eğitimi çok iyi olmakla beraber siyasi olgunluğu teşekkül etmemişti, bir cihan harbini yürütecek 'büyük sevk ve idare' denilen birikim ve tecrübesi yoktu. İlk hizmeti ne kadar büyükse, bu ikincisinin maliyeti de o kadar ağır oldu.
Reklam
Çanakkale'de Savaşan 13 Yaşındaki Gönüllü Bombacı Ali Reşat Çavuş'un Fotoğrafının Hikayesi
Çanakkale Zaferi denince unutulmaz karelerden biridir üzerinde ‘Gönüllü Bombacı’ yazan fotoğraf. Başındaki enveriyesi oldukça büyük, üzerindeki askerî kıyafet kendisine bol gelen 13-15 yaşlarındaki çocuğun fotoğrafını çoğunuz hatırlar. Genelkurmay Başkanlığı’nın 2007 yılında yayımladığı albümde yer alan ve en çok konuşulan karelerden biri olan fotoğraf (Genelkurmay o tarihte 28 fotoğraf yayımlamış, o fotoğraflardan biri de ‘Gönüllü Bombacı’ya ait meşhur kareydi). Ama kimdi bu çocuk? Gerçekten Osmanlı askerleriyle birlikte Çanakkale’de bulunmuş, düşmana karşı savaşmış mıydı? Acaba fotoğraf bir evin bahçesinde çekilmiş olabilir miydi? Ya da çocuk abisinin asker kıyafetlerini mi giymişti?Bugüne kadar bu fotoğrafın hikâyesini hiç kimse öğrenemedi. Çanakkale Savaşı tarihi ile ilgilenen birçok araştırmacı, üzerinde el yazısıyla “Gönüllü Bombacı” yazan bu fotoğrafı, Anadolu insanının vatanı için her yaşta canını feda edebileceğinin delili olarak anlattı durdu. Hatta şu an bile internette dolaşan bu fotoğrafın altında Çanakkale’de lise ve ortaokul sıralarındaki çocukların savaştığını anlatan nice asılsız bilgi mevcut. Oysa fotoğrafın kaynağı hakkında kesin bir bilgi bulunmadığı gibi, gerçekliği konusu da hayli tartışmalıydı. Fotoğraftaki küçük çocuk, o dönemler, hatta günümüzde bile çok yaygın bir âdet olan, ‘asker büyüklerinin giysisiyle’ resim çektirmiş bir çocuk olabilirdi. Ya da resmin üzerindeki ‘Gönüllü Bombacı’ yazısını, sonradan ona bu sıfatı yakıştırmış biri yazmış olabilirdi. Ancak ilk kez, resimdeki küçük çocuğun gerçekten de Çanakkale cephesinde bulunduğunu dergimizdeki belgelerde görecek ve kendisine takılan ‘Gönüllü Bombacı’ lakabının da haksız olmadığını okuyacaksınız.
Dyson Yüksek Kapasiteli Piller İçin 15 Milyon Dolar Yatırım Yaptı
Pil konusunda yapılan çalışmalara bir büyük destek de dünyaca ünlü teknoloji şirketi Dyson ‘dan geldi. Pil konusunda çalışmalar yürüten bir firmaya yatırım yapan Dyson, pil teknolojisinin çok daha ileri gitmesinin yolunu açtı.2009 yılından bu yana pil alanında çalışmalar yapan ve bu başarılı çalışmalarla birçok ödülün sahibi olan Sakti3 ‘e 15 milyon dolarlık yatırım yapan Dyson, pil ve motor teknolojilerin yaptıkları işin temeli olduğunu ve bu teknolojilerin gelişmesinin makinelerin devamlı olarak sorunsuz bir şekilde çalışabilmesi için oldukça önemli olduğunu belirtti. Sakti3’ün üzerinde çalıştığı teknoloji, günümüzdeki lityum pillere oranla çok daha yüksek performans gösteriyor. Sıvı bazlı bu yeni lityum piller, şu anda cihazlarda kullanılan pillere göre 2 kat daha fazla enerji depolayabiliyor . Sakti 3’ün CEO’su Ann Marie Sastry , Dyson’ın yaptığı yatırımın geliştirdikleri pil teknolojisini tanıtmakta önemli bir katkı sağlayacağını dile getiriyor.LOG
Reklam
'Erdoğan Narsist' Diyen Mustafa Altıoklar: 'Teşbih Yapmadım, Teşhis Koydum'
Mustafa Altıoklar'ın, Tayyip Erdoğan için 'Kişilik bozukluğu var, 46 raporu vermek lazım' sözleri mahkemeye taşınmıştı. Mustafa Altıoklar'ın davadaki savunması ortaya çıktıÜnlü yönetmen Mustafa Altıoklar Cnn Türk Aykırı Sorular programında Tayyip Erdoğan için 'Narsistik Kişilik Bozukluğu' olduğunu söyleyerek 'Kendisine rapor vermek lazım 46 raporu' ifadelerini kullanmıştı.
Şarköy'e Tatile Gidip "Rio" Tadı Yakalayan Kızla İlgili 12 Şey
Tatil psikolojisinin insanı ne hale soktuğunun canlı kanıtıdır bu kızlar. İstanbul'a 1.5 saatlik mesafeye, amcasının, dayısının, eniştesinin yazlığına, bilemedin, pansiyona, tatil köyüne, otele tatile giden insan evladı, sanki Rio'ya gelmişçesine rahat davranmaya başlar. Yolda bikini ile gezer, bakkala mayokinisiyle gider, gece gezmelerine süper mini etekle çıkar. Rio'ya gitsen anlarım, dünyanın bir ucu. Üstsüz gezsen seni tanıyan birilerinin çıkması ihtimali, uçakta giderken fil tarafından cinsel saldırıya uğrayıp ölme ihtimalinden düşük. Fakat Şarköy'e yan komşun da geliyor, bakkal amcan da geliyor, marketteki reyoncu çocuk da geliyor. İstanbul'dayken diz üstü etek giyince rahatsız olan sen, ne oluyor da aynı adamların yanında mayokini giyebiliyorsun?Bunu sosyologlar çözsün ve adına da Şarköy sendromu desinler, bu benim ilgi alanım değil.
Reklam
Björk 'Vulnicura'dan İkinci Video Klibi Yayınladı
20 Ocak tarihinde 'Vulnicura' adlı 9. stüdyo albümünü piyasaya süren ve albümden ilk video klip çalışmasını 'Lionsong' adlı şarkısına gerçekleştiren Björk, albümün 2. video klibini ise 'Family' adlı şarkısına gerçekleştirdi. Sanatçı, klipte albümün içerisinde kullandığı görseli adeta canlandırdı.
Beş Kardeş Dizisi 5. Bölümde Ara Verdi
Yönetmenliğini Onur Ünlü'nün yaptığı, Kanal D'nin yeni dizisi Beş Kardeş, 5. bölümün ardından Haziran'a kadar ara verdi.Pazartesi akşamı 5. bölümüyle ekranlara gelen dizi, 'Haziran'da buluşmak üzere' mesajıyla ara verdi. Reytinglerde beklenenin bir türlü alınamamasından ötürü böyle bir karar alındığı tahmin ediliyor.
Roger Federer'in Ardından Grigor Dimitrov da İstanbul Open'da
İstanbul’da ilk kez düzenlenecek ATP turnuvasında Federer'in ardından Grigor Dimitrov'un da katılacağı açıklandı.TEB BNP Paribas İstanbul Open 2015 tenis turnuvası, 27 Nisan’da İstanbul’da başlayacak. Final maçı 3 Mayıs’ta gerçekleştirilecek.Bulgar raket Grigor Dimitrov, dünya sıralamasında 11'inci sırada yer alıyor. Dimitrov ile birlikte dünyaca ünlü raket Roger Federer de turnuvada mücadele edecek.23 yaşındaki Dimitrov Bulgar tenisinde birçok rekorun sahibi. Dünya sıralamasında ilk 10 yüzü gören ilk Bulgar raket.Bir ara dünya sıralamasında sekizinci sıraya kadar yükselen Dimitrov, geçen yıl Wimbledon'da yarı final oynadı.Kaynak: Al Jazeera
Reklam
Hugh Jackman: 'Dedem Nedeniyle İstanbul ile Bağım Var'
Ünlü sanatçı Hugh Jackman, 'dedem Sakız Adası'nda doğmuş ve İstanbul'da bir bankada çalışarak, yaşamını burada geçirmiş. Babam buraya sık sık gelir ve her zaman der ki (senin bir parçan Türk)' dedi.'Wolverine', 'X-Men', 'Les Miserables' ve 'Real Steel' isimli filmlerde oynayan ünlü sanatçı Hugh Jackman, 'Bu sabah İstanbul'da uyandım ve Boğaz'a baktım. Bu inanılmaz bir şey. Beni mutlu eden ülkelerde, mutlu eden şeyleri yapan çok şanslı biri olduğumu düşündüm' dedi.Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Avustralyalı oyuncu ve müzisyen Jackman, konuşmasına Türkçe 'Günaydın' ve 'Teşekkür ederim' diyerek başladı.İstanbul'a ilk olarak düğünü sonrası eşiyle geldiğini, İstanbul'dan da 18 saatlik yolculukla Fethiye'ye geçtiğini aktaran sanatçı, bu ikinci ziyaretinin ilkinden çok daha farklı olduğunu ifade etti.Yarın akşam gerçekleştireceği 'An Evening with Hugh Jackman' isimli gösteride Türk izleyiciler için sürprizleri olacağını kaydeden Jackman, bu gösteriyi ilk kez 2011'de San Fransisco'da daha sonra Toronto ve Broadway'de sergilediğini dile getirdi.Dört gün sürecek gösteride Türkçe şarkı söylemeyeceğini kaydeden Jackman, 'Sizin yararınız için söylemeyeceğim. Ama bilmeyi isterdim. Kim bilir belki de haftanın sonunda bir şeyler organize edebilirim' dedi.Sahnede izleyeceğiniz kişi benimJackman, yaptığı gösteriyi çok sevdiğini belirterek, 'Ne zaman şarkı başlasa, şarkıyı söylemek için bekleyemediğimi hissediyorum. Çok fazla şarkı söyleyip dans ediyorum. Şarkı söyleyip, dans etmeyi ve bir şeyler anlatmayı çok seviyorum. Çok eğlenceli ve daha önce önceki gösterilerden biraz farklı olacak' diye konuştu.Jackman, yer aldığı filmlerde, kendisine benzemeyen karakterleri canlandırdığına işaret ederek, şöyle devam etti:'Her şey sahnede başlıyor. Benim için en eğlenceli zamanlar sahnede geçen zamanlar. Hatta bundan daha eğlenceli bir şey yok diyebilirim. Sahnede izleyeceğiniz kişi benim. Gösteride benim sevdiğim müzik ve yaşamımdan bölümler var. Rahatlatıcı ve özgür olmasına çalışıyorum. İzleyicilerin de dahil olduğu rahatlatıcı, eğlenceli bir gösteri paylaşacağım.'Kendini film yıldızından çok Broadway sanatçısı olarak değerlendirdiğini de dile getiren Jackman, 'Fakat ben çok şanslıyım. Her ikisini de yapıyorum ve birini seçmem gerekmiyor' dedi.Dedem nedeniyle İstanbul ile bir bağım varHollywood yıldızı sanatçı, dedesi nedeniyle İstanbul ile bağı olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:'Çünkü dedem burada yaşamış. Sanıyorum Sakız Adası'nda doğmuş. Kimse tam olarak emin değil ama İstanbul'da bir bankada çalışarak, yaşamını burada geçirmiş. Bu nedenle babam buraya sık sık gelir ve her zaman der ki 'senin bir parçan Türk'. Belki de bu yüzden kahveyi çok seviyorum. Hiçbir şey beni bu sabah içtiğim Türk kahvesi kadar mutlu edemezdi.'Jackman, bir gazetecinin, Osmanlı torunu olup olmadığını sorması üzerine ise şöyle konuştu:'Bu çok karmaşık bir konu. Aileme birçok kez sordum. Bazıları dedemin Türk olduğunu, bazıları Yunan olduğunu söylüyor. Bilmiyorum. Bugün size, Türk diyebilirim. Dürüst olmak gerekirse, yüzde 100 emin değiliz. İngiliz bir kadınla evlendiği için İngiltere'ye gittiğini biliyoruz. Bütün erkekler bilir ki mutlu bir eş sahibi olmak mutlu bir yaşam demektir. Nişanlısı İngiltere'de yaşadığı için dedem İngiltere'ye yerleşmiş. Tabii bu tahminen yüz yıl önceydi.'Jackman, İstanbul'da olduğu için memnuniyetini dile getirerek, 'Bu sabah İstanbul'da uyandım ve Boğaz'a baktım. Bu inanılmaz bir şey. Beni mutlu eden ülkelerde, mutlu eden şeyleri yapan çok şanslı biri olduğumu düşündüm. Çocukken odamın duvarlarında Rock'n Roll yıldızlarının fotoğrafları yoktu. Duvarımda dünya haritası vardı ve dünyayı gezmeyi hayal ediyordum. Dileklerinizi tutarken çok dikkatli olun çünkü bakın bugün buradayım. Ben yapmayı sevdiğim şeyi yapıyorum ve bunu yapınca çalışıyor gibi hissetmiyorsunuz' dedi.Herkes aynı ve eşit koşullarda eğitim hakkına sahip olmalıİstanbul gösterisi için programın bir yıl önce yapıldığını kaydeden Jackman, gösterinin Türkler, Yeni Zelandalılar ve Avustralyalılar için önemli bir zaman dilimi olan Çanakkale Zaferi'nin 100. yıl dönümüne denk geldiği için memnun olduğunu ifade etti.Hümanist biri olduğunu belirten Jackman, her şeyin eğitimle başladığını ve dünyanın neresinde olursa olsun, herkesin aynı ve eşit koşullarda eğitim hakkına sahip olması gerektiğini söyledi.Ayasofya ve Sultanahmet Camisi'ne gitmek istiyorumSanatçı, İstanbul'a geldiğinde Osmanlı İmparatorluğu ve Atatürk hakkında kitaplar okuduğuna dikkati çekerek, 'Beni çok etkiledi. Bir tarihsever olarak, Büyük Osmanlı İmparatorluğu ve imparatorluğun yönetimi hakkında bu kadar az bilgi sahibi olduğum için biraz utandım da açıkçası' dedi.Asya ve Avrupa arasındaki köprüden etkilendiğini de ifade eden Jackman, şöyle konuştu:'Avustralya'dan başka bir ülkeye gitmek için uçakla 6 saat yolculuk yapıyoruz. Çok alışılmadık bir şey bu, bir köprü iki kıtayı birbirine bağlıyor. Tekrar Topkapı Sarayı'na gitmeyi istiyorum. Ayasofya ve Sultanahmet Camisi'ne gitmek istiyorum. Yapabilirsem hepsini görmeye çalışacağım. Türk yemeklerinden yiyeceğim. Çok iyi hatırlıyorum. Buradaki yemekler harika.An Evening with Hugh JackmanTony Ödülü sahibi Hugh Jackman, İstanbul'da sergileyeceği doğaçlama gösteride şarkıcılık ve danstaki yeteneklerini sergileyecek.'Singin' in the Rain' ve 'Guys and Dolls' gibi klasik olmuş müzikallerden yorumların yanı sıra vatandaşı olduğu Avustralya'nın yerli Aborjin kültürü ile 'The Boy from Oz' adlı ve kendisine Tony Ödülü kazandıran filmde canlandırdığı Peter Allen'ın bestelerine de yer verecek olan sanatçıya gösteride 32 kişilik orkestra ve dansçılar eşlik edecek.AA
Reklam
Felix Magath Türkiye'ye Geliyor
Adı Türk takımlarıyla anılan ünlü Alman teknik adam Felix Magath, önümüzdeki günlerde Türkiye'ye geliyor. Tecrübeli teknik adamın, Beşiktaş, Kasımpaşa, Trabzonspor ve Galatasaray’ın maçlarını izleyeceği bildirildi.Adı Türkiye’deki birçok kulüple birlikte sürekli yazılan ve geçmişte Bayern Münih, Wolfsburg, Schalke ve Werder Bremen gibi takımları çalıştıran Felix Magath, önümüzdeki günlerde Türkiye’ye geliyor.Bayern Münih ve Wolfsburg’ta şampiyonluklar kazanan Alman teknik adamın, Türkiye’de bazı maçları seyredeceği öğrenilirken başta Kasımpaşa olmak üzere birkaç Süper Lig takımlarının yönetimleriyle bir araya geleceği iddia edildi. Bunun dışında geliş sebebiyle ilgili fazla bilgi vermeyen Felix Magath’ın, Beşiktaş, Kasımpaşa, Trabzonspor ve Galatasaray’ın maçlarını izleyeceği bildirildi.Eurosport
"Töre ile Ön Anlaşma Yapacaklar"
Beşiktaş'ın sezon başında Rubin Kazan takımından tüm haklarıyla transfer ettiği Gökhan Töre, performansıyla pek çok Avrupa takımının ilgi odağı oldu.Beşiktaş'ın sezon başında Rubin Kazan takımından tüm haklarıyla transfer ettiği Gökhan Töre, performansıyla pek çok Avrupa takımının ilgi odağı oldu. Son olarak Club Brugge maçında İtalya'nın en büyük takımlarından bir tanesi milli futbolcuyu transfer etme kararı aldı.Konuyla ilgili olarak ise bir Türk menajerle toplantı yaptılar. Bu ünlü İtalyan takımıyla konuda toplantı yapan FIFA menajeri Saffet Balkan, önemli açıklamalar yaptı.İTALYANLAR FİYATI BİLE BELİRLEDİRadyospor'un canlı yayın konuğu olan Balkan, “İtalyanlarla bir toplantı yaptım. Gökhan Töre'yi izleyen bir çok takım var. Benden bilgi aldılar. Ama Beşiktaş'ın isteyeceği transfer ücretini çok az kulüp ödeyebilir. Bu nedenle izleyen bir çok takım devreden çıkmak zorunda kalacak. Gökhan gerçekten çok iyi bir maç çıkardı. İngiltere, İspanya ve İtalyan gibi ülkelerden bir tanesinde oynama zamanı geldiğini düşünüyorum. Çünkü artık olmuş bir futbolcu. Büyük ihtimalle yaz döneminde ülkemizi yurtdışında en iyi şekilde temsil edecektir. İtalya'nın 4 büyük takımından bir tanesinin kulüp menajeriyle bu konuyu bir toplantı yaparak, daha somut olarak, konuştuk. Ama bu kulübün ismini veremeyeceğim. Fiyatı öğrenmek istediler. Beşiktaş onu kolay kolay bırakmayacaktır. Beşiktaş'ın ne karar alacağını bilmiyoruz. Beşiktaş'la önümüzdeki günlerde görüşeceğiz. İtalyanlar'ın Gökhan transferi için belirledikleri bir rakam var. O rakam olursa, hemen ön anlaşma yapacaklar. Beşiktaş'ın isteyeceği parayı ödeyebilecek çok az takım var. Gökhan Töreni'nin isteyeceği ücret de önemli. Bence yüksek maliyeti rağmen İtalya'nın ilk dördünde, İspanya'nın ilk 4'ünde ve İngiltere'nin ilk 5 takımında oynayacak kapasitede” dedi.Gökhan Töre'yi İtalya'dan Juventus ve Inter Milan'ın istediği öğrenildi.Radyospor
20. Yüzyılın Okunması Gereken 50 Romanı
Edebiyat, yaratıcılığa dayanan bütün sanat dallarında olduğu gibi, özneldir. Belirli ve herkes için geçerli ölçütlerle değerlendirilemez bu alanda verilen eserler. Yine de edebiyat eserlerini, çağdaşları ve toplum üstündeki etkilerinden yola çıkarak bir değerlendirmeye tutabiliriz. Özellikle söz konusu olan tür romansa, onların kendinden sonraki eserleri nasıl etkilediği, öbür yazın türleri üstündeki etkisinin ne olduğu ve okurların gözünde nasıl bir yer edindikleri önemlidir. Bunun içindir ki onlarca yıl önce yazılmış bir roman hâlâ okunur, edebiyat dünyasını ve bireyleri bugün de etkilemeye devam eder. Aşağıda, 20. yüzyılda yazılan ve mutlaka okunması, anlaşılması gereken 50 roman listesi yer alıyor. Kitapların sıralaması yazıldıkları yıllara göre yapılmıştır. 1. Şikago Mezbahaları (1906) – Upton Sinclair İşçi sömürüsünü ve Amerika’daki yetersiz gıda güvenliğini sergileyen roman, Başkan Roosevelt’in 1906′da sağlıkla ilgili iki yasayı geçirmesine neden oldu. 2. Dönüşüm (1915) – Franz Kafka Dönüşüm, varoluşçuluğu temele alan mükemmel romanlardan biridir. Kafka’nın karakteri Gregor Samsa, bir sabah uyandığında kendini bir böcek olarak bulur. Bu böcek metaforu ise bütün toplumsal rahatsızlıklara cesaret kırıcı bir bakış açısı sunar. 3. Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi (1916) – James Joyce Bu yarı otobiyografik roman, cinselliğe, sürgüne, sömürgeciliğe ve estetiğe bir yolculuk yapar. Kitap, Joyce’un kendisiyle mücadelesine ayna tutmaktadır. 4. Siddhartha (1922) – Hermann Hesse Roman, yalnızca Siddhartha Gautama’nın hikâyesini anlatmaz, Siddhartha’yı yüce Buda olarak tanımlar, çünkü ana karakter ona benzer bir aydınlanma yolu izler. Yolculuğu boyunca karşılaştığı herkes ve yaşadığı her olay, Siddhartha’ya değerli bir katkıda bulunur. 5. Muhteşem Gatsby (1925) – F. Scott Fitzgerald Caz çağının alegorisi olma özelliği taşıyan ünlü roman, “Amerikan Rüyası”nın çöküşünü, lüks bir hayat süren bir adamın hüzünlü hikâyesi yoluyla anlatır. 6. Döşeğimde Ölürken (1930) – William Faulkner Bilinçakışı yöntemiyle yazılan romanda, on beş farklı anlatıcının ağzından karışık bir düzende aile bireylerinden birisinin gömülme arzusu yerine getirme çabası anlatılır. 7. Mübarek Toprak (1931) – Pearl S. Buck Dünya Savaşı’ndan sonra, bir çiftçi ve karısının yaşam savaşının betimlemesi özelliği taşıyan roman, çiftçinin ve ailesinin, yaşamlarını kontrol etme hikâyesini zaman ve yer kavramlarını aşarak anlatır. 8. Dalgalar (1931) – Virginia Woolf Sansür döneminde kadınların arzularını ve eşcinselliğini oldukça keskin hatlarla ve açıksaçıklıkla araştıran Woolf, bu kavramların “edepli toplum” değerlerinden öte bir yerde düşünülmesi için okurlarına meydan okur. Arkadaşları karşılıklı bir trajedide hemfikir olurken birçok fikir ve felsefe nihai feminist hareketin belirginleştiğini ima eder. 9. Fareler ve İnsanlar (1937) – John Steinbeck Büyük bunalım boyunca fakirlik ve eziyetle mücadele eden iki göçmen işçinin trajik ve tozlu hikâyesi, Steinbeck’in en meşhur eserlerindendir. Kahramanlarının birbirleriyle olan ilişkisini ve etraflarındaki umutsuzluğu inceleyen bir eserdir. 10. Tanrıya Bakıyorlardı (1937) – Zora Neale Hurston Antropolog Hurston, Karaib ve ya Afrika soyundan gelen Amerikalıların kişisel deneyimerine ışık tutmak için Amerika’nın güneyi ve Karayipler ile ilgili araştırmasına dikkat çeker. 11. Sessiz Gezegenin Dışında (1938) – C.S. Lewis Lewis, Narnia gibi canlı ve hayal gücü kuvvetli bir dünyada, insan içgörüsüne bazı fantastik yaratıklarla uzaylı manzaraları yerleştirerek bilimkurguyu çözmeye çalışır. 12. Hoşça Kal Berlin (1939) – Christopher Isherwood Bir hiciv geçidi, eksantrik ve grotesk figürlü, ilginç hikâyeler dizisi, Berlin’deki Nazi saldırısının öncesinde ana karakter Isherwood’un başına gelen olaylardan esinlenerek ortaya çıkmıştır. 13. Altın Gözde Yansımalar (1941) – Carson McCullers Carson McCullers, ABD’nin güneydoğu eyaletlerinden birinde, barış zamanı bir ordugâhta geçen bu romanında, beş kişinin yalnızlıkları, düşleri, saplantıları, başarısızlıkları ve zaaflarından bir “insani cehennem” örüyor. 14. Yabancı (1942) – Albert Camus Varoluşçu bir roman olarak etiketlenmesine rağmen, Camus, politika, felsefe, edebiyat ve din gibi çok geniş bir açıdan alır sorunları. Romanda bir katilin hayatında gittikçe artan absürt ve ruhsuz olayları anlamlandırma çabası yer alır. 15. Başka Sesler Başka Odalar (1948) – Truman Capote Old South, etrafında bir viraneye dönüşürken genç bir çocuk tanımadığı akrabalarıyla yaşamak için gönderilir ve kendisini insanlığın anlamını, onun güzel ve karmaşık yapılarını sorgularken bulur. 16. 1984 (1949) – George Orwell 1984, şimdiye kadar yazılmış en etkili politik ve distopik romanlardan biridir. Bu tartışmasız klasik, bireyin toplumla olan ilişkisini dikkatli bir biçimde irdeler. Sadık bir sosyalist olan Orwell, komünizm, faşizm ve totalitarizmin mantıksal aşırılıklarını ortaya çıkarmak niyetindedir ve bunu büyüleyici ve korkunç anlatımı ve diliyle yazmıştır. 1951 yılında yayımlanmasına rağmen, Salinger’in ikonik, isyankâr antikahramanı Holden Caulfield hâlâ yaşamaktadır ve Amerikan toplumunun iki yüzlülüğünü ve sahtekârlığını dile getiren güvenilmez bir ses olarak da okunmaktadır. 18. Görülmeyen Adam (1953) – Ralph Ellison Çok az roman insan hakları hareketinden önce Afroamerikan toplumunun duygularını Görülmeyen Adam kadar iyi yakalamıştır. Ellison, marjinalleşme, hayal kırıklığı ve çağdaşlarını değersizleştirme gibi kavramları politik bir bireşime dönüştürmektedir. 19. Sineklerin Tanrısı (1954) – William Golding Makro konuya mikro bir bakış getiren roman, bir uçak kazasından sonra adaya sıkışan, orada uygarlık çatışmalarına ve farklı gruplaşma yolları arayan ve bunu, gücü güvence altına almak için yapan İngiliz okul çocuklarının hikâyesini anlatır. 20. Lolita (1955) – Vladimir Nabokov Birçok okur romanın merkezindeki tartışma yaratan pedofili ilişkiyi görüp, romanın özünü atlamıştır. Lolita, kurbanla kurban eden arasındaki çizginin bulanıklaşmasını özenle inceler. 21. Şafak Tapınağı (1956) – Yukio Mişima İnsan zihninin gizli kalmış yerlerini usta bir anlayışla anlatan Mişima, tapınaktaki evi tarafından büyülenen genç Budist’in deliliklerini ve eziyetlerini incelemektedir. 22. Zen Kaçıkları (1958) – Jack Kerouac Beat neslinin temel taşı olarak bilinen Kerouac, özgür Zen Kaçıkları’nda konformist Atom Çağı’nda, toplumun gittikçe sertleşen anlam arayışını net bir biçimde gösterir. 23. Gece (1958) – Elie Wiesel Çok az roman, soykırımın onur kırıcı ve iç burkan korkularını toplama kampında geçen, yarı otobiyografik, didaktik ve trajik bu roman kadar iyi anlatabilir. 24. Parçalanma (1958) – Chinua Achebe Igbo lideri Okonkwo, kabilesinin hem içerde hem de İngiliz kolonisi gibi dış kaynaklarla parçalanmasını izlemektedir. Bu roman postkolonyel edebiyat tarzında şimdiye kadar yazılmış en aydınlatıcı ve provokatif eserlerden biridir. 25. Bülbülü Öldürmek (1960) – Harper Lee Lee’nin bu uzun eseri, zorlukların içinde dürüstlüğü devam ettirme ve toplumsal ahlakı sürdürebilme mesajlarını taşıyan, içerik bakımdan zengin bir romandır. 26. Madde 22 (1961) – Joseph Heller Heller, bu kara mizah ögeleri barındıran romanında, absürt hükümet bürokrasisi yoluyla savaşa ve şiddete ciddi eleştiriler gönderir. 27. Otomatik Portakal (1962) – Anthony Burgess Özgür iradenin sınırlarını ve doğasını sorgulayan bu provokatif ve distopik roman, sokak çetelerinin acımasızlığıyla hükümetin yaptığı tuhaf deneyleri konu edinir. 28. Guguk Kuşu (1962) – Ken Kesey Zihinsel sağlık enstitüsü ve MKULTRA’da edindiği tecrübelerle ortaya çıkan Kesey’nin tartışmalı romanı, toplumun yanlış anlaşılan, aşağılanan ve gözden kaçanlarına bir ışık tutmaktadır. 29. Kedi Beşiği (1963) – Kurt Vonnegut Kedi Beşiği’nde teknoloji, din, bilim ve soğuk savaş, nüktedan ve kırıcı bir mizaha kurban gitmektedir ki bu eser aynı zamanda ana ilkeleri de ayrıntılı biçimde inceler. 30. Herzog (1964) – Saul Bellow Mektup tarzında düzenlenen bu roman, orta yaş bunalımına yenik düşen ana karakter Moses Herzog’un zihnine bir gedik açar. 31. Paris Bir Şenliktir (1964) – Ernest Hemingway Bu yaratıcı romanda Hemingway, 1920′li yıllarda Paris’te bir göçmen olarak edindiği tecrübeyi ve sayısız önemli yazar ve sanatçıyla olan iletişimini dile getirir. 32. Kişisel Bir Sorun (1964) – Kenzaburo Oe Ailevi sorumluluk ve gerçeklerden kaçış bu romanın merkezini oluşturur. Bir babanın, yeni doğan zihinsel engelli oğlundan uzaklaşmak gibi yüz kızartıcı kararı ve bu karardan kendini alkole ve kadınlara vererek vazgeçmesi anlatılır. 33. Maus Hayatta Kalanın Öyküsü (1972) – Art Spiegelman Spiegelman’in babasıyla olan hasarlı ilişkisini düzeltme çabalarını anlatan ilginç bir hikâyeyle çerçevelenen iki ciltlik bu roman, soykırım edebiyatı ve grafik roman tarzına önemli bir örnektir. 34. Gravity’s Rainbow (1973) – Thomas Pynchon II. Dünya Savaşı’nın tuhaf ve postmodern bir yorumu olan bu roman, birbirinden farklı gerçek konu ve fikirleri araştırırken 73 bölümde 400′ü aşkın karakteri uzun uzun anlatır. 35. Suttree (1979) – Cormac McCarthy Ortada hiçbir neden yokken varlıklı bir adam, lüks hayatını terk edip Tennessee nehrindeki tekne evine kendini hapseder. Orada birçok kötü insanla karşılaşır, kendisi ve çevresi hakkında çok şey öğrenir. 36. Alıklar Birliği (1980) – John Kennedy Toole Şimdiye kadar Pulitzer kazanmış ve aynı zamanda sevimli bir absürt tarzı olan romanlardandır. Toole, trajik ve gülünç olan New Orleans’ın bir portesini çizer. 37. The Color Purple (1982) – Alice Walker Walker, 1930′ların Georgia’sında geçen bu romanında, o zamanlar görmezden gelinen bir grup olan Afroamerikan kadınların var olma mücadelesini ele alıyor. 38. Beyaz Gürültü (1985) – Don DeLillo Postmodern bir ana karakter olan Jack Gladney ve ailesi, yerel bir felaketin ardından kendi varoluşlarını incelemeye başlar. 39. Watchmen (1986) – Alan Moore Watchmen, soğuk savaş, Thatcherizm ve Reaganizm hakkında yorum yapan, geleneksel süper kahraman mitoslarını tahlil eden, yarı gafik tarzında yazılmış bir romandır. 40. Mutfak (1988) – Banana Yoshimoto Tokyo’da kederin, yenilginin, aşkın ve yemeğin merkeze alındığı bir kitap olan Mutfak, Yoshimoto’nun ilk romanıdır ve toplum tarafından askıya alınan hayatın sınırlarına dikkatle bakan bir romandır. 41. Biz (1988) – Yevgeny Zamyatin 1920-1921 yılları arasında yazılan fakat 1988′e kadar basılmayan bu Zamyatin romanı, iki farklı Rus devriminden edinilen deneyimlerle ortaya çıkan totaliter, kötücül ve distopik bir geleceği anlatır. 42. A Good Scent from a Strange Mountain (1992) – Robert Olen Butler Vietnam savaşından kısa bir süre sonra Louisina’da kendi yalnız hayatlarını dokumaya başlayan göçmenler, gaziler, fahişeler ve öbür yabancılaştırılmış insanları konu alan bir kitaptır. 43. Snow Crash (1992) – Neal Stephenson Cyberpunk hareketinin temel taşlarından biri olan ve oldukça titizlikle yazılan bu roman, Second Life gibi metaverselerin, Google Earth gibi evrensel servislerin ve internet kültüründeki dil temelli fikirlerin nihai doğuşunu doğru bir biçimde öngörmüştür. 44. Art & Lies (1994) – Jeanette Winterson Benlik, cinsellik, yaratıcılık hakkında sorular soran, Picasso’nun, Sappho’nun hayatını içeren büyülü gerçekliğin postmodern bir eseridir. 45. Life After God (1994) – Douglas Coupland Coupland, hayatlarında din olmadan yetişen bireyler ile maneviyatı ve anlamı bulmada sayısız yolları deneyen insanları karşılaştırır. 46. Fight Club (1996) – Chuck Palahniuk Palahniuk, bu ilk romanında Amerikan toplumunun yalnızca yapay şeyler üretmek için insan doğasını kısıtlamasına ve baskı altına almasına derin ve keskin bir ayna tutar. 47. The Lives of Animals (1999) – J.M. Coetzee Coetzee, insanoğlunun hayvanlara gösterdiği farklı davranışlarla veganizmden esinlenerek yazdığı bu romanda, bu iki bakış açısını dengeleyerek eserine yansıtmaktadır 48. Saksı Olmanın Faydaları (1999) – Stephen Chbosky Anlatıcı Charlie, aslında parçası olmak istediği dünyadan ayrılma ve tecrit hissi ile büyüyen yeni nesil için, yeni çağın Çavdar Tarlasında Çocuklar’daki Holden Caulfield’i gibi davranır. 49. Places Left Unfinished at the Time of Creation (1999) – John Phillip Santos Santos, ailesinin mirasını anmak ve araştırmak için gelecek, geçmiş ve günümüz arasında bir köprü kurar. Bunu yaparken Meksika geleneğinin parçalarıyla süslenmiş hikâyelere ve arkeolojik duyarlılığı olan bir tarih bilincine yer verir. 50. Sputnik Sweetheart (1999) – Haruki Murakami Çok az yazar Murakami’nin anlattığı gibi karşılıksız aşkı ve kaybı anlatabilir. Yazarın şiirsel ve çağrışımsal tarzıyla bezenmiş roman, bireylerin kendilerini bir bütün olarak toplumdan uzaklaştırmasını ve bunun yarattığı yalnızlığı yansıtır. Temaya, milliyetlere, toplumların kökenine, geçen yıllara ya da kabul gören başarı düzeyine aldırmadan, bu elli kitabın yazarı, okurlara yeni fikir ve bakış açısı kazandırmayı başarmıştır. Bazıları toplum tarafından göz ardı edilen grupların ya da bireylerin sözlerini yansıtmıştır, bazıları dışta olanı açıklamak için içsel bir bakış sergilemiş, bazıları da insanlık için olası kaderleri doğru varsaymıştır. Her durumda tümü de uygarlığın nerede başladığını ve şimdi nerede olduğunu anlatan, okunmayı hak eden romanlardır. (Onlineaccredittedegrees) | Notosoloji
Küba, Halka Açık ve Ücretsiz İlk Wi-Fi Hizmetine Kavuştu
Küba’nın bilinen ilk, halka açık, ücretsiz kablosuz interneti Havana Kültür Merkezi’nde hizmet vermeye başladı. Ülkenin telekom otoritesi Etecsa tarafından onaylanan Wi-Fi hizmetini ünlü Kübalı çağdaş sanatçı Kcho sağlıyor. Kcho hükümete yakınlığıyla tanınan bir sanatçı ve servis iznini alabilmesi de bu ilişkilerine bağlanıyor.2Mbps hızıyla servis yavaş da olsa, Kübalılar’ın normal koşullarda para ödeyerek erişebildikleri e-posta servislerini kullanmak ya da Facebook’a girmek gibi “temel ihtiyaçları”nı karşılamalarını sağlıyor. Bağlantıya eklenen kişi sayısı arttıkça hız da yavaşlıyor ve daha hızlı servis almak isteyen insanlar, Merkez’e gece geç saatlerde bile gelebiliyorlar.İnternet kontrolünün en sıkı olduğu ülkeler arasında yer alan Küba için bu, tarihi denilebilecek bir ilerleme. Zira aylık ortalama maaşın 20 dolar olduğu Küba’da, aynı bant genişliğinde bir ADSL servisinin ücreti aylık 900 dolar. Yani kişisel internet ciddi bir lüks. Alternatif olarak saatlik ücreti yaklaşık 4 dolar yüzlerce internet kafe olsa da, burada sağlanan “ulusal internet” servisi ciddi sınırlamalarla geliyor. Kübalılar’ın yüzde 25’inin erişebildiği söylenen bu servis, yine hükümet tarafından sağlanan bir e-posta servisini kullanmanızı ve internette sınırlı bir gezinti yapmanızı sağlıyor.İnternet sansürü konusunda, Çin kadar katı olmasa da Küba’da bildiğimiz anlamda açık internete erişebilen grubun, toplam nüfusun yüzde 5’ini geçmediği tahmin ediliyor. Erişim elbette dolaylı (illegal) yollardan sağlanıyor. Küba’da bireysel kullanıcılar, ancak 2007 yılından bu yanan yasal olarak bilgisayar satın alabiliyor.Küba’da internet servisi, Ocak 2013’te Venezuela’dan çekilen fiber optik kabloyla birlikte iyileşme göstermiş. Buna karşın servisin iyileştirilmesi için alınacak daha çok uzun bir yol var. Ancak kısa süre önce Netflix ve küresel kredi kartı ağları gibi servislere açılan Küba, bunun için çok uzun süre beklemeyecek gibi görünüyor.Webrazzi
Reklam